PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Bu sekreter de Kılıçdaroğlu'nu bitirir


çakır
08-16-2010, 18:12
Şu satırlar Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil’in dünkü yazısından (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/14810599.asp?yazarid=249&gid=61):
“Siyasetin kulisiyle sosis imalatı toplumun önünde yapılmaz, çünkü ikisi de iğrençtir” derler. Kılıçdaroğlu, “Önder Sav ve 1200 delege tarafından” aday gösterildi... Pek çok delegenin, gazetecilerin kulağına hiç utanmadan ve sırıtarak söylediği şuydu: “Sekretere yakın olacağına, genel sekretere yakın ol!”
Bu sözler Önder Sav’a ait ise, gerçekten çok utanç verici...
“Sekretere yakın olacağına” ne demek? Sayın Deniz Baykal’a yönelik nasıl bir ima, nasıl bir laf sokuşturmadır bu? Kasede konu iddialar doğru olsa bile, bu nasıl arkadan hançerlemedir? Nasıl bir dedikoduculuktur? Nasıl bir kulis faaliyetidir?
Kaldı ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun il başkanları tarafından aday gösterildiği toplantıda yine Önder Sav’ın, “ya ikinci kaset de çıkarsa” şeklindeki bir açıklama ile partilileri ikna ettiği basına yansımıştı (http://www.stargazete.com/politika/ikinci-kaset-de-cikarsa-haber-263498.htm). İlk kasedin gerçekliğine inanmadığını beyan eden bir siyasetçinin, ikinci bir kasedin var olabileceğinden söz etmesi ne anlama gelmektedir? Kimsenin bilmediği ama onun bildiği birşey olabilir miydi? Yok değildiyse, bir varsayım üzerine partinin tüm dengeleri ile oynama ve Sayın Baykal’ı gözden çıkarma cesaretini nereden buluyordu?
Sayın Baykal’a ait olduğu iddia edilen komplo kasedinden kendisine pozisyon devşiren en uyanık, en sinsi, en vefasız siyasetçi Önder Sav oldu. Halbuki Önder Sav için, “işte şimdi işi bitti” denildiği zamanlarda, tüm partili arkadaşları ona sırt çevirmişken, sadece Sayın Baykal herşeye rağmen kendisine sahip çıkmış ve harcamamıştı. Aşağıda izah edeceğim.
Önder Sav’ın, “Sekretere yakın olacağına, genel sekretere yakın ol!” şeklinde gerçekten bir beyanı olmuş mudur diye insan bir an için tereddüt etse de, yukarıdaki satırları kaleme yazar, CHP İstanbul İl Teşkilatı 140 delege ile kurultaya katılırken, Doğan Grubu medyasının 143 gazeteciyle kurultayı izleyeceğini aktarmıştı (http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=14801453&yazarid=249&tarih=2010-05-22). İstanbul’dan giden her delegeye Doğan Grubu’ndan bir gazeteci düştüğü düşünülürse, eğer Önder Sav’ın böyle bir beyanı olduysa gözden kaçması da mümkün değildir demektir bu...
Öp, bahtın açılsın...
Nitekim dün internet sitelerinde, çok sayıda gazetecinin takip ettiği kurultaydan ilginç gözlemlere de yer veriliyordu. Partinin gençlik kollarından bir gencin arkadaşı ile yaptığı heyecanlı telefon görüşmesini bir gazeteci yazısında şöyle aktarıyordu (http://www.internethaber.com/onder-savi-optum,-kesin-adayim-254570h.htm):
- Oğlum oğlum… Tam üç kez Önder Sav’la karşılaştım... İkisinde elini sıktım, birinde de elini öptüm... Bundan sonraki seçimde kesin milletvekili adayıyım…”
Demek ki partide bir yerlere gelmek el-etek öpmekten geçiyor... Eğer bir partinin mensuplarında böyle bir algı oluşmuşsa, o partide parti içi demokrasiden söz edilebilir mi? (Diyeceksiniz ki, hangisinde var ki? Siz de haklısınız?... Öp geç, öp geç...)
Sayın Baykal genel başkanlık koltuğunda otururken, CHP teşkilatı büyük ölçüde Önder Sav’ın kontrolü altındaydı. Yeni dönemin perde arkasındaki orkestra şefinin de Önder Sav olduğu ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir kukla gibi perde arkasından yönettiği şeklindeki izlenimlerde bir haklılık payı varsa, bu durum partide çok şeyin değişeceği anlamına gelir mi?
Kurultay’da CHP İl Başkanı Gürsel Tekin ve Genel Sekreter Önder Sav’a en az oy çıkması, her iki isme de delegelerin yeterince güvenmediğini ve kuşku ile yaklaştığını yansıtan önemli bir gösterge oldu (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14815648.asp?gid=373). Pazar sabah saatlerine kadar sarkan ve Önder Sav ile Gürsel Tekin arasında krize yol açan Parti Meclisi listesi belirleme çalışmaları da, yeni dönemde partide hangi fraksiyonların hizip mücadelesi vereceği yönünde ipucu oldu (http://www.milliyet.com.tr/chp-parti-meclisi-belirlendi/siyaset/sondakika/23.05.2010/1241583/default.htm).
İki yıl önceki tüzük değişikliği kongresinde CHP'deki mevcut güçlü genel sekreterlik makamının pasifize edilmesi, bunun yerine örgütten sorumlu genel başkan yardımcılığının güçlendirilip fiilen CHP'nin "ikinci adamı" haline getirilmesi öngörülüyordu. Kaset skandalı Sayın Baykal’ı siyasetin dışına itince, Önder Sav yetkilerine sınırlama getiren bu fırsatı kaçırmadı ve son kurultayda konu gündeme bile gelmedi, yetkilerini korudu.
Bunlar unutuldu mu?
Önder Sav, tüm ülkede büyük tepki ile karşılanan bazı davranışlarda bulunmuş ve büyük eleştiri almıştı. Elmadağ ilçe örgütünde hacca gitmek için kendisinden yardım isteyen yaşlı bir partiliye, kameraların çekim yaptığını fark etmeden, "Araplar’a para kaptırma, bakarsın Muhammed seni bırakmaz" demişti. Tartışma yaratan bu diyaloğun ardından, kamuoyundan Baykal'a yönelik olarak "Sav'ı görevden al" ve "Sav özür dilemeli" şeklinde talepler dile getirilmişti. Sayın Baykal da tüm eleştilere rağmen Sav'ı korumuştu (http://www.bugun.com.tr/haber-detay/90116-onder-sav-dan-hac-savunmasi-haberi.aspx).
Önder Sav ayrıca, telefon sakarlığı ile de bir ara gündeme oturmuştu. Nasıl ki kaset komplosunda Sayın Baykal hükümeti hedef aldıysa, Önder Sav da kendi sakarlığının faturasını hükümete çıkarmıştı.
CHP Genel Merkezi'nden gerçekleşen skandal telefon görüşmesinde Bolu Valisi Ali Serindağ, CHP Genel Sekreteri Önder Sav'a, bir CHP İl Başkanı gibi Bolu'da nasıl seçim kazanabileceklerini ve seçim stratejilerinin nasıl olması gerektiğini anlatıyordu. İkili, ülkenin Başbakanı'nı, bakanlarını ve bazı cemaat önde gelenlerini hedef alıyordu. Vali telefon görüşmesinde, bir cenazeye 'Bakan'a tavır koyarak gitmediği' itiraf ediyordu.
Görüşme basına sızınca,CHP Genel Merkezi'nde tepeden tırnağa "böcek" araması yapıldı. Oysa ortada "matrak" bir olay vardı... Olay; CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın, kendisine hac ile ilgili sözlerine açıklama getirip getirmeyeceği yönünde soru sormak isteyen Vakit gazetesi muhabiri ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra, telefonunu açık unutmasından ve bu sırada diğer telefondan vali ile yaptığı görüşmenin yansımasından kaynaklanıyordu (http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=695884).
Sayın Baykal, Önder Sav’ın içine düştüğü ve partililerin bile alaya aldığı bu komik durum karşısında yine de Sayın Sav’ı korudu. Harcatmadı.
Fakat Önder Sav eline geçen ilk fırsatta Baykal’a sırtını döndü. Partililere de, olup olmadığı şüpheli ikinci kasetle gözdağı verdi.
Baykal gibi güçlü bir lideri kendi mahcup dünyasında yalnız bırakan ve etkisizleştiren Önder Sav’ın, fakir fukara edebiyatından başka hiçbir sermayesi olmadığı izlenimi veren Sayın Kılıçdaroğlu’nu nasıl markaja alacağını hep birlikte izleyeceğiz.
İyi ama, madem Önder Sav kalacaktı, partideki hangi köklü değişiklikten söz ediyor ki kamuoyu... Bizim gözümüzden kaçan başka birşey mi var yoksa...
Prof. Dr. Osman ÖZSOY