PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hasan Ali Yücel Kimdir? (1897-1961)


Nobility
02-06-2010, 13:31
Hasan Ali Yücel(1897-1961)

http://img465.imageshack.us/img465/5117/hasan7dd.jpg (http://imageshack.us/)

17 Aralık 1897'de İstanbul'da doğdu. Eğitim hayatı sırasıyla Mekteb-i Osmani, Vefa İdadisi, Cağaloğlu Darülmuallimin-i Aliye (Yüksek Öğretmen Okulu) okullarında geçer.

19 Aralık 1922 yılında öğretmenliğe başladı. Bir grup meslektaşıyla Muallimler Birliği ve Türk Ocağını kurdu. 1924 yılında Kuleli Askeri Lisesine tayin edilen Yücel, burada edebiyat öğretmenliği yaptı. Ve hemen arkasından da İstanbul Erkek lisesi’ne felsefe öğretmeni olarak atandı. 1926'dan itibaren İstanbul Erkek Lisesi'nde felsefe ve içtimaiyat (Sosyoloji) öğretmenliği ile Galatasaray Lisesi malumat-ı vataniye öğretmenliği yaptı. 1927'de sona eren öğretmenlik yıllarında, "Felsefe Elifbası", "Süri ve Tatbikî Mantık", Hıfzı Tevfik ve Hamamizade İhsan ile birlikte yazdığı "Türk Edebiyatı Numuneleri" adlı eserlerini yayınladı.


1927 başında, Hasan-Âli, Reşat Şemsettin (Sirer) ile birlikte "Mıntıka Müfettişleri" unvanıyla İstanbul Maarif Emirliğine verildi. Hasan-Âli, 1929 sonunda İkinci Sınıf Maarif Müfettiş Umumiliğine yükseldi ve Maarif Emirlikleri kaldırılınca Maarif Vekaleti Teftiş Kurulu Üyesi oldu. 1930'da Maarif Vekili Cemal Hüsnü (Toray), kendisini araştırma ve inceleme göreviyle Paris'e gönderdi. 1930'un sonunda, geniş bir inceleme ve araştırma dosyasıyla Türkiye'ye döndü. 1936'da bu incelemesini "Fransa'da Kültür İşleri" adıyla yayındı.

1931 yılında bazı inceleme ve denetleme yapmak için Atatürk ile birlikte 3 ay sürecek bir yurt gezisine çıktılar. Söz konusuu denetleme gezisinden bir yıl sonra, dil devrimim doğru temeller üzerinde geliştirmek düşüncesiyle, 12 Temmuz 1932'de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kuruldu. Hasan-Âli, Cemiyet’in Etimoloji Kolu Başkanlığına getirildi.


1932 yılında, Hasan-Âli, batıdaki benzerleri örnek alınarak kurulan, öğretim üyeleri yurtdışında okumuş kişilerden oluşan Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'ne müdür olarak atandı.

Hasan-Âli, 1933 yılı sonunda Maarif Vekaleti Orta Tedrisat Umum Müdürlüğü'ne atandı. Bu dönemde, üniversiteye geçişteki önemi nedeniyle liselerde reform düşüncesi üzerine yoğunlaştı.

1934'te Cumhuriyet Halk Partisi'ne dilekçe vererek "Milletvekili adayı olarak önerilmesi"ni sağlar; İzmir Milletvekili olarak Meclise girer.


28 Aralık 1938'de, Hasan-Âli Yücel, 41 yaşında iken, Celal Bayar kabinesinde Maarif Vekili oldu. Özellikle Cumhurbaşkanı l.İnönü'nün desteğiyle, yakın çalışma ve dost grubunun katılımıyla büyük bir reform hareketi başlatır ve gerçekleştirir.


Hasan-Âli Yücel, 1945'te, 4-20 Kasım arasında Londra'da toplanan ve 43 ülkenin katıldığı UNESCO toplantısında ülkemizi temsil eder. O'nun döneminde, Ankara Fen Fakültesi (1943), İstanbul Teknik Üniversitesi (1944.) ve Ankara Tıp Fakültesi (1945) kurulur. Dört yıl gibi bir hazırlıktan sonra, 15 Haziran 1946'da 4936 sayılı Üniversiteler Yasası çıkarılır.


Hasan-Âli Yücel, 5 Ağustos 1946'da 7 yıl ve 7 ay sürdürdüğü Millî Eğitim Bakanlığı görevinden istifa etti. İstifasından sonra gazetecilik görevinen dönen Yücel, dönemin etkin gazetelerinden Ulus’ta yazılar yayınlar. 1950 yılında hem Ulus gazetesinden hem de CHP’den ayrılır. 1950-1960 arası bu son dönemde, Cumhuriyet'te "Köşemden" başlığı altında yazılar yazar, yurtdışı gezilere çıkar; Kıbrıs ve İngiltere gezilerinden sonra izlenimlerini, düşüncelerini "Kıbrıs Mektupları" ve "İngiltere Mektupları" adıyla yayınlar. Bir süre (1956'dan itibaren) İş Bankası Yayın İşlerini yönetir, 1960'ta bunu da bırakır. Bu dönemde sağlığı iyice bozulan Yücel 26 Şubat 1961 sabahı, İstanbul'da misafir olarak kaldığı Prof.Dr. Tevfik Sağlam'ın evinde enfarktüs'ten vefat eder.

--------------------------------------------------------------------------


10 Kasım 1938 günü, aydınlanmacı, çalışkan, o ulu insan, Mustafa Kemal sonsuza göçer. Köylü-kentli, kadın-erkek, genç-yaşlı, milyonlarca insanın yüreği kan ağlar.

Atatürk'ün ölümüne, yabancı ülkelerdeki insanlar da üzülür. "Yurtta barış, dünyada barış" diyen o barışsever, hümanist insan, evrenselliğiyle dünyanın dört bir yanındaki insanları derinden etkilemiştir.

Tek avuntu, Atatürk'ü anlayan, onun yolunda yürüyen insanların yetişmesidir.

Geceli gündüzlü çalışarak, Atatürk Devrimlerinin, eksiksiz ve kesintisiz olarak yaşama geçirilmesini sağlayan aydınlardan biridir Hasan-Âli...

İzmir ve İstanbul liselerindeki öğretmenliğinden sonra, MEB müfettişliği, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü yapan Hasan-Âli İzmir'den milletvekili seçilerek parlamentoya girer. O, 30 Aralık 1938 günü, "Maarif Vekilliği vazifesi"ne başlar.

Ona göre, çalışmanın karşılığı başarıdır. Bunu, Bakanlık görevine başlarken ilk genelgesinde belirtir: "Maarif teşkilâtımızın bütün mensuplarına, emeklerinin karşılığı olacak büyük muvaffakiyetler dilerim."

Bakan Hasan-Âli, aralarında yetişmiş olmaktan onur duyduğu öğretmenleri arkadaşları olarak görür. Türk eğitmen ve öğretmenlerini `hep bir arada görmek' onun özlemlerinden biridir.

"Yüreklerinde vatan, millet ve insan aşkına karışmış olarak mesleklerinin yüce duyguları çarpan Türk eğitmen ve öğretmenlerini hep bir arada görmek, onların on binlerce kişilik büyük ve canlı topluluğu ile yüz yüze gelip konuşmak ve anlaşmak isterdim." (18 Şubat 1939)

Bunun imkânsızlığını bilen Hasan-Âli, sayfalarına, öğretmenlerin duygu, düşünce, görüşlerinin de yansıyacağı, öğretmenlere seslenen bir dergi/gazete yayınlamayı düşünür. Bu düşüncenin sonunda İlköğretim dergisi yayınlanmaya başlar.

Bilindiği gibi, 1 Kasım 1928'de Harf Devrimi yapılmıştır. 1 Mayıs 1939'da, Hasan-Âli Yücel On Yıllık Neşriyat Sergisini açar. Ertesi gün de, Birinci Türk Neşriyat Kongresi açılır. Bunu, Birinci Maarif Şûrası izler.

"Cumhuriyet Maarifine ait meseleler üzerinde düşünürken, kültür hayatındaki tecrübe ve bilgileriyle ün almış şahsiyetlerin fikirlerine başvurmak ve onları dinlemek, öteden beri Cumhuriyet hükümetinin ehemmiyetle iltizam ettiği bir usuldür. Daha Millî Mücadele yıllarında, düşman toplarının hükümet merkezimizin yakın ufuklarını sarstığı en buhranlı bir devrede Ebedî Şef Büyük Atatürk, Ankara'da toplanan Maarif Kongresini bizzat açmış ve bununla kültür meseleleri etrafındaki müzakere ve münakaşaların hayati ehemmiyetine tarihi bir işaret vermiştir." (Birinci Maarif Şûrasını açarken).

O, Mustafa Kemal'i anlamıştır, anlamakla kalmamış, yaşamını onun gösterdiği hedefleri gerçekleştirmeye adamıştır. 17 Temmuz 1939 günü ilk kez Maarif Şûrasını toplarken aydınlanma hareketinin ivme kazanmasını, yaygınlaşmasını istemektedir.

"Maarif Şûrası, sadece bir formalitenin ifası için toplanmış değildir. Sizden, her mesele hakkında Vekaletçe alınmış kararların, olduğu gibi tasdikini değil, her meseleyi yeniden tetkik ve mütalâa ederek bizi aydınlatmanızı rica ediyorum. Bu hususta bütün teşkilât emrinize, bütün dosya ve vesikalar tetkikinize hazırdır."

Birinci Millî Eğitim Şûrası 17-29 Temmuz günleri arasında çalışmalarını sürdürür. Şûrada kimi kararlar alınır. En önemlisi, okul ders kitaplarının tek tip olması, Devlet kitabı sistemine gidilmesidir.

31 Ekim 1939'da, yine bir ilk gerçekleşir: Hasan-Âli Yücel Birinci Devlet Resim ve Heykel Sergisini açar. Halil Paşa, Şevket Dağ, İbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Hikmet Onat gibi tanınmış ressamların yanı sıra pek çok genç ressamın tablolarının da halkla buluşmasını sağlar bu sergi...

O günlerde, 17 milyon olan nüfusumuzun yaklaşık 4 milyonu şehirlerdedir. Şehirlerde yaşayanların üç katından fazlası, 13 milyon ise köylerde yaşamaktadır. Şehirdeki çocukların % 80'i okullardadır. Köy çocuklarının ise ancak % 25'i okullara gidebilmektedir, yani köy çocuklarının % 75'i okulsuzdur.

Köy Enstitüleri bu amaçla, köylerde yaşayan insanlarımızın da kısa sürede aydınlanması için kurulur. Bu okullarda, teorik derslerin yanı sıra, ziraat, demircilik, marangozluk, yapıcılık, dülgerlik, balıkçılık, dokumacılık, el sanatları, hayvan bakımı vb. alanlarda uygulamalı derslere de yer verilir.

"Enstitüde yetişecek öğretmenlere umumi ve mesleki kültür bakımından lüzumlu olan bilgiyi vereceğimiz gibi, bunlara köye gittikleri vakit köy hayatında âmil, prestij sahibi, kendisine fikir sorulabilecek, reyi alınabilecek insan olabilmeleri için ameli bilgiler de verilecektir." (17 Nisan 1940, Köy Enstitüleri Kanunu görüşülürken).

Kastamonu-Gölköy, Antalya-Aksu, Arifiye, Isparta-Gönen, Seyhan-Düziçi, Kayseri-Pazarören, Lâdik-Akpınar, Eskişehir-Çifteler, Balıkesir-Savaştepe, Trakya-Kepirtepe, Trabzon-Beşikdüzü, Malatya-Akçadağ, İzmir-Kızılçullu, Kars-Cılavuz, Hasanoğlan, İvriz ve diğer köy enstitüleri kurulur. Kısa sürede çevreyle bütünleşen bu okullarda yanan meşale, yurdu ısıtmaya, aydınlatmaya başlar.

Sivas'tan çıkıp üç ay yollarda yürüdükten sonra Ankara'ya varan, Cumhuriyetin 10. Yılı törenlerinde ilk olarak şiirlerini okuyan Âşık Veysel de, Köy Enstitülerinde, Halk Türküleri Öğretmeni olarak görev yapar.

Öğretmen, öğrenci, el ele gönül gönüle çalışır. Yaz günleri, yakan, kavuran güneşin altında, geceleri ay ışığında da sürer çalışmalar. Kışınsa dondurucu soğuğa rağmen alın teri döker, öğretmeniyle, öğrencisiyle köy enstitülüler.

Buralarda, derslerin yanı sıra, uygulama, spor, temsiller, müsamereler, bayramlar, köy gezileri de yapılır...

Bir şiirinde, "Sana benzerim ben de/ Durmadan çalışırım" (Saat) diyen Hasan-Âli, ekibiyle birlikte geceli gündüzlü çalışır.

"Muayyen kitapların tercümesi teşebbüsü yanında bizzat tercümenin ne olduğu ve nasıl olması lazım geleceği hakkında bizden başka milletlerin bu hususta neler yaptıklarını da görüp göstererek tercüme işine bir istikamet ve hız vermeği ihmal etmedik. Tercüme Mecmuasını bu maksatla Türk münevverine takdim ediyoruz ve kendilerini bu vasıfta sayanları bize yardıma davet ediyoruz" (19 Mayıs 1940) diyen Hasan-Âli, 7 Haziran 1941'de de Birinci Coğrafya Kongresini açar. Okullardaki coğrafya programları, coğrafya terimleri, coğrafi isimlerin yazılma tarzını belirleme, coğrafya kitapları, bu kongrenin konularındandır.

7 Temmuz 1941'de Gramer Komisyonunun ilk toplantısını açar Hasan-Âli. 7 Kasım 1942'de Türk Devrim Tarihi Enstitüsü kurulur. Atılımlar peş peşe gelir.15 Şubat 1943'de İkinci Maarif Şûrası toplanır. Okullarda ahlâk terbiyesinin geliştirilmesi, öğretim kurumlarında ana dili çalışmalarında verimin artırılması, Türklük eğitiminde Tarih öğretiminin yöntem ve araçlar bakımından incelenmesi konuları bu şûranın gündemini oluşturur.

15 Kasım 1943'de Üçüncü Türk Tarihi Kongresi yapılır. 16 Ekim 1944'de Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü açılır, birkaç gün sonra da İstanbul Teknik Üniversitesi. 16 Şubat 1945'de, "Eski Eserler ve Müzeler Birinci Danışma Kurulunun ilk toplantısını açmakla bahtiyarım" der Hasan-Âli. 5 Ekim 1945'de ise Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi binalarının temelini atar. 18 Şubat 1946'da , Beden Eğitimi ve Spor Şûrasını açar.

1946 Mayısında UNESCO'nun statüsüne ilişkin anlaşma imzalanır...

"Hüner kendini bilmek/ Kötülükleri silmek/ Artırmak iyilikleri" (İnsan) diyen Hasan-Âli, nice başarılarla dolu günlerden sonra, 5 Ağustos 1946'da Bakanlık görevinden ayrılır. Aydınlanmanın hızı kesilir. Bir efsane sona erer... O, bakanlık görevinden ayrılırken de yüreği sevgi doludur: "Bütün öğretici ve öğrenci arkadaşlarıma, Atatürk İnkılâbının ön safta vazifesi olan temiz ve olgun Türk gençliğine sonsuz saygı ve sevgilerimi sunarım."

Gökte yıldız, yerde yıldızın ışığına muhtaç, onurlu, dürüst, çalışkan, bilgiye susamış Anadolu insanı. Yanı sıra, aydınlanma yolunda, her biri, bir güneş, yıldız olan yayınlar, kongreler, okullar.

Dünya Edebiyatından çeviriler, Tercüme, İlköğretim, Tebliğler, Güzel Sanatlar, Tarih Vesikaları, Köy Enstitüleri, Kadın-Ev, Teknik Öğretim dergilerinin bugün de niteliği aşılamadı. Her biri okul niteliğinde, meşale gibi, gece gökyüzünü aydınlatan yıldızlar gibi.. İnönü Ansiklopedisi, İslâm Ansiklopedisi, Sanat Ansiklopedisi. Türk Hukuk Sözlüğü, İmlâ Kılavuzu, Türkçe Sözlük, Coğrafya Terimleri, Felsefe ve Gramer Terimleri.. Ana Hatlarıyla Türk Grameri, Devlet Dilinin Türkçeleştirilmesi, Bilim Dilinin Türkçeleştirilmesi, Derleme-Tarama Çalışmaları.

Köy Gezici Kursları, Köy Enstitüleri, Ticaret Okulları, Teknik Okullar, Ders Kitaplarının Standartlaştırılması.

Üniversiteler Kanunu, Ankara Fen Fakültesi, Ankara Tıp Fakültesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü, İzmir Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu.. Ankara Devlet Konservatuvarı, Halkevlerinde Tarih, Müze Kolları, Edebiyat-ı Cedide Müzesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü...

Yapılan çok, saymakla bitmez... Bakanlık görevinden ayrılan Hasan-Âli, köşesine çekilmez, çalışmalarını sürdürür, çeşitli gazetelerde yazılar yazar.

"Yücel, Cumhuriyet döneminin eğitim bakanları içinde yurda en çok hizmet eden, bu yüzden de bütün yıldırımları üstüne çekmiş olan bir aydındı". (Mahmut Makal, Hasan-Âli Yücel'e Armağan, s.108).

Yıl 1960, On birler toplantısı diye de bilinen, Millî Eğitim Planının hazırlığı ile görevli komisyonun toplantısı. 11 kişilik komisyonun üyelerinden biri de önceki dönem Millî Eğitim bakanlarından Hasan-Âli Yücel'dir. Millî Eğitimin temel konuları, Okul yolu ile eğitim, Okul dışında eğitim, Kültür işleri ve güzel sanatlar öğretimi, Millî Eğitim Bakanlığı yönetim örgütü konuları, ele alınır, incelenir. Toplantıyla ilgili olarak hazırlanan raporun bölümlerinden biri de, "İlk Önce Ele Alınması Gereken Teklifler"dir.

Buradaki önerilerden biri, "Güzel Sanatlar", "Tarih Vesikaları" ve benzeri dergilerin yeniden yayınlanmasıdır. (Millî Eğitim Plânının Hazırlığı İle Görevli Komisyonun Raporu, s.59).

23 Aralık 2000 günü görüştüğümüz Hasan-Âli Yücel'in kızı Canan Yücel Eronat da aynı konuyu gündeme getirdi:

-O dönemin dergilerinin tıpkı basımı yapılamaz mı?

***

26 Şubat 1961, İstanbul. Öğle vakti... Hasan-Âli'nin dostu Prof. Dr. Tevfik Sağlam'ın sobalı evi.. Çarpan yürek çarpmaz olur ansızın. Bir kara bulut kaplar çevreyi. Hasan-Âli, o yılmayan, azimli, inançlı, kararlı kişi alır başını gider. Şair, yazar, öğretmen, maarif müfettişi, millî eğitim bakanı, iyi vatandaş-iyi insan sonsuza göçer. Ama yazdığı, elli dolayında kitabını, fotoğraflarını, her şeyini bize bırakır.

Türk Edebiyatında gelenek, yaygın olan, alışılan, anneye şiirler yazmaktır. Hasan-Âli Yücel ilginç kişiliği, sevecen baba oluşuyla bu geleneğin de değişmesine neden olmuştur.

Can Yücel, "Hayatta ben en çok babamı sevdim" şiiriyle babasına duyduğu sevgiyi anlatırken, Türk Edebiyatına da güzel bir şiir kazandırmıştır. "Daha başka tür aşklar; geniş sevdalar için/ Açıldı nefesim, fikrim, canevim./ Hayatta ben en çok babamı sevdim."

***

Bir eğitim efsanesi yazdı, yaşadı, yaşattı hepimize. İyi vatandaş-iyi insan olmayı öğretti bize. Kadın, erkek, genç, yaşlı, köylü, kentli hepimiz onu çok sevdik. Bu ülkenin insanları onu çok sevdi.

"İyi İnsan İyi Vatandaş" Hasan-Âli Yücel... Hani, "Ak alınla temiz elle/ Kazanmayı ülkü belle" (Zengin ol) demiştin ya bize.. Çoğumuz uyuyoruz ..

--------------------------------------------------------------------------

İŞTE BAŞLARIZ SÖZE!..

Yazmıştım ben bunları, dokuz yüz kırk yedide,
Oku da sen bir kere ne istersen onu de.

Geçmiş tam on iki yıl göz açıp kapamadan,
Böyle kesmiş kısmeti hakkımızda Yaradan.

O zaman diyordum ben artık yakındır günüm;
Dayanman bu acıya, kötüye çıkmış ünüm.

Demek Tanrı lütfiyle bu engel de asılmış,
On iki yıl içinde, ben neyim, anlaşılmış.

Ellideydim o sıra, şimdi altmış ikiyim;
Hakka bin şükür olsun eskisinden iyiyim.

Çeyrek asır yaşadım göğsünde siyasetin;
Gördüm pınar basını o yıllarda devletin.

Atatürk'ü tanıdım gezisinde, evinde;
Köşe konuşmasında, açıktan söylevinde.

Nasıl işliyor gördüm, yüreğiyle kafası;
Boş yere denilmedi ona Türk'ün Atası.

Onunla aydınlandı Türk'ün tarihi, dili;
Nereye dokunduysa nur oldu nurdan eli.

Yaşıyoruz bugün biz kurtardığı vatanda;
Dil uzatma sakın ha, Allah'ından utan da.

Böyle diyorum; çünkü çıktı bazı soysuzlar,
O'na "Adı Türk" diyen vicdansızlar, huysuzlar.

Öldü deme, baştadır bugün bile Atatürk;
O'nun yalnız adı mı, nesi varsa hepsi Türk.

Çalışmakla ödenir ancak minnet borcumuz,
Nankörlük edersek biz kötüdür sonucumuz.

Gençliğimden beri ben, içten bağlıyım O'na,
Değişmez bu düşüncem ömrüm erse de sona.

Doğrudur çünki O'nun devlet, millet görüşü;
Vatanı uygarlığın bağlariyle örüşü.

Hala bu inandayım, uygar olmaktır temel;
Türk ruhu bundan doğar, odur en büyük emel.

Buna yardımcı olan her şey bence değerli,
Bütün dünyada işin böyle olduğu belli.

Bunu düşündüm, dedim: Köşeme çekileyim;
Siyaset isteğini yüreğimden sileyim.

Okuyup yazmak olsun bundan sonraki işim;
Bu evren ortasında bileyim ben neymişim?

Anlatayım açıkça doğru, gördüklerimi,
Yazayım ben fikirce öne sürdüklerimi.

Yıllar var ki vaktimi bununla geçiririm,
Neyim varsa, bu yolda çekinmeden veririm.

Benim vergim nedir ki, birkaç kitaptır ancak,
Çobanın armağanı, bilirsin ne olacak?

Bu kitap da öyledir, amma hazindir sesi;
Her zaman dile gelmez destanların böylesi.

Bunda hem hikaye var, hem öğüt, hem savunma;
Biraz da dert dökerek içten içe avunma.

Senin sevgin, yazdıran bütün bunları bana;
Senin sazın elimde, senden söylerim sana.

Üç tellidir bu çöğür, sensin onun bülbülü;
O'na sıskadır diyen, şimdi olmuş bir ölü.

Leyla - Mecnun masalı yoktur bunun içinde,
Neler geçmişse vardır ömrümün sürecinde.

Bu bir name yücel'den, yollanılmış adına;
Sanırım ki, kolayca varacaksın tadına.

Seversen hikayemi, başka dostlara anlat;
Beğenmezsen, darılmam, tutma elinde, yırt, at!...


Orhantepe, 17 Temmuz 1959-HASAN ALI YUCEL