PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Metro 2033 İncelemeleri-İzlenimleri


denizci
08-31-2010, 20:14
Yapım 4A Games | Dağıtım THQ | Tür FPS | Platformlar Xbox 360 , PC

Dünyayı bilmiyorum ama oyunda, Rusya “aşağı” ve “yukarı” olmak üzere ikiye ayrılmış. Büyük savaştan sonra yeryüzü yaşanılmayacak hale gelmiş. Hava solumak bile bir ölüm nedeniyken, yeryüzünü ele geçiren mutasyona uğramış saldırgan canavarlar yüzünden insanlar metro tünellerinde yaşamak zorunda kalmışlar. Çok az insan kümeler halinde farklı metro istasyonlarına dağılmış. Bir metrodan öbür metroya seyahat etmek iki nedenden dolayı çok tehlikeli: Birincisi, her an yaratıkların saldırabiliyor olması; ikincisi, zaten insan ırkı azalmış olmasına rağmen üzerinizdeki bir - iki değerli eşya için çetelerin saldırısına uğrayabilme ihtimali. İnsanlık lağımda yaşayan sıçanlardan farksız, hatta onlarla beraber yaşıyor. Karanlık dehlizlerin içinde yankılanarak kulağınıza saplanan çığlıkların içinde yaşamaya ve savaşmaya çalışıyorsunuz.

http://www.level.com.tr/images/ekrangoruntuleri/metro20332/06s.jpg

Karakterimizin ismi Artem. Mutasyona uğramışların büyük çoğunluğu saldırgan beyinsiz yaratıklarken, bazıları beyin kontrolü yapıp siz daha tetiği çekmeden halüsinasyonlar görmenize ve delirmenize neden oluyor. Bu yüzden istasyonlardan çıkan insanlar genelde telef oluyorlar. Fakat kahramanımız Artem’i (Oyunda Artyom yazdığına bakmayın, normalde Artem diye yazılır.) çok önemli biri yapan özelliği var. Yaratıkların beyin kontrolüne doğuştan bağışıklı, bu yüzden herkesin bayıldığı anda o ayakta kalıp savaşmaya devam edebiliyor.

Evimiz dediğimiz, oradan dışarı adımımızı atmadığımız istasyona yaratıkların saldırması ile olaylar gelişiyor. “Hunter” takma adlı efsane bir asker, ne olup bittiğini öğrenmek için tek başına tünellere yola çıkıyor. Çıkmadan evvel eğer geri dönmezse “Polis” denen mekana gidip olanı biteni aktarmamız için bizi görevlendiriyor. Doğal olarak Hunter geri dönmüyor ve biz de aldığımız görev ile karanlık dehlizlerin içindeki maceramız için yola koyuluyoruz.

Oyun müthiş detaylı, istasyonların içindeki yaşam, insanların ümitsizce konuşmaları, eski püskü eşyaların detayları, hayatın zorluğu ve viraneliği muhteşem işlenmiş. Gerek tünellerde, gerek istasyonlarda dolaşırken kendinizi o dünyanın içinde buluyorsunuz. Her yerde Kiril alfabesiyle yazılmış tabelalar, Rus aksanıyla konuşan karakterler (İsterseniz dili Rusça yapıp altyazıyı İngilizce yapabilirsiniz; oyun daha gerçekçi ve ilginç oluyor.) olduğundan hep Amerikan ya da İngiliz kültürüne bulanmış oyunların dışında farklı bir hava solumak ilgi çekici oluyor. Görev alıp adımı istasyonlardan dışarı attığınız anda dünyanız değişiyor. Çünkü mutasyona uğramış, yeşil ışık saçan mantarlar ve fenerinizden başka ortalığı aydınlatan başka bir şey yok. Düşünün; yerin yüzlerce metre altındaki metro tünelleri ne kadar karanlık olabilir?

Aşağıda hayat zor. Oyunu orta zorluk seviyesinde oynamama rağmen, bulduğum her mermi ucu ucuna bölümleri bitirmeme yetti. Dolayısıyla karanlık yüzünden paranoyak olmanın yanında, “mermim bitti bitecek” derken sürekli diken üstüne oynayıp hedefleri ıskalamamaya çalıştım. Bu yüzden bol bol bulacağınız vurulmuş, saldırıya uğramış insanların üstünü iyice arayın; mermi, alet, edevat, ne varsa toplayın. Genelde bütün etkileşim hareketlerini “E” tuşu ile gerçekleştiriyorsunuz. Kapı açma, eşya alma / kullanma, etkileşim hareketleri... Mesela; üzerinize bir yaratık atladı, E’ye hızla basarak onu ittirmeye çalışıyorsunuz ya da sıkışmış bir kapıyı kaba kuvvet ile itiyorsunuz. Bütün bu ufak detaylar farkında olmadan oyuncuyu hikayeye sokuyor. Örneğin; iki uçurumun arasında kalmış bir metro kompartımanına girdik. Önümde başka bir eleman vardı ve koşmamı söyledi. “N’oluyor?” derken kompartıman sarsılmaya başladı ve o an koşmaya başlamasam ölüyordum. Hani çoğu oyundaki gibi, orası yıkılmak için içinden çıkmamı beklemedi, kaçmak için kısıtlı bir sürem vardı ve kaçtım. Bu ve bunun gibi detaylar oyunda bir hayli fazla.
Bazı noktalara gelince karakter öksürmeye başlarsa hemen gaz maskesini kafaya geçirerek zehirlenmekten kurtulun. Arada bir saatinize de bakarak ne kadar havanızın kaldığını kontrol edin; bazı anlarda zamanla yarışacaksınız. Görevlerinizi ya da haritayı kontrol etmek istiyorsanız, çok zekice hazırlanmış klasörünüzü “M” tuşu ile açabilirsiniz. Sol elinizde bir çakmak, sağ elinizde klasör, karanlıkta klasörü okumak için çakmağı çakıp ışık sağlıyoruz. Yerden toplanan sağlık çantası ve gece görüşü ise hayat kurtaran icatlardan bazıları.

http://www.level.com.tr/images/ekrangoruntuleri/metro20332/13s.jpg

Oyunun hep iyi yanlarından bahsettim ama basit hatalar da yok değil. En göze batanı ise ateş etmeye başlayınca silahtan öyle bir ışık yayılıyor ki hedefi göremiyorsunuz. Meğerse hedef çoktan siper almış ve siz boşa saydırıp duruyorsunuz. Ateş etme hissi o kadar iyi yansıtılamamış ve en nihayetinde bu FPS tarzı bir oyun. Fakat ne olursa olsun, sunduğu muhteşem atmosfer, “garip” hikayesi, Rusya ve çok güzel desenlediği ufak ayrıntıları ile Metro 2033, bir film izlerken sizi hikayesine sokmuş hissi yaratacak kadar iyi işlenmiş. Bakmadan geçmeyin derim.

4A Games çok iyi bir iş çıkarmış. Merkezi Ukrayna’da olan bu şirketin piyasaya adımını böyle güzel bir oyunla atması gözden kaçmamalı. Bu adamların ismini unutmayın, çok daha iyi oyunlarla geri döneceklerine adım gibi eminim.

Gerçekçi ve detaylı hazırlanmış atmosferi ile kurmaya çalıştığı dünyayı oyuncuya eksiksiz anlatan bir oyun. Metrolarda yaşayan insanların olduğu bir dünya ilginç bir konu. Sadece hikayesini izlemek için bile oyun oynanır; sonuçta bir romandan uyarlanan oyunun hikayesinin sağlam olması kaçınılmazdı.