![]() |
20. MU'CİZELER.
(İnsanlar ve milletler arasında fevkalbeşer olaylar. Eski zamanlarda olan mu'cizelerle mukayesesi.) CEVAP: 20 Mu'cize peygamberlerin, peygamberliklerini te'yid için Allah'ın izniyle gösterdikleri hârikulâde hâdiselerdir. Mu'cize, Allahu Teala'nın kendi eseri olan kainatta ve kainatta cârî bulunan kanun ve nizamlar üzerinde istediği gibi tasarrufa kaadir bulunduğunu ve ilâhî kudret ve irade karşısında herkesin ve herşeyin aciz olduğunu ifade eder. Müslümanlık, zâhirî sebepleri, âlemin nizâmını ve âdî illet ve maslahatlarını kabul etmekle beraber, bu sebep ve illetlerin fevkinde onların hepsine hâkim bulunan ilahî kudret ve iradeye inanmayı da emreder. Ve ilâhî irade bu kâinatı ve nizamlarını idare eder. İşte mu'cize de bu ilâhi irâdenin başka bir sünnet ve Âdet-i İlâhiyyesi olarak eseridir. Çünkü, ilâhî irâdenin cârî âdetler ve zâhir sebeb ve illetler dâiresinde görülmekte olan tecelliyâtı, bu ilâhî irâdenin tam vaktinde zuhur eden tecelliyâtı demektir. Fakat ilâhî irâde bazan da vâsıtasız ve maddî sebepsiz olarak ölülerin dirilmesi, kamerin bölünmesi ve parmaklardan ve kuru taşlardan suların fışkırması ve cansız eşyâdan seslerin gelmesi gibi tecellî eder de bu hâdiselerin gördüğümüz ve bildiğimiz cârî kanunlarla ve zâhirî sebeplerle îzâh edilmesi güç olur. Zâten mu'cizeliği de bu güçlüğünden ileri gelmektedir. Mu'cize haddi zâtında aklen mümkün bir nizâmın ve âdetin kezâ mümkün olan diğer bir nizam ve âdetle li-hikmetin ve maslahatın tebdilinden ibaret bir harikuladedir. Tabiî kanunların ittıradına ve bilinen ve tecrübe edilen hadiselerin ma'lüm olan seyir ve cereyanların da halen bir ihtilâfa rastlanmamasına bakılarak bunların asla değişmez ve değiştirilemez olduklarına hükmetmek kudret-i İlâhiyenin şümûlünü ve mâhiyyetini anlamamak demektir. Tabiat kanunları için vâciblik ve zarûrîlik olmadığını anlamayan akl-ı selîm sâhibi kalmamıştır. Belki bunlarda imkânlık vardır; îcâbında değişebilir. Bu değişme ise mücerred tesâdüf veya galat-ı tabiat demekle izah edilemez. Onun için peygamberlik ancak bu mucize ile sâbit olmuş ve peygambersiz din olmadığı gibi, mucizesiz de peygamber bulunmamıştır. Mûcizeler, Allah'ın izni ve irâdesi ile sâir peygamberler gibi Peygamberimiz tarafından da gösterilmiş ve O'ndan sonra bu kapı kapanmıştır. Şu kadar ki, Peygamberimiz'in ümmetinden olup ibadet ve istikametleri ile Allah'a manen yaklaşan evliyadan da peygamberimize izâfeten ba'zı harikulâdeliklerin zuhuru mümkün bulunmuştur. Fakat buna kerâmet denir ve kerâmetle mu'cize arasında büyük farklar vardır. insanların ilim ve fenle yahud herhangi bir maddî vâsıta ile gösterdikleri fevkaladelikler, maddî sebeplere dayandığından mu'cize ve keramet değildir. Bunların mûcize ve kerametle mukayese edilerneyecegine ve aralarında bir münasebet bulunmadığına inanırız.. |
21. bir MEZHEB İÇİN ORGANİZASYON ZARÛRÎ MİDİR?
(Dîninize göre, bir mezhebin tanınabilmesi için organize bir grubun mevcûdiyeti zarûri midir?) C E V A P : 21 On ve onbirinci suallerin cevâbından da anlaşılacağı vechile, Müslümanlıkta halen mevcut olan dört mu'teber Mezheb herhangi siyasî veya idarî bir maksad ve tertibe dayanan teşekkül değildir. Bu mezhebler dînî anlayışın amelî sahâdaki tatbikatını ifâde ederler. Esâsen Müslümanlık mezheb teşkilini dînî zarûretlerden saymamıştır Belki İslamdaki dört mezheb mahza dînî ve ilmî hayatta ferdlerin aciz ve ihtiyacın dan doğmuş bulunmaktadır. Mezheb imamları olmak üzere kabul ve ta'zim edilen büyük din alimleri, dînin esas kaynaklarından çıkardıkları hükümleri ortaya koymuşlar, daha sonrakiler de kendilerinin bu husustaki ihtisas ve isâbetlerini takdir ederek onlara uymuşlar ve diğer Müslümanlar dahi kütleler hâlinde onlardan her birine tâbi' olmuşlardır. İşte Müslümanlıktaki bu dört şekil dînî anlayış ve tatbikatın her birine. «Mezheb» ve kail ve âmiline de: «imam» denilmiş ve Müslümanlardan amellerini bu imamlardan birine uyduranlar da o imam ve mezhebe nisbet edilmiştir. Müslümanlıkta bu keyfiyetten başka organize bir grup mevcud değildir.. |
22. İNSANIN MENŞEİ,
(insan nereden gelmiştir? Bir evrim(evolution) ile mi bugünkü halini almıştır, yoksa başlangıçta bugünkü şekli ile fevkalbeşer bir varlık mıydı?) CEVAP: 22 Biz Müslümanlara göre Cenab-ı Hakk, yeryüzünde ilk önce insan olarak, Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva'nın cesedlerini yaratmış, onlara ruh vermiştir. istisnâsız olarak da bütün insanlar ve milletler bu tek baba ile anadan türemişlerdir. insanın maddî varlığını teşkil eden unsurlar, ne gibi safhalar geçirirse geçirsin, insan yapısındaki insan unsurundan başka bir mahiyet taşımaz. Bu husus insanda böyle olduğu gibi sair canlılarda da böyledir. Hiç bir nevi, diğerinin mahiyet ve hususiyetini taşımamaktadır. Göklerde uçan kuşlar bile nevileri içinde ayrı bir cemaat ve hususiyet arzederler. Bu sûretle her nevi, ancak kendi nevi hususiyeti içinde tekâmül ve inkişaf eder. Binâenaleyh Müslümanlık bir canlının zamanla veya tekâmül yolu ile bambaşka bir şekil ve mâhiyet alacağını kabul etmez. Akıl ve zekası ile kâinata hakim olmağa çalışan ve bu şerefe de lâyık bulunan insan neslinin herhangi bir hayvanın tekâmülünden meydana gelmiş olduğunu farzetmek, gözlerimizin önünde cereyan edip duran tabîî kanunları, hâdiseleri, akıl ve mantığı hiçe saymak demektir. Eğer tekâmül kanunu tabiî bir kanunsa, onun da devam ve ittırâdı zarûrî idi. Halbuki bütün insanın, insan nevini; maymunun da maymun nevini üretip durduğu ve hiç birinin diğerine karışmadığı görülüp dururken, dün tekâmül kanununun insanı herhangi bir hayvandan meydana getirdiği ve sonra da her iki cinsi kendi hallerine bıraktığı akl-ı selim sahibleri için nasıl kabul edilebilir. İşte Müslümanlık bu gibi inanışları fikrî sapıklık sayar da insanı insan, hayvanı da hayvan olarak kabul eder. O halde insan, yeryüzüne insan olarak çıkmış ve çıkmakta ve insan olarak yaşamış ve yaşamakta ve insan olarak ölmüş ve ölmektedir. Bununla beraber Cenab-ı Hakk'ın bütün canlıları ve hususiyle insan nev'ini takdîr-i ezelîsi ile bedenî ve ma'nevî bir tekamül ve inkişâfa müstaid ve mazhar kıldığına da inanırız.. |
23. İBÂDET. (Sabit şekiller var mıdır? Ferdi düşünceler - ibâdet için muayyen zamanlar?) C E V A P : 23 Müslümanlıkta her ibadetin muayyen şekli ve muayyen zamanı vardır. Allâhu Teâlâ'nın kâfî olarak emir buyurduğu ibadetler. A) Namaz B) Oruç C) Hac D) Zekat'dır A) Namazın çeşitleri vardır. Beş vakit namazla Cuma ve cenaze namazı farz'dır. Bayram namazı ile vitir namazı vâcib'dir. Farz ve vâcib olmayarak kılınan namazlar sünnet veya müstehab olur. Namazın içinde ve dışında olmak üzere şartları ve rükünleri de vardır. Namaz muayyen usûlüne göre eda edilir. Namazın şartlarından birisi de vakittir. Beş vakit namazın edaları için zaman ta'yin buyrulmasında büyük hikmetler vardır. Hayat meydanına atılan insanların bir takım didinmelere, rekabetlere, muâmelelere daldıkça daima gafletle isyâna, günâha düşmeleri mümkündür. İnsanların bu gaflet yüzünden başlarına getirdikleri ve getirecekleri zarar ve hüsran da büyüktür. İnsanları gaflete daldıkça uyandıracak ve yaptıkları bütün işlerden dolayı bir gün sorguya çekileceklerini hatırlatacak bir vesîleye çok ihtiyaç vardır. İşte namaz, her an murâkabe altında bulunduğumuzu, sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı vakitlerinde yani günde beş defa bize hatırlatan bir ibadet olduğu için emir olunmuştur. B)Oruç; Her sene Ramazan'da bir ay oruç tutmak da Allâhu Teala'nın emir ettiği bir ibâdettir. Oruç, tan yeri ağarmağa başladığı zamandan güneş batıncaya kadar bir şey yememek, içmemek, orucu bozan şeylerden sakınmak suretiyle tutulur. Bunun da kullara âid maddî ma'nevî büyük menfâtlerı vardır. C) Hac ibadeti de, hali vakti yerinde olan her Müslümanın, şartları bulunduğu takdirde ömründe bir kere, muayyen zamanda muayyen mahalleri, muayyen usûlüne göre ziyaret etmektir. D) Zekat, dînen zengin sayılan Müslümanların yıldan yıla mallarının muayyen ölçüsüne göre zekatını hesaplayıp fakirlere vermeleri, dînî bir vergi olarak Allah tarafından emir olunmuş bir ibadettir. Bu ibadetlerin içtimâî hayattaki faydası ve hikmetleri herkesçe müsellemdir. İbadetlerin zaman ve şekilleri Allahu Teala tarafından tayin buyrulduğu için onlar hiç bir sûretle reforma tâbi olamazlar. Başka bir şekle ve başka bir zamana çevrilemezler. Muayyen bulunan ibadetlerin şekil ve zamanlarına aykırı olarak yürütülecek rey ve mütalaaların Müslümanlıkta yeri ve değeri yoktur. 1981 |
Saat: 17:50 |
lisanslı Powered by vBulletin®
Copyright ©2000-2026, Jelsoft Enterprises Ltd.
SonForum.org 2007-2025