Yokluğun gece şehri
Yine karanlık gecelerin ardına sığınıyor yalnızlığım. Ne vakit kağıt ve kalem yapışır ellerimin yakasına, is düşer mürekkebimden sayfaların akına, beyazına. Ne matem dolu ıstırabımın siyahına, ne mavisine engin sularının, ne de gönlümün o bitmez tükenmez gamına kelimeler bulamam. Susarım. Gönlümün sağanağında şakırdar kara ve kesif bulutlar, bülbül vurulur, gül solar. Susarım, kana kana içemem yine de gece denen âbından. Çatlar dudaklarım ve sesim çıkmaz olur, konuşamaz susarım…
Bi-zebânım gece vakti söz etmek muhâl
Kâfî gelmez kâğıtlara yazılsa bu hâl
Gece… Karanlıkların sultanı iken sen, seyrediyorsun şehrin fevkinde. Siyahınla setrediyorsun her şeyi, hatıralarında kim bilir kaç bin türlü esrâr. İnhilâli bekleyen muammalar dolduruyor gelişinle mekânı. Meçhuller çıkıyor mahzenlerinden ve yine efsûnî bir şal örtüyorsun şehrin üstüne.
Bende bir hal ki, içime çektiğim her nefeste sonrakini alamayacağıma dair haberler veriyor geldin geleli. Ve her nefeste, son nefesimi vermenin zannıyla yaşıyorum.
Şehir ki, dile geliyor, bilmem bir ben mi duyuyorum. “Git!” diyor, “gecenin siyahına karış, rüzgârla savrul, su olup ak, dalgalan benden ırak kıyılara ve uzaklarda nihayete er, illa git!”… “Sokaklarıma değmesin gölgen, kaldırımlarımdan topla bütün hislerini, hasretlerini, ümitlerin. Sana dâir bir şey kalmasın bende ve o küçük bedenini al da git!”
Evler üstüme çöküyor şimdi gecenin bu vaktinde. Ayaklarımın altından yollar kayıyor. Sokak lambaları zaten ezelden düşmandı. Zelzelelerle sarsılıyorum ve bir kangren hissiyle sarılıyor her yanım. Yürümek muhal, kalmak gayr-ı mümkün…
Yağmur yağıyor şehre, koyu bir yağmur. Nasıl ki ruhuma akıtıyorum ya ben de göz yaşlarımı, nasıl ki şimşekler ihanet dolu ışıklar çalıyor ya kalbime, nasıl ki göç etmiş ya kuşlar dahi yuvalarından, işte şimdi şehre yağmur yağıyor öyle ve ben emrolunduğum üzere gidiyorum… Mısralar damlıyor yüreğime, bulutlar kararmış, şehri sırıksıklam eden gözlerimin mi, yoksa yağmur mu yağıyor artık bilemiyorum:
Ey ebr-i bârân ömrünce şehre serpilsen de
Olamaz çeşm-i giryânım kadar katre sende
|