PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Prison Break: The Conspiracy İncelemesi


denizci
08-30-2010, 22:45
Prison Break: The Conspiracy İncelemesi

http://oyun.pclabs.com.tr/wp-content/uploads/2010/04/pby1-475x328.jpg


Son zamanlarda yabancı diziler oldukça popüler oldu ülkemizde, Lost’lar, Heroes’lar, Chuck’lar vs… bu liste böyle uzar gider. Prison Break de bu dizilerin başını çekiyor, izleyici kitlesi oldukça geniş. Bu zamana kadar çok da ilgimi çekmeyen bu dizi, oyunuyla birlikte benim de dikkatimi çekti. ‘How I Met Your Mother’ izleyicisi olarak, Prison Break: The Conspiracy’i inceliyorum, bakalım yapımcılar Prison Break’in adına yakışır bir oyun mu yapmışlar, yoksa sadece isimden kazanmak mı istemişler…
Fox River’da hayat, acımasız olur
Oyuna girdiğimiz zaman, Prison Break’in o meşhur giriş müziği karşılıyor bizi. Dizinin takipçileri bu andan itibaren havaya girer zaten, menü tasarımı da konsepte uygun hazırlanmış çünkü. The Conspiracy’e başladığınız zaman Michael Scofield’ı elinizin altında görmeyi bekliyordunuz, ancak kontrolünüzde Tom Paxton isminde ‘The Company’ adına çalışan bir ajan var. Dizinin başkarakteri Michael yerine neden dizide bile olmayan bir karakter seçmiş yapımcılar bilmiyorum, ancak şaşırtıcı bir karar.

Tom Paxton’ın görevi, ağabeyini kurtarmak için hapishaneye giren Michael Scofield’ı takip etmek ve planlarını öğrenip patronuna bildirmek. İşte bu yüzden, biz de hapishaneye dalış yapıyoruz. Yer dizinin ilk sezonun geçtiği Fox River. Oyun boyunca bu büyük hapishanenin sınırları içinde bulunuyoruz.



Şaşkın bir şekilde kurtların arasında kuzu misali dolanmaya başlıyoruz, Paxton yiğit bir delikanlı olsa da biz onun kadar hazır değiliz bu acımasız hapishane hayatına. Hazırlık sürecinde dizinin sağlam karakterleri tanıtılıyor, Abruzzi ve T-Bag gibi mahkumların içeri girme nedenleri gibi bilgiler veriliyor. Yavaş yavaş kendimize bir çevre ediniyor ve adımızın duyulmasını sağlıyoruz. Fox River’ın kilit isimleriyle bağlantı kurup, Michael’a yaklaşmaya çalışıyoruz.

Bu süreçte T-Bag, Abruzzi ve Bellick gibi karakterlerle anlaşıyor, çıkarlarımız doğrultusunda onların pis işlerini görüyoruz. Verilen görevler genellikle gizlilik üzerine kurulu, bazen dosya çalıyor, bazen birilerine bulaşıyoruz. Görevleri yerine getirdiğimiz zaman, görevi veren kişilerden anlaşma gereği karşılığını alıyoruz. Bazen gardiyanlarla da ufak çaplı iş yapıyoruz, mesela oyunun henüz başlarında, bahçeye ilk adım atacağınız anda gardiyanlardan biri T-Bag’e bulaşmanızı isteyecek. Fox River, yoldan çıkmış gardiyanlarıyla da meşhurdur bilirsiniz.



Yapımın gizlilik üzerine kurulduğunu belirtmiştim, çünkü başkalarının pis işlerini görürken sürekli yasak bölgelere girmek zorunda kalıyorsunuz. Mahkumların giremeyeceği yerlere adım attığınız anda, ekran biraz kararıyor, Paxton dikkatli yürümeye başlıyor ve ortamı geren bir müzik bize eşlik ediyor. Bazen mutfağa giriyor, bazen lağımlarda fare gibi dolaşıyor, bazen de gece dışarı çıkıp çatılarda seksek oynuyoruz. Tüm bunları yaparken hapishane çalışanlarına ve gardiyanlara yakalanmamamız gerekiyor elbette. Görevliler siz etrafta dolaşırken işkillenebilir, bunu ekrandaki kırmızı şeritlerden anlayabilirsiniz. Üçüncü seviyeye kadar şansınız var, ancak o seviyeye geldiğiniz anda sizi fark ediyorlar.



Haritada bulunan nesneleri, saklanmak için araç olarak kullanabilmeniz gizliliği pekiştiren unsurların başında geliyor. Yeri geldiğinde dolaplara saklanıyor, havalandırma borularını kullanıyor, arabaların altına gizleniyorsunuz. Dolapların ve kapı aralıklarından etrafa bakabiliyor, bir sonraki hamlenizi ona göre yapıyorsunuz. Gerçi sol üstte bulunan harita-radar sayesinde etrafta bulunan gardiyanları, görevlileri ve mahkumları görebiliyorsunuz. Bu durum oyunun daha da kolaylaştırıyor.

Prison Break: The Conspiracy, bir süre sonra kendini tekrar eden görevleri karşınıza çıkarmaya başlıyor. Gizliliğin yanında biraz da aksiyon olsaydı, çok daha çekici olurdu yapım. Açmamız gereken kapakların vidalarını, görevliler duymasın diye sessizce çevirmek, hemen arkanızda bir görevli uyurken kapı kilitlerini açmak, ya da gardiyanlardan biri sizi tam görmek üzereyken kapı kilitlerini hızlıca açıp kurtulmak dışında adrenalini arttıran hiçbir öğe yok. Bir iki bölümde aksiyon tavan yapıyor, bunlardan ‘spoiler’ tehlikesi nedeniyle bahsetmeyeceğim.



Özgürlük gibisi yok
Oyunlarda, sıkıcılıktan uzaklaşmak için görevlerin yanında çerez niyetine oyuna birkaç ekleme yapılır. Yada oyuncu özgür bırakılır ve istediği gibi vakit geçirmesi sağlanır. Fakat The Conspiracy’de böyle bir özellik yok, kocaman bir harita olmasına rağmen dilediğiniz gibi dolaşamıyorsunuz. Yapabildikleriniz, oyunun kısıtlı imkanları size ne sunuyorsa o. Bahçede bulunan mahkumlara bulaşıp kavga çıkarabiliyorsunuz, ancak bina içinde yapamıyorsunuz. Yine bahçede bulunan kum torbasında yada vücut çalışarak dövüş yeteneklerinizi geliştirebiliyorsunuz. Yeraltı dövüşlerine katılıyor, para kazanabiliyorsunuz. Kazandığınız para, dövme yaptırmak dışında hiçbir işe yaramıyor ya, neyse.



Görevleri yerine getirirken belli yolları izlemeli ve alternatif çözüm üretmeden yapmanız gerekenleri yapmalısınız. Gardiyanlardan saklanarak ilerlemeniz gerekiyor, bunu sadece orada bulunan kutuların arkasından dolaşarak yapmanıza imkan veriyor yapım, başka hiçbir seçenek sunmuyor. Kendi yolunuzu çizdiğiniz an yakalanıyorsunuz. Bazı yerlerde de küçücük kutular ve görünmez duvarlar sizin kendi yolunuzu izlemenize izin vermiyor. Tom Paxton, oyunun istediği yerlerde zıplayabiliyor, istemediği yerlerde ise ayaklarını yerden kesemiyor.

Oyunda kavga edebildiğimizi söylemiştim, ancak dövüş sisteminin başarısız olduğunu söylemem gerek. Sadece yumruk atmak ve korunmaktan ibaret, bir iki güzel kombo olsa fena olmazdı, en azından tekme atabilirdik yahu. Bunun dışında her istediğiniz kişiye de bulaşamıyorsunuz, mesela ben Michael’ı tokatlamak istiyorum ama oyun buna izin vermiyor.



Görevlerin işleyişindeki bu sıradanlık, yapay zekada da kendini gösteriyor. Kendisinden saklandığınız gardiyanlar ve görevliler, belli zaman aralıklarında belli hareketleri yapıyorlar. Şöyle anlatayım, siz arabanın altında saklanıyorsunuz, gardiyanlar da arabanın önünde bekliyorlar ve aracın yanında kutular var. Siz kutuların yanına geçmeden onlar aracın önünden ayrılmıyorlar, istediğiniz kadar bekleyin, siz hareket edene kadar hareket etmiyorlar. Temizlik görevlileri oldukları yerden ayrılmıyor ve hep aynı yeri temizliyor, ta ki siz harekete geçene kadar. Robotlaşan düşmanlarınızın ne zaman ne yapacağını biliyorsunuz, bu nedenle siz de sıradanlaşan oynanışa ayak uydurmak zorunda kalıyorsunuz.



Kalitesiz oynanışın vasatı geçemeyen grafiklerle buluşması, Prison Break ismini biraz daha zedeliyor. Aslında yapımcı Zootfly, karakter modellemelerinde oldukça başarılı olmuş. Michael Scofield, Abruzzi, Lincoln Burrows ve T-Bag gibi önemli karakterlere özen göstermişler, seslendirmeler de Prison Break oyuncularından olunca gayet güzel bir iş çıkmış ortaya. Ancak görsel detayların es geçilmiş olması ve bazı grafik hataları, yapımın kalitesini düşürüyor. Işıklandırmalardan tutun da kaplamalara kadar hiçbir şey vasat seviyeden öteye geçememiş.



Prison Break: The Conspiracy’nin en iyi yanı, kesinlikle senaryosu. Hikayenin ilerleyişi, ne kadar çok görsel ve teknik hata bulunsa da, oyuna tutunmanızı sağlıyor. Prison Break gerçek hikayesiyle bağlantılı olduğu için zaten yeterince kaliteli olan senaryo, Paxton karakteriyle birlikte yeni bir hikayeyle uyum sağlamış. Her görevden sonra, kendinize ‘Şimdi ne olacak’ diye sormanızı sağlıyor yapım. Oyunun başından sonuna kadar sizi saran bir hikaye, eğer teknik hatalara dayanabilirseniz ki ben dayandım. Ayrıca ‘Versus’ isimli bölümde, oyundaki önemli karakterleri seçerek bir arkadaşınızla kapışabilirsiniz, her ne kadar dövüş sistemi çok iyi olmasa da.



Sonuç
Prison Break hayranı olmasam da, vize haftası olmasına rağmen oyunu bitirdim. Vasat grafiklere, sıradan oynanışa ve kötü yapay zekaya göz yummamı sağlayan güzel bir senaryoya sahip Prison Break: The Conspiracy. Eğer Zootfly, senaryo dışındaki yerlere gereken özeni gösterseydi, oldukça başarılı bir yapım olabilirdi. PB hayranıysanız, yapıma bir göz atmanızı tavsiye ederim, müzikler ve dizinin önemli karakterleriyle hasret giderebilirsiniz. Ancak PB hikayesiyle alakası olmayan biriyseniz, oyun size oldukça itici gelebilir.