PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Fethullah Gülen'i üzen diğer görüntü


çakır
08-16-2010, 18:10
Sayın Deniz Baykal’ın Genel Başkanlıktan istifa ederken kullandığı, “Başka bir sorumlu arayışına çıkacaklara yardımcı olmak için, ABD’den Pensilvanya’dan aldığım üzüntü ve destek mesajlarını samimi bulduğumu da burada belirtmek isterim” sözlerinin yankıları sürüyor.
Sayın Gülen’i yakından tanımayanlar için bu durum şaşırtıcı gelebilir. Tanıyanlar ise, Sayın Baykal’ın bir insan olarak içine düştüğü güç durum karşısında, Sayın Gülen’in belinin büküldüğünü, takatinin kesildiğini, solup sarardığı için dalından kopan yaprağa hüzünlenen Sayın Gülen’in Sayın Baykal için de gözyaşı döktüğünü bilirler, hissederler.
Bu konuya aşağıda döneceğim ve Sayın Baykal ile Sayın Gülen arasında bu irtibat nasıl kurulmuştur meselesini izah etmeye çalışacağım. Ama önce, Sayın Gülen ilkesel olarak bu konulara nasıl bakıyor onu izah edelim, ardından da yazıya başlık olan konuya temas edelim.
Sayın Baykal CHP liderliğinden istifa ettiğini açıklamak üzere kameraların karşısına daha geçmeden ve “Pensilvanya’dan aldığım üzüntü ve destek mesajlarını samimi bulduğumu da burada belirtmek isterim” sözlerini sarf etmeden önce, Yeni Şafak’taki köşemde salı günü yayınlanacak olan yazımı Pazartesi öğle saatlerinde yazmış ve gazeteye göndermiştim. Yazıda, Sayın Gülen’in eski bir konuşmasından bir alıntıya da yer vermiş ve şu satırları aktarmıştım (http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=11.05.2010&y=osmanozsoy):
Fethullah Gülen 4 yıl önce “Ayıpları örtmek” konusunda yaptığı bir sohbetinde, “Bir insanın mahrem yanlarını ifşâ etmek, hatalarını fâş etmek asla doğru değildir. Böyle bir şey insan haklarına da, mevcut hukuka da, İslâm fıkhına da aykırıdır. Hata ve günahları fâş etmek değil, örtmek esastır. Hırsızlık yapan bir insan derdest edilip Efendimiz'e (s.a.s) getirilince, O (s.a.s) Niye getirdiniz bunu? Demiş, zina itirafıyla kendisine gelene de, 'Dön git ve Allah'a tevbe et!' buyurmuştur. Dünyada bir müminin ayıbını örtenin Allah da Kıyamet Günü ayıplarını örter” şeklinde konuyu anlatır (http://tr.fgulen.com/content/view/11482/3/).
Bu nedenle, videonun ilk kez muhafazakar hassasiyetleri olduğu bilinen bir sitede yayınlanması da, sorgulanması gereken bir noktayı teşkil etmektedir. Değil Deniz Baykal, muhatap Ebu Cehil bile olsa, ayıpları örtmek esas olmalıdır.
Sayın Gülen’in bu konulardaki yaklaşımını bildiğim için, Sayın Baykal’ın,“Pensilvanya’dan aldığım üzüntü ve destek mesajlarını samimi bulduğumu da burada belirtmek isterim” sözleri beni hiç şaşırtmadı. Sayın Gülen’deki bu tavır, bir ilkesel bir duruş, bir hayat felsefesi. Ona ayrı, başkasına ayrı olan çifte standara dayalı bir duruş değil.
Gelelim bugünkü yazımıza başlık olan konuya...
Yıllar evvel Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’den dinlemiştim.
28 Şubat’ın en netameli günlerinde Aczimendi lideri Müslüm Gündüz şu an cezaevinde olan gazeteci Hüseyin Üzmez’in evinde Fadime Şahin ile basılınca, yarıçıplak hali ile ekranlara gelmiş ve medyada bu görüntüleri uzun süre yer almıştı.
Olayın gerçekleştiği günün akşamında tüm televizyon kanallarının haber bülteninde bu görüntüler yer alınca, o sırada Hüseyin Gülerce Sayın Gülen’in yanındadır ve orada bulunan diğer misafirlerle birlikte haberleri izlemektedirler.
Orada bulunanlardan bir kısmı, Müslüm Gündüz’ün o günlerde tavır, söz ve davranışlarıyla 28 Şubat cunta ekibine verdiği malzeme ve o süreçte İslami hassasiyetleri olan kesimleri oldukça güç duruma düşüren eylemleri nedeniyle bu tür bir işin başına gelmiş olabileceği şeklinde yorumlar yapınca, Sayın Gülen’in bu sözlere tepkisi sert olur. Oldukça canı sıkılır. Durumu ne olursa bir insanın içinde düştüğü o zor durum karşısında ezilir, kederlenir ve Müslüm Gündüz’ü sevenlerin de bu hale çok üzüleceği düşüncesi ile üzüntüsü daha da katlanır. “Bizler Allah’ın hangi konuda ne murat ettiğini bilemeyiz. Bir mümine böyle yorumda bulunmak asla yakışmaz” der ve bu düşüncelerinden dolayı Allah’a istiğfar (tevbe) etmelerini ister.
Sözün kısası, Sayın Gülen’in bu tavrı, İslam’ın öngördüğü bir mümin duruşudur. Burada şaşılması gereken durum Sayın Gülen’in Sayın Baykal’a üzüntü mesajını iletmesi değil, bireylerin, bu olay sanki kendi başlarına gelmiş gibi hicap duymama ve duyarlılıklarını kaybetme durumudur.
* * *
Baykal ile irtibatı kim sağladı?
Sayın Fethullah Gülen’in Sayın Baykal’a ilettiği üzüntü mesajı medyada farklı yönlere çekilerek kullanılınca, Sayın Gülen bir açıklama yapma gereği duydu (http://tr.fgulen.com/content/view/18420/6/). Benzer bir düzeltme de CHP Genel Merkezi’nden geldi (http://chp.org.tr/HaberDetayi.aspx?NewsID=1058).
Sayın Gülen açıklamasında, “Beni ziyarete gelmiş bir arkadaşım bu hislerimi Sayın Baykal'a iletti” ifadelerine yer verdi. Açıklamayı okuyunca yüzümü tebessüm kapladı. Sayın Baykal basın toplantısında Sayın Gülen’e göndermede bulununca, gazeteci bir arkadaş beni telefonla aramış ve “haklı çıktın” demişti.
Mesele şu: 2 hafta önce Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ndeki seçimler için bir grup gazeteci arkadaşla oy kullanmaya giderken, arkadaşlara bir isim zikretmiş ve, “falanca arkadaş şu günlerde Ankara’da olsaydı, Sayın Erdoğan ile Baykal ve Bahçeli arasındaki durum bu kadar gergin olur muydu, paketi referanduma götürmeye gerek kalmadan bir ortayol bulunur muydu?” diye sormuştum. Hepsi ağızbirliği etmişçecesine, “haklısın, işler bu noktaya gelmezdi” dediler.
İşte Gülen’in açıklamasında sözü edilen arkadaş, o arkadaşımız. Erken yaşlarından itibaren Sayın Gülen’in yakın çevresinde. Müthiş bir insani iletişimi ve elektriği var. Birbirine düşman gibi olan insanların bile ortak dostu. Sayın Ecevit de sağlık sorunu gerekçesi ile kumpasa kurban gittiği en zor anlarında sadece onu yanında görmek istemiş, ilk ona konuk olmuştu. Şu an İstanbul’da ikamet ediyor ama, Ankara’daki yokluğu derinden hissediliyor. Boğazın iki yakasını birleştiren köprünün halatları gibi, farklı çevrelerden insanların birbirine el uzatmasını temin edecek Allah vergisi bir yeteneği var. Tek sermayesi güvenirliği. Samimiyeti...
Ankara’da liderler arasındaki insani iletişimin zayıflaması ve diyalog kapılarını birbiri ardına karşılıklı yüzlerine kapatmaları biraz da bu yüzden. Liderlerin aralarında köprü olacak diyalog kapıları, ortak dostları ve iletişim kanalları yok gibi. Liderlerin etrafındaki insanlar sadece gaz veriyorlar. Temkin ve itidali tavsiye eden aklıselim sahibi insan çok az.
Sayın Baykal’ın hükümeti de suçlayan istifa açıklamasından sonra bir öfke ile kameraların karşısına geçen Sayın Erdoğan’ın yanında o arkadaşımız gibi bir kaç insan olsaydı, Sayın Baykal’a cevap yetiştirme telaşı yerine, daha iş o noktalara varmadan, kaset daha patlar patlamaz, Sayın Baykal’a destek olmak amacıyla Sayın Erdoğan’ı yanına gitmeye ikna ederdi. (Beni fazla konuşturmayın, arkadaşımızın daha önce defaatle yaptığı gibi deyip, mevzuyu kapatalım.)
Şunu demek istiyorum: Diplomatik, siyasi, aile, eş, dost, parti pırtı tüm sorunlarımızın başlıca nedeni, iletişimsizlik.
Sayın Baykal’a üzüntülerini ifade eden duyarlı bir müminin davranışının bile manşet olduğu ve komplovari yorumlarla farklı yönlere çekildiği bir ülkede, hangi meseleyi nasıl halledeceksiniz ki?
* * *
SON OLARAK....
(Dedikodudan sakınmak...)
Milli Gazete Yazarı Mahmut Toptaş Hoca, Deniz Baykal'ı istifa ettiren görüntüler üzerine, İslam’ın bu tür konulardaki hassasiyetini anlatan ve herkesin bilmesi gereken noktaları içeren nefis bir yazı kaleme aldı dün köşesinde. Haber7’nin de dün alıntıladığı bu yazıdan birkaç cümleyi yeri gelmişken burada aktarmak uygun düşecektir. Ola ki, konunun hassasiyetini bilmeyenler için bilgilendirici olur.
Şu satırlar o yazıdan (http://www.milligazete.com.tr/makale/laik-hukuk-ve-deniz-baykal-162722.htm):
Dinime göre zina suçtur ama Baykal’ın kasedi olayına "Zinadır" demek de büyük günahtır ve suçtur. Çünkü İslam'ın istediği deliller yoktur. "Filan veya filanlar tuzak kurmuştur, çekim yaptırmıştır, zamanı gelince yayınlatmıştır" demek de zan ifade ettiğinden suçtur ve günahtır.
İslami hassasiyeti yüksek olanlara söylüyorum: Filanın lezbiyen olduğunu, filanın homo olduğunu, filanın filanla zina ettiğini gösteren kaseti, internetten kendi gözlerinizle apaçık şekilde görseniz bile bu olayın olduğunu, bunların zina ettiğini hiçbir kimseye söylemeyin, günaha girersiniz. Delilsiz, ispatsız bu sözü söyleyenin suç işlediğini ve günaha girdiğini söyler dinimiz. İslami kurallara göre zina suçu işleyenin ispatı yapılsa bile bunu şahıslar olarak biz, söylemek zorunda değiliz. Ceza davalarında ispatı zorlaştıran dinimiz, aslında Rabbimizin insanlığa rahmetidir, merhametidir.
Aman dikkat diyoruz.
Prof. Dr. Osman ÖZSOY