PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Türkiye'nin en akla ziyan ithalat kalemi


çakır
08-16-2010, 18:28
İnsan bedeni imha edilerek insanlığa katkı olabilir mi?
Her derdin bir çaresi vardır da, son yıllarda tıp fakültelerinde yaşanan bir sıkıntı nasıl aşılabilecek bilemiyorum. Bu konuda bir çözüm önerisi olan varsa ve ilgililerle paylaşma imkanı bulursa, tıp bilimine de insanlık alemine de katkı yapmış olur.
Efendim mesele şu:
Yeni tıp fakültelerinin açılmasıyla birlikte kadavra sıkıntısı giderek artmış ve tıp eğitimini aksatacak seviyelere yaklaşmış.
Türk Dil Kurumu kadavra sözcüğünü; Tıp öğretiminde, üzerinde çalışma yapılan ölü insan veya hayvan vücudu olarak açıklıyor (http://tdk.gov.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF437673 4BED947CDE&Kelime=kadavra).
Ülkemizde genellikle kimsesiz cesetlerden kadavra olarak yararlanılıyor. Ülkemizde akrabalık bağlarının güçlü olması ve kimsesizlerin kimsesi olmak üzere yaygın bir sosyal dayanışma mekanizması bulunması, kimsesiz insan sınıfında değerlendirilecek kişi sayısını da azaltıyor. Ölenler büyük ölçüde sahipsiz kalmıyor.
Albert King, Travma Dergisi’nde yayınlanan makalesinde, kadavra araştırmaları sayesinde her yıl ortalama 8.500 hayatın kurtulduğunu yazar. King’e göre, emniyet kemeri testinde kullanılan bir kadavra her yıl 61 kişinin, hava yastığı testlerine giren bir kadavra 147 kişinin, kafatası arabanın ön camına çarptırılan bir kadavra da 68 kişinin hayatını kurtarıyor.
Selçuk Üniversitesi (SÜ) Selçuklu Tıp Fakültesi Dekanı ve Anatomi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kağan Karabulut, tıp eğitiminde kadavranın vazgeçilmez bir materyal olduğunu ifade ediyor. Kadavraların farklı yollardan temin edildiğini belirten Karabulut, kişinin ölümünden sonra vücudunu eğitim amaçlı olarak bilimsel inceleme ve araştırma faaliyetlerinde kullanılmak üzere vasiyet edebildiğini söylüyor.
Türkiye’de kendisinin veya ölmüş bir yakınının organlarını başkalarını yaşatmak üzere bağışlamak çok yaygın olmamakla birlikte, tıp öğrencileri üzerinde çalışma yapsınlar diye yakınlarının cesedini bu amaçla bağışlayan veya kendi cesedi için sağlığında bunu vasiyet eden kişi sayısı yok denecek kadar az. Böyle bir kültür henüz gelişmedi. Yılda sadece birkaç gönüllü çıkıyor. Bu durum ciddi bir kadavra sıkıntısına neden oluyor.
Dini durum...
Ulusal Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği Başkanı Prof. Dr. Hakan Hamdi Çelik, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun, "kadavra üzerinde çalışmanın ve araştırma hastanelerine kadavra bağışı yapmanın dinen sakıncası olmadığı" konusunda kendilerine destek verdiğini belirtiyor.
İnsan kadavralarının tıp biliminin gelişmesi için kullanılmasında dini ve etik açıdan hiçbir sakınca bulunmadığını anlatan Çelik, ''İnsana olan saygıdan dolayı gerek kadavra üzerindeki çalışmalar esnasında, gerekse sonrasında son derece özenli davranıldığını ve cenazelerin dini vecibelere uygun olarak defnedildiğini” ifade ediyor.
İdeal bir anatomi eğitimi için en fazla 10 öğrencinin bir kadavra üzerinde çalışması gerekiyor. Oysa Türkiye'de bazı tıp fakültelerinde kadavra dahi bulunamıyor.
Kadavra ithalatı
Sahipsiz cenazelerin tıp fakültelerine verilmesinin kadavra temini için bir adım olduğunu belirten Çelik, nihai çözümün, insan bedenlerinin ölüm sonrasında tıp eğitiminde kullanılması kutsal amacına yönelik olarak bağışlanması ve kadavra ithalatı olduğunu vurguluyor. İnsan cesedinin ithal edilmesi gibi bir durum ne kadar garip değil mi? Düşünün ki onların da ana-babaları var. Neticede onlar da bir insan evladı... Gerçekten acı bir son...
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün ''Kimsesiz Cesetlerin Bilimsel Araştırmada Kullanılması İçin Üniversitelerle İşbirliği'' konulu 12.01.2007 tarihli genelgesi sonrasında, o illerdeki Cumhuriyet Başşavcılıklarıyla protokol imzalayan Ankara ve İstanbul'daki tıp fakülteleri kadavra almaya başladılar. Fakat yeterli değil.
İlgili genelgede; “Vücudunu ölümden sonra inceleme ve araştırma faaliyetlerinde faydalanılmak üzere vasiyet edenlerle, yataklı tedavi kurumlarında ölen veya bunların morglarına getirilen ve kimsenin sahip çıkmadığı ve adli kovuşturma ile ilgisi olmayan cesetler aksine bir vasiyet olmadığı takdirde altı aya kadar muhafaza edilmek ve bilimsel araştırma için kullanılmak üzere ilgili yüksek öğretim kurumlarına verilebilirler” deniliyor.
Kaliteli sağlık hizmeti, başta doktorlar olmak üzere sağlık personelinin iyi yetişmiş olmasına bağlı. Kadavra kullanımı klasik tıp eğitiminin vazgeçilmezi olmasının yanı sıra, özellikle kadın doğum, ortopedi, üroloji, kulak-burun-boğaz, anestezi, plastik ve genel cerrahi gibi bölümlerin asistan eğitiminde de kullanılıyor. Kadavraların yeni operasyon tekniklerinin denenmesinde ve klinik anatomi çalışmalarındaki önemi de çok büyük.
Tıp fakültelerinde temel eğitim olarak kabul edilen anatomi dersleri kadavra yetersizliğinden dolayı ağırlıklı olarak maketler üzerinde veriliyor. Her bir parçalanabilir sahte bacak (tek kullanımlık) 5.000 dolara malolurken, bir kadavranın maliyeti ise sadece 500 dolar.
Cesetleri yakışıklı yapma sanatı...
Tıp fakülteleri bilimsel araştırmalar için kadavra bekleyedursun, kadavralar için yeni bir uygulama alanı da ortaya çıktı. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında, “plastinasyon” yöntemiyle çürümez hale getirilmiş 200’den fazla gerçek insan bedeni sergilendi. Alman Bilim Adamı Dr. Gunther von Hagens, “Plastinasyon” adını verdiği teknikle insan bedeninin parçalarını çürümez hale getiriyor, sonra da onlara inanılmaz şekiller veriyor (http://www.bodyworlds.com/en/gunther_von_hagens/life_in_science.html). Çalışmaları dünyanın her yerinde çok tartışılan Gunther von Hagens ve ekibi, şimdiye kadar 800’ü aşkın bedeni kendi yöntemleri ile çürümez hale getirerek sergilemişler. Dr. Gunter, müşterilerinin birçoğunun belirli pozlarla mumyalanmak istediklerini ve böyle bir durumda kendilerinden ek ücret aldıklarını söylüyor. (Şekil verilmiş kadavralar için tıklayınız (http://www.google.com.tr/images?hl=tr&q=Gunther+von+Hagens&um=1&ie=UTF-8&source=univ&ei=9Z5YTPeYI4aIOLG82bYJ&sa=X&oi=image_result_group&ct=title&resnum=1&ved=0CC0QsAQwAA&biw=1003&bih=593).)
Gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelerde yürüttükleri savaşlar sırasında ölçüsüz şiddet kullanımı ile ölümüne veya yaralanmasına neden oldukları insanların organ ve cesetlerinden de yararlanma yoluna gittiği ve kimi zaman ülkelerine taşıdıkları yaygın iddialar arasında. Hakeze insan kaçaklığından ve kayıp insanlardan da kimi zaman bu amaçlarla yararlanıldığı biliniyor.
Osmanlı Devleti’nin, tıp öğrencilerinin kadavra ihtiyacını karşılamak için örneğin Haydarpaşa Hastanesi’ni Karacaahmet Mezarlığı’nın yanına inşa ettiği ve yeni gömülen kimi cesedlerin kaçırılarak anatomi derslerinde kullanıldığı yaygın söylentiler arasındadır.
Sözün kısası şu: İçtiğimiz ilaçların her birinin üretim aşamalarındaki denemelerinde kobay olarak kullanılmış insanların katkısı var... İnsanların şifa bulmasına neden olan sağlık hizmetlerinin bir çoğunda, kimsesiz insanların kadavraları üzerinde denenmiş uygulamaların etkisi var.
Gönüllülere yaşarken sadece organlarını değil, mümkünse cesetlerini de bağışlamaları yönünde tavsiyede bulunuyor hekimler... Artık takdir sizin.
Bu konuda daha orijinal önerileri olanlar varsa ve ilgililerle paylaşırlarsa insanlığa katkı yapmış olurlar.
(Not: Konuyu araştırken, Sayın Fethullah Gülen’in “Kadavralar ve Tıp Eğitimi” başlıklı kısa bir değerlendirmesine denk geldim. Arzu edenler bakabilirler. Tıklayınız (http://tr.fgulen.com/content/view/10484/3/).)
Prof. Dr. Osman ÖZSOY