PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Tadında bırakmak!


nehir
02-21-2008, 12:29
Tadında bırakmak!


Avrupa Birliği'yle müzakereler, anlaşılan o ki, 3 Ekim'de başlayacak. Tersi, sürpriz olur.
Ama yine anlaşılan o ki, 3 Ekim'in tadını kaçırmak isteyenler var.
Başta Fransa geliyor.
Cumhurbaşkanı Chirac'ın iktidar partisindeki iç politika hesapları, bir süredir bu ülkede Türkiye'ye karşı olumsuzluğu körüklemeye devam ediyor.
Paris devamlı vozurdama halinde!
3 Ekim için olmayacağını bile bile yeni önkoşullar icat etmeye çalışıyor.
Güney Kıbrıs'ın tanınması, Gümrük Birliği bağlamında Güney Kıbrıs'a Türk limanlarının açılması ya da imtiyazlı ortaklığın öngörülmesi gibi önkoşullar...
Oysa, bunların 3 Ekim'le ilgisi yok.
Bu tarihte üyelik müzakerelerinin başlaması konusunda Türkiye üzerine düşeni yaptı. Gerekli yasaları zamanında çıkardı, Gümrük Birliği uyum protokolünü de imzaladı.
3 Ekim için bunlar yeterli.
Bu gerçeği Fransa da biliyor. Ama yine de kurcalıyor. Oysa tadında bırakması lazım.
Üstelik bu konuda sürekli uyarılıyor.
Son bir uyarı da AB Komisyonu'ndan geldi. AB'nin genişlemeden sorumlu direktörü Olli Rehn, dün Le Monde gazetesinde yayımlanan makalesinde Fransa'ya adeta ders vermişti.
Önce şunları hatırlatıyor:
"2004 yılı aralık zirvesinde, müzakerelere başlanması için Türkiye'nin önüne iki şart konulmuştu. Birincisi, hukuk devleti ve insan hakları alanında yasal bir paketin yürürlüğe girmesiydi. Bu yapıldı. İkincisi, Türkiye'nin ek protokolü imzalaması gerekiyordu. Bu da geçen 29 Haziran'da yapıldı."
Fransa'ya birinci ders bu...
İkinci ders Kıbrıs'la ilgili.
Olli Rehn, Türkiye'nin Gümrük Birliği protokolünü imzalamasını olumlu bir adım olarak niteliyor, ancak eşzamanlı olarak yayımladığı bir bildiriyle bunun Kıbrıs'ı tanımak anlamına gelmeyeceğini açıklamasını da eleştiriyor.
Ama ölçülü bir eleştiri bu.
Fransa'ya dersini şöyle veriyor:
"Biraz insaflı olalım. 30 yılı aşkın bir süredir devam eden bir sorunu, Kıbrıs'ı bugün keşfetmeyelim. Maalesef olanı biliyoruz. Annan Planı, ki başka bir deyişle uluslararası toplumun barış planıdır, referanduma sunuldu. Türkiye'nin desteğiyle Kıbrıs Türk toplumu planı onayladı, ama Kıbrıs Rum toplumu reddetti."
Fransa'ya şunu da hatırlatıyor:
"Aralık 2004 zirvesinde tüm taraflar, (Diplomatik nezaket gereği açıkça Fransa demekten kaçınmış - HC) Gümrük Birliği protokolünün Türkiye tarafından imzalanmasının, 3 Ekim'de müzakerelere başlamanın şartını oluşturduğunu, ancak bunun açık bir tanıma anlamına gelmeyeceğini de kabul ettiler."
Bu satırlar çok açık.
AB Komisyonu, 3 Ekim konusunda sağlam duruyor. AB dönem başkanı İngiltere'nin durumu da farklı değil. AB'ye üye 25 ülkeden 21'i de (Öteki dört ülkeye gelince: Fransa, Avusturya, Yunanistan, Güney Kıbrıs) 3 Ekim'le ilgili olarak farklı ses vermiyor.
Bu nedenle, 3 Ekim'de müzakerelerin başlaması sürpriz olmayacak. Bu gerçeği Fransa da gayet iyi biliyor. Onun için suyu daha fazla bulandırmaktan kaçınması, tadında bırakması daha yakışık almaz mı Paris'in?..
Cumhurbaşkanı Chirac bir zamanlar Türkiye'yle Avrupa'nın stratejik ortaklığının önemini sürekli vurgulayarak savunurdu, Türkiye hakkında tavrını.
Unuttu mu yoksa?..
Unuttuysa, dünkü Le Monde'u bir zahmet okusun. AB Yüksek Komiseri Olli Rehn, bu gerçeğin altını bir kez daha çizmiş çünkü:
"Kırk yıl önce Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, bugünkü jeopolitik ortamda da, yani terörizm ve kökten dincilikle mücadelede de Türkiye, Avrupa'nın stratejik ortağıdır. Yirmi birinci yüzyıl, uygarlıklar çatışmasına mahkûm değil. Ancak, uygarlıklar arası diyalog ve entegrasyon kurulmalı. Bugünün gerçekleri, uzun zamandır söz verildiği gibi, Türkiye ile müzakerelerin başlatılmasını gerektiriyor. Sadece bu süreç Türkiye'yi Avrupa'ya güçlü bir şekilde bağlayacaktır."
Evet, Fransa'ya dersler böyle...

HasanCemal milliyet