PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Servet-i Fünun Edebiyatı


zarax
03-03-2008, 21:23
Servet-i Fünun Dergisi
Servet-i Fünun dergisi aslen bir bilim dergisi olarak, Recaizade Mahmud Ekrem'in Mekteb-i Mülkiyeden öğrencisi Ahmet İhsan Tokgöz tarafından 1891'de çıkarılmaya başlanır. Recaizade Mahmud Ekrem bu dergiyi bir edebiyat dergisi haline getirmek için Ahmet İhsan ile anlaşır. Galatasaray Lisesi'nden öğrencisi olan Tevfik Fikret'in derginin Kısm-i edebi der- muharrirligi (edebiyat bölümü şefi, sorumlusu) görevine getirilmesini sağlar. O sırada Mektep dergisi de dahil olmak üzere başka dergilerde de yazmakta olan Recaizade, 1895 yılında okuyucularıyla kafiye'nin göz için mi, kulak için mi olduğuna dair bir tartışmaya girer.
Bu tartışmanın bir kısmı Servet-i Fünun dergisinde yayınlanır. 1896'da yazarın etrafındaki gençlerin de bu dergi çevresinde toplanmasıyla Servet-i Fünun topluluğu meydana gelir.
Edebiyat-ı Cedîde Denilmesinin Sebebi?
• Servet-i Fünun edebiyatının bir diğer ismi de Edebiyât-ı Cedîde’dir. Vaktiyle Tanzimat Dönemi edebiyatı için bazı kimseler “Yeni edebiyat” anlamına gelen Edebiyât-ı Cedîde sözünü kullanmışlardı. Servet-i Fünun topluluğu kurulunca bu topluluğa karşı olanlar -alay yollu- onlara “Yeni Edebiyât-ı Cedîde” dediler. Ne var ki Servet-i Fünuncular, baştaki alaylı “yeni” sıfatını kaldırmak suretiyle, bu adı benimsediler. Bundan dolayıdır ki onların çeşitli yazılarında, anılarında, konuşmalarında topluluğun adı genellikle “Edebiyât-ı Cedîde” olarak geçer. Fakat edebiyat çevrelerinde, edebiyat tarihlerinde daha çok “Servet-i Fünun edebiyatı” diye anılır. Başka bir deyimle kendi mensupları dışında, topluluk, daha çok bu ikinci adla anılagelmiştir, benimsenmiştir.

• Edebiyât-ı Cedîde’nin “Servet-i Fünun edebiyatı” şeklinde adlandırılmasının bir başka sebebi de onun –hemen hemen aynı çağda- Paris’te çıkarılan “Parnasse” adlı dergiyi ve bunun mensupları bulunan Parnassien’leri kendilerine örnek almış olmasıdır.
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI (EDEBİYATI CEDİDE)
• Servet-i Fünun edebiyatı 1896-1901 yılları arasında filizlenen ve biten bir edebiyattır.
• Yaşça da birbirine yakın kişiler,ortak bir duyarlılıkla ve üslupta birleşirler.
• Recaizade Mahmut Ekrem’in çabasıyla bu gençler Servet-i Fünun dergisi çevresinde toplanmıştır.
• Dergi ,Hüseyin Cahit’in P.Lacombe adlı Fransız yazarından çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” yazısında 1789 Fransız devriminin sözü geçmesi nedeniyle kapatılıncaya kadar bu edebiyatın sözcülüğünü yapmayı sürdürür.
• Derginin kapatılması Servet-i Fünun Edebiyatı’nın da bitişidir.
Servet-i Fünun Edebiyatının Genel Özellikleri
a. Edebiyat-i Cedide sanatçıları Batı uygarlığına, özellikle Fransa’ya hayranlık göstermişler, Türkiye’nin Avrupalaşma yoluyla yükseleceğine inanmışlar, orada sanat, bilim, ne buldularsa Türkiye’ye aktarmaya çalışmışlar; daima dindışı şiirler yazmışlardır.

b. Devlet ve siyaset konularına dokunmak, vatan, hürriyet, istikIâl, inkılap v.b. gibi, sözcük ve kavramları kullanmak yerine aşk, merhamet v.b. gibi suya, sabuna dokunmayan temalar üzerinde dolaşılmıştır. (Edebiyat-ı Cedide sanatçıları bu yüzden, daha sonraki devirlerde, memleketi yansıtmamak ve ulusal olmamakla suçlandırılmışlardır).

c. Çağdaş Fransız edebiyatı örnek tutulmuş, hikâye ve romanda Realizm ve Naturalizm, şiirde Parnasizm ve Sembolizm akımlarının etkisi altında kalmıştır; Parnasyenlerin etkisiyle, “sanat sanat içindir” görüşü benimsenmiştir. (Fikret, “toplum için sanat” anlayışıyla de eserler vermiştir).

Ç. Tanzimat sanatçılarının tersine olarak, halka seslenmek düşünülmemiş, havasa mahsus bir edebiyat meydana getirilmiştir; kendilerinin de söylediği gibi ; “Servet-i Fünun edebiyatı umuma avâma mahsus değildir”.
e. Bu düşünüşün bir sonucu olarak, dil konusunda da Tanzimat sanatçılarından daha geri bir anlayışla, konuşma dilinden büsbütün uzaklaşılmış; yazı dilinde o zamana kadar kullanılanlardan başka, Arap ve Farsça sözcükleri karıştırarak Türkçede kullanılmayan birtakım yeni sözcükler (nahcir [av], şegaf [çılgınca sevgi], tirâje [alâimisema, gökkuşağı] v,b.) bulunup çıkarılmış; Batı edebiyatından alınan yeni kavramlar Fars dilinin kurallarıyla kurulmuş birtakım yeni isim ve sıfat tamlamaları (sâât-ı semen-fâm [yasemin renkli saatler], lerziş-i bârid [soğuk titreme], v.b...) ve yeni bileşik sıfatlar (tehi-baht [boş talihli], şikeste-reng [kırık renkli], v.b...) ile karşılanmış: aynen Fransızcada görülen birtakım yeni deyim ve söyleyişler de (el sıkmak, dest-i izdivacını talep etmek v.b.) Türkçeye aktarılmış, nesirde Fransızcanın sözdizimi Türk diline uydurulmaya çalışılmıştır.

f. Benzetmelerle yüklü olan süslü bir dille yazmak, yerli yersiz ah!, oh! gibi ünlemlere fazla yer vermek., ve bağlacını sık sık kullanmak, bir düşünceyi kuvvetlendirmek veya ondan dönmek maksadıyla söz arasına evet evet!, hayır hayır! gibi sözcükler sıkıştırmak, ikide bir güzelim!, meleğim! gibi hitaplarda bulunmak Edebiyat-ı Cedide üslubunun başlıca zayıf, yapmacıklı yanıdır.

g. Edebiyat-ı Cedide sanatçıları çoklukla şiir. Mensur şiir, hikâye, roman, fıkra ve makale türlerinde yazmışlar, tiyatro türünde eser vermemişler, ancak Meşrutiyetten sonra birkaç piyes denemesine girişmişlerdir.

ğ. Edebiyat-ı Cedide nazmında, şiirin konusu genişletilmiş, en basit günlü olay, gözlem ve duygular dahi şiir malzemesi olarak kullanılmıştır; yalnız aruz veznine değer verilmiş, Tanzimat sanatçılarının tersine olarak, hece yazan hiçbir zaman ciddiye alınmamıştır (hece vezni ile yalnız çocuk şiirleri yazılmıştır) ; kafiyenin göz için değil, kulak için olduğu kabul edilmiştir;

h. Hikâye ve roman türünde teknik kuvvetlenmiş (mesela, süs için yazılan gereksiz tasvirler ve konu dışı bilgi vermeleri vak’anın yürüyüşü durdurulmamış, serde yazarın kişiliği gizlenmiştir) ; Fransız realist ve natüralist yazarlarının eserleri örnek tutulmuş; bunun sonucu olarak, hep hayatta görülen ya da görülmesi olanağı bulunan olay ve kişiler anlatılmıştır; vak’alar çok defa İstanbul’da geçirilmiştir. (Abdülhamit devrinde memlekette gezi özgürlüğü olmadığı için, yazarlar memleketin İstanbul dışındaki yerlerini tanımıyorlardı).

I. Divan edebiyatı nazım biçimleri büsbütün bırakılıp Fransız şiirinde görülen nazım biçimleri benimsenmiş, ya sona, terza-rima ( Fikret: Şehrâyin) gibi Batı edebiyatının klasik biçimleriyle, ya da büsbütün serbest biçimlerle ve serbest müstezatlarla yazılmıştır; vezin zoruyla, sözcüklerin tabiî söylenişlerinin bozulmamasına gayret edilmiştir; nazım nesre yaklaştırılmıştır (Fikret, v.b.) konu ile vezin arasında bir ahenk ilgisi aranmıştır.
Servet-i Fünun Sanatçıları
Edebiyat-ı Cedide’nin başlıca sanatçıları şunlardır:

Şairler: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Hüseyin Siret Özsever, Hüseyin Suat Yalçın, A. Nadir (Ali Ekrem Bolayir), Süleyman Nesip (Süleyman Paşa-zâde Sami), İbrahim Cehdi (Süleyman Nazif), H..Nâzım (Ahmet Reşit Rey), Faik Ali Ozansoy, Celâl Sahir Erozan, v.b...

Nesirciler: Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Müftüoğlu Ahmet Hikmet, Safvet Ziya. v.b...

Bu devirde, ayrı bir sanat anlayışı yüzünden Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katılmayan sanatçıların en önemlileri şunlardır:
Şairler: Eşref, v.b...
Nesirciler: Vecihi, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet Rasim, Safvet Nehizî, v.b...
Sanat için sanat” anlayışıyla hareket ederek yalnız aydın kimselere seslenen Edebiyat-ı Cedide sanatçılarına karşılık, bunlar Ahmet Mithat geleneğini sürdürerek “halk için sanat” görüşünü benimsemişler, geniş halk topluluğuna seslenmişlerdir
S.Fünun Sanatçılarının Ortak Özellikleri
1)Hemen hepsi aralarında fazla yaş farkı bulunmayan gençlerdir.
2)Osmanlı devletinin artık “Hasta adam” diye anıldığı dönemde yetişmiş istibdat döneminin bunalımlı havasını teneffüs etmişlerdir.
3)Tanzimatçıların çoğunun yüksek tabakadan gelmelerine karşılık bunların büyük bir kısmı orta tabakadan gelmişlerdir.
4)Doğu kültürleri oldukça zayıftır.
5)Eski edebiyat zevkinden bütünüyle kopmuşlardır.
6)Tanzimatçıların çoğu düzenli bir tahsil görmeyip hususi hocalar elinde yetişmişlerdi.
7)Şark kültürü ile yetişmiş olmaları yüzünden Batı medeniyetine karşı duydukları ilgiye rağmen bu medeniyeti ve bu medeniyetin sanat anlayışını bütünüyle kavrayamamışlardır.
8)Servet-i Fünuncular ise Tanzimat döneminde açılan Batı modelindeki okullarda düzenli tahsil görmüşler, Batı medeniyetini ve bu medeniyetin sanat ve edebiyat anlayışını öğrenme imkânını bulmuşlardır. Öyle ki Batı kültürleri, doğu kültürlerinden daha ağır basmıştır.
9)Tanzimatçıların her türde eser verip toplumu aydınlatmaya çalışan şahsiyetler olmalarına karşılık S.Fünuncular tek türde iyi eser verme fikrini benimsemişlerdir.
10)Tanzimatçılar gibi topluma hitap edip onları aydınlatma düşüncesini taşımamışlardır.
Servet-İ Fünun Döneminin Önemli Sanatçıları
TEVFİK FİKRET (1867-1915):
Şairin, Batılı sanat anlayışını benimsemesindeki en önemli neden lisede edebiyat öğretmeni olan Recaizade Mahmut Ekrem’den etkilenmesidir.
Sanat yaşamı iki ayrı dönem içerisinde incelenebilir. Birinci dönem Servet-i Fünun hareketinin içinde bulunduğu dönemdir. Bu dönemde “sanat sanat içindir” anlayışıyla ürünler vermesine karşın, yine de toplumsal konuların sınırını (dönemin siyasal yapısına rağmen) zorlamıştır.
İkinci dönemde ise (1901’den sonra) toplumsal konulara yönelmiş, “toplum için sanat” anlayışıyla ürünler vermiştir.
Türk edebiyatının Batılılaşmasında en büyük pay Tevfik Fikret’indir. Şiirleri hem biçim hem de içerik olarak yenidir. Parnasizmden etkilendiği açıkça görülür. Müstezadı, serbest müstezat yapan, nazmı düzyazıya yaklaştıran, beyitin, aruzun egemenliğine son veren hep Fikret’tir.
En büyük özlemi, Osmanlı İmparatorluğu’nun çağdaş medeniyet düzeyine yükselmesidir. Bunu da Batı’daki fen ve teknolojinin ülkeye kazandırılmasıyla gerçekleşeceğine inanır. Ona göre en öenmli varlık insandır. Onların özgürlüklerini ve haklarını savunur. Dinlerin, savaşlara kaynaklık etmesi nedeniyle dinleri bu yönüyle eleştirir. Ülkenin geleceğini gençlikte görür, onlara ve çocuklara büyük bir sevgi ve içtenlikle yönelir. Çocuklar için ilk kez şiirler yazan sanatçıdır.
Ayrıca şair, aruz ölçüsünü Türkçeye başarıyla uygulayan üç büyük sanatçıdan biridir (Diğer şairler Yahya Kemal ve Mehmet Akif’tir)
Eserleri:
Rubab-ı Şikeste, Haluk’un Defteri; Şermin (Çocuklar için hece ölçüsüyle yazdığı şiirler).
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL (1866-1945): Gerek sağlam roman tekniğinin öncülüğü, gerekse realizmin ilk olgun ürünler vermesi bakımından Türk edebiyatına roman ve hikaye alanında büyük katkısı olan sanatçıdır. Anlatımının söz oyunlarıyla yüklü, dilinin oldukça ağır olmasına rağmen yazar, ilginç tipler bulmakta, başarılı ruhsal çözümlemeler yapmakta ve nesnel kişi, çevre betimlemelerinde oldukça ustadır. Konularını İstanbul’un çeşitli kesimlerinden seçer, ancak sosyal sorunları ele almak gibi bir amacı yoktur. Gözleme çok önem verir. Romanlarının konularını genellikle aydı tabakanın hayatından alan Halit Ziya, hikayelerinin önemli bir kısmında halk tabakasının insanlarını, onların yaşayış, adet ve inançlarını anlatmıştır.
Eserleri:
Romanları: Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekâsı, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar
Öyküleri: Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Hepsinden Acı, Aşka Dair, Kadın Pençesi, İzmir Hikayeleri.....
Oyunları: Kâbus, Füruzan (adapte), Fare (adapte)
Anıları:Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Bir Acı Hikâye
Sanat ve Edebiyat
Üzerine Yazdıkları: Sanata Dair
CENAP ŞAHABETTİN (1870-1934): Tıp öğrenimi için gittiği Fransa’da edebiyatla ilgilenmişve sembolizmden etkilenmiştir. Ancak sembolizmi kavramakta yetersiz kalmış, şiirlerinde bol bol istiare kullanmış ve ses uyumuna dikkat etmiştir. Ağır bir dil ve süslü anlatım en belirgin özellikleridir. Şiirlerinde aruzun birden fazla kalıbına, genellikle de karışık kalıplarına yer vermiştir. Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan şair, Milli Edebiyat’la başlayan dilde sadeleşme çabalarına karşı çıkar. Aşk ve doğa en çok işlediği konulardır.
Eserleri:
Gezi: Hac Yolunda, Suriye Mektupları, Avrupa Mektupları
Makale ve Denemeleri: Evrak-ı Eyyâm, Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri
Oyun: Körebe, Yalan
MEHMET RAUF (1875-1931): Yapıtlarında ruhsal çözümlemelerde yoğunlaşan sanatçı sosyal çevreyle ilgilenmez. İlk başarılı psikolojik roman kabul edilen “Eylül” ile tanınmıştır.
Eserleri:
Eylül, Ferda-yı Garam, Genç Kız Kalbi.....
Pençe (tiyatro)
Ayrıca bir çok hikayesi de vardır.
Servet-İ Fünun Döneminin Diğer Sanatçıları:
Şiir: Hüseyin Siyret, Hüseyin Suad, Ali Ekrem, Süleyman Nazif, Süleyman Nesib, Faik Ali, Celal Sahir
Hikaye ve Roman: Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet
Eleştiri: Ahmet Şuayb.

Alestahan
03-03-2008, 21:36
emeğine sağlık ödev hazırlayan öğrenciler için güzel bi kaynak..

peri_7
03-03-2008, 22:30
okulda da bu konudaydık :D