![]() |
|
Köşe Yazıları Beğendiğimiz yada kendi yazdığımız köşe yazılarını paylaşabiliriz. |
![]() ![]() |
Seçenekler | Stil |
![]() |
#1 |
![]() İnsanlık tarihi sanırım böyle bir sponsorluk olayı görmemiştir.
Adamların işletmecilikteki dehasına resmen şapka çıkarttım. Doğrusu ‘bu kadarına da pes’ dedim. Göreceksiniz, okuyunca siz de bana hak vereceksiniz. ‘Vay be’ diyeceksiniz. Anlatacağım olayı Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar’ın köşesinde okudum. Yazıda sözü iddia edilen iddia satır aralarında kaynayıp gitmesin, aleme ibret olsun, terörün bir başka yüzü herkesçe görünsün diye buraya taşıma ihtiyacı duydum. Yazıyı okurken, eşim, “hayrola seni bu kadar eğlendiren ne oldu” diye sordu. Bir yandan gülerken, öbür yandan geçtiğimiz yıllarda yaşadığım bir olayı hatırladım ve “eğer o arkadaşımız doçent olacaksa, bu insanlara ordinaryüs profesör unvanı verilmeli” diye düşündüm. İletişim alanında doçentlik sınavına giren ve akademik çalışmaları büyük ölçüde reklamcılık üzerine olan bir adaya sınavda, “Reklam sektörü açısından ürün ve program karşılaştırması yapar mısın? Yani hangi ürünün reklamını hangi tür programlara verelim ki, hedef kitleye en etkin bir şekilde ulaşma imkanı bulabilelim” diye sormuştum. Adayın yapacağı şuydu: Örneğin deterjan reklamının kadın programlarına, yağ reklamınının yemek programlarına, enerji içeceklerinin ya da spor malzemelerinin spor ve gençlik programlarına iyi gideceğini ifade etmesi gerekiyordu. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündü ama, o kadarı da yeterliydi. Ben adayın eserlerine olumsuz puan vermiştim. Diğer juri üyeleri olumlu olduğu için aday sözlü sınava gelmişti. Adayın bu kadar kolay bir soruya cevap verememesi jüri üyelerinde hayret uyandırdı. Gelelim Şamil Tayyar’ın 28 Ekim tarihli yazısında yer alan ve yukarıdaki örneği hatırlamamıza vesile olan iddiaya. Şu satırlar o yazıdan:
Ne kadar dahiyane bir sponsorluk çalışması görüyor musunuz? Anlatabildim mi şimdi, neden bu insanlara pazarlama iletişimi alanında fahri ordinaryüs profesörlük unvanı verilmeli dediğimi... Mantık kurgusuna bakınız; Demokratik açılım karşıtı mitinglere destek olmak suretiyle süreci engellemek ve tıkamak... Açılımın başarılı olmaması durumunda terörün devam etmesini temenni etmek. Terör devam ederse gencecik fidanların dağda, tepede, bayırda teröristlerle yapılan çatışmalarda kol bacaklarını kaybetmelerini, yaralanmalarını ümit etmek... Ekranlara yansıyan her çatışma haberini, yeni müşteriler geliyor beklentisiyle avuçlarını ovuşturarak izlemek... Kazanma umutlarını, birilerinin kaybetmesi üzerine kurgulamak... Bunları çoğaltabilirsiniz. Kandan ve irinden beslenen bir terör lobisi çıktı ortaya. Şimdi barış ortamı ya sağlanırsa diye ödleri patlıyor. Şehit ve gazilerimizin katıldığı kimi protesto eylemlerinin arkasında TSK hastanelerine protez satan medikalcilerin olduğu yönündeki iddia bile, 'İrtica ile mücadele eylem planı'nın 'ıslak imzalı' orijinal belgesini Ergenekon savcılarına gönderen muvazzaf subayın 5 sayfalık mektubunda dile getirdiklerinin yanında hiç kalır. Belgedeki iddialar doğruysa, Aktütün ve Dağlıca karakol baskınları, Çukurca'da mayın patlaması ve Poyrazköy cephaneliği gibi skandal eylemler de cuntanın işiymiş. Danıştay’ı saymaya gerek yok bile. Doğrusu hiç şaşırmadım. Nihayetinde eğer iddialar doğruysa protezciler sonuçtan nemalananlar.. Ya sebep olanlar? Kardeşi kardeşe kırdırmayı başaranlar kimler? Kırdırmak isteyenleri anlarım da, alet olanlara ne demeli? Uyanmak lazım artık. Dalga geçiyorlar milletle... Acılarımız üzerinde horon tepiyorlar. Göstere göstere... Prof. Dr. Osman ÖZSOY |
|
![]() |
![]() |
|
|
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|