PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Ya Karıyı Bırak Ya Beni


milas
11-19-2007, 09:48
Ya Karıyı Bırak Ya Beni

--------------------------------------------------------------------------------

Eskiden oruç müddeti 16-18 saat süren yaz Ramazanlarında kafalar iyice buğulanmış, sinirler hayli gerilmiş olurdu. Hele tütün tiryakilerinde bu hal son dereceye varır, adeta çatacak adam ararlardı. Buna “oruç keyfi” denirdi. Bunlar, özellikle gürültüden çok rahatsız olurlardı. Bunu bilen bazı haşarı mahalle çocukları, onlar geçerken arkalarında büyük bir gürültü ile boş teneke yuvarlayıp kaçarlar veya kuyruğuna teneke bağlanmış bir köpek salıverip tiryakileri çileden çıkarırlardı.


Kumkapı Nişancısı Camii imamı, ileri tütün tiryakiliğinden dolayı oruç keyfine pek fena yakalanırdı, özellikle “Ramazan-ı Şerif”in ilk günlerinde... Böyle bir günde âlâ bir mukabele dinledikten sonra iftara yarım saat kadar kala Bayezid Camiinden çıkmış ve Gedikpaşa yokuşunu inerek sağa sapıp evine yollanmıştı. Bir taraftan iftar sofrasının ve tütün tabakasının hayalini kuruyor, bir taraftan, -eski deyimle- elde tesbih, dilde tehlil (La ilahe illallah) ağır ağır yürüyor, bir taraftan da etrafa sert ve şiddetli bakışlar fırlatarak çatacak adam arıyordu. Ne var ki her şey yolundaydı ve bu hep böyleydi. Mahallenin imamı olduğu için büyük saygınlığı vardı ve bu yüzden mahallenin en haşarıları bile onu kızdıracak bir şey yapmaya cesaret edemezlerdi.


Ancak o gün, iftara on dakika ve evine on adım kala mahallenin uçarı delikanlılarından Todi Kamil karşısına çıktı ve koşup elini öperek başına koydu. İmam Efendi çaresiz durdu, sonra onu tepeden tırnağa süzerek maksadının bir hınzırlık olup olmadığını anlamaya çalıştı. Delikanlı ise fazla bekletmeyerek gayet terbiyeli bir tavırla konuştu:


- Efendim, bir saattir mübarek yolunuzu bekliyorum. Çok büyük bir müşkülüm var, oruçlu ağzınızla bir kelime ile cevabını lütfedin efendim.


Bu pohpohlayıcı sözlerle biraz yatışmış olan İmam Efendi sordu:


- Nedir?


- Efendim biliyorsunuz ki, iki ay evvel evlendim, ama fazla sorup soruşturmadık. Şimdi ise hiç uyuşamıyoruz.

Zavallı valide ile durmadan çekişiyor, annesi her gün kapımıza dayanıp bağırıp çağırıyor... Evimiz cehenneme döndü. Bu kadına ne nasihat, ne rica, ne azar, ne tehdit, hatta ne kötek hiçbiri kâr etmiyor. Acaba ne yapsam?

- Ne yapacaksın? Madem ki başka çare yok, boşa gitsin.


- Ama güçlük burada efendim, nasıl derler hani? Huzurunuzda söylemeye teeddüb ederim ama, kendisine meftunum efendim. Hem bana karşı çok iyi... Biraz daha sabredersem belki yola gelir diye düşünüyorum...

- Öyleyse şimdilik boşama, biraz daha bekle.


- İyi ama validem “Eğer tutarsan hakkımı helâl etmem” diyor.


- Öyleyse bırak... Ana hakkı büyüktür. Kitapta yeri var.


- Orası buyurduğunuz gibi de, ev kadınlığına da diyecek yok. Yemek onda, çamaşır onda, silip süpürme onda... O giderse bunları kim yapar? Validenin artık uğraşacak hali yok.


- Öyle ise tut.



- Tutayım da...


İmam Efendi sonunda top gibi patlayıp tespihini yere çalarak olanca sesiyle haykırdı:


- Be adam, ya karıyı bırak ya beni!..
__________________
Dolastim Dünyayi Giymedim Basima Taç;
Ne Zengini Tok Gördüm, ne Fakiri Aç;
Mevlam Öyle Bir Fevr-i Kanaat Verki;
Namerde Degil, Merdede Etme Muhtaç...

Aradim tüm meclisleri kildim ilmi talep;
Dediler ilim en sonda önce gerek Edep...