PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Çağımızın hastalığına kapılmışsınız


denizci
12-22-2009, 11:44
Her şey mükemmel fakat siz yine de içinizdeki rahatsızlığın nedenini bulmak mı istiyorsunuz?

Defne Aruoba Akpınar

SORU: Belki de ismi ‘derdini anlat’ olan bir köşeye yazılacak bir derdim yok. Belki de derdim bu. Soruma cevap vermeyi seçerseniz eminim okuyucular beni (hatta belki sizi de) ayıplar, hatta şımarık olmakla suçlar. Ama durumum aynen böyle. Ne olduğunu çözemiyorum ama sanki bende yanlış bir şeyler var. Hep bir eksiklik... Tamamlanması gereken bir şeyler var... Genç ve sağlıklı bir adamım. Başarılıyım, işimi çok seviyorum, krize rağmen gayet iyi para kazanıyorum. Hayatım ve günlerim gayet iyi geçiyor. Planlarım, ajandam her zaman dopdoludur, erkenden işe gelirim, çıkışta mutlaka bir programım olur. Hobilerim hayatımda çok önemlidir, kış ve yaza uygun sporlar yaparım. Geniş bir çevrem var. Yani elle tutulur hiçbir şey yok. Peki içimdeki bu rahatsızlık ne?

CEVAP: Geçmiş olsun! Çağımızın hastalığına kapılmış olduğunuzu söyleyebilirim. Çaresi var, ama maalesef ilacı yok. Size hap olarak yutulabilecek ya da şurup olarak içilebilecek hızlı bir çözüm sunamam. Hâlâ okumaya devam etmek istiyor musunuz?

Hastalığın ismi ‘hız’

İçinde bulunduğumuz ve her yerimizi sarmış olan bu bulaşıcı varoluş hastalığının ismi ‘hız’. Hep yetişilmesi gereken bir yer, kaçırılmaması gereken bir randevu, mutlaka yapılması gereken bir iş, görülmesi gereken insanlar, okunması gereken kitaplar, izlenmesi gereken filmler var. Sizin gibi çoğu insan da dopdolu ajandalarıyla planlı programlı, hobili ‘başarılı’ hayatlar yaşıyor. Ama işte o duygu, o rahatsızlık duygusu yok mu, o hepimizin yakasında... Bir şey yanlış ama ne? Bir şey eksik ama ne? Acaba son zamanlarda yeterince spor yapmadım, resim sergisi gezmedim, ne zamandır boğaza inmedim, o yüzden mi? Acaba hafta sonu bir yerlere mi kaçmalı? Acaba tahta boyama kursuna mı yazılmalı? Acaba hızlı okuma seminerine mi gitmeli?
O belirsiz sondan kaçmak için gittikçe artan bir hızla ona doğru koşuyoruz aslında.
Seçenekler, seçenekler, seçenekler içinde kayboldukça daha da tatminsizleşen zavallı ruhlarımızı o deneyimden bu deneyime savurup duruyoruz. Nefes almadan, asla durup dinlenmeden... Kaybedecek vakit yok. Hadi hadi hadi... Peki bu dopdolu koşuşturmaca nereye? İşte kimse onu düşünmek istemiyor. O belirsiz sondan kaçmak için gittikçe artan bir hızla ona doğru koşuyoruz aslında...

İşte varoluşun büyük parodisi

İşin psikolojik açıklaması oldukça basit: Kendimizi, günlerimizi zihinlerimizi ne kadar meşgul tutarsak yüzleşmek istemediğimiz şeylerden o kadar uzak oluruz.
Hepimizin yüzleşmek istemediğimiz şeyler vardır. İnsan olup dersiz olmak mümkün değil. Tabii herkesin derdi kendine göre; kiminin işi, kiminin eşi, kiminin sağlığı, kiminin maddi durumu sıkıntılı. Ama nefes alan herkesin ortak bir derdi var ki işte o tüm diğer dertlerin temelini oluşturuyor. Bilinmeyen bir sona doğru sürükleniyoruz. Ve bu çok net, koskoca bir gerçek. Ölümlü olmak insanın kendine ait, emin olduğu, değişmeyecek tek sıfatı... Diğer sıfatlar her an değişebilir, meslekler, kişilik özellikleri, medeni durum, bedensel durum, maddi durum, nerede yaşadığımız vs. Hayatımızla ilgili her şey, istesek de istemesek de her an değişebilir. Değişmeyecek tek gerçek var; o da bir gün hepimizin ölecek olması. Ve bunun ne anlama geldiğini kimse bilmiyor. Kendimize ait, değişmeyen, kesin ve belirgin tek gerçek kocaman bir belirsizlikten ibaret. İşte varoluşun büyük parodisi...
Sizin içinizdeki rahatsızlık da bu. Ne kadar planlı, programlı, başarılı, hobili, sosyal, genç, sağlıklı olursanız olun, ne kadar çok spor yaparsanız yapın, ne kadar çok gezerseniz gezin, mesleğinizde ne kadar yükselirseniz yükselin siz de hepimiz gibi bir gün öleceksiniz.

Bir şey yapmadan durmak

Yazımın başında bir çare olduğunu söylemiştim, ama fark ettim ki buraya kadar oldukça karanlık bir tablo çizdim. Zira ölüme çare yok. Ama işte yaşamın güzelliği de burada: Ölüm dışında her şeyin çaresi var. Sizin hız hastalığınızın çözümü de kendi içinde: Yavaşlamak. Nasıl yavaşlayacağınız size bağlı.
Kendini geliştirme kitapları bu konuyla ilgili bir çok öneri veriyor. Belki ajandanızı açıp her günden bir maddeyi silmek olabilir. Belki her hafta bir saatinizi boş bırakabilirsiniz. Teknik önemli değil. Önemli olan yapmanız gerekenin ‘bir şey yapmadan durmak’ olduğunu içinize sindirmeniz. Bu ilk başta sizi çok sıkacak, hatta kendinizi suçlu hissetmenize neden olacaktır. Ama zamanla, zihniniz yavaşladıkça, sakinleşecek, sessizleşecek ve kalbinizin sesini duymanıza izin verecektir. Tek ihtiyacınız da bu değil mi? Kalbiniz atıyorsa hâlâ buradasınız demektir!