PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Efendimizin nezaketi


Melancholy
07-21-2010, 23:33
"Allah'ın rahmeti ile sen onlara yumuşak davrandın. Şayet kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet!" [Âli İmrân 3/159]

http://www.milligazete.com.tr/dosyalar/haberler/2010/07/20/170759/efendimizin-nezaketi-medium-0.jpg
http://adsrv.prodestek.com/www/delivery/avw.php?zoneid=68&cb=INSERT_RANDOM_NUMBER_HERE&n=a831eec1 (http://adsrv.prodestek.com/www/delivery/ck.php?n=a831eec1&cb=INSERT_RANDOM_NUMBER_HERE)

Mekke'de İslam'ın gündem olduğu, insanların eski dinlerini sorguladıkları ve buna paralel olarak da işkencelerin yaşandığı bir dönem.
İslam düşmanları arasında yer alanlardan biri de, Ebu Süfyan ve karısı Hind.
Ebu Süfyan; İslam'a karşı, Müslümanlara karşı ama düşmanlıkta bir Ebu Cehil gibi gaddar ve kin dolu değil.
Bir gün Ebu Süfyan, karısı Hind ve küçük oğlu Muaviye binitlerinin üzerinde bir yere gitmekteler. Yolda Allah Resulü Sallahu Aleyhi Vesellem'e rastlarlar. Peygamberimizi gören Ebu Süfyan, nereye gittiğini sorar. Peygamberimiz gittiği yeri söyleyince, oğlu Muaviye'yi merkepten indirerek, Efendimiz (sav)'ın binmesini ister. Ve Resûlullah (sav) da merkebe biner.
Yol boyu Allah Resulü İslam'ı anlatma fırsatı bulur. Onları daha önce de defalarca yaptığı gibi İslam'a davet eder. Ebu Süfyan, Peygamberimizi sessizce dinlerken, karısı Hind, sürekli homurdanmakta, için için kızmaktadır. Nihayet yol ayırımına geldikleri vakit, Peygamber Efendimiz, teşekkür ederek onlardan ayrılır.
Muhammed Aleyhisselatu Vesellemin ayrılmasından hemen sonra Hind, kocasına çıkışır:
-Bütün bunları dinlemek için mi oğlunu merkepten indirdin?
İşte bu soru üzerine Ebu Süfyan'ın verdiği cevap çok manidar ve düşündürücüdür:
-Öyle söyleme Hind!
Muhammed atalarının dinini terk etti, bizi yanlış şeylere çağırıyor ama o çok asil bir ruha sahip ve gerçekten nazik ve kibar bir insan! (Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi c.1 s.99'dan hikâyeleştirerek)
Evet, en güzel şehadet, hasmın şehadetidir. Peygamber Efendimizin getirdiklerini reddeden Ebu Süfyan, O'nun kişiliği hakkında bir şey diyememekte hatta takdir hislerini sunmaktan kendisini alamamaktadır.
Düşmanın şehadeti bu olursa, hakikati görüp iman eden ve gereğini yapan, sürekli Peygamber Efendimizle olan insanların değerlendirmeleri elbette daha açıklayıcı olur.
Allah Resulü (sav) her alanda örnek bir kişilik olduğu gibi, insan ilişkilerinde önemli bir özellik olan nezaket sahibi olma açısından da eşsiz bir şahsiyettir.
Onunla birlikte olan insanlar kendisinden asla şikâyetçi olmamışlardır. Hiç kimse O'ndan rahatsız olmamıştır.
Varlığı arkadaşlarına bir yük olmamıştır. Onu bir defa gören de, sürekli beraber olan da hayran kalmış, hep yanında olmak istemişlerdir. Yaşamı boyunca dini yaşamak isteyenlere güzelce uyarılarda bulunmuştur. Hata yaptıkları zaman, kalplerini kırmadan ikaz etmiştir. Bulunduğu mecliste hatalı bir söz veya davranış gösteren birini hedef göstererek, isim vererek değil genelleme yaparak uyarırdı. Kimseyi üzmemek için bu nezaketi her zaman gösterirdi. "Ne oluyor bu kavme? Niçin böyle yapıyorsunuz? Niçin böyle söylüyorsunuz?" Diye genel uyarı yaparak onları ikaz ederdi.
Küçükle küçük olur, onlara sevgiyle yaklaşır, büyükle büyük olur değer verirdi.
Onlarla birlikte iken incitmez, örnek olacak şekilde davranırdı. Bir mecliste bulunduğu zaman, onlara karşı ayaklarını uzatmazdı, neresi boş ise oraya otururdu, peygamber olmanın ayrıcalığını, ayrıcalıklı bir muameleye dönüştürmezdi.
Hastaları ziyaret eder, insanların hal hatırını sorar, musafaha eder, karşısındaki elini çekmeden o elini çekmezdi.
Kendisine seslenenlere "Buyurun" diye karşılık verir, yüzünü tam olarak dönerdi.
Mescidi kirleten, tüküren, burnunu sildiği bezi fırlatan insanlara sahabe kızarken, O; nezaketle ve kibarca bilgi vererek uyarırdı. Onlara bağırıp kızmaz, kötü söz söylemezdi. İnsanlardan hiç kimseyi hor görmez, küçük düşürmez, kalplerini kırmazdı.
Sadece müminleri değil kâfirleri bile kırmamaya, üzmemeye, kalplerini kazanmaya çalışmıştır. Bu tavrıyla müminleri İslam'a daha çok bağlamış, mümin olmayı düşünen veya kendisiyle görüşmeye gelenleri, elçileri, derinden etkilemiştir. Allah Resulünün nezaketi sonradan kazanılan bir özellik değildi. O doğuştan, yaratılıştan nazikti. Bu nezaketini bir taraftan uygularken diğer taraftan da, çölün o serseri ve derbeder, sert ve haşin ikliminin etkisiyle yoğrulan insanları kısa zamanda, pamuktan yumuşak hale getirmiştir.
Müslümanlar Hudeybiye'de yaptıkları anlaşma gereği ertesi yıl Kâbe'ye gelerek umre yapacaklardı. Ve bu süre sadece, anlaşma gereği üç gün olarak belirlenmişti. Üç günün sonunda süre dolunca, müşriklerden Süheyl b. Amr ve Huveytıp b. Abduluzza Peygamber Efendimizin bulunduğu çadıra gelerek vaktin dolduğunu ve derhal bölgeyi terk etmeleri gerektiğini söylerler. O sırada Allah Resulü'nün yanında bulunmakta olan Sa'd b. Ubade, bundan çok rahatsız olur ve şöyle der: Burası ne senin ne de babanın toprağıdır. Resulullah buradan ancak anlaşmaya uyarak gönül rızasıyla ayrılır. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz tebessüm eder ve Sa'd (ra)'a dönerek buyurur: Konak yerimizde bizi ziyarete gelenleri incitme ey Sa'd!
Ve sahabeye hareket emri verir. (İ. Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s.269)
Ebu Said el-Hudri (ra) anlatıyor: Ali (ra) Yemen'den bir miktar altın göndermişti. Allah Resulü de onları dört kişi arasında bölüştürdü. Ashaptan bir adam (kendisine pay verilmeyince): Biz buna o şahıslardan daha layık idik, diye itiraz etti.
Bu söz Peygamber Efendimiz'e ulaşınca şöyle buyurdu: Sabah akşam bana vahiy gelirken, gökte bulunanın bile bana güvendiği bir kimse iken, siz bana güvenmiyor musunuz?
Bunun akabinde gözleri çökük, elmacık kemikleri çıkık, alnı yüksek, sakalı gür, saçı kesik, paçalarını sıvamış bir bedevi: Ey Allah'ın Resulü! Allah'tan kork! Dedi.
O da: Yazık ettin. Yeryüzü halkı içinde Allah'tan korkmaya en layık olan ben değil miyim?
Halid b. Velid (ra): Ya Resulullah! Boynunu vurayım mı?
-Hayır ya Halid! [Sahih-i Buhari]

Milligazete