PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Buzlanmışlık öğüten kanlı değirmen...


nehir
02-21-2008, 12:22
Eylül, özellikle okul çocuklarının içini sıkıştıran sinsi bir kerpeten; 10 gün sonra açılıyor okullar, artık tatilin son haftası...
Okullar bittikten sonra ne olacağı ise, düşünce dışı...
Hele bitsin okullar...
***
Eylül...
Edebiyatın hüzünlü burçlarından biri...
Bizim ne yönetenler, ne de yönetilenler; pek de bütünleşmiş sayılmazlar kendi anadillerinin sislenmiş rengârenk bahçeleriyle...
Kendi anadilinin yazı doruklarını lezzetlendirmiş kalemleri seveceksin de ne olacak; vatanı sevmek yeter...
Buzlanma da böyle başlar zaten...
***
Eylül...
Edebiyat derslerinde, psikolojik ilk roman örneği olarak, "Eylül"ün de şöyle bir adı geçer, yazarı Mehmet Rauf'un adıyla birlikte...
Mehmet Rauf kimdir, nasıl yetişmiş, neler yazmış, nasıl yaşamıştır; hepsi bir omuz silkmesi...
Sorun, edebiyata karşı bilgi eksikliği de değildir; sorun çok daha derinlerdeki bir refleks kısırlığında, "merak" eksikliğidir.
Buzlanma epidemisi, "meraksızlık" pistinde başlar koşmaya, kendine bir "kimlik" aramak için...
***
Irak'ta her gün ne kadar da çok insan ölüyor; "kahramanlık"ta, yahut "inanmışlık"ta, yahut "politik lider yandaşlığı"nda, kendine bir "kimlik" bulmak için...
Ve meraksızlığın sürüleştirdiği buzlanmış beyinleri, durmadan öğütür de öğütür, tarihin kanlı değirmeni...
***
Irak'ta mesleksiz Şii yığınları; kendilerine "meslek" yerine, "inanç"ta bir kimlik etiketi ararken; Yedinci İmam'ları Musa Kâzım'ın türbesini ziyaret etmek için toplandıkları sırada, paniğe kapılıp birbirlerini çiğneye çiğneye ölüp gittiler...
Kalabalığın içinde bir fısıltı dolaşmıştı, aralarında canlı bombaların bulunduğuna, çevredeki bir otobüsün patlamak üzere olduğuna dair...
Dünkü ölü sayısı 965'ti, yaralı sayısı ise 475...
40 kişi de türbe civarında dağıtılan yiyecek ve içeceklerden zehirlenip ölmüştü.
Ezilenlerin çoğu ise kadınlarla çocuklardı. Yüzlerce insan da, Dicle üstünde türbeye giden köprüden aşağı atlayıp, boğularak ölmüştü.
***
Irak'ta Arapların ölmesi, kendilerine göre bir devlet kurmayı başarsalar bile, daha bir hayli süreceğe benzer...
Bir yanda Şiiler, bir yanda Sünniler, bir yanda Kürtler, bir yanda Türkmenler; daha doğrusu onların değnekçi başıları, kolay kolay vazgeçerler mi, aralarında saltanat koltuğu ve petrol geliri kavgasından?
Saltanat koltukları, değnekçi başıların peşlerine takılmış gariban cesetlerinin üstlerinde yükselir.
***
Arap dünyasında buzlanmış beyinlere, merak güneşleri yaratan kaç kalem var ki?
Tarihin kanlı değirmeninden kurtuluşun, çağdaşlık merdiveni de; bilimcilerle sanatçıların omuzları üstünde yükselir.
Ne yazık ki Şark hamasetçiliği, kolay kolay algılayamaz böyle bir saptamayı...
Öğüne öğüne, öğütülür gider işte...
***
Geçenlerde uluslararası ilişkiler uzmanı Can Baydarol'un, günümüzün evrensel olaylarını özetleyen harika bir değerlendirmesi vardı:
- Sorunlar hızla globalleşiyor, ama çözümler globalleşemiyor, diyordu.
Politikacılar, yerel sahnelerin aktörleri; yerel alkışlar ise global sorunları çözümlemekten çok, katmerlendirdikçe patlıyor...
Örneğin Irak'ta mezar sayısı, neredeyse ev sayısını aşmaya başladıkça; ABD'deki silah sektörünün yüreğinden kim bilir ne alkışlar kopuyor Başkan Bush'a...
***
Ancak global sorunların çözümünde, ekonomik açıdan çok daha büyük ve değişik kârlar da yok mu acaba?
Irak'ta Arapların ölmesi, silah sektörünün ve dolaylı olarak petrolcülerin de ekmeğine yağ sürerken; sağ kalmaları da, elektronik sektörüyle, otomotiv sektörü için daha kârlı değil mi?
***
Siyasal nutuklarda, demeçlerde, yorumlarda kristalleşmeyen başka denklemler de etlenip kemiklenmede...
Başkan Bush'a karşı da, Irak'ta ölen Amerikan gençlerinin 1000'i geçmesi ve Başkan'ın vaat ettiği demokratik cennete de bir türlü kavuşulamaması nedeniyle, muhalefet gürbüzleşmede...
Araplar öledursun, Washington'daki sibernetik politika, birkaç yıl içinde değiştiriverir projektörlerinin açısını...
Bir de bakarsınız, ne Filistin-İsrail çatışması kalmış, ne Şii-Sünni gerginliği...
***
Tabii bir de bizim AB repertuvarımız var; etki-tepki diyalektiğini özümseme birikimlerinden ve objektif bir tarih bilinciyle, hukuk ve ekonomi bilincinden yoksun "imaj" tutkunlarımızın; çözümünü sürekli erteledikleri sorunlarla, deli pöstekisine çevrilmiş bir AB repertuvarı...
***
Kimse, ne bütçenin bakanlıklararası bölüşümündeki akıl almaz yamukluğu dile getiriyor; ne 80 yıldaki Hazine arazisi yağmasının toplam değerini, ne de iç ve dış gezilerdeki harcırah toplamının kaç yüz milyar dolar olduğunu...
***
Saydamlık mı, cızzz...
Ve ayrıca bir de, kalem adamı düşmanlığı...
En büyük sakıncanın ise beyin buzlanması olduğunu, bilemiyoruz kaç kişi algılamakta?
Tarihin kanlı değirmeni, bayılır buzlanmışlık öğütmeye...
***
Eylül...
10 gün sonra açılıyor okullar; artık tatilin son haftası...
Ya peki, okullar bittikten sonra ne olacak?
Boş ver şimdi ona...
Hele bitsin okullar...
Çetin Altan