PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Başbakan Erdoğan’a mektup


nehir
02-06-2008, 11:23
Başbakan Erdoğan’a mektup
Üç yıllık AKP Hükümeti’nin ülke genelinde, özelde Doğu ve Güneydoğu ile birlikte konumu itibarıyla Diyarbakır’ımıza önyargılı, hissi ve son günlerde artan olumsuz yorumları, bölge halkı üzerinde büyük bir infial yaratmıştır.
Yerel ve genel seçimde bölge insanının büyük bir destekle oyunu alarak genel ve yerel iktidarı ele alan AKP’den halkın beklediği sosyal barış ve demokratik açılımlar, malesef bir hayali sükâtla sonuçlanmıştır. Oysa ki o güven ve destek siyasi bir mesaj olup “sorunu çöz” anlamına gelmekteydi.
Güneydoğu’daki üç ilin DEHAP’tan AKP’ye geçmesi bu konunun ciddiyeti ve siyasi mesajıydı. Güçlü bir iktidardan tutarlı inançlı çözümler beklerken maalesef hükümetin palyatif, oportünist, günübirlik politikalarla bölge halkının beklentilerine, siyasal ve demokratik alanda adım atmaması umutsuzluğa ve tıkanıklığa neden olmuştur.
Sosyal, ekonomik ve demokratik alanlarda, ne ülke genelinde ne de uluslararası siyasi alanda ciddi ve tutarlı tablo sergilememiştir. Türkiye’nin en öncelikli sorunu olan Kürt sorunu, sayın
Başbakan’ın özellikle son günlerdeki beyan ve tutumları ile ayrı bir boyut kazandı.
Şöyle ki:
1- Sayın Başbakan’ın “Ben Güneydoğu’dan evliyim” deyip kan bağı temelinde sorunu basite alması
2- “Kürt meselesi sanal bir sorundur.”
3- ABD ve AB heyeti ve diplomatlarının Diyarbakır ve Güneydoğu’yu ziyaret etmelerine sert tepki göstermesi bölgeyi Kayseri, Rize ve Osmaniye ile eşdeğer tutması.
4- İktidara geldiğinden beri Diyarbakır’ı ziyaret etmemesi, dört kez programa alındığı halde anlaşılmayan nedenlerle programını iptal etmesi.
5- Özel konumundan dolayı Türkiye ve dünyanın gündeminde olan Diyarbakır’a sosyal, siyasal ve ekonomik ambargo uygulaması, son 20 yılın en güçlü iktidarı olduğu halde bugüne kadar tek bir Kürt raporunun hazırlanmaması, çözüm program ve projelerinin dikkate alınmaması.
7- TBMM’ye 100’ün üzerinde Kürt kökenli milletvekilerine tek lider sultasını dayatıp onları susturması, konuşturmaması, sindirmesi, genelkurul, grup ve medyada ambargo koyması bölgeye yaklaşımın çarpık bir ifadesidir.
8- Ekonomik alanda bir ay içinde Kayseri ve Osmaniye’de 50’ye yakın fabrika açıp balon
uçurması, bölgedeki açlık, sefalet, işsizlik ve ekonomik çöküntüyü görmemezlikten gelmesi sorunun en çarpıcı yönüdür.
9- Gerek ülke genelinde gerekse uluslararası alanda AB raporlarının, sivil toplum örgütü ve aydınların öneri, talep ve uyarılarını dikkate almaması ve muhatap görmemesi siyasi ahlak ve sorumlulukla bağdaşmaz.
10- Parti program, hedef ve söylemleri arasında ilk sırada yer alan halkın manevi değer yargılarını namus meselesi sorunu haline getiren (Fakat bugüne kadar YÖK sorunu, imam hatip, türban ve kuran kurslarının siyasal gücü ve etkinliği olduğu halde TBMM gündemine getirmemesi, yasa çıkarmaması, ‘ben değiştim’ deyip ilahi kanun olan, tartışması bile sakıncalı olan yaşamsal değerleri yıpratması, bunlarla oynaması kabullenecek ve hoşgörülecek bir olay değildir) olmazsa olmazları olan ve bu bağlamda iktidara gelen sayın Başbakan, bugünkü tutum ve tavırları ile çelişmektedir.
Özellikle parlementoda etkili muhalefet yapılamaması, anamuhalefet lideri Deniz Baykal’ın ilkesiz, bariz, basit, klasik, gelenekçi konumundan yararlanan ve bunu fırsat bilen AKP, toplumun asıl beklentisi olan ve acil çözüm bekleyen sorunları görmezden gelmesi kabul edilemez.
AB’ye üyelik kapısını açan 3 Ekim müzakere tarihi yaklaşırken hükümeti Avrupa’da kalın bir Kürt dosyası bekliyor. Hükümetin bunu şimdiden görmesi gerekir. Tek başına iktidar olmanın rehavet ve sevinci sürekli ve kalıcı değildir. Yakın siyasi tarihimize (Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli vs..) siyasi parti liderlerinden ders almayanlar, yakın tarihte siyasi mevta olmaktan kaçamayacaklardır. Bugün parlamentoda 10 milyondan fazla insanın iradesi temsil edilememektedir. Cem Uzan’ın Genç Parti’si sendromu, oyunu ve planı olmasaydı, bugün AKP iktidarda olmayacaktı. Sonuç olarak, sayın Tayyip Erdoğan’ın bilinçli veya bilinçsiz, isteyerek veya istemeyerek Doğu ve Güneydoğu’ya karşı gaf yapması, ön yargılı ve tutarsız politikalarla yaklaşması, affedilemez. Bölge halkından özür dilemeli. Türkiye’nin öncelikli ve özellikle konusu olan Kürt realitesini bir an önce tanıyıp adını koyması ve içini doldurması tarihi ve siyasi sorumluluk anlayışıdır.
İki dönem 8 yıl boyunca TBMM’de bir parlamenter olarak birçok rapor ve proje hazırlayıp gündeme getirdim. Hazırladığım projelerin çoğu önergelerle yasalaştı. Ama büyük bir talihsizliktir ki, bugün TBMM’de 150’ye yakın Kürt kökenli milletvekilinin kendi lider sultasını aşamadığı görülüyor. Bölgeyle ilgili sorunlara çaresiz, duyarsız ve sorumsuz kalmaktadırlar. Siyasi kimlik, kariyer ve özellikler bir tek kişiye değil tüm halka karşı sorumluluk anlayışıdır. Susmak, görmemek, konuşmamak bir siyasi intihardır. Bu bağlamda bir siyasetçi olarak herkesi ve her kesimi sağduyuya, sorumluluğu paylaşmaya davet ediyorum. Bölgenin gerçekleri kaderine ve oldu bittiye bırakılamaz. Son iki ayda yüzlerce insanın yaşamını yitirmesi ile yeniden karanlık günlere geri dönülmesi yeşeren umutları asla soldurmamalı. Bir şeyler yapılmalı, hep birlikte bu gidişata dur denmeli. En kötü barış en iyi savaştan iyidir. Umarım sayın Başbakan başta olmak üzere iktidar ve muhalefet bu tarihi öneri ve uyarılarımızı ciddiye alır ve çözüm yolunda adım atar.
(*) Diyarbakır eski milletvekili

Sebgetullah Seydaoğlu*