PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Otomatik Portakal (Anthony Burgess) Özeti,Konusu,Karakterleri


denizci
03-11-2010, 10:43
http://static.ideefixe.com/images/23/23871_2.jpg


Yazan: Anthony Burgess
Çeviren: Aziz Üstel



Ününün yarısını Stanley Kubrick'in beyazperde uyarlamasına borçlu olan Otomatik Portakal'ın İngiliz yazarı Anthony Burgess (1917-1993), ilk romanlarında, bir İngiliz kolonisi olan Malaya'da karşılaştığı batı ve doğu kültürleri arasındaki uyuşmazlıkları irdelerken, doktoru kendisine beyin tümörü teşhisi koyunca hayatı değişir. Ölümünden sonra karısının parasızlık çekeceği düşüncesiyle kâğıt ve kaleme daha farklı sarılan Burgess, böylece en büyük eserini yazmış olur. Gelelim doktorun teşhisine. Tahmin edeceğiniz üzere pek de doğru bir teşhis sayılmaz (76 yıl yaşadı sevgili yazarımız), ama bu kadar büyük bir eserden sonra yanlış teşhisin sözünü etmek biraz ayıp olur.

1961 senesinde Sovyetler Birliği'ne yaptığı ziyaret ve karşılaştığı baskıcı komünist rejim, Burgess'ın Otomatik Portakal'daki totaliter dünyayı yaratmasındaki en önemli etkenlerden biri. Devletin birey üzerindeki baskısı ve bireyin çaresizliği karşısında afallayan Burgess bir röportajında şöyle der: "Otomatik Portakal'da anlattığım aslında tam o dönemlerde (1960ların başı) yaşananlardı. Sadece araya biraz masal koydum. Gelecek hakkında yazmak istiyorsanız, o günlerde olanları hayal gücünüzle birleştirmeniz yeterli."

Otomatik PortakalÇoğu zaman bilim-kurgu olarak nitelendirilen Otomatik Portakal baskıcı bir yönetimin ve bu yönetime direnen bir sokak çetesinin hikâyesi. Çetenin ve hikâyenin başkahramanı olan Alex adındaki 15'lik delikanlıya yandaşları Pete, Georgie ve Aptalof eşlik ediyor. Şiddet dolu davranışları nedeniyle devlet tarafından ıslah edilmesine karar verilen Alex önce hapsediliyor, daha sonra beyni yıkanıyor ve bu da, şiddet içeren en ufak bir harekette bulunduğunda hastalanmasına sebep oluyor. Yani Alex 'iyi' biri olup çıkıyor sonunda. Ama iyi biri olmayı seçtiğinden değil, başka bir şansı olmadığından. Biz de Burgess eşliğinde bu çeşit bir zorlamanın ahlaklı olup olmadığını, iyinin ve kötünün ne olduğunu, insanın özgür iradesini kullanıp kullanamadığını sorgulamış oluyoruz böylece.

Herkesin kafasını karıştıran şu portakalın nasıl otomatik olabildiğine gelince... Kitap, İngiliz argosundaki 'queer as a clockwork orange' deyişinden alıyor ismini. Bu deyiş olabilecek en garip davranışları ve özellikleri barındıran kişiler için kullanılıyormuş. Portakalın organikliği insanlığı temsil ederken, otomatik kelimesi de makineleşmeyi anlatıyor diyebiliriz; yani makineleşmiş bir insanı..


Kaynak (http://www.istegenc.com.tr/content/kitap/article.asp?lngArticleID=833)


Kitapta Alex adlı gencin arkadaş grubu ile yaşından çok suça karıştıktan sonra hapishaneye düşmesi ve sonrasında rehabilitasyona alınması anlatılıyor. Ancak başına gelen rehabilitasyon adı altındaki tüm işkencelerden sonra özgürlüğüne iki yıl sonra kavuşunca yine eski Alex olması insanı durup düşündürüyor. Burgess bu kitaba kendinden çok şey katmış olmakla birlikte; Alex'in kimliğini de hemen dışa vuruyor, şöyle ki; A eki olumsuzluk içermektedir ve lex ise kanun anlamına gelmektedir.

Ağır sorunlarla yüklü çağımızın,gerilimli ve derin çelişkilerle dolu süper toplumlarında, bir BİRİM olarak insanın yazgısı ne yönde gelişmektedir?

Bir süper toplumun parıltılı görünümü altındaki yalnız ve umarsız insanın,ekonomik ve politik topografyasını çizerken,ruhsal yıkımlarda bile yeni bir dünya yaratma ülküsünü alabildiğine canlı tutuyor.

Ayrıca eser Türkçe'ye Aziz Üstel tarafından çevrilmiştir.

Aslında eser o kadar geniş bir zamana hitap ediyor ki bahsettiği durumlar halen dünyamızın başlıca problemleri arasında yer alıyor. En önemlisi de insanın seçim hakkını zapetmeye eleştirel bir bakış sunuyor. İyilik seçilmeli mi yoksa insanlar zorla iyiliğe yönlendirilmeli mi? Bu iki çelişkiyi ortaya koyup insanın da bu konu hakkında kafa yormasını sağlıyor.

Ayrıca diğer önemli bir nokta da kitapta klasik müziğin şiddetli anlarla örtüşmesi. Bunlardan bazı örnekler Mozart ve Beethoven. Bu şekilde bana kalırsa insanların dikkatleri klasik müziğe çekilmeye çalışılmış yazar tarafından.

Kitaptan bir alıntı aslında kitabı özetliyor: