PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : 'Âyet âyet bütün Kur’ân’ın mânâsı edeptir'


Melancholy
10-12-2010, 11:48
http://www.moralhaber.net/i/haber/295x200/84098.jpg


Kur’ân’dan uzaklaşan ümmetin en büyük kayıplarından biri de ne yazık ki “Kur’ân âdâbı” oldu. Kur'ân’da edeb kelimesi geçmezse de, ‘âdet, alış*kanlık, eskilerin uygulamaları’ yani ‘sünnet’ anlamın*da bazı kelimeler yer alır.


Abdullah Yıldız'ın yazısı


“Müslümanlar Kur’ân’dan uzaklaştı uzaklaşalı gün yüzü görmediler” demişti üstat Sezai Karakoç…

Kur’ân’dan uzaklaşan ümmetin en büyük kayıplarından biri de ne yazık ki “Kur’ân âdâbı” oldu…

Kur'ân’da edeb kelimesi geçmezse de, ‘âdet, alış*kanlık, eskilerin uygulamaları’ yani ‘sünnet’ anlamın*da de'b (Âl-i İmran 3/11; Enfâl 8/52, 54; Mümin 40/31), aynı mânada deeb (Yusuf 12/47) ve ‘sürekli’ anlamında dâibeyn (İbrahim 14/33) kelimeleri yer alır. Peygamberimiz, bir hadisinde Kur'ân'dan "Allah'ın edebi" diye söz eder. Yine o, "Ger*çekten bu Kur'ân Allah'ın sofrasıdır (me'dübetullâh); O'nun sofrasından gü*cünüz yettiğince bilgi toplamaya çalı*şın." buyurur. (Darimi, Fezailü’l-Kur’ân, 1 ve 11) Me'debe ve edep kelimelerinin, iki hadiste de Kur'an'a nispet edildikleri, anlam olarak ortak oldukları, hadis dilinde edebin hayırlı ve yararlı bilgilerle davranış alışkanlıklarını ifade ettiği ve Kur'ân'ın bu bilgi ve davranışları sergileyen bir ilâhî edep kaynağı olduğu anlaşılmaktadır. Rasûlüllah (s.): "Eddebenî Rabbî ve ahsene te'dîbî: Beni Rabbim edeplendirdi ve te’dîbimi en güzel şekilde yaptı." buyurur. Te'dîb; eğitme, bilgilendirme demektir. Hadis hakkında şu yorum yapıldı: ‘Rabbi onu ubudiyet ahlâkı ile tedib etti ve mekarim-i ahlâk-ı Rabbaniye ile süsledi. Allah Teâla, kutlu Rasûlünü “edeb kitabı” olan Kur’ân’la eğitti; O’nun ahlâkı yani âdâbı da Kur’ân’dan ibaretti. Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin veciz ifadesiyle:

Âdem oğlu eğer edepsiz ise, adam değildir. /Âdem ve hayvan türlerinin cismindeki fark edeptir.

Gözünü aç da bak cümle Kelamullah’a; / Âyet âyet bütün Kur’ân’ın mânâsı edeptir.

Bu bilgilerden hareket eden İslâm âlimleri, “edeb” kavramını şöyle tanımlamaya çalışırlar:

-Ahmed b. Muhammed el-Mukrî der ki: “Edeb; nefsin eğitimi ve huy güzellikleridir.”

-Kuşeyri nakleder: Dediler ki; “Edeb aklın sûretidir.” Ve yine dediler ki: “İlim edeb ile anlaşılır.”

-Berîka’dan: “Zahirdeki hüsn-ü edeb, batındaki hüsn-ü edebin göstergesidir.” denilmiştir.

-İbn Manzûr ve Zebîdî’ye göre edeb; eğitilmiş kişinin (edîb) eğitimle (te'dîb) kazandığı durumdur.

-İbn Kuteybe, Edebü'l-Kâtib (Edebü'l-Küttâb) adlı eserinde, bir "dilin edeplendirilmesi", bir de “nefsin edeplendirilmesi”nden söz eder ve ‘kişinin dilini edeplendirmeden, yani edebiyat ve dil bilimle*rinde eğitilmeden önce nefsini edeplendirip ahlâkını güzelleştirmesi gerek*tiğini, nefsin edeplendirilmesinin de iffet, hilm, sabır, gerçeğe saygı, vakar, merhamet gibi erdemlerle mümkün olduğunu’ söyler.

Edebin önemine ve nasıl kazanılacağına dair söylenenlerden bir kısmı şöyledir:

Maverdi (Edebü’d-Dünya ve’d-Din): ‘Edeb tecrübelerle, adet, gelenek ve göreneklerle kazanılır.’ der. Ona göre: ‘Edeb ikidir: Birincisi farzları edâ etmek suretiyle kulluk borcunu, diğeri dünyayı imarla güzelleştirmeyi gerektirir.’ Şair: ‘Allah akıl gibi bir şey (daha) yaratmadı / İnsanlar edeb gibi (iyi) bir şey kazanmadı.’ der.

Mevlâna Celaleddin Rumî der ki: ‘Edeb bir tâc imiş Nur-u Hüdâ'dan / Giy ol tâcı, emin ol her belâdan.’

Hadis: “Benim yanımda en sevgili olanınız; ahlâkı güzel, huyu yumuşak ve herkesle geçimi iyi olandır.”

Böylesine ihatalı bir kavram olan “edeb”in zamanla anlam daralmasına uğradığını görürüz. Hayatı bütün alanlarıyla kuşatan edeb; zamanla ibadet ve muame*lâttan farklı olarak ge*niş ölçüde ahlâkî ve sosyal içerikli bir kavram haline gelir. Bu muhteva değişiminde 7. yüzyıl*dan itibaren Grek, Hint ve bilhassa İran gibi İslâm dışı kültürlerden aktarılan bil*giler etkili olur. Aslında bütün nitelikleri, duyguları, davranışları ve kendisini kuşatan maddî ve manevî değerleriyle insanı merkeze alan bilgi ve hikmeti kapsayan “edeb/âdâb”; fıkıh literatüründe, müekked ve zevâid sünnet dışın*da kalan davranışları ifade eden nafile, mendup, müstehap, tatavvu ve fazilet ile eş anlamlı kullanılır. Âdâb/edeb çerçevesinde mütalaa edilen davranışlar; farz ve vacibe bir ilâ*ve olduğu için nafile, Allah ve Resulü tarafından teşvik edildiği için müste*hap, karşılığında sevap vaad edildiği için mendup, dini bir mecburiyet olmaksızın yapıldığı için tatavvu, yapılması yapılmamasından daha iyi olduğu veya ya*panın ahlâkî kemalini arttırdığı için de fazilet diye adlandırılır.

Bize düşen, edebi, o en geniş anlamı ile tekrar hayata hakim kılmak; bunun için de Kur’ân’ı, âyet âyet bir edeb kitabı olarak okumak, anlamak ve yaşamaktır.

moralhaber