PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Angela'nın Külleri II - Umuda Doğru (Frank McCourt) Özeti, Konusu, Karakterleri


denizci
04-01-2010, 10:32
Angela'nın Külleri
http://kitap.antoloji.com/media/zkitap/k/90/9052.jpg
Yazarı: Fran McCourt
Çevirmen: Neşe Olcaytu
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Basım Tarihi: Ekim 2000
Sayfa Sayısı: 423




ARKA KAPAK
Frank McCourt'un çocukluğunu anlatan Angela'nın Külleri dünyanın her yerinde büyük bir okuyucu kitlesi tarafından okundu ve çok sevildi. Büyük bir yoksulluğu anlattığı halde, McCourt'un kaleminden sevecenlik ve ince mizah, satırlarının arasından sızan umutla birleşince, ortaya bir kurtuluş, bir başarı öyküsü çıkmıştı. Kitap birçok ödül aldı (Pulitzer Ödülü - Ulusal Kitap Kritikleri Çevresi Ödülü - Los Angeles Times Kitap Ödülü). Pek çok dilde defalarca basıldı.

Umuda Doğru işte bu öykünün devamı; Frankie'nin yoksul bir göçmenden pırıl pırıl bir öğretmene ve mükemmel bir yazara dönüştüğü Amerika serüvenini anlatıyor.

Frank, büyük çabalardan sonra on dokuz yaşında, New York'a gelmeyi başarır. Gemide tanıştığı bir papaz ona Biltmore Oteli'nde bir iş bulur. Otelde çalışırken, bu 'sınıfsız' ülkedeki çarpıcı sınıflandırmayla tanışacaktır.


Askere alınıp Almanya'ya gönderilir. Orduda köpekleri eğitmeyi ve daktilo kullanmayı öğrenir. 1953'te Amerika'ya döndüğünde doklarda çalışmaya başlar. Amerika, Frankie'nin karnını doyurmuştur; ama yüreği hala hoşnut değildir. Çevresindeki tüm göçmenler, ülkelerindeki benzer yaşam biçimlerini benimser ve ısrarla başka bir şeyin imkansız olduğunu söylerken, onun hayallerinde okuyup eğitim görmek, Amerika'da Amerikalılar gibi yaşamak vardır. On dört yaşında okulu bıraktığı halde, kendini, New York Üniversitesi'ne kabul ettirmeyi başarır. Orada, uzun bacaklı, sarışın, su katılmadık bir Yankee'ye aşık olur ve hayallerini gerçeğe çevirmeye çalışır. Ancak dünyadaki yerini, öğretmenliğe -ve yazmaya- başladıktan sonra bulacaktır.

Umuda Doğru, Frank McCourt'un Amerika'da yaşadıklarını, olağanüstü insancıl bir mizaha sararak büyüleyici bir dille anlattığı bir öykü.





KİTAP HAKKINDA
Frank McCourt'un Amerika rüyasını birinci kitabın sonunda gerçekleşmek üzereyken bırakmıştık. Hatırlarsınız... O berbat İrlanda günlerinden sonra Frankie biriktirdiği paralar ile Amerika'ya gitmek için "Irish Oak" isimli gemiye binmişti. Dokuz gün sürecek olan bu yolculuğunun sonlarına doğru Amerika'nın ışıl ışıl görüntüsüyle birlikte yollarımız ayrılmıştı. Çok garipsemiştim bu olayı, çünkü hikaye yarım kalmıştı. Frankie daha ondokuz yaşındaydı, Amerika günlerine ne olmuştu peki? Bugüne kadar nasıl gelebilmişti? Frank McCourt'ta garipsemiş olacak ki -ya da kitabın başarısından- üç yıl sonra kitabın devamını okuma şansını verdi bize.

Frankie İrlanda'dan ayrıldığında henüz ondokuzundaydı. İrlanda'daki zorlu yaşamı ona sürekli sorumluluklar yüklemişti.

Babasının çalışmak üzere İngiltere'ye gitmesi, ve sürekli ailesini unutması, onlara para göndermemesi, mektup bile yazmaması Frankie'yi hem ruhsal yönden zayıflatır hem de onun çalışmasını zorunlu hale getirir. Frankie bunu üzerine okuduğu liseyi terkeder ve çeşitli işlerde çalışmaya başlar. Ailesine bakmak zorunda olan Frankie'nin Amerika'ya birgün gitme hayali sürekli beynini kemirir. Bazen bu hayalden vazgeçer umutsuzluğa kapılır, bazen ise ona sımsıkı sarılır. Zorluklar altında da olsa bu hayalini gerçekleştiren Frankie berbat bir gemiyle dokuz gün sürecek olan Amerika yolculuğuna çıkar. Amerika'ya giden gemisinde bir papaz ile tanışır. Papazın Frankie'yi sevmesi Frankie'nin Amerika'da iş bulmasını kolaylaştırır ve Biltmore isimli bir otelde Frankie ilk işine başlar. Bu oteldeki zengin insanlara hizmet eder ve sürekli olarak onların şaşalı yaşamına imrenir. Kimi zamanlar okumadığı için pişmanlık duyar ve yaşıtı olan insanların yaşantısına hayranlıkla bakar. Ama asla okuma hayalinden vazgeçmez. Bazen kendi kendine şöyle der; Öğrenci olmak istiyorum,çünkü ellerinde taşıdıkları o koca kitapların içindeki her şey onların beyninde. Saatlerce Shakespeare'den , Samuel Johnson'dan ve Dostoyevski'den konuşabilirler. Bir gün ben üniversiteye gidersem, ben de metroda koca koca kitaplarımı kolumda taşıyarak başka çocukların bana özenmesini istiyorum. Hatta, Dostoyevski'nin kitabını okuduğumu görsünler diye gözlerine sokmak istiyorum. "Böyle bir eziklik içinde yaşamına devam eder Frankie. Kimi zaman onların küçümseyici bakışlarından çok rahatsız olur. "Bana böyle bakmamaları gerek. Anneleri babaları onca para döküp onları ne diye niye okutuyor? Eğitim görmenin anlamı ne? Bu ülkeye henüz gelmiş bir göçmen çocuğun kızarmış gözlerine böyle bakmaları çok ayıp. Hocalarının onlara, Biltmore ya da herhangi bir otelin lobisine gittiklerinde, gözleri iltahaplı ya da tek bacağı olmayan veya herhangi bir engeli olan insanları görürseniz öyle garip bir şey görmüş gibi gözlerinizi dikip bakmayın, diye öğütlemelerini beklerdim. " diyerek hüzünlenir ve bu gerçeği bize anlatır. Ülkemizde de inanılmayacak derecede varolan bir davranıştır bu. İnsanların içindeki düşüncelerini anladıktan sonra böyle şeyleri yaparken iki kere düşüneceğinize eminim.

Sakin Amerika günlerinde Frankie'yi ilginç bir sürpriz beklemektedir. Kore Savaşı patlak verir ve savaşın büyümesiyle Amerika'da savaşa katılır ve Frankie askere çağrılır. Frankie ve onun gibi pek işe yaramayacağına inanılanlar onaltı haftalık temel eğitim için askere alınırlar. Eğitim süreci ve dağıtımdan sonra Frankie çok ilginç bir askerlik deneyimi yaşar. Askerliğin kendisine göre olmadığını düşünen Frankie askerliği bırakarak sigorta işleri, bankacılık gibi sektörlerde çalışır. Ama hala aklında okumak vardır. Lise mezunu olmadığı halde New York Üniversitesi'ne bir başvuruda bulunur...

Yarım bıraktığımız hayallerimizin, umutlarızın tamamlayıcısı oluyor bu kitap. İnancın, sevginin, ezikliğin tercümanı adeta. İlk kitabı okuyupta beğendiyseniz, hayatı sonlandırmanın zamanı geldi.

Angela'nın Külleri II - Umuda Doğru Hatıralar...
Frank McCourt
Epsilon Yayınları / Bestseller Dizisi