PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kitap özetleri-2


DİGİMAX
03-04-2008, 10:32
SAFİYE SULTAN

1. BÖLÜM :
İsmihan Sultan, Kanuni Sultan Süleyman'ın Torunu, Sokullu Paşa'nın karısıdır. Giysiden yana zengin, ilgiden yana yoksul büyütülmesine karşın altın gibi bir kalbe sahiptir. Çoğu Harem kadının olduğu gibi onunda kendine ait bir hadımı vardı. Hadım Abdullah Venedikli bir İtalyandır. Amcasının gemisinde 2.Kaptan olarak gelmiş, daha sonra ise kötü kaderi onu köle pazarına sürüklemiş arkasından, Pera'da acımasız bir el bütün güzel şeyleri, aşklarını ve umutlarını koparıp atmıştır. Bu haliyle ona bütün yaşama ümidi veren sahibesi İsmihan'dır. Aralarındaki bağ büyük bir aşktan dahada güzeldir. Onun için herşeyi yapabilir, ancak İsmi-han'ın en büyük sıkıntısı Sokullu Paşa'ya bir çocuk verememesidir. Doğan bebekleri bir-iki saat yaşayıp ölürler.Abdullahın bu durumda dahada fazla tedirgin olduğu şey İsmihan'ın üvey annesi Nur Banu Sultan'ın hareminde bulunan kadınlardan biri olan Safiye'dir.Safiye'ninde bir İtalyan olmasına karşın sarı saçları, badem gözleri ile bir hilale benzeyen bu kadının bütün kötülükleri yapabileceğine inanır ki ondan korku ile birlikte nefret eder.


2. BÖLÜM :
Venedikli Safia Baffo 1562'de hareme katıldığında henüz 14 yaşındadır. Gelmesinin asıl amacı güç ve bunun ona sağlayacağı sınırsız imkanlardır. Bu imkanları Venedik'te kalsaydı asla sağlayamazdı. Gençti ve erkekleri çıldırtan bir güzelliği, çılgın bir zeka ve doymak bilmeyen arzuları vardı. İmparatorluğun kadınları daima kalın perde ve tahta kafeslerin ardında sıranın onlara gelmesini beklerken Safiye bunu istemez, o sadece güç hatta imparatorluğu ister, bunu elde etmek içinde engelleri tek tek aşmak için planlar yapar. Sultan Süleyman yaşlı olmasına karşın çok dinamiktir. Ondan sonraki varis oğlu Selim'dir. Ancak Selim böyle bir konumu kaldıracak gibi görünmemekte ve içkiye düşkünlüğü yüzünden sık sık babasından uyarılar alır. Safiye'ye göre en uygun aday Selim'in oğlu Murat'tır. Muratın annesi Nur Banu durumun farkındadır. Ancak Safiye Murat'ı çoktan ele geçirmiştir. Kısa zamanda onun gözdesi olur. Murat her konuda Safiye'ye danışır ve onu yanından hiç ayırmaz. Sultan Süleyman bu durumdan çok memnundur. Selim'e vermesi gerekirken Manisa Sancak Beyliğini Murat'a verir. Safiye halinden memnundur çünkü Murat onuda Manisa'ya götürmüştür. Nur Banu Venedikli Şeytana oğlunu kaptırmamaya niyetlidir ve Murat'a Safiye ile evlenmeyeceğine söz verdittirir. Bu kötüdür çünkü Safiye'nin tek amacı padişahın karısı olmak ve perde arkasından da olsa Osmanlı'yı yönetmek ister. Murat Manisa'da Safiye için bie camii yaptırır. Bu bir kadın için en yüce mertebedir. Manisa yerine Kütahya'ya gitmek zorunda kalan Nur Banu içinse bu bir kıskançlık krizidir.



3. BÖLÜM :
Bütün çabalarına karşın Safiye Murat'tan hamile kalır. Bu sırada İsmihan'da hamiledir ve haremin ebelerinden Ayva daima İsmihan'ın yanındadır. Ancak İsmihan'ın çocuğu yine doğduktan birkaç saat sonra yine sessizce annesinin kucağında can verir. İsmihan artık dayanamıyordur ve Manisa'ya hem kocasının yanına hemde Safiye'nin yanına gitmek ister. Ancak karadan gitmek uzun zaman alacağı için denizden gitmek en uygunudur. Fakat Manisa'ya gidecek bir gemi bulmak çok zordur. Abdullah uzun çabalar sonucunda hanımını kırmamak için Sakız Adası'nda bir hristiyan gemisi bulur. Geminin kaptanı Guistıniani Abdullah'a özğürlüğünü seçebileceğini ve gemisinde 2. kaptan olarak çalışabileceğini de söyler. Abdullah büyük bir kararsızlık yaşar bir yanda kendince yarım bir özğürlük diğer yanda sevgili, bircik sahibi İsmihan vardır. Yola çıktından sonra ilk durak Sakız Adası'dır. Yalnız Osmanlı İmparatorluğu ile Sakızlar arasında bir vergi anlaşmazlığı olmuştur. Osmanlılar gemilerini Sakıza doğru yollarken Prenses İsmihan'ın orada olması çok büyük tutarsızlıktır ama akıllı hadım kendi özğürlüğü pahasına hanımını kurtarır ve Manisa'ya götürür. Bu arada Safiye Şehzade Murat'tan bir oğlan doğurmuş ve adını Mehmet koymuşlardır. Osmanlı hanedanının pek çok şehzadesinin olduğu gibi, tahtın ilk varisi Murat'ın oğlu Mehmet'inde annesi Venedikli bir hristiyandır. İsmihan , Abdullah ile İstanbul'a geri dönerken Safiye Murat ile Manisa'da kalır. Bu sırada Macaristan seferi sırasında Kanuni Sulatan Süleyman ölür. Sokullu Paşa bunu orduya belli etmemek için çok çalışır. Orduya kışın bastırması ile geri dönüleceği söylenir. Çünkü seferin tam ortasında Sultanın öldüğü haberi ordunun dağılmasına sebep olabilir. Uzun çabalar sonunda İstanbul'a yaklaşılması ile haber herkese verilir. Kanuniden sonra yerine Safiye'nin beklediği gibi Murat degil Kütahya Sancak beyi Selim tahta çıkar. Ancak Selim babası gibi korkusuz ve cesur bir insan olmadığı gibi içkiye düşkünlüğü, ters ilişkileri ile ordunun inanılmaz nefretini kazanmıştır. Yeniçeriler Sultan Selim'den bahsederken sarhoş, ayyaş gibi benzetmeler kullanırlar. Aslında bu Safiye'nin işine gelir. Çünkü Murat'ı yeniçerileri ayaklandırmak, bir isyan çıkarmalarını sağlamak için kışkırtır. Selim'in tahta geçmesi için yapılan kutlama törenlerinde yeniçeriler ayaklanır ancak Sokullu'nun üstün yetenekleri sayesinde ve askerlere verilen yeni imtiyazlar ile birlikte ki bunların arasında evlennmelerinin serbest bırakılması gibi maddelerde vardır. İsyan bastırılır. Safiye planlarının gerçekleşmemesine çok kızar ve Murat'ın yanına Manisa'ya gitmeyi reddeder. Sarayda kalarak kendisini iç ve dış politikada, askerlerin yapacağı seferler ve hazine konusunda geliştirmeye başlar. İlk önce Sokullu'nun planlarını ögrenmek ister. Sokullu Paşanın en büyük ideali Akdeniz ve Kızıldenizi birleştirecek bir kanal yapmaktır. Böylece kısa bir su yolu ile Hindistan'dan Çin'e kadar olan bölge hatta daha ilerisi kontrol altına alınabilir. Bu amaç ile çıkılan sefer sonunda, askerlerin arasına sokulan nifak tohumları, Padişah Selim'in beceriksizliği ile birleşince büyük bir bozguna uğranılır ve Astragon ölür.

DİGİMAX
03-04-2008, 10:32
ŞEYTAN VE GENÇ KADIN

Yazarı:Paulo Coelho

Baş kahramanları:Chantal(genç kadın),Yabancı ve Berta.
Diğer kahramanlar:Berta’nın ölmüş olan eşi,otel sahibi,rahip,belediye başkanı ve belediye başkanının eşi,Chantal’ın büyükannesi

ÖZET

Olay Bercos denilen küçük bir kasabada geçmektedir.Bu kasaba,yeşillikler içindedir,temel geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır,sanayileşme görülmemektedir,teknolojik yeniliklere uzak kalmıştır.Nüfusu az olan bu yerde eski bir kilise vardır.Burda çalışan rahip,kilisenin onarılması,geliştirilmesi için çok çabalamış,kasabaya geldiğinden beri insanları kiliseye gelmeleri için teşvik etmiştir.Ama hiçbir karşılık görememiş hayal kırıklığına uğramıştır,oysa Bercos’a ne ümitlerle gelmiştir,çalışmalarının karşılığını alamayınca mücadeleyi bırakmıştır ve artık Tanrıdan bir mucize beklemektedir.Ayrıca çok büyük,buraya gelen yabancıların konaklayabileceği bir otel vardır.İşte bu otelde,romanımızın kahramanı Chantal çalışmaktadır. Chantal’ın büyükannesi dışında kimsesi yoktur,küçüklüğünden beri o otelde çalışmaktadır.Ama Bercos’u sevmemekte,orayı dar görmekte ve Bercos dışında bir yerde yaşamak istemektedir.Zaten çok güzel ve ayrıca çok meraklı ve ilgili birisi olduğundan otelde bazı müşterilerle adı çıkmıştır,ama o bunu önemsemez,o sadece burdan kurtulmanın peşindedir.Burda onun tek dostu kasabanın en yaşlısı olan Berta’dır.Berta,eşini yeni kaybetmiştir ve o öldükten sonra da onunla bağlantı kurabildiğini iddia ettiğinden ve sabahtan akşama kadar evinin önünde bir sandalyede hiç konuşmadan oturduğundan dolayı herkes onu deli diye çağırmaktadır.Ama onun böyle davranmasın bir nedeni vardır.Eşi ona kasabalarına gelebilecek olan bir tehlikeden bahsetmiştir,onun iddialarına göre kasabaya bir yabancı gelecek ve artık kasabanın geleceği değişecekti.
İşte bu beklentiler içinde bir gün kasabaya bir yabancı gelir ve Chantal’ın çalıştığı otelde 2 hafta kalmak için yer ayırtır.Berta,yabancının kasabaya gelişiyle bir kuşkuya kapılır,ondan çok kötü bir elektrik almıştır ve merakla olacakları izlemektedir.Kasabaya yeni gelen bu yabancıyla Chantal tanışır ve aralarında bir arkadaşlık oluşur.Yabancı ona kitaplar verir.Derken bir gün Chantal ormanda yürürken yabancıya rastlar ve onu takip eder.Bir de ne görsün,yabancı toprağa tonlarca altın gömmektedir,Chantal çok şaşırır ama yabancı onu fark eder ve Chantal yakalanmış olur.Yabancı ise ondan bir şey istemektedir.Eğer bu köyde bir cinayet işlenirse yabancı bu altınları kasabaya bağışlayacak ve Bercos’un kaderi değişecek,o da gelişecektir.Chantal,bunu çok saçma ve ürkütücü bulur.O güne kadar o kasabada hiçbir kanun dışı olay yaşanmamıştır,herkes birbirini tanımaktadır.Ama öte yandan Bercos bir an önce sanayileşemezse artık ekonomik varlığını sürdüremeyecektir,zaten artık buraya turistler de gelmez olmuş ve hiçbir gelir elde edilemez olmuştur.Ayrıca bu,Chantal’ın hayallerini gerçekleştirmesi ve bu kasabadan sonsuza dek uzaklaşabilmesi için harika bir fırsattır.Ama merak ettiği bir şey vardır,niçin yabancı kasabada bir cinayetin işlenmesini istemektedir.O kadar ısrarla sormasına rağmen yabancı gerekçesini açıklamaz ve Chantal’dan o gece tüm kasaba halkını otelin salonuna toplamasını ve bu öneriyi onlara aktarmasını ister.Chantal,bunu kabul eder ve belediye başkanı ve rahip de dahil olmak üzre herkesi çağırır.Herkes büyük bir merakla toplantıya katılır.Chantal gerekli açıklamayı yaptığında ise herkes derin bir dehşete kapılır.Herkes dışardan bunu kabul etmemiş biçimde gözükse de aslında birçoğunun içinde bu gizli istek yatmaktadır.Nedeni de çocuklarının geleceğidir.Eğer bu para kasabaya yatırılırsa herkesin geleceği kurtulacaktır.Bu ikilem herkesi derin düşüncelere yöneltir.Belediye başkanının aklına ise parlak bir fikir gelir,bunu rahiple görüşmek üzre eşinin de katılacağı bir gizli görüşme hazırlar.Belediye başkanı rahibe bu paranın gerekliliğini anlatır.Ama bir kurban gerekmektedir.Bu kurban olarak da akıllarda tek bir isim vardır:Berta.Berta,gerek köyün en yaşlısı olduğundan,gerekse kaybettiği eşini çok özlediğinden en uygun kişi olarak düşünülüyordu.Rahipse,bunun mümkün olabileceği,bunun tüm bir halkın geleceği ve Bercos’un geleceği için yapılması gerektiği görüşüne katılır.Eğer bu parayı alabilirse kiliseyi yeniden onarabilecek ve daha çok insanın kiliseye katılmasını sağlayabilecekti.Tek sorun kasaba halkıydı.İşte bu sorunların tartışılması için Berta’nın katılmayacağı bir toplantı düzenlenilmesine karar verildi.
Bu arada Chantal yabancıyla konuşmanın bir yolunu blur ve ondan asıl nedenini anlatmasını ister.O da anlatır.Eskiden bir silah mühendisi olduğunu,son model,teknolojik silahların üretimi ve dışa satımıyla ilgilendiğinden bahsetti.Derken silahlar kanunsuz işler yapan bir örgütün eline geçer.Bu herkes için çok tehlikeli bir durumdur.Ve polis,örgütün izini sürer,ama hiçbir ipucu elde edemez ta ki onların gerçekleştirdiği bir saldırıya kadar.Bu saldırıda yabancının ürettiği silahlar kullanılarak eşi ve küçük kızı örgütün düzenlediği saldırıya kurban giderler ve polis bu saldırıdan sonra örgütü yakalar ve hapseder.Yabancı buna isyan eder,inancını yitirmiştir artık.Tüm insanların kötü olduğunu,iyilik diye bir şeyin olmadığını savunur.Ve bu görüşünü kanıtlamak için de şimdiye kadar hiçbir kanun dışı olaya sahne olmayan Bercos’u seçmiştir.Amacı böyle bir yerdeki insanların bile içlerinde barınan o kötülüğü göstermek ve fikrini kanıtlamaktır,para onun için önemini çoktan yitirmiştir artık.Chantal ise onun içinde bulunduğu bu karamsarlıktan etkilenerek böyle düşündüğünü aslında yanıldığını ona anlatır.Yabancı ise derdini paylaştığı için rahatlamış,düşünceleri ferahlamıştır.Biraz olsun içindeki şeytan yenilgiyi tatmıştır ve yavaş yavaş yabancıyı terketmeye başlar.
Tüm bunlar olurken belediye başkanı ve rahip toplantıyı düzenlemiş ve başta birkaç lişi itiraz etse de sonradan herkes kurban olarak Berta’nın seçilmesine karar verir ve onu öldürecekleri günü belirlerler.Ama bundan Chantal’ın büyükannesi rahatsız olur ve olayları Chantal’a bildirir.Şimdi Chantal’a Berta’yı kurtarmak ve olayları aydınlatmak düşer.İkisi de Berta’ya olayları anlatmak için gittiklerinde Berta’nın aslında herşeyi bildiğini anlarlar.Ölen eşi ona çoktan anlatmıştır.Onları şaşırtan Berta’nın kaderine boyun eğmesidir.Berta ise bunları umursamaz,tek üzüldüğü şey hayatında denizi hiç görmemesidir.
Ve o gün gelir.Rahip yanına iki kişi alarak Berta’nın evine gider.Berta zaten olaylara kendisini ruhen hazırlamıştır.Uyku haplarını içer ve gözleri bağlanarak kasabanın meydanına getirilir.Orda ona ateş edilecektir.İşte tam bu sırada Chantal,Berta’nın önüne geçer ve olaya engel olmak ister.Yabancı da olanları izlemektedir ve pişman olmuştur, Chantal’ın halkı ikna etmesini dilemektedir.Berta öldürülse bile bu altının işe yaramayacığını,altının değil paraya ihtiyaçları olduğunu ve bu altını paraya çevirirken devlet tarafından şüphe toplayacaklarını,bu olayın araştırılıp ellerinde hiçbirşeyin kalmayacağını anlatır.Ve konuşmasını bitirerek ateş alanından çekilir.Ama o çekildikten sonra herkes bunun bir hata olduğunun farkına varır ve söz konusunun bir insanın hayatı olduğunu ve kendilerinden cinayet işlemelerini isteyen birine güvenmenin hata olduğunu,bunun aslında bir tuzak olduğunu anlarlar.Bu gelişmelerin üzerine yabancı altını kasabaya bağışlar ve yasal işlemleriyle bizzat ilgileneceğine söz verir.Berta kurtulmuştur ve yabancı iyi ile kötüyü görmüş ve insanların içinde,gizli kalmış duygularında kötüye yer olduğu kadar iyiye de yer olduğunu bir kez daha anlar,inancı yerine gelir,ruhundaki şeytan onu terkeder.

Benim okuduğum bu romandan çıkardığım ders:Bercos halkı isteseydi altını elde etmek için o cinayeti işleyebilirdi ama içlerindeki o gizli güç onlara engel oldu.Belki altına taşmış gibi bakamadılar,cinayeti de düşündüler ama kendilerini tutabildiler.İyi ile Kötü bu insanları ele geçirmek için savaştı,dünyadaki tüm insanlar için savaştıkları gibi.Her şey bir özdenetim sorunuydu.Ve insanın nasıl karar vereceği sorunu.Başka bir şey değil.
Romanda en çok ilgimi çeken bölüm:Yabancının kendi ürettiği silahlarla hayatta en çok değer verdiği insanların öldürülmesi ve hiçbir şey yapılamaması ve de insanların suç işlemelerine engel olan içlerinde saklı kalmış o inanılmaz duygunun böylesine etkin olması benim çok ilgimi çekti.

DİGİMAX
03-04-2008, 10:33
Şeker Portakalı / Jose Mauro de Vasconcelos

Roman kahramanı Zeze çok çocuklu yoksul bir ailenin küçük çocuklarından biridir. Olaylar işsizlik yüzünden ruhsal bunalımlar geçiren bir baba, kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenmiş bir ağabey ve ablalar etrafında gelişir. Küçük kardeşi Luis henüz yaşananları algılayamayacak kadar küçüktür. Anne karakteri ise siliktir. Çünkü anne, ailenin geçimini sağlamak için çalışmak zorundadır ve çocuklarına ayıracak hiç vakti yoktur. Kısacası aile fertleri Zeze’yi anlayabilmekten çok uzaktır.

Zeze’nin mahalledeki insanlara yaptığı, çoğu kez zarar verme boyutuna ulaşan, şakalar ve yaramazlıklar, aslında yaşadığı yalnızlık duygusundan kaynaklanır. Ama o çevresindeki insanların söylediği gibi kendini “şeytanın vaftiz oğlu” sanır. Kötü bir çocuk olduğuna inanır. Yüreğindeki sevgi açığını kapatmak için hayali arkadaşlar yaratır. Bunlardan biri bir yarasadır. Diğeriyse yeni evlerine taşındıklarında her çocuğun bahçedeki ağaçlardan birini seçmesiyle ortaya çıkar: Hiç kimsenin beğenmediği bir şeker portakalı fidanı... Zeze, bu hiç de adil olmayan paylaşımda payına düşeni kabullendiğinde artık bir dostu daha olmuştur. Onlara isim takar ve onlarla konuşur.

Aile fertleri dışında Zeze’yle ilgilenen birkaç kişi göze çarpar. Bunlardan biri Edmundo Dayı, diğeriyse Zeze’nin öğretmenidir. Edmundo Dayı ona aradığı sevgiyi değilse de en azından ara sıra para verir ve kendince yeni şeyler öğretir. Öğretmense söylenenlerin aksine Zeze’nin mükemmel bir çocuk olduğu görüşündedir.

Bir süre sonra bir sokak şarkıcısı ortaya çıkar. Zeze onunla birlikte sokak sokak dolaşıp şarkı söylemeye başlar. Bu Zeze’nin severek yaptığı tek şeydir. Adam açık saçık şarkılar söylediği için babası onunla arkadaşlık etmesini istemez. Zeze bunu anlayamaz. Çünkü söylediği şarkıların anlamını bilmez. Bir gün sırf babasını mutlu etmek için ona bu şarkılardan birini söyler. Ve hayatının en kötü dayağını yer. Bu olaya en çok Gloria üzülür; aile fertlerinin onu dövmelerini yasaklar.

Zeze, en büyük dostunu yine bir yaramazlık sonucu tanır. Bu daha çok tehlikeli bir oyundur. Hareket halindeki arabaların arkasına yapışıp rüzgarı ve hızı hissetmek, onun deyimi ile yarasa olmak... Portekizli Manuel Valadares ‘in arabası çok fiyakalıdır. Bu yüzden yarasa olma oyununu bu araba üzerinde denemek için büyük bir istek duyar ve iş başındayken yakalanır. Portekizli poposuna vurup onu çevredeki herkese karşı rezil etmiştir. Yüreği yoğun bir nefret duygusuyla dolar. Sonraları onu daha yakından tanıma şansına sahip olur. Ve bu adam yaşamdaki en çok sevdiği insan haline gelir.

Babasından yediği dayaktan sonra intihar etmeyi düşünür. Ama Portekizli’nin desteğiyle vazgeçer. Ondan kendisini evlat edinmesini ister. Ne yazık ki adamın ömrü buna yetmez. Bir süre sonra ölüm haberi gelir. Talihsiz bir trafik kazası geçirmiştir. Portekizli’nin ölümü Zeze’yi yaşamdan koparır. Daha sonra kendi içinde yaşadığı bir iç savaş başlar. Bu birkaç günlük süreç aynı zamanda Zeze’nin büyüme sürecidir. Hastalığı esnasında şeker portakalının çiçek açtığını öğrenir. Ama artık ne o, ne de yarasa önemlidir. Yaşadığı büyük acı Zeze’yi olgunlaştırmıştır.

Zeze: Baş kahraman, yoksul bir ailenin küçük çocuklarından biridir.

Totoca: Zeze’nin ağabeyidir. Bencilce ve tutarsız davranışlar sergiler.

Edmundo Dayı: Yaşlı bir akrabadır. Ona ailesinden çok daha iyi davranır.

Jandira: Zeze’nin ablasıdır. Zamanını roman okumak ve sevgililerini düşünmekle geçirir.

Gloria: Zeze’nin ablasıdır. Onu ailede en çok seven ve koruyan kişidir.

Bay Arivaldo: Bir sokak şarkıcısıdır. Zeze ile aralarında sessiz bir dostluk gelişmiştir.

Lala: Zeze’nin diğer ablasıdır. Son zamanlara kadar Zeze ile ilgilenmiş ama sonraları ya bıkmış, ya da sevgilisiyle olmayı tercih etmiştir.

Luis: Zeze’nin küçük kardeşi, kardeşlerden en küçüğüdür. Ailede herkes tarafından sevilir.

Luciano: Luciano adındaki yarasa, Zeze’nin isim takıp konuştuğu çok sevdiği arkadaşlarından biridir.

Minguinho (Xururuguinho): Bir şeker portakalı ağacıdır. Zeze, Luciano gibi onunla da konuşur. Hatta onların da konuştuklarını düşünür.

Bay Paulo (Baba): İş bulamadığı için psikolojik sorunlar yaşamaktadır. Bu yüzden çocuklarına karşı yeterince sevecen ve sabırlı olamaz.

Anne: Ailenin geçimini sağlamak için çalışmak zorundadır. Çocuklarıyla ilgilenemez. Bu yüzden romanda arka planda kalır.

Manuel Valadares (Portuga): Zeze’ye sevgiyi, yaşamın sevilebilecek yanlarını öğreten insandır. Onun iyi ve mutlu bir çocuk olabilmesi elinden gelen her şeyi yapar.

Cecilia Paim (Öğretmen): Yaptığı bütün haylazlıklara rağmen onun mükemmel bir çocuk olduğunu düşünen duygulu ve anlayışlı biridir.

DİGİMAX
03-04-2008, 10:34
Kitabin Adi : Oliver Twist
Kitabin Yazari : Charles Dickens
Yayin Evi Ve Adresi : Sosyal Yayinlar Cağaloğlu/istanbul
Basim Yili : 1989

1.kitabin Konusu : Bir Yetimhanede Dünyaya Gelen Oliver Twist’in Hayati Anlatilmaktadir.
2.kitabin özeti : Oliver Twist Bir Yetimhanede Dünyaya Gelir. Yetimhane Müdürü Bay Bumble, Ona Adini Koyar. çocukluğunu Bayan Mann’in Yaninda Geçirir. 11 Yaşindayken Bay Sowerbery’nin Yanina Evlatlik Verilir.bay Sowerbery Cenaze Işleriyle Uğraşan Biridir. Oliver Burada Kendini Mutlu Hissetmez Ve Evden Kaçar. Yedi Günlük Yorucu Bir Yolculuktan Sonra Londra’ya Gelir. Aç Ve Yorgun Olan Oliver Londra’da Jack Dawkins Ile Tanişir.jack Oliver’a Yardim Eder. Kalmasi Için Onu Kendi Kaldiği Yere Getirir.burada Fagin Ve Arkadaşlariyla Tanişir. Bu Oliver’in Hayatindaki Dönüm Noktasidir. Farkinda Olmadan Hirsiz çetesinin Içinde Kendisini Bulmuştur. Bir Gün Dawkins Hirsizlik Yaparken Oliver Paniğe Kapilir.kaçmaya Başlar. Mendilinin çalindiğini Anlayan Brownlow Oliver’dan şüphelenir Ve Onu Yakalar. Oliver Bütün Hayatini Brownlow’a Anlatir. Brownlow Ona Aciyip Ailesini Bulabilmesi Için Yardim Edeceğine Söz Verir. Oliver’in Dürüst Biri Olup Olmadiğini Anlamak Için Brownlow Onu Bir Kitapçiya Yüklü Bir Parayla Kitap Almak Için Göndererir. Yolda Fagin’in Arkadaşi Olan William Sikes Onu Kaçirir Ve Fagin’e Getirir. Fagin, Oliver’i Tamamen Ele Geçirebilmek Için Suç Işlemesi Gerektiğini Bilmektedir. Bunun Için William’in Yapacaği Bir Soyguna Oliver’in Da Katilmasini Ister. Hirsizliğin Yapildiği Gece Oliver Pencereden Içeri Girerken Evin Hizmetçisi Tarafindan Vurulur. William Ve Arkadaşlari Kaçmaya Başlar. Oliver’i Evin Yakinlarindaki Bir Hendeğe Birakip Oradan Uzaklaşirlar. Oliver Iki Gün Sonra Kendine Geldiğinde, Yari Baygin şekilde En Yakindaki Eve Gider. Burasi Iki Gün önce Soyulan Evdir. Ev Halki Dr Losborn’u çağirir. Dr Losborn Oliver’in Hayat Hikayesini Dinler Ve Ona Yardim Etmek Için Eli,nden Geleni Yapar. Yaptiği Araştirmalar Sonucu Oliver’in Asil Birinin Oğlu Olduğunu Ve Kendisine Büyük Bir Mirasin Kaldiğini öğrenir. Oliver Için Bütün Kötü Günler Geride Kalmiştir. Artik Herşey Yoluna Girmiştir. Mutlu Bir Hayat Onu Beklemektedir.

3.kitabi Ana Fikri : Hayat Ne Kadar Zor Olursa Olsun; Inandiktan Ve Hayata Dört Elle Sarildiktan Sonra Aşilmayacak Engel Yoktur. Bugün Olmazsa Da Yarin Herşey Yoluna Girecektir.

4.kitaptaki Olaylar Ve şahislarin Değerlendirilmesi : Olaylar Victoria Dönemi Ingiltere’sinde Geçmektedir.
Oliver, Kitabin Baş Kahramanidir. Olaylar Karşisinda Her Zaman Kişiliğini Korumuştur.
Bay Bumble, Yetimhane Müdürüdür. Kendi çikarlari Için Herşeyi Yapan Biridir.
Doktor Losborn, Iyi Kalpli, Yarimsever Biridir.

5.kitap Hakkinda şahsi Görüşler: 19. Yy Ingiltere’sindeki Toplumsal çatişma çarpici Bir şekilde Anlatilmaktadir. Kitap Tefrikalar Halinde Yayinlanip Biraraya Toplandiğindan Olayalar Arasinda Kopukluk Vardir.

6.kitabi Yazari Hakkinda Kisa Bilgi :
Charles Dickens 7 şubat 1812 Tarihinde Portsmouth ‘da Doğdu. 9 Haziran 1970’de Grad’s Hill’de öldü.victoria Döneminin En Büyük Ingiliz Yazarlarindandir.romanlarinda Sanayi Devrimi Sirasinda Geniş Kitlelerin çektiği Acilari Ve Yoksulluklari Gerçekçi Bir Bakişla Anlatmiştir.başlica Eserleri: Oliver Twist, Antikaci Dükkani, Dombay Ve Oğlu,oyunlar Ve şiirler, Büyük ümitler’dir.

DİGİMAX
03-04-2008, 10:35
KİTABIN ADI : BİR ÇİFT YÜREK
KİTABIN YAZARI : MARLO MORGAN
YAYIN EVİ VE ADRESİ : DHARMA YAYINLARI SİRKECİ / İSTANBUL
BASIM YILI : MAYIS 1999

KİTABIN KONUSU :

Bir Çift Yürek, yazarın kendi bastırdığı ilk basımdan itibaren uluslararası seviyede en iyi satılan kitap olmuş; bütün insanlığa eşsiz, zamanın derinliklerinden gelen güçlü bir mesaj iletmiştir.Eğer, tüm varlıkların, aynı evrensel birliğin bir parçası olduklarını anlarsak , dünyamızı yokoluştan kurtarmak için halen geç kalmış sayılmazlar.Varolan herşey inanılmaz derecede güzel ve hassas bir karşılıklı bağımlılık dengesinde bulunmaktadır. Bu çerçevede okuduğum bu kitap , Amerikalı bir kadının Avustralya’da yaşadığı ruhsal yolculuğun kısa ve zevkli bir öyküsüdür.

KİTABIN ANA FİKRİ :

Herşeyin maddiyat olduğu dünyamızda eğer istersek mutlu olabilmek ne şekilde olursa olsun bizim elimizdedir. Eğer bu mesajı albilirsek, o zaman bizim yaşamlarımız da Gerçek İnsanlar’ınki gibi bu yüce amaçla dolabilir.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

MUTANT:Yazarın kendisini tanımladığı kişidir.Bu isim kendisine Aborjinler tarafından verilmiştir.Mutant değişik yerler ve bu yerlere ait karakterleri tanımayı ve tahlil etmeyi seven bir kişidir.

OOOTA:Yazara tercümanlık eden bu adam Aborjinlerin çok gizli sırlarını bilmekte ve onların çok yakın dostu olduğundan olaylarla yakından ilgilidir.

YAŞLI KİŞİ:Gerçek insanlar kabilesinin başkanıdır.Yazarın onların dostu olduğuna inanmakla birlikte kabilenin çok gizli sırlarını yazara açıklamaktan kaçınmamıştır.

OLAYLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Kitapta geçen olaylar şu bölümler altında gelişmektedir:
Onur Konuğu, Oy Kutusunun Dolduruluşu, Doğal Ayakkabılar, Hazırlan Gidiyoruz, Büyük Umutlar, Ziyafet, Sosyal Güvence, Çöl İçin Şapka, Mücevherler, Et Sosu, Diri Diri Gömülmek, Şifa, Totemler, Kuşlar, Dikiş Dersleri, Müzik Şifası, Rüya Yakalayıcısı, Akşam Yemeğinde Bir Sürpriz, Ballı Karıncalar, Kabilenin Önünde, Yeminim, Rüya Zamanı Açıklanıyor, Arşivler, Görev.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ:

Marlo Morgan emekli bir sağlık uzmanıdır.Lee’s Summit, Missouri’de yaşamaktadır.İlk kitabı “Bir Çift Yürek” Amerika’da otuz bir hafta boyunca New York Times “Best Seller” listesinde zirvede kalmış, yirmi dört dile çevrilmiştir.Ülkemizde on haftayı geçkin bir süredir hala listelerdedir.Ayrıca yazarın “Sonsuzluğa Mesaj” isimli kitabı çok tutulmuş ve bu kitabı gibi büyük ilgi görmüştür.Bu kitapta da bölgeler ve ülkeler hakkında ince bilgiler bulunmaktadır.Yazarın en büyük özelliği ise anlattığı olayları veya kişileri kendisi yaşamış veya tanımış gibi anlatmıştır.Bundan dolayıdır ki yazar bu kadar sevilmekte ve kitapları okuyucular tarafından beğenilmektedir.

KİTABIN ÖZETİ:

Nomadik kültüründen olan Aborjinler eşliğinde, kabilenin kendilerinin adlandırdıkları şekliyle, “Gerçek İnsanlar “ la birlikte dört ay süren ve çölü boydan boya katettikleri uzun bir yürüyüşe çıkarlar.Mutant ve Ooota bu süre boyunca çölün acımasız ikliminde bitkiler ve hayvanlarla nasıl uyum içinde yaşanacağını öğrenirler ve başlarına gelen ilginç ya da talihsizlik olarak adlandırılabilecek çeşitli maceralarla karşılaşırlar.Morgan bu toplulukta bulunan olağan dışı insanlardan oluşan bir yolculukta, bu insanların elli bin yıllık kültürlerinin felsefesi ve bilgeliğiyle tanışır. Bir gün Amerikalı kadın doktor,sağlıkta koruyucu hekimlik üzerine araştırmalar yaparken Avustralyalı hekim arkadaşı arayarak araştırmaları ile ilgilendiklerini söyler ve kendisini Avustralya’ya davet eder.Buraya ulaştığında ülkenin asıl yerlileri olan ve Aborijin adı verilen kişilerin ayrıma tabi tutulduğunu görür.Bir akşam melez Aborijin gençlerinin benzin doldurdukları kutuları koklayarak yürüdüklerini ve sonradan bu gençlerden birinin zehirlenerek öldüğünü öğrenir.O gece kendisi de dahil hiç kimse onları durdurmak için parmağını kımıldatmamıştır.Bu olaydan etkilenerek Aborijinlere yardım çalışmalarına başlar.Bu çalışmaları kısa zamanda yayılarak anakaranın öte yakasında yerleşmiş olan bir Aborijin kabilesinden davet alır.
Morgan ve Ooota macerasının ilk gününden itibaren bu zorlu iklim ve hayvanlara karşı fiziksel zorluklarla karşılaşır ve bunlarla beyniyle mücadele etmek zorunda kalır.Aslında anlamıştır ki bu coğrafya insanlığın ne kadar mükemmel bir varlık olduğunu kanıtlamaktadır.Dayanıklılığın her gün sınandığı bu zorlu yolculukta, karşılaştığı her çetin zorluk onun beyninden ziyade ruhunu da büyük bir ilerlemeyle karşı karşıya bırakmıştır.Aborijinler onu, büyük bir alçak gönüllülükle ve misafirperverlikleriyle kendilerinden biri olarak görür ve onları o şekilde kabul ederler.Olaylar gelişirken onun şefkat dolu öğretmenleri oluverirler ve çok iyi anlaşarak güzel günlere tohum atarlar.
Bir gün öğretmenlerinden, her insanın eşsiz niteliklerini ve beyinleriyle geliştirdikleri içsel ruhlarını takdir etmeyi ve bu yaptıklarını sonunda kutlamayı öğrenirken bir yandan da yaşadıkları bu eşsiz coğrafyada güçlü doğal şifa yöntemlerine kendi gözleriyle tanık olup onların diğer canlılardan büyük farklılıklarının olduğunu farkına varırlar.Her ne kadar insanoğlu alçak gönüllü olsa da, bu farkındalığının değerini bilecek kadar akıllı ve aynı zamanda yaratıcı olduğundan dolayı yaşadıkları olaylar ve gelişen şartlar onları da bu değerliliğin ne kadar derin ve anlamlı olduğunu görmelerini sağlar.Yolculuğu bittiğinde yaşamında derinlemesine değişiklikler olur.Amerika’ya döndüğünde çocuklarının ve yakın arkadaşlarının desteği ve yüreklendirmesi ile Avustralya anakarasının yüreğindeki çölde yaşadığı deneyimlerini yazmaya başlar. Ulaşabildiği her yerde konuşmalar yapar.Yaşamının geri kalanını Gerçek İnsanlardan öğrendiklerini uygulamaya adar.


KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHŞİ GÖRÜŞLER:

Bu kitabı okuyan insanlar o andan itibaren hayata farklı bir açıyla bakmaya başlayacaklardır.İnsanlığın tarihi ve değerini anlatan bu kitap aynı zamanda Avustralya yerlilerinin hayatlarını gözler önüne sererek bizleri de onlar ve coğrafyaları hakkında bilgi sahibi yapmaktadır.Her sayfasında öğrenilecek bilğiler olan bu kitap herkes tarafından mutlaka okunmalı.

DİGİMAX
03-04-2008, 10:36
KİTABIN ADI SOFİ’NİN DÜNYASI
KİTABIN YAZARI JOSTEIN GAARDER
YAYIN EVİ VE ADRESİ PAN YAYINCILIK/İSTANBUL
BASIM YILI 1997


1.KİTABIN KONUSU:

BM taburunda binbaşı olarak görev yapan Albert Knag’ın okullarda verilen felsefe eğitimi yetersiz ve toplumun felsefenin önemini yeterince brnimsememesinden dolayı Sofi adındaki bir kızın felsefe tarihi içindeki heyecanı ve bir o kadar da düşündürücü olan serüvenini yer aldığı felsefe tarihi üzerine bir roman yazıp bunu onbeşinci yaş gününde kızı Hilde’ye armağan etmesi anlatılmaktadır.

2.KİTABIN ÖZETİ:

Yaşamının diğer insanlarınkinden pek bir farkı olmayan ve onbeşinci yaş gününe girmeye hazırlanan Sofi okulden eve döndüğü sırada posta
kendi adına bırakılmış ve kimden geldiği belli olmayan sarı bir zarf bulur. Şaşırmıştır. Çünkü kimden geldiği belli değildir ve pul yapıştırılmamıştır. Zarfı açtığında kendisi kadar küçük bir kağıt bulur ve kağıtta şöyle yazar:” Kimsin ?” bunun üzerine kim olduğu konusunda düşünmeye başlar. Belkide bu gizemli olay Sofi için sonun başlangıcı olacaktır.
Bu esrarengiz mektup olayı tek bir zarfla kalmaz. İlerleyen günlerde Sofi her birinin içinde değişik ve düşündürücü soruların bulunduğu zarfları posta kutusunda bulmayabaşlar. Sofi artık iyice heyecanlanmıştır ve mektupların kimden geldiğini araştırmaya koyulur. Bir gün mektubu bir köpek tarafından posta kutusuna bırakıldığını görür ve tüm bu olaylar karşısındaki şaşkınlığı iyce artar.
Yeni gelen zarflarda sorularla beraber felsefenin başlangıcına ve ilk filozoflara dair bilgiler yer almaktadır. Sofi artık bunun bir oyun olmaktan ötesistemi, mekanı ve öğretmene ilginç ve bir o kadfar da gizemli olan felsefe kursundan başka birşey olmadığın farkına varır.
Varoluş filozof olmanın sırları, mitler, doğu filozofları. Demokritos derken felşsefe kursunun kurucusu ve tek öğretmen olan Alberto Knox kimliğini SofiYe açıklar. Bu mektupları kader ,Sokrates ve ilk medeni kent olan Atina izler.
Kimi zaman mektuplardaki ipuçlarından yola çıkarak Sofi değişik zaman ve yerlerde akıl almayacak olaylarla karşılaşır. Evinde kırmızı bir ipek eşarf, kolye ,bozuk para ve en önemlisi ilkj olmayacak yerlerde karşısınaçıkan “ Sofi Amundsen eliyle Hilde Möller Knag” yazılı doğumgünü davetiyeleri… Sofi, Atina’nın yer aldığı mektubu okurken yatağının altında bir video kasedi bulur. Hiç vakit kaybetmeden videoyu izlemeye başlar. İşte karşısındaki yaşlı ve sevimli adam Alberto Knox’dur. Adam Sofi’ye Atina’yı anlatmaya ve eski yapıtla-rı göstermeye başlar ama imkansız olan bir şey vardır. Nasıl oluyorda bu yapıtlar karşısında bu kadar yeni durabiliyor? Bunu yapamaya kimsenin parasının ve gücünü yetmyeceğini düşünür. Ardından hiç akıl almayacak bir şey olur ve Sofi bu esrarengiz filmin içöinde bulur. Alberto ile tanışır o da onu bir yere götürüp Platon’la tanıştırır. Sofi artık rüya mı değil mi diye düşünmeye başalr.
Felsefe kursunun iyice kabullenmiş ve olayları akışına bırakmıştır. Aristoteles,Helenizm , aydınlanma çağı, Darwin ve tüm bunları öğrenirken karşılaştığı değişik insanlar, konuşan hayvanlar, doğum günü kartları…
Yaşadığının bir rüya olmadığının fakat yaşamının bir rüyadan farklı olmadığının ve sanki birisi tarafından yönetiliyormuş olduğunun farkına varan talihsiz Sofi, Alberto ile bu işin içinden çıkılmaz duruma bir son vermeyi kararlaştırır. Bunun üzerine Alberto, Sofi’nin az da olsa tahmin edebileceği bir konuyu açıklığa kavuşturur.Kendilerinin aslında var olmadıklarını, tüm bu doğum günü kartlarını yazan binbaşının aklındaki elektromanyetik dalgalardan başka birşey olmadıklarını ve kızına doğum gününde verecek olduğu felsefe kitabının kahramanı olduklarını anlatır.

3.KİTABIN ANAFİKRİ:

İnsanlar dünyayı oldukları gibi kabullenmeyip var oluşlarını, kim olduklarını, neden ve nasıl yaşamaları hakkında düşünmelidir.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Albert Knag: Kızının yaş günü hediyesi için ‘Sofi’nin Dünyası’ adlı kitabı yazan binbaşı
Hilde: Binbaşının kızı.
Alberto Knox: Binbaşının yazdığı kitaptaki felsefe kursunu öğretmeni.
Sofi: Alberto ile birlikte binbaşının aklında varolan ve gerçek olmaya çalışan, ayrıca Hilde gibi onbeşinci yaş gününe girmeye hazırlanan bir genç kız.

5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Felsefeye ilgi duymayanlar için sıkıcı olmaktan öteye geçemeyen fakat ilgi duyanlar için ellerinden düşüremeyeceği, felsefe tarihi üzerine yazılan bu romanda yazar kitabın gençlere de hitap etmesi için ağır bir dil kullanmahtan kaçınmıştır. Kitabın felsefeyle uğraşmaya yeni başlayanlar için yararlı olacağına inanıyorum.

6.YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ:

1952 : 8 Ağustos’ta Oslo’da doğdu. Annesi öğretmendi ve çocuk kitapları yazarıydı. Babası kolej müdürlüğü yapıyordu.
1971 :OtoKatedrak Okulu’nu bitirdi.
1974 :Evlendi.
1976 ve 1983 : İki oğlu oldu.
1976 : Oslo Üniversitesi’nde Norveççe, düsünce tarihi üzerine lisans eğitimini tamamladı.
1981 :Ailece Bergen’e yerleştiler:m On yıl boyunca kolejde felsefe ve edebiyat öğretmenliği yaptı.
1991 : Tam zamanlı yazar oldu.
1994 : Oslo’da yaşamaya başladı.

DİGİMAX
03-04-2008, 10:36
KİTABIN ADI Bir Dinazorun Anıları
KİTABIN YAZARI Mine URGAN
YAYINEVİ VE ADRESİ
BASIM TARİHİ Haziran 1998
KİTABIN YAYIM MAKSADI
KİTABIN ÖZETİ :

Mine URGAN’ın “BİR DİNOZORUN ANILARI”nı okuduğunuzda, bir insanın hayatına neler sığdırabileceğini, hayretle görüyor, gıpta etmekten kendinizi alamıyorsunuz. Bu kitapta Mine URGAN’ın hayatını daha doğrusu anılarını okumuyor, tarihten bir kesit okuyorsunuz sanki. Aydınlık, apaydınlık kişiliğiyle bir mum misali öğrencilerine, ahbaplarına, tanıdıklarına ve tanımadıklarına hep bir ışık kaynağı bir kılavuz olmuş ve bu işi yapmaktan hiç bir zaman bıkmayacağını, usanmayacağını bir bakıma bu kitapla haykırıyor. Bu kitap, Mine Urgan’ın yalın, mütevazı ve bir o kadar zengin, duyarlı kişiliğinin anıtsal bir kitabesi sanki.
Yazarımız dinozorluğunu ise şöyle tanımlıyor kitabında : “Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım? Tam tersine baş kaldırırım, direnirim böyle bir çağa karşı. Bu yüzden dinozorlukla suçlanmam da vız gelir bana. Çünkü ben dinozoru tarih öncesi çağların nesli tükenmiş bir hayvanı olarak değil; geçmişin doğruluğu kanıtlanmış ve yadsınamaz değerlerini yeni sentezler yaparak geleceğe taşımayı amaçlayan bir yaratık olarak tanımlıyor, dinozorluğumla övünüyorum.”
İşte yukarıdaki satırlar Mine URGAN’ı öyle güzel tanımlıyor ki bundan sonra söylenecekler bu satırların yanında sönük kalmaya mahkum herhalde.
Mine URGAN’ın kendini ve düşüncelerini ebediyete taşımak istercesine kaleme aldığı bu kitabı okuduktan sonra bize şunu söylemek düşüyor herhalde “NE MUTLU DiNOZORUM DiYENE VE DiYECEKLERE”
Sayın hocamızın kitabın son söz bölümünde okuyucularına vaat ettiklerini yapması dileğiyle, son sözleriniz hiç bir zaman son söz olmayacak inanın.
SONUÇ :
A. KİTABIN ANA FİKRİ :
Kitap genel olarak yazarın anılarından müteşekkil. Bu anılar ise yazarın çocukluğundan yaşlılığına kadar geçen bir zaman dilimini kapsıyor. Genel olarak kitabın savunduğu bir tez bir fikir olmasa da kitabın bütünlüğü ele alındığında kardeşlik, eşitlik, adalet, erdemlilik gibi yüksek değerler üzerine kurulu temelinde insanın bulunduğu bir görüşün benimsendiği ve bu görüş çerçevesinde yaşanılan veya yaşanılmak istenen hayat üzerine kurulu bir ser olduğu söylenebilir.
B. KİTABIN GETİRDİĞİ YENİLİKLER :
Kitabın getirdiği bilimsel ve teknolojik bir yenilik olmamakla birlikte düşünsel boyutta Mine Urgan gibi tarihe mal olmuş, cumhuriyetle yoğrulmuş bir büyüğümüzün geçmişle gelecek arasında kurduğu sentez kuşaklar arasında köPage Ranküler atılmasına vesile olabilir. Nesiller arası büyük kopuklukların yaşandığı bu çağda, bu kitap kuşakların kaynaşmasında bir adım olabilir.
C. GENEL DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER :
Cumhuriyet tarihini yaşamış, cumhuriyet aydınlarıyla birlikte olmuş, geçmişten gelmiş geleceği yakalamış, her medeniyetin gerektirdiği her türlü yeniliğe ve değişime ayak uyduracak bir eğitimi almış ve bunu herkesle paylaşmak isteyen, çevresini aydınlatmak için uğraş veren aydın bir Türk kadınının yazdığı bu kitap öyle bir içtenlikle, öyle bir açık yüreklilikle yazılmış ki okuyanın yüreğini ısıtıyor. Her yaştan ve her düşünceden insanın bu kitabı okumasında büyük yarar olacaktır.