PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : //Bir Hadis ve Beyaz Mürekkep//


..::duyguseli::..
11-25-2008, 02:47
http://img213.imageshack.us/img213/4204/kuuh1.jpg
“ Rabbi yesir ve la tuassir rabbi temin bil hayr”

Hayırlı bir işe girişmenin heyecanı içinde açtı yuvalarının kapısı serçe kuşu. Yanındaki yengesine “eğer hayırlı ise olsun, hayır yok ise hiç olmasın. Şüphesiz RABBİM her şeyin en iyisini bilendir. Bize de hakkımızda hayırlısını verecek olan O’ dur.”diyerek yuvalarından ayrılırken aslında içinde gecen niyet “olsun ya rab! “ idi. Gagasında hiç gülü olmayan bir demet çiçek ve çamsakızsızı çoban armağanı tatlı. Nefsin bekâretini koruyup onu asıl sahibine vermekti evlilik bülbül için. Evlilik, ALLAH(celle celalüh) Teala’ nın emri efendiler efendisinin bize bıraktığı kutsal bir sünnet.

Bir akrabanın vesilesiyle bir akşam sohbetinde tanıştığı Gül, aslında hadisi şerifteki hayırlı olan kadın edasındaydı. O akşam sohbetinde tek konu din ve insanlık idi. Diller acizliği ifade ederken gönüller niyetlerini mahremiyet sınırında bekletmişti. O akşamki sohbette iki genç birbirini beğenmişti. Güle bülbül yakışırdı hikâyelerimizde lakin serçe kuşu bu kez esas oğlanıydı gülün. Akşamın ertesi sabahında gül’den haber gelmişti “gel beni iste ailemden” özetiyle. Serçe kuşu, Züleyhavari “gelsene” davetine Yusuf olamamış nefse kalem çekmede ve ailesine anlatmıştı evlilik niyetini. Bir hafta sonu iki aile kahve içip konuyu açacaklardı birbirlerine ümmete yakışır bir edayla. “eğer hayırlı ise olsun, hayır yok ise hiç olmasın” deyip yola koyulmuştu serçe kuşu, anne babası ve yengesinin kanat çırpınışlarına sığınarak. Ve çalınmıştı gül’ün kapısı.

- “selam un aleykum. Beyaz ve saf dünyana rengini verecek heyecanlı bir kalp getirdim sana.”

- “ ve aleykum selam. Gelenin yolu gözde heyecan, dilde zikir, kalpte sabır ile bekleniyordu.”

Gülün yuvasında bir odada iki aile tanışmış sohbetler hat safhadaydı. Büyükler yılların kanat çırpınışlarını, avcılardan sapanlardan kaçarak yaşamın inceliklerini sohbet edinmişlerdi. Büyüklerin gökyüzündeki hayat hikâyeleri kalbi heyecanla meşgul olan serce kuşunu sıkmıştı. Bir an önce kanatlanıp çıkmak istiyordu bu kadar ciddi bir sohbet alanından. Serçe kuşunun bu halini gören gülün akran akrabaları seslendi kaş ile göz arasında.

“—serçe kardeş,

Gelsene bir dakika. Sen yol geldin sıkılmışsındır. Yan odaya gir. Biraz ferahlarsın. Kanatlarını dinlendir.”

Yan oda. Adı oda idi bu küçük mescidin. Gülün kendisine en çok yakışan halinin manaya vardığı yan oda. Gülün tekbir ile kıyam ettiği nazlı kız edasıyla secde ettiği yan oda; mescit.Serce kuşu nice minarelere konmuştu, nice cami avlularında bir simit parçasına bir yudum suya emek harcamıştı. Ama hiç birinde kendini bu kadar ulvi bir mekânda olmanın hazzını ve doymuşluğunu tatmamıştı.

“- bizi boş verin bakın yan odada serce kuşu güle bülbül olmada. Bize ise düşen onlara kanat açıp yuva kurmak düşer”

Cümlesinin kimin ağzından çıktığı bilinmese de bilinen odur ki; gülün annesi ve ablaları gözü yaşlı ayrıldı odadan. Bilinen odur ki gülün evden ayrılığı için dökülen ilk gözü dökülmüştü.Serçe kuş hissetmişti kanatlarının simdi hafiflediğini, yorgunluğunun geçtiğini. ALLAH(celle celalüh)ın emri peygamberin kavli ile gül serçeye eş olma sıfatını almıştı. Serce kuşunun gülü. Hu diyerek çırptığı kanatlarını artık evvela yaradan sonra yaratılana, güle, varmak için çırpacaktı serçe kuş. Bir birleri için en gizemli sandıklarda saklanan gençlik iki yürek artık birbirinindi. Bir olmuştu iki. O gece o yuvada bulunanların içinde en kutsal mekânlarda kanat çırpan bir aile büyüğü okumuştu bildiği hayır dualarını ve bir fatiha üç ihlası. Ve yine el-fatiha..Âmin demeden duacı yürekler serce kuşun gönlündeki dua hissedilmişti küçük gagalarının hareketinden.

“-ya rab bizim hiç niyetimiz ve ihtiyacımız yokken sen küçük bedenlerimize can verdin. Tabiatın her renginde bir nimet verdin. Bize düşen ise senin rıza gösterdiğin hayatı senin rızana uygun yaşamak. Bize düşen ise hu deyip kanat çırpmak, ALLAHu ekber deyip secdeye varmak. Senin hikmetine sığındım. Senin rızan için senin adının hep anacağı bir yuva nasip et bize. Gül olup yapraklarımıza adını öğretirken de, kuş olup zikrinle kanat çırparken de yine sana muhtacız. Senin rızan için ve senin rızan ile yüreğimde derlediğin çiçeklerin içine gülü nasip ettiysen bana yine güç ver ki ömrümü gülün takvasına adayayım… Âmin”.

İstemek vardı, bir de vermek. Vermenin üzüntüsüyle gözyaşı akmıştı kız tarafında, almanın onuruyla da gözyaşına saygı vardı erkek tarafında. O gece niyetler ve hayır kelamları iki genç yürekte tecrübe edilmişti. Her şakaya bir gerçek yatar manasıyla bir şaka gerçek olmuştu iki gencin yüreğinde. Artık kurulacak olan yuvada sadece gül eğilmeyecekti secde, önünde bir de serçe saf tutacaktı yüreğiyle. Her şakada bir gerçek mana bulsa da kimi gerçekler de zamanla yarışırcasına mana kazanıp kulaklara yetişirdi. An da bir zaman dilimiydi. An da bir hissin şaha kalkmasına yeten bir zaman dilimiydi. Bazen de…
Bazen de, şaha kalkışın sona ermesine yeterdi, an.

Ben bir gülüm, Gül Cemal’e layık olamasam da. Ben bir gülüm, bülbüllerin kanına şahit olmuş, aşkların hüznüne, âşıkların şahadete varmasına vesile. Ben bir gülüm, annesi olan, babası susan. Annesi isteyen, kızına da istemeyi sevdiren, gah bir bülbülün kanını, gah yarım kalmış aşkın romanını isteyen bil gülüm.Seni ise bir serce kuşu. Annem fark etmiş bir kanadının tüylerinin noksanlığını. Annem fark etmiş, yükseklerde uçamayacağını. Beni saray bahçelerine taşıyamayacağını.Sen ise bir serçe kuşu. Bülbül olamayan kuş. Sana eş olmak isterdim, lakin an yeterli ileriki zamanı hüzne bulamamak için. Bir an da annem anladı bizim eş olamayacağımızı, beni saray bahçelerinde yaşatamayacağını ve uçamayacağını. Hakkını helal et. Bir günlük evlilik yolculuğun bir an gibi dökülsün senin tüylerinden hüzün sayfalarına beyaz mürekkeplerle. Bir an istiharemdeki beyaz mürekkep getirmişti seni bana ve bu “an” anladım ki eş olmayacağımızı. Bir günlük evlilik hikâyesi kalsın yarıda. Ben bir gülüm, gâh bir bülbülün kanını, gâh yarım kalmış aşkın romanını isteyen bil gülüm.

“bir kadınla şu dört özelliğinden dolayı evlenir;
malı için, soyu için, güzelliği için, dini için. Sen dindar olanını elde et ki rahat edesin”.(buharı’nın aktarımından, ervanın duasından alıntı.)

Talip Sevilay