Just Cause 2	
     	  			 			Nurettin Tan
Yapım Avalanche Studios | Dağıtım Eidos Interactive | TürAksiyon | Diğer  PlatformlarPS3 Xbox 360Jason  Statham vardır, bildiniz mi? Hani şu “Transporter” serisinde oynayan,  kel ağabey. Jet Li’nin “The One” filminde çıkışı yakalamıştı.  Hatırladınız, anlaştık. O kel oğlanın macera filmleri neyse, Just Cause 2  de benim için o. Yani hem çok hareketli,  hem de bir o kadar saçma. 
  Jason, Transporter filminde ne yapıyordu? Sanırım serinin üçüncüsünde  bisikletle son sürat giden bir araca pedal çevirerek yetişiyordu. Kulağa  saçma geliyor, değil mi? Ama o sahne  hareket açısından tansiyonun zıp zıp tavana vurduğu bir andı ve “Amma  saçma!” derken bir yandan da eğlenerek izliyordunuz. Aynısını Just Cause  2’den bir olayla bağdaştırmak istersem şu örneği vermem yerinde olur:  Daha oyunun başında elemanın birini kaçırıyoruz. Ağabey diyor ki;  “Yeğenim, sen arabanın üstüne çık; kargaşa yaratmada üstüne yok.”  Dikkatinize parmak sokarım sayın okuyucular! Arabanın içine değil,  üstüne diyor. Rico da paşa paşa tam gaz giden arabanın üstüne çıkıp  sanki ayaklarında zamk varmış gibi duruyor. Başka arabalar çarpsa bile  dengesini kaybetmiyor. Tavşan gibi bir o arabaya, bir bu arabaya  atlıyor. Ama bir bakmışsınız “Yok artık LeBron James!” derken öbür  yandan da aksiyona kendinizi kaptırmışsınız, müthiş zevk alıyorsunuz. 

Oyundaki kahramanımız Rico, boynunda hacı sallanan,  Meksikalı gibi esmer bir ağabeyimiz. En önemli iki alet edevatı  sayesinde yerinde duramayan bir ölüm makinesi haline geliyor Rico.  Kancası ve paraşütü onun ayrılmayan iki parçası. Kancası en sert  cisimleri bile çelik, beton demeden deliyor ve Rico’yu o noktaya  çekiyor. Böylece çok yüksek binalara, hareket  halindeki araçlara ya da helikopterlere sanki ip atlıyormuş gibi  zıplayabiliyorsunuz. Ya da size ateş eden düşmanları kendinize  çekebiliyor, yüksek bir yerden atabiliyor veya çelik halatla kafasına  kafasına vurabiliyorsunuz. Kısacası çok kullanışlı bir alet ve bütün  oyunun esprisi de bu kanca ve halat. İkinci önemli teçhizatsa Rico’nun  paraşütü. Sırtından eksik etmediği paraşütünü istediği an açabiliyor,  istediği an kapatabiliyor. Tekrar kapatıp tekrar açabiliyor. Yani  canınız nasıl isterse, kulağa biraz saçma geliyor ama bu adada her şey  fizik kurallarına aykırı olduğu için ben artık mantık aramamaya  başladım. Paraşüt kullanımını çok güzel yapmışlar. İsterseniz havada  yükselebileceğiniz gibi alçalmanızı da hızlandırabilirsiniz.
Oyuna  hızlı bir başlangıç tadında giriş için hazırlanmış ilk iki bölümde  aletlerimizin neler olduğu ve ne hareketler yapabildiğimizi öğreniyoruz.  Ve görüyoruz ki Rico, Örümcek Adam’a rahmet okutuyor. 10 Jason Statham  gücünde olan Rico’nun asıl macerası ve bizim için oyun  bu iki kısa görev bitince başlıyor. Çünkü  bundan sonra Panau Adası’nda tamamen özgürüz.  Bir diğer ucuna gitmek isteseniz, herhalde bir saatinizi alacak  uzunlukla hazırlanmış, sınırsız, özgür bir adadan bahsediyorum. Bir nevi  Grand Theft Auto diyebilirim. Adada özgürce dolaşırken aynen GTA’daki  gibi gözünüze kestirdiğiniz aracı çalabilir, şehrin içinde volta  atabilirsiniz ama tabii ki oyun bundan fazlasını sunuyor.
İkinci  bölümden sonra PDA’inize bölgedeki önemli noktaların ve görevlerin  yerlerini gösteren bilgiler yüklenecek. Bunları takip ederek senaryoyu  takip edebilir, senaryodan sıkılırsanız da bir sürü yan göreve ya da  zamanla yarış oyununa katılabilirsiniz. Ya da sadece kaos puanı (Chaos  Points) kazanmak için bile şehre inip,  diktatör hükümetin binalarını patlatıp askerlerine saldırarak puan  yapabilirsiniz. Kaos puanı, bir nevi tecrübe puanı gibi ama oyunda  seviye atlamak olmadığı için şöyle açıklayayım: Bu puan arttıkça sipariş verebileceğiniz silahlar ve araçlar  çeşitleniyor, bu da doğal olarak Rico’yu daha tehlikeli yapıyor. 
Patlatmak! Kaos puanı kazanmanın en güzel  yanı. Genelde saldırdığınız hedefler geri zekalı gibi benzin bidonlarının, gaz tanklarının ya da benzeri  -patlayınca çok büyük hasarlar verecek- araç gerecin yanında durmayı seviyorlar. Size de  düşen tek görev, adam yerine o varile ateş  etmek oluyor. Böylece ortalığı cehenneme çevirip kaos puanı  kazanıyorsunuz. Ya da bir helikopter kaçırıp onunla hükümet binasına  dalmak da seçeneklerin arasında olabilir. Hepsi tamamen sizin “ekşın” hayal gücünüze kalmış; çünkü oyun  size bu imkanları sonuna kadar sunuyor. 
Rico’nun yaptığı akrobatik hareketleri öğrenmeniz çok önemli. Oyun bu konuda eğer yapılabilecek bir hareket  varsa ekranın sağında hangi tuşa basmanız gerektiğini yazarak size  sürekli yardımcı oluyor. Rico arabadan arabaya atlayabiliyor, arabanın  ön ya da arka kaportasına tutunabiliyor, arabanın ya da helikopterin sürücü koltuğuna saldırıp sürücüyü eşek sudan  gelinceye kadar dövdükten sonra aracın kontrolünü eline geçirebiliyor.  Elindeki kancasıyla iki aleti birbirine bağlayıp zeka oyunları  yapabiliyor ya da havadaki bir helikopteri bir binaya bağlayabiliyor.

Just Cause 2’de fizik kurallarını unutun. Bu oyun Newton’u mezarında ters döndürür. 180 ile  giden bir aracın tepesinden düşmeme, kancanın çekim gücüyle patates püresine dönmeden duvara yapışabilme, çok  yüksekten düşse bile Rico’nun canının kolay  kolay gitmemesi gibi ayrıntıların bazıları ciddi şekilde saçmalıyor. Oyun her ne kadar saf aksiyon hissini vermek  için yapılmış olsa da üç - dört kat aşağı düşen bir karakterin canının  gitmesini beklerim. Oyunun bence bir diğer eksiğiyse Rico’nun siper  alarak ateş edememesi. Örneğin; beş düşman askeri önünüzde ve siz de bir  kutunun arkasında saklanıyorsunuz. Bu kadar aksiyon sosuna batırılmış  bir oyunda Rico kutuyu siper alarak ateş edemiyor, onun yerine vücudunu  tamamen hedef yapacak şekilde kutunun yanından çıkarak ateş ediyor.  Tabii ki gücünüz hatırı sayılır bir şekilde azalıyor. Ya da bir kutunun  önünde eğildiniz ve yine ateş hattındasınız. Biraz ilerlemeniz lazım ama kafayı çıkarırsanız vurulacaksınız.  Hayır, ne yazık ki helikopterlere kanca atarak tutunan Rico, çömelerek  yürüyemiyor. Onun yerine yine kalkacaksınız ve vurulacaksınız ama merak  etmeyin; yapay zeka çok salak olduğu için yanınıza gelip sizi vurmaya  çalışmıyor, hep olduğu yerden ateş ediyor. Oyunda ateş etmek çok kolay.  Hedef kırmızı olunca ateş edin, her mermi düşmana girecektir. Fakat en  basit düşmanların bile şarjörün çoğunu harcatması biraz saçma. An  geliyor, bir hayli cephane kıtlığı yaşadığınız oluyor.
Just Cause  2’yi ilk 10 dakikasında oynarken “Bu ne  biçim oyun?” demiştim Şefik’e. Çünkü  Emre, Şefik ve Tuna, hepsi oyunu acayip beğenmişlerdi. Sonra sabırla  devam ettim (Yazmam gereken yazının uğruna.) ve ilk araba kovalamaca sahnesinde baya havaya girdiğimi  fark ettim. Panau Adası’nın özgür  dünyasında kara borsacıdan salak gibi sipariş  ettiğim motorumla gezerkense oyuna iyice ısındığımı fark ettim. Ha,  bitirdim mi? Hayır. Bitirir miyim? Yine hayır ama eğlenmek  için ortalığı Hollywood filmlerindeki gibi dağıtmak ve bilgisayar başında Jason Statham olmak isterseniz  ve bir de GTA fanatiğiyseniz Just Cause 2 sizi kat kat tatmin edecek  bir oyun.
Tür  olarak kendisine GTA’yı örnek almış bir oyunun içine aşırı derecede aksiyon malzemesi  sokulunca, oyuncuyu temposu yüksek bir Hollywood filminde gibi  hissettiren bir oyun Just Cause 2. “Daha iyi olabilirdi.” ya da “Şurası  eksik.” denilebilir ama o eksikliklerin üçüncü oyunda kesinlikle  giderileceğinden eminim. Aksiyon konusunda eşi olmayan bir oyun.
Level Online