PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : DÜNYAYI AĞLATANLAR : BENİTO MUSSOLİNİ (Ateist ve Faşist Diktatör)


kayısıkentli
01-30-2008, 02:44
Ateist , Gösteriş Meraklısı ve Faşist Diktatör

BENİTO MUSSOLİNİ

İtalya , altmış milyona yaklaşan nüfusuyla büyük bir Avrupa devletidir. Hıristiyanlık dininin hakim olduğu ülkede , bir de kendine özgü yapıyla Hıristiyanların kutsal merkezi “Roma Devleti” yer almaktadır.


İtalya , 1480 yılından itibaren topraklarının bir bölümünde de olsa , kısmen Osmanlı yönetimi görmüş bir ülkedir.


1796 yılında Fransızların hakimiyetine giren İtalya , 1866' da ilk kez bir devlet kimliğiyle krallığını ilan etmiştir.
İtalya dendiğinde , ülkeyi , kendine özgü faşist kurallarıyla ele geçirip , acımasız bir şekilde yöneten İtalyan diktatör Benito Mussolini gelmektedir.


Çağdışı Hitler'den altı yaş büyük olan ve aynı yıl , aynı akıbete uğrayarak öldürülen , İtalyanların ünlü , acımasız diktatörü ve faşist lider Benito Mussolini , 1883 yılında İtalya'da doğdu. Babası sosyalist fikirli bir demirci , annesi de ilkokul öğretmeniydi. Ona Meksikalı siyasetçi Benito Suares'in ismini verdiler.


Mussolini öğretmenlik tahsili yaptıktan sonra yüksek öğrenim için İsviçre'ye gitti. Ancak , sosyalistlerle geçinemedi. Okuldan kovuldu. Daha sonra Avusturya'ya geçerek İtalyan Milliyetçisi Cezare Battisti ile tanıştı. Lı Avvenir ve Popolo gazetelerinde yazılar yazmaya başladı.
Marksist felsefeyi ve Alman felsefesini iyi okuyarak , kendisine özgü bir sistem oluşturmaya başladı. Bu sistem şiddetin meşru olduğu , İtalyan ırkının yüceltildiği , istilacı faşizmdi.(Aron , 1987 : 21)


Faşizm doktrininin temelinde bireysellikten ziyade , devlet vardı. Devletin gücü her şeyden üstün ve devlet için her şey feda edilirdi. Faşizm doktrini , diktatörlük teorisinden ziyade , totalizm teorisiydi. Mussolini bu teoriye , bütün acımasızlığıyla kendine özgü zulüm metotları giydirdi. (Benewick ve Philip , 2000 : 376)


I.Dünya Savaşında umduğunu bulamayan İtalya , tam bir kaos içine sürüklenmişti.

Demokrasi iyi işlemiyordu. İktisadi ve siyasi buhranlar birbirlerini kovalıyor , üç buçuk yıl sürmüş olan savaş geride , işsizlik , sefalet , kin ve nefretten başka şey bırakmıyordu. Bu durum , bulanık suda balık avlamayı seven komünistlerin kudret ve cesaretini arttırıyor , büyük şehirlerde grev üstüne grev ilan ediyorlardı. Sosyalistler , solcular ve komünistler müşterek bir cephe teşkil etmişler , silahlı çatışmalar başlatmışlar , hatta yer yer komünist liderler kurmuşlardı. Bu seneye “Kızıl Sene” adı adı verilmişti. Güçsüz ve otoritesiz kalan hükümetin dayanamayacağı , yıpranacağı aşikardı. Ordu da yorgun ve ümitsizdi.


Bu şartlar altında , herkes , her gün sol bir ihtilali bekler olmuştur. Ne var ki , geçmişi bir hayli karanlık olan , umulmayacak bir lider etrafında toplanan kalabalığın günden güne büyük bir hızla artmaya başlaması bu bekleyişi uzaklaştıracaktı. Halk ve ordu komünistlere düşman olduğundan aynı cephede toplanıyordu.


1920'de Komünistler kendilerini adeta iktidara gelmiş gibi görünüyorlardı. Düşmanları müthiş bir korkuya kapılmışlardı. zengin tabaka ve papazlar dışarı çıkamaz olmuşlar , subaylar üniformalarından kaçar olmuşlardı.


Ancak , bütün bu yılgınlıkların dışında , buhranlardan yararlanarak iktidara gelmeye azimli bir diktatör adayı vardı. Bu , Mussollini'den başkası değildi. Hemen hücum birlikleri desteklemeye başladı. Evet , faşist kuvvetler İtalya'yı hızla sarıyordu. Nihayet 1921'de faşist kuvvetler resmen bir parti haline geliyordu. Artık cinayetler , sokak savaşları önü alınamayacak hale gelmiş , hükümet kuvvetleri , ordu , kral ve kilise , Mussollini'ye yardımcı oluyorlardı. Ama Mussollini , “Kara Gömlekliler” denilen taraftarları ile Roma'ya yürüyünce onun bu dostlukları kullanarak zor ve baskı rejimine geçeceği de anlaşılmış oluyordu.


Kara Gömlekliler Roma'da sevinç çığlıkları ile karşılandılar. Mussollini Kral tarafından başbakan seçilmişti. 3 Ocak 1925 tarihinde Mussollini , özlemiyle yandığı dikta rejimini kurmuş bulunuyordu. Aslında Mussollini , Marksist fikirlerle yetişmiş ve yine Marksist metotlarla faşist ihtilali gerçekleştirmiş oluyordu. Bu diktayı gerçekleştirirken Mason teşkilatının da küçümsenmeyecek yardımları olmuştur. Mussollini , yerini sağlamlaştırmak için krala ve kiliseye karşı iki yüzlü bir politika izliyor ve kendisini hakim kuvvetlere dost gösteriyordu. Bir yıllık geçiş devresinden sonra Mussollini İtalya'nın tek hakimi olmayı başarıyordu.


22 Mayıs 1939'da Hitler'le anlaşınca gücüne güç kattığını zannetmişti. Artık diğer ülkelerin iç işlerine de müdahale ediyordu. Sırf bir prestij meselesi yüzünden Arnavutluk kralı Zogo'yu tahtından düşürmüştü.

Mussollini , en yakınını bile acımasızca katledebilecek bir karakterdeydi. Kendisine muhalif olan veya aynı görüşü paylaşmayan binlerce insanı katletti , sürdü veya ortadan kaldırdı. Tam bir kara canavar halini almıştı. Özellikle de Libya ve Habeşiştan'ın işgalinde , Müslümanlara görülmemiş zulüm ve işkenceler uyguladı.


Libya işgalinde Mussollini , Ömer Muhtar liderliğinde ayaklanan Libya Müslümanlarını toplu halde katletti , bir bölümünü de aç bırakarak tam bir insanlık dramı oluşturdu. Bu zulüm senelerce sürdü. Bu şekilde , Libya'da 1,5milyon Müslüman şehid düştü. Müssollini , 1935-1941 yıllarında Etiyopya'yı işgalinde 15 bin Müslümanı öldürdü. (Çağdaş Liderler Ansk.)


Hitler'le birlikte girdiği II.Dünya Savaşında ilk öncelerde karlı çıkacağını ummuş ve Hitler'in sözlerine inanmıştı. Fakat işler bir türlü umduğu gibi gitmemişti. 1940'larda İtalya , Almanya'nın bir sömürgesi durumuna düşmüştü.

240 bin İtalyan askeri Rus cephesine gönderilmiş. Yüz binlerce İtalyan da Almanya'da işçi olarak çalıştırılmak üzere götürülmüştü. Bu durum İtalya'da büyük bir hoşnutsuzluğun doğmasına yol açmıştı. Artık halk Mussollini'nin her sözünün altında bir hikmet olduğuna inanmıyordu. Üstelik Alman ordusu üst üste bozguna uğramaya başlamıştı. Alman askerleriyle birlikte İtalyan askerleri de telef oluyordu. 1943 Temmuzunda müttefiklerin Sicilya'ya çıkartma yapması Mussollini'nin de sonunu hazırlamıştı.

Mussollini , bütün diktatörler gibi , zora baskıya dayanarak , kana ve zulme yaslanarak geldiği iktidar koltuğunu II.Dünya Savaşının getirdi sarsıntı ile kaybediyordu. 1943 yılında , İtalya'da faşizme baş kaldırma hat safhaya varmış , Mussollini , başbakanlıktan uzaklaştırılmış ve hapsedilmişti. Ancak , Hitler'in emriyle Alman paraşütçüleri tarafından kaçırıldı ve Monako'da faşist bir İtalyan Cumhuriyeti'ni kurduğunu ilan etti. Almanya'nın bu bölgede sarsılması , grevlerin artması , isyanların hızlanması neticesi , tarih Mussollini sayfasını yavaş yavaş kapatıyordu.


Mussollini artık bir kaçaktır. Basit bir çiftlik evinde metresiyle korkulu dakikalar yaşamaktadır. Hızla açılan kapı , zaten ölmeden önce ölmüş Mussollini'yi biraz daha ümitsizleştirir.

Mussollini , 27 Nisan 1945'te yakalanmıştı. O gün gözleri önünde kendisiyle birlikte kaçan bütün bakanları ve adamları kurşuna dizildi.
Silahın kendisine de çevrildiğini gören Mussollini , emir vermeye alışık olmanın telaşıyla :
-Haydi göğsüme ateş et , fazla acı çektirme ! diye bağırdı. (Vakkasoğlu , 1976 : 233)
Mussollini ve karısı kanlar içinde yere yığıldılar. Cesetleri günlerce ibret için halka teşhir edildi.
Milyonları katleden bir diktatör , ölümün soğuk darbesinden kurtulamamıştı.

(Halit ERTUĞRUL'un "dünyayı ağlatanlar" kitabından alıntıdır)