PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kişinin haddini bilmesi


GhostGirL
02-12-2008, 12:29
Allahü teâlâ, insanları eşit olarak değil, birbirinden farklı olarak yaratmıştır. Her insanın aklı, anlayışı, kabiliyeti farklıdır. Hatta insanların akılları değişik, anlama kabiliyetleri farklı olduğundan, herkes yaratıcıyı aradığında, Onu kendi tabîatına, ilim ve idrâkına uygun bir tarzda düşünmüş ve kendi anlayışına göre de tarîf etmiştir. Çünkü insan, aklının aczi ve noksanlığı sebebi ile anlamadığını, bilmediğini, bildikleri gibi zannetmiş, mantıklı düşündüğünü sanmış ve bu sebeple, haddini aşarak dalâlete düşmüştür. Halbuki mantık, insan düşüncesini doğruya, hakîkate ulaştırmada bir vâsıtadır. Hakikatin kendisi değildir. Nitekim kendi düşüncesinin doğruluğuna çok güvenen veya kendi fikrini çok beğenenler, umumiyetle en büyük hatâya düşen kimseler olmuşlardır. Halbuki;
“Kişinin noksanını yani haddini bilmesi kadar irfân olamaz” denilmiştir.
Her insan, kendisine verilen kabiliyet ve özellikler kadar sorumludur. Herkes, her işi yapamaz. Çünkü herkesin kabiliyeti farklıdır. Peygamber efendimiz;
(Herkes, bir iş için yaratılmıştır) buyurmuştur.

Edeb, sınırı aşmamaktır
Kişinin, sahibine, yaratanına karşı edebli olması lâzımdır. Edeb; kişinin her konuda haddini bilip, sınırı aşmaması, insanlara iyi muâmelede bulunması, Peygamber efendimizin buyurduğu ve davrandığı gibi hareket etmesi demektir. Kısaca edeb; haddini bilmek, sınırı aşmamaktır. Abdullah bin Mübârek hazretleri;
“Edeb, insanın kendini tanımasıdır” diye tarif etmişlerdir.
Şems-i Tebrîzî hazretleri buyuruyor ki:
“Âdemoğlunun edebden nasîbi yoksa, insan değildir. Âdemoğlu ile hayvan arasındaki fark budur. Gözünü aç ve bütün Allahü teâlânın kelâmının mânâsının, âyet âyet edepten ibaret olduğunu gör.”
İslâmiyetin temeli, Müslümanın özelliği; her zaman, her yerde, herkese karşı güler yüzlü, tatlı dilli olmak, haddini bilmek, eliyle ve diliyle hiç kimseyi incitmemektir. Hikmet ehli;
“Haddini bil kanâat et, çok konuşma rahat et” buyurmuştur.
Her ülkenin iktisâdi buhranlarının temelinde israf yatar. Bugün fertlerde, özel ve kamu kuruluşlarında ve hayâtın her safhasında salgın bir hastalık hâline gelen israf, cömertlik ve görgü değil, aksine görgüsüzlük, nîmete karşı nankörlük, haddini aşmak ve her türlü eşyâ ve gıdâ maddesini lüzumsuz kullanmaktır. Ömer bin Abdülazîz hazretleri, oğlunun bin dirheme bir yüzük taşı satın aldığını haber alınca, hemen bir mektup yazarak, o yüzük taşını satmasını ve bin kişinin karnını doyurmasını emreder. Ayrıca iki dirhemlik bir yüzük kullanmasını ve yüzüğün üzerine de;
“Allahü teâlâ haddini bilene merhamet eylesin” diye yazmasını emreder.

İnsanın şerefi, kıymeti, ilim ve edeb ile ölçülür. Edeb ise, haddini, sınırını, hududunu bilmektir. Bir insanın, kendi vazifesini, kendisinin ve başkalarının haklarını, sınırlarını bilmesi, benim sınırım nedir, nerede başlamakta ve nerede bitmektedir diye düşünmesi lâzımdır. Her insanın; çalıştığı iş yerinde, evlilikte, cemiyette ve her yerde bir sınırı vardır. İşte insan, kendisi için çizilen bu sınırları bilir ve bu sınırlar içinde kalıp, haddini aşmazsa, geçici olan bu dünya bile kendisi için Cennet olur. Bütün üzüntüler, bütün sıkıntılar, bütün kavgalar, hep sınır tecavüzünden yani haddini aşmaktan kaynaklanmaktadır. Eğer evli bir hanım, kendi sınırını bilir, haddi aşmazsa, evi ona Cennet olur. Aynı şekilde bir erkek de, kendi sınırını bilir, benim sınırım bu kadardır, der ve o sınır içinde konuşur, hareket ederse, orası kendisi için Cennet olur. Bu sınır yani insana haddini bildiren ölçü, dinini bilmektir. Dinini bilmeyen, öğrenmeyen, ne sınır tanır, ne de edeb.

Din büyüklerinin yolu...
Muhammed Behâ-üddîn-i Buhârî hazretlerine, sizin yolunuzun esası nedir, diye sual edildiğinde;
“Bizim yolumuzun başı da, ortası da, sonu da edebdir” buyurmuşlardır. Çünkü bîedeb olan yani edebsiz bir kimse, Allahü teâlânın dostu olamaz. Edeb ise, kulluğunu bilip isyân etmemek, kendisi için takdir edilene rızâ göstermek, kimsenin hakkına tecavüz etmemek kısacası haddini bilmektir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri;
“Edebe riâyet etmeyen hiç kimse, Allahü teâlâya kavuşamaz yâni velî olamaz. Din büyüklerinin yolu, baştan sona edeptir” buyurmuştur.
Netice olarak, en kıymetli ilim, haddini bilmektir. Bütün kavgalar, dünyayı paylaşmaya çalışmaktan ve haddini bilmemekten meydana gelmektedir. İnsan cömert olursa herkes onu sever ve onunla kimse kavga etmez. Hasis, cimri insanlar, etrafına bir şey vermeyip, dünyayı hep kendilerine almaya uğraştıklarından huzursuzdurlar, sevimsizdirler ve insanlar, onlarla devamlı mücadele ederler. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin buyurduğu gibi:
“İlim, kendi haddini bilmek; tasavvuf ise, kalbi temizlemektir.”