PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : "Karaim Türkleri ve Türkçe Üzerine..."


*fanii*
02-01-2008, 16:37
Karaim Türkleri ve Türkçe Üzerine...


Türkler ve Türkçemiz üzerinde düşünürken, şu anda TT Kablo -TV sisteminde ve Digitürk'te yayınlanmakta olan Discovery Channel adlı TV kanalında program aralarında gösterilen Unesco destekli bilgilendirimlerden birini anımsadım ve vaktiniz olursa sizlerinde bu programı izleyebilmenizi öneriyorum. Sıkça izlemekte olduğum bu kanaldaki bu bilgilendirimde kulağıma gelen Türkçe sözcükleri duyunca doğal olarak ilgim arttı. Konuşan bir Karaim Türk kızı idi ve kendilerini aynen bugünkü dilimizde olduğu gibi " Bizler Karaim Türküyüz" diye tanıttıktan sonra yaklaşık 612 yıl önce Litvanya'ya göç etmek zorunda bırakıldıkları ve o zamandan bugüne değin kendi dillerini, örf ve geleneklerini korudukları ancak, bugün sayılarının çok azaldığını(50 aile civarı) fakat dillerini yaşatabilmek için halen büyük çaba göstermekte olduklarını belirtti. Ekrandaki arka görüntüde de annesi benim anamın da sıkça yaptığı ve doymadan yediğimiz kapama fırın böreğini yaparken görülmekte. İnternette kısa bir araştırması sonucu Karaim Türkleri üzerine epeyi bir bilgi edindik. İlgili adreslerine www.unesco.org/culture üzerinden ulaşabilmek olası. İlginç olan, bizlerden çok uzun yıllar önce ayrılan ancak akıcı, güzel ve türetilmeye açık şiirsel dilimizi yaşatmaya çalışan soydaşlarımız. YAHUDI olmalarına karşın TÜRK kimliklerini koruma çabasındalar. Evet, Karaimler Hazar Türklerinin ardılları. Çarlık Rusyası 1390-95 yılları arasında Altınordu Devletini yerle bir ettikten ve onbinlerce Türk(Kuman, Kıpçak, Peçenek, Avar, Kazan ve Tatar)'ü katledip yok ederken(her nedense aslı olmayan Ermeni Katliamı adı altındaki çarpıtılmış olaylar bizlerin üzerine sürekli bir baskı unsuru olarak kullanılırken, tüm Türklerin katledildiği bu katliamdan batıda hiç söz edilmez, Bkz.Doğan Avcıoğlu; " Türklerin Tarihi"), Çarlık ordusunda yer alan Litvanyalı Duke Witold o zaman 350 kadar aileden oluşan bu topluluğu Litvanya'ya beraber götürmüş ve orada yerleşimlerini sağlamış. Internet sitesinde belirtilen gerekçe de çok açık; O zaman Litvanyada pek bulunmayan okumuş orta sınıfı ve toprağı ekip, biçebilen yetenekli üretken insan açığını kapamak. Bu insanlara nasıl yardım edebiliriz ?. Bana göre başlangıç olarak en etkili yol, şu anda tüm Avrupa'da kolaylıkla izlenen TURKSAT-1C ve 2A uydularına erişimlerini önermek ve sağlamakta yardımcı olmaktır. Karaim sitesine girip bu insanlarla iletişime girebilmek ve Türksat ile ilgili bilgileri aktarmanın en etkili bir yol olacağı kanısındayım. Litvanya önümüzdeki ay Avrupa Birliği'nin üyesi olacak. Ancak, anladığım kadarıyla bu insanlar Litvanya'da belirli bir gelir seviyesine sahip bir kesim ve herhalde bugün 100 Euro civarındaki bir uydu alıcısı ve 30 Euro civarındaki çanak anten onlar için fazla bir yük oluşturmayacaktır. Bu nedenle, kendileriyle iletişime geçip uydu erişim yolunu göstermek yeterli olacaktır. En azından ben kişisel olarak kendilerine hemen bir alıcı göndermeye hazırım. Doğal olarak usumuza ilk gelen, bu insanların nasıl olup da bugüne değin kimliklerini koruyabilmiş olmasıdır. Bunun yanıtı aslında çok basit. YAZARAK ve sonrada kendi yazdıklarını toplumu oluşturan her kesim tarafından tarafından OKUNMASINI sağlayarak. Hazarlar çok kültürlü insanlar ve devlet olarak var iken ve daha sonra da Karaim olarak yazı diline çok önem vermişler ve birçok aydın yetiştirmişler. Bunu Internet'den Karaim'ler ile ilgili bilgileri indirdiğinizde açıkca görebiliyorsunuz.


Hemen karşıt bir örnek; yine Discovery Channel ve konu Avrupa'yı işgal eden Barbar kavimler ve ilk akla gelenler HUN'lar. İngiliz araştırıcı Macaristan'a uğruyor ve Hun'ları araştıran Macar bilim adamı ile sohbet ediyor. Biliyorsunuz Attilla adı Macar insanınca çok kutsal ve bugün bu ad Macaristan'da çok yaygın ve kendilerinin Hunların torunları(aslında biraz daha karışık, Bakınız; Doğan Avcıoğlu " Türklerin Tarihi") olduklarından gurur duyuyorlar . İngiliz soruyor; "Hunlar bu kadar ortalığı yakıp, yıktılar ve Attilla ve onun oğlundan sonra birden bire yok oldular. Bunlar hiç bir eser, yazıt bırakmadı mı?". Yanıt; "Hayır bırakmadılar ve tek onlardan kalan gömütlerinde bulduğumuz yaylar. Avrupa(o zaman Roma imparatorluğu ve doğu-batı olarak ayrılmış)'ya ok ve yayı Hunlar tanıtmıştır ve at üzerinde ok atmayı çok iyi becerdiklerinden Roma ordularını her seferinde darmadağın etmişlerdir". Soru; "Bu yayların Hun'lara ait olduklarını nasıl anlıyorsunuz?". Yanıt; " Yayın uç kısımları ve elin kavradığı yer altın varak ile kaplanmıştır. Bu oklar ve benzerlerini Macaristan'dan başlayarak tüm kuzey karadeniz , Hazar , Türkmenistan, Kazakistan ve orta Asya kuşağı üzerindeki tüm gömütlerde rastlıyoruz ve hepsi de ayni biçimde". Şimdi bizce en önemli soru geliyor; " Peki Hun'lar hangi dili konuşuyordu?". Yanıt; "Hunlar Türktür doğal olarak Türkçe konuşuyorlardı ve bizim dilimizde de Türkçe kökenli sözcükler çoğunlukta ancak, Hun'lar YAZAMIYORLARDI ve dillerini yazıya dökemedikleri için de göçebelikten yerleşik duruma geçtiklerin de yerleşikler arasında kaybolup gittiler".


Bu alıntıları yazmamın nedeni, Mustafa Kemal'in büyük heyecanla sarıldığı ve Osmanlı'nın yok etme noktasına getirdiği güzel dilimizi yeniden canlandırmak ve geliştirmek için başlattığı dil devriminden bu kadar yıl geçmiş olmasına karşın, halen dilimizin nasıl olması gerektiği konusunda birliktelik sağlayamamış olmamızdır. 1960 27 Mayıs sonrası yeniden canlandırılan türkçeleştirme hareketi 1980 den sonra yeniden yok edilmeye çalışılmaktadır. Bizler teknik kişlieriz ve Türkçe teknik dilinin geliştirilmesinde İstanbul Teknik Üniversitesi'nin bugün rahmetli olan sayın hocalarımızın katkıları büyüktür. 1980 sonrası üniversitelerimizde yaygınlaştırılmaya çalışılan ve bugün de oldukça başarılı olarak uygulanmakta olan "Türkçe Teknik dili ile bilim yapılamayacağı ve eğitimin İngilizce olması gerektiği " savıyla başlatılan uygulama sonucu teknik dilimizi yitirim aşamasına gelmiş bulunmaktayız. Ulusal kongre ve konferanslarımızda(SIU-2004 haftaya Kuşadası'nda) konuşulan teknik dili çoğumuz anlamıyor. Kişisel olarak en fazla tenkit ettiğim konu, bugün tümüyle yabancı dilde eğitim yapan üniversitelerimizde görevli arkadaşlarımızın bugün Türkçe eğitim yapan üniversitelerde kullanılan teknik dili bir tarafa bırakıp, bizlere hiç danışma gereği duymadan kendilerince oluşturdukları yeni terimleri kullanmakta ısrar etmeleridir. Bunların bazıları çok uygun olabilir ancak, kanımca burada yapılması gerekli olan bu konuda çalışmaya hevesli kişilerce gurupların oluşturulması, yalnız Türkiye içinde değil diğer Türk devletlerin üniversiteleri(örneğin bugün Azerbeycan'da eğitim Türkçedir)nde kullanılan terimler ve sözcükleri de araştırıp bularak teknik dilimizi zenginleştirmek ve ortak bir dil yaratmak olmalıdır ve bunları YAZIYA döktüğümüz sürece dilimiz yaşayacaktır.


Mustafa Kemal'in türkçeye ne kadar önem verdiğini hepimiz biliyoruz. Bunu tüm öğrencilerime anlatıyorum. Bildiğiniz gibi 1934 sonrası Almanya'daki Nazi baskısı sonucu birçok Yahudi bilim adamı ülkemize sığınmıştır ve gelmeleri için Mustafa Kemal kişisel olarak bunları davet etmiştir. Bu kişiler uzmanlık konularına göre Istanbul, Istanbul Teknik ve Ankara üniversitelerinde görev almışlardır. Görevlendirilirken onlara belirtilen en önemli koşul; İlk altı ay yanlarında tercümanla ders anlatmaları ve bu sürede Türkçe öğrenmeleri ve 6 ay sonra derslerini Türkçe olarak anlatmaları. Gazi Paşa'mızın "Türk harsı içinde çağdaş uygarlığa erişim" ilkesine tam olarak uyan bir yönlendirim. Bu kişiler sonraları Türkçe olarak birçok kitap yazdı ve bu kitaplar 70'li yıllara değin Üniversitelerimizde ders kitabı olarak okutuldu. Bu gerçek halen aramızda olan saygıdeğer hocam Prof. Dr. Turgut Boduroğlu ile geçen yıl Yeditepe üniversitesindeki yaptığımız sohbette de dile getirilmiştir. 70 yıl sonra nerelere geldik. Nedense sayın Fatih Terim Milan'da çalıştırıcı olarak görev aldığının hemen ertesinde tercümansız olarak basın mensupları ile görüşüyordu. Futbolcumuz Nihat'ı bir görseniz, her Real Sociedad maçı sonrası basın ile rahat bir şekilde İspanyolca sohbet ediyor. Ancak bizdeki çalıştırıcılar(Lucesku, Daum ve Hagi örnekleri) yıllardır bu ülkede çalışmış olmalarına karşın, kameralar karşısına tercümansız çıkmıyorlar. TED tenis kulübündeki İngiliz hoca dört yıldır bu ülkede çalışmasına ve eşinin de Türk olmasına karşın, ağzından tek bir Türkçe sözcük çıkmıyor ve İngilizce bilmeyenle de konuşmuyor ve çocuklarımıza İngilizce komutlar veriyor ve ne yazık ki, bizler bunları hiç yadırgamıyoruz. Yine ne yazıktır ki, bu insanları görevlendirenler Mustafa Kemal Paşa'mız gibi Türkçeye inanmış ve yaptırım gücü olan yöneticiler değil. Yakında tüm kulüp başkanları televizyon karşısına çıkıp İngilizce beyanat verirlerse hiç şaşırmayalım.


Üniversitelerimizde yabancı dil(genellikle İngilizce) de eğitim vermek zorunlu hale geldi. Konuşurken kullandığımız sözcüklerimizin birçoğu yabancılaştı ya da yabancı sözcükleri kullanmak birçoğumuzca bir bilgelik gibi algılanır oldu. Bizdeki örneği başka herhangi bir Avrupa ülkesinde görebilmek olasızdır. Türkçe ile bilim yapılamayacağı savı da tümüyle yalandır. Bunun en güzel örneği olarak Japonya'yı gösterebiliriz(Sayın Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun eşsiz yapıtı Bye-bye Türkçe'yi okumanızı salık veririm). Ayni dil topluluğundan geldiğimiz Japonlar kendi dilleri ile eğitim yaparak dünyanın en büyük teknolojilerinden birine sahip olmuşlardır. Çinin etkisiyle seçtikleri yazı dilinin çok zor öğrenilebilmesi ve kullanılmasına karşın, bu başarıyı yakalamışlardır. Yine Mustafa Kemal'in en önemli devrimi ile bize kazandırdığı Latin ABeCesi ile bizler neden başarılı olmayalım. Aslında olabileceğimizi de bugüne değin kendi dilimizde yazılan çok değişik konulardaki kitap ve makalelerimizle de gösterdik.


Ben Teknik Üniversite'de yüksek lisans ve Doktora derslerini İngilizce olarak veriyorum. İngilizce teknik dili dünyanın değişik ülkelerinde yapılan tüm bilimsel kongre ve konferanslarda bir evrensel teknik dil haline gelmiştir. Bu gerçek yadsınamaz. Bunun ötesinde, hemen tüm uluslararası yayınlar İngilizce olarak basılmaktadır. Bu nedenlerle, İngilizce teknik dilini iyi öğrenmek bir zorunluluk haline gelmiştir. Ama bu değildir ki, kendi dilimizi unutalım ve tümüyle İngilizce eğitime geçelim. Tüm dünya ulusları bugün temel ilk, lise ve Üniversite lisans eğitimlerini kendi dillerinde yapıyor. Bu arada daha ilk öğretimden başlayarak ek ders olarak çocuklarına İngilizce dilini öğretiyor ve İngilizce dilindeki eğitime ise, ancak Yüksek Lisans ve Doktora düzeyinde ağırlık veriyor. Bence, bunu bugün uygulayan İ.T.Ü de kanımca en doğru yolu izlemektedir. Dilimizi zenginleştirmek istiyorsak, vakit yitirmeden tüm ilk, lise ve Üniversite Lisans düzeyi eğitimlerini tümüyle Türkçeleştirmeliyiz. Bu arada daha ilk okul sınıflarından başlayarak yoğun bir ikinci dil eğitimi başlatılmalıdır. Ülkemizde yabancı misyon okulu görünümünde olan Amerikan-İngiliz, ,Alman, Fransız ve İtalyan dillerinde eğitim veren tüm okullar kapatılmalıdır. Bu okulların tek amacı Türk kültürünü ve dilini yok etmek ve genç evlatlarımızı daha küçük yaşta kendi kültürlerine yabancılaştırmaktır. Bu tür eğitime yalnızca yabancı elçiliklerde kendi uyruğundaki insanlara eğitim vermek amacıyla izin verilebilir. Biliyorsunuz, ülkemizdeki tüm azınlıklar(Ermeni, Rum ve Yahudi)ın kendi tabalarına okullarını açma(temel dersler türkçe okutulmak koşuluyla) izni verilmektedir. Ülkemizde azınlık olmayan İngiliz, Fransız, Alman ve İtalyana tanınan bu ayrıcalık ta nedir ?, hem de tümüyle kendi dillerinde.


Türkçeye ve Türk tarihine merak saran tüm arkadaşlara, yukarıdaki paragraflarda sık, sık belirtiğim rahmetli Doğan Avcıoğlu'nun eşsiz eseri olan ve 5 citten oluşan "Türklerin Tarihi" ni okumalarını salık veriyorum. Bu eseri okuduktan sonra, bizlere bugüne değin okullarda okutulan ve sadece Selçuklu ve Osmanlı ağırlıklı olarak okutulan Türk tarihinin ne kadar sınırlı olduğunu, aslında çok eskilere dayalı büyük bir uygarlığın ardılları olduğumuzu ve tarih sahnesinden silinen bizden önceki Türk uluslarının neden yok olduklarını anlayacak ve önemli dersler edineceğiniz kanısındayım