PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : DÜNYAYI AĞLATANLAR :THOMAS EDWARD LAWRENCE (Ünlü İngiliz Ajanı)


kayısıkentli
01-30-2008, 02:49
Ömrü Müslümanlara İhanet Etmekle Geçen

THOMAS EDWARD LAWRENCE

Ortadoğu’da dökülen kanın , ihanetin , savaşların ve Türk – Arap çatışmasının baş mimarı İngiliz ajanı Lawrence 1888’de İngiltere’nin Galler bölgesinde doğdu. Evlilik dışı bir ilişkiden olduğu için babası bilinmemektedir.

Sert ve kaprisli bir annenin elinde büyüdü. Babası ve kardeşleri yoktu. Annesi , eğitimde cezalandırmanın önemine çok inanırdı. En ufak bir hatasında Lawrence’i döverdi. Gayrimeşru çocuktu ve kendini hiçbir işe yaramaz , değersiz olarak görürdü. İnsanların kendini aşağılamasından dolayı herkesten nefret eder , gizliden gizliye onlardan intikam almak isterdi.


Lawrence , Hıristiyanlığın koyu bir tarikatını temsil eden Cizvilter’in Koleji’ne girdi. Bu kolejde hem Hıristiyanlık hem de İngiliz siyaseti gereği ,”Yayılma ve Propaganda” dersleri aldı. Daha sonra Oxford Üniversitesini 1909 yılında bitirerek , İngilizlerin Ortadoğu’ya yayılma siyaseti istikametindeki faaliyetlere katılıp , 1910 yılında Arkeolog Prof. Hagarth ile birlikte Türkiye’ye geldi. Fırat Nehri kıyısında arkeolojik kazılar adı altında petrol etüdü yaptı , siyasî ve etnolojik bilgiler toplandı. Bu çalışmalar 1914 yılına kadar , Sina’da , Gazze’de ve Akabe’de sürdü. Bu şekilde Birinci Dünya Savaşı öncesi , Osmanlı’nın haritası çıkarılmış ve etnik yapı tespit edilmişti.


Lawrence; Mezopotamya , Suriye , Filistin ve Mısır’ı gezip Arapçayı , Müslüman adet ve göreneklerini öğrendi. İngiliz hükümeti de iyi yetişmiş bir ajan olarak Lawrence’yi Mısır’a atadı. Çünkü ona Birinci Dünya Savaşında büyük işler düşecekti.


Ortadoğu’ya geçen Lawrence bazen bir gezgin , bazen bir biyolog ve bazen de bir İslâm âlimi şeklinde Araplarla iç içe yaşadı. Özellikle de kendisini bir Arap Şeyhi ve İslâm âlimi olarak tanıttı. Arapça’yı kusursuz konuşuyor , Arapların geleneksel yaşantısını çok iyi taklit ediyordu.
Lawrence , Osmanlı Devletini ve Osmanlı askerlerini tanıtıcı bir broşür hazırlayarak , bütün İngiliz ordusuna dağıttı. Onun asıl hedefi , Birinci Dünya Savaşına giren Osmanlı’yı parçalayarak , Arapları birbirine düşürmek , küçük ve güçsüz Arap emirlikleri kurdurup , Osmanlı’nın ve İslâm’ın gücünü azaltarak , İngilizlerin hakimiyetine sokmaktı. Bunun için hem bir taraftan ajanlar yetiştirdi , bir taraftan da , Arapların ileri gelenleriyle çok sıcak dostluklar kurdu. Kendisini “Arap Davası”na adamış birisi olarak tanıtıyordu.


Lawrence , Arap liderleriyle görüşerek Osmanlı’dan kurtulma zamanının geldiği tezini sürekli işlemeye başlamıştı.

1916 yılında Kut’ül , Amare’de kuşatılan İngiliz ordusunu kurtarmak için Halil Paşa’yla gizlice görüştü ; ona iki milyon İngiliz sterlini rüşvet teklif etti. Halil Paşa bu parayı reddedince İngiliz ordusu şartsız teslim oldu.

1916’da Mekke Şerifi Hüseyin’le tanıştı. Dostluklarını ilerletti ve onu Osmanlılara karşı isyana teşvik etti. Bu uğurda bedevileri örgütledi , para yardımı yaptı.

Lawrence , Vehhabi Abdulaziz Bin Su’ud ile çok samimi dostluklar kurup , onun yakın adamı gözüktü. Abdulaziz Bin Su’ud , İngiltere’den bolca para silâh , cephane , teçhizat ve levazım malzemesi temin etti. İttihatçı subayların Arap ülkelerindeki zulmü ve ahlaksızlıkları kendisine malzeme yapıp bölgede Osmanlı’ya karşı isyan oluşturmayı başardı. Asi Arapları da Yemen , Filistin ve Irak cephelerinde , İngilizlerin emrine verdirtti.

Lawrence , emrindeki İngiliz ajanları ve Arap askerleriyle gerilla harbine başlayarak Türk kuvvetlerini çok büyük zararlara uğrattı. Türk askerlerinin Hicaz’a ulaşmasını sağlayan Şam-Hicaz demiryolu tahrip edildi. Lawrence , ayrıca 1917 yılında emrindeki Arap birlikleriyle Akabe limanını ele geçirdi. Kudüs ve Şam’ın düşmesinde büyük rol oynadı.


Lawrence , Türklere karşı çok zalimdi. Çölde , bitap düşmüş yorgun esirleri bile öldürüyordu. Bedeviler , bu ölülere üşüşerek elbiselerine varıncaya kadar soyuyorlardı. Daha sonra hatıralarını kaleme aldığı “Bilgeliğin Yedi Direği” adlı kitabında , kendini haklı gösterebilmek için Türkleri zalim ve kan dökücü olarak lanse etti. Fakat tarafsız tarihçiler asıl kan dökücü ve kalleşin kendisi olduğunu yazmaktadır. Lawrence , çocukluğunun acılarını ve insanların onu hakir görüşünün intikamını âdeta Türklerden almıştır.


Türklere karşı Mekke ve Medine’deki ihanetlerde , ayaklanmalarda , Türklerin kalleşçe arkadan vurulmasında Lawrence’nin organize ettiği İngiliz ajan grubu ve kandırılmış Arap birlikleri vardı.


Lawrence’nin istediği olmuştu. Osmanlı’ya karşı başlatılan isyan , Türklere karşı büyük zararlara yol açtı. Lawrence’nin kışkırttığı , kandırılmış Arap kuvvetleri İsrail Devletini kurmak için gayret gösteren siyonistlerle bile işbirliği yaptılar. Sonunda Türkler çekilmek zorunda kaldı. Fakat sonraki durum Araplar için daha beterdi. Fransız ve İngilizler , Türklerin boşalttığı yeri doldurmuşlardı. Üstelik Türkler verici iken bu iki güç , sömürgeciydi. Araplar ağır bir boyunduruk altına girmişlerdi. Yapışkan , sinsi ve iki yüzlü İngilizlerin sömürgesi olmuşlardı. Arapları böyle bir hileyle aldatan Lawrence de ülkesinde bir kahraman gibi karşılandı.


Hayatının değişmesine sebep olduğunu iddia ettiği şu Deraa olayı… Kitapta, Türklerin kendisine nasıl işkence yaptığını , nasıl etlerini parça parça edinceye kadar kamçıladığını ve daha sonra da nasıl ırzına geçildiğini uzun uzadıya , tüyler ürperten ayrıntılara girerek anlatmıştı. Deraa’da çektikleri yüzünden Türklere düşman olduğunu ve Tafas’taki katliam emrini o düşmanlık hissinin etkisi altında , kendinde olmayarak verdiğini hikâye etmişti. Tafas katliamı öyle dehşet verici , utandırıcı bir suçtu ki , bundan pişmanlık duyduğunu saklayamamıştı.
İngiliz ordusundan emekli olan Lawrence , çevresinde beklediği ilgiyi göremedi. Ortadoğu’da ülkesi hesabına yaptığı olağanüstü başarısını ; zalimliği , kolay kan dökücülüğü ve zayıf kişiliği gölgelemişti.


Yalnızlık içinde günlerini geçirmekteydi. Tekrar Ortadoğu’ya gitmenin plânlarını yaparken , 1953’te bir motosikletin çarpmasıyla öldü. Ölümü üzerindeki esrar perdesi de bir türlü aydınlatılmadı.

Gerçekten bir kaza sonucu mu ölmüştü? Veya yaptığı ihanetin hesabını sormak isteyen bir Müslüman tarafından mı öldürülmüştü? Yoksa Ortadoğu’ya gidip , İngiliz prestijini sarsmaması için bir İngiliz ajanı tarafından mı öldürülmüştü?

Nasıl öldürüldüyse öldürülsün , onun Ortadoğudaki ihanetleri bugün bile birçok alanda etkisini göstermektedir.
Osmanlı’nın çekilişinden yıllar sonra bugün bile Araplarda yaşadıkları toplaklarda durum hiç açıcı değildir. Aklı selim olanlar , Osmanlı günlerine hasrettiler. Çünkü , Osmanlı’nın terk ettiği yerlerde bugün irili ufaklı onun üzerinde devlet , birbirleriyle çekişmekte , zalim diktatörlerin pençesinde kıvranmakta , üstelik tam ortalarında , saplanmış bir hançer gibi , Amerika ve Batı’nın desteklediği İsrail yer almaktadır.

(Halit ERTUĞRUL'un "dünyayı ağlatanlar" kitabından alıntıdır)