PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : DÜNYAYI AĞLATANLAR:FİRAVUN


kayısıkentli
01-30-2008, 02:51
FİRAVUN

"Firavun gibi adam" sözüyle , zulüm ve ihanetin sembolü olan , tarihin en barbar yöneticisi ve inananlara en ağır işkenceyi reva gören Firavun , M.Ö.1200 yıllarında yaşadı ve dört yüz seksen yıl ömür sürdü.


Sürekli en büyük kendisinin olduğunu ileri sürüp ilâhlık dava ederdi. Bu yüzden insanları zorla kendisine taptırdı.
Mısır'da yaşayan İsrail Oğullarını sınıflara ayırmıştı. Bunların bir kısmını esir , bir kısmını köle , bir kısmını da amele olarak çalıştırıyordu.

Gördüğü bir rüyadan sonra İsrail Oğullarının yeni doğan erkek çocuklarını öldürtmeye başlamıştı. Rüyasında Beytü'l Makdis tarafından gelen bir ateş , Kıptileri tamamen yakıp kül ettiği halde , İsrail Oğullarına dokunmamıştı . Kahinler bu rüyayı şu şekilde tabir ettiler :
"İsrail Oğullarından bir erkek çocuk dünyaya gelecek , senin saltanatını yıkcak ve helâk olmana sebep olacak."
Rüyanın hemen akabinde Hazreti Musa dünyaya gelmişti. Firavun'un korktuğu ve onun korkusundan İsrail Oğullarının erkek çocuklarını öldürttüğü çocuk , daha sonra Firavun'un sarayına girmiş , hanımı Âsiye'nin himayesinde büyümeğe başlamıştı.


Hazreti Musa, peygamberlikle görevlendirilince , Firavun'la karşı karşıya geldi ve o tarihî mücadele başladı. Hazreti Musa , Firavun'a Allah'ın emirlerini tebliğ ediyor , Firavun da "kendisinin ilâh olduğunu , buna inanmayan herkesi öldüreceğini" söylüyordu.
Müthiş bir çekişme başlamıştı.


Firavun , Hazreti Musa (aleyhisselam) ile söle başa çıkamayacağını anlayınca , sihre başvurdu , en meşhur sihirbazlarını çağırttı.
Sihirbazların galip geleceğine inandığı için bütün halkı toplamıştı. Ellerindeki cisimleri yere bırakan sihirbazlar , yaptıkları sihirlerle bunları halkın gözünde yılanmış gibi göstermeye muvaffak oldular. Bunun üzerine , Hazreti Musa (aleyhisselam) VAhy-ı İlâhî ile elindeki âsasını yere attı , âsa kocaman bir ejderha olarak bütün yılanları yutuverdi . Bu hadiseye şahit olan sihirbazlar bunun bir sihir değil ancak mucize olacağına inanmışlardı. Çünkü kendi yaptıkları sihri iptal edecek başka hiçbir sihir mevcut değildi. Bunu düşünen sihirbazlar , Hazreti Musa'nın bir sihirbaz değil , Peygamber olduğunu anladılar ve derhal secdeye kapanarak , Âlemlerin Rabb'ine iman ettiklerini ilân ettiler.
Bu konu , Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılmaktadır :
"Firavun , Hazreti Musa (aleyhisselam) ile ona iman eden Benî İsrail kabilelerine karşı büyük bir zulme başlamıştı. Bunun üzerine Hazreti Musa (aleyhisselam) ve ona tabi olanların , Mısır'dan çıkıp gitmelerine Allah tarafından izin verildi. Bunu haber alan Firavun , çok kuvvetli bir odu ile onları takibe başladı. (Eş-Şuara; 52 : Taha , 77)


Hazreti Musa (aleyhisselam) bu takipten kurtulmak için , Kızıldeniz'in kıyısına kadar gelmişti . Önlerinde düşman gibi deniz , arkalarında ise deniz gibi düşman vardı. İşte bu dehşetli vaziyette iken Hazreti Musa (aleyhisselam) âsasını denize vurmuş ve ordusunu , Cenab-ı Hakk'ın emriyle yarılan denizden geçirerek , selâmete ulaşmıştı.(Eş-Şuara; 62,63,64)
Firavun ve askerleri, Kızıldeniz'i boydan boya ikiye ayıran bu mucizeyi dehşetle görmüşler , ancak kin ve düşmanlıklarını yenemeyerek , takibe devam etmişlerdi. Sözde kendileri de yarılmış denizden geçebileceklerini sanıyorlardı. Firavun ordusu , dalgaların duvar gibi çevrelediği yolun ortasına geldiğinde , deniz birleşmeye başladı. Firavun'un ordusuda , Firavun dahil tek kişi bile kurtulamadan sulara gömüldü.(Eş-Şuara;65,66)

Yunus Suresinin 90. ve 91. ayetleri hadiseyi şöyle anlatıyor:
"İsrail Oğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla arkalarına düştüler. Firavun , boğulacağı anda , `Allah'tan başka bir ilah olmadığına inandım , artık ben de Müslümanım,`dedi.
"Fakat Cenab-ı Hakk Firavun'un imanını kabul etmemiş ve ona Cebrail (aleyhisselam) vasıtası ile şöyle buyurmuştur:
"Şimdi mi inandın, daha önce baş kaldırıp bozgunculuk etmiştin."(Yunus,91)
Aynı surenin 9. ayetinde ise , şöyle buyrulmaktadır : (suda boğulan Firavun'a)
"Bugün senin gark olan (boğulan) cesedine necat (kurtuluş) vereceğim. Tâ ki senden sonrakilere bir ibret olsasın."
Evet Kur'an haktır ve hakikattir. Ve hiçbir hükmü yanlış çıkmamıştır. Ayetlerde gayet açık bir şekilde belirtilen Firavun hadisesi de , bunun bir başka örneğidir. Çünkü aradan asırlar geçmiş ve dünyada bir başka eşi daha bulunmayan o ceset , 3000 yıllık bir mucizeyi gözler önüne sermek üzere asrımızın sahillerine atılmıştır.
Cesedin bulunduğu yer ve onun diğer özellikleri son derece dikkat çekici olup , mucizenin ispatı için başlı başına bir delil hükmündedir. Çünkü ceset , hadisenin meydana geldiği yerde , Kızıldeniz'in kenarındaki Cebelein mevkiinde bulunmuş ve onu kızgın kumlar arasından çıkaran İngiliz araştırma ekibi tarafından ülkelerine götürmüştür.
Cesetlerin yaşını tespit etmekte uygulanan metotların , günümüzde kesin bir sonuç vermedği kabul edilmektedir.
Fakat "Karbon 14" metodunun uygulandığı bu cesedin en az 3000 senelik olduğu - yani Hazreti Musa (aleyhisselam) devrinde yaşadığı bilinmektedir.
Bütün bu delillerin , mucizelerin ispatı için yeterli olduğu ortadadır. Çünkü ayet ve tefsirler , hadiseyi her bakımdan teyit eder mahiyettedir.
Meselâ 1144 yılında vefat eden Zemahşeri , Yunus Suresinin 92. ayetini şu şekilde tefsir etmekte ve kendisinden 8 asır sonra bulunacak olan bu cesedi , âdeta görür gibi tasvir etmektedir:
"...Seni , deniz kenarında bir köşeye atacağız... Cesedini tam , noksansız ve bozulmamış halde , çıplak ve elbisesiz olarak , senden asırlar sonra geleceklere ibret olmak üzere koruyacağız."(Keşşaf Tefsiri, C.2/252)


Ayet ve tefsirlerde , Firavun cesedinin "tam" olacağının bildirilmesi , onun mumyalanmış durumda olacağını da ispat etmektedir. Çünkü mumyalanmış cesetlerin iç organları ek******. O halde dünyada bir benzeri daha bulunmayan bu ceset , ayet ve tefsirlerde bu noktadan da uygunluk arz etmektedir.


Evet , bir cesedin 3000 yıl muhafaza edilmesi , mukaddes kitabımızın sahibi olan Rabb'imizin kudretine , elbtte ağır gelmeyecektir. Ancak bizler , secde vaziyetindeki cesetten ibret almalı ve Rabb'imizin kudreti karşısında secdeye varmalıyız.
Kendisini ilâh ilan eden , inanmayanlara en ağır işkence ve zulmü reva gören Firavun , bugün hâlâ beddua ve nefretle anılmaya devam edilmektedir. Çünkü , zalimin zulmünü hiçbir dönemde hiçbir topluluk hoş görmemiştir.

(Halit ERTĞRULUN'un "dünyayı ağlatanlar kitabından alıntıdır)