PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Saatleri Ayarlama Enstitüsü (Ahmet H. Tanpınar) Özeti, Konusu, Karakterleri


denizci
03-01-2010, 10:51
saatleri Ayarlama Enstitüsü

http://img513.imageshack.us/img513/885/ibyvxvx5ta.th.jpg (http://img513.imageshack.us/my.php?image=ibyvxvx5ta.jpg)
Yazarı : Ahmet Hamdi TANPINAR
Yayınevi : Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık (YKY)
Basım Yeri / Tarihi : İstanbul / 1962 - Ocak
Sayfa Sayısı : 358


KİTAP HAKKINDA
Toplumun, kişilerin ve sebep sonuç ilişkilerinin içine derinlemesine girebilme ve teknik roman birliğinin kurulabilmesi gücünden bahsettiğimi söylemeliyim. Yani Tanpınar’da kişilerin ruh dünyası Dostoyevski denli analiz edilmekte; Tanpınar toplumu tek elde Balzac kadar ustaca görebilmektedir ve bunları roman ille de roman kurgusunu mükemmel kurarak verebilmektedir. Ayrıca, handiyse tüm büyük romancıların ortak özelliği olan mizah (tabi ki anlatımın içine uygun ölçüde yedirilmiş bir mizah) Tanpınar’da Stendhal kadar ince ya da Dickens kadar bilinçli bir şekilde mevcuttur. Siz Tanpınar okudunuz mu?

Eğer okumadı iseniz başlamak ve Tanpınar’a hayran olmak için öneririm Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü. Bu kitap yazarın diğer büyük eserlerindeki ağırbaşlılıktan ve ağdalılıktan pay biçmiyor ve fakat aynı ölçüde ve sebeple keskin, zeki, mizahlı. Ayrıca deneyci.

İlk olarak kitabın birinci tekil şahsı, anlatıcısı, kendi kendini (kılı kırk) yaran bir analizle anlatıyor. Bu analiz bir oto eleştiridir ve acımasız bir eleştiridir. Yetişme şartları ve yetiştiği çevre anlatıcının bu oto analizinde yerlerini aldıkça Tanpınar birey-toplum-etkileşim-sonuç denklemini tamamlıyor. Okur anlatıcının biraz da doğuştan farklı karakterinin etrafını saran toplumsal faktörlerle nasıl da olması gereken kıvama geldiğini, en farklılaştığını, kolaylıkla anlayabiliyor. Ama Tanpınar bu birey-toplum analizinde okuru sıkmamayı başarmış; en zorlu ruhsal çıkarımlar ve en sıkı toplumsal çözümlemeler usta ve hakikatten güldürücü bir mizah/hiciv tekniği kullanılarak başarılmış. Müthiş bir konuşmacı ile karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Kişileri sıkmadan saatlerce kendini dinletmesini bilen insanlardan biri var karşınızda ve de bu arada çok derin işlerden bahsediyor. Ama gülüyorsunuz ara ara.

Toplumda rastlanabilecek en sıradan ve önemsiz adamlardan en marjinal tiplere dek bir panorama Tanpınar’ın elinden önünüze sunulmuştur. Toplumun bireyi nasıl etkilediğini ve nasıl bir birey olacağını nasıl da belirlediği bu ilk bölümün ana temasıdır özetle. Bu arada anlatılan dönemin ve insan tipinin/tiplerinin Türkiye’nin ürünleri olduklarını söylememe gerek var mı? Alt temalar ise Tanpınar’ın nakış örercesine süsleyip anlatıcının hayatındaki yerlerine inanılmaz bir fantastiklikle oturttuğu; zaman, hürriyet, fakirlik, itilmişlik gibi onlarca kavramdır. Bu kavramlar anlatıcının ve çevresinin yapı taşlarıdırlar ve onu bize tanımlarlar. Böylece ilk bölüm sona erdiğinde bir insanı ve çevresini avucumuzun içi kadar iyi tanımaktayızdır. Çoğu eleştirmen bu ilk bölümü Türk toplumunun “Doğu’cul” yapısının bir sembolü olarak görmüştür. Haklı olabilirler.

Serimde yani ikinci bölümde aniden tanışılan ve anlatıcının temsil ettiği değerlerin tam tersini temsil eden bir karakter romanın ve baş karakterimizin hayatının gidişatını alt üst eder. Büyük dolandırıcı ve enerji üstadı biridir bu adam ve anlatıcıyı büyüler. O ana dek eziklik, bitkinlik ve doğu tarzı miskinlik/kadercilikle örülmüş bir yaşantı artık bu adamın müdahalesi ile büyük bir ivme kazanır ve zenginliğe giden yollar büyük bir yalanın üzerine kurularak açılır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü gibi gereksiz bir kurum bu yeni karakterin buluşudur (aslında anlatıcının buluşudur) ve gereksizliği/saçmalığı ölçüsünde önemlidir. Artık Tanpınar handiyse bilimkurguya ya da kara ütopya anlatıcılığına varan bir kurgular sağanağı altında kurumu ve zenginleşme ile gelen sosyal değişikliği birbirine, bir kez daha teknik ustalığını konuşturarak, yedirerek anlatmaya başlar. Yazarın gücü, ayrıca, farklılaşan sosyal konum ve beraberindeki ilişkiler/tavırların iç yüzlerini tıpkı ilk bölümde yaptığı gibi mizahlı bir dille darmadağın etmesi ile de hissedilir. Gene bir başarı, bahsettiğim handiyse kara ütopyaya kaçan bir oluşumun (Enstitü ve çalışanları, mimarisi, gelişimi,reklamları, çalışması vb.) en ince detaylarına kadar tasvir edilmesi ile beraber toplumcu/analizci yazım tekniğinin uyuşturulabilmesidir.

Okur bu iki bölümde de başrol oynayan anlatıcının hayatındaki farkları somut bir şekilde görmektedir. Daha sonra düşündüğünde aslında iki farklı dönemin de asılsızlık üzerinde kurulduğunu anlamaktadır. Tembel bir umutsuzluk üzerine kurulu bir hayat ancak başka birinin itmesi ile farklılaşmaktadır ki bu farklılaşma da asılsız ve haksızdır; sahtedir. Sahtedir ama belli temeli ve kendine has stili olmayan bir toplumda kabul görebilmekte, el üstünde tutulabilmekte ve savunucularına haksız konum/kazanç getirebilmektedir. Sahteci ataklığı ve yüzsüz cesareti oranında güçlüdür.

Roman toplumcu açıdan bakıldığında evet Türk toplumunun geri kalmışlık-modernlik kısırdöngüsünü ele almaktadır. Roman bireyi toplumun bir parçası olarak görmekte ve toplumcu kısırdöngüyü bireyin üzerinden vermektedir. Romancı, sadece büyük romancılarda görülen özelliklerden, toplumcu analizi gerçekleştirirken bireyin iç dünyasını salt bireyin aklından/ağzından/duygularından vermektedir. Bireyin özel düşünceleri ve durumu okurun zihninde toplumcu analize yoğrulmaktadır. Roman okuru asla sıkmamaktadır, sürekli bir mizah hem ilk bölümde hem de ikinci bölümde okuru (bu eleştiri yazısının aksine) rahatlatmaktadır ve güldürmektedir. Roman kısacası büyük bir romandır; hayranlık uyandıran karakter ve kavram tahlilleri ile dolu, hızla ilerleyen, bütünlüğü asla bozulmayan bir romandır.

Tanpınar’ın, diğer romanlarındaki duygu yoğunluğu sebebi ile pek de açık seçik görülemeyen, üstün eleştirel aklının teknik ve üslup ustalığı ile birleşerek insana, Türk toplumuna, geriliğe, yeniliğe ve daha birçok kavramlara damgasını çok güçlü bir şekilde bastığı bir kitap Saatleri Ayarlama Enstitüsü.

Güçlü ve üstün zekalı bir romancının yetiştiği bir topluma ait olmak diğer dünya medeniyetleri ve edebiyatları karşısında güven vermelidir bir insana. İnsanı ve dünyayı o denli güçlü bir şekilde görebilen romancıları fikri gelişmişliğin bir sembolü olarak gören ben, bu kitabı okumakla kendime daha çok güvenmeye başladım. Kitabı okumakla bizde de mesela Dostoyevski ya da Tolstoy kadar zeki ve kapsamlı adamların var olmuş olduklarını kanıta oturtup rahat bir nefes aldım. O sebeple Tanpınar’a kişisel saygılarımı sunarım.

Kişisel kanım bu kitabın Türk edebiyatının, halen, en güçlü romanı olduğu yolundadır.