PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : DÜNYAYI AĞLATANLAR : NİKOLAY ÇAVUŞESKU (Romanya’nın Tek Hakimi , Acımasız Lider)


kayısıkentli
01-30-2008, 03:03
Romanya’nın Tek Hakimi , Acımasız Lider

NİKOLAY ÇAVUŞESKU

Nikolay Çavuşesku , 1918’de Oiteşti’de doğdu. 1933’te Komünist Gençlik Teşkilâtının faal bir üyesi olarak dikkat çekti. Polis peşine düşünce SSCB’ye kaçtı. Sovyet lideri Stalin’le tanıştı ve çok iltifat gördü. 1944’te komünizm faaliyetlerine katılmak için tekrar SSCB’ye döndü. Ancak tutuklanıp , dört yıl hapis yattı.

Komünist Gheorhniu-Dej’in iktidara gelmesiyle , önce tarım sonra da savunma bakanı oldu. 22 Mart 1965’te ise Dej’in yerine Komünist Partisi başkanlığına getirildi. 1967’de ise , hem partinin , hem de devletin bir numaralı gücü hâline gelmişti.

Ülkenin tek lideri olmak için , Sovyetlerden bağımsız bir politika izlemeye başladı. Bu yüzden Rusların bağımsız komünist politika izleyen Çekoslovakya’yı işgaline karşı çıktı. Yine bağımsız bir komünist politika izleyen Yugoslav devlet başkansı Tito ile iyi ilişkiler kurdu.
Zeki etkileyici ve iyi bir siyasetçi olan Çavuşesku , SSCB tarafından işgale uğramamak için , dış dünya ile ilişkilerini geliştirdi. Almanya , Fransa ve İngiltere ile ekonomik ilişkiler kurdu , Amerika başkanı Nixon’u ülkesine davet etti. Öte yanda SSCB’yi da bütün bütün küstürmemek için , SSCB ile de anlaşmalar imzaladı.

Çavuşesku , ülkesinin tek hakimi olmanın vermiş olduğu pervasızlıkla üst üste hatalar yapıyordu. Ülkedeki bütün kiliseleri kapattı. İnsan hak ve özgürlüklerini kısıtladı , ekonomiyi tam anlamıyla felç etti.

1978’de başlayarak ekonomik güçlükler arttı. Gıda maddeleri karneye bağlandı , evlerin 14 dereceden fazla ısıtılması yasaklandı. Dış borçlar arttı ve Avrupa’yla ticaret yasağı koydu. Romanya’daki Macar azınlığın huzursuzluğu giderek arttı. Macaristan sınırında yeni bir demir perde yapılmasının nedeni buydu. Bu dayanılmaz baskı rejimine karşı millî kurtuluş cephesi oluştu. 1989’da Çavuşesku yeniden parti genel sekreteri seçildi , ama Timişoara olayları da bu sırada başladı. Budapeşte radyosu ve genellikle medyalar soykırım haberleri verdiler , on binlerce kişinin ölümünden söz ettiler. Sıkı yönetim ilân edildiyse de , asker Bükreş’te ayaklanan halkla birleşti. (Büyük Larosse , 2598)

Karısı Elena , Romanya kimya araştırmaları enstitüsü yöneticisiydi. 1980’de başbakan yardımcılığına getirildi. O da , ülkenin ikinci gücüydü.
Yaklaşık 25 yıldır ülkenin tek ve acımasız lideri Çavuşesku’ya karşı , bir anda patlak veren olaylar , ülkenin dört bir yanına yayıldı.

Kızıl diktatörlük temelinden sarsılıyordu. Çavuşesku , saltanatının yıkılmak üzere olduğunu görmüştü. Son bir gayretle , gizli polis teşkilâtı Securitate’leri devreye soktu. Protesto yapanların üzerine rasgele ateş açmalarını istedi. Öte yandan askerî birliklere de “karşı koyan herkesin öldürülmesini” emretti.

Debdebeli Hayat

Securitate’lerin halkın üzerine ateş açması , halkı daha da öfkelendirmişti. Askerler ise halka silâh çekmek şöyle dursun , bilakis tanklarıyla , silâhlarıyla birlikte halkın yanında yer almaya başlamışlardı.

Gelen haberler , artık kızıl imparatorluğun sonunun geldiği yönündeydi. Çavuşesku çifti 21 Aralık gecesinin her saniyesini kâbus dolu bir rüya gibi yaşamıştı. 40 odalı , iki katlı villaları , artık gözlerinde zindan gibiydi.

Bükreş’teki bu malikaneden ayrı olarak daha pek çok villaları , yazlık evleri vardı. Bunlar içerisinde , Karadeniz kıyısında Neptün şehrinde bulunan yazlık ev dillere destan olmuştu. Bu evin özel bir plajı vardı. Plajdaki kumlar özel bir askeri ekip tarafından elekten geçirilmekteydi. Bu evde diş tedavisi için cihazlar ve su ile doldurulmuş bir yüzme havuzu ve özel ısıtma sistemli başka bir havuz bulunmaktaydı.


Diktatörün Kaçışı

Ne var ki , işte bütün bu saltanatın sonu gelmişti. Artık o muhteşem malikânenin duvarları Çavuşesku çiftini sıkmaktaydı. Devamlı düşündükleri husus , emin bir yere kaçmak , canlarını kurtarmaktı. Ancak nereye kaçacaklarını da tam olarak kestiremiyorlardı.

22 Aralık 1989 günü sabahın erken saatinde , Çavuşesku ile eşi Elena saraylara taş çıkartan villalarından ayrıldılar. Yanlarında güvendikleri adamları vardı. Arabalarıyla Bükreş sokaklarında bir müddet ilerlediler. O araba ile dikkat çekecekleri kesindi. Araba değiştirmeleri gerekti. Bir sokakta arabasını yıkamakta olan , sonradan adının Petrisor olduğunu öğrenecekleri bir işçiyi görmüşlerdi. Arabada bulunan adamları , işçinin yanına gitti. Arabasını çalıştırmasını emretti. Çavuşesku çifti bu arabaya geçti. Araba şehirde dolaşmaya başladı. Yol boyunca da nereye gideceklerini tartışıyorlardı. Çavuşesku hiçbir yere sığınmak istemiyordu. Daha doğrusu akıbetinden emin olamıyordu. Vakit ilerledikçe yıllarca ülkeyi inim inim inletmiş olan diktatörün korkusu büyüyordu.

Hava kararmak üzereyken , Park ve Bahçeler Müdürlüğünün önüne gelmişlerdi. Çavuşesku , yanındaki adamı Petrisor’a , binaya giderek yardım istemesini emrettiler. Halkın kendisi için her fedakârlığa katlanacağını zannediyordu. Petrisor binaya girdiğinde orada bulunan 12 kişi televizyonu takip ediyordu. Onlara Çavuşesku çiftinin aşağıda arabada olduğunu söyleyince hepsi de şaşırmıştı. Zira televizyon diktatörün tevkif edildiğini duyurmuştu.

İşçiler yıllar yılı kendisine kan kusturan diktatörün “çıplak kral” olduğunu görmüşlerdi. Artık ondan kurtulmanın hesabını yapıyorlardı. Petrisor ile birlikte baş başa vererek bir plân yaptılar.

Petrisor dışarı çıkarak Çavuşesku çiftine gelmelerini işaret etti. Onlar binaya girer girmez , işçiler tarafından yakalanarak bir odaya kapatıldılar. İşçiler akabinde askerlere haber vermiş ; askerler de gelip devrik diktatörle eşini götürmüşlerdi.

Milyonları tir tir titretmiş olan diktatör , şimdi kendilerini yakalayıp götüren üç beş kişinin yanında korkudan titriyor , serbest bırakılmaları için yalvarıp yakarıyordu. Yalvarmalar kâr etmedi.

27 Aralık 1989 günü Çavuşeskular için son gündü. Muhakemeleri bitmiş , idama mahkûm olmuşlardı. Her ikisi de canlı cenaze gibiydiler. Bir kışlanın avlusunda kurşuna dizildiler. Daha sonra cesetleri defalarca televizyondan gösterildi. Sağken astığı astık , kestiği kestik olanlar , bir duvarın dibinde boş iki çuval gibi yığılıp kalmışlardı.


Diktatörlüğün İzleri Yok Edildi

Halk kızıl diktatörlükten o kadar nefret etmişti , o kadar bunalmıştı ki , o diktatörlüğü hatırlatan en ufak işareti , izi bile ortadan kaldırmak istiyordu. İlk iş olarak bayraklardaki orak çekici kesip çıkarmışlardı. Ülkedeki zulmün sembolü olarak dikilmiş olan bütün heykelleri kaldırmış , çöplüğe atmışlardı. Yıllar yılı halkın nefes alışını bile kontrol eden Securitate’lerin binaları istila edilmiş , gizli dosyalar ele geçirilmişti. Bu dosyalara bakan herkes hayret etmekten kendilerini alamamışlardı. Orada hemen her Romen vatandaşının hususî hayatındaki en küçük teferruat dahi fişlenmişti.

Nereden nereye gelinmişti?... 20 Aralık 1989 günü bütün debdebesiyle ayakta duran , hiç yıkılmaz zannedilen , Securitate’lerin ülke çağında korku havası estirdiği bir rejim , 24 saat içerinde yerle bir olmuştu. Bu dünya , 40 odalı sarayda saltanat süren Çavuşesku çiftine de kalmamıştı. (Bozgeyik , 1999 : 286-87)

(Halit ERTUĞRUL'un "dünyayı ağlatanlar" kitabından alıntıdır)