PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kur'an'ı Anlamanın Anlamı


Kalpsiz_
02-02-2008, 15:41
KuR'aN'ı aNLaMaNıN aNLaMı-KuR'aN TeTKiKLeRi/DüCaNe CüNDioĞLU
Kur'an Tedkikleri ana başliği altında neşredilen dört kitabın ilki olan Kur'anı Anlama'nın Anlamı, Kur'an'ı anlama- yorumlama faaliyetlerini, 'anlama ve yorumlamanın mahiyeti ve hedefleri' açısından değerlendirmeyi kendisine konu edinmektedir.
Bir metni anlama esnasında nelerin olup bittiği, okurla metin arasındaki ilişkinin 'ne tür bir ilişki' olduğu, okur'un metni anlamaya yöneldiğinde, gerek kendisinin durduğu yeri, gerek metnin durduğu yeri, gerekse her ikisini çevreleyen durum ve koşulları bilmesinin, doğru anlam'a ulaşmada nasıl bir rol oynayabileceği şeklindeki suallere cevap aramaktan ibaret olan bu çaba, okurların, Kur'an'a muhatap olduklarında karşılaşabilecekleri sorunların tamamiyle üstesinden gelmek iddiasında değildir; zaten bu mümkün de değildir.
Kur'an nazil olduğundan beri onu anlama ve yorumlama çabaları hiç durmamış, günümüze değin sürmüştür. Mademki bir anlama faaliyetinde bulunuyoruz, o zaman bu faaliyetin 'ne' liğinden bahsetmek zorundayız.
Bu çalışma Kur'an'a sadece dilsel açıdan yaklaşmayı denememekte, bilakis 'dilsel bir olgu', 'dilsel bir metin' olarak gördüğü Kur'an'ın lazimelerine de işaret etmektedir.
Kur'an Allah'ın kelamı, O'nun konuşması, O'nun sözü olduğuna göre, evvelemirde dil ile alakalıdır, dilsel bir olgudur. Kur'an'ın bu özelliği, onun 'dilsel bir olgu' olarak yerini tayin etmeyi kaçınılmaz kılmaktadır. İşte bu nedenle dil, belki Kur'an'ın amacı değildir, ama amacın ifadesi ve bu ifade biçiminin kendisidir. Burada dil ile sırf 'Kur'an'ın lisanı' (=Arapça) kastedilmemektedir;zira Kur'an Allah'ın kelamıdır, Allah'ın lisanı değil. Kelem, lisandan bağımsız bir olgu değil, lisan'la, lisan'da gerçekleşen bir olgudur.
Kur'an'ın bir tarih veya astronomi ya da bir tıp kitabı olmadığı şeklindeki ifadeler, 'Kur'an bir gramer kitabı değildir' itirazını da içerirler ki bu gayet tabidir. Ancak unutulmamalıdır ki, Kur2an bizatihi dilsel bir metindir, dille alakalıdır; dolayısıyla Kur'an'ı anlamak veya yorumlamak;bir kelam'ı, bir sözü, bir lisanda dille gelmiş bir ifadeyi(dilsel bir metni) anlamak ve yorumlamak demektir.


aNLaMa FaaLiYeTiNiN KaVRaMSaL
A. ANLATAN-ANLATIM-ANLATILAN
Anlama faaliyeti ,'anlam' ın ortaya çıktığı süreçtir ve bu nedenle bir ucunda 'söyleyen' in (muhatıbın), diğer ucunda da 'kendisine söylenen' in(muhatabın) bulunduğu iki yönü vardır.Anlatan özneden hareketle bu çaba 'anlatım'(hitap) adını alır ve anlatılan'ın kavranması, anlatım' ın kavranmasıyla da alakalıdır. Anlam ise Bu iki tarafın (söyleyen ile kendisine söylenen) arasında, yani 'söylenen' dedir.söyleyen taraf, anlam'ı iletmek isteyen( hitap eden) taraf olduğundan, 'anlatan' konumundadır;söylenen de 'anlatılan'.
B. ANLAYAN-ANLAMA-ANLAŞILAN
Anlama faaliyetini, 'anlamın ortaya çıktığı süreç' şeklinde tanımlamış ve fakat anlatan özne' den hareketle bu çabanın 'anlatım' adını aldığını söylemiştik. Bu çaba anlayan özne' den hareketle adlandırıldığında artık anlama adını alır ne ilgili sürecin 'anlama süreci' şeklinde nitelenmesinin sebevi, dolaylı (ikincil) muhatapları gereğincedir. Kendisine söylenen tarafa gelince, o,'anlam'ı elde etmek isteyen tarafa olduğundan, 'anlayan' (anlamak isteyen) konumundadır; söylenen de 'anlaşılan'
C. DOĞRU ANLAM-YANLIŞ ANLAM
Ortada bir anlatım bir de anlaşılan varsa ve bu ikisi birbirine tekabül etmiyorsa, yani anlatılan ile anlaşılan farklı anlamlar içeriyorsa ya da ortada biranlatılan ve fakat birden fazla anlaşılan varsa ve bu anlaşılanlar birbirinden farklıysa hiç kuşku yok ki bu takdirde ortada bir yanlış anlam(a) var demektir. O halde anlamın doğruluğunun ölçüsü nedir? Ya da, 'doğru anlam' hangisidir: anlatılan mı, anlaşılan mı?
D. SÖZ'ÜN TABİİ BAĞLAMI
Anlam'ın doğru veya yanlış olmasının söz konusu olduğu her durumda, anlamı'ı doğrulamak ihtiyacı ortaya çıkar. Anlam (onu) anlatanın ilettiği bir şey olduğundan, doğru anlam anlataılan'dan ibarettir; yani anlam , ancak anlatan'a sorularak doğrulanabilir.
Şayet söyleyen' e 'ne demek istiyorsun?'diye sorulamıyor ve anlaşılanların hangisinin doğru olduğu, bizzat onun işaretiyle tasdik edilemiyorsa, sözün tabii bağlamına başvurmak gerekir. Tabii bağlam ise; söylenen(ne söylendiği), kendisine söylenen (kime söylendiği), söylenme sebebi(niçin söylendiği), söz'ün zaman ve mekanı (ne zaman ve nerede söylendiği) gibi elemanlardan oluşur. Söz'ün tabii bağlamı çerçevesinde zikredilen elemanlar ile her şeyden önce söz'ün orijinal formu, ilk muhatapları, ilk işlevi, ilk zamanı ve ilk mekanı kast olunmaktadır.

E. aNLaMıN öZNeLLeŞTiRiLMeSi
Anlamak isteyen özne'nin Anlama faaliyetinin tek öznesi kabul edildiği durumlarda, anlatılan'ı öznel kılan bir durum ortaya çıkar. Öznelliği daha başlangıçta itiraf edilmiş bir anlam'ın doğru anlam olduğunu savunmak mümkün olamayacağından, o halde yapılacak iş , anlamın doğruluğu bir kenara itilerek onun öznelliğini savunmak olacaktır..bu yakalşım öyle ilginç neticeler doğurmuştur ki, zaman zaman Kur'an'ın söylediği unutulmuş, anlamak isteyen'in ne duymak istediği önemli hale gelir olmuştur. Öyle ki Kur'an'da insanoğlunun aya gidebilme imkanlarının mevzu edildiği bile söylenmiştir. Oysa bu konu Kur'an'ın mevzu edebileceği bir husus değildir, zira;1. muhataplarını sıratı mustakim'e hidayet etmeyi amaçlamış bir hitap'ın maksadı açısından önemli değildi,2. Kur'an'ın nazil olduğu dönemdeki muhatapları açısından ise anlamlı değildi.
Kur'an'ı Kerim, modern dünyanın sahip olduğu bir takım değer ve anlayışların tahammül edemeyeceği (!) bazı hükümler içeriyorsa ve bu hükümler Kur'an adına günümüz insanlarına 'açıklanabilir' ve tabii ki 'savunulabilir' standartlara sahip değilse, daha doğrusu bu hükümler, mü'minlerce 2anlaşılabilir olmaktan çıkmışsa, ne yapılmalıdır?'işinize gelirse... Rabbimiz böyle diyor' (=anlam, neyse odur) mu denilecek? Yoksa anlamadığımız, anlayamadığımız bir ibare 'anlayabileceğimiz' bir forma mı transfer edilecek?

ÖRNEK1:
Kur'an kadınların örtünmelerini, hem de çok açık bir surette emretmiştir. Ancak bu emir, bazıları için 'anlaşılabilir' dolayısıyla 'savunulabilir' olmaktan çıkmışsa?... bu sorun değildir; zira 'anlatılan' önemli değildir. işte ilgili ayete (Nur/31) verilen anlam:''...ve örtülerini göğüslerinin üzerine kapasınlar...''niçin böyle bir anlam verilmiştir? Çünkü meal sahibinin iddiasına göre; ''Kur'an kadınların başlarını veya yüzlerini değil, göğüslerini örtmelerini öğütler.
İşte bu noktada bizce tartışılması gereken husus, anlam'ın kendisi, dolayısıla böyle bir anlamın nasıl verildiği yerine, niçin bu anlama ihtiyaç duyulduğu, bir bakıma anlam verme'nin mantığı olmalıdır, zira anlam'ı doğrulamanın ölçüsü önümüze konan filolojik delller değil, arkada kalan sebeplerdir.
Anlatılan'ın, ona muhatap olanlarca öznelleştirilip anlaşılan haline getirilmesi ve her muhatabın bu işlemi kendisi için ve yeniden gerçekleştirerek, metinden hareketle 'yeni anlam dünyaları' üretmesi, sonra da bu zenginliğin, anlatılan'ın çokanlamlılığa (aslında, farklı yorumlara) imkan veren yapısından kaynaklandığını öne sürerek çokanlamlı bir söz'ün çok şey söylediğini bir marifetmiş gibi ilan etmesi.. kısaca bütün bu gayretkeşlikler, aslında anlamın doğruluğunu değil, öznelliğini meşrulaştırmak yolundaki girişimlerdir, amaçları da anlam karşısında (onu anlamak konumundaki) özneyi tabi olmaktan çok metbu olmaya, açıklanan/yorumlanan olmaktan açıklayıcı/yorumlayıcı olmaya terfi ettirmekten ibarettir.

F. ANLAMLARIN ANLAMSIZLIĞI
Kanaatimizce bu gayretkeşliklere verilecek en uygun cevap, esas itibariyle Kur'an'ın müfesser değil, bizatihi müfessir bir kitap olduğunu hatırlatmak şeklinde olmalıdır.
'Farklı anlamlar'-sanılanın aksine- birbirlerini tamamlayan, müşterek anlam'ı kuran elemanlar olarak değil, birbirlerini iptal eden, yok etmeye çalışan virüsler gibi iş görür. Farklı gönderilerde bulunduğu kabul edilen bir söz, (tek) bir yere gönderide bulunuyor olmayacağından, aslında hiçbir yere gönderide bulunmuyor demektir. Başka bir deyişle 'birçok anlama gelen bir söz, hiçbir anlama gelmez'.


G.ANLAMALAR'DAN ANLAMA
Bir kelimenin, kullanıldığı dil içerisinde 'çok anlamlı' lafızlardan biri olması, o kelimenin bir cümle içerisinde (aynı yer ve zamanda) birden fazla anlam taşıdığını göstermez. Çünkü "sözvarlığı içinde çoğunluğu oluşturan çok anlamlı öğeler değişik bağlamalar içinde, aynı zamanda sözce'nin ve konunun gerektirdiği yolda, anlamalarından ancak birini yansıtır".
Sözgelimi 'insanı alaq'tan yarattı' (Alaq/2) cümlesinde geçen alaq kelimesi-bir mealde yer aldığı gibi-'insanı embriyo'dan/ilişip yapışan bir sudan/ sevgi ve ilgiden yarattı' şeklinde aynı anda farklı anlamlara gelmez(hele hele bu şekilde bir çeviri hiç olmaz); zira bu cümlede geçen alaq kelimesi insanın kendisinden yaratıldığı şeyi gösteriyorsa(!) ve ayette, insanın mesela sevgiden yaratıldığı söylenmek istenmişse, o zaman kelimenin bu cümle içerisinde ve bu siyak ve sibakta hem embriyo, hem de sevgi anlamına gelmesi mümkün değildir. çünkü iki zıddın cem'i muhaldir ve burada sevgi ve embriyo şeklinde verilen karşılıklar, birbirlerinin mutekabili ve mütemmimi, hatta müteradifi olan 'bir anlam'ı ifade ediyor değillerdir.
Netice itibariyle, kelimenin vecihlerinin harmanlanmasıyla meydana getirilmiş kombinezonlarda mana aramanın, kahve telvesindeki müphem kıvrımlardan mana çıkarmaktan bir farkı olmadığını söylemek mümkündür. Dileyenlerin, diledikleri anlamı, diledikleri şekilde Kur'an'dan istinbat etmeye matuf gayretleri memduh ve makbul olmadığı gibi, meşru da değildir.
Aynı ayet içerisinde, her kullanımlarında farklı anlamlar ifade edebilen kelimelerin bulunduğu da bir hakikattir. Nitekim bir ayette geçen qulub kelimesi bu konuda bir misal olrak verilebilir:
Onlar yeryüzünde gezmediler mi ki akleden kalplere (qulub), işten kulaklara sahip olsunlar. Aslında kör olan gözler değil,fakat göğüslerdeki kalplerdir (qulub). (Hacc/46)
Ayette geçen qulub kelimesi, birincisinde mecazi , ikincisinde hakiki olmak üzere iki farklı anlam taşımakta ve örüldüğü üzere, birden fazla anlama gelebilen bir kelime, her kullanımında, hem de bir ayet içerisinde ayrı manalar ifade edebilmektedir.