![]() |
|
Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz. |
![]() ![]() |
Seçenekler | Stil |
![]() |
#1 |
![]() Geçen hafta önemli bir haber satır aralarında kaynadı gitti. Halbuki Türkiye’deki açılım tartışmaları kadar önemliydi. Tarihi bir adımdı... Büyük bir jestti. Haber dış dünyadandı ama iç gelişmeler kadar önemliydi. İçeriden gibiydi... Daha doğrusu içerinin de ihtiyacı olan dışarıdan bir örnekti. Şimdi önce içerinin de ihtiyacı olan dışarıdan örneğin ne olduğunu aktaralım, ardından şimdi sıra hangi adımda sorusuna cevap arayalım. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Sırbistan Cumhurbaşkanı Poris Tadiç'in davetlisi olarak, resmi bir ziyaret için 115 kişilik bir heyetle Sırbistan’ın başkenti Belgrad'a gitti geçen hafta. Ziyaret sırasında, 1699’da Karlofça Anlaşması imzalandıktan sonra Doğu Kapısı’na duvar örülen şapeli (küçük kilise) gezdi. Bu küçük kilisenin akla ziyan, hayret uyandıran çarpıcı bir özelliği de vardı. 1699 yılında Karlofça Anlaşması imzalandıktan sonra, ’Osmanlı bir daha gelmesin’ diye şapelin Doğu Kapısı’na bir duvar örülmüştü. Ve bu kapı tam 310 yıldır kapalıydı. İşin enteresan yanı, Osmanlı gelmesin diye kapatılmıştı. İlginçtir, 310 yıldır Osmanlı gelmesin diye kapalı tutulan o kapıdan yine bir Osmanlı evladı, yani Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ilk girişi yaptı. Kapı onun için açıldı. ![]() Bu tarihi an sırasında Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç de kendisine eşlik etti. Cumhurbaşkanı Gül, “İnanıyorum ki herkese örnek olacak bir ortaklık ve dostluk içerisinde çok güzel işler başaracağız” dedi. Gül, kendisine ve heyetine gösterilen misafirperverlik için teşekkür etti. Cumhurbaşkanı Tadiç o tarihi anda muhteşem bir açıklama yaptı: “Türkiye büyük bir devlettir. Bugün dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir noktasında, Türkiye ile barış olmadan barış yapılamaz” diye konuştu. Türkiye’deki birçok siyasetçinin, aydının, gazetecinin ve akademisyeninin melekesi işin bu nirengi noktasını kavrayacak çapta olmadığı için, “Aman İsrail’i küstürdük, kimbilir başımıza ne belalar açacak?” korkusu ile hop oturup hop kalkıyorlar. Geçin bunları. Bakın daha neler olacak? Ne diyor 310 yıldır kapalı duran kapıyı Sayın Abdullah Gül için açarken Sırbistan Cumhurbaşkanı Tadiç; “Bugün dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir noktasında, Türkiye ile barış olmadan barış yapılamaz.” Türkiye’nin gittiği istikametin bu olduğunu herkes görmelidir. Büyük devlette küçük oyun.... Şimdi gelelim dışarıda 310 yıl sonra açılan kapı örneğinden yola çıkarak içeride kapalı tutulan, ama artık açılması gereken diğer kapılara... Yine Türk Milleti ile ilişkili olan ve 188 yıldır kapalı tutulan bir kapı daha var biliyorsunuz. Adı da “Kin Kapısı...” İyisi mi ben işin o kısmını Can Dündar’ın bir yazısından aktarayım. Papa’nın 3 yıl evvel Türkiye’yi ziyaret ettiği günlerde (2 Aralık 2006’da) şöyle yazmış Can Dündar: ![]() Papa Fener Rum Patrikhanesi'ne geldiğinde düzenlenen ayinde ünlü kapıyı biraz daha dikkatle inceledim. Tarihi ahşap kapı, önden ve arkadan çekilen kordonlarla iptal edilmiş. Patrikhane'nin giriş çıkışı yan kapıdan yapılıyor. Nedeni tarihte yazılı: 2 Şubat 1821'de Mora İsyanı çıktı. Padişah İkinci Mahmut'tu. Fener Rum Patriği ise Grigoryus... Osmanlı sarayı isyanı bastırması için Grigoryus'tan destek istedi. Ancak Sadrazam Benderli Ali Paşa, Patrik'in kendilerine destek vermediği, hatta tersine Rus Çarı Aleksandr'a mektup yazarak isyanı kışkırttığı inancıyla hakkında idam kararı çıkardı. Patrik Grigoryus, Patrikhane'nin kapısına kurulan darağacında asıldı; cesedi 3 gün orada bekletildikten sonra Haliç'e atıldı. Denen o ki, dönemin Patrikhane yönetimi, Grigoryus'un intikamı alınana kadar orta kapıyı kapalı tutmaya karar verdi. Türkiye ise bu karara, yine simgesel bir jestle tepki verdi: Patrikhane'nin bulunduğu sokağın adını "Sadrazam Ali Paşa" koydu.” Şimdi gelelim aynı günlerde (4 Aralık 2006’da) Haber7’de yazdığımız, “Kin kapısı” ne zaman açılacak?” başlıklı yazıdan bazı satırlara: “...Fener Patriği Bartholemus’u, yaklaşık 10 yıl önce, yapım ve sunuculuğunu yaptığım BİZİM KÜRSÜ adlı televizyon programında konuk etmiştim. Programı 27 Mayıs 1996’da Patrikhaneden gerekleştirmiştik. Bu patrikhanede çekilen ilk televizyon programıydı. Programda söz döndü dolaştı, halk arasında “kin kapısı” olarak adlandırılan ve yaklaşık 175 yıldır kapalı olan Patrikhanenin ana giriş kapısına geldi. Patriğe şunu sordum: “Önünde bir Türk büyüğü asılmadıkça asla açılmayacağı söylenen bu kapıyı, Türk halkına karşı bir jest olması ve bu tür iddiaların gerçeği yansıtmadığını gösterme adına sembolikte olsa birkaç dakikalığına şöyle bir aralayamaz mısınız?” Patrik şöyle dedi: “Bunu benden önceki patrikler yapamadıkları gibi, ben dahi yapamam. Böyle bir şey asla söz konusu olamaz...” O yazımızı şöyle bağlamışız: “Sayın Bartholemus; İletişim çift taraflı bir olgudur. Araya duvarların örüldüğü bir ortamda hangi iletişimden ve hangi güvenden bahsedeceğiz. Sizler Türk halkı ile aranızda bir güven tesisi için bu konuda bir adım atmayı düşünüyor musunuz? Kamuoyu, kapının hangi şartlarda açılacağı ile ilgili merakını ne zaman giderebilecek?” 3 yıl önce bunları yazmışız. Sırbistan Cumhurbaşkanı Tadiç’in yaptığı jesti Fener Patrikhanesi yetkililerinden de beklersek çok şey mi istemiş oluruz acaba? Kendilerine, “Böyle bir açılıma Türkiye’nin mi ihtiyacı var, yoksa Patrikhanenin mi diye sorsak ne cevap verirlerdi? Sözün kısası Fener Patrikhanesi’ne Sayın Abdullah Gül’ün bir ziyareti söz konusu olsa hangi kapıdan içeri almak isterlerdi? Tüm dünyaya sesleniyorum: Yıkın artık yüreklerinizi saran şu kin kapılarını. Sevgi kadar güçlü bir bağ var mı? |
|
![]() |
![]() |
|
|
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|