![]() |
|
![]() |
#1 |
![]() Bir Hadis
Hazirlayan: Ömer Faruk Suheyb'den (r.a) Rasulullah'in (s.a) söyle buyurdugu rivayet edilmistir: Sizden önceki milletlerden birinde bir hükümdar ve onun bir sihirbazi vardi. Sihirbaz ihtiyarlayinca hükümdara: "Ben yaslandim, bana bir genç gönder de ona sihir ögreteyim" dedi. Hükümdar ona sihir ögretecegi delikanliyi gönderdi. Gencin yolu üzerinde bir rahib vardi. Yola çiktiginda onun yaninda oturup sözlerini dinlerdi. Rahibin sözleri hosuna giderdi. Sihirbaza giderken rahibe ugrar, onunla bir süre otururdu. Sonra sihirbaza varinca da, adam delikanliyi döverdi. Bu durumdan rahibe sikayet edince rahip "Sihirbazdan korktugunda, beni ailem alikoydu; ailenden korktugun zaman da beni sihirbaz birakmadi dersin" dedi. O hal üzere gidip gelirken bir gün geçenlerin yolunu kesen büyük bir vahsi hayvanla karsilasti. Kendi kendine "Büyücü mü yoksa rahib mi daha faziletli bugün ögrenecegim " dedi. Bir tas aldi ve "Allahim! Eger rahibin isi sana sihirbazin isinden daha sevimli ise su hayvani öldürüver ki halk yoluna devam etsin" diyerek elindeki kaya parçasini atti ve canavari öldürdü. Halk da geçip gitti. Bunun üzerine delikanli rahibe gelerek olup bitenleri haber verdi. Rahib de ona, "Oglum bugün sen benden daha üstünsün. Senin durumun kemale ulasti. Fakat yakinda imtihandan geçeceksin. Bir belaya ugrarsan benim adimi verme" dedi. Bu çocuk anadan dogma körleri, Alaca (Bars) denilen cilt hastaliklarini iyilestiriyor ve daha birçok hastaliklara yakalananlari tedavi ediyordu. Bu durumu kralin yakin dostlarindan olan kör biri duydu. Çesitli hediyelerle delikanlinin yanina gelerek, "Eger beni iyilestirirsen bunlarin hepsi senin" dedi. Delikanli adama; "Ben hiçbir kimseyi iyilestiremem. Sifayi ancak Allah verir. Eger sen Allah'a iman edersen O'na dua ederim. O da sana sifa verir" dedi. Adam hemen Allah'a iman etti. Allah da ona sifa verdi. Sonra bu adam hükümdarin yanina gitti. Önceden oldugu gibi onun yanibasina oturdu. Hükümdar ona, "Sana gözlerini kim iade etti?" dedi. Adam "Rabbim" dedi. Kral "Senin benden baska bir rabbin mi var?" dedi. Adam "Benim Rabbim de, senin Rabbin de Allah'dir" dedi. Bunun üzerine hükümdar o adami tutuklatti. Çocugun yerini söyleyinceye kadar kendisine iskence yaptirdi. Bunun üzerine delikanli hükümdarin huzuruna getirildi. Kral delikanliya, "Oglum! Senin sihrin, anadan dogma körleri, abraslari (bars hastaligina tutulanlari) iyi edecek dereceye ulasmis, söyle söyle yapiyormussun öyle mi?" dedi. Delikanli: "Ben hiçbir kimseye sifa vermiyorum. Sifayi ancak Allah veriyor" dedi. Bunun üzerine kral onu da tutuklatti ve devamli iskence ettirdi. Sonunda rahibin adini söyledi. Hemen rahib getirildi. Kendisine "Dininden dön" denildi. O reddetti. Bunun üzerine hükümdar testere istedi. Testereyi basinin ortasina gelecek sekilde rahibin tepesine koydular. Testere basini ikiye ayirdi. Arkasindan hükümdarin yakin dostunu getirdiler. Ona da "Dininden dön" dediler. Reddedince onun da tepesine testereyi yerlestirip, basini ortasindan ikiye ayirdilar. Sonra da delikanliyi getirdiler. Kendisine "Dininden dön" dediler. Reddedince, kral onu adamlarindan bir gruba teslim etti. Onlara "Bunu falan dagin tepesine çikarin, dagin tepesine varinca dininden dönmezse onu assagiya atin" diye emir verdi. Onlar da onu götürdüler,daga çikardilar. Çocuk, "Allah'im, diledigin sekilde beni onlara karsi koru" dedi. Bunun üzerine dag sarsildi. Onlar da dagdan assagi yuvarlandilar. Çocuk yürüyerek hükümdara geldi. Hükümdar ona "Yanindakilere ne oldu?" diye sordu. Delikanli hükümdara "Allah beni onlara karsi korudu" diye cevap verdi. Hükümdar yine onu kendi adamlarindan bir gruba teslim etti. "Bunu büyük bir gemiye bindirin, denizin ortasina götürün. Dininden dönmezse onu denize atin" dedi. Onu götürdüler. Delikanli dua ederek "Allah'im nasil dilersen beni onlara karsi koru" dedi. Bunun üzerine gemi onlarla beraber alabora oldu, hepsi boguldular. O yürüyerek hükümdara geldi. Hükümdar "Yanindakilere ne oldu" diye sordu. Delikanli hükümdara "Allah onlara karsi beni korudu" dedi ve krala, "Sana emredecegimi yerine getirmedikçe beni öldüremeyeceksin" dedi. Kral, "Nedir o?" dedi. Delikanli su cevabi verdi, "Halki bir alana topla, beni de bir hurma dalina as, sonra ok torbamdan bir ok alarak, yayin tam ortasina yerlestir. Daha sonra, 'Delikanli'nin Rabbi olan Allah'in adiyla' de. Sonra da at. Böyle yaparsan beni öldürürsün." Bunun üzerine hükümdar halki bir meydanda topladi. Onu hurma dalindan asti. Sonra ok torbasindan bir ok aldi. Oku yayin ortasina koydu. Sonra "çocugun Rabbi olan Allah'in adiyla" diyerek oku üzerine atti. Ok delikanlinin sakagina saplandi. Çocuk elini sakagina koyup öldü. (Bu durumu gören) halk "Delikanlinin Rabbi'ne iman ettik" dedi. Kralin adamlari yanina vararak ona, "Gördün mü korktugun seyi? Vallahi korktugun sey basina geldi, halk iman etti" dediler. Bunun üzerine kral derhal sokak baslarinda hendekler kazilmasini emretti. Hendekler açildi. Içlerinde atesler yakildi. Hükümdar, "Her kim dininden dönmezse onu zorla hendege atin. Ya da kendilerine haydi hendeklere atlayin denilsin" diye emir verdi. Adamlari da dedigi gibi yaptilar. Nihayet kucaginda bebegi ile bir kadin atesin önüne geldi. Kadin duraklayip atese düsmekten çekindi. Kucagindaki "Ey annecigim sabret. Çünkü hak din üzeresin" dedi. [(30) Müslim; Kitab'uz-Zühd ve'r-Rekaik, 3005, Tirmizi.] Açiklama Imam Nevevi bu hadisin açiklama kisminda bir çok noktalara deginiyor ve hadisten önemli hükümler çikariyor. Biz bunlardan önemli gördügümüz birinin üzerinde duracagiz: Hak yolda yürürken bütün zorluklara sebat göstermek ve hakki ortaya koymaktan bir an bile geri durmamak. Gerçi mümin ölümle karsi karsiya geldigi anda kalbindeki imani muhafaza etmek sartiyla iki siktan birini seçmekte serbest birakilmistir. Ammar b. Yasir küfrü söylerken Bilal-i Habesi "Ahad, Ahad" diyerek hakki ilan etmeyi tercih etmistir. Allahu Teala onlarin her ikisinden de razi olsun. Fakat daha serefli olani, mübarek olani hak yolda yürürken zorluklara, acilara sabir göstermek ve hakki ortaya koymaktan bir an bile tereddüt etmemektir. Hadistekine benzer bir olay Kur'an-i Kerim'in Buruc suresinde anlatilmakta. Tek suçlari, bir olan Allah (c.c)'a kulluk etmek olan müminler topluca içinde alevli atesler bulunan hendeklere atiliyorlar. Onlar da kundaktaki çocugun gösterdigi sabri gösterip ölümü tercih ediyorlar. Allahu Teala gösterdikleri bu üstün teslimiyetten dolayi onlari yüce kitabinin temiz sayfalarinda aniyor. Bundan daha büyük seref olabilir mi acaba? Biz müslümanlar, bir kismimiz, bolluk ve rahatlikla imtihan ediliyoruz. Gerçi müslümanlari bir vücudun azalari gibi düsünürseniz, acilar içinde kivranmamiz gerekli ama maalesef daha bir vücudun azalari gibi degiliz. Allah (c.c) bizleri de yeryüzündeki diger müslümanlari imtihan ettigi gibi zorluklarla imtihan ederse, eger sabrimizin (imanimizin) derecesini ölçmek isterse ne yapariz? "Böyle bir sinava hazir miyim?" sorusunu her müslüman kendine sormali. Allah (c.c) hakimdir ve en dogrusunu bilendir. anadolu dergisi, 1992 yaz sayisi |
|
![]() |
![]() |
|
|
![]() |
#2 |
![]() ![]() KIRK HADIS 1-) Kim benim sunnetimi diriltirse(ihya eder ve yasaminda tatbik ederse) beni sevmis olur. Beni seven de benimle beraber Cennettedir. 2-) Bana itaat eden Allah'a itaat etmis olur. Bana isyan eden Allah'a isyan etmisolur. 3-) Sizden birinizin, arzusu benim getirdigim (Kur'an'a Seriat)e uymadikca kamil imanla iman etmis olamaz. 4-) Nefsim kudretinin elinde olan Allah'a yemin ederimki, Ben kendisine babasindan ve cocugundan daha sevgili oluncaya kadar sizden biriniz kamil imanla iman etmis olmaz. 5-) Gercek musluman, muslumanlarin elinden ve dilinden geven icinde oldugu kimsedir. Gercek muhacir ise Allah'in yasaklarini terkeden kimsedir. 6-) Bildigi ile amel eden kisiye Allah bilmedigi ilimlerin bilgisine varis kilar. 7-) Kardesini bir gunahindan dolayi ayip-layan kisi, gunahi islemedikce olmez. 8-) Islam'in dugmeleri dugme dugme cozulecek(Seriatin emirleri tek tek terkedilecek). Her dugme cozuldukce insanlar onu takibedendugmeyi cozmeye tesebbus edecekler. Bu cozulen dugmelerin ilki idari konular, sonuncusuda namazdir. 9-) Sizden kim (Seriate uymayan) bir kotu is gorurse onu eliyle duzeltsin, buna gucu yetmezse diliyle duzeltsin. Buna da gucu yetmezse kalbiyle bugzetsin. Bu sonuncusu ise imanin en zayip mertebesidir. 10-) Cihad, kiyamet gunune kadar gecerli bir emirdir. 11-) Kim gaz yapmadan ve icinde gaza yapma istegini konusturmadan olurse, munafiklikdan bir cesit uzere olur. 12-) Cihadin en faziletlisi zalim sultan katinda hakki soylemektir. 13-) Rabbini gazablandiracak bir meselede sultani hosnud eden(etmeye calisan) Allah'in dininden cikmis olur. 14-) Cennet (nefse agir geldigi icin) hoslanilmayan seylerle, cehennemde sehvete hitap eden seylerle kusatilmistir. 15-) Islam'in disinda bir millet uzerine yemin eden, soyledigi gibidir. (Onlardandir) 16-) Amellerin en hayirlisi sevdigini Allah icin sevmek bugzettigine de Allah icin bugzetmektir. 17-) Kim bir kavme benzemeye calisirsa, o onlardandir. 18-) Munafigin alameti uctur: Konustugunda yalan soyler, vaad verdiginde yerine getirmez, emanet olundugunda hainlik eder. 19-) Kisi din kardesine kafirlik isnad ederse, bu isnad ikisinden birine doner. 20-) Kim bir hayirli isi yapmaya yonelirse, onu yapan kadar mukafat alir. 21-) Arzusu ve hedefi Allah'dan baska sey olarak sabahlayan Allah(in kullain) dan degildir. Muslumanlarin dertleriyle dertlenmeyen de onlardan degildir. 22-) Rabb olarak Allah'a, din olarak islam'a, peygamber olarak Muhammed (s.a.v) erazi olan kisi imanin tadini tatmis demektir. 23-) Islam cemaatinden bir karis da olsa ayrilan, boynundan islam bagini cozmus demektir. 24-) Is ehil olmayana verildiginde kiyameti bekle. 25-) Akilli kisi nefsine hakim olup olumdne sonrasi icin is yapandir. Aciz(akilsiz) kisi ise nefsini arzularina tabi kilip sonrada Allah'a karsi Temennide bulunandir. 26-) Emirleriniz hayirlilariniz, zenginleriniz hosgorululeriniz, isleriniz aranizda danismayla oldugunda yerin ustu sizin icin yerin altindan daha hayirlidir. Ama emirleriniz serlileriniz, zenginleriniz cimrileriniz, isleriniz kadinlarinizin elinde oldugunda yerin alti sizin icin yerin ustunden daha hayirlidir. 27-) Kendimden sonra erkekler icin kadinlardan daha zararli bir fitne birakmadim. 28-) Sozlerin en dogrusu Allah'in kitabidir. Hayat tarzlarinin en guzeli Muhammed(s.a.v) in hayat tarzidir. Islerin en serlileri sonradan uyduranlardir. Her sonradan uydurulan sey bid'attir. Her bid'at sapikliktir ve her sapiklik ta Cehennem'dedir. 29-) Fitne doneminde ibadete sarilmakk, bana hicret etmek gibidir. 30-) Ummetimden bir takim kimseler, ismini degistirerek sarabi(alkollu icecekleri) icecekler. Bu esnada baskalari ucunda (yanlarinda) calgilar calinacak ve sarkici kadinlar olacak. Iste onun icin Allah onlari yere batiracak ve aralarindan bazilarinin sekli maymun'a ve domuz'a cevrilecek. 31-) Suphesiz ki benden sonra ummetimden Kur'an-i Kerim'i okuyan bir kisim insanlar olacak. Fakat onlarin okudugu bogazlarini gecmeyecek. Onlar tipki okun yaydanciktigi gibi dinden cikacaklar, sonra da tekrar ona donmeyecekler. O kimseler, insanlarin ve hayvanlarin en serlileri (kotuleri)dir. 32-) Kalbinden tam bir sadakatle Allah 'tan baska ilah olmadiginina ve Muhammed 'in de Allah'in rasulu olduguna sehadet eden bir kimseyi Allah, cehennem atesine haram kilar. 33-) Kim itaatten bir el kadar ayrilirsa, kiyamet gununde Allah'in huzuruna lehinde hic bir delili olmadigi halde kavusur. Kim de boynunda (halifeye) beyat olmadigi halde olurse cahiliye olumuyle olmus olur. 34-) Ya ogrenen, ya ogreten, ya dinleyen, ya da seven ol! Bunlarin disinda bir besincisi olma; helak olursun. Besincisi ise, ilme ve ilim ehline bugzetmendir. 35-) Allah kadin kiyafetini giyen erkege ve erkek kiligina giren kadina lanet etsin. 36-) Allah'a isyan olan bir hususta kimseye hic bir itaat yoktur. Itaat ancak marufta (ser'i olculer icerisinde)dir. 37-) Irkciliga cagiran bizden degildir. Irkcilik icin savasan bizden degildir. Irkcilik uzere olen de bizden(muslumanlardan) degildir. 38-) Kisi arkadasinin dini uzeredir. O halde sizden birisi kiminle arkadaslik yaptigina dikkat etsin. Kisi sevdigi ile beraber(hasrolunacaktir)dir. 39-) Ummetim dinar ve derhemi(parayi, maddi varliklari) yucelttigi zaman onlardan islam'in heybeti kaldirilir. Iyilikle emretmeyi terkettikleri zaman da vahyin bereketinden mahrum kilinirlar. 40-) Insanlar uzerine oyle bir zaman gelecek ki, onalr arasinda dini konusunda(yapilan saldirilara) sabirla karsi koyan, kor parcasini avuclayan gibi olacak. Kaynak: http://www.geocities.com/Broadway/3495/index.html Hazirlayan : Ekrem Yolcu |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() PEYGAMBERiMiZ ( s.a.v ) in DiLiNDEN HADiSLERLE TENBiHAT Peygamber (s.a.v) efendimizin mübarek Hadis-i Seriflerini degisik bir tarz'da bir araya getirerek, okunmasi kolay ve göze güzel görünen bir kitapcik haline getirdim. Günlük hayatimizda bizlere rehberlik edecek olan bu hadis-i Serifleri büyük Islâm alimlerinden Ebu'l Leys Semerkandi*hazretlerinin "TENBiHÜ'L GAFiLÜN" isimli kitabindan ve Ahmed Ziyaüd’din Gümüshanevi** K.S. hazretlerinin "RAMUZ EL EHADiS" isimli kitabindan derleyerek aldim ve bu hadislerin olusturdugu kitapçiga da "TENBiHAT"ismini verdim. Sevabini Yüce Allah’dan umarak, hepimize rehber olmasi dileginde bulunuyorum Hazirlayan :Mansur Baltaci </STRONG>Bölümler AÇIKLAMA *Ebul Leys Semerkandi (k.s) Dogum tarihi kesin bilinmiyen zati muhterem hicri 373, miladi 983 yilinda vefat etmistir. **Ahmed Ziyaüd’din Gümüshanevi hazretleri (k.s).hicri 1228, miladi 1813 yilinda Gümüshane'de dogmus ve hicri 1311, miladi 1893 de hakkin rahmetine kavusmustur |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() EL-LU'LUU VE'L-MERCAN
(Buharî ve Müslim'in ittifak ettikleri Hadis'ler) Muhammed Fuad Abdulbaki Eserin aslında Hadis sayısı 2006'dır, kaynağımızda bunlardan 1712'si yer almıştır. [SIZE="][SIZE=" 2?]Kaynak: www.al-islam.com[/size] [/size]GİRİŞ Hz. Ali (r.a.) Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Benim ağzımdan yalan uydurmayınız! Her kim benim ağzımdan yalan söylerse ateşe girsin!" Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() İMAN
Ebu Hureyre (r.a.) bir hadisinde şöyle anlattı: Hz. Peygamber (a.s.) bir gün insanların arasında oturuyordu. O sırada ona bir zat geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! İman nedir?" dedi. "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Allah'a kavuşmaya, peygamberlerine inanman ve keza son dirilmeye iman etmendir" buyurdu. İslâm nedir? dedi. "İslâm, Allah'a kulluk etmen ve ona hiç bir şeyi ortak yapmaman, Farz namazı dosdoğru kılman, farz kılınmış olan zekâtı vermen ve Ramazanda oruç tutmandır" buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! İhsan nedir? dedi. "Allah'a onu görürcesine ibadet etmendir. Her ne kadar onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür" buyurdu. Ey Allah'ın Resulü, Kıyamet ne zamandır? dedi. (Cevaben Efendimiz) Buyurdu ki: "Bu konuda sorulan sorandan daha çok bilgiye sahip değildir. Fakat onun alâmetlerini sana haber vereceğim: Cariyenin efendisini doğurması, onun alâmetlerindendir. Yalınayak ve çıplak kimseler, insanların idarecileri oldukları zaman, işte bu da onun alâmetlerindendir. Koyun çobanları yüksek bina kurmakta birbirleriyle yarışa başladıkları zaman, işte bu da onun alâmetlerindendir. (Kıyametin vakti) Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği beş şeye dahildir." Bundan sonra Peygamber: Kıyamet vakti hakkındaki bilgi ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez, yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez, şüphesiz Allah her şeyi bilendir, herşeyden haberdardırayetlerini okudu. Ebu Hureyre der ki: Sonra o şahıs dönüp gitti. Arkasından Allah Resulü (a.s.): "O adamı bana geri getiriniz" diye emretti. Bunun üzerine sahabeler onu geri getirmek için aramaya başladılar, fakat birşey göremediler. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "İşte o, Cebrail'dir. İnsanlara dinlerini öğretmek için gelmiştir" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 10 Talha b. Ubeydullah (r.a.) şöyle anlatır: Necid ahalisinden saçı darmadağın bir kimse Allah Resulü'ne (a.s.) geldi. Uzaktan sesinin uğultusunu duyuyor, fakat ne söylediğini anlayamıyorduk. Nihayet Allah Resulü'ne yaklaştı. Anladık ki İslâm'ın ne olduğunu soruyor. Allah Resulü de (a.s.): "Gündüz ve gecede beş namaz (var) " buyurdu. (O kimse ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 12 Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır: Allah Resulü'ne (a.s.) bir şey hakkında soru sormamız yasaklanmıştı. Bundan dolayı bedeviden akıllı bir kimsenin gelmesi ve bizler dinlerken Peygamber'e soru yöneltmesi hoşumuza giderdi. (Bir keresinde) Bedevilerden bir kimse geldi ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Elçin bize geldi ve, Allah'ın seni Resul olarak gönderdiğini, senin söylediğini iddia etti (doğru mu?)." (Allah Resulü ![]() Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 13 Ebu Eyyûb Ensarî (r.a.) şöyle rivayet etti: Allah Resulü (a.s.) bir seferde iken karşısına bir bedevi çıktı ve hemen Peygamber'in devesinin yularını, yahut dizginini tuttu. Sonra: "Ey Allah'ın Resulü" yahut "Ey Muhammed! beni Cennete yaklaştıracak ve Cehennemden uzaklaştıracak şeyi bana haber ver" dedi. Allah Resulü (a.s.) hemen durakladı ve ashabı arasında göz gezdirdi, sonra da şöyle buyurdu: "Andolsun ki şüphesiz başarıya ulaştırıldı" yahut "Yemin ederim ki muhakkak doğru yola ulaştırıldı" buyurdu. Sonra o kimseye: "Nasıl demiştin?" diye sordu. (Ravi) Dedi ki: O zat sorusunu tekrar etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayarak Allah'a kulluk edersin, namazı dosdoğru kılarsın, zekâtı (hakkıyla) verirsin, hısımların ile (her türlü) ilişkilerini sürdürürsün. Artık deveyi de bırak" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 14 Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre: Allah Resulü'ne (a.s.) bir bedevi geldi ve "Ey Allah'ın Resulü! Bana bir davranış söyle ki onu işlediğim zaman Cennete gireyim" dedi. Allah Resulü: (a.s.) "Kendisine hiç bir şeyi ortak koşmayarak Allah'a kulluk edersin, farz olan namazı dosdoğru kılarsın, farz kılınan zekâtı verirsin ve Ramazan orucunu tutarsın" buyurdu. O kimse: "Nefsim kudret elinde bulunana yemin ederim ki hiç bir zaman bunun üzerine ne bir şey arttırırım, ne de eksiltirim" dedi. Dönüp gidince Peygamber (a.s.): "Cennet ehlinden bir kimseye bakması kimi sevindirecek ise, işte o zata baksın" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 16 İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'ın tekliğini kabul etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve haccetmek." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 19 İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre: Abdulkays heyeti Allah Resulü'nün huzuruna geldi ve şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Biz, Rabîa'dan şu kabileyiz. Senin ile bizim aramızda Mudar kâfirleri bir engel durumundadır. Bu yüzden sana sadece Haram aylarda gelebiliyoruz. O halde bize bir iş emret ki onu yapalım ve arkamızdakileri ona davet edelim." Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Size dört şeyi yapmanızı ve dört şeyden de sakınmanızı emrediyorum: Size Allah'a iman etmenizi, (sonra bunu kendilerine açıklayarak şöyle buyurdu ![]() Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 23 Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle anlatır: Allah Resulü (a.s.) beni (Yemen'e) gönderdi ve (gönderirken) şöyle buyurdu: "Sen Ehl-i Kitap bir topluma gidiyorsun, onları Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın elçisi olduğuma şahitlik etmeye çağır. Eğer onlar bu isteğini yerine getirirlerse onlara, Allah'ın (c.c.) onlar üzerine her gündüz ve gecede beş (vakit) namaz farz kıldığını, onlar bunu da kabul ederlerse, kendilerine Allah'ın onlar üzerine zenginlerinden alınıp fakirlerine verilen zekâtı farz kıldığını bildir. Onlar bunu da kabul ederlerse, seni onların mallarının en iyilerini almaktan sakındırırım. Zulme uğramışın (bed) duasından da korun. Çünkü, zulme uğrayanla Allah arasında perde yoktur." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 27 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlattı: Allah Resulü (a.s.) vefat edip de ondan sonra Ebu Bekr Halife yapılınca Arapların bir kısmı tekrar küfre döndükleri zaman Ömer b. Hattab, Ebu Bekr'e "Allah Resulü (a.s.) Allah'tan başka ilah yok deyinceye kadar insanlarla savaş etmem bana emredildi. Her kim La ilahe illallah derse, haksız olması dışında benden malını ve nefsini korumuştur, onun hesabı ise Allah'a aittir," demiş olduğu halde sen insanlar ile nasıl savaşıyorsun? dedi. Ebu Bekr "Vallahi namazla zekât arasını ayırdedenlerle savaşacağım. Çünkü zekât malın hakkıdır. Vallahi bunlar Allah Resulü'ne verdikleri bir sicimi bile bana vermezlerse, onlarla hiç şüphesiz harp ederim." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 29 Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "La ilahe illallah" deyinceye kadar insanlarla savaşa devam etmem bana emredildi. (Ancak) her kim "La ilahe illallah derse, haksız olması dışında benden malını ve canını korumuştur." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 30 Abdullah b. Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah Resulü olduğuna şahadet edinceye, namazı dosdoğru kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmak bana emredildi. Onlar bunları yapınca kanlarını ve mallarını, haksız olması dışında benden korumuş olurlar. İnsanların bunlardan başka işlerden hesaba çekilmeleri ise Allah'a kalmıştır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 33 Museyyeb b. Hazn (r.a.) şöyle anlattı: Ebu Talib'e ölüm yaklaşınca Allah Resulü (a.s.) ona geldi ve onun yanında Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebu Umeyye b. Muğire'yi buldu. Allah Resulü (a.s.): "Ey Amca! Allah'tan başka İlah yok kelimesini söyle ki bununla Allah yanında senin lehine şahitlik edeyim" dedi. Bunun üzerine Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebu Umeyye "Ey Ebu Talib! Abdulmuttalib'in dinini terk mi ediyorsun?" dediler. Allah Resulü (a.s.) o sözü amcasına arzetmekte devam etti. Ötekiler de (durmadan) kendi sözlerini ona tekrar ediyorlardı. Nihayet Ebu Talib bunlara söylediği son söz olarak: "O, (kendini kastediyor), Abdulmuttalib dini üzeredir" dedi ve la ilahe illallah demekten çekindi. Allah Resulü (a.s.): "İyi bil, Allah'a yemin ediyorum ki nehyedilmediğim müddetçe muhakkak senin için Allah'tan bağışlanma dileyeceğim" dedi. Bunun üzerine Şanı Yüce Allah: (Kâfir olarak ölüp Cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar) Allah'a ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır ne de inananlaraayetini indirdi. Yüce Allah Ebu Talib hakkında da (şu ayeti) indirdi ve Resulüne şöyle buyurdu: (Resulüm!) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi o bilir Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 35 Ubade b. Samit'in (r.a.) rivayet ettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her kim eşsiz, ortaksız bir tek Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve Resulü olduğuna, İsa'nın Allah'ın kulu, Meryem'in oğlu ve ona ilka ettiği kelimesi ve kendisinden (kendi tarafından yaratılmış) bir ruh olduğuna, Cennetin bir hakikat, ateşin bir hakikat olduğuna şahadet ederse, Allah o kimseyi Cennetin sekiz kapısının hangisinden dilerse oradan Cennete girdirecektir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 41 Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle buyurmuştur: Ben Hz. Peygamber'in (a.s.) bineğinin arkasına binmiştim. Onunla aramda sadece semerin arka kaşı vardı. Bana: "Ey Muaz b. Cebel!" diye seslendi. Ben, "Buyur ey Allah'ın Resulü, sana icabet eder, emrine koşarım dedim. Sonra bir süre yürüdü. Yine: "Ey Muaz b. Cebel!" diye seslendi. "Buyur ey Allah'ın Resulü, sana icabet eder, emrine koşarım" dedim. Sonra bir süre daha gitti ve: "Ey Muaz b. Cebel!" diye seslendi. Ben: "Ey Allah'ın Resulü sana icabet eder, emrine koşarım" diye cevap verdim. "Allah'ın, kulları üzerindeki hakkı nedir, biliyor musunuz?" diye sordu. "Allah ve Resulü en iyi bilendir," dedim. "Muhakkak ki Allah'ın, kulları üzerindeki hakkı, kendisine hiç bir şeyi ortak koşmaksızın ona kulluk etmeleridir" buyurdu. Sonra bir zaman daha yürüdü, sonra yine: "Ey Muaz b. Cebel!" diye seslendi. Ben yine: "Ey Allah'ın Resulü sana icabet eder, emrine koşarım" dedim. "Bunu yaptıkları zaman kulların Allah üzerindeki hakları nedir, bilir misin?" buyurdu. Ben yine: "Allah ve Resulü en iyi bilendir" dedim. "Onlara azap etmemesidir" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 43 Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre: Muaz b. Cebel binek üzerinde Hz. Peygamber'in arkasında iken Peygamber (a.s.) ona: "Ey Muaz!" diye nida etti. Muaz: "Buyur ey Allah'ın Resulü! Hazırım," dedi. Peygamber yine: "Ey Muaz!" buyurdu. Muaz: "Buyur! Ey Allah'ın Resulü hazırım," dedi. Hz. Peygamber tekrar: "Ey Muaz!" buyurdu. Muaz: "Buyur! Ey Allah'ın Resulü, hazırım," dedi. Allah Resulü: "Allah'tan başka İlah olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şahadet eden her kula Allah kesin olarak ateşi haram kılmıştır" buyurdu. Muaz: "Ey Allah'ın Resulü bunu insanlara haber vereyim mi ki sevinsinler?" dedi. Allah Resulü: "O takdirde (bu güvenceye) güvenerek tembellik ederler (de amel yapmazlar) " buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 47 Itban b. Malik'in (r.a.) rivayetinde Mahmud b. Rabi şöyle anlattı: Medine'ye geldim ve (orada) Itban ile karşılaştım ve ona: "Senden bana bir hadis ulaştı" dedim. (Bunun üzerine) Bana şunları anlattı: "Gözümden bana bir arıza isabet etmişti. Bunun üzerine Allah Resulü'ne (a.s.) yanıma gelmesini, evimde namaz kılmasını arzu ettiğimi, (şayet gelirse namaz kıldığı yeri) namaz yeri edinmek istediğimi bildiren bir haberci yolladım. Bunu takiben Peygamber (a.s.), ashabından Allah'ın dilediği kimselerle beraber geldi, içeri girdi. O, evimde namaz kılarken, ashabı da kendi aralarında konuşuyorlardı. Bu konuşulanların büyük bir kısmı Malik b. Duhşum ile alâkalı idi. Peygamber'in ona beddua etmesini, onun helak olmasını istediklerini, onun başına bir kötülüğün gelmesini arzuladıklarını söylediler." Sonra Allah Resulü namazını bitirdi ve: "Allah'tan başka İlah olmadığına ve benim Allah'ın elçisi olduğuma şahadet ediyor değil mi?" buyurdu. "O, bunu kalbinde olmadığı halde söyler" dediler. "Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın elçisi olduğuma şahadet etmeyen kişi ateşe girer, yahut onu tadar" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 48 Ebu Hureyre (r.a.) Hz. Peygamber'in (a.s.): "İman, yetmiş küsur şubedir ve utanma imandan bir şubedir" buyurduğunu rivayet etmiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 50 İbn Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.), kardeşine utanma nasihati vermekte olan bir adamı duyunca "utanmak imandandır" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 52 İmran b. Husayn'ın (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.), "Utanmak hayırdan başka bir şey getirmez" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 53 Abdullah b. Amr'ın (r.a.) naklettiğine göre: Bir zat Hz. Peygamber'e (a.s.): "İslâm'da hangi işler daha hayırlıdır?" diye sordu. (Hz. Peygamber cevaben), "Yemek yedirirsin ve tanıdığın, tanımadığın herkese selam verirsin" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 56 Abdullah b. Amr b. As'ın (r.a.) anlattığına göre: Bir kimse Hz. Peygamber'e (a.s.): "Hangi müslüman daha hayırlıdır?" diye sordu. (Hz. Peygamber) "Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimsedir" cevabını verdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 57 Ebu Musa (r.a.) Ey Allah'ın Resulü! İslâm'ın hangisi en faziletlidir? diye sormuş, (Hz. Peygamber de) "Müslümanların dilinden ve elinden emniyette olduğu kimsedir" cevabını vermiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 59 Enes'in (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Şu üç özellik kimde bulunursa o kimse imanın gerçek tadını alır: Allah ve Resulü kendisine başkalarından daha sevimli olması, sevdiklerini yalnız Allah için sevmek, Allah'ın kendisini dinsizlikten kurtardıktan sonra ateşe atılmaktan nasıl hoşlanmıyorsa o derecede küfre dönmekten uzak durması." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 60 Enes'in (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir kul, (Abdul Varis'in hadisinde: Kişi) ben kendisine aile efradından, malından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 62 Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Hiç biriniz kendisi için arzu ettiğini, (mümin) kardeşi yahut komşusu için de istemedikçe (gerçek manada) inanmış olmaz." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 64 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah'a ve son güne (Ahiret gününe) iman eden, ya hayır söylesin, yahut sussun. Allah'a ve son güne iman eden komşusuna ikram etsin. Allah'a ve son güne iman eden konuğuna ikram eylesin." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 67 Ebu Şurayh Huzai (r.a.) Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Allah'a ve son güne iman eden, komşusuna iyilik etsin. Allah'a ve son güne iman eden konuğuna ikram etsin. Allah'a ve son güne iman eden iyi söz söylesin, yahut sussun." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 69 Ebu Saîd (r.a.) şöyle anlatır: Bayram günü namazdan önce hutbe okumaya başlayanların ilki Mervan'dır. (O bunu ilk defa yaptığında) Hemen biri ayağa kalktı ve: "Namaz hutbeden öncedir" dedi. Mervan "Burada namazın öne geçirilmesi terkedilmiştir" dedi. Bunun üzerine Ebu Saîd (r.a.) "Bu (uygulamaya karşı çıkan) şahsa gelince, işte o, Allah Resulü'nden (a.s.) işittiğim şu hadisi yerine getirmiştir." Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştu: "Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Eğer eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle, ona da gücü yetmiyorsa kalbiyle. Ve işte bu, imanın en düşük mertebesidir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 70 Ebu Mesûd (r.a.) ve Ukbe b. Amr'ın (r.a.) naklettiklerine göre: Hz. Peygamber (a.s.) eliyle Yemen tarafına doğru işaret ederek şöyle buyurdu: "Bana bakın, hiç şüphesiz iman, şu taraftadır. Taş gibi sertlik ve yüreklerin katılığı da, develerin kuyrukları dibinde onlara haykıranlar da, şeytanın iki boynuzunun doğacağı yönde bulunan Rabîa ve Mudar kabilelerindedir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 72 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Yemen halkı gelmiştir. Onlar ince gönüllüdürler. İman, Yemenlidir, dinde ince anlayışlılık Yemenlidir. Hikmet de Yemen'e mensubdur." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 73 Cerir b. Abdullah (r.a.) "Ben, Allah Resulü (a.s.) ile namaz kılmak, zekât vermek ve her Müslümana nasihat etmek (hayır ve iyilik öğretmek) üzere sözleştim" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 83 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Zinakar kişi zina ettiği zaman (kâmil bir) mümin olduğu halde zina edemez. İçki içen de içtiği zamanda (kâmil bir) mümin olarak içemez. Hırsız da çaldığı zaman (kâmil bir) mümim olduğu halde çalamaz." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 86 Abdullah b. Amr'ın (r.a.) anlattığına göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Dört şey her kimde bulunursa katıksız münafık olur. Her kimde bunların bir parçası bulunursa onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklıktan bir huy kalmış olur: Konuştuğu zaman yalan söyler, taahhüdde bulununca taahhüdünde durmaz, vaat ettiği zaman vadini yerine getirmez, düşmanlık beslediği zaman da haktan ayrılır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 88 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Münafığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, vaat ettiği vakit vaadinde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanetlik eder." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 89 Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Kişi (din) kardeşine kâfir dediği zaman muhakkak ikisinden biri o küfür kelimesini üzerine alarak dönmüştür (Küfür kelimesi ikisinden birisi üzerinde kalır)." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 91 Ebu Zerr (r.a.) Allah Resulü'nü (a.s.) şöyle derken işittiğini nakletmiştir: "Herhangi bir kimse bile bile babasından başkasına ait olduğunu ileri sürerse muhakkak nankörlük etmiş olur. Kendisine ait olmayan bir şeyi iddia eden, bizden değildir ve o kişi ateşte oturacağı yere hazırlanmalıdır. Her kim öyle olmadığı halde bir kimseyi kâfirlikle itham eder yahut ona Allah'ın düşmanı derse, dediği söz kendisine döner." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 93 Ebu Hureyre (r.a.) Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Babalarınızı terk etmeyiniz. Her kim babasını reddederek terk ederse, nankörlük yapmış olur." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 94 Sa'd b. Ebu Vakkas (r.a.) şöyle anlatır: Ben şu kulaklarımla, Allah Resulü'nün (a.s.), "Her kim müslüman olduğu halde babasından başkasına, babası olmadığını bilip dururken babalık nesebi iddia ederse, o kişiye Cennet haramdır" buyurduğunu duymuşumdur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 95 Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Müslümana sövmek fasıklık ve onu öldürmek için dövüşmek küfürdür." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 97 Cerir'in (r.a.) bildirdiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) Veda haccında kendisine: "Halkı sustur da beni dinlesinler" diye emretti. Sonra da şöyle buyurdu: "Benden sonra birbirlerinizin boyunlarını vuran kâfirler durumuna dönüşmeyiniz." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 98 Zeyd b. Halid Cühenî'nin (r.a.) anlattığına göre: Allah Resulü (a.s.) Hudeybiye'de geceleyin yağmış olan yağmurdan sonra kendilerine sabah namazı kıldırdı. Namazı bitirince yüzünü cemaate döndürdü ve: "Bilir misiniz, Rabbiniz ne buyurdu?" diye sordu. Allah ve Resulü en iyi bilendir, dediler. Allah Resulü: "Allah, kullarımdan kimi bana iman etmiş, kimi de kâfir olarak sabahladı. Her kim Allah'ın ihsanı ve rahmetiyle üzerimize yağmur yağdı dediyse işte o, bana iman etmiş, yıldıza iman etmemiştir. Her kim de şu şu sebeplerle üzerimize yağmur yağdı dediyse işte o, bana değil, yıldıza iman etmiştir, buyurmuştur" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 104 Enes'in (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Münafığın alâmeti Ensar'a buğzetmesi, müminin alâmeti ise Ensar'ı sevmesidir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 108 Berâe (r.a.) Hz. Peygamber'den (a.s.) şu hadisi naklederek Ensar hakkında şöyle buyurmuştur: "Ensar'ı ancak mümin olan sever ve onlara münafık olandan başkası da buğz etmez. Onları seveni Allah sever, onlara buğzedene ise Allah da buğzeder." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 110 Abdullah b. Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ey kadınlar topluluğu! Sadaka verin ve çokça bağışlanma dileyin. Çünkü ben Cehennemliklerin çoğunun sizlerden olduğunu gördüm" buyurdu. Bunun üzerine onlardan aklı başında ve vakarlı bir kadın: "Bizim neyimiz var ki Cehennemliklerin çoğu olmuşuz! Ey Allah'ın Resulü?" diye sordu. Allah Resulü: "Çünkü siz (ötekine berikine) çokça lânet eder, kocalarınızın yaptığı iyiliklere nankörlük (küfran) gösterirsiniz. Akıllı ve ihtiyatlı bir kimsenin aklını sizin kadar eksik akıllı, eksik dinli hiç bir kimsenin çelebileceğini görmedim" buyurdu. Kadın: "Ey Allah'ın Resulü! (Peki) Akıl ve din noksanlığı nedir?" dedi. Allah Resulü buyurdu ki: "Akıl noksanlığına gelince, iki kadının şahadeti bir erkeğin şahadetine denk olur. İşte bu, akıl noksanlığıdır. Birçok geceler bekler, namaz kılmazsın, Ramazanda da (bir müddet) oruç tutmazsın. İşte din noksanlığı da budur." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 114 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü'ne (a.s.) hangi amel daha faziletlidir? diye soruldu. Allah Resulü: "Allah'a imandır" buyurdu. Sonra nedir? denildi: "Allah yolunda cihat etmektir" buyurdu. Bundan sonra nedir? denildiğinde: "Kabul olunan hacdır" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 118 Ebu Zerr'in (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber'e: Ey Allah'ın Resulü! Amellerin en faziletlisi hangisidir? diye sordum. (Efendimiz de), "Allah'a iman etmek ve onun yolunda cihat etmektir" buyurdu. Hangi köleyi hürriyete kavuşturmak daha faziletlidir? dedim. "Sahibine göre en güzel ve en pahalı olanı" buyurdu. Eğer bunları yapamaz isem? deyince, "Yapana yardım edersin, yahut beceriksiz olan kimseye iş yapıverirsin" buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! Amelin bazısını yapamazsam ne buyurursunuz, dedim. "Kendini insanlara kötülük yapmaktan alıkoyarsın. İşte bu da nefsine karşı senden bir sadakadır" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 119 Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle nakletmiştir: Allah Resulü'ne (a.s.): Hangi amel en faziletlidir? diye sordum. "Vaktinde namaz kılmaktır" buyurdu. Sonra hangisidir? dedim: "Ebeveyne iyilik etmektir" buyurdu. Sonra hangisidir? dedim: "Allah yolunda cihat etmektir" buyurdu. Kendilerine sıkıntı vermiş olmasaydım daha çok soru soracaktım. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 120 Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlattı: Allah Resulü'ne (a.s.), Allah katında hangi günah en büyüktür? diye sordum. "Seni yaratmış olduğu halde Allah'a bir ortak (eş) uydurmandır" buyurdu. Muhakkak bu, çok büyüktür, dedim. Sonra hangisidir? dedim. "Sonra seninle beraber yemesinden korktuğun için çocuğunu öldürmendir" buyurdu. Sonra hangisidir? dedim. "Sonra komşunun hanımı ile zina etmendir" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 124 Ebu Bekra (r.a.) şöyle anlatır: Allah Resulü'nün (a.s.) yanında bulunuyorduk. Üç defa "Büyük günahların en büyüğünü size söyleyeyim mi?" buyurdu. Sonra onları şu şekilde saydı: "Allah'a şirk koşmak, ebeveyne eziyet etmek ve yalan yere şahadet etmektir (yahut: Yalan söylemektir)." Allah Resulü dayanmakta iken doğrulup oturdu ve bu son sözü durmadan tekrar ediyordu. O derece tekrarladı ki hatta biz; keşke sussa, diyorduk. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 126 Enes'in (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) büyük günahlar olarak şunları saydı: "Allah'a ortak koşmak, ebeveyne eziyet etmek, cana kıymak ve yalan söylemektir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 127 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.), "Helak edici olan yedi şeyden uzak durunuz" buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! Onlar nedir? denildi. Allah Resulü: "Allah'a şirk koşmak, sihir yapmak, bir hak karşılığı olması dışında Allah'ın haram kıldığı bir cana kıymak, yetim malı yemek, faiz (yoluyla elde edilen kazancı) yemek, düşmana hücum sırasında harpten kaçmak, zinadan uzak durmuş (onu hatırından bile geçirmeyen) müslüman kadınlara zina isnat etmek" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 129 Abdullah b. Amr b. As'ın (r.ahm.) anlattığına göre: Allah Resulü (a.s.): "Kişinin ebeveynine sövmesi büyük günahlardandır" buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! Kişi ebeveynine söver mi? dediler. "Evet, bir kimse başkasının babasına söver, o da onun babasına söver. Yine bir kimse, başkasının annesine söver, o da, onun annesine söver" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 130 Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) "Herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşarak ölen kimse Cehenneme girer" buyurdu. Ben de: Herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşmayarak ölen kimse de Cennete girer, dedim. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 134 Ebu Zerr (r.a.) anlatmıştır: Hz. Peygamber (a.s.) "Cebrail (a.s.) bana gelip, Ümmetimden hiç bir şeyi Yüce Allah'a ortak koşmadan ölenin, Cennete gireceğini müjdeledi" buyurmuştur. Bunun üzerine ben, o adam zina etmiş ve hırsızlık yapmış olsa da mı? dedim. Hz. Peygamber, "Zina etmiş ve hırsızlık yapmış olsa da" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 137 Mikdad b. Esved (r.a.) Hz. Peygamber'e (a.s.) şu şekilde bir soru sorduğunu nakletti: Ey Allah'ın Resulü! Şöyle bir mesele hakkında ne buyurursun? Ben kâfirlerden bir kişi ile karşılaşsam, benim ile vuruşsa da benim iki elimden birini kılıcı ile kesip koparsa, sonra benden kaçıp bir ağaca sığınsa ve: Ben Allah için müslüman oldum, la ilahe illallah dese, ben onu bu tevhit kelimesini söyledikten sonra öldürebilir miyim? Allah Resulü (a.s.): "Hayır, onu öldürme" buyurdu. Ben, ey Allah'ın Resulü, o benim elimi kesti, sonra da bu sözü söyledi. Onu öldüremez miyim? dedim. Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Sakın onu öldürme. Eğer öldürürsen o senin onu öldürmezden evvelki vaziyetindedir, (Çünkü müslüman olmuştur, kanı korunmuştur). Sen de onun söylediği tevhit kelimesini söylemesinden evvelki vaziyetindesin (çünkü kanın kısas ile mubah olmuştur)." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 139 Usame b. Zeyd (r.a.) şöyle nakletmiştir: Allah Resulü (a.s.) bizi bir seriye hâlinde (cihada) göndermişti. Cuheyne kabilesinden Hurakat'a bir sabah baskın yaptık. O sırada ben bir adama yetiştim. O, la ilahe illallah, dedi. Ben kargımı ona sapladım. Bu işten gönlüme bir şüphe düştü. Sonra bunu Hz. Peygamber'e anlattım. Allah Resulü (a.s.): "La ilahe illallah dediği halde onu niçin öldürdün?" diye sordu. Ben, ey Allah'ın Resulü! O, bunu ancak silahtan korktuğu için söylemiştir, dedim. "Onu kalbinden söyleyip söylemediğini bilmen için kalbini mi yardın?" buyurdu ve bu soruyu bana karşı hiç durmadan tekrar ediyordu. Nihayet ben o gün müslüman olaydım (da bunları duymasaydım) diye temenni ettim. (Hadisi rivayet eden dedi ki) Sa'd Allah'a yemin ederim ki, Üsame'yi kastederek, iki karıncıklı öldürmeye kalkışmadıkça ben hiç bir müslümanı öldürmem, dedi. (Ravi der ki) Birisi ona: Allah, fitne ortadan kalkıp din tamamiyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşınbuyurmadı mı? dedi. Bunun üzerine Sa'd "Biz, hiç bir fitne kalmayıncaya kadar savaştık. Sen ve arkadaşların ise bir fitne meydana gelsin diye harp etmek istiyorsun" karşılığını verdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 140 Abdullah b. Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "Bize silah çeken bizden değildir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 143 Ebu Musa'nın (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.), "Bize silah çeken bizden değildir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 145 Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.): " (Ölü için) yanaklara vuran yahut yakaları yırtan yahut cahiliye âdeti üzere feryad-u figan eden bizden değildir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 148 Huzeyfe (r.a.) Resulü'nün (a.s.), "Cennete hiçbir kovucu giremez" buyurduğunu işittiğini nakletmiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 151 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Üç kimse vardır, Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz ve onlar için şiddetli bir azap vardır: Biri, susuz bir sahrada fazla suyu vardır ve o suyu yolculara vermekten kaçınır. İkincisi, ikindi üzeri bir kimseye bir mal satar, satarken ona karşı Allah'a yemin ederek, gerçek bunun hilafına olduğu halde, malı şu şu fiyata aldığını söyler ve müşteri de onu doğrular (ve malı satın alır). Üçüncüsü de, bir devlet başkanına yalnız dünyalığı için biat eder, başkan ona dünyalıktan verdiği zaman biatında sadık kalır, ona dünyalıktan vermediği zaman sözüne sadakat göstermez." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 157 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Her kim kendini bir demir parçasıyla öldürürse kendisi o demiri elinde karnına vuruyor vaziyette sonsuza kadar ve sürekli olarak Cehennem ateşinde acı çekecektir. Her kim zehir içerek kendini öldürürse o kimse de zehrini içer bir halde sonsuza kadar ve sürekli olarak Cehennem ateşinde olacaktır. Her kim bir dağdan kendini aşağıya atıp, kendini öldürürse bu (şekilde intihar eden) kimse de Cehennem ateşinde sonsuza kadar ve sürekli olarak kendisini yüksekten aşağıya bırakır olacaktır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 158 Sabit b. Dahhak (r.a.) Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletti: "Her kim İslâm'dan başka bir din adına yalan yere yemin ederse, o kimse (yalanında) söylediği gibidir. Her kim bir şeyle kendini öldürürse Kıyamet gününde intihar ettiği nesne ile azap olunur. Bir kimsenin sahip olmadığı bir şeyi adaması doğru (geçerli) değildir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 159 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlattı: Allah Resulü (a.s.) ile beraber Hayber'de bulunuyorduk. Allah Resulü (a.s.), müslüman diye isimlendirilenlerden birisi için: "Bu, Cehennem ehlindendir" buyurdu. Nihayet biz savaşa giriştiğimiz zaman o zat çetin bir şekilde savaştı. Arkasından da yaralandı. Bunun üzerine Allah Resulü'ne, ey Allah'ın Resulü! Biraz evvel kendisi hakkında, "O, Cehennem ehlindendir" buyurduğunuz zat, bugün çok çetin bir harp yaptı ve öldü denildi. (Yine) Hz. Peygamber: " (Onun yolu) Cehennemedir" buyurdu. Nerede ise müslümanların bazısı şüpheye düşeceklerdi. Onlar bu hâl üzerine bulunurlarken birdenbire, "O ölmedi, ancak kendisinde ağır yaralar vardır" denildi. Gece vakti olunca, yaralarının şiddetine dayanamayıp kendini öldürdü. Bu olay Hz. Peygamber'e haber verilince Hz. Peygamber (a.s.), "Allah'ü Ekber, şahitlik ederim ki ben Allah'ın kulu ve elçisiyim." Daha sonra Bilâl'e emrederek, insanlara, Cennete müslüman olmayan hiç bir kimsenin giremeyeceğini, Allah'ın bu dine facir kimsenin eliyle de yardım edeceğini (kesin bir şekilde ortaya koyduğunu) duyurmasını istedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 162 Sehl b. Sa'd Saidî (r.a.) şöyle anlatır: Allah Resulü (a.s.) Hayber'de müşriklerle karşılaştı ve iki taraf kıyasıya savaştı. Harbin sonunda Allah Resulü karargâhına, öbürleri de kendi karargâhlarına dönmüşlerdi. Fakat Allah Resulü'nün ashabı arasında bir kişi vardı ki, düşman ordusundan ayrı kalmış (orduya katılmamış) birini, peşinden amansız bir şekilde takip ediyor ve ona kılıcı ile (durmadan) vuruyordu. (Bunu gören sahabeler) Bugün bizden hiç kimse falancanın gösterdiği yiğitlik derecesinde bir yiğitlik göstermemiştir; dediler. Bunun üzerine Allah Resulü: "Fakat O, Cehennemliklerden!" buyurdu. Ashabtan bir kişi "Öyle ise ben devamlı olarak onu takip eder, gözetlerim" dedi. Hadisi nakleden ravi der ki: O adam ile beraber harp sahasına çıktı ve harp safının neresinde durdu ise, o da onunla beraber durdu. O, harpte ne derece çeviklik gösterdiyse o da aynı şekilde çeviklik gösterdi. Yine ravi (İbn Sa'd) der ki: "Nihayet adam ağır şekilde yaralandı. Acıya dayanamayıp ölümü acele isteyerek kılıcının kabzasını yere, keskin ağzını da iki memesi arasına koydu. Sonra kılıca yüklendi ve bu şekilde kendini öldürdü." Bunun üzerine (Eksum isimli) sahabe, Allah Resulü'nün yanına vardı ve: Ben şahadet ediyorum ki sen muhakkak Allah'ın elçisisin, dedi. Allah Resulü: Sana ne oldu? diye sordu. Huzai şöyle dedi: Biraz önce zikretmiş olduğun kimse hakikaten Cehennemliklerdendir. İnsanlar bu adamın Cehennemlik olduğu haberini büyütmüşlerdi. Ben bu adamın durumunu (sizin için takip eder) gözetlerim, dedim. Nihayet bu adam ağır surette yaralandı, ölümünü acele isteyerek kılıcının kabzasını yere, keskin ağzını iki memesi arasına koydu, sonra kılıcının üstüne yüklendi ve bu suretle kendini öldürdü. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "İnsanlar arasında böyle kimse vardır ki, halka göre Cennet ehline yaraşan hayırlı işler yapar. Halbuki o, Cehennemliklerdendir. Yine insanlardan öyle kimse de vardır ki görünüşte Cehennemliklere ait kötü işler yapar, halbuki o, Cennetliklerdendir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 163 Cundeb'in (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Sizden önceki ümmetlerden birisinde bir kimse vardı. Kendisinde bir şişkin yara meydana gelmişti. Yara kendisine çok ızdırap verince, deriden yapılmış ok muhafazasından bir ok çekerek onunla vücudundaki şişkinliği yardı. Ancak kan dinmedi ve nihayet öldü." (Bunun üzerine) Rabbiniz: "Ona Cenneti haram kıldım" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 164 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır: Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber Hayber harbine çıktık. Neticede Allah bize zafer ihsan etti. Bu fetihte altın gümüş değil, sadece eşya, yiyecek ve giyecek maddeleri ganimet aldık. Sonra (Kura) vadisine gittik. Hz. Peygamber'in yanında, Cüzam kabilesinden bir kimsenin hibe ettiği, Dubeyb oğullarından Rifaa b. Zeyd adlı bir kölesi vardı. Vadiye indiğimiz vakit, Resulüllah'ın kölesi kalktı ve devesinin üstündeki eyerini çözüyordu. Tam bu sırada kendisine bir ok isabet etti ve oracıkta öldü. Bunun üzerine biz: Ey Allah'ın Resulü! Ona şahadet mübarek olsun, dedik. Allah Resulü: "Hayır, Muhammed'in nefsi kudreti elinde olan Allah'a yemin ederim ki Hayber harbinde taksim edilmemiş olan ganimetlerden aldığı kısa bir örtü, onun üstünde bir ateş olarak alev alev yanmaktadır" buyurdu. Ebu Hureyre der ki: Bundan insanlar korktu, bir zat bir tek yahut çift pabuç tasması getirdi de: Ey Allah'ın Resulü! Bunu Hayber gününde almıştım, dedi. Bunun üzerine Allah Resulü: "Ateşten bir ayakkabı tasması, yahut ateşten iki tane ayakkabı tasması" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 166 Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre: Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin...ayeti (sonuna kadar) indiği zaman Sabit b. Kays evinde oturdu ve ben Cehennem ehlindenim diyerek kendisine Peygamber'in yanına çıkmayı yasakladı. (Bir süre sonra) Hz. Peygamber (a.s.) Sa'd b. Muaz'a "Ey Ebu Amr! Sabit ne halde, rahatsız mı?" diye sordu. Sa'd O benim komşumdur, rahatsızlığını bilmiyorum, dedi. Sa'd ona gitti ve Allah Resulü'nün sözünü anlattı. Bunun üzerine Sabit dedi ki: Bu ayet indirildi. Halbuki bilirsiniz ben, sizin en yüksek seslinizim, demek ki ben Cehennemlik birisiyim, dedi. Sa'd bunu Peygamber'e söyleyince Allah Resulü (a.s.): "Hayır o, Cennet ehlindendir" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 170 Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre: İnsanlar Allah Resulü'ne (a.s.): "Ey Allah'ın Resulü! Cahiliyette iken yaptığımız kötülüklerden hesaba çekilecek miyiz?" dediler. Allah Resulü: "Muhsin derecesinde müslüman olanlarınız cahiliyetteki kötülüklerinden hesaba çekilmezler. Ancak müslüman olduktan sonra da kötülük yapanlar, hem cahiliyetteki ve hem de müslüman olduktan sonraki kötü amellerinden hesaba çekilirler" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 171 İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre: Müşriklerden birtakım kimseler insan öldürmüşler ve bunda çok ileri gitmişler, zina etmişler ve bunda da çok ileri gitmişlerdi. Sonra bunlar Hz. Muhammed'e (a.s.) geldiler ve şöyle dediler: "Şüphesiz ki senin tebliğ ettiğin ve kendisine davet eylediğin İslâm dini güzeldir. Keşke bize vaktiyle işlediğimiz bunca cinayetin bir kefareti bulunduğunu haber verseydin!" Bunun üzerine şu ayet indi: Ve onlar Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları kim yaparsa cezasına çarptırılır.Bir de şu ayet indi: De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin, çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki o, çok bağışlayan çok esirgeyendir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 174 Hakim b. Hizam'ın (r.a.) naklettiğine göre: Kendisi Allah Resulü'ne (a.s.), cahiliye devrinde yapageldiğim birtakım ibadetler hakkında ne buyurursunuz, bu ibadetlerden dolayı benim için bir sevap var mıdır? diye sormuştu. Allah Resulü ona: "Sen mazide işlediğin hayırlar üzerine müslüman oldun" cevabını vermiştir. (Ravi der ki hadiste geçen) "tahannüs" kelimesi, taabbud (kulluk) demektir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 175 Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlattı: İman edip inançlarına hiç bir haksızlık karıştırmamış olanlar, işte onlar güvenlik içindedir, doğru yolda olanlar da onlardırayeti indiği zaman bu, Allah Resulü'nün sahabelerine ağır geldi ve ey Allah'ın Resulü, bizim hangimiz nefsine zulmetmez dediler. Allah Resulü de onlara: "Ayetteki zulüm sizin sandığınız gibi değildir. O ancak Lokman'ın oğluna söylemiş olduğu, Ey oğulcuğum! Allah'a ortak koşma. Ortak koşmak elbette büyük bir zulümdürayetinde geçen şirktir" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 178 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.): "Allah Teala, ümmetimin söylemedikleri veya yapmadıkları müddetçe içlerinden geçirdikleri kötülükleri bağışlamıştır" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 181 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şanı Yüce Allah, (Meleklerine) şöyle buyurmuştur: Kulum bir kötülük yapmaya niyetlenirse, aleyhine onu hemen yazmayın. Eğer o işi yaparsa onun adına tek bir kötülük yazın. Kulum iyi bir işe niyetlenir de yapamaz ise, niyetini bir iyilik olarak yazın. Niyetini gerçekleştirir ise on iyilik yazın." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 183 İbn Abbas (r.a.) Allah Resulü'nün (a.s.) Şanı Yüce Rabbinden rivayet ettiği bir kudsi hadiste şöyle buyurduğunu anlatmıştır: "Allah, iyi ve kötü şeyleri tayin etmiştir. Sonra da bunları açıklamıştır. Kim bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapamaz ise, Allah o kişi adına tam yapılmış bir iyilik yazdırır. Eğer niyetlendiği bu iyiliği yapabilirse, Şanı Yüce olan Allah, o kişi adına on iyilikten başlayarak yediyüz katı ve hatta daha çok kat iyilik yazdırır. Kim de bir kötülük yapmaya niyetlenir de yapmazsa, Allah o kişi adına tam yapılmış bir iyilik yazdırır. Eğer o kişi bir kötülük yapmaya niyetlenir de yaparsa, Allah onun adına tek bir kötülük yazdırır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 187 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "İnsanlar birbirine bir takım sorular yöneltmeye devam edecekler, hatta işte (sonunda) şunu da söyleyecekler: Mahlûkatı Allah yarattı, fakat Allah'ı kim yaratmıştır? Her kim bu türden batıl bir şeyi kendisinde hissederse o hemen: Ben Allah'a iman ettim, desin." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 190 Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurdu: "Hiç şüphe yok senin ümmetin, bu nedir, şunun hâli nedir? diye pek çok sorular sormaktan vazgeçmeyecekler. Hatta (sonunda): Mahlûkatı Allah yarattı, fakat Allah'ı kim yaratmıştır? diyeceklerdir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 195 Abdullah İbn Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her kim müslüman bir kimsenin malını almak için yemin eder de, yemininde yalancı olduğu halde bu yemin ile herhangi bir malı hakederse, Allah'ın gazabına çarpılarak Allah'a kavuşur." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 197 Abdullah b. Amr (r.a.) işittiğine göre: Allah Resulü'nün (a.s.): "Her kim malı uğrunda öldürülürse o şehittir," buyurduğunu nakletmiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 202 Makıl b.Yesar (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Ben Allah Resulü'nü (a.s.) şöyle buyururken işittim: "Herhangi bir kul ki Allah onu bir halkı görüp gözetmek ve himaye etmek üzere vali yapar, o da idare ettiği halkı hiyanet ederek aldatmış olduğu halde ölürse, Allah o kula Cenneti kesinlikle haram eder." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 203 Huzeyfe (r.a.) şöyle nakletmiştir: Allah Resulü (a.s.) bize iki hadiseyi haber verdi. Bunlardan birinin gerçekleştiğini gördüm, diğerini de görmeyi gözlüyorum. Allah Resulü (emanetle ilgili olarak) bize şöyle anlattı: "İlk önce emanet (iman, adalet, emniyet duygusu) iyi kimselerin gönüllerinin derinliğine inmiş, sonra Kur'an nazil olmuştur. Sonra da o kullar Kur'an'dan ve Sünnet'ten bilgi almışlardır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 206 Huzeyfe (r.a.) şöyle anlattı: (Bir gün müminlerin emîri) Ömer'in yanındaydık. Allah Resulü fitnelerden bahsederken hanginiz işitti, diye sordu. Orada bulunanlar: Onu bizler işittik, dediler. Ömer: Muhtemel ki sizler, kişinin ehli ve komşusu (sebebiyle uğratılacağı) fitneyi kastediyorsunuz, dedi. Evet, dediler. Ömer: Bu sizin kastettiğiniz, fitneye, namaz, oruç ve sadaka kefaret olur. Fakat ben, denizlerin dalgalanması gibi dalgalanacak olan fitneden bahsederken; Hz. Peygamber'i (a.s.) hanginiz işitmiştir? diye soruyorum, dedi. Huzeyfe dedi ki: Bu sual üzerine cemaat sustu. Ben (işittim), dedim. Ömer: Sana ve (seni meydana getiren) babana aşkolsun, dedi. (Bundan sonra) Huzeyfe (r.a.) şöyle demiştir: Allah Resulü'nden (a.s.) işittiğime göre şöyle buyuruyordu: "Fitneler kalblere hasır çubukları gibi tekrar tekrar gelirler. Hangi kalbe bunlar tamamiyle içirilmiş olursa, o kalbte siyah bir leke meydana gelir. Bunları reddeden kalbe gelince, onda beyaz bir leke oluşur. Hatta iki kalbe işleyecek derecede beyazlaşır bembeyaz cilalı taş gibi olur. Bu takdirde, semalar ve yer devam ettiği müddetçe ona hiç bir fitne zarar vermez. Diğeri ise, meyilli bir testi gibi kırmızımtrak siyah renklidir. O, kendisine içirilmiş bulunan hevasından başka hiç bir iyi olan şeyi tanımaz ve hiç bir kötülüğü de geri çevirmez." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 207 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Yılan, yuvasında toplandığı gibi iman (ehli) da Medine'de toplanır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 210 Huzeyfe (r.a.) şöyle anlatır: Allah Resulü (a.s.) ile beraber bulunuyorduk. Allah Resulü: "İslâm kelimesini telaffuz edenlerin adedi kaçtır, bana sayın" buyurdu. Huzeyfe der ki: Ey Allah'ın Resulü! Biz, beşyüz ile altıyüz arasında bulunduğumuz halde sen bize (bir kötülük dokunur diye) korkuyor musun? dedik. Bunun üzerine Efendimiz buyurdu ki: "Muhakkak ki sizler bilmezsiniz. Bir belaya düşürülmeniz ihtimal dahilindedir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 213 Sa'd (r.a.) şöyle anlatır: Allah Resulü (a.s.) bir defasında insanlar arasında (ganimet olarak) bazı şeyler taksim etmişti. Bu sırada ben, ey Allah'ın Resulü! Filana da ver, çünkü o, mümindir, dedim. Bunun üzerine Peygamber: Öyle deme, Müslim (de), buyurdu. Ben sözümü üç defa aynen söyledim. Allah Resulü'de: "Öyle deme, muslim de" sözünü üç defa bana karşı tekrar ediyordu. Sonra Allah Resulü: "Ben bir kimseye (başkası bana ondan daha sevgili olduğu halde) Allah onu yüzükoyun ateşe atmasın diye mal veririm" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 214 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Biz şüphe etmekte İbrahim'den (a.s.) daha haklıyız, (İbrahim): Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster, dediği vakit, Allah: Yoksa inanmıyor musun? buyurdu. O da inanıyorum, fakat kalbimin yatışıp rahat bulması için soruyorum demişti.Sonra Allah Resulü: Allah Lut Peygamber'e de rahmet etsin. Yemin ederim ki o, sarp bir kaleye sığınıyordu, buyurdu. Sonra yine Resulüllah: Eğer ben zindanda Yusuf'un kaldığı gibi uzun zaman hapiste kalsaydım, (onu) oradan çıkarmaya gelen kişinin davetine hemen icabet ederdim" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 216 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Peygamberlerden hiç bir Peygamber yoktur ki, ona beşerin inandığı (bir mucize) verilmiş olmasın. Mucize olarak bana verilmiş bulunan şey ise ancak Allah'ın bana vahyetettiği Kur'an'dır. Bunun için Kıyamet gününde Peygamberlerden en çok ümmetlisi olacağımı ümit ederim." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 217 Ebu Musa'nın (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Mükâfatları kendilerine ikişer kere verilen üç kişi vardır: (Birincisi) Ehl-i Kitap'tan bir kimse kendi Peygamberine iman eder, sonra Muhammed'e erişir, ona da iman eder, ona tabi olur ve onu tasdik ederse, işte bu kimsenin iki mükâfatı vardır. (İkincisi) Köle olmuş bir kul hem Yüce Allah'ın hakkını, hem de efendisinin hakkını gerektiği gibi yerine getirirse işte onun için de iki mükâfat vardır, (Üçüncüsü de) cariyesi olan herhangi bir kimse cariyesine giyecek verir ve bunu da güzel yapar, sonra onu edeblendirir ve edebini de güzel yapar, daha sonra onu hürriyete kavuşturur ve onunla evlenirse, işte bu kimse için de iki mükâfat vardır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 219 Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Hayatım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın âdil bir hakim olarak sizin içinize inmesi şüphesiz çok yakındır. O, kesinlikle haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracaktır. (O zaman) mal o kadar çoğalıp artacak ki, hiç kimse mal kabul etmez olacaktır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 220 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: Güneş, battığı yerden doğmadıkça Kıyamet kopmayacaktır. Güneş Batı tarafından doğduğu zaman, toptan bütün insanlar iman edecekler. Fakat işte o gün, Önceden iman, etmemiş veya imaniyle bir iyilik kazanmamış olan hiç bir kimseye (o günkü) imanı fayda vermeyecektir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 226 Ebu Zerr'in (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) bir gün: "Bu güneş nereye gider biliyor musunuz?" buyurdu. Oradakiler: Allah ve Resulü en iyi bilendir, dediler. Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Bu güneş, altındaki (her zamanki) mekânına varıncaya kadar gider ve secde eder vaziyette kapanır ve bu halde kalır. Sonra kendisine: Yüksel, geldiğin yerden dön! denilir, o da döner ve doğduğu yerden tekrar doğar. Sonra yine Arşın altındaki (her zamanki) mekânına varıncaya kadar seyrine devam eder ve secdeye kapanır. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() TAHARET
Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Herhangi biriniz abdestsizlik durumu içinde bulunursa, abdest almadıkça kılacağı namazı kabul edilmez" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 330 Hz. Osman b. Affan'dan (r.a.) nakledildiğine göre: "Osman b. Affan abdest almak için su istedi ve abdesti şöyle aldı: Üç defa ellerini yıkadı. Sonra ağzını çalkaladı ve burnuna su verip çıkardı. Sonra üç kere yüzünü yıkadı. Sonra üç kere dirseğe kadar sağ elini yıkadı. Sonra sol elini aynı şekilde yıkadı. Sonra başını meshetti. Sonra üç kere topuklara kadar sağ ayağını yıkadı. Sonra bu şekilde sol ayağını da yıkadı. Sonra şunu söyledi: Allah Resulü'nün (a.s.) şu benim abdest alışım gibi abdest aldığını gördüm." Sonra Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Her kim şu abdestim gibi abdest alır, sonra kalkar, içinde kendi kendine namazla ilgisi olmayan şeyler konuşmaksızın iki rekât namaz kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 331 Ebu Enes'in (r.a.) anlattığına göre Hz. Osman (r.a.) Mescid'in yakınında Mekaid denilen yerde abdest aldı ve: Sizlere Allah Resulü'nün (a.s.) abdest alışını göstereyim mi? dedikten onra üçer üçer abdest aldı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 337 Abdullah b. Zeyd b. Asım Ensarî'ye (r.a.): Bize Allah Resulü'nün (a.s.) abdest alışı gibi bir abdest alıver, denildi. Bunun üzerine o, bir su kabı istedi. Ondan iki eline döktü, ellerini üç defa yıkadı. Sonra elini kaba soktu ve onunla su çıkarıp ağzını çalkaladı. Tek avucu ile burnuna su çekip yıkadı. Bunu üç defa yaptı. Sonra elini soktu ve su alarak yüzünü üç defa yıkadı. Sonra elini soktu ve onunla su çıkarıp iki elini dirseklere kadar ikişer kere yıkadı. Sonra elini sokup çıkardı ve ellerini öne ve arkaya doğru gezdirerek başını meshetti. Sonra topuklara kadar iki ayağını yıkadı ve Allah Resulü'nün (a.s.) abdest alışı işte böyle idi, dedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 346 Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Biriniz istincâ için taş kullanırsa taş adedini tek yapsın (hiç olmazsa üç taş kullansın). Herhangi biriniz abdest alacak olduğu zaman burnuna su alsın, sonra çıkarsın." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 348 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Herhangi biriniz uykusundan uyandığı zaman üç defa burnuna su alıp çıkarsın. Çünkü şeytan burnunun içindeki yumuşak kemikler üzerinde geceler." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 351 Abdullah b. Amr (r.a.) şöyle anlatır: Biz Allah Resulü (a.s.) ile beraber Mekke'den Medine'ye dönüyorduk. Nihayet yolda bir su başına gelmiştik. İkindi vakti cemaat acele ettiler ve çabuk çabuk abdest aldılar. Biz onların yanına vardık. Ayaklarının arkalarına suyun dokunmadığı görünüyordu. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Vay şu ökçelerin ateşteki hâline! Abdesti tam ve eksiksiz alınız" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 354 Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber (a.s.) iki ayağının arka uçlarını yıkamamış bir kimse gördü ve şöyle buyurdu: "Vay şu ökçelerin ateşteki hâline!" Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 356 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Sizler abdesti tam almaktan dolayı Kıyamet günü, elleri ve ayakları nurlulardansınız. Artık sizlerden her kimin gücü yeterse, yüz parlaklığını, el ve ayak beyazlığını daha çok arttırsın." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 362 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü kabristana gelerek şöyle buyurmuştur: "Selam sizlere! Bizler inşaallah sizlere kavuşacağız. Kardeşlerimizi görmüş olmamızı arzu ederdim." Sahabeler: Bizler senin kardeşlerin değil miyiz? Ey Allah'ın Resulü! dediler. "Sizler benim ashabımsınız. Kardeşlerimiz ise henüz daha gelmemiş olanlardır" buyurdu. Bunun üzerine Sahabeler: Ey Allah'ın Resulü! Ümmetinden henüz daha gelmemiş olanları nasıl tanırsın? dediler. Allah Resulü: "Ne dersin? Bir kimsenin alınları beyaz, ayakları sekili birçok atları olsa, bunlar da, renklerine başka bir renk karışmamış simsiyah birtakım atlar arasında bulunsa, o zat kendi atlarını tanımaz mı?" buyurdu. Sahabeler: "Evet, ey Allah'ın Resulü, tanır" dediler. Allah Resulü şöyle buyurdu: "Çünkü onlar abdest almaktan dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları sekili halde gelirler. Ben Havuz üzerinde onların öncüsüyüm. Dikkat edin! Kaybolmuş devenin kovulması gibi, birtakım insanlar da benim Havzımın başından muhakkak kovulacaklardır. Ben onları: Hey! Geliniz, diye çağırırım." Bunun üzerine bana: Onlar senden sonra dinde değişiklikler yapmışlardır, denilir. Ben de: "Allah onları uzak eylesin uzak, derim." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 367 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Eğer müminler üzerine (Züheyr hadis'inde ise; ümmetime) meşakkat verme endişem olmasaydı, onlara her bir namaz sırasında misvak kullanmayı muhakkak emrederdim." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 370 Ebu Musa (r.a.) şöyle anlattı: Ben Peygamber'in (a.s.) huzuruna girdim, misvağının bir ucu dilinin üzerinde bulunuyordu, dedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 373 Huzeyfe (r.a.) şöyle anlattı: Allah Resulü (a.s.) geceleyin teheccüd namazı kılmak için kalktığı zaman ağzını misvak ile ovalardı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 374 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Fıtrat beştir, yahut beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, tırnakları kesmek, koltuk altı kıllarını gidermek ve bıyıkları kısaltmak." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 377 İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bıyıkları kısaltın, sakalları çokça ve uzunca bırakın." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 380 Ebu Eyyûb Ensarî''nin (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu; "Tuvalet ihtiyacı için gittiğiniz zaman, küçük yahut büyük abdest bozarken kıbleyi karşınıza ve arkanıza almayın. Fakat (Medine'nin) doğusuna veya batısına doğru dönünüz." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 388 Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlattı: Birtakım insanlar: Senin tabii hacetin olup, hacetini def için oturduğunda sakın kıbleyi ve Beytu'l-Makdis'i karşına alma, derler. Abdullah da der ki: Ben bir evin damına çıktım ve Allah Resulü'nü (a.s.) Beytu'l-Makdis'e yönelmiş vaziyette hacetini def için iki kerpiç üzerine oturur halde gördüm. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 390 Ebu Katâde'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Biriniz küçük abdestini yaparken erkeklik organını sağ eliyle tutmasın, temizlenirken sağ elini kullanmasın, birşey içerken kabın içine solumasın." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 392 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlattı: Allah Resulü (a.s.) temizleneceği zaman temizlenmeye, taranacağı zaman taranmaya, ayakkabı giyeceği zaman giymeye muhakkak sağdan başlamayı severdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 395 Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır: Allah Resulü (a.s.) bir bahçeye girdi. Onu, beraberinde bir ibrik bulunan bir genç takip etti. O, bizim en küçüğümüzdü. O genç, ibriği bir sidre ağacının yanına koydu. Sonra Allah Resulü (a.s.) ihtiyacını giderdi ve o su ile temizlenmiş olduğu halde yanımıza geldi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 398 Hemmam (r.a.) şöyle anlatır: Cerir küçük abdestini bozmuş sonra abdest almış ve mestleri üzerine meshetmişti. O'na: Böyle mi yaparsın? denildi O da; "Evet, Allah Resulü'nü (a.s.) gördüm. Abdestini bozdu, sonra abdest aldı ve mestleri üzerine mesh etti," dedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 401 Huzeyfe (r.a.) şöyle anlattı: Hz. Peygamber (a.s.) ile beraberdim. Bir kavmin (kül döktükleri) çöplüğüne vardı ve ayakta durarak küçük abdestini bozdu. Ben kenara çekilmiştim. Allah Resulü: "Yakınlaş" dedi. Ben de yakına geldim. Ta ki topuğunun yanında durdum. Kendisi abdest aldı ve mestleri üzerine meshetti. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 402 Muğire b. Şu'be'nin (r.a.) anlattığına göre: Allah Resulü (a.s.) hacetini gidermek için dışarı çıktı. Muğire de içinde su bulunan bir kapla ounla gitti. Allah Resulü hacetini giderdikten sonra abdest aldı ve mestleri üzerine mesh etti. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 404 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Biriniz uykusundan uyandığı zaman, elini üç kere yıkamadıkça su kabına daldırmasın. Çünkü elinin nerede gecelediğini bilmez." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 416 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Köpek herhangi birinizin kabının içindekini yalarsa onu döksün, sonra o kabı yedi defa yıkasın." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 418 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Hiçbiriniz durgun suya işedikten sonra ondan (su alıp) yıkanmasın." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 424 Enes'in (r.a.) anlattığına göre: Bir Bedevi Mescide işedi. Cemaatin bir kısmı hemen ona doğru (hücuma) kalktı. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Onu serbest bırakınız, sidiğini kestirmeyiniz" buyurdu. Enes: Bedevi işini bitirince Allah Resulü bir kova su istedi ve suyu sidiğin üzerine döktü, dedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 427 Hz. Peygamber'in (a.s.) zevcesi Aişe (r.ah.) şöyle anlatır: Allah Resulü'ne bebekler getirilir idi. O da bu bebeklere bereket duası eder ve hurma çiğneyerek bebeğin ağzını onunla ovardı. Bir defa (yine) bir bebek getirilmişti. Bebek Peygamber'in üstüne işedi. Peygamber hemen su istedi ve suyu bebeğin sidiğinin üstünden döktü ve onu yıkamadı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 430 Ümmü Kays bt. Mihsan, henüz yemek yemeyen bir oğlan çocuğunu Allah Resulü'ne (a.s.) getirdi ve çocuğu onun kucağına koydu. Çocuk da işeyiverdi. Allah Resulü suya işaret etti ve suyu (onun üzerine) serpelemekten fazla bir şey yapmadı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 432 Alkama (r.a.) Hz. Aişe'nin yanında bir kimse elbisesini yıkamaya başladı. Aişe bu zata şöyle dedi: Eğer onu (meniyi) gördünse, sadece yerini yıkaman yeterlidir. Şayet görmediysen onun etrafını ıslatırsın. Ben kendim, onu Allah Resulü'nün (a.s.) elbisesinden ovalayıp sürttüğümü biliyorum. Sonra da kendisi bu elbise içinde namaz kılardı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 434 Esma (r.ah.) şöyle anlatır: Hz. Peygamber'e (a.s.) bir kadın geldi ve: Bizden birimizin elbisesine hayız kanı bulaşırsa onu nasıl yapsın? diye sordu. Allah Resulü: "Elbiseni (eliyle) ovalar, sonra onu su ile (yıkayıp) sıkar. Sonra azar azar üzerine su döker. Daha sonra onunla namaz kılar" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 438 İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre: Allah Resulü (a.s.) iki kabrin yanından geçerken şöyle buyurdu: "Dikkat edin. Bunlara muhakkak azap ediliyor. Hem de büyük bir şeyden dolayı azap edilmiyorlar. Onlardan biri kovuculuk yapardı. Diğeri ise bevlinden çekinmez, sakınmazdı." Ravi dedi ki: Allah Resulü sonra yaş bir hurma değneği istedi. Sonra bu değneği iki parça etti. Sonra şunun üzerine bir değnek ve ötekinin üzerine de bir değnek dikti. Sonra: "Bunlar taze kaldıkça belki onlardan azabları hafifletilir" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 439 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() ZEKÂT
Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) haber verdiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Beş vesk miktarının aşağısında zekât yoktur. En aşağı üçer yaşında beş deveden aşağısında da zekât yoktur. Yine beş ukıyye (yani iki yüz dirhem) den az miktar (gümüş) da da zekât yoktur." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1625 Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Müslüman kimse üzerine, hizmetçisi ve atından dolayı zekât yoktur" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1631 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) Ömer'i (r.a.) zekât toplaması için gönderdi. (Ancak) İbn Cemil, Halid b. Velid ve Resulüllah'ın amcası Abbas'ın, zekât vermedikleri (Ömer tarafından Peygamber'e) iletildi. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.) şöyle buyurdu: "İbn Cemil zekât vermekten nasıl geri durabilir ki? O fakir iken Allah onu zengin kılmıştır. Halid'e gelince, siz (Halid'den zekât istemekle) ona zulm ediyorsunuz. Halid zırhlarını ve bütün harp aletleri ve hazırlıklarını Allah yoluna tahsis etmiştir. Abbas'a gelince onun zekâtı (müddetinden önce) bir misli ile beraber (verilmiş olup) bendedir." Sonra Hz. Peygamber: "Ey Ömer! Sen kişinin amcasının, babasının öz kardeşi olduğunu bilmiyor musun?" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1634 İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatır: "Resulüllah (a.s.) Ramazan da fıtır sadakasını müslümanların hür, köle, erkek, kadın her birisi üzerine, hurmadan bir sa' yahut arpadan bir sa' olarak emir buyurdu." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1635 Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle haber vermiştir: Biz fıtır sadakasını her çeşit yiyeceklerden bir sa' olarak ayırırdık: Arpadan bir sa' veya hurmadan bir sa' veyahut ekıt (yağı alınmamış kuru yoğurt) den bir sa' veyahutta kuru üzümden bir sa' olarak. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1640 İbn Ömer'in (r.a.) bildirdiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.); fıtır sadakasının, insanlar Bayram namazına gitmeden önce verilmesini emretmiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1645 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Altın ve gümüşün zekâtını vermeyenler, Kıyamet günü o altın ve gümüşleri kendileri için ateşten levhalar hâline getirilir; üzerleri Cehennem ateşinde kızdırılır. Sonra bu kızgın levhalarla böğürü, alnı ve sırtı yakılır. Bunlar soğudukça azap için yeniden tekrarlanır. Bu azaplandırma, miktarı ellibin yıl olan bir günde kullar arasındaki haklar ödeninceye kadar devam eder. Neticede o kimse, Cennet veya Cehenneme doğru giden yolunu görür (veya kendisine gösterilir) " Ey Allah'ın Resulü (a.s.)! zekâtı verilmeyen develer ne olacak? diye sorulduğunda, "Kendilerinden zekât hakları ödenmeyen her deve sahibi de (bu hayvanların haklarından birisi de su başlarına geldikleri günde sütlerinin sağılması ve fakirlere ve yolculara içirilmesidir) Kıyamet gününde kendisi o develer için düz ve geniş bir sahaya yatırılır. Olduklarından daha iri halleri ile ve onlardan bir tek deve yavrusu da zayi edilmeksizin hepsi onu ayakları ile çiğnerler, ağızları ile ısırırlar. Deve sürüsünün sonu o kimseye uğrayıp geçince baş tarafı tekrar ona uğratılır. Bu azaplandırma, uzunluğu elli bin sene olan bir gün içinde, kullar arasındaki haklar ödeninceye kadar devam eder. Nihayet o kimseye, ya Cennet veya Cehenneme doğru uzanan yolu gösterilir." Ey Allah'ın Resulü! zekâtı verilmemiş sığır ve davarlar ne olacak? denildi. Allah Resulü (a.s.): "Kendilerinden (zekât) hakları ödenmeyen her sığır ve davar sahibi de, Kıyamet günü onlar için dümdüz bir sahaya yatırılır. Bu hayvanlardan hiçbirini kaybetmeksizin ve içlerinde ne iki boynuzu bükülü, ne boynuzsuz ve ne de içeri giren boynuzu kırılmış bulunmaksızın hepsi boynuzları ile o şahsı toslayacak, ayaklarıyla da çiğneyecektir. Bu sürünün baş tarafı onun üzerinden geçtiğinde sonu tekrar geri döndürülür. Bu azap da miktarı elli bin sene süren bir günde, kullar arasındaki bütün haklar ödeninceye kadar devam eder. Sonunda ya Cennet veya Cehenneme doğru olmak üzere o kula yolu gösterilir." buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! Zekâtı verilmemiş atlar ne olacak? denildi. Hz. Peygamber (a.s.): "Atlar üç kısımdır: At bazı kimseler için bir günah, bazısı için ihtiyacına bir perde, bazısı için de sırf hayır ve sevaptır. At, kendisi için günah olana gelince o, atını gösteriş için, övünmek için, İslâm halkına düşmanlık için besler. İşte bu at o kimse için büyük bir vebaldir. At kendi ihtiyacı için bir perde olan kimseye gelince o, atını Allah yolunda bağlar, sonra da gerek hayvanların sırtındaki Allah hakkını (cihat için binmek, bindirmek) gerek muayyen bir Allah hakkı olan zekâtı unutmaz. İşte bu da o kimse için perdedir. At, kendisine hayır ve sevap olan kimseye gelince o, atını müslümanlar lehine Allah yolunda cihat maksadıyle bağlamıştır. Atı da bol otlu geniş bir sahada veya çayırda beslenirse atın bu bol otlu sahadan veya çayırdan yediği herbir şeyin sayısınca sahibi için muhakkak birçok güzellikler, iyilikler yazılır. Atın gübreleri ve bevilleri sayısınca da sahibi için haseneler yazılır. Hele bir de atın ipi kopsa da şahlanarak bir veya iki yüksek yere (yahut bir veya iki mil mesafeye) kadar raks edip neşe ile koşsa, yerde tırnaklarının bıraktığı izleri ve gübreleri sayısınca Allah sahibine iyilikler yazar. Bir de hayvan (bu arada) bir nehre uğrayıp da ondan içerse, sahibi sulamak istememiş olsa bile Allah o kimse için atının içtiği su damlası sayısınca iyilik yazacaktır." Ey Allah'ın Resulü! Eşekler (deki hüküm) nasıldır? denildi. Resulüllah: "Eşekler hakkında bana bir şey indirilmiş değildir. Ancak bana her hükmü cami, nadir bir vecize olan şu: Her kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Her kim de zerre miktarı bir şer işlemişse onun karşılığını görürayetleri indirilmiştir" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1647 Ebu Zerr (r.a.) şöyle nakletmiştir: Bir defasında Peygamber'in (a.s.) yanına vardığımda, kendisi Kâbe'nin gölgesinde oturmaktaydı. Beni görünce: "Kâbe'nin Rabbine yemin ederim ki muhakkak onlar çok büyük hüsranda (zararda) dırlar!" dedi. Nihayet ben oturdum, fakat oturmada karar ve sebat kılamadım, kalkıp: Ey Allah'ın Resulü! Babam ve annem sana feda olsun. Bu büyük ziyanda olanlar kimlerdir? diye sordum. Resulüllah (a.s.) şöyle buyurdu: "Onlar malları çok olan zenginlerdir. Ancak bunlardan şöyle, şöyle, şöyle verenler müstesnadır. (Bunu önündeki, arkasındaki, sağındaki ve solundaki fakirlere ve hayır yerlerine verişi işaret ederek söyledi). Onlar ne kadar da azdır! zekâtlarını ödemeyen deve, sığır ve davar sahibi herkese Kıyamet gününde bu hayvanlar, olduklarından daha iri ve daha semiz olarak gelecekler. Boynuzları ile sahiblerini toslayacak ve sert ayaklarıyla da çiğneyeceklerdir. Bütün insanlar arasında hüküm verilinceye kadar o sürülerin sonu geldikçe tekrar döndürülecektir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1652 Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "Uhud dağı kadar altınım olsa, üçüncü gece gelirken, (henüz vaadesi dolmamış veya alacaklısı gelmemiş olan) üzerimdeki bir borç için muhafaza ettiğim dinar hariç, ondan yanımda bir dinarın dahi kalması beni sevindirmez" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1653 Ebu Zer'in (r.a.) rivayetinde Ahnef b. Kays şöyle anlatır: Medine'ye geldim. İçlerinde Kureyş ileri gelenlerinden bir cemaatin bulunduğu bir halkada otururken kaba elbiseli, sert vücutlu ve sert çehreli bir adam çıkageldi. Cemaatin yanında durup: "Altın ve gümüşleri biriktirip infak etmeyenlere, üzeri Cehennem ateşinde kızdırılmış taşları haber veriyorum. Bu taşlar onlardan her birinin memesi ortasına konulur, iki kürek kemiğinden çıkar. Kürek kemikleri üzerine konulur, memeleri ortasından dışarı çıkar. Böylece kürek kemikleri ile memeleri arasında gider gelir" dedi. Bunun üzerine cemaat başlarını önlerine indirdiler. Bunlardan kimsenin onlara cevap verdiğini görmedim. Sonra o kimse geri dönüp gitti. Ben de onun arkasından gittim. Nihayet o bir direğin yanına oturdu ona: "Ben bu insanların, senin söylediğin sözlerden hoşlanmadıklarını sanıyorum" dedim. O cevaben: "Bunlar hiçbir şeyi akıl etmiyorlar." Dostum Ebu'l-Kasım (a.s.) beni çağırdı. Ben de ona icabet ettim. "Uhud'u görüyor musun?" dedi. Kendisinin bir ihtiyacı için beni oraya göndereceğini zannederek, gündüzden ne kadar zaman kaldı diye Güneşe baktım ve evet Uhud'u görüyorum, dedim. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Uhud dağı kadar altınım olup, üç dinar hariç, bunun hepsini infak etmek isterim" buyurdu. Sonra, bu insanlar Dünya malı topluyorlar başka bir şey düşünmüyorlar! Ahnef devamla ona, seninle bu Kureyş'li kardeşlerinin arasında ne var ki, onların yanına gelmiyor ve onlardan birşey istemiyorsun? dedim. Allah'a yemin ederim ki Allah ve Resulüne kavuşuncaya kadar ben onlardan hiç bir Dünya malı istemem ve onlara dinden birşey de sormam, dedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1656 Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "Yüce Allah: Ey Adem oğlu! İnfak et ki ben de sana infak edeyim" İbn Nümeyr'in rivayetinde: "Allah kerem sahibidir. O, son derece cömerttir. Onu gece gündüz hiçbir şey eksiltmez" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1658 Cabir (r.a.) şöyle haber vermiştir: Uzre oğullarından bir kişi kölesine, kendisi öldükten sonra azat olup hürriyetine kavuşacağını söyledi. Bu haber Resulüllah'a ulaştığında ona: "Senin bundan başka bir malın var mı? diye sordu. O: Hayır, dedi. Resulüllah köleyi ondan alıp: Bunu benden kim satın alır?" dedi. Bunun üzerine Nuaym b. Abdullah Adevi o köleyi sekiz yüz dirhem karşılığında satın aldı. Sonrada bu bedeli Resulüllah'a getirdi. Hz. Peygamber de bu parayı, Uzre oğullarından olan o zata vererek şunları söyledi: "Önce kendinden başlayıp, şahsi ihtiyaçlarını gider. Geriye bir şey kalırsa bunu ev halkın için sarf et. Bundan da bir şey artarsa bunu da akraba ve hısımlarına sarf eyle. Bunlardan birşey artarsa onu da şöyle şöyle sadaka yap." Son kısımla ilgili olarak, önündeki, sağındaki ve solundaki ihtiyaç sahiblerine diye işaret ediyordu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1663 Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır: Ebu Talha, Medine'de Ensar'ın en zenginlerinden birisi idi. Ona mallarının en sevimlisi ise, Beyraha denilen bahçesiydi. Bu bahçe, Mescidin karşısında idi. Resulüllah (a.s.) oraya girer ve onun içindeki güzel sudan içerdi. Enes sözlerine devamla: Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça asla iyiliğe erişemezsiniz her ne infak ederseniz süphesiz Allah onu bilirayeti nazil olunca Ebu Talha kalkıp Resulüllah'a geldi ve Allah kitabında: Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça asla iyiliğe erişemezsiniz...buyuruyor. Mallarımın bana en sevimlisi Beyraha'dır. O, Allah için bir sadakadır. Bu sadakanın hayrını ve Allah indinde onun tükenmez bir Ahiret azığı olmasını umarım. Ey Allah'ın Resulü! bu bahçemi istediğin gibi sarf edebilirsin, dedi. Hz. Peygamber: "Bu büyük bir şey! bu, sahibine kazanç veren bir maldır, bu sahibine kazanç getiren bir maldır. O bahçe hakkında söylediğini işittim. Ben bu bahçeyi akrabalarına tasadduk ve tahsis etmeni uygun buluyorum" dedi. Bunun üzerine Ebu Talha onu akrabaları ve amca oğulları arasında taksim etti. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1664 Meymune bt. Haris'in (r.ah.) rivayet ettiğine göre: Kendisi, Resulüllah (a.s.) zamanında sahip olduğu bir cariyeyi azat etmişti. Bu durumu Hz. Peygamber'e bildirdiğinde Allah Resulü (a.s.): "Şayet bu cariyeyi dayılarına hediye etseydin daha fazla sevap kazanırdın" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1666 Zeyneb'in (r.ah.) bildirdiğine göre: Resulü (a.s.): "Ey kadınlar topluluğu, kendi ziynet eşyalarınızdan da olsa sadaka veriniz" buyurdu. Bunun üzerine ben Abdullah'ın (r.a.) yanına dönüp: Sen fakir bir kişisin Resulüllah ise bize sadaka vermemizi emir buyurdu. Sen Peygamber'e git ve ondan şunu sor: Kocama ve ilgililerime infak etmem benden sadaka yerine geçer ve kâfi gelir mi? Yoksa sadakalarımı sizden başkalarına mı vereyim? dedim. Abdullah bana, Resulüllah'a sen git ve bunu sor, dedi. Bunun üzerine ben gittim. Resulüllah'ın kapısında Ensar'dan bir kadını (bekler) gördüm. Onun meselesi de benimki gibiydi. Resulüllah kendisine Allah tarafından bir heybet verilmişti de (herhangi bir kimse yanına girmeye cesaret edemezdi). Derken yanımıza Bilâl geldi, biz ona: Resulüllah'a git ve ona haber ver ki; kapıda iki kadın var sizden; kocalarına ve himayelerinde bulunan yetimlere sadaka verip infak etmeleri, kendilerinden sadaka yerine geçer mi? diye soruyorlar de. Fakat bizim kimler olduğumuzu ona haber verme dedik. Bilâl, Resulüllah'ın yanına girip bu hususu ondan sordu. Resulüllah Bilâl'e: "Kim onlar?" dedi. Bilâl de: "Ensar'dan bir kadın ile Zeynep" dedi. Resulüllah: "Zeynep'lerin hangisidir?" diye sordu. Bilâl: "Abdullah'ın hanımıdır." dedi. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.) ona: "Evet, bunlardan her birinin sadakası için iki sevap vardır: Biri akrabalık (sılayı rahim) ecri, öbürü de sadaka sevabı" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1667 Ümmü Seleme (r.ah.) şöyle anlatır: "Bir kere ben, Ey Allah'ın Resulü! (ölen eşim) Ebu Seleme'nin oğullarına infak ettiğimden dolayı bana bir sevap var mıdır? Ben onlara infak ediyorum. Onları şöyle şöyle muhtaçlar hâlinde terk etmiyorum. Onlar benim de çocuklarımdır?" diye sordum. Resulüllah (a.s.): "Evet, onlara yaptığın infak sebebiyle sana sevap vardır" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1668 Ebu Mesûd Bedri'nin (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "Bir Müslüman kendi ev halkına Allah'ın rızasını kastederek herhangi bir infak (zaruri ihtiyaçlarını temin için harcama) yapsa bu harcama o kimse için bir sadaka olur." buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1669 Esma bt. Ebu Bekr (r.ah.) "Ey Allah'ın Resulü! Annem (bir müşrik kadın olduğu halde) bana geldi. Bana sokulmak ve mukabele görmek istiyor. Anneme yakınlık gösterip yardımcı olabilir miyim?" diye sordum. Resulüllah (a.s.) cevaben: "Evet." buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1670 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır: Bir kimse Peygamber'e (a.s.) gelerek: "Ey Allah'ın Resulü annem aniden vasiyet edemeden vefat etti. Öyle zannediyorum ki, annem fırsat bulsaydı tasadduk (edilmesini vasiyet) ederdi. Şimdi ben onun adına sadaka versem, annem sevabına nail olur mu?" diye sordu. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.): "Evet" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1672 Ebu Musa'nın (r.a.) rivayetine göre: Peygamber (a.s.): "Her müslüman üzerine sadaka vermek gereklidir." buyurdu. Orada bulunanlar tarafından: "Ey Allah'ın Resulü! Eğer sadaka verecek bir şey bulamazsa ne yapar?" denildiğinde, Allah Resulü (a.s.): "Çalışır (yani çalışsın)! Elinin emeği ile kazandığını hem kendisi harcar hem de sadaka verir" buyurmuştur. "Çalışmaya gücü yetmezse ne yapar?" denildiğinde: "Yardıma muhtaç zor durumda kalan kimseye yardım eder" buyurmuştur. Böyle bir yardıma da gücü yetmezse ne buyurursunuz? denildiğinde: "İyilik ile veya hayır ile emreder" buyurmuştur. Bunu da yapmaya kudreti yoksa ne dersiniz?. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Kötülüklerden uzak durur, bu da onun için bir sadakadır" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1676 Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bütün insanların, her gün beden azalarındaki eklemlerin bahşettiği menfaatlara karşı Allah'a şükretmesi (kendisine bir borç ve) önemli bir sadakadır. İki (dargın) kimsenin arasını bulmak bir sadakadır. Hayvanına binmek veya yükünü yüklemek istiyen kimseye yardım edip hayvanına bindirmek yahut eşyasını yüklemek de pek ala bir sadakadır. Güzel söz de bir sadakadır. Namaza gitmek (tavaf, ibadet, cenazeyi teşyi, ilim talebi gibi her hayır) için atılan her adım da bir sadakadır. Yoldan gelip geçene eza veren şeyleri gidermek de makbul bir sadakadır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1677 Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre: Allah Resulü (a.s.): "Kulların kendisinde sabaha erdiği her bir günde muhakkak iki melek iner. Bunların birisi: Ey Allah'ım! Malından infak edene bir bedel ver, diye dua eder. Diğeri de: Ey Allah'ım! (Malı) tutucu olana da telef ver, diye beddua eder" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1678 Harise b. Vehb'in (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) işittiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Sadaka veriniz. Çünkü öyle bir zaman yaklaşıyor ki, onda kişi sadakası ile dolaşır da kendisine sadaka verilmek istenen her insan: Bu sadakayı dün getirseydin, muhakkak ben onu kabul ederdim. Fakat, bu gün benim için bu sadakaya ihtiyaç yoktur, der. Ve neticede sadakayı kabul edecek bir kimse bulunamaz." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1679 Ebu Musa'nın (r.a.) bildirdiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz, öyle bir zaman gelecek ki, o sırada kişi altın sadakasıyle (köşe bucak) dolaşacak da elindeki sadakasını verebilecek bir (fakir) kimse bulamayacak. Yine o sırada (harp nedeniyle) erkeklerin azlığından ve kadınların çokluğundan dolayı (himayesiz) kırk kadının bir erkeğin himayesine sığındıkları görülecektir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1680 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Mal-mülk çoğalıp (her yer) dolup taşmadıkça Kıyamet kopmaz. Hatta o sırada insan malının zekâtını (vermek için) ayırıp bir tarafa koyarda, kendisinden bu zekâtını kabul edecek hiçbir kimse bulamaz. Hatta yine o vakit Arap arazileri (yani sahralar ve meralar) bahçelikler ve nehirlere (mamureler hâline) döner." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1681 Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "Her kim helal kazancından bir sadaka verirse (ki, Allah helal maldan başkasını kabul etmez) Rahman onu muhakkak sağ eli ile kabul eder. Bu sadaka bir tek hurma da olsa, birinizin sütten henüz kesilmiş tayını, deve yavrusunu bakıp büyütmesi gibi o bir tek hurma Rahman'ın avucunda dağdan daha büyük oluncaya kadar büyür" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1684 Adiy b. Hatim'in (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) işittiğine göre: Allah Resulü (a.s.): "Sizden her kim, bir hurmanın yarısı ile de olsa kendini ateşten korumaya gücü yeterse bunu yapsın." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1687 Ebu Mesûd (r.a.) şöyle anlatır: Sadaka vermekle emrolunduğumuzda, biz de (çarşıda) sırtlarımızla yük taşırdık (bu kazancımızdan sadaka verip sevaba iştirak ederdik). Ebu Akil, yarım Sa' (yani 520 dirhem) sadaka verdi. Bir diğer şahıs bundan biraz daha fazla bir şey getirdi. Bunun üzerine münafıklar: Şüphesiz Allah şu adamın sadakasından müstağnidir. Bir diğeri de, şu, getirdiğini sırf gösteriş için sadaka vermiştir, diye laf ettiler. İşte bunun üzerine şu ayet nazil oldu: Sadakalar hususunda, müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1692 Ebu Hureyre (r.a.) Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Bakın! Bir kimse sabahleyin bir kap, akşamleyin bir kap süt veren sağmal bir deveyi, bir süre için faydalanıp sonra iade edilmek üzere bir ev halkına ariyyeten (emanet) hediye ederse meniha denilen bu hediyenin sevabı muhakkak çok büyüktür." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1693 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) bir takım huyları söyleyip bunlardan nehyettikten sonra şöyle buyurmuştur: "Sağmal bir hayvanı bir süre için faydalanıp tekrar iade edilmek üzere ariyyeten hediye eden kimse, o hayvanın sabahki sağımından bir sadaka akşamki sağımından da diğer bir sadaka vermiş olur." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1694 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "İnfak eden ve sadaka veren kimsenin misali, üzerinde memelerinin yanından köprücük kemiklerine kadar (vücudlarını kaplayan) demirden iki cübbe veya iki zırh bulunan kimsenin benzeri gibidir. İnfak eden (Diğer ravi; sadaka verici dedi) sadaka vermek istediğinde zırhı onun bedeni üzerinde genişler, yahut uzar. Cimri olan sarf etmek istediğinde zırhı üzerinde büzülür ve her bir halka kendi yerini alır. Ebu Hureyre devamla: Nihayet o kimsenin parmak uçlarını kaplar ve izlerini yok eder" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1695 Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: " (İsrail oğullarından) bir kimse, bu gece bir sadaka vereceğim diye nezretti. Sonra, evinden çıkıp sadakasını tesadüfen zinakar bir kadına verdi. Sabah olunca halk: Bu gece zina eden bir kadına sadaka verilmiş (bu caiz olmaz) diye söylenmeye koyuldular. Sadakayı veren (bundan müteessir olmayarak): "Ey Allahım! Bir zinakar kadına sadaka verdiğimden dolayı da sana hamd olsun dedi ve elbette sadaka vereceğim diye yemin etti. Daha sonra, sadakası ile çıktığında bu defa da yine bilmeyerek sadakasını bir zengine verdi. Sabahleyin halk; bir zengine sadaka verilmiş (olur şey değil?) diye söze koyuldular. Sadaka veren kimse hiç aldırmayarak: Ey Allahım! Bir zengine verdiğimden dolayı da hamd sanadır, dedi ve muhakkak sadaka vereceğim diye yemin etti. Sonra sadakası ile çıktı, ancak bu defada sadakasını bir hırsızın eline koymuştur. Sabah olunca halk yine; bir hırsıza sadaka verilmiş, diye dedi-kodu ettiler. Sadaka veren zat: Ey Allahım! Bir fahişeye, bir zengine ve bir hırsıza sadaka verdiğimden dolayı da sana hamd ediyorum. (sadakalarımı onlara hep senin iradenle verdim) dedi. Sonra bu kimse rüyasında şöyle müjdelendi: "Sadakaların kabul edilmiştir. Fahişeye verdiğin sadakaya gelince belki o fahişe kadın bu sadaka sebebiyle zinasından vaz geçip iffetli bir hayata döner. Zengin ise ümit edilir ki, aldığı sadakadan ibret alıp uyanır da Allah'ın kendisine ihsan ettiği servetten fakirlere vermeye başlar. Hırsıza gelince, umulur ki o da bu sadaka sebebiyle fenalıktan vaz geçerek temiz bir hayata kavuşur." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1698 Ebu Musa'nın (r.a.) rivayetine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "Mal sahibinin emrini tam olarak ve derhal gönül hoşluğu ile yerine getiren ve emredilen sadakayı istenilen kimseye veren müslüman, emniyetli iş vekili, sadaka veren iki hayır sahibinden birisidir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1699 Hz. Aişe'nin (r.ah.) rivayetine göre: (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ev kadını, evinin yiyeceklerinden israf etmeksizin (örfe göre ailesine, komşularına ve konuklarına) ikram ettiğinde, infak etmesi sebebiyle kendisi de sevap kazanır. Bu malı kazandığı için kocasının, muhafaza edip baktığından dolayı haznedarın da o kadar sevapları vardır. Bunlardan bir kısmının sevabı, diğerlerinin sevabından hiçbir şey eksiltmez." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1700 Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre: Allah Resulü (a.s.): "Kocası varken, kadın onun iznini almadıkça nafile oruç tutmasın. Yine kocasının izni olmaksızın, hiç kimsenin eve girmesine izin vermesin. Kocasının kazancından onun emri olmadan her ne infak ederse bu infak sevabının yarısı kocasına aittir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1704 Ebu Hureyre (r.a.) Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Her kim Allah yolunda çift sadaka verirse Cennet kapılarında: Ey Allah'ın kulu! Bu kapı daha hayırlıdır, diye çağrılır. Çok namaz kılan kimse namaz kapısından davet edilir. Cihat ehlinden olan kimse cihat kapısından davet edilir. Çok sadaka verenler de sadaka kapısından davet edilir. Oruç ehlinden olanlar Reyyan kapısından çağrılır." Ebu Bekr Sıddık "Ey Allah'ın Resulü! Bir kimsenin bu kapıların hepsinden davet olunması zor mu? Bir kişi bu kapıların hepsinden çağrılır mı?" diye sordu. Resulüllah (a.s.): "Evet, hepsinden çağrılır. Senin o bahtiyarlardan olmanı ümit ederim" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1705 Esma bt. Ebu Bekr (r.ah.) Resulüllah (a.s.) bana: "İnfak et, malını sayıp zabt etme, Allah da sana nimetlerini sayıp esirger" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1708 Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "Ey müslüman hanımlar! Komşu bir kadın, bir koyun paçası bile olsa komşusunun hediyesini sakın küçük görmesin!" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1711 Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Yedi sınıf insan vardır ki, Allah onları, hiç bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde kendi arşının gölgesi altında gölgelendirecektir. Bunlar: Âdil yönetici, Allah'a ibadet ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç, gönlü mescitlere bağlı olan kimse, birbirini Allah için seven ve bu muhabbetle birleşip, bu sevgi ile ayrılan iki kişi; Güzel ve ictimai mevkii yüksek bir kadın tarafından davet edilip de kadın kendisini ona arzettiğinde: Ben Allah'tan korkarım, deyebilen kişi, sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak derecede gizli sadaka veren kimse, hiç kimsenin görmediği bir yerde, Yüce Allah'ı (lisanen veya kalben) zikr edip göz yaşı döken kimse." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1712 Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre: Resulüllah'ın (a.s.) huzuruna bir kimse gelerek: Ey Allah'ın Resulü sevap yönünden hangi sadaka daha büyüktür? diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Senin sıhhatli, son derece mala düşkün, fakirlikten korktuğun, zenginlikten hoşlanır bulunduğun bir durumda verdiğin sadakadır. Can boğaza gelip bu malım filan içindir, şu malım da filan kimse içindir deyinceye ve bunlarda mirasçıların oluncaya kadar sadakanı geriye bırakma!" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1713 Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) bir defa minber üzerinde iken, sadaka ve dilenmekten uzak durmayı zikredip: "Veren el, alan elden hayırlıdır. Çünkü veren el, infak edici, alan el ise isteyici eldir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1715 Hakim b. Hizam (r.a.) Hz. Peygamber'in: "Sadakanın en faziletlisi (veya hayırlısı) bir zenginlik üzerinden ayrılıp verilendir. Veren el, alan elden daha hayırlıdır. Sadaka vermeye, nafakası üzerine vacip olan kimse ile başla" buyurduğunu haber vermiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1716 Muaviye'nin (r.a.) Hz. Peygamber'den işittiğine göre: Allah Resulü (a.s.): "Allah, her kime büyük bir hayır murad ederse, onu din hususunda geniş ve derin bir anlayış sahibi kılar" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1719 Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre: Resulüllah (a.s.): "Miskin, şu kapı kapı dolaşmayı sanat edinen, sadaka için halkı dolaşıp halkın da kendisine bir iki lokma, bir iki hurma verdiği dilenci taifesi değildir." buyurdu. Sahabeler: Öyle ise miskin kimdir? Ey Allah'ın Resulü! dediler. Hz. Peygamber: "Miskin, kendini geçindirecek zenginliğe sahip olmayan ve buna rağmen (halk tarafından) zarureti bilinmeyen, kendisi de kalkıp halktan bir şey istemeyen (afif, nezih) kimsedir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1722 Abdullah b. Ömer'in (r.a.) haber verdiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "Sizden bir kısmı dilenmekten asla vaz geçmez. En son Kıyamet gününde bu yüzsüz kimse, yüzünde bir et parçası olmaksızın Allah'a kavuşur!" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1724 Ebu Hureyre'nin (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) işittiğine göre: Resulü (a.s.): "Yemin olsun ki, sizden birinizin sabahleyin kalkıp sırtıyla odun toplayıp, bununla sadaka vermesi ve insanlardan dilenmemesi, bir kimseye gelip de ondan sadaka istemesinden elbette daha hayırlıdır. Kimbilir o gittiği kimse de ya verir ya vermez. Hiç şüphesiz,veren el, alan elden daha faziletlidir. Sadaka vermeye, nafakası üzerine vacip olanlara ihsan ile başla" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1727 Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle anlatır: Resulüllah (a.s.) arasıra bana Beytül-maldan gazilik bahşişi verirdi. Ben de: Bunu, benden daha muhtaç olan bir fakire verseniz, derdim. Nihayet bir kere daha bir mal bahşişi verdi. Ben yine: Bunu, benden daha muhtaç olan birine veriniz, dedim. Bunun üzerine Resulüllah(a.s.): "Sen bunu al! Sana bu maldan bir şey geldiğinde sen haris olmadığın ve isteyicisi de bulunmadığın halde o malı al. Böyle kendi gelmeyen ve nefsin kendisine temayül ettiği bir malın peşinde de nefsini koşturma" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1731 Ebu Hureyre (r.a.) Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Yaşlı kimsenin gönlü iki şeyi sevmekte daima gençtir: Yaşama ve mal sevgisi." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1734 Enes'in (r.a.) bildirdiğine göre: Hz. Peygamber: "Adem oğlu ihtiyarlayıp çöker, fakat kendinden iki şey gençleşir: Mala karşı aşırı istek ile yaşama arzusu!" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1736 Enes'in (r.a.) haber verdiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Adem oğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü vadiyi de ister. Adem oğlunun (ihtiras dolu) gönlünü topraktan başka bir şey doldurmaz. Şu kadar ki (ihtirastan) tevbe eden kişinin tevbesini Allah kabul eder" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1737 İbn Abbas'ın (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) işittiğine göre: Hz. Peygamber: "Adem oğlunun bir vadi dolusu malı olsa, onun bir mislinin daha kendisinin olmasını muhakkak arzu ederdi. Adem oğlunun nefsini topraktan başkası doldurmaz. Allah (ihtirastan) tevbe eden kimsenin tevbesini kabul eder" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1739 Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre: Allah Resulü (a.s.): "Zenginlik, mal çokluğundan değildir. Fakat hakiki zenginlik gönül ve nefis zenginliğidir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1741 Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) ayağa kalkarak insanlara şöyle hitap etti: "Hayır vallahi! Ey insanlar! Ben sizin üzerinize ancak Allah'ın sizlere ihsan edeceği Dünya nimetlerinden korkuyorum." buyurdu. Bunun üzerine bir kimse: Ey Allah'ın Resulü (a.s.) !Hiç hayır, şer getirir mi? diye sordu. Resulüllah (a.s.) bir müddet sükut etti. Sonra cevaben nasıl demiştin? dedi. O da: Ey Allah'ın Resulü! Hiç hayır, şer getirir mi? diye sordum, dedi. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.): "Hakiki hayır, hayırdan başka bir şey getirmez. Ama mal hep hayır mı olur? (Bakınız!) Baharın bitireceği her şey (otların hepsi) aşırı derecede yenilip karnı tamamiyle doldurmaktan dolayı öldürür yahut helake yaklaştırır. Lâkin, yeşil ot yiyen böyle değildir. Yeşil otu otluyan hayvan, ölüm tehlikesinden korunmuştur. Bu hayvan o yeşil otu yer, nihayet iki böğrü şişince bahar güneşini karşılar. Kolayca gübresini yahut idrarını çıkarır. Sonra geviş getirir (genişler). Sonra tekrar dönüp bol bol ot yer. Her kim malı haklı yoldan ve haklarını ödeyerek alırsa kendisi için o mal bereketli kılınır. Her kim de haksız olarak bir mal alırsa onun misali, daima yiyen, bir türlü doymayan obur gibidir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1742 Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle haber vermiştir: Ensar'dan birtakım insanlar Resulüllah'tan (a.s.) bağış istemişlerdi. Resulüllah da bunlara vermişti. Sonra bunlar yine istediler. Resulüllah yine verdi. Nihayet yanındaki mal tükenince: "Sadaka malından yanımda hiçbir şey kalmadı. Sizden kesinlikle bir şey de saklamadım. Her kim istemekten sakınırsa Allah o kimseyi afif kılar. Her kim de halktan dilenmesse Allah onu zengin kılar. Kim sabr ederse Allah ona sabır ihsan eder. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve sabırdan daha geniş hiçbir ihsan verilmemiştir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1745 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle dua etmiştir: "Ey Allahım! Muhammed ailesine geçinecek kadar rızık ihsan eyle!" Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1747 Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır: Ben Resulüllah (a.s.) ile beraber yürüyordum. Üzerinde Necran dokumasından kalınca bir dış elbise (kaftan) vardı. Derken bir bedevi kendisine yetişip sert bir şekilde Peygamber'in elbisesinden çekti. Resulüllah'ın boynuna baktığımda, bu şiddetli çekme sebebiyle elbisenin kenarının orada iz yaptığını gördüm. Bedevi, Resulüllah'a: "Ey Muhammed! Yanında bulunan Allah malından bana bir şey verilmesini emret." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) bedeviye gülerek döndü ve ona bir şeyler bağışlanmasını emretti. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1749 Misver b. Mahreme (r.a.) şöyle nakletmiştir: Resulüllah (a.s.) sahabelere bir takım kaftanlar (dış elbise) dağıtmıştı da, bunlardan babam Mahreme'ye bir şey vermemişti. Babam Mahreme bana: "Ey oğulcuğum! Haydi beraber Resulüllah'a gidelim" dedi. Babamla beraber gittim. O bana: Eve gir ve Resulüllah'ı bana çağır, dedi. Ben Peygamber'e (a.s.) babamın görüşmek istediğini haber verdim. Resulüllah, omuzlarında bunlardan bir kaftan bulunduğu halde babamın yanına çıktı ve: "Bunu senin için sakladım." buyurdu. Misver (r.a.) sözlerine devamla: "Babam elbiseye sevinçle baktı." Allah Resulü de (a.s.): "Artık Mahreme razı oldu mu?" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1750 Enes b. Malik (r.a.) şöyle haber vermiştir: Yüce Allah Huneyn harbinde Resulüne fey olarak verdiklerini verdiği vakit, Allah Resulü (a.s.) Kureyş'ten bazı kimselere yüzer deve bağışladı. Ensar'dan bazıları: Allah, Resulüne mağfiret eylesin! O, Kureyş'e veriyor da bizleri bırakıyor. Halbuki kılıçlarımızdan hâlâ Kureyşlilerin kanları damlamaktadır, dediler. Enes b. Malik devamla şöyle dedi: Ensar'ın bu sözü Resulüllah'a duyuruldu. Resulüllah Ensar'a haber gönderip, onları deriden bir çadır içinde topladı. Ensar toplanınca Resulüllah yanlarına geldi ve: "Sizin tarafınızdan söylenmiş olup bana ulaşan bu söz nedir?" Ensar'ın ileri gelenleri: Ey Allah'ın Resulü! Bizim re'y sahibi olanlarımız hiçbir şey söylememişlerdir, dediler. Yalnız yaşları küçük bazı gençlerimiz: Allah, Resulüne mağfiret buyursun. O, Kureyş'e ihsanda bulunuyor da bizleri bırakıyor. Halbuki bizim kılıçlarımızdan hâlâ Kureyş kanı damlıyor, demişler. Bunun üzerine Resulüllah: "Ben, Kureyş'ten henüz küfre yakın bulunan bazı kimselere dünyalık veriyorum ve bununla onların gönüllerini İslâm'a ısındırıyorum. Bu insanlar, aldıkları mallarla evlerine giderlerken, siz de Allah Resulü ile evlerinize dönmekten razı olmuyor musunuz? Allah'a yemin ederim ki, sizin Peygamber'le Medine'ye dönüp gitmeniz, onların ganimet mallarıyla evlerine gitmelerinden şüphesiz çok hayırlıdır" buyurdu. Bunun üzerine Ensar Ey Allah'ın Resulü! Biz seninle Medine'ye gitmeyi tercih ederiz. Bizler buna çoktan razı olmuşuzdur, dediler. Resulüllah: "Emin olunuz ki, benden sonra yakın bir zamanda başkalarının sizlere üstün tutulmasına şahit olacaksınız. Sizler, Allah'a ve Resulüne kavuşuncaya kadar sabrediniz. Ben havz başında olacağım." buyurmuştur. Ensar hep beraber: "Sabırlı olacağız" dediler. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1753 Abdullah b. Zeyd (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.), Huneyn'i feth edip ganimetleri taksim ettiğinde kalpleri İslâma alıştırılan kimselere bağışlarda bulundu. Daha sonra, Ensar'ın da diğer insanların nail oldukları paylara sahip olmak istedikleri haberi Peygamber'e ulaştı. Bunun üzerine Resulüllah ayağa kalktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra onlara hitap ederek şöyle buyurdu: "Ey Ensar topluluğu! Ben sizleri yolunu şaşırmış sapıklar hâlinde bulup, benim vasıtamla Allah sizleri doğru yola hidayet buyurmadı mı? Ben sizleri fakirler bulup, benim vasıtamla Allah sizleri zengin kılmadı mı? Sizler darmadağın biribirinize düşman olup benim vasıtamla Allah sizleri birleştirmedi mi?" Allah Resulü (a.s.) bu soruları sordukça onlar: "Allah ve Resulünün nimet ve minneti en büyüktür" diye karşılık veriyorlardı. Resulüllah: "Bana cevap vermez misiniz?" buyurdu. Onlar: Allah ve Resulünün ihsanı en büyüktür, dediler. Resulüllah: "Ey Ensar! Eğer siz isteseydiniz benim bu suallerime: Şunu, şunu söyler ve şu, şu işler oldu (yani seni kavmin yalanladı, sen bize hicret ettin, biz seni tasdik ettik. Kavmin seni terk etti, biz sana yardım ettik. Kavmin seni kovdu, biz seni bağrımıza bastık. Sen yoksuldun, biz seni malımıza ortak kıldık) diye cevap verebilirdiniz. Ravi Amr Resulüllah'ın birçok şeyler saydığını ve kendisinin bunları ezberleyemediğini söyledi. Resulüllah (a.s.) şöyle devam etti: İnsanlar aldıkları davarlarla, develerle giderlerken sizler de Allah Resulü ile beraber yurtlarınıza dönmekten razı olmuyor musunuz? Ensar, iç elbise mahiyetinde (samimi ve içten dostlar) dır. Diğer insanlar ise dış elbiseler konumunda (Ensar'dan sonra gelen dostlar)dır. Eğer hicret şerefi olmasaydı ben muhakkak Ensar'dan birisi olmayı isterdim. İnsanlar bir vadiye ve dağ yoluna gitseler, ben muhakkak Ensar'ın vadisini ve yolunu takip ederdim. Şüphesiz sizler benden sonra başkalarının size üstün tutulduğunu ve sizlere tercih edildiğini göreceksiniz. Havuz başında bana kavuşmak için daima sabırlı davranınız." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1758 Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle nakletmiştir: Huneyn harbi son bulunca Resulüllah (a.s.) ganimet taksiminde bazı insanlara fazla vermek suretiyle bir ayrıcalık gösterdi. Akra b. Habis'e yüz deve verdi. Uyeyne'ye de bunun kadar verdi. Arap eşrafından bazı insanlara da bu şekilde yüzer deve ihsan edip, onları başkalarına tercih etmişti. (Peygamber'in bundaki gayesini anlamayan) bir kişi (bu taksime itiraz ederek): "Yemin olsun ki, şu taksim şüphesiz kendisinde adalet gözetilmeyen ve kendisi ile Allah rızası gözetilmeyen bir paylaşmadır" dedi. Ben de: Vallahi, ben bu sözü Resulüllah'a muhakkak haber veririm, dedim. Ve Peygamber'e gidip o kimsenin dediğini kendisine haber verdim. Bunun üzerine Resulüllah'ın çehresi değişip kıp kırmızı olmuştu. Sonra Hz. Peygamber: "Allah ve Resulü adaletle hükmetmezse kim âdil olabilir?" buyurdu. Daha Sonra da: "Allah Musa'ya rahmet eylesin! O, bundan daha fazlasıyla eza ve cefaya uğradı da sabr etti" buyurdu. Ben ise, artık bundan böyle kesinlikle Peygamber'e hiçbir söz ulaştırmamaya kesin karar verdim. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1759 Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.), Huneyn'den döndüğü zaman Cirane mevkiinde iken, kendisine bir kimse geldi. Bu sırada Bilâl'in elbisesi gümüş dolu olup, Resulüllah da bundan avuçlayarak insanlara veriyordu. O kimse: Ey Muhammed! Adaletle davran, dedi. Hz. Peygamber: "Sana yazıklar olsun! Ben de adaletle hükmetmezsem, artık kim âdil olabilir? Ben adaletle davranmasaydım (sen âdil olmayan bir insana tabi'olduğun için) muhakkak eli boş kalmış ve zarar etmiş olurdun" buyurdu. Bunun üzerine Ömer b.Hattab (r.a.) Ey Allah'ın Resulü! Bana müsaade et de şu münafığı öldüreyim, dedi. Allah Resulü (a.s.): "İnsanların, Muhammed arkadaşlarını öldürtüyor, demelerinden Allah'a sığınırım. Muhakkak bu ve benzeri şahıslar Kur'an'ı okurlar. Fakat okudukları Kur'an boğazlarını geçmez. Onlar, Kur'an'ın emirlerinden, okun avdan (delip) çıktığı gibi çıkarlar" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1761 Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle dedi: Ali (r.a.), Yemen'de bulunduğu sırada Resulüllah'a henüz toprağından tasfiye edilmemiş altın cevheri göndermişti. Resulüllah bu altınları şu dört kişi arasında paylaştırdı: Akra b. Habis Hanzali, Uyeyne b. Bedr Fezari, Alkame b. Ulase Âmiri, dördüncüsü ise ya Kilab oğullarından Zeydu'l-Hayr Tai, yahut da Nebhan oğullarından biri. Kureyşliler bundan dolayı öfkelendiler de: Bizleri bırakıp Necd'in büyüklerine mi veriyor? dediler. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Ben bunu ancak onları İslâm'a ısındırmak için yaptım" buyurdu. Daha sonra gür sakallı, yanağının iki elmacığı çıkık, gözleri içe gömülü, alnı yüksek, başı tıraşlı bir kimse gelerek: Ey Muhammed! Allah'tan kork, dedi. Resulüllah cevaben: "Eğer ben Allah'a isyan edersem, artık ona kim itaat eder ki? Sizler, beni güvenilir bulmazken Allah beni yer halkına emin kılmıyor mu?" dedi. Sonra o kimse arkasına dönüp gitti. Sahabelerden biri onu öldürmek için Peygamber'den izin istedi. (Muhtemelen bu şahıs; Halid b. Velid'dir) Resulüllah (a.s.): "Bu kimsenin soyundan öyle bir kavim meydana gelecek ki, onlar Kur'an'ı okuyacaklar fakat Kur'an'ın tatlılığı onların boğazlarından aşağıya geçmeyecek. Onlar Müslüman halkı öldürürler de putperestleri bırakırlar. Onlar İslâm'dan, okun avdan (delip) çıkması gibi çıkarlar. Eğer ben onların zamanına yetişmiş olsaydım Ad kavminin öldürülüşü gibi bunları öldürürdüm" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1762 Hz. Ali (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) şöyle işittiğini haber vermiştir: "Zamanın sonunda yaşları küçük, akılları yetersiz bir topluluk ortaya çıkacaktır. Onlar mahlûkata verilen sözlerin en hayırlısından (Kur'an ve hadisten) bahsederler, Kur'an okurlar fakat Kur'an onların hançerelerinden öteye geçmez. Bunlar atılan okun süratle avı delip geçmesi gibi dinden çıkarlar. Siz onlarla (harbte) karşılaştığınızda onları öldürünüz. Çünkü bunları öldürene, Kıyamet günü Allah katında bir sevap vardır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1771 Sehl b. Huneyf'in (r.a.) rivayet ettiğine göre, Yuseyr b. Amr şöyle dedi: "Sehl b. Huneyf'e Sen Peygamber'i hiç Haricileri zikrederken işittin mi?" diye sordum. Bunun üzerine o: Ben Peygamber'den (eliyle doğu tarafına işaret ederek) şöyle buyurduğunu işittim: "Bir topluluk, dilleri ile Kur'an'ı okurlar da Kur'an onların köprücük kemiklerinden öteye geçmez. Onlar, atılan bir okun avı delip geçmesi gibi dinden süratle çıkarlar." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1776 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir: Bir defa Ali'nin (r.a.) oğlu Hasan, zekât hurmalarından bir tanesini alıp ağzına koydu. Bunu gören Hz. Peygamber: "Kaka, kaka! Onu ağzından çıkar. Bizim sadaka yemediğimizi sen bilmiyor musun?" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1778 Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre: Allah Resulü (a.s.): " (Çoğu kez) ailemin yanına dönüp geldiğimde yatağımın üzerine düşmüş bir hurma bulurum. Sonra onu, yemek için ağzıma kaldırırım. Ancak, onun zekât (hurması) olmasından korkarak hemen elimden atarım" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1779 Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.), bir hurma tanesi buldu ve bunun üzerine: "Bu zekât malından olmasaydı onu muhakkak yerdim" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1781 Enes b. Malik (r.a.) şöyle nakletmiştir: Berire (r.ah.), Kendisine sadaka olarak verilmiş bir parça eti Peygamber'e (a.s.) hediye etti. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Bu et, Berire'ye bir sadakadır, bize ise bir hediyedir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1786 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber'e (a.s.) bir sığır eti getirildi de: Bu Berire'ye sadaka olarak verilen ettir, denildi. Bunun üzerine Resulüllah: "Bu, Berire'ye sadakadır bize ise hediyedir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1787 Ümmü Atiye (r.ah.) şöyle anlatır: Resulüllah (a.s.) bana zekâtlık bir koyun göndermişti. Ben de bunun etinden bir parça Aişe'ye (r.ah.) gönderdim. Resulüllah, Aişe'nin yanına geldiğinde: "Yanında yiyecek bir şey var mıdır?" diye sormuş. O da: "Hayır, bir şey yoktur. Yalnız sizin Nüseybe'ye gönderdiğiniz koyunun etinden, bize yolladığı bir parça et vardır" diye cevap vermiştir. Resulüllah (a.s.): "Getiriniz, o zekât yerine ulaştı" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1789 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber (a.s.), (ailesi dışından) bir yiyecek getirildiğinde; (Bu hediye mi, yoksa zekât mıdır? diye) onun mahiyeti hakkında sormayı itiyat hâline getirmişti. Hediye ise, ondan yer zekât ise ondan yemezdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1790 Abdullah b. Ebu Evfa (r.a.) şöyle nakletmiştir: Resulüllah (a.s.) âdeti olduğu üzere, huzuruna bir cemaat zekâtlarıyle geldiğinde: "Ey Allahım! Bunlara salat et (rahmet ve mağfiret ihsan eyle)!" diye dua ederdi. Babam Ebu Evfa, zekâtını getirdiğinde onun için de Allah Resulü (a.s.): "Ey Allahım! Ebu Evfa ailesine salat eyle" diye dua etmiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1791 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() ORUÇ
Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.): "Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da bağlanır" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1793 İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatır: Hz. Peygamber (a.s.) Ramazandan bahisle: "Hilali görmedikçe oruç tutmayınız. Ve yine hilali görmedikçe iftar etmeyiniz (bayram yapmayınız). Eğer hilal size karşı bulutla örtülürse, hilal için takdir (yani hesap) yapınız" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1795 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.): "Ramazan hilalini gördüğünüzde oruç tutunuz. Şevval hilalini gördüğünüzde ise iftar edin (bayram yapın). Hava bulutlu olursa otuz gün oruç tutunuz" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1808 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle nakletmiştir: Resulüllah (a.s.): "Bir veya iki gün öncesinden oruç tutmak suretiyle sakın Ramazanın önüne geçmeyiniz. Bir kimsenin âdet edindiği bir orucu tutması bundan müstesnadır. Böyle bir kimse o orucunu varsın tutsun" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1812 Ümmü Seleme (r.a.) şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber (a.s.) bazı aile fertleri yanına bir ay süreyle girmemeye yemin etmişti. Yirmi dokuz gün geçince, günün evvelinde (yahut sonunda) onların yanına girdi. Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü! Sen bizim yanımıza bir ay girmemeye yemin etmiştin" denildiğinde Hz. Peygamber: "Ay, yirmi dokuz gün olur" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1816 Ebu Bekre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "Bayram ayları noksan olmazlar. Bunlar, Ramazan ve Zil-hicce aylarıdır" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1822 Adiy b. Hatim (r.a.) şöyle haber vermiştir: ...Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için...ayeti nazil olduğu zaman Adiy b. Hatim Peygamber'e hitaben: "Ey Allah'ın Resulü! Ben yastığımın altına bir beyaz ve bir siyah olmak üzere iki ip koyuyorum da geceyi gündüzden fark ediyorum" dedi. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.): "Muhakkak ki, senin yastığın çok enlidir (senin kafan kalın da bundaki inceliği anlamadın). Bu beyaz iplik ile siyah iplik gecenin karanlığı ile gündüzün beyazlığından ibarettir," buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1824 Sehl b. Sa'd (r.a.) şöyle haber vermiştir: "...Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için..."(Bakara, 187) ayeti nazil olduğu zaman bazı kimseler bir beyaz bir de siyah iplik alıp, bunların renklerini açıkça fark edinceye kadar yerlerdi. Nihayet Yüce Allah, mine'l-fecri (fecirden)beyanını indirip bunu tamamen açıkladı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1825 Abdullah b. Ömer'in (r.a.) haber verdiğine göre: Allah Resulü (a.s.): "Bilâl ezanı gece okuyor. Siz, İbn. Ümmü Mektum'un ezanını işitinceye kadar yiyip içiniz" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1827 İbn Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bilâl'in ezanı (veya Bilâl'in nidası) sizden hiç kimseyi sahurundan alıkoymasın. Çünkü o, henüz gece iken ezan okur (veya nida eder). Öyle ki, (namazda) kaim olanınızı (sabah namazı yaklaşıyor diye) vazgeçirsin. Uykuda olanınızı da uyandırsın." Ve (Peygamber elini düzeltip yukarı kaldırarak): "Aklığın böyle böyle zahir olması fecir değildir.(İki parmağının arasını açarak) böyle oluncaya kadar (fecir doğmaz) " buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1830 Enes'in (r.a.) haber verdiğine göre: Allah Resulü (a.s.): "Sahur yemeği yeyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1835 Zeyd b. Sabit (r.a.) şöyle anlatmaktadır: "Biz Resulüllah (a.s.) ile beraber sahur yemeği yedik. Sonra (Sabah) namaza kalktık" dedi. Enes b. Malik: "Sahur ile sabah namazı arasında ne kadar zaman oldu?" diye sordu. O da: "Elli ayet (okunacak) kadar" diye cevap verdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1837 Sehl b. Sa'd'ın (r.a.) bildirdiğine göre: Resulüllah (a.s.): "İnsanlar iftar yapmakta (sünnet vechile) acele davrandıkları müddetçe daima hayır üzeredirler" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1838 Ömer'in (r.a.) haber verdiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Gece şu taraftan (doğu tarafından) yönelip geldiği, gündüzde şu taraftan (batıdan) arkasına dönüp gittiği, Güneş de battığı zaman oruçlu orucunu bozmuştur (yani orucunu bozma vakti girmiştir) " buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1841 Abdullah b. Ebu Evfa (r.a.) şöyle haber vermiştir: Biz Resulüllah (a.s.) ile beraber Ramazan ayında bir seferde bulunduk. Güneş battığı zaman Resulüllah birine: "Ey filan! Haydi (bineğinden) in de bize sevik karıştır" dedi. O zat: Ey Allah'ın Resulü! Henüz gündüzdür dedi. Resulüllah tekrar: Haydi in de bizim için sevik karıştır, buyurdu. O kimse (devesinden) indi ve sevik bulayıp Peygamber'e getirdi. Hz. Peygamber de (a.s.) ondan içti ve sonra eliyle işaret ederek: "Güneş şuradan (batı tarafından) battığı ve gece de şuradan (doğu cihetinden) geldiğinde oruçlunun iftar vakti girmiştir" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1842 İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber (a.s.) yiyip içmeksizin oruçları birbirine eklemekten nehiy buyurdu. Sahabeler: Ama siz peş peşe oruç tutuyorsunuz, dediklerinde. Resulüllah (a.s.): "Ben, sizin gibi değilim. Zira ben, (Rabbim tarafından) yedirilir ve içirilirim" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1844 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle nakletmiştir: Allah Resulü (a.s.) orucu birbirine eklemekten nehyetmişti. Müslümanlardan birisi Resulüllah'a: Ey Allah'ın Resulü! Sen bir günün orucunu diğer güne ekliyorsun, dedi. Buna karşılık Resulüllah: "Sizin hanginiz bana benzer? Rabbim beni yedirip içirdiği halde gecelerim" buyurmuştur. Fakat sahabelerin ard arda oruç tutmakta ısrar etmeleri üzerine Resulüllah, oruçlarına bir gün, sonra bir gün daha (arka arkaya iki gün) ekledi. Sonra (üçüncü günü) hilali gördüler. Bunun üzerine Resulüllah, arka arkaya oruç tutmaktan vaz geçmeyenleri ihtar eder mahiyette: "Eğer hilal (bir ay) gecikseydi, ard arda oruç tutmayı (savm-ı visal) sizin için (ibret dersi olsun diye) o kadar artırırdım" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1846 Enes (r.a.) şöyle anlatır: Resulüllah (a.s.) Ramazan'da namaz kılıyordu. Ben de geldim ve yanıbaşına namaza durdum. Bir başkası daha gelip o da namaza durdu. Nihayet bir cemaat olduk. Resulüllah, benim arkasında olduğumu hissedince, namazda hafifletme ve kısaltmalar yapmaya başladı. Sonra evine girdi. Kendisi öyle bir namaz kıldı ki onu bizim yanımızda iken kılmazdı. Sabaha ulaştığımızda kendisine: Dün geceki namazda arkanda bizim bulunduğumuzu anladın mı? diye sorduk, Cevaben: "Evet. yaptığım hafifletme ve kısaltmaya beni sevkeden sizlerin varlığını anlamış olmamdır" buyurdu. Enes (r.a.) sözlerine devamla: Allah Resulü (a.s.) bir günün orucunu diğerine eklemeğe başladı. Bu, ayın sonunda olmuştu. Sahabelerden bazı kimseler de oruçları birbirine eklemeğe başladılar. Bunun üzerine Peygamber: "Bu kimselere ne oluyor ki, oruçları birbirine ekleyip duruyorlar! Muhakkak ki, sizler, benim gibi değilsiniz. Allah'a yeminle söylüyorum: Eğer ay benim için uzasaydı, ben muhakkak amellerde şiddet gösteren bu (mufrit) kimselerin şiddet ve ifratlarını terk edecekleri bir oruç tutardım" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1848 Hz. Aişe (r.ah.) Resulüllah (a.s.) oruçlu iken hanımlarından birisini öperdi deyip sonra da gülmüştür. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1851 Ömer b. Ebu Seleme (r.a.) Resulüllah'a (a.s.) oruçlu olan öpebilir mi? diye sorduğunda, Resulüllah ona, Ümmü Seleme'yi işaret ederek: "Şundan sor" buyurdu. Bunun üzerine Ümmü Seleme ona, Resulüllah'ın bu fiili yaptığını haber verdi. Bu defa Ömer b. Ebu Seleme: Ey Allah'ın Resulü! Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir, dedi. Bunun üzerine Resulüllah: "Allah'a yemin ederim ki, ben Allah'a karşı, hepinizden daha saygılı ve ondan daha çok korkanınızımdır" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1863 Hz. Aişe (r.ah.) ve Ümmü Seleme (r.ah.) Hz. Peygamber (a.s.) ihtilam olmadan cünüp olarak sabahladığında oruca devam ederdi, demişlerdir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1864 Ebu Hureyre (r.a.) şölye anlatmıştır: Hz. Peygamber'e (a.s.) birisi gelerek: "Helak oldum. Ey Allah'ın Resulü!" dedi. Resulüllah (a.s.): "Seni helak eden nedir?" diye sordu. O şahıs: "Ramazanda (oruçlu iken) hanımımla cinsi münasebette bulundum" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Bir köleyi hürriyetine kavuşturabilir misin?" buyurdu. O zat: Hayır, kavuşturamam dedi. Resulüllah: "Öyle ise iki ay ara vermeden oruç tutmaya gücün yeter mi?" Hayır, buna muktedir olamam dedi. Resulüllah: "Altmış yoksulu doyurabilir misin?" dedi. O kimse: "Hayır, doyuramam" dedi. Sonra o zat oturdu. Bu arada Peygamber'e içi hurma ile dolu (on beş Sa' alabilen) bir zenbil getirildi. Peygamber o zata: "Bunu (al da) sadaka yap" buyurdu. O kimse: Benden fakir bir yoksula mı vereceğim? Medine'nin karataşlı iki tarafı arasında buna benim ailemden daha muhtaç bir ev halkı yoktur, dedi. Bunun üzerine Peygamber yan (azı) dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra o kimseye: "Öyleyse bunu kendi ailene yedir!" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1870 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah'a (a.s.) bir kimse gelerek: Yandım! dedi. Resulüllah: "Niçin (yandın)?"diye sordu. O zat: "Ramazanda gündüzleyin eşimle cinsi münasebette bulundum" dedi.Hz. Peygamber (a.s.): "Sadaka ver, sadaka ver" dedi. O zat: "Sadaka verecek bir şeyim yok" dedi. Peygamber ona oturmasını emretti. Derken Peygamber'e içlerinde yiyecek bulunan iki zenbil geldi. Resulüllah o fakir kimseye; bunu alıp tasadduk etmesini emir buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1873 İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) Mekke'nin fetih yılında ramazanda yola çıktı. Kedid mevkiine varıncaya kadar oruç tuttu. Sonra orucunu bozdu. Resulüllah'ın sahabeleri, Peygamber'in fiillerinden daima en yeni olanlara tabi olurlardı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1875 Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) bir sefer esnasında, insanların başına toplandığı ve gölgelendirmekte oldukları birisini gördü. ve: "Bunun nesi var?" diye sordu. Sahabeler: "Oruç tutmaktadır" dediler. Bunun üzerine Resulüllah: "Seferde oruç tutmanız (her zaman) sırf bir iyilik sayılmaz" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1879 Enes b. Malik'in (r.a.) rivayetinde anlatıldığına göre: Enes b. Malik'in kendisine, seferde Ramazan orucu sorulduğunda: "Biz Ramazanda Resulüllah (a.s.) ile yolculuk ettik. Bu yolculukta ne oruç tutan tutmayanı, ne de tutmayan tutanı ayıpladı" diye cevap verdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1884 Enes (r.a.) şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber bir seferde bulunmuştuk. Bizden kimi oruç tutmuş, kimi de yemişti. Sıcak bir günde konakladığımızda çoğumuz gölgelenmişti. Elbisesi olan elbisesiyle, kimimiz de eliyle güneşten korunuyordu. Oruç tutanlar hararetten kesilip düştüler. Buna karşılık oruç tutmayanlar, kalktılar, çadırları kurdular ve develeri suladılar. Bu faaliyetler üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Bu gün oruç tutmayanlar, tam sevap alıp gittiler" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1886 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle nakletmiştir: Hamza b. Amr Eslemi, Resulüllah'a (a.s.) sefer hâlindeki oruçtan sordu. Resulüllah: "Dilersen oruç tut, dilersen oruç tutma" diye cevap vermiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1889 Ebu Derda (r.a.) şöyle anlatır: Biz Ramazan ayında çok sıcak bir günde, Resulüllah (a.s.) ile beraber sefere çıktık. Her birimiz sıcaklığın şiddetinden dolayı elini başına koyuyordu. Aramızda ise Resulüllah (a.s.) ile Abdullah b. Ravaha'dan (r.a.) başka oruç tutan kimse yoktu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1892 Ümmül-Fadl bt. Haris (r.ah.) şöyle haber vermiştir: Bazı insanlar Arefe günü onun yanında Resulüllah'ın (a.s.) oruçlu olup olmadığı hususunda münakaşa ettiler. Bir kısmı, Resulüllah oruçludur, dedi. Diğer bir kısmıda Resulüllah oruçlu değildir, dedi. Bunun üzerine ben Resulüllah'a bir bardak süt gönderdim. Allah Resulü (a.s.), bu sırada Arafat'ta devesinin üzerinde vakfe yaparken, o sütü içti. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1894 Ümmü'l-Fadl (r.ah.) şöyle haber vermiştir: Ashaptan bazı kimseler, Arefe günü oruç hususunda şüpheye düştüler. Biz de Arafat'ta Resulüllah ile beraber bulunuyorduk. Bunun üzerine ben, Peygamber Arafat'ta iken ağaçtan oyulmuş bir kap içinde kendisine süt gönderdim. Peygamber de (a.s.) bu sütü içti. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1895 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir: Cahiliye devrinde Kureyş aşure günü oruç tutardı. (Hicretten evvel) Resulüllah (a.s.) da aşure orucunu tutmuştur. Medine'ye hicret ettiğinde yine aşure orucunu tuttuğu gibi, (sahabelere de) bu orucu tutmalarını emretti.(İkinci sene) ramazan ayında oruç farz kılınınca, Allah Resulü (a.s.): "İsteyen aşure orucunu tutar, isteyen de terk eder" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1897 Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir: Cahiliye devri ahalisi aşure günü oruç tutarlardı. Resulüllah (a.s.) ve müslümanlar da ramazan orucu farz kılınmadan önce o gün oruç tutmuşlardır. Ramazan orucu farz kılınınca, Hz. Peygamber: "Şüphesiz ki, aşure Allah'ın günlerinden bir gündür. Artık dileyen o gün oruç tutar, dileyen de o gün oruç tutmaz" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1901 Abdullah b. Mesûd'un anlatıyor: Abdurrahman b. Yezid şöyle dedi. Eşas b. Kays bir Aşure günü Abdullah'ın yanına gelerek, onun yemek yediğini gördü ve: Ey Ebu Muhammed! Aşure günü nedir bilir misin? O da "O nedir? diye sorduğunda "Şüphesiz bu gün aşure günüdür, dedi. İbn Mesûd (r.a.) ise: "Ramazan orucunun farz kılınmasından önce bu günde oruç tutulurdu. Ramazan orucu emredilince bu terk olundu" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1905 Humeyd b. Abdurrahman'nın Muaviye b. Ebu Sufyan'dan (r.a.) naklettiğine göre kendileri Muaviye b. Ebu Sufyan'ı Medine'deki hitabında, yani Muaviye bir aşure günü Medine'ye gelip halka hitabında şöyle derken işitmiştir: Ey Medineliler! Hani alimleriniz? (Biliniz ki) ben Resulüllahdan (a.s.) işittim, (bu gün için) şöyle buyuruyordu: "Bu gün aşure günüdür. Aşure günü oruç tutmayı Allah size farz kılmamıştır. Halbuki ben oruçluyum. Sizlerden her kim bu orucu tutmak isterse tutsun; tutmak istemeyen de tutmasın" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1909 İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletmiştir: Resulüllah (a.s.) Medine'ye geldiğinde Yahudiler aşure günü oruç tutuyorlardı. Yahudilere bu orucun mahiyeti sorulduğunda, onlar: "Böyle bir günde Allah Musa'yı ve İsrail oğullarını Firavun'a karşı galip kılmıştır. Biz de o günü tazim maksadıyla oruç tutuyoruz" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Biz Musa'ya sizden daha yakın ve evlayız" buyurarak o gün de oruç tutulmasını emretti. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1910 Ebu Musa (r.a.) şöyle anlatır: Aşure günü Yahudilerin, tazim ettikleri ve bayram edindikleri bir gündü. Resulüllah (a.s.): "O gün sizler de oruç tutunuz," buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1912 İbn Abbas şöyle anlatmaktadır: İbn Abbas (r.a.) kendisine aşure günü orucu sorulduğunda: "Resulüllah'ın (a.s.) bu günden başka, faziletinin bütün günleri içermesini talep ederek oruç tuttuğu bir gün ve bu aydan yani Ramazandan başka faziletinin bütün ayları içermesini talep ederek oruç tuttuğu başka bir ay bilmiyorum" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1914 Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle bildirmiştir: Resulüllah (a.s.) aşure günü Eslem kabilesinden bir kimseyi gönderip insanlar arasında şunu ilan etmesini emretmiştir: "Birşey yememiş olan oruç tutsun. Yemiş olan ise artık orucunu geceye kadar devam ettirsin!" Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1918 Rubey bt. Muavviz b. Afrâ (r.ah.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) Medine etrafındaki Ensar köylerine aşure günü kuşluk zamanı şu haberi gönderdi: "Her kim oruçlu olarak sabaha ulaştı ise artık orucunu tamamlasın. Kim de bir şey yiyerek sabahladı ise gününün geri kalan kısmını yemek yemeyerek tamamlasın!" Rubey sözlerine şöyle devam etmiştir: Biz bundan sonra aşure orucunu tutar, bütün çocuklarımıza da tutturur ve onlarla mescide giderdik. Oruçlu çocuklarımıza boyalı yünden oyuncak düzerdik de onlardan biri yemek diye ağlarsa iftar vakti erişinceye kadar ona bu oyuncağı verip eğlendirirdik. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1919 Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle nakletmiştir: Resulüllah (a.s.) sizi şu iki günde oruç tutmaktan nehyetti: Birisi orucu tamamladığınız Ramazan Bayram'ı günüdür, diğeride kurbanınızın etinden yediğiniz Kurban Bayram'ı günüdür. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1920 Ebu Saîd Hudrî (r.a.) Hz. Peygamber'den (a.s.) şöyle işittiğini haber vermiştir: "İki günde oruç tutmak sahih olmaz: Kurban bayramı günü ile Ramazan Bayramı günü." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1922 İbn Ömer'in (r.a.) rivayetinde anlatıldığına göre: Bir kimse İbn Ömer'e gelip: Bir gün oruç tutmayı adadım. Ancak bu nezrettiğim gün de Kurban Bayramı yahut Ramazan Bayramı gününe isabet etti (nasıl yapayım?) diye sordu. İbn Ömer "Yüce Allah nezri yerine getirmeyi emir buyurdu. Resulüllah (a.s.) ise bu (bayram) gününün orucundan nehyetti" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1924 Cabir b. Abdullah'ın (r.a.) şöyle söylediğini Muhammed b. Abbad haber vermiştir: Cabir b. Abdullah (r.a.), Kâbe'yi tavaf etmekte iken kendisine, Resulüllah (a.s.) Cuma günü oruç tutmaktan nehyetti mi? diye sordum. Cevaben: "Şu Beyt'in sahibine yemin olsun ki, evet nehyetti" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1928 Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre: Allah Resulü (a.s.): "Sizden biriniz Cuma'dan bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmadıkça sakın yalnızca Cuma günü oruç tutmasın" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1929 Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle haber vermiştir: ...oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir...ayeti nazil olduğunda, oruç tutmayıp da fidye vermek isteyenler, oruç tutmayıp fidye verdiler. Bundan sonraki ayet nazil olunca o ayet fidye vermeyi, eda ve kazaya gücü yetmeyenlere tahsis etti. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1931 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir: " (Bazen) üzerimde Ramazandan oruç borcu kalırdı da, Resulüllah (a.s.) ile meşgul olup ilgilenmekten dolayı bu orucu Şaban ayından başka bir ayda yerine getirmem mümkün olmazdı." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1933 Hz. Aişe'nin (r.ah.) haber verdiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "Kimin üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse, o ölünün velisi, ölen kimse yerine oruç tutabilir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1935 İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah'a (a.s.) bir kadın gelerek: "Annem, üzerinde bir ay oruç borcu olduğu halde öldü" dedi. Resulüllah (a.s.) ona: "Eğer annenin üzerinde herhangi bir borç bulunsaydı sen o borcu öder miydin?" diye sordu. Kadın: "Evet" deyince Allah Resulü (a.s.): "Öyle ise Allah'a olan borç başka borçlardan daha ziyade ödenmeğe layıktır" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1936 Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Herhangi biriniz (bilhassa) oruçlu bulunduğu gün artık kötü söz söylemesin ve cahilliğe kapılmasın. Eğer bir kimse kendisi ile dövüşür yahut söverse derhal; ben oruçluyum, ben oruçluyum, desin" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1941 Sehl b. Sa'd'ın (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan Kıyamet gününde yalnız oruç tutanlar girer. Onlarla beraber başka hiçbir kimse giremez. (Kıyamet gününde) oruçlular nerede? diye çağrılır. Oruç tutanlar kalkıp o kapıdan girerler. Oruçluların sonuncusu bu kapıdan içeri girdiği zaman kapı kapatılır, artık ondan içeriye hiç kimse giremez." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1947 Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) haber verdiğine göre: Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Herhangi bir kul Allah rızası için bir gün oruç tutarsa, bundan dolayı şüphesiz Allah o kulun yüzünü ateşten yetmiş sonbahar (yetmiş yıl) kadar uzaklaştırır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1948 Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Kim oruçlu iken unutup yer, içerse orucunu (bozmayıp) tamamlasın. Çünkü ona ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1952 İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletmiştir: Resulüllah (a.s.) Ramazandan başka hiç bir ayda tam olarak oruç tutmamıştır. Allah Resulü diğer aylarda oruç tuttuğu zaman onu gören birisi: Hayır yemin olsun, Resulüllah bu ay hiç iftar etmiyor diyecek kadar oruç tutardı. Oruç tutmadığı zamanda da onu gören birisi: Hayır yemin olsun, Resulüllah bu ay hiç oruç tutmuyor diyecek derecede oruç tutmazdı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1959 Enes (r.a.) şöyle nakletmiştir: Resulüllah (a.s.) bazen, "O artık hep oruçludur, O hep oruçludur" denilinceye kadar oruç tutar, bazen de "O artık hiç oruç tutmamıştır, O hiç oruç tutmuyor" denilinceye kadar oruç tutmazdı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1961 Abdullah b. Amr b. As (r.a.) şöyle anlatır: Abdullah'ın: "Ben hayatta bulunduğum müddetçe geceleyin namaz kılacağım, gündüzleyin de oruç tutacağım" diye yemin ettiği Resulüllah'a haber verildiğinde, Allah Resulü (a.s.): "Gerçekten sen böyle mi söylüyorsun?" dedi. Ben de kendisine: "Evet böyle söyledim Ey Allah'ın Resulü!" dedim. Resulüllah: "Sen bu ağır ibadeti yerine getiremezsin. Sen bazen oruç tut, bazen ye, bazen uyu, bazen namaz kıl. Her aydan üç gün oruç tut. Her iyiliğe onun on misli mükâfat vardır. Kim bir iyilikle gelirse işte ona bunun on katı vardır. Bu, her ayın üç gün orucu bütün sene oruç gibidir" buyurdu. Ben bundan daha fazlasına muktedir olurum, dedim. Öyle ise bir gün oruç tut, iki gün ye, buyurdu. Ben bundan daha fazlasına muktedir olurum ya Resulüllah dedim. Öyle ise; bir gün oruç tut, bir gün tutma. İşte bu Davud'un (a.s.) orucudur. Bu, oruç tutmanın en âdil olanıdır, buyurdu. Ben bundan daha fazlasına muktedir olurum, dedim. Resulüllah (a.s.): "Bundan daha faziletli oruç yoktur" buyurdu. Abdullah b. Amr (ihtiyarlayıp da taahhüt ettiği ibadeti yerine getirmekten aciz kalınca): "Resulüllah'ın söylediği her ayda üç gün oruç tutmayı kabul etmiş olsaydım, bana hiç şüphesiz ehlim ve malımdan daha sevimli olacaktı," diye hayıflanmıştır. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1962 İmran b. Huseyn (r.a.) şöyle haber vermiştir: Allah Resulü (a.s.), ona (veya bir başkasına): "Şaban ayının ortalarında oruç tuttun mu?" diye sormuştur. O, hayır tutmadım, deyince. Resulüllah: "Ramazandan sonra iki gün oruç tut" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1979 İbn Ömer (r.a.) şöyle nakletmiştir: Sahabelerden bazı kimselere, rüyalarında, Kadir gecesinin, (Ramazan'ın) son yedi günü içinde olduğu gösterildi. Resulüllah (a.s.) onlara: "Görüyorum ki rüyalarınız Ramazanın son yedi günü hakkında biribirine uygun düşmüştür. Artık kim Kadir gecesini aramaya kalkışırsa, onu Ramazan'ın son yedisinde arasın" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1985 Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle anlatır: Resulüllah (a.s.) Mescitte Ramazan ayının ortasındaki on günde itikâf ediyordu. Yirminci gece dolup Peygamber yirmi birinci geceyi karşılayacağı zaman eve dönerdi. Kendisi ile beraber itikâf edenler de dönerlerdi. Sonra kendisi bir ayda ikamet etti de, bu ayda iken, içinde evine dönmekte olduğu o gecede de itikâf etti. Muteakiben halka bir hutbe irat ederek Allah'ın dilediği bazı şeyleri onlara şöyle emretti: "Ben şu on günde itikâf ediyordum. Sonra bana şu son on günde itikâf etmem zahir oldu. Benimle beraber itikâf etmiş olan, kendi itikâf yerinde gecelesin. Ben, bu geceyi muhakkak görmüştüm, fakat o bana unutturuldu. Siz onu (Kadir gecesi) son ondaki her tek gecede arayın. Ben kendimi bir su ve bir çamur içinde secde ederken gördüm." Ebu Saîd Hudrî sözlerine devamla: Biz yirmi birinci gecede yağmura tutulduk. Hatta Mescidin çatısı Resulüllah'ın namaz kıldığı yere aktı. Ben, sabah namazından dönerken Resulüllah'a baktığımda, yüzü yağmur çamur içerisinde idi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1993 Hz. Aişe'nin (r.ah.) naklettiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Kadir gecesini Ramazanın son on günü içinde arayınız" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1998 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() İTİKAF
İbn Ömer (r.a.) Hz. Peygamber'in (a.s.) Ramazan'ın son on gününde itikâfa girdiğini bildirmiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2002 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) Ramazan'ın son on günü girince geceleri ihya eder, aile halkını da uyandırır, ibadete daha fazla önem verirdi. Diğer vakitlerden çok daha fazla bir ibadet gayreti içerisinde olurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2008 Hz. Aişe'nin (r.ah.) haber verdiğine göre: Resulüllah (a.s.), Ramazan'ın son on gününde, diğer vakitlerden daha fazla ibadet yoğunluğu içerisine girerdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2009 HAC İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir: Bir kimse Resulüllah'a, (a.s.) ihrama giren kişi ne gibi elbise giyebilir? diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.) "Gömlek, sarık, kilot, bornoz, mest giymeyin. Ancak biriniz ayakkabı bulamazsa o zaman mest giysin. Ama mestleri topuktan aşağısından kessin. Zağferan yahut vers (alaçehri) ile boyanmış olan bir şey giymeyiniz" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2012 İbn Abbas (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) şöyle işittiğini haber vermiştir: Allah Resulü hutbe irat ederken ihrama gireni kastederek: "Şalvarlar (donlar), izar bulamayanlar için, mestler de ayakkabı bulamayanlar içindir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2015 Yaala b. Umeyye (r.a.) şöyle anlatır: Hz. Peygamber (a.s.) Ciranede iken huzuruna bir kimse çıkageldi. Üstünde bir cübbe vardı. Cübbenin üzerinde de zağferanlı güzel bir koku mevcuttu Peygamber'e hitaben: "Bana umremde ne şekilde hareket etmemi emredersin?" diye sordu. Bu sırada Peygamber'e vahiy indirilmişti. Hemen üzeri bir örtü ile örtüldü. Ebu Yaala devamla: Ben Peygamber'i kendisine vahiy geldiği sırada görmeyi çok arzu ederdim. Bu sırada Ömer b. Hattab (r.a.) "Peygamber'i vahiy indirildiği zaman görmek mi arzu ediyorsun?" diyerek elbisenin kenarını kaldırdı. Ben de Resulüllah'a baktım. Peygamber'de, uyuyan kimsenin horultusu gibi bir horultu vardı (ravi, deve yavrusu iniltisi gibidir demiştir). Kendisinden vahiy hâli kalkınca Resulüllah (a.s.): "Hani! umre hakkında soru soran kişi nerede?" diye sordu. Ve o adama hitaben: "Elbisenden bu koku eserini gider. Üzerindeki cübbeyi çıkar.(Bu ihramı giy) ve haccında ne yaptınsa umrende de onu yap" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2017 İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber (a.s.) Medine halkı için Zul Huleyfe'yi, Şamlılar (Mısır, Mağrib) için Cuhfeyi, Necd halkı için Karnu'l-Menazil mevkiini, Yemenli'ler için Yelemlem'i (ihrama girmek için) mîkat yerleri olarak belirledi. Bunlar, hac ve umre yapmak isteyen bu memleketler halkı ile diğer memleketlerden yolları bu mevkilere uğrayan kimselerin mîkatlarıdır. Bunlardan başka, bu mîkatlarla, Mekke arasındaki yerlerde yaşayanlar da bulundukları yerden ihrama girerler. Hatta Mekke halkı, Mekke'den ihrama girerler. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2022 İbn Ömer'in (r.a.) bildirdiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Medine halkı Zu'l-Huleyfe, Şam'dan gelenler Cuhfe, Necd'den gelenler Karn'dan (itibaren) ihrama girer ve telbiye ederler" buyurmuştur. Abdullah Resulüllah'ın: "Ve Yemen ahalisi de, Yelemlem'de ihrama girsinler" buyurduğu bana ulaştı, demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2024 Abdullah b. Ömer (r.a.) Resulüllah'ın (a.s.) telbiyesinin şöyle olduğunu haber vermiştir: "Lebbeyk Allahümme! Lebbeyk! Lebbeyke la şerike leke lebbeyk! İnnel-hamde ven-nımete leke, vel-mulke la şerike leke." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2029 İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir: "Allah Resulü'nün (a.s.) telbiyeye nereden başladığı tartışmasının cevabı işte bu (Zu'l-Huleyfe'nin yakınındaki) Beyda tepesidir: Allah Resulü telbiyeye sadece Mescidin (Zu'l-Huleyfe'nin) bulunduğu yerden başlamıştır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2033 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir: "Ben Resulüllah'ı (a.s.) ihrama girerken, ihramı için, bir de ihramı çıkarıp Kâbe'yi tavaf etmesinden önce, güzel koku ile kokulandırırdım." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2040 Saab b. Cessame Leysî (r.a.) Ebva'da veya Veddan'da bulunan Resulüllah'a (a.s.) bir yaban eşeği hediye ettiğini, Resulüllah'ın ise bunu kabul etmediğini anlatır. Saab sözlerine devamla; Resulüllah yüzümdeki üzüntü alâmetini görünce, gönlümü hoşnut etmek için: "Biz ihramlı olmasaydık hediyeni geri çevirmezdik" buyurmuştur demektedir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2059 İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir: Saab b. Cessame (r.a.), Peygamber'e (a.s.) ihramlı iken bir yaban eşeği hediye etti. Fakat Allah Resulü (a.s.) bunu kabul etmeyip geri çevirerek: "İhramlı olmasaydık, mutlaka bu hediyeni kabul ederdik" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2060 Ebu Katâde (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) ile beraber yola çıktık. Nihayet Kâha denilen yere vardığımızda bizden bir kısmı ihramlı, bir kısmı ihramsızdı. Bu arada arkadaşlarımın birbirlerine bir şey göstermeye çalıştıklarını gördüm ve hemen ben de o tarafa baktım. Birde ne göreyim bir yaban eşeği! Süratle atımı eğerleyip mızrağımla birlikte atıma bindim. Tam bu sırada kamçım yere düştü. İhramlı olan arkadaşlarıma: "Kırbacımı bana uzatıverin" dedim. Onlar cevaben: "Yemin olsun ki, bu av hususunda sana hiçbir şekilde yardımcı olamayız" dediler. Bunun üzerine kendim hayvandan inip kamçımı aldım ve tekrar bindim. Nihayet arkasından koşturarak yaban eşeğine bir tepe ardında yetiştim ve mızrağımı saplayıp onu öldürdüm. Daha sonra onu, arkadaşlarımın yanına getirdim. Bir kısmı onu yiyiniz, bir kısmı da onu yemeyiniz dediler. Peygamber (a.s.) ise önümüzde idi. Hemen atımı harekete geçirerek Peygamber'e yetiştim "O helaldır, onu yeyiniz" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2062 Hz. Aişe (r.ah.) Hz. Peygamber'den (a.s.) şöyle işittiğini haber vermiştir: "Dört çeşit hayvan vardır ki, bunların her biri fasıktır. Bunlar hem mîkat dışında (hıll) ve hem de, harem bölgesinde öldürülürler: Karga, çaylak, fare, saldırıp yaralayan köpek." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2068 Abdullah b. Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber: "Beş çeşit hayvan vardır ki, ihramda olanın Harem'de iken onları öldürmesinde günah yoktur: (Bunlar) fare, akrep, karga, çaylak ve kuduz köpektir buyurmaktadır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2073 Kaab b. Ucre (r.a.) şöyle anlatır: Hudeybiye gününde (Ravi Kavariri'ye göre) tenceremin (Ravi Abu Rabi'ye göre) taş kabın altına ateş yakarken Resulüllah (a.s.) yanıma geldi. Yüzümden bitler saçılıyordu.(Bunu görünce) Resulüllah (a.s.) bana: "Başındaki haşereler sana eziyet veriyor mu?" diye sordu. Ben: "Evet" cevabını verince, Allah Resulü (a.s.): "Öyle ise tıraş ol. Buna karşılık, üç gün oruç tut. Veya altı fakiri doyur. Yahutta bir kurban kes" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2080 İbn Abbas (r.a.) "Hz. Peygamber (a.s.) ihramlı iken kan aldırdı" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2087 İbn Buhayne (r.a.) "Peygamber (a.s.) Mekke yolunda, ihramlı iken başının ortasından kan aldırdı" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2088 Ebu Eyyûb Ensari'nin (r.a.) şöyle dediğini Abdullah b. Huneyn nakletmiştir: İbn Abbas beni bir mesele sormam için Ebu Eyyûb Ensari'ye gönderdi. Kendisini kuyunun iki direği arasında yıkanırken buldum. Ebu Eyyûb bir elbise ile vücüdunu perdeliyordu. Ona selam verdim. Sen kimsin? diye sordu. Ben, Abdullah b. Huneyn'im beni Abdullah b. Abbas gönderdi. Senden, Resulüllah (a.s.) ihramlı iken başını nasıl yıkardı? diye soruyor dedim. Ebu Eyyûb elini kendisini perdeleyen bez üzerine koydu ve bezi (başından göğsüne kadar) indirdi. Başı tamamıyla görünüyordu Sonra kendisine su döken kimseye: Dök! dedi. O, da başına su döktü. Ebu Eyyûb başını elleriyle ovarak, ellerini öne ve arkaya götürdü. Sonra da Resulüllah'ı (a.s.) işte böyle yıkarken gördüm, dedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2091 İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir: Bir adam devesinden düşerek boynu kırılmış ve ölmüştü. Bunun üzerine Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Onu su ve sidr ile yıkayın da, iki ihramı içinde kefenleyiniz. Fakat başını örtmeyin. Çünkü Allah onu, Kıyamet gününde "Lebbeyk Allahümme lebbeyk..." diye telbiye eder halde diriltecektir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2092 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır: Resulüllah (a.s.) Dubaa bt. Zübeyr'in yanına vardı ve ona: "Hacca gitmek mi istedin?" diye sordu. Dubaa: " (Evet öyle) ama kendimi kesinlikle hasta hissediyorum" dedi. Resulüllah ona: "Sen haccet ve (ihrama girerken) Ey Allahım! İhramdan çıkacağım yer, beni haccetmekten aciz kılacağın yer olsun diye şart koş" buyurdu. Dubaa (o sırada) Mikdad b. Esved'in zevcesiydi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2101 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir: Biz Veda Haccı senesi Resulüllah (a.s.) ile beraber (hac için) yola çıktık; ve umre niyetiyle ihrama girdik. Sonra Resulüllah (a.s.): "Kimin yanında hedy kurbanı varsa umre ile hacca (Kıran haccına) niyet etsin; sonra ihramda devam ederek neticede her ikisinin ihramından beraber çıksın" buyurdu. Aişe sözlerine devamla: Ben, Mekke'ye hayızlı olarak vardım. Bu yüzden ne Kâbe'yi tavaf ettim, ne de Safa ile Merve arasında sa'y yaptım. Bu hâlimi Resulüllah'a arzettim de, bana: "Saçlarını çöz, taran ve hacca niyet et! Umreyi bırak" buyurdu. Ben de öyle yaptım. Hac görevlerini yerine getirdiğimiz zaman Resulüllah (a.s.) beni öz erkek kardeşim Abdurrahman ile birlikte Tenim'e gönderdi de ben oradan niyetlenip umre yaptım. Resulüllah: "Bu, (hayzından dolayı terk ettiğin) umrenin yerinedir" buyurdu. Artık umre niyetiyle ihrama girenler Beyt'i tavaf edip Safa ile Merve arasında sa'y yaptılar. Sonra ihramdan çıktılar. Nihayet Mina'dan döndükten sonra hacları için son bir tavaf daha yaptılar. Hac ile umreyi beraber yapanlar ise, bir tek tavaf yaptılar. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2108 Abdurrahman b. Ebu Bekr'in (r.a.) haber verdiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) ona (kız kardeşi) Aişe'yi devesinin arkasına bindirip Tenim'den umre yaptırmasını emir buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2126 Cabir (r.a.) şöyle anlatır: Resulüllah (a.s.) ile beraber biz, ifrad haccına; Aişe (r.ah.) ise umreye niyet ederek (Mekke'ye) yöneldik. Serif mevkiine geldiğimizde Aişe hayız gördü. Nihayet Mekke'ye gelince Kâbe'yi tavaf ve Safa ile Merve arasında da sa'y ettik. Resulüllah (a.s.) beraberinde kurbanlık hayvanı bulunmayanların ihramdan çıkmalarını emretti. Bize hangi şeyler helal olacak? diye sorduk. Resulüllah (a.s.): "İhramlıyken size haram olan her şey" buyurdu. Bunun üzerine biz, hanımlarımızla beraber olduk, güzel kokular süründük ve elbisemizi giydik. Halbuki Arefe gününe dört gece kalmıştı. Sonra terviye günü tekrar hacca niyet ettik. Bundan sonra Resulüllah Aişe'nin yanına girdiğinde o ağlıyordu: "Niçin ağlıyorsun" diye sordu. Aişe: "Şu anda hayız görmem beni üzmektedir. İnsanlar ihramdan çıktıkları halde, ben çıkamadım; üstelik Kâbe'yi de tavaf edemedim. Şimdi ise insanlar hacca gidiyorlar" dedi. Bunun üzerine Resulüllah: "Şüphesiz ki bu, Allah'ın Adem (a.s.) Kızları için takdir etmiş olduğu bir husustur. Binaenaleyh yıkan ve sonra hacca niyet et!" buyurdu. Aişe de böyle yaptı ve bütün vakfe yerlerinde durdu. Nihayet temizlenince Kâbe'yi tavaf ve Safa ile Merve'yi de sa'y etti. Sonra Resulüllah: "Sen hac ve umrenden birlikte çıkmış oldun" buyurdu. Aişe (r.ah.): Ey Allah'ın Resulü! Ben, içimden hacca gidip Beyti tavaf etmediğimi bilip dururken nasıl hac etmiş olurum? dedi. Resulüllah: "Öyle ise Ey Abdurrahman! Bunu götür de Tenim'den umre yaptır" buyurdu. Bu hadise, Mina'dan Muhassab mevkiine indikleri gece olmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2127 Cabir b. Abdullah (r.a.) Atâ'nın (r.a.) şöyle dediğini haber vermiştir: Cabir b. Abdullah'ın (r.a.), yanımda bazı insanlar bulunduğu bir sırada şöyle dediğini işittim: Biz, Hz. Muhammed'in (a.s.) ashabı, sadece hac niyetiyle ihrama girdik. Atâ, Cabir'in sözlerine şöyle devam ettiğini belirterek: Peygamber (a.s.) Zil-hicce'nin dördüncü sabahı gelerek, bize ihramdan çıkmamızı emir buyurdu. Atâ, Hz. Peygamber'in: "İhramdan çıkınız ve kadınlarla bir araya geliniz" buyurduğunu nakletmiştir. Devamla Atâ "Peygamber ashabına, kadınlarla cima etmeyi kesin olarak emretmedi. Fakat kadınları, onlara helal kıldı" demiştir. Cabir (r.a.) sözlerine devamla: "Biz Arefe gününe sadece beş gece kala Resulüllah (a.s.), kadınlarımızla cima etmeyi, sonra zekerlerimizden meni damlayarak Arafat'a çıkmamızı emrediyor" diye söylendik. Cabir, eliyle işaret ederek, (Peygamber'in elini hareket ettirerek işaret edişi hâlâ gözümün önündedir). Peygamber ayağa kalkıp şöyle buyurmuştur: "Kesinlikle biliyorsunuz ki; ben sizin Allah'tan en çok korkanınız, en doğru söyleyeniniz ve en iyinizim. Eğer yanımda kurbanım olmasaydı sizin gibi ben de ihramdan çıkardım. Şu durum benim için bir daha gerçekleşseydi, yanıma (hedy) kurban almazdım. Artık ihramdan çıkınız." Bunun üzerine bizler ihramdan çıkıp Peygamber'i dinledik ve itaat ettik. Daha sonra, Atâ'nın belirttiğine göre Cabir şöyle demiştir: Birazdan Ali, vergi toplamaktan geldi. Resulüllah ona: "Neye niyet ettin?" diye sordu. Ali: "Peygamber neye niyetlendiyse ben de ona niyet ettim" diye cevap verdi. Resulüllah ona: "Öyleyse hedy gönder ve ihramlı olarak bekle" buyurmuştur. Ali de, ona bir hedy kurbanı verdi. Suraka b. Malik b. Cuşum Ey Allah'ın Resulü! (Hac aylarında umrenin cevazı) bu yılımıza mı mahsustur, yoksa devamlı mıdır? diye sordu. Resulüllah da: "Ebediyen devam edecek!" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2131 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir: Kureyş ile onların dinine mensup olanlar, Müzdelife'de vakfe yaparlar ve bunlar Hums diye anılırlardı. Diğer, Arap kabileleri ise Arafat'ta vakfe yaparlardı. İslâm gelince Yüce Allah Hz. Peygamber'e (a.s.) Arafat'a gitmesini ve orada vakfe yapıp sonra oradan dönmesini emir buyurdu. Bu da Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade edilmektedir: Sonra insanların aktığı yerden sizde akın... Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2140 Cübeyr b. Mut'im (r.a.) şöyle anlatır: Bir devemi kaybetmiştim de, Arefe günü onu aramaya gittim. Bu sırada Resulüllah'ı (a.s.) Arafat'ta insanlarla vakfe yaparken gördüm ve (kendi kendime): "Yemin olsun bu Peygamber, Hums'tandır; onun burada ne işi var?" dedim. Zira Kureyş Hums'tan sayılırdı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2142 Ebu Musa (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) Batha mevkiinde mola vermiş olduğu bir sırada, onun yanına vardım. Hz. Peygamber (a.s.), bana: "Hacca niyet ettin mi?" diye sordu. Ben de: "Evet" dedim. Bu sefer de: "Hangi çeşit hacca niyet edip ihrama girdin?" dedi. Ben: "Peygamber'in ihrama girişi gibi ihrama girip Lebbeyk dedim." diye cevap verdim. Resulüllah (a.s.): "Güzel yaptın. Şimdi git Beyt'i tavaf et, Safa ile Merve arasında sa'y yap, ardından da ihramdan çık" buyurdu. Bunun üzerine ben, Beyt'i tavaf ve Safa ile Merve arasını sa'y ettim. Sonra Kays oğullarından (mahremlerimden) bir kadının yanına geldim. O kadın saçlarımı tarayıp ayıkladı. Sonra ben hacca niyet edip ihrama girdim. Ravi sözlerine devamla: Ben Ömer'in hilafetine kadar bu şekilde fetva verirdim. Bir hac mevsiminde birisi Ebu Musa'ya "Ey Ebu Musa! veya: Ey Abdullah b. Kays! Bazı fetvaların konusunda yavaş ol! Kendini tut. Çünkü sen, Emîru'l-Müminin'in hac fiilleri hususunda senden sonra nasıl bir uygulama ortaya koyduğunu bilmiyorsun" dedi. Bunun üzerine ben, umuma hitaben: "Ey insanlar! Kime hac hakkında fetva verdiysek, o acele etmesin teenni ile hareket etsin. Çünkü Müminlerin Emîri yanınıza gelmektedir. Siz ancak ona uyun!" dedim. Yine Ebu Musa: "Müteâkiben Ömer (r.a.) geldi ve bu durumu kendisine arzettim." Bunun üzerine Ömer: "Eğer Allah'ın kitabı ile amel edecek olursak, o bize (başlanmış olan umre ile haccı) tamamlamayı emrediyor. Resulüllah'ın sünnetini göz önünde bulundurursak, Hz. Peygamber, kurban kesileceği yere ulaşıp kesilinceye kadar, ihramdan çıkmamıştır" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2143 Hz. Ömer'den (r.a.) Ebu Musa'nın naklettiğine göre: O (Ebu Musa) temettu haccına fetva verirdi. Bir kimse ona: "Bir kısım fetvalarında yavaş ol! Zira Emîru'l-Mümin'in hac fiilleri hususunda ne gibi bir uygulama yapacağını bilmiyorsun" dedi. Daha sonra Ebu Musa, Ömer'le bir araya geldiğinde, bu meseleyi ona sormuştur. Bunun üzerine Ömer (r.a.): "Kesin olarak biliyorum ki, Peygamber (a.s.) ve arkadaşları temettu haccı yapmışlardır. Fakat, ben hacıların Erak mevkiine geldiklerinde kadınları ile bir araya gelip, sonra başları su damlar bir halde hacca devam etmelerini uygun görmedim" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2145 Hz. Ali'nin (r.a.) hadisinde Abdullah b. Şakik şöyle dedi: Osman (r.a.) temettu haccı yapılmasını yasaklardı. Ali (r.a.) ise temettu haccı yapılmasını emrediyordu. Hz. Osman, Hz. Ali ile konuştu. Sonra Hz. Ali, Hz. Osman'a: "Bizim Resulüllah ile temettu haccı eda ettiğimizi iyi bilirsin" dedi. Hz. Osman: "Evet ama, biz o zaman korkuyorduk" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2146 İmran b. Huseyn'ın (r.a.) şöyle söylediğini Mutarrıf b. Abdullah anlatıyor: İmran b. Huseyn ona şunları söylemiştir: Bugün sana öyle bir hadis rivayet edeceğim ki, Allah, seni bu günden sonra onunla faydalandıracaktır. Şunu iyi bil ki; Resulüllah yakınlarından bir guruba Zilhicce'nin son on günü içinde umre yapmayı mubah kılmış ve bunuda nesh eden bir ayet inmemiştir. Ayrıca kendiside Ahirete irtihal edinceye kadar bundan nehyetmemiştir. Bundan sonra herkes istediği kadar kendi reyi ile söz söyledi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2153 Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle nakletmiştir: Resulüllah (a.s.) Veda haccını, umreyi eda edip ihramdan çıktıktan sonra tekrar hac için ihrama girmek suretiyle temettu haccı olarak eda etmiştir. Resulüllah (a.s.) Zu'l-Huleyfe'den itibaren beraberinde getirdiği kurbanlıkları (Kâbe'ye hediye etti) kesti. Nitekim, Resulüllah umre niyetiyle ihrama girerken telbiye getirmeye başladı. Umre bittikten sonra hac niyetiyle telbiye getirmeye başladı. Sahabeler de, Resulüllah ile birlikte temettu haccı yaptılar. Ashaptan bazıları kurban getirmiş, bazıları getirmemişti. Resulüllah Mekke'ye gelince, hacılara hitaben: "İçinizden kurban getirenler için ihramlıya haram olan herşey, haclarını eda edinceye kadar haramdır. Kurban getirmeyenler ise Beyt'i tavaf ve Safa ile Merve arasında sa'y etsin, saçını kısaltarak ihramdan çıksın! Sonra (Arafat'a çıkılacağı sırada) hac için ihrama girip telbiye etsin. Nihayet Mina'da kesecek kurbanı bulunmayan, üçü hac esnasında, yedisi de memleketine döndükten sonra olmak üzere, tam on gün oruç tutsun" buyurmuştur. Resulüllah Mekke'ye geldiğinde ilk önce Hacer-i Esved rüknünü selamlayıp tavafa başladı. Yedi dolanım olan tavafın ilk üçünde remel yaparak, kalan dördünde ise normal yürüdü. Beyt'i tavaf etmeyi bitirince Makam-ı İbrahim'de iki rekât namaz kıldı. Sonra selam verip namazdan çıktı. Bunun ardından Safa'ya geldi. Safa ile Merve arasında yedi defa sa'y yaptı. Bütün hac menasikini bitirip, Kurban kesme günü kurbanını kesinceye kadar ihramlıya haram olan hiç bir şey yapmadı. Nihayet Bayram günü kurbanını kesti ve Kâbe'yi tavaf etti. Sonra ihramdan çıkmasıyla ihramlı iken haram olan şeyler helal oldu. Sahabelerden kurban getirip kesenler de, Resulüllah gibi yaptılar. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2159 Peygamberin zevcesi Aişe (r.ah.) Resulüllah'ın (a.s.) haccı umreye katmak suretiyle temettu ve yanında bulunan diğer insanlarında temettu yaptıklarını haber vermiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2160 Hz. Hafsa (r.ah.) şöyle anlatır: "Ey Allah'ın Resulü! sen umrede olduğun için ihramdan çıkmadığın halde ihramlarından çıkan insanların durumu ne olacaktır," diye sordum. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.): "Ben, saçımı kestirmek için yumuşattığımdan, kurbanıma nişan taktığımdan kurbanımı kesmedikçe ihramdan çıkamam" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2161 Abdullah b. Ömer'in (r.a.) rivayetinde Nafi şöyle haber vermiştir: Abdullah b. Ömer (r.a.) fitne senesinde umre niyetiyle yola çıkarak: "Eğer Kâbe'yi ziyaretten menedilirsem, Resulüllah (a.s.) ile beraber olduğumuzda yaptığımız gibi yaparım" dedi. Sonra hareket etti ve (Zu'l-Huleyfe'de) telbiye ederek umre niyetiyle ihrama girdi ve yoluna devam etti. Nihayet (İbn Ömer) Beyda düzüne çıktığı vakit yol arkadaşlarına dönüp: "Hac ile umre'nin (mani olunduğunda ihramdan çıkma hususunda) hükmü birdir, aralarında fark yoktur. Sizleri şahit kılıyorum ki, ben hacca, umre ile birlikte niyet ettim" demiştir. Yoluna devam eden (İbn Ömer) Kâbe'ye ulaştığında, onu yedi defa tavaf ve Safa ile Merve'yi de yedi kere sa'y etti. Buna başka bir şey ilâve etmeyen İbn Ömer, bu birer tavaf ve sayin kendine yeterli olduğunu düşünerek kurban sevk etmiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2164 Enes b. Malik (r.a.) "Peygamber'i (a.s.) hac ile umre için her ikisine birden telbiye getirirken işittim" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2168 İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) (umre için) Mekke'ye geldiğinde, Beyt'i yedi kere tavaf etti, Makam-ı İbrahim'in arkasında iki rekât namaz kıldı ve Safa ile Merve arasında sa'y etti. Muhakkak ki, Allah Resulü'nde sizin için pek iyi bir örnek vardır. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2172 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir: "Hz. Peygamber Mekke'ye geldiğinde yaptığı ilk iş, abdest alarak Kâbe'yi tavaf etmek olmuştur." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2173 Esma bt. Ebu Bekr'in (r.ah.) azatlısı Abdullah b. Keysan'ın haber verdiğine göre: Esma (r.ah.) Hacun mevkiinden her geçtiğinde şöyle dermiş: "Allah, Resulüne salat ve selam buyursun! Biz, onunla beraber (hac esnasında) buraya inmiştik. O günlerde heybelerimiz hafif, binek hayvanlarımız ve yiyeceklerimiz azdı. Ben, kız kardeşim Aişe, Zübeyr, filan ve filan umre yapmıştık. Biz Beyt'i tavaf edince (sa'y ve saç kısaltmasından sonra) ihramdan çıktık. Sonra akşamleyin, hac niyetiyle yeniden ihrama girdik." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2175 İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletmiştir: Hz. Peygamber (a.s.), umre niyetiyle telbiye yaptı, sahabeleri ise hac niyetiyle telbiye ettiler. (Mekke'de tavaf ve sa'ydan sonra) Peygamber ve yanlarında kurbanı bulunan sahabeler ihramdan çıkmadılar. Diğer sahabeler ise ihramdan çıktılar. Talha b. Ubeydullah da kurbanı bulunanlar arasında olduğundan ihramdan çıkmamıştı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2177 İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletmiştir: Cahiliye devrinde Araplar, hac aylarında umre yapmayı, yeryüzünde en büyük günahlardan sayarlardı. Bunlar, Muharrem ayındaki hürmeti de Safer ayına nakleder ve; devenin arkasındaki yara iyi olur, hacıların ayak izleri silinir, Safer ayı da çıkarsa artık umre yapmak işte o zaman helal olur, derlerdi. Peygamber (a.s.), sahabelerle beraber (Zil-hicce'nin) dördüncü gecesi sabahında hac niyetiyle telbiye ederek (Mekke'ye) gelmişlerdi. Resulüllah, sahabelere haclarını umreye çevirmelerini ve (tavaf, say, tıraşla) ihramdan çıkmalarını emretti. Hac aylarında umre ile emredilmeleri (bu aylarda umre yapmayı büyük günah zannettikleri için) sahabelere ağır geldi. Bunun üzerine: Ey Allah'ın Resulü! Bununla ihramın bütün yasaklarından kurtulduk mu? diye sordular. Hz. Peygamber cevaben: "Evet, ihramın bütün yasaklarından" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2178 İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) öğle namazını Zu'l-Huleyfe'de kıldırdı. Sonra kurbanlık dişi devesini istedi ve onu hörgücünün sağ tarafından nişanladı da kan aktı. Ayrıca boynuna iki nalın taktı. Sonra binek devesine bindi. Deve, kendisini Beyda düzüne çıkarınca hac niyetiyle telbiye getirdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2184 İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir: Muaviye bana, Merve'de Resulüllah'ın (a.s.) saçını makasla kısalttığımı biliyor musun? diye sordu. Ben de ona: "Ben bunu, ancak senin aleyhinde bir huccet olarak biliyorum" diye cevap verdim. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2188 Enes (r.a.) şöyle haber vermiştir: Ali (r.a.) Yemen'den (Mekke'ye) geldiğinde, Peygamber (a.s.) ona: "Hangi niyetle ihrama girdin?" diye sordu. Ali (r.a.) cevaben: "Peygamber'in ihramlandığı niyetle ihrama girdim" dedi. Resulüllah (a.s.): "Beraberimde hedy kurbanı olmasaydı, hiç şüphesiz ben de ihramdan çıkardım" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2193 Enes (r.a.) şöyle haber vermiştir: "Ben, Resulüllah'ın (a.s.) umre ile hacca birlikte niyetle; Lebbeyke umreten ve haccen, Lebbeyke umreten ve haccen diyerek yüksek sesle telbiye okuduğunu işittim." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2194 Enes (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) dört defa umre yapmıştır. Veda haccı ile birlikte yaptığı umre hariç, bunların hepsini de Zu'l-Kade ayında yerine getirmiştir. Bunlardan birisi; Zu'l-Kade ayında Hudeybiye'de veya Hudeybiye zamanında yaptığı umre, diğeri ertesi yıl Zül-Kade ayında yaptığı (kaza) umresi, bir diğeri de (Sekizinci hicret yılında) Zu'l-Kade ayında Huneyn ganimetlerini taksim ettiği sırada Cirane'den, yaptığı umredir. Sonuncusu ise, Veda haccı ile olanıdır. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2197 Ebu İshak, Zeyd b. Erkam'a (r.a.) "Resulüllah (a.s.) ile beraber kaç gazvede bulundun?" diye sordu Zeyd b. Erkam "On yedi gazve" cevabını verdi. Yine Ebu İshak sözlerine devamla; Zeyd b. Erkam bana: "Resulüllah on dokuz defa gazve yapmıştır. Medine'ye hicret ettikten sonra da, bir defa haccetmiştir. O da Veda haccıdır" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2198 Hz. Aişe'den (r.ah.) Urve b. Zübeyr (r.a.) şöyle haber vermiştir: Ben ve İbn Ömer, Aişe'nin (r.ah.) hücresine dayanmış oturuyorduk. Biz, bu sırada, Aişe'nin içerde dişlerini misvaklarken, misvağın dişler üzerinde çıkardığı sesi işitiyorduk. Ben, İbn Ömer'e: "Ey Ebu Abdurrahman! Peygamber (a.s.) Recep ayında umre yaptı mı?" dedim. O: "Evet" cevabını verdi. Bunun üzerine ben Aişe'ye: Ey anneciğim! Ebu Abdurrahman'ın ne söylediğini işitmiyor musun? dedim. Hz. Aişe: "Ne söylüyor?" dedi. O, Peygamber'in Recep ayında umre yaptığından söz ediyor, dedim. Bunun üzerine Aişe: "Allah, Ebu Abdurrahman'a mağfiret buyursun! Hayatıma yemin ederim ki, Resulüllah, (a.s.) Recep ayında umre yapmadığı gibi, Peygamber'in ifa ettiği bütün umrelerde, İbn Ömer de hazır bulunmuştur" dedi. Urve b. Zübeyr (r.a.):" İbn Ömer, Aişe'nin bu sözlerini duyduğu halde olumlu veya olumsuz herhangi bir cevap vermeyip sükut etti" dedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2199 İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber (a.s.) Ensar'dan bir kadına (İbn Abbas bu kadının ismini söylemişti fakat ben onun ismini unuttum): "Bizimle beraber hac etmekten seni alıkoyan nedir?" diye sordu. Kadın: "Bizim su taşıyan iki devemizden başka devemiz yoktur. Kocam ile oğlum bu develerden birisine binip hacca gittiler. Birisini de bahçe sulamamız için bize bıraktılar" dedi. Resulüllah (a.s.): "Öyleyse Ramazan geldiği zaman bir umre yap. Çünkü Ramazan ayında yapılan umre, bir hacca denk sayılır" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2201 İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) Medine'den çıkarken (Zu'l-Huleyfe Mescidi yanındaki) Şecere yolunu takip ederek çıkar; Medine'ye girerken de Muarres yolunu takip ederdi. Resulüllah (a.s.) Mekke'ye gireceği zaman ise "Seniyye-i Ulya'dan girer, Seniyye-i Süfla'dan" çıkardı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2203 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle bildirmiştir: Hz. Peygamber (a.s.) Mekke'ye geldiği zaman şehre üst tarafından girer, aşağı tarafından çıkardı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2204 İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) Zu Tava mevkiinde geceleyip, sabah olunca Mekke'ye girmiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2206 Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) namaz kılarken kendisi ile Kâbe cihetine gelen yüksek dağ arasındaki iki tepeyi karşısına aldı. (O iki tepeyi karşısına almakla) o yerde bina olunan Mescidi, taş tepenin kenarındaki Mescidin sol tarafına almış olurdu. Resulüllah'ın namazgâhı (taş tepe kenarındaki) bu Mescidin alt başında kara taş üstündedir. (Taş) tepe kenarındaki Mescitten on arşın yahut ona yakın ayrılır, sonra seninle Kâbe arasına düşen uzun dağın o iki tepesini karşısına alarak namaz kılardı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2209 İbn Ömer (r.a.) şöyle nakletmiştir: Resulüllah (a.s.) Beyte gelip ilk tavafı (Kudüm tavafını) eda ederken üç defa remel ile, dört defa da mutad yürüyüşü ile yürürdü. Safa ile Merve arasında tavaf ederken de Batnu'l-Mesil'de (remelden de süratli) sa'y ederdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2210 İbn Abbas'ın (r.a.) rivayetinde anlatıldığına göre: İbn Tufeyl İbn Abbas'a şöyle dedi: Beyt'i üç tavaf da remel yapmak ve dört tavafta da yürümek sünnet midir? Zira insanlar, bunun sünnet olduğunu söylüyorlar. Bu husustakidaki görüşün nedir? dedi. İbn Abbas (r.a.): "Hem doğru söylemişler, hem de yanlış" dedi. Ben: "Bu, hem doğru söylemişler ve hem de yanlış, sözünle ne demek istiyorsun?" dedim. İbn Abbas: "Resulüllah (a.s.) Mekke'ye (kaza umresi için) gelince, müşrikler; Muhammed ve arkadaşları zayıflıktan dolayı Beyti tavaf etmeye güçleri yetmiyor dediler. Böylece Peygamber'e haset ediyorlardı. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.), sahabelerine tavafın üç şavtında koşmalarını, dördünde de yürümelerini emretti" dedi. Ebu Tufeyl sözlerine devamla: "Ben, İbn Abbas'a Safa ile Merve arasında vasıtaya binerek tavaf etmenin mahiyetinden haber verir misin? Bu da sünnet midir? Zira kavmin bunun sünnet olduğunu söylüyor" dedim. İbn Abbas yine: "Hem doğru söylediler ve hemde yanlış" dedi. Ben de: "Hem doğru söylediler ve hem de yanlış" sözünün manası nedir? dedim. İbn Abbas: "Resulüllah, tavaf yaparken insanlar etrafına yığıldılar. İşte Muhammed! İşte Muhammed! diyorlardı. Hatta evlerden genç kızlar bile dışarı çıkmışlardı. Resulüllah'ın huzurunda insanlar dövülemezdi. Başına bir çok kimse toplanınca, Hz. Peygamber devesine bindi. Ancak yürüyerek sa'y yapmak daha faziletlidir" dedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2217 Abdullah b. Ömer (r.a.) Resulüllah'ı (a.s.) Yemen tarafındaki iki rükünden başka Beyt'ten hiçbir rükne el sürerken görmedim demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2222 Ömer İbn Hattab (r.a.) şöyle haber vermiştir: Ömer İbn Hattab (r.a.) Hacer-i Esved'i öptü ve sonra şöyle dedi: "Yemin olsun ki, çok iyi biliyorum sen ancak bir taşsın. Eğer Resulüllah'ı (a.s.) seni öperken görmüş olmasaydım seni asla öpmezdim." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2228 İbn Abbas (r.a.) şöyle bildirmiştir: Resulüllah (a.s.) Veda haccında mihcen (ucu eğri bir değnek) ile Hacer-i Esved rüknünü istilâm ederek bir deve üzerinde tavaf etmiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2233 Müminlerin annesi Ümmü Seleme (r.ah.) şöyle haber vermiştir: Hac esnasında hasta olduğumu Resulüllah'a (a.s.) arzettim. Bana "Halkın arkasından (deveye) binerek tavaf et" buyurdu. Ben de böylece tavaf ettim. Resulüllah ise bu esnada Beyt'in yanı başında namaza durmuş ve "Tur" suresini okuyordu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2238 Hz. Aişe'den (r.ah.) rivayetle Urve şöyle haber vermiştir: Ben, Aişe'ye (r.ah.); öyle zannediyorum ki, bir kimse Safa ile Merve arasında tavaf etmese ona zarar vermez dedim. Aişe: "Niçin?" diye sordu. Ben de: Yüce Allah: Şüphesiz" Safa "ile" Merve "Allah'ın nişanelerindendir.buyuruyor dedim. Bunun üzerine Aişe (r.ah.): Allah Safa ile Merve arasında tavaf etmeyen kimsenin haccını ve umresini tamam kılmamıştır. Eğer bu ayetin hükmü senin dediğin gibi (yani sa'y mubah) olsaydı ayet" Safa ile Merve arasında sa'y etmemekte günah yoktur" şeklinde olurdu. Bu ayetin hangi mesele üzerine nazil olduğunu biliyor musun? Bunun iniş sebebi şudur: "Ensar cahiliye devrinde deniz tarafında bulunan İsaf ve Naile diye anılan iki put için telbiye getirirler. Sonra da gelip Safa ile Merve arasında sa'y eder, daha sonra da tıraş olurlardı. İslâmiyet gelince Ensar, cahiliye devrinde yaptıklarına bakarak Safa ile Merve arasında sa'y etmekten çekindiler. İşte bu sebeple Yüce Allah, söz konusu Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın nişanelerindendir.(Bakara, 158) ayetini indirdi ve böylece onlar da (tavaf ve) sa'ylarını yaptılar" dedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2239 Enes (r.a.) şöyle bildirmiştir: Ensar, Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi Şüphesiz" Safa "ile" Merve "Allah'ın nişanelerindendir. Kim Kâbe 'yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yokturayet-i kerimesi indirilene kadar hoş karşılamazlardı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2243 Üsame b. Zeyd (r.a.) şöyle haber vermiştir: Ben Arafat'tan itibaren Resulüllah'ın (a.s.) terkisine bindim. Resulüllah Müzdelife'nin yakınındaki sola giden dağ yoluna varınca devesini çöktürdü. Sonra inip küçük abdest bozdu. Sonra geldi. Ben kendisine abdest suyu döktüm. Resulüllah hafif bir surette abdest aldı. Sonra ben: Ey Allah'ın Resulü! Namaz mı kılacaksınız? dedim. Resulüllah: "Namaz, ileride (Müzdelife) kılınacaktır" buyurdu. Akabinde devesine binip Müzdelife'ye geldi ve namazı orada kıldı. Sonra Bayram sabahı, Resulüllah'ın terkisine "Fadl" bindi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2245 Abdullah İbn Abbas'ın (r.a.) naklettiğine göre: Resulüllah (a.s.) Akabe cemresine taş atıncaya kadar telbiye okumaya devam etmiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2246 Muhammed b. Ebu Bekr Sakafi'nin (r.a.) bildirdiğine göre: kendisi Enes b. Malik ile birlikte Mina'dan Arafat'a çıkarlarken Enes b. Malik'e "Sizler Resulüllah (a.s.) ile beraber bulunduğunuz sırada, bu günde ne yapardınız?" diye sormuş. Bunun üzerine Enes b. Malik (r.a.): "Telbiye getirenlerimiz telbiye getirir, kendisine bir şey denilmez; tekbir alanlarımız da tekbir getirir, ona da bir şey denilmezdi" diye cevap vermiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2254 İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) Arafat'tan, beraberinde Üsame olduğu halde hareket etmiştir. Bu hususta Üsame "Resulüllah (a.s.) Müzdelife'ye gelinceye kadar âdeti olduğu üzere sükunet ve rıfk ile yoluna devam etti" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2262 Usame b. Zeyd (r.a.) Urve b. Züber'den şöyle haber vermiştir: Ben, yanında bulunduğum bir sırada Üsame'ye soruldu veya Urve: Ben Üsame b. Zeyd'den sordum. Zira Resulüllah (a.s.) Arafat dönüşünde onu devesinin arkasına bindirmiş ve böyle yola çıkmıştı. Ben, Üsame'ye: "Resulüllah Arafat'tan döndüğü vakit nasıl yürüyordu?" dedim. Üsame: "Resulüllah orta bir yürüyüşle yoluna devam ederdi. Fakat bir genişlik bulduğunda süratlice hareket ederdi" diye cevap verdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2263 Ebu Eyyûb (r.a.) Veda haccında, Resulüllah (a.s.) ile birlikte akşam ve yatsı namazlarını Müzdelife'de kıldığını haber vermiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2264 Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle nakletmiştir: Ben, Resulüllah'ı (a.s.) iki namaz müstesna, vaktinin dışında namaz kıldığını görmedim. Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını cem etmiş; bir de o gün (Müzdelife'de) sabah namazını (mutad) vaktinden daha erken kıldırmıştır. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2270 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle nakletmiştir: Sevde (bt. Zemaa), Müzdelife gecesi Peygamber'den (a.s.) halk iyice kalabalık oluşturmadan önce kendisinin Mina'ya gönderilmesi hususunda izin istedi. Sevde ağır hareketli (Kasım'ın rivayetinde; iri yapılı) bir kadındı. Resulüllah, Sevde'ye izin verdi. O, Peygamber'den önce yola çıktı. Fakat, Resulüllah bizleri yanında alıkoydu. Nihayet sabah olunca, onunla beraber Mina'ya hareket ettik. Sevde'nin Resulüllah'tan izin istediği gibi, izin isteyip önden hareket etseydim, hiç şüphesiz benim için her şeyden daha sevimli olacaktı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2271 Esma (r.ah.) kölesi Abdullah'tan naklettiğine göre, Abdullah şöyle anlatır: Esma "Müzdelife yurdunda gecelerken ay battı mı diye sordu. Ben hayır batmadı dedim. Kendisi bir saat daha namaz kıldıktan sonra tekrar: "Ey yavrucuğum! Ay battı mı" dedi. Ben de: Evet dedim. Beni yola çıkar dedi. Bunun üzerine hareket ettik. Nihayet cemreyi attıktan sora Mina'da konakladığı yerde namazını kıldı. Ben ona: Ey muhterem hanım biz gecenin sonundaki karanlık içinde geldik dedim. Bana: "Hayır öyle değil" ey oğlum! Peygamber (a.s.) kadınlar için (erken cemre etmelerine) izin vermiştir" dedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2274 İbn Abbas (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: (a.s.) beni Müzdelife'den geceleyin ağırlıkları ile beraber (veya kadın ve çocuklarla birlikte) gönderdi." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2277 Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlattı: b. Ömer kendi aile fertlerinden zayıf olanları (ailesinin kadın ve çocuklarını) önden gönderirdi. Onlar da geceleyin Müzdelife'de "Meşari'l-Haram" yanında vakfe yaparlar, istedikleri şekilde Allah'ı zikr ederlerdi. Sonra imam vakfe yapmadan ve kendisinden önce (Mina'ya) dönerlerdi. Bu suretle onlardan kimi Mina'ya sabah namazı vaktinde gelir, kimi de namazdan sonra gelirdi. Mina'ya geldikleri zaman Cemrelere taş atarlardı" dedi. İbn Ömer (r.a.) "Resulüllah böyleleri hakkında erken gelip cemreleri taşlamak hususunda ruhsat vermiştir" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2281 Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre Abdurrahman b. Yezid şöyle haber vermiştir: Abdullah b. Mesûd Akabe cemresini vadinin ortasından (yukarıya doğru) yedi çakıl ile ve her bir atışta Allah'ü ekber diyerek taşladı. Kendisine: "Ey Ebu Abdurrahman! Bazı kimseler cemreyi vadinin üstünden aşağıya doğru taşlıyorlar" denildi. Abdullah b. Mesûd cevaben: "Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, benim bulunduğum şu mevkii, kendisine Bakara suresi indirilmiş bulunan zatın durduğu makamdır" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2282 Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) ve sahabelerinden bir grup tıraş oldular. Ashaptan bazılarıda saçlarını kısalttılar. Abdullah sözlerine devamla, Resulüllah bir veya iki defa: "Allah saçlarını kestirenlere rahmet eylesin" dedikten sonra "saçlarını kısaltanlara da" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2292 Ebu Hureyre'nin (r.a.) kendisnden naklettiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Ey Allahım! Başlarını tıraş edenlere mağfiret buyur" diye dua etti. Sahabeler: "Ey Allah'ın Resulü! Saçlarını kısaltanlara da" dediler. Resulüllah yine: "Ey Allahım! Başlarını tıraş edenlere mağfiret buyur" diye dua etti. Sahabeler tekrar: "Ey Allah'ın Resulü! Saçlarını kısaltanlara da" dediler. Resulüllah yine: "Ey Allahım! Başlarını tıraş edenlere mağfiret buyur" diye dua etti. Sahabeler: "Ey Allah'ın Resulü! Saçlarını kısaltanlara da" dediler. Resulüllah en sonunda: "Saçlarını kısaltanlara da mağfiret eylesin!" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2295 İbn Ömer (r.a.) "Resulüllah (a.s.) Veda haccında başını tıraş etti" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2297 Enes b. Malik (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) Mina'ya geldi. Sonra Akabe cemresine gelip onu taşladı. Sonra Mina'daki menziline geldi ve kurbanını kesti. Sonra berbere başının sağ tarafına işaret ederek "burayı al" buyurdu. Daha sonra da, sol tarafından tıraş edilmesini istedi. Arkasından bu saçları insanlara vermeye başladı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2298 Abdullah b. Amr b. As (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) Veda haccında insanlar bilmediklerini sorsunlar diye Mina'da durdu. Yanına birisi gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Kurban kesmeden önce bilmeyerek tıraş oldum" dedi. Resulüllah (a.s.): "Kurbanını kes, günahı yok" buyurdu. Sonra diğer bir kimse gelip: "Ey Allah'ın Resulü! Bilmeden taş atmadan önce kurban kestim" dedi. Hz. Peygamber ona da: "Taşları at, zararı yok" buyurdu. Resulüllah'a (o gün taş atmak, kurban kesmek, tıraş olmak, tavaf etmek gibi hususlarda) önce yapılmış veya sonraya bırakılmış meselelerde her ne sorulmuş ise, cevaben: "yap, günah yok!" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2301 İbn Abbas (r.a.) şöyle bildirmiştir: Hz. Peygamber'e (a.s.) kurban kesme, tıraş olma ve taş atmadan herhangi birinin öne geçirilmesi veya geriye bırakılması sorulduğunda "zorluk yoktur" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2306 Enes b. Malik'in (r.a.) Abdulaziz b. Rufeya'dan rivayetinde, Abdulaziz: Enes b. Malik'e, Resulüllah'tan (a.s.) hatırladığın bir şeyi (yani) terviye günü öğlen namazını nerede kıldığını bana haber ver dedi. Enes: Mina'da kıldı dedi. Ben tekrar: Nefr günü (Mina'dan dönüş günü) ikindi namazını nerede kıldı? diye sordum. Enes: Ebtah (yani Muhassab) da kıldı diye cevap verdi. Sonra Enes: "Amirlerin ne yapıyorsa sen de onu yap" dedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2308 İbn Ömer (r.a.) "Hz. Peygamber (a.s.) ile Ebu Bekr ve Ömer (r.a.) Ebtah mevkiine iniyorlardı" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2309 Hz. Aişe (r.ah.) "Ebtah'a inip orada konaklamak bir sünnet değildir. Zira Resulüllah (a.s.) oraya ancak Medine'ye dönüşte çıkışı kolay olduğu için inmiştir" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2311 İbn Abbas (r.a.) "Muhassab'da kalmak bir şey değildir. Orası sadece Resulüllah'ın (a.s.) (zevalden sonra istirahat için) inip konaklamış olduğu bir yerdir" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2313 Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Yarın inşaallah Kinane oğulları yurduna ineceğiz. Burası Kureyş ile Kinane oğullarının, küfür üzerine ahitleştikleri yerdir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2315 İbn Ömer'in (r.a.) bildirdiğine göre: Abbas b. Abdu'l-Muttalip (r.a.), hacılara su dağıtmakla görevli olduğundan Mina gecelerinde Mekke'de ikamet etmek üzere Resulüllah'tan (a.s.) izin istedi. O'da kendisine izin vermiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2318 Hz. Ali (r.a.) şöyle haber vermiştir: "Resulüllah (a.s.) bana kurban develerine nezaret etmemi, etleriyle, derilerini ve çullarını tasadduk etmemi, ayrıca kasaba kurbanlardan (ücret adıyle) hiçbir şey vermememi emretti" ve: "Biz ona yanımızdan (bir şeyler) veririz" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2320 Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle haber vermiştir: "Biz Hudeybiye senesinde Resulüllah (a.s.) ile beraber deve ve sığırı yedi kişi adına kurban edip boğazladık." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2322 İbn Ömer'in (r.a.) rivayetinde Ziyad b. Cübeyr şöyle anlatır: İbn Ömer kurbanlık devesini yatırarak boğazlayan bir kimsenin yanına geldiğinde ona: "Deveyi kaldır, onu ayağı bağlı ve ayakta olarak kes. Devenin bu şekilde boğazlanması Peygamber'in (a.s.) sünnetidir" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2330 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) Medine'den (Mekke'ye) kurbanlık gönderirdi. Ben de kurbanın nişan iplerini örerdim. Kurbanlıkları gönderdikten sonra Resulüllah, ihramlının sakınacağı şeylerin hiç birisinden sakınmazdı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2331 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.), kurbanlık deve sevk etmekte olan bir kimse gördü ve ona: "Deveye bin" buyurdu O kimse: "Ey Allah'ın Resulü! Bu deve kurbanlıktır" dedi. Bunun üzerine Resulüllah ikinci veya üçüncü defasında da: "Yazıklar olsun sana! Bin şu deveye" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2342 Enes (r.a.) şöyle bildirmiştir: Resulüllah (a.s.), kurbanlık deve sevk eden bir insanın yanından geçti ve ona: "Deveye bin" buyurdu. O kimse: "Bu deve kurbanlıktır" dedi. Resulüllah iki veya üç defa: "O deveye bin" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2344 İbn Abbas (r.a.) şöyle bildirmiştir: İnsanlar hac sonunda her bir tarafa dağılıyorlardı. Resulüllah (a.s.): "Sakın ha! Sizden hiç bir kimse Beyt'e olan son vazifesini (Veda tavafını) yapmadıkça dağılmasın" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2350 Bilâl (r.a.) Abdullah İbn Ömer'den şöyle nakletmiştir: Resulüllah, (a.s.) Mekke'nin fethi günü, beraberinde Üsame, Bilâl, Osman b. Talha Hacabi olduğu halde Kâbe'ye girerek kapısını kapatmıştı. Sonra bir müddet içerde kalmışlardı. Abdullah b. Ömer dışarı çıktığı zaman Bilâl'e: "Resulüllah içerde ne yaptı?" diye sordum. Bunun üzerine Bilâl "Allah Resulü iki direk soluna, bir direk sağına ve üç direği de arkasına aldı ve sonra namaz kıldı. O zaman Beyt altı direk üzerinde idi" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2358 Üsame b. Zeyd'den (r.a.) İbn Cüreyc şöyle nakletmiştir: Ben Atâ'ya "İbn Abbas'ın sizler ancak tavaf etmekle emrolundunuz, Kâbe'nin içine girmekle emir olunmadınız dediğini işittin mi?" diye sordum. Atâ şöyle dedi: İbn Abbas Kâbe'ye girmekten nehy etmezdi. Ancak ben onun şöyle dediğini işittim: Bana Üsame b. Zeyd şöyle haber verdi: Peygamber (a.s.) Beyt'e girdiği zaman onun bütün bölümlerinde dua etmiştir. Ancak Kâbe'den çıkınca Beyt'in önünde iki rekât namaz kılmış ve "İşte kıble budur" demiştir. Atâ, İbn Abbas'a: "Kâbe'nin nahiyelerinden maksat nedir? Onun köşeleri mi?" diye sordum İbn Abbas: "Hayır, Beyt-i Şerif'in karşısına gelen her yerdir!" cevabını vermiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2364 İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletmiştir: "Peygamber (a.s.) Kâbe'ye girdi. Kâbe'nin içinde altı direk bulunmakta idi. Resulüllah bir direğin yanında durup dua etti, namaz kılmadı." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2365 Abdullah b. Ebu Evfa'nın (r.a.) şöyle söylediğini İsmail b. Ebu Halid anlatıyor: Ben sahabeden Abdullah b. Ebu Evfa'ya (r.a.) "Peygamber (a.s.) umre yaptığı zaman Beyt'in içine girdi mi?" diye sordum. O: "Hayır girmedi" diye cevap vermiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2366 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle bildirmiştir. Resulüllah (a.s.) bana: "Eğer kavmin küfürden yeni kurtulmuş olmasaydı, ben Kâbe'yi yıkar da onu tekrar İbrahim'in (a.s.) kurduğu temel üzerine yeniden inşa ederdim. Çünkü Kureyş Kâbe'yi bina ederken işi kısadan tutmuştur. Ben, Kâbe'ye bir de arka kapı yapardım" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2367 İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir: Fadl b. Abbas, Resulüllah (a.s.) ile aynı binekte yolculuk ediyorlardı. Bu sırada Hasam kabilesinden bir kadın fetva sormak için Resulüllah'a gelmişti. Bu sırada Fadl kadına, kadın da Fadl'a bakmağa başladı. Resulüllah hemen Fadl'ın yüzünü eliyle başka tarafa çevirmeğe başladı. Kadın: "Ey Allah'ın Resulü! Hac farizası babama oldukça ihtiyarladığı bir yaşta erişti. Deve üzerinde durmağa muktedir olamıyor. Ben kendisinden (vekaleten) hac edebilir miyim?" diye sordu. Resulüllah (a.s.): "Evet! Onun adına hac edebilirsin" diye cevap vermiştir. Bu hadise Veda haccı sırasında gerçekleşmiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2375 Fadl b. Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir: Hasam kabilesinden bir kadın: "Ey Allah'ın Resulü! Babam çok yaşlı bir ihtiyardır. Üzerinede hac farzdır. Halbuki kendisinin deve üzerinde durması mümkün değildir." Bunun üzerine Peygamber (a.s.): "Sen, onun adına haccet" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2376 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) bir gün bize hitap ederek: "Ey İnsanlar! Yüce Allah üzerinize haccı farz kılmıştır. Hac ediniz" buyurdu. Bir kimse: "Ey Allah'ın Resulü! Her sene mi?" diye sordu. Resulüllah cevap vermedi. O zat sorusunu üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Resulüllah: "Eğer evet deseydim, her sene hac etmek muhakkak vacip olurdu ve siz hiç şüphesiz buna güç yetiremezdiniz. Ben sizi kendi hâlinize bıraktığım müddetçe sizde beni kendi hâlime bırakın. Hiç şüphesiz sizden evvelki milletler çok soru sormaları ve Peygamberleri hakkında ihtilafa düşmeleri sebebiyle helak olmuşlardır. Binaenaleyh ben size bir şey emrettiğimde, siz bunu gücünüz yettiği kadar yapınız. Bir şeyden de sizi nehyettiğimde, artık onu terkediniz" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2380 İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Kadın kendisi ile beraber bir mahremi bulunmadıkça, üç gecelik mesafeye sefer etmesin" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2381 Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) naklettiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Üç Mescidin dışında, başka mescitlere sefer etmeyiniz. Bunlar; benim şu Mescidim, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa "buyurmuştur. Ve yine Resulüllah: "Kadın, yanında mahreminden biri yahut kocası bulunmaksızın, iki günlük mesafeye yolculuk etmesin" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2383 Ebu Hureyre (r.a.) Resulüllah'ın (a.s.): "Müslüman bir kadına beraberinde mahreminden bir erkek bulunmaksızın bir gecelik mesafeye yolculuk etmesi helal olmaz" buyurduğunu haber vermiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2386 Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) naklettiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Allah'a ve Ahiret gününe iman eden bir kadına, beraberinde babası, oğlu, kocası, kardeşi, veya diğer bir mahremi bulunmaksızın üç gün ve daha fazla süren bir yolculuğa çıkması helal olmaz" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2390 İbn Abbas (r.a.) Hz. Peygamber'den (a.s.) bir hutbe esnasında şöyle işittiğini bildirmiştir. Allah Resulü: "Hiç bir erkek mahremi olmayan bir kadınla sakın yalnız kalmasın! Kadın da kendisi ile beraber bir mahremi bulunmaksızın sakın yola çıkmasın!" buyurdu. Resulüllah'ın (a.s.) bu nehyi üzerine (sahabelerden) bir kişi ayağa kalkarak: "Ey Allah'ın Resulü! Hanımım hac etmek üzere yola çıkmıştır. Ben ise filan gazveye gitmek üzere yazıldım?" dedi. Resulüllah: "Haydi git de zevcenle birlikte haccet" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2391 İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) ordu veya seriyelerden veyahut hac ve umreden döndüğü sırada her bir tepeye ve her bir yokuşa çıktığında üç defa "Allah'ü ekber, Allah'ü ekber, Allah'ü ekber" diye tekbir getirir sonra şu duayı okurdu: "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Onun ortağı yoktur. Mülk Onundur. Hamd de ancak Ona mahsustur. O, herşeye hakkıyla kadirdir. Artık bizler seferden selametle dönüyoruz, günahlarımızdan tevbe ediyoruz. Bizler ancak Rabbimize ibadet, Rabbimize secde, Rabbimize hamd edicileriz. Allah vaadinde sadıktır. Kuluna yardım etmiş ve ancak O tek başına orduları perişan etmiştir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2394 Enes b. Malik (r.a.) şöyle haber vermiştir: Ben ve Ebu Talha Peygamber (a.s.) ile bir seferden dönüyorduk. Safiye de Resulüllah ile beraberdi. Nihayet Medine'yi görebilecek yere gelince Resulüllah (a.s.): " (Bizler seferden) dönüyoruz, (günahlardan) tevbe ediyoruz. Biz ancak Rabbimize ibadet ve hamd edicileriz" duasını okudu ve Medine'ye gelinceye kadar bu sözleri tekrar etti. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2395 Abdullah b. Ömer (r.a.) "Resulüllah (a.s.) Zu'l-Huleyfe'de Betha denilen yerde devesini çökertti, sonra inip orada namaz kıldı." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2396 İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) Zü'l-Huleyfe'deki konaklama yerinde iken (Allah tarafından bir melek gönderildi) kendisine: "Sen mübarek Batha (vadisinde) dasın" denildi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2399 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir: Ebu Bekr Sıddık Resulüllah'ın kendisini hac emîri tayin ettiği, Veda haccından bir sene önceki haccda, kurban bayramın birinci gününde, insanlar arasında: " (Artık) bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac etmesin ve hiçbir çıplak da Beyt'i tavaf etmesin" diye ilan eden bir çok münadi ile birlikte beni de göndermişti. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2401 HAC Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "Umre, ikinci bir umreye kadar yapılan (küçük) günahlar için kefarettir. Kabul olan bir hac ise, onun Cennetten başka bir karşılığı yoktur" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2403 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Allah Resulü (a.s.): "Her kim şu Beyt'e gelip de (hac sırasında) kötü sözler söylemez ve günah işlemezse, o kimse annesinden doğduğu gün gibi tertemiz ve günahlardan arınmış olarak geri döner" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2404 Üsame b. Zeyd b. Harise (r.a.) "Ey Allah'ın Resulü! Yarın Mekke'de kendi evinde mi konaklayacaksın?" diye sormuş; Resulüllah da (a.s.): "Akîl bizim için ev, yer bıraktı mı ki?" cevabını vermiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2405 Alâ b. Hadrami (r.a.) Hz. Peygamber'den şöyle işittiğini nakletmiştir:" Muhacir için dönüş tavafını yaptıktan sonra Mekke'de ancak üç gün ikamet hakkı vardır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2408 İbn Abbas'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) Mekke'nin fethedildiği gün: "Bundan böyle artık hicret yoktur. Ancak cihat ve niyet vardır. Toptan savaşa çağrıldığınızda hemen gidin" buyurmuştur. Yine Allah Resulü Mekke'nin fetih günü sözlerine devamla: "Hiç şüphe yok ki, Allah gökleri ve yeri yarattığı vakit bu beldeyi haram kılmıştır. Yüce Allah'ın haram kılması sebebiyle burası Kıyamete kadar haramdır. Benden önce bu beldede hiç kimseye muharebe helal kılınmamıştır. Bana da sadece gündüzün bir vaktinde helal olmuştur. O, Allah'ın haram kılmasıyla Kıyamete kadar haramdır. Onun dikeni koparılmaz; avı ürkütülmez, ilan edenden başkası, onda bulduğu eşyayı alamaz; yaş otu da kesilemez." buyurmuştur. Abbas "Ey Allah'ın R |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() EVLENME (NİKÂH)
Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) Alkame'den rivayet ettiğine göre, Alkame şöyle dedi: Ben Mina'da Abdullah b. Mesûd ile beraber yürüyordum. Derken, Osman b. Affan Abdullah'a rastladı ve onunla konuşmaya başladı. Osman, ona: "Ey Ebu Abdurrahman! Seni genç bir hanımla evlendirsek, olur ki sana geçen zamanından gençliğinin ve kuvvetinin bir kısmını hatırlatır" dedi. Abdullah cevaben: Sen böyle söylediysen Resulüllah'da (a.s.) bize şöyle buyurmuştur: "Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenmeye gücü yetiyorsa hemen evlensin. Zira evlilik gözü (haramdan) daha çok uzaklaştırıcı, iffeti de çok daha koruyucudur. Evlilik külfetine güç yetiremeyenler ise oruç tutsun. Çünkü oruç, şehveti kıran bir şeydir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2485 Enes'ten (r.a.) şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber'in ashabından bir gurup, onun özel olarak yaptığı iş ve ibadetlerini öğrenmek maksadıyla, zevcelerine müracaat etmişlerdi. Gerekli bilgileri aldıktan sonra, bunlardan birisi: Ben, kadınlarla evlenmeyeceğim; diğeri: Ben, et yemeyeceğim; ötekisi de: Ben döşekte uyumayacağım, diye söylendiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) Allah'a hamd ve sena ettikten sonra: "Bazı kimselere ne oluyor ki, şöyle şöyle demişler. Ama ben hem namaz kılar, hem uyurum. Bazen oruç tutar bazende tutmam. Kadınlarla da evlenirim. İşte her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2487 Sa'd b. Ebu Vakkas (r.a.) "Resulüllah (a.s.) Osman b. Mazûn'un kadınlardan ve Dünya lezzetlerinden uzak durmasına izin vermedi. Eğer Hz. Peygamber onun uzletine izin verseydi, biz husyelerimizi çıkartıp hadımlaşırdık" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2488 Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Yanımızda kadınlar bulunmadığı halde biz Resulüllah (a.s.) ile beraber gazveye giderdik. Bu sebeple; erkeklik yumurtalarımızı çıkartıp hadım mı olsak? dedik. Fakat Resulüllah bizi hadım olmaktan nehyetti. Sonra bize belli bir müddet içinde elbise mukabilinde bir kadınla nikâhlanmamıza ruhsat verdi. Bundan sonra Abdullah b. Mesûd Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Çünkü Allah sınırı aşanları sevmez.ayetini okudu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2493 Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle haber vermiştir: Resulüllah'ın (a.s.) habercisi yanımıza çıkıp gelerek: "Şüphesiz Hz. Peygamber istimta yani kadınlarla muta nikâhı yapıp bir araya gelmenize izin verdi" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2494 Ali b. Ebu Talib'den (r.a.) rivayet edildiğine göre: (a.s.) Hayber günü kadınların, muta suretiyle nikâh edilmesini ve evcil eşeklerin etlerinin yenmesini yasak etmiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2510 Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Kadın halasıyla veya teyzesiyle, bir nikâh altında tutulamaz" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2514 İbn Abbas'ın (r.a.) bildirdiğine göre: Resulüllah (a.s.) ihramlı olduğu halde Meymune ile evlenmiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2527 İbn Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) "Sizden biriniz diğerinin alış-verişi üzerine, alış-veriş işine kalkışmasın. Yine biriniz, diğer birinin evlenme teklifi bir sonuca varmadan aynı hanıma evlenme talebinde bulunmasın." buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2530 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber (a.s.) şehirliyi, köylünün malını rayiç fiyattan daha fazlaya satmak maksadıyla satın almaktan, satıcıların müşteriyi aldatmak için fiyat yükseltmelerinden, bir kimsenin dünürlüğü üzerine dünür göndermekten veya onun alış-verişi sonuçlanmadan alış-verişe kalkışmasından nehyetti ve: "Hiç bir kadın da başka bir kadının kabındaki veya tabağındakini boşaltmak için, onun boşanmasını istemesin" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2532 İbn Ömer'in (r.a.) bildirdiğine göre: Resulüllah (a.s.), şiğar suretiyle nikâhtan nehyetmiştir. Şiğar nikâhı; aralarında mehir olmaksızın bir kimsenin kızını diğerine, o da kızını kendisine vermek şartıyla nikâh etmesidir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2537 Ukbe b. Âmir'in (r.a.) rivayet ettiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Uyulması gereken en haklı şart, kadınları helalliğinize almanızı sağlayan şarttır." buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2542 Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre: Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Dul kadın kendisiyle istişare edilmedikçe nikâh edilemez. Kız da kendisinden izin alınmadıkça nikâh olunamaz." Orada bulunan sahabeler: "Ey Allah'ın Resulü! Bakire bir kızın izni nasıl olur?" diye sordular. Hz. Peygamber: "Onun izni susmasıdır" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2543 Hz. Aişe'den (r.ah.) rivayet edildiğine göre: O; Hz. Peygamber'e (a.s.) ailesinin evlendireceği genç kızın nikâhı hususunda görüşü sorulup rızasının alınıp alınmayacağını sormuştur. Resulüllah, Aişe'ye: "Evet kendisi ile istişare edilir" buyurmuştur. Aişe, Resulüllah'a: Genç kız utanır dediğinde Allah Resulü cevaben: "Genç kızın susması onun iznidir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2544 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır: Resulüllah (a.s.) beni altı yaşımda iken nikâh etti. Dokuz yaşına geldiğimde ise benimle zifafa girdi. Aişe (r.ah.) sözlerine devamla: Medine'ye geldik ve ben bir ay sıtmaya tutuldum. Bu sebeple saçlarım dökülmüştü. Sonra tekrar saçlarım büyüyerek omuzlarıma kadar indi. Bir defasında arkadaşlarımla birlikte tahtaravalli oynuyordum. Derken annem Ümmü Ruman bana doğru geldi ve beni çağırdı. Hemen yanına vardım. Beni ne yapacağını bilmiyordum. Annem elimden tuttu ve beni evin kapısı önünde durdurdu. Bende yorgunluktan dolayı "heh, heh" diye soluyordum. Nihayet kendime gelmiş, rahat nefes almaya başlamıştım. Sonra Ümmü Ruman beni bir odaya aldı. Bir de ne göreyim Ensar'dan bir takım kadınların huzurundayım. Bu kadınlar: Hayırlı, uğurlu ve mübarek olsun dediler. Ümmü Ruman, beni onlara teslim etti. Kadınlar başımı yıkayıp bana çeki düzen verdiler. Kuşluk vakti Resulüllah ansızın çıka geldi. En sonunda kadınlar beni ona teslim ettiler. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2547 Sehl b. Sa'd Saidî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Bir kadın Resulüllah'a (a.s.) gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Kendimi sana hibe etmeye geldim" dedi. Hz. Peygamber (a.s.), kadına bakarak onu tepeden tırnağa süzdü. Sonra başını eğdi. Kadın Peygamber'in kendisi hakkında bir hüküm vermediğini görünce bir yere oturdu. Bu arada ashaptan birisi ayağa kalkarak: "Ey Allah'ın Resulü! Eğer senin bu kadına bir ihtiyacın yoksa onu benimle evlendir" dedi. Resulüllah ona: "Yanında (mehir verecek) bir şey var mı?" diye sordu. O zat: "Yemin olsun hayır! Ey Allah'ın Resulü!" dedi. Resulüllah: "Evine gidipte bak, bir şey bulabilir misin?" buyurdu. O zat gitti, sonra dönüp geldi ve: "Hayır vallahi Ey Allah'ın Resulü! Hiçbir şey bulamadım" dedi. Resulüllah: "Demirden bir yüzük olsun bak" buyurdu. O zat yine gitti. Sonra dönüp gelince: Hayır Ey Allah'ın Resulü! Demirden bir yüzük dahi bulamadım. Ancak işte kaftanım (Ravi Sehl Bu şahsın bütün malı bundan ibaretti, demiştir.) Bunun yarısı kadının olsun, dedi. Bunun üzerine Resulüllah: "Senin izarını ne yapsın? Onu sen giymiş olsan, kadının üzerinde bir şey kalmayacak; kadın giyse senin üzerinde ondan bir şey kalmayacak!" buyurdu. Adam bulunduğu yere oturdu. Bir hayli oturduktan sonra kalktı. Dönüp giderken Resulüllah onun çağrılmasını emir buyurdu. Adamı çağırdılar, gelince Peygamber ona hitaben: "Kur'an'dan ezberinde ne var?" diye sordu. O sahabe: "Filan ve filan sureler ezberimde," diyerek bildiği sureleri saydı. Resulüllah (a.s.): "Bu sureleri ezberinden okuyabilir misin?" diye sordu. O zat: "Evet" cevabını verdi. Resulüllah: "Haydi git! Ezbere bildiğin surelerle o kadına malik kılındın" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2554 Enes b. Malik (r.a.) şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber (a.s.) Abdurrahman b. Avf'ın üzerinde sarı renk eseri gördü de ona: "Bu nedir?" diye sordu. Abdurrahman: "Ey Allah'ın Resulü! Ben beş dirhem altın çekirdek miktarı mehir vererek bir kadınla evlendim "dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Allah sana mübarek eylesin! Bir koyunla da olsa düğün ziyafeti ver" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2556 Enes (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Ben Zeynep'in düğün yemeğinde hazır bulundum. Resulüllah (a.s.) halkı ekmek ve etle doyurmuştu. Beni insanları düğüne çağırmak için gönderiyordu. Düğün ziyafeti sona erince Resulüllah kalktı, ben de kendisini takip ettim. Davetlilerden iki kişi konuşmaya dalmış, dışarı çıkmamışlardı. Resulüllah diğer kadınlarının yanına gidip gelmeğe ve onlardan her birine ayrı ayrı: "Selam size! Nasılsınız ey ehl-i beyt? diyerek hâl ve hatırlarını sormaya başladı. Onlar da: "İyiyiz Ey Allah'ın Resulü! Aileni nasıl buldun? diye karşılık veriyorlardı. Hz. Peygamberde: "İyi buldum" diyordu. Bu işi bitirdikten sonra Resulüllah geri döndü ve bende onunla beraber döndüm. Kapıya varınca, o iki kişinin hâlâ konuşmayı sürdürdüklerini gördü. Onlar, Peygamber'in geri döndüğünü görünce kalkıp çıktılar. Bilmiyorum, bu adamların çıktığını ben mi haber verdim yoksa kendisine vahiy mi indirildi! Peygamber dönüp geldi, ben de onunla beraber döndüm. Ayağını kapının eşiğine koyunca benimle kendisi arasına perde çekti. Ve Yüce Allah şu ayeti indirdi: Peygamber'in evine girmeyiniz. Ancak davet edilirseniz giriniz". Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2565 İbn Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Sizden biri yemeğe çağrıldığında gitsin" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2574 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle bildirmiştir: Zenginlerin davet edilip de fakirlerin çağrılmadığı düğün yemeği, ne kötü bir yemektir! Her kim (özürsüz olarak) davete gitmezse, muhakkak Allah'a ve Resulüne isyan etmiş olur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2585 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir: Rifaa'nın karısı Peygamber'e (a.s.) gelerek; ben Rifaa ile evli idim. Beni üç talâkla boşadı. Sonra ben de Abdurrahman b. Zebir ile evlendim. Fakat Abdurrahman'ın erkeklik aleti şu elbise saçağı gibi (gevşek) dir dedi. Resulüllah gülümseyerek: "Sen tekrar Rifaa'ya mı dönmek istiyorsun? Hayır, sen ikinci kocan Abdurrahman'ın balcığından o da senin balcığından tatmadıkça dönemezsin" buyurdu. Aişe sözlerine devamla: Ebu Bekr'de Peygamber'in yanında bulunuyordu. Halid b. Saîd b. As ise kapıda kendisine izin verilmesini bekliyordu. Halid: Ey Ebu Bekr! Bu kadının Resulüllah'ın huzurunda açık açık ne söylediğini işitmiyor musun? dedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2587 İbn Abbas'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre: Resulüllah (a.s.): "Sizden birisi cinsi münasebet için eşine yaklaştığında: Bismillah, Ey Allahım! Bizi şeytandan uzaklaştır! Şeytanı da bize ihsan ettiğin çocuktan uzak kıl! der ve bu birleşmeden aralarında bir çocuk takdir olunursa, artık şeytan bu çocuğa hiç bir zaman zarar veremez" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2591 Cabir (r.a.) şöyle haber vermiştir: Yahudiler; bir adam karısının fercine arkadan yaklaşırsa, doğacak çocuğun gözü şaşı olur, derlerdi. Bunun üzerine: Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın...ayeti nazil oldu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2592 Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "Kadın, kocasının yatağını (mazeretsiz) terk ederek sabahlarsa, melekler sabaha kadar o kadına lânet ederler" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2594 Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle haber vermiştir: Biz Resulüllah ile beraber Mustalik oğulları gazvesinde bulunduk. Bu arada bir çok Arap güzelini esir aldık. Kadınlardan ayrı yaşamamız epey uzun sürmüş, kadınlara karşı arzumuz da artmıştı. Fakat bizler, kadınlar üzerinden fazla fidye almayı arzu ettiğimizden esir kadınlara yaklaşıp çocuk olmaması için azil yapmak istedik. Resulüllah aramızda iken hükmünü ona sormamız uygun olurdu. Resulüllah (a.s.) cevaben: "Böyle yapmanızda size bir zarar yoktur. Allah Kıyamet gününe kadar ne kadar can yaratmayı takdir etmişse, o mutlaka olacaktır" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2599 Cabir (r.a.) şöyle bildirmiştir: Kur'an nazil olurken biz azil yapıp duruyorduk. Ravi İshak şunu da ilâve etmiştir. Süfyan: Eğer azil yasaklanmış bir şey olsaydı, muhakkak Kur'an bizleri bundan menederdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2608 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|