PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hutbeler


Kalpsiz_
02-07-2008, 16:37
İSLAMDA DÎN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ

Muhterem Müslümanlar!

İnsan aklıyla vicdanıyla insandır. İnsan hakları evrensel beyannamesinin 18. maddesinde de insana fikir, vicdan ve din hürriyeti tanınmıştır. Din ve vicdan özgürlüğü konusunda İslam dini insana tam bir hürriyet tanımıştır. Zira Kur' an bir yandan İsIam’ın Allah katında yegâne din olduğunu vurgularken, diğer yandan da inanç konusunda insanlara herhangi bir baskı yapılmamasına ilişkin kesin ve açık hükümler içermektedir. "Dinde zorlama yoktur. Artık doğruluk, sapıklıktan iyice ayrılmıştır..."1 "Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi toptan iman ederlerdi. O halde sen mi insanları inanmaları için zorlayacaksın?"2 ve "De ki: Hak (Kur" an) bizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin."3

Aziz cemaat!

Peygamber (a.s.)" in Medine sözleşmesinde ve veda hutbesinde güvence altına aldığı en temel haklardan biri de din ve vicdan özgürlüğüdür. Medine anayasasına göre O. şehir devletinin tartışmasız lideri olduğu halde. Yahudi ve Hıristiyanlara İslam’ı kabul etmeleri için kesinlikle baskı yapmamış hatta yapılmaması konusunda kendilerine yazılı bir teminat bile vermiştir. Nitekim Hz. Peygamber döneminde Yahudiler kendi aralarında gelişen olaylar için Tevrat"a başvuruyor ve hahamların verdiği hükümleri uyguluyorlardı.

Değerli Müslümanlar!

Peygamber (a.s) yaşadığı sürece gerek Müslümanların bu hakkı elde etmeleri ve gerekse gayri Müslimlerin İslam toplumunda inançlarının gereğine uygun bir şekilde yaşamalarını sağlamak için büyük bir mücadele örneği göstermiştir. Kur’ an’ın ifadesiyle "...Şayet Allah bazı insanları diğer birtakım insanlara karşı




korumamış olsaydı. İçlerin de Allah'ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi."4 Peygamber (a.s.). Ehli kitabın inanç esasları ve ibadet yaşantılarında tevhit inancıyla bağdaşmayan yönlerinin bulunduğunu bildiği için onları İslam" a da davet etmiş ancak dinlerinin gereğini yerine getirme ve İslam'ı kabul etme konusunda onların özgür iradelerine asla baskı yapmamış ve yapılmaması yönünde de gerekli önlemleri almıştır.

Değerli kardeşlerim!

Rabbimiz Kur’an’ı Kerimde: "Ya Muhammet öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Ancak öğüdüne yüz çevirip inkâr edene gelince: işte öylesini Allah en büyük azap ile cezalandırır. Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir.”(5)


HAZIRLAYANIN ADI: ALİ ÇÖRTÜK
UNVANİ: Suluca Köyü Camii imam-Hatibi /SALIPAZARI

Diyanet İsleri Başkanlığınca daha önce hazırlanan hutbelerden değildir.


1.Bakara. 256.
2.Yunus. 99.
3.Kehf,29.
4.Hacc. 40.
5.Gaşiye. 21-25.

















İL :SAMSUN
AY-YIL :ŞUBAT-20Q8
TARİH :08.02.2008
file:///C:/DOCUME%7E1/ANAMAK%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image004.jpg

İSLAM'DA SEVGİ

Muhterem Müslümanlar

Sevgi insanlarda doğuştan var olan bir duygudur. Topluma huzur ve kardeşliği getiren birleştirici bir vasıtadır.Çünkü sevgi bir gönül işidir.
Her iyiliğin başı sevgidir.Dünyada mutlu bir hayat,ahirette cennetin sonsuz nimetleri hep sevgi sayesinde kazanılır.İnsan kendiliğinden veya tesadüfen yaratılmış bir canlı değil;Allah"u Teala"nın en güzel şekilde yarattığı bir varlıktır.Bir toplumda huzurun, mutluluğun olabilmesi hayatın güzelleşmesi için öncelikle fertlerin diğer insanlara karşı iyi niyet ve samimi bir hisle yaklaşması gerekir.Bu da sevgiyle, sevmekle olur. Müslüman olan bir kimse.Allah’ın yarattığı mahlukatı elbette yine Allah için sever.Sevgi adamı Yunus Emre. "Yaratılanı severim Yaratandan ötürü", "Gelin tanış olahm.işi kolay tutalım, sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz.” diyerek sevginin önemini ne güzel ifade etmiştir.

Aziz Kardeşlerim!

İnsan için en büyük mutluluk. Allah(cc)'ın sevgisine ulaşmaktır.Allah(cc);zaIimleri.haddi aşanları.kibirlenipböbürlenenleri sevmez. Buna karşılık takva sahiplerini. tövbe edeni eri, sabredeni eri, ih san sahiplerin i,adaletle iş görenleri ve tevekkül edenleri sever.Allah (cc) '"(Rasülüm)de ki:Eğer siz Allah'ı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah da sizisevsinvegünahlarınızı bağışlasın.”
( 1 ) buyurmuştur.
Peygamberimiz(sav) "İman etmedikçe cennete giremezsiniz.birbirinizi sevmedikçe de gerçek manada iman etmiş olamazsınız''Allah'u Teala kıyamet gününde benim için birbirlerini sevenler gölgemden başka gölge bulunmayan bir günde arşın gölgesinde gölgelendireceğim."(3) "Bir kimse din kardeşini severse sevdiğini o kişiye söylesin"(4)buyurmuştur. Müslüman"ın
görevi sevgisini iyiye, güzele ve meşru olana



yöneltmektir. Sevdiğini Allah(cc) için sevmeli sevmediğine de Allah(cc) için buğzetmelidir.

Değerli Kardeşlerim!

Her zamankimden daha çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımızın olduğu şu günlerde karşımızdaki insanı sever gibi görünüp içinden buğzetmekle. iki yüzlülükle kıskanıp kin tutup nefret ederek saldırıp sataşarak, darılıp küserek, ne dünya.ne de ahiret saadeti kazanılabilir.Allah'u Teala biz Müslümanların halis dostlar ve gerçek kardeşler olarak yaşamamızı istiyor. Böyle olanlara büyük mükafatlar vaat ediyor.O halde gerçek müslümanlar isek, eğer cennete girmeyi gerçekten itiyor isek birbirimizi sevelim,sayalım,ve birbirimize yardımcı olalım. Nefsin ve şeytanın oyununa gelmeyelim. Fani dünya menfaatleri için, baki veebediolanahiretimizi mahvetmeyelim. Birbirimizinkusurlarını araştırmayalım.Daima iyi ve güzel huylarımızı görmeye çalışalım.Düşmanlık çok kolay ama zararlı bir hastalıktır.Dostluk ise bizlere Allah'ın sevgi ve rızasını kazandırır. Müslüman her şeye ve herkese rağmen her türlü çıkar düşüncesinden uzak Allah(cc) rızası için.samimi bir sevgi beslemelidir.

Aziz Müslümanlar!

Hutbemi Hz.Ömer'in(ra) oğlu Abdullah (ra)'ın şu anlamlı sözleriyle bitirmek istiyorum: "Allah için sev.Allah için buğzet.Allah için dost ol ve yine O'nun için düşman ol.Çünkü Allah'ın dostluğuna ancak bu şekilde erişilir."(5)

HAZIRLAYANIN ADI:Ali Fuat SEZGİN ÜNVANhİmam Hatip (Seyhsafı Kovu camii/HAVZA)

Diyanet İsleri Başkanlığınca daha önce hazırlanan hutbelerden değildir.

1-A.îmran 31
2-Müslim İman 93
3-MüslimBirr 161
4-R.SalihinC.l S.413
5-Hadislerle Müslümanlık.C. 3 S. 1123



İL : SAMSUN

AY-YIL : ŞUBAT - 2008
TARİH : 15.02.2008

وَمَن يَتَوَلَّ اللّه وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آمَنُواَْ
فَإِنَّ حِزْبَ اللّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ


PEYGAMBER SEVGİSİ


Muhterem Müslümanlar!
Adı ezan, kâmet ve kelime-i şehâdet ve kelime-i tevhid’de Allah-u Teâlâ’nın yüce adıyla birlikte anılan ve “habîbullah” sıfatına mazhar kılınan sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa (sav) efendimize kalbimizde özel bir yer ayırmak ve onu, Allah hariç bütün varlıklardan daha çok sevip saymak imanımızın bir gereğidir. Kur’ân’ın da açık ifadesiyle Allah’ı seven bir kimse, zaten O’nun rasûlünü de sevip sayar ve onun buyruklarına (sünnetine) tâbi olur. Bir âyette mealen şöyle buyrulur: “Habibim! (onlara) de ki: Eğer sizler Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz.”[1] (http://www.sonforum.org/#_ftn1) Başka bir deyimle ifade edecek olursak, Allah sevgisi, Hazreti Peygamber’e tâbi olmayı gerekli kılar. Peygambere itaat etmek ise, sonuçta Allah’a itaat etmekle eşdeğerdir. Bu gerçek bir âyette şöyle dile getirilir: “Kim rasûle itaat ederse, sonuçta o, Allah’a itaat etmiş demektir.”[2] (http://www.sonforum.org/#_ftn2)

Kıymetli Kardeşlerim!

Resulullah Efendimiz, anamızdan, babamızdan, çocuklarımızdan ve hatta canımızdan daha kıymetlidir. Aksi takdirde imanımız kemâle ermiş olmaz. Bu konu hakkında Hazreti Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: “Sizden biri, beni babasından ve çocuklarından daha çok sevmedikçe, (gerçek anlamda) iman etmiş olamaz.”[3] (http://www.sonforum.org/#_ftn3) Bu hadisi duyduktan sonra Hz.Ömer (ra), peygambere hitaben şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasûlü, sen bana canım hariç her şeyden daha sevimli (değerli ve kıymetli)sin.” Bunun üzerine Hazreti Rasûlüllâh: “Olmadı ey Ömer, Ben sana canından da daha kıymetli olmalıydım” buyurunca, bu defa Hz.Ömer de şu karşılığı verdi: “Sen, bana canımdan da daha değerli ve kıymetlisin.” Onun bu cevabından sonra Peygamber Efendimiz de: “Ey Ömer, işte şimdi imanın kemale erdi” buyurdular.[4] (http://www.sonforum.org/#_ftn4)
Değerli Mü’minler!
Bu konuyla bağlantılı olarak ashâptan bir çoklarının Hazreti Rasûlüllâh’a karşı duydukları sevgi ve bağlılığı göstermek amacıyla “anam, babam sana feda olsun Ey Allah’ın Rasûlü!” şeklindeki hitaplarının ne büyük bir anlam taşıdığını unutmamak gerekir. O Yüce Rasûlü ne kadar çok sevsek de O’nun biz ümmetine karşı duyduğu sevginin büyüklüğüne yine de ulaşamayız. O, öyle yüce bir rasûl idi ki, bizi bizden daha çok düşünmekte ve sevmekte idi. Bu sebeptendir ki, Allah’dan dilemesi halinde kabul edilecek isteklerinin tümünü bu dünyada kullanmamış, biz ümmetine şefaat etmek adına, haklarından birini saklı tutmuştur. Kur’ân’ın da beyan buyurduğu üzere bizlerin sıkıntıya düşmemizden rahatsızlık duyan, mü’minlere karşı da son derece şefkatli ve merhametli olan[5] (http://www.sonforum.org/#_ftn5) o yüce rasûlü canımızdan aziz bilmek, onu sevmek ve saymak, onun sünnetini bilfiil yaşamak ve yaşatmak, onun buyruklarını (dinî konulardaki beyanlarını) tartışmasız kabullenmek hem ona karşı olan bir vefa borcumuz hem de imanımızın bir gereği olmalıdır. Zira Allah ve Rasûlünün hüküm verdiği herhangi bir konuda, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için Allah ve peygamberinin hükümlerine aykırı olarak kişisel tercih ve yorum yetkilerinin olamayacağı[6] (http://www.sonforum.org/#_ftn6) unutulmamalıdır.

Aziz Cemaat!

Eğer o yüce peygamberimize karşı olan sevgi ve duygularımız samimi ise, onun biz ümmetine yönelik “vasiyyetlerini” unutmamak ve gereklerini de uygulamak boynumuzun borcu olmalıdır. Sözgelimi o, vedâ hutbesini irâd ederken şöyle buyurmuşlardır: “Ben size iki (değerli) emanet bırakıyorum ki, eğer onlara sımsıkı yapışır iseniz, benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. İşte onlardan biri Allah’ın kitabı (Kur’ân), diğeri ise nebîsinin Sünnetidir.”[7] (http://www.sonforum.org/#_ftn7)
Hutbemi şu âyet meâliyle bitirmek istiyorum: “Kim Allah’ı, rasûlünü ve mü’minleri dost edinirse bilsin ki, Allah’ın taraftarları, asıl üstün olacak olanların tâ kendileridir.”[8] (http://www.sonforum.org/#_ftn8)



Hazırlayan : Prof. Dr. İshak YAZICI

OMÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi


Diyanet İşleri Başkanlığı’nca daha önce hazırlanan hutbelerden değildir.




[1] (http://www.sonforum.org/#_ftnref1) Âl-i İmrân 3/31.

[2] (http://www.sonforum.org/#_ftnref2) Nisâ 4/80.

[3] (http://www.sonforum.org/#_ftnref3) Tecrîd-i Sarîh, 1/31.

[4] (http://www.sonforum.org/#_ftnref4) Tecrîd-i Sarîh, 12/234.

[5] (http://www.sonforum.org/#_ftnref5) Tevbe 9/128.

[6] (http://www.sonforum.org/#_ftnref6) Ahzâb 33/36.

[7] (http://www.sonforum.org/#_ftnref7) Mâlik b. Enes, Muvatta’, K.Kader (46), bâb. 3.

[8] (http://www.sonforum.org/#_ftnref8) Mâide, 5/56.