PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Resulullah nasıl içimizde olur ?


Melancholy
05-09-2010, 11:04
http://www.moralhaber.net/i/haber/295x200/76754.jpg


"Resulullah aranızda, içinizde, yanınızda" der Kur'ân Hucurat Suresi'nde... Nasıl içimizde olur? Gerçekten yanımızda mı? Aramazda nasıl duruyor? Mehmet Paksu yazdı.


Canımdan da yakın bana
"Resulullah aranızda, içinizde, yanınızda" der Kur'ân Hucurat Suresi'nde...

Bu âyeti ilk fark ettiğimde anlamamıştım. Nasıl içimizde olur? Gerçekten yanımızda mı? Aramazda nasıl duruyor?

Peygamberin içimizde olması ne demekti? Aramızda bulunması ne anlama geliyordu? Elimi uzatsam dokunacak mıydım? Gözümü açsam görecek miydim? Sesini duyacak, nefesini hissedecek miydim?

Gerçekten yanımdaydı, yanı başımdaydı, en yakınımdaydı.

O iman etti, ben de iman ettim. O Allah'ı sevdi, ben de sevdim. "Çocuklarınızı öpün" dedi, "Her öpüşünüzde cennetten bir dereceniz yükselir" müjdesini verdi, ben de aynısını yaptım, yapıyorum. "Ben aileme çok hayırlıyım" dersini verdi, ben de aileme hayırlı olmaya çalıştım.

"Benim gibi namaz kılın" dedi, onun tarif ettiği şekilde namaz kıldım. "Haccı benim yaptığım gibi yapın" emrini verdi, gittiği yerlere gittim, onun gibi hareket ederek haccettim.

Güneş bir âyetti, Allah'ı tanıtmak için yörüngesindeydi, Ay bir delildi, Rabbini sevdirmek için karanlıkları deliyor, dolunaya dönüşüyordu, bahar bir deste güldü, gayb âleminden nimetler taşıyordu vagonlarla...

O kâinatı bir kitap gibi gördü, her şeyi, her yeri Allah'ın adıyla okudu. Onun gözünde hiçbir şey başıboş değildi, "Ey Rabbimiz, sen hiçbir şeyi boşuna yaratmadın" duasını yapıyordu.

Kâinatı Allah adına/adıyla okumayı öğretti, O'nun isimleriyle görmeyi belletti insanlara. Ben de kâinata, varlıklara, yaratılmışlara bu gözle baktım, her şey benim için bir iman malzemesi oldu, her varlık beni Allah'a götüren, taşıyan bir vasıta oldu.

***

Bana "ümmetim" dedi, sahip çıktı, "kardeşim" diyerek özlem duydu, o kadar sevdi, o kadar sardı sarmaladı ki, Kur'ân Tevbe Suresi'nde içimizden bir peygamber geldiğini anlatırken, "Sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir. O size çok düşkün, mü'minlere çok şefkatli, çok merhametlidir" diyor ve her şeyi bizimle paylaşan bir "şefkatli resul"ü ve "re'fetli nebi"yi tanıyordu.

Kur'ân olmuş, bitmiş, yaşanmış, geçmiş bir insandan söz etmiyordu şüphesiz. Ayetler sadece belli bir zamana, sınırlı bir mekâna, mahdut bir insan topluluğuna hitap etmiyordu. Çünkü Kur'ân canlıdır, ilk geldiği gün gibi tazedir, her an aktüeldir.

Bu açıdan Peygamberimiz şimdi de ümmetinin başında, önünde, yanında ve içindedir. Sahabilerine, arkadaşlarına ne kadar düşkün, onlara ne kadar şefkatli ve onların sıkıntılarını ne kadar paylaşıyor, onlarla halleşiyorsa, kıyamete kadar gelecek ümmetiyle de o kadar hemhaldı, o kadar alakadardı. Benim gibi sıradan biriyle de...

***

"Benim sıkıntıya uğramam ona ağır geliyordu." Derdimle dertleşiyor, halimle halleşiyor, sıkıntımla sıkıntı yaşıyor, problemlerimi hissediyor, bana dert ortağı oluyordu.

"Bana çok düşkündü, bana çok şefkatli, çok merhametliydi." Anamdan da babamdan da düşkündü. Eşimden, çocuğumdan, kardeşimden, kızımdan da yakındı bana...

Benim de ona çok yakın olmam lazımdı, onu çok sevmem gerekirdi, ona çok müştak ve meftun olmam şarttı.

Beni yaratan böyle olmamı istiyordu ve Ahzab Suresi'nde beni onun ailesine katıyordu:

"Peygamber mü'minlere kendi canlarından daha yakındır" diyor, "onun hanımları"nın "onların annesi" olduğunu söylüyor, beni dünyaya getiren annemden önceki annemleri tanıtıyordu.

Bu peygamber benim içimde, yanımda, aramda olmaz mı hiç? Ben onsuz nasıl yaşarım, onsuz nasıl nefes alırım, onsuz nasıl yaparım?


Bugün