sonforum.org

Anasayfa Facebook Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   sonforum.org > TARİH - KÜLTÜR ve SANAT > Mustafa Kemal ATATÜRK
Kayıt ol Google Üye Listesi Market Girişi


Mustafa Kemal ATATÜRK Ulu önderimizle alakalı herşey bu bölümde


Yeni Konu aç  Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 03-16-2010, 22:50   #1
Kullanıcı Adı
alfonzo28
Arrow ATAM'ın Din Anlayışı...


“Atatürk’ün Samsun’a hareketinden biraz önce arkadaşlarından biri: “İngilizlerin bindiğiniz gemiyi takip etmek, hatta batırmak ihtimalleri vardır” demişti. Mustafa Kemal: “Burada esir gibi yaşamaktansa Karadeniz’de batmayı tercih ederim” cevabını verdi. Sonra yanındakilere Dolmabahçe önünde demirli düşman gemilerini göstererek şunları söyledi: “Bunlar işte böyle: Dayandıkları şey yalnız demir, çelik ve silah kuvveti… Bildikleri şey yalnız madde… Bunlar hürriyet uğruna ölmeğe karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz Anadolu’ya silah ve cephane değil, ideal ve iman götürüyoruz.”(1)



Atatürk’ün bu tutum ve sözleri, dünya görüşü hakkında iki önemli ipucu verir. Birincisi, dünya hayatına körü körüne bağlı olmamak, idealleri uğruna ölmeyi göze alabilecek derecede hayatı ikinci planda görmektir. Görünürdeki maddi unsurlardan oluşan ve dolayısıyla sıradan bir zihin için bu maddi unsurların önem kazandığı hayat, bazı seçkin idraklerde hiç de öyle değildir. Böyle bir idrak sahibi rahatlıkla “Gerçekleri bilen, kalp ve vicdanında manevi kutsal hazlardan başka zevk taşımayan insanlar için ne kadar yüksek olursa olsun, maddi makamların hiçbir değeri yoktur.”(2) veya “Mal ve para bana ağırlık veriyor. Bunları soylu ulusuma geri vermekle büyük rahatlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar? İnsan, zenginliği kendi manevi kişiliğinde aramalıdır.”(3) diyebilir. Aslında kendi varlıklarının önemsizliğini içten içe kavramış olan bu insanlar, bu önemsiz varlıklarından doğan hayatlarına bir anlam yüklemek için ideal veya imana sarılırlar. İster Atatürk gibi daha ölçülebilir ve dünya hayatında pratik faydaları görülebilir ideallere, ister daha ****fizik anlamda gizil bir faydaya yönelik imana sarılsınlar, bu insanlar, sıradan maddi aleme tutsaklığı aşmış, farkında olarak ya da olmayarak belkide her an manevi alemle irtibatta olan bir idrakin sahipleridir: “Bütün varlığını kendi şahsında gören adamlar bedbahtırlar. Belli ki o adam fert sıfatıyla mahvolacaktır. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun mesut olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Hayatta tam zevk ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı ve saadeti için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken ‘benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi’ diye düşünmemelidir. Hatta en mesut olanlar, hizmetlerinin bütün nesillerce gizli kalmasını tercih edecek karakterde bulunanlardır.”(4)



Yazının başında verdiğimiz anekdottan elde edebileceğimiz ikinci ipucu ise, birincisini incelerken değindiğimiz gibi, Atatürk’ün dünya hayatıyla özdeşleştirebileceğimiz maddi alemin derunundaki bir manevi aleme olan inancıdır. Öyle ki, savaş kazandıracak gücün temelinde bile, silah gibi maddi unsurları değil, bu manevi âleme olan sarsılmaz imanı görür. O nedenle “İnsanların mücadelelerinde en kuvvetli istihkam (barikat), iman dolu göğüsleridir.”(5) demiştir. Elbette yaşadığı birçok savaşta, bu imanın en yakından tanığı olmuş, hatta bu gücü bizzat kendi içinde de yaşamıştır. Ve yine o yüzden, aslında kendini de dâhil ederek, “esir gibi yaşamaktansa Karadeniz’de batmayı tercih ederim” dediği gibi, “ya istiklal ya ölüm” de der: “Biz kişisel kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bomba sırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasında mesafeniz sekiz metre, yani ölüm kaçınılmaz. Birinci siperdekiler, hiç biri kurtulmamacasına tamamen şehit oluyor, ikinci siperdekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar özenilecek büyük bir sükûnet ve inançla, biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir korku bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren şaşılacak ve övülecek bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.”(6)



KaynakLar



(1) Falih Rıfkı Atay, Babanız Atatürk, s. 54-58

(2) http://www.kho.edu.tr/atasayfa/buynutuk/bolum13/ index29.htm

(3) http://www.meb.gov.tr/ belirligunler/ 10kasim/ anasayfa.htm

(4) Seyfettin Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları,1995, s.184

(5) Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı,Yaşar Eğtm ve Kltr Vkf, İzmir, s.175

(6) Atatürk’ten Seçme Sözler, Derleyen: Cihat İmer, Remzi Kt, 1989, s. 136





İşte bu adamın içinde taşıdığı dünyaya yönelik ideallerden dolayı yine dünya hayatı sınırları çerçevesinde kalan, ama aslında özdeki deruni manevi âleme olan imandan güç alan düşünce, tutum, davranış, zafer, hatta devrimleri, ister istemez, dinin dediği gibi, onun gözünde de cihanı bir imtihan meydanına çevirmiş, ancak bu imtihanın sonuçlarını yine dünyada görmek istemiştir: “Cihan bir imtihan meydanıdır, imtihanda muvaffak olmadan lütufkârane muameleler beklemek boşunadır.”(7) Ancak o yine de bilir ki, aslolan geçici maddi alem değil, Öz’e daha yakin olan ve bundan dolayı daha değişmez olan manevi alemdir:

“… Sivas’ta bugün Kongre Binası adıyla anılan ve müze olarak kullanılan o günlerin Sivas Lisesi binasına yerleştiklerinde Mustafa Kemal, beklemediği ilginç bir olayla karşılaştı. Kendisinin yatacağı karyoladaki yastığın üzerinde nakışla işlenmiş iki dize vardı: “Cihanın cahına mağrur olup incitme insanı; Süleyman-ı zaman olsan bırakırsın bu eyvan’ı (Dünyanın mevkiiyle gururlanıp insanları incitme; Zaman’ın Süleyman’ı olsan bırakırsın bu köşkü sen de)”
Mazhar Müfit’i çağırıp bu dizeler hakkında ne düşündüğünü sordu. Mazhar Müfit, dostluğunun sağlamlığına olan inancıyla, açıkça söyledi düşündüğünü ve “Belli ki bu sizin için yazılmış.” dedi. Mustafa Kemal de kendi düşüncesini açıkça söyledi: “Bu uyarı hepimiz için ve her şey için bir temel kural olmalıdır.”(8)

Belki derin bir uyanıklıkla sorgulamadığımız zaman, tam tersini düşünmeye yönelsek de, yaptığı tüm şeyler, maddi âlemi manevi âleme daha da yaraşır bir yakine getirmekten başka bir şey değildi. Çünkü onun temel hedefi, aslında ne bir ulusun hürriyet ve refahını sağlamak, ne köhne batıl itikatları silip süpürmek, ne de zulüm ve haksızlığı, sömürüyü ortadan kaldırmaktı. Onun temel hedefi, tüm bu tali hedefler vasıtasıyla elde edilebilecek bir şeydi: daha iyi bir dünya kurmak: “İnsanlar yalnız maddi değil, özellikle bu maddi kuvvetlerde toplanmış manevi kuvvetlerin etkisi altında etkilenirler. Milletler de böyledir. Manevi kuvvet ise özellikle ilim ve iman ile yücelerek gelişir.”(9) İşte bu hedef için en hakiki mürşit, ne falanca şeyh ne de filanca hocadır. Kendilerini manevi yönde bilerek ya da bilmeyerek firavunlaştırmış olanların sürüsüne girmemek, veya “Şeyh uçmaz mürit uçurtur” sözünün bir yönüyle vurguladığı gibi, maneviyat ehlini otorite haline getirip zorla firavunlaştırmamaktır. Bu öyle bir girdaptır ki, Mürşidi de Müridi de sürükler götürür. O nedenle en hakiki mürşit, insanın kendisidir. Kendisini kendisinin mürşidi haline getirmek ve firavunlaşmamak için de şuna buna değil, ilime sarılmak zorundadır: “İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur. Dinimiz, bu yüce emri kapsadığı içindir ki, en mükemmel dindir.”(10) Çünkü, “Manevi kuvvet, özellikle ilim ve iman ile yüksek bir şekilde gelişir… Taassup, cahilliğe dayanır. Bundan dolayı, taassubu olan cahildir. İlim, mutlaka cahilliği yener, o halde, halkı aydınlatmak lazımdır… Kastettiğim ilim, hakikati bilmektir…”(11)

Burada yine din ile ortak bir noktaya gelen Atatürk, “ilim, hakikati bilmektir” der. Ancak şu büyük farkla ki, İslam felsefesinde Hakikat, ****fizik anlamda tüm gerçeklerin nihai noktası olan ve tek gerçek varlık olan Allah’ı simgelemesine rağmen, en azından görünürde, olaylara dünyevi sınırlar içinden bakan Atatürk’e göre, bilimsel gerçekleri simgeler. Yani onun kullandığı ilim, İslam felsefesinde kullanılan Allah’ı bilme ilmi değil, daha çok bilim anlamınadır. O nedenle şöyle devam eder: “Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karsısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle ilerliyor; milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar. Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.”(11)


KaynakLar


(7) Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, s.90

(8) Yaşar Öztürk- Bütün Dünya Dergisi, 2004/9, s. 19-20

(9) T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre I, Cilt: XVIII s. 7

(10) Ahmet Bekir Palazoğlu, Atatürk İlkeleri, s. 273

(11) Atatürk’den kalan el yazısı belgelere dayanarak- Bütün Dünya Dergisi 2001/9, s.31-33



alfonzo28 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Sonforum'un önerileri

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı


Saat: 21:40


lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2022, Jelsoft Enterprises Ltd.
Forum SEO by Zoints
SonForum.org 2007-2023

2007-2023 © SonForum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " İletişim " kısmından bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Pendik Oto Ekspertiz webmaster blog iş fikirleri çarşamba çilingir
Snus Satın al çarşamba pasta