PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Metin Eloğlu Hayatı, Biyografisi ve Yaşamı Hakkındaki Yazılar


prensisa
02-21-2010, 23:51
METİN ELOĞLU

--------------------------------------------------------------------------------
YAŞAMI:

11 Mart 1927’de İstanbul'da doğdu. 1985’te yine İstanbul’da yaşamını yitirdi. Üsküdar Sultantepe Ortaokulu'nu bitirdi. 1945'te Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne girdi. Seyfi Toroy, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Zeki Kocamemi'nin atölyelerinde çalıştı. 1946'da siyasal suçlamayla bir süre tutuklu kaldı. Akademiden kaydı silindi. 1947'te gittiği askerliği, aldığı cezalar nedeniyle 5 yılda tamamlayabildi. Dönüşte bir süre İstanbul Belediyesi'nin Park ve Bahçeler Müdürlüğü'ne bağlı bir dairesinde çalıştı. Bu işi bıraktı, yaşamını resimlerini satarak ve süsleme yaparak kazandı. "Sabah Şarkısı" ismindeki ilk şiiri "Mehmet Metin" imzasıyla İzmir'de "Kovan" dergisinde 1943'te yayınlandı. "Garip" akımı doğrultusundaki şiirlerinde kendisine özgü bir mizahla dikkat çekti. Daha sonra Varlık, Yaprak, Yenilik, Şiirler Yaprağı, Türk Dili Dergisi'ndeki şiirleriyle genç şairlerin önde gelen temsilcilerinden biri oldu. Şiirinde, toplumsal yaşamı, yeni ve yapay olmayan bir İstanbul argosuyla somutlaştıran bir dil örgüsü kullandı. Üçüncü şiir kitabı "Odun"dan sonra İkinci Yeni'ye yaklaştığı görüldü. Şiirlerinde imgeyi iyice ön plana çıkardı, sözcükleri düşüncenin egemenliğinden uzaklaştırmaya çalıştı. 1960'lardan sonra İkinci Yeni etkinliğini yitirirken yeni bir arayışa yöneldi. Kapalılığa ve soyuta çok yaklaşan aşırı deneylere girişti. Öyküler, denemeler de yazdı. Yazı ve şiirlerinde "Ali Haziranlı", "Etem Olgunil", "Nil Meteoğlu" gibi takma isimler kullandı.


--------------------------------------------------------------------------------

ESERLERİ

ŞİİR:
Düdüklü Tencere (1951, 1962)
Sultan Palamut (1957)
Odun (1959)
Horozdan Korkan Oğlan (1960)
Türkiye’nin Adresi (1965)
Ayşemayşe (1968)
Dizin (1971)
Yumuşak G (1975)
Bektaşi Dedikleri (Oğuz Tansel ile birlikte, 1977)
Rüzgar Ekmek (1978)
Hep (1982)
Ay Parçası (1983)
Önce Kadınlar (1984)
Yine ve Şiirce (İlk 9 kitaptaki şiirlerle, 1982)

ÖDÜLLERİ

1972 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü, Dizin kitabıyla

--------------------------------------------------------------------------------


UYAN

Hadi uyan
Gün ışığı çilemeye başladı başucunda
Denizler bir mavilik edindi günden
Seher yeline uyup kuşlar yerinden uçtu
Bu türküyü dinleyemeyecek misin

Haydi uyan
Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın
İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine
Yoksul olsan da uyan
Garip olsan da uyan
Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için
Madem ki iyisin iyiyi yaşatmak için
Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için
Hadi uyan
Denizi dinle, yaşamak desin
Toprağı dinle, barışmak desin
Göğü dinle, sevişmek desin
Bir plâk konmuş gibi gramofona
İşte aşk, işte özlem, işte savaşmak gücü
Uyan diyor uyansana

Hadi uyan
Sevdiğim uyan
Ne olur uyan!

* * * * * *

AYŞEMAYŞE

Tüyü bitmemiş yetimliğimde miydin neydin, oysa babam yine sağ
Ama adın Ayşe'ydi, ya da ayşemayşeydi ki
Seni sırtımda bir küfe ana-kız gibi sevdim
Değdim de denebilir - bakışıyorduk ya - xxxx
Kış aksırığı hohlanmış ellerine

Sonra senler bir başıboşluğa tüydü gitti
Çalpara eteklerin çapraz ellerimde
Sen de öyle mi yap dedim kendi kendime
Coş savrul koşukoşuver esri
- Ne haddime? -
Ne haddime mi

Oh, her çimdik morartısına indiğimde
Bir dişi çukur - çıkmak belki de -
Basamaklar noksandı hep
Tabanlarımla merdiven içiçe
Yepyeni bir göz takınıyordum tez
Senin senden önceni görmeyesiye
Adın Ayşe miydi, ayşemayşe miydi ne

Kıraça daldım çok, kireç kerpiçe som buğday ekercesine
Yufkayı un-ufak edercesine, ne ki en acıkımlık
Gölgesinde bir leş yatırın çınarına ilk balta bu sevi
İçi vıyıl vıyıl kurt, o da bir çeşni
Ama kıç cebinde hep o yassı şişe
İlle seni övdüm seni bildim seni sevdim yaşadım
Yani bir gidişat ki pırnakıl bencesine
Herkese duyur emi
Ötesi tüm ayşemayşe

Ha, bir de dulun penceresine tırmanmıştım yaz serinliğinde
İbrişim dokurcasına keten kenevir yerine
Ah ödünç Ayşe, ah yaşamın eğirdiği kıvrak yün
Kâh kendini didiklercesine edindiğim büklüm filoş
Dur, tâ gitme
Bülûğ gövdede bir yanı gevşek örgüm
Varını nakışlarcasına mıydı beni sevmen
Alı al molu mor kilimler saçağında
Bir azman çiçek gibi bükülmezliğimde, hoş
Dipdiri sırmayı tiftikleyip de püskül kılmacasına
Sımsıcak, yorgan-döşek, bitirim

Maraş'ları Muş'ları hep geze geze
İstanbul'dan hiç mi hiç çıkmadım
Nice senler saysam yol boyunca sevdiğim
Tepeden tırnağa ayşemayşe

Sana bağdaş kuruşlarım mı? tuzuyaş'ın biriydim
Hep o ben yaşımda
İster şuydun de, ister buydun; doğrusu Metin
Eh, bana bir türkü şimdi, ilki Karacaoğlan'dan

Hasan yanım hâlâ çocuk tâ Alamanya'larda

Özetleyeyim mi?
Bu bir sevi tınazı
Ve de ben kırık-dökük bir yaba

* * * * * *

VARKEN

Henüz yaşarken bu efendi umut;
Karanlık günlerin aydınlığa döneceği.
Sakın tavsama sakın yüksünme;
İnsanın yarası sağken iyileşir
sağken omuz silkersin bunca engele
ergene, ereğine sağken ulaşırsın.

Toprağın bitiminde bir su var, o seni iletecek;
yaz tükendi miydi güz sofraları
dağların ardı ova
bulanığın sonu duru
Küfün altı menevis.
Etin, nohutun, zerdalinin tadı;
Ergenlik, barışıklık;
Özlemler kavuşmalar;
Ayışıgı, ishak kusu, aynalıçarşı
Sen yaşarken!

İbibikler sen yaşarken tüner eriğin dalına
Mavilik sen yaşarken o tavanda gezinir
Sen yaşarken pembeleşir ortancalar.
İşte aşkın, hürlüğün, tutsaklığın;
Koca beyazlik, gunbasi serinligi;
Sen henüz yaşarken, ölmeden önce!
Son nefesinde; keşke şöyle yapsaydım! deme
Aklını başına toplamak elindeydi
Yüreğini pekiştirmek zaten elinde.

Söyle
Diriye, gümraha, düzenliye özenip
Kötü, viran, bozuğa gücenmez miydin?
Güzelle çirkini, yalanla gerçeği tartacak terazi
Yaşarken elindeydi...
İnsan yaşarken varır bir ölmezliğe.

* * * * * *

İŞ GÜÇ SAHİPLERİ

Ben uyandım,
İlyas'ı dürttüm, o da uyandı;
Bizim sesimize Sahavet Hanım da uyandı;
Elimizi yüzümüzü yıkadık,
Sabah çişimizi ettik,
Giyindik;
Doğru işe...

Dostum İlyas'la beraber
Saat 12'ye kadar çalıştık,
Bir saat dinlendik,
Sonra 6'ya kadar yine çalıştık;
Sahavet Hanım bilmiyoruz ne yaptı...

Akşam oldu, sular karardı;
Ben 260 kuruş aldım,
İlyas da o kadar;
Sahavet Hanım 35 lira aldı...

* * * * * *

ÇİLİNGİR SOFRASI

Bu zıkkımın yanında
Arnavut ciğeri ister, bir
Çiroz salatası ister, iki
Cacık ister, üç

Adalet, musavat, hürriyet demeye
Sadece yürek ister

* * * * * *

GÖKYÜZÜ

Bu ne bu
Bu noksan gökyüzü ne
Bu mavi nemenem mavi
Neyin nesi bu bulut

Erkeklik öldü mü be

* * * * * *

NECESİ

Kaçtıkça kuduruyor
Günün felfecir ağı
Bir güzel mi oturur ne
İçim dışım ağu

Yazlar tek başına çilçipil
Gülüşüm eğreti kösne
Kapı gıcırtısında çetrefil
Kapkacak öyle duruyor

Hep gider miyim ne
Eni sonu bir kuş

* * * * * *

BALLI BÖREK

Musikili oda
Antikadır uzundur
Yaşasın sırma döşek
Saadetler bizimdir.

Dürdanem
Aynaların aşığı
Bir bakar canü yürekten
Şen gönlüne yaraşır.

O surat zengin işi
Pislik sürse yakışır
Bir yerini sinek ısırsa
Pamukla kaşır.

Dürdanem
Pencerede sırnaşır
Atlı ağalarla sümüklü sakalar
Kapı önünde tokuşur.

Akşam olur
Kervan çıkar yokuşu
Sofrada sümbül hoşafı
Mavi mavi bekleşir.

Kapı vurulunca damat bey gelir
Zembilde turfanda çilek
Gitişatımız çok kötüymüş
Damadın nesine gerek.

Dürdana ballı börek.

* * * * * *

VARLAMA

Işık savurganı değildi hiç de
Bulut gölgelerinde tüten esmerlik
Eğriye doğru pırpırları tındığı yok
Sevilerinin katmerli aydınlığında günceldi

O kargalar beygirler ve paslı ütü
Mandalar falan fıstık şan olsun
Kendisi tek besiniydi bilmez misin
İçi dışı kırçıl ekin döşelimizken adı

Sanki çömeldiği işkilden şöyle bir yekinmiş de
Yorağan yokuşlarda kumruca takla
Türktü pekala
Ve "hava mozartlarsa İstanbul'a gidelim" di

Huyuna husuna en kıvrak biçem
Er-dişi sürtüşmesinin vınıltısında
O esirikli matmazele ne diye tutkundu
Beyoğlu bahçesinde horoz otlatan

Gözbebeği inceltmek derdi günü
Şuncacık yapısı da hoşundu değil midir
Belleğinde bunca şiir
Onca resim akarsunun yüzölçümü

Nar ağacının orda işletecektik Temmuz'u
Oyuncak mı yarım yüzyıl işte sıkboğaz
Hangimiz ki hangimize benzeriz
Kaçamak tütünde Ayvalık bozu

Bir ucunda kırpık günler öylece
Akşamların bir ucunda rakı / can
En yufka ilkyazına bürünmüş

Sevgili Orhan'a şimdi kuş kuş kuş

* * * * * *

ŞİŞEDEKİ

Şişede durduğu gibi durmaz ki kafir
Tutar insana yaşamayı sevdirir

* * * * * *

ÇIT

Zil kuş kanatlarını usulca kötürümledi
Çıtı çıkmıyor uyuntu göğermelerin
Pıtrak gibi güzelliğin
Deli evcilliğimi neyle körüklemeli

Çıt yok
Hep kara, karanlığa çatlamış o kuş pencereleri
Bu ödünç barınak mı bizcil denize bakan
Sıcacık rafta bir ılık kavanozda üreyen
Süs balıklarına yem tatlısu pireleri

Çıt yok
Bunlar hep yazda hırka örgüleri
su donar avucunda bir yalnızın
Bir çürük sicim bir kördüğüm o aşk kangalında
Çıt yok
Kar ısır, ısıtır da

* * * * * *

YİTİKÇİ

Hadi git azıcık İstanbul iste
Kosunlar o denizi bir çanağa
Bir çıkına elesinler o günlerimi
O yazdan Üsküdar'dan ne kaldıysa Elif'ten
Doldur ceplerine
Onlarda yoksa komşularında vardır
Tanırlar sevinirler
Beni bay Metin gönderdi, de

* * * * * *

HİKAYE

Oğlan kızı parka götürdü
Taze çimen üstüne oturttu
Göğün bir köşesi mavi
Öteki köşeler kapalı.
Kız oğlanı suratından öptü
Ağzından salyası aktı
Park bekçisi üç adım öteye gitti
Evlât sahibiydi utandı.
Utandı da ne yaptı sanki
Kumun ortasına tükürdü
Güneş tükrüğü kurutttu.

Kızın babası tezgahtar
Daha nele de neler.
Anası bol para sever
Haftada üç gün dışarı çıkar
Tezgahtara ihanet eder.

Oğlanın babası cambaz
Çürük tahtaya basmaz.
Oğlan zeki ve haylaz
Evde bir çöpü ellemez.
Anası kirli beyaz
Bir köroğlu bir ayvaz.

Oğlan yaylı kız yaylı.

* * * * * *

GEÇİT

İncecikten bir kalıncaya geçiyorum
Suyunuz var mı acıktım da
Suskunluğa attığın her adımda
Diyorum ve dinliyorum

Sonra çiçekler başlıyor ulumaya
Demek ki doğa-toplum ilişkisi kördüğüm
Elifi elifine elli yıldır gördüğüm
Kimsenin ayakları ermiyor suya

Döneceğim elbet azıcık bekle
Etten çarçabuk sıyrılamaz bunca sinir
Seni özlerken de bıkarken de gülümsenir
Kan ter içinde gözyaşıyla emekle

* * * * * *

SON SEVİ

İstanbul’a her inişimde
Cascavlak sirke köpüğü
Paydostu yüreklere,

Uzundu uzun
Gözleri yaz sarısı
Saçlarının sesi ilk,

Yitik dostları da andım sayılır
Belki her gece yaşamadığımdan
Serçeparmağıma konan kuş,

İçim nasıl da karıncalanıyor
Bunca kulak çınlamasında
Tozumu-toprağımı üfürür geçerdi,

Düş kütüklerinden yonttuğu talaş
Başı ta omuzumda
Usumdan bir tel gibiydi kırpık,

Yolduğu anı otları kokluyorum
Yalnızsa yalansızsa
Kınamıyorum kimseleri,

Genceliyor muyuz nedir
Ölümlerden ölüm beğenirken
Huy işte,

Şimdi doğup büyüyesim geliyor
Kıpkıvırcık Türkel'im
Değdi bunca emeğe.

* * * * * *