PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : 1.dünya savaşında ermeni olayları


_SoN_
10-21-2009, 10:27
Birinci Dünya Savaşı'nda Ermeni Sorunu Bu durumda, Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması ve Osmanlı devletinin savaşa katılması bu projeden kurtulmanın çaresi olarak görülmüştür. Ancak tehcir kararı île noktalanacak süreç ne zaman başlamıştır? Olaylara hukuksal açıdan bakan anlayış "kasıt" arayışında olduğu için bu nokta çok tartışmalıdır. Oysa tarih anlayışında anakronizmlere kaçmadan olayları ve süreçleri dikkatle incelemek gerekir. Teşkilatı Mahsusa'nın kurulması, Anadolu'nun gayri Müslim unsurlardan temizlenmesi projesinin başlangıcı olarak gösterilmektedir. Gerçekten de, Teşkilatı Mahsusa özellikle "iç düşmanlara" karşı kurulmuştur ve 1913'ten sonra Anadolu'daki gayri Müslim unsur İttihat ve Terakki'nin "iç düşman" tanımını karşılamaktadır. Bununla birlikte, 1913-1914'te genel bir etnik temizlik hareketinin düşünüldüğü pek inandırıcı değildir (Ege kıyılarında, özellikle Foça'da ve Doğu Trakya'da, Rum nüfusuna karşı yıldırma politikasına dayanan küçük çapta eylemler yapılmıştır). Bunun nedenleri de, o tarihlerde savaşın çıkıp çıkmayacağının, hangi tarihte çıkacağının ve Osmanlı devletinin hangi safta katılacağının belli olmamasıdır. Ayrıca savaşın çıktığı ilk aylarda, Avrupa da dahil olmak üzere savaşın kısa süreceği ve bu tarihte kaybeden tarafın barış isteyeceği kanaati yaygındı. Bu bağlamda, ancak uzun bir savaşın getirdiği tecrit koşulları içinde planlanabilecek bir tehcir ve yok etme politikasının 1914'ün sonundan önce düşünülmüş olması ihtimali azdır. Bununla birlikte, Bahaettin Şakir ya da Dr. Nazım gibi ittihat ve Terakki'nin bazı ideologları Anadolu'yu, "yabancı unsurlardan" kurtarma projeleri geliştirmiş olabilirler.
Burada da hukuksal anlayış "suç unsuru" oluşturacak belge arayışındadır. Böyle bir belgenin olmayışı ise, bir savunma ya da iddiaları çürütme anlayışı içinde algılanmaktadır. Oysa tarihsel anlayış bu doğrultuda değildir. Sorumlu ya da suçlu kişi, bu sorumluluğu ya da suçu kanıtlayacak ya da aksine hafifletecek unsurlar aranılacak yerde, olayların akışı gerçeklere mümkün olduğu araştırılmalıdır.
Ağustos 1914'te Avrupa'da savaş başladığında, Osmanlı yönetimi seferberlik ilan eder: Eçmiadzin Ermeni Katolikos'u ile Kafkasya çar naibi Osmanlı Ermenilerine Rus saflarında savaşmak için çağrıda bulunurlar. Topyekün seferberlik Osmanlı toplumu için yeni bir olaydır ve özellikle askerlik yapmaya alışmamış olan gayrimüslimler tarafından tepki ile karşılanır. 18931894 olaylarından bu yana devlete karşı tepkilerini sürdüren Ermenilerin yoğun olduğu dağlık bölgelerde, Haçin, Zeytun ve Sasun'da askerden kaçanlar çevre dağlarına sığınırlar.
Rus sınırına yakın olanların bir kısmı Daşnak yöneticilerinin yardımıyla da karşı tarafa kaçarlar ve Ruslar onlardan dört tane gönüllü tabur oluşturur. Bunlar, sayıları fazla olmamalarına rağmen öncü kuvvetler olarak önemli bir rol oynayacaklardır.
Onların dışında bir hareket yoktur. Ermenilerin yoğun olduğu kırsal bölgelerde ve kentlerde de Ermeni partilerinin örgütlenmesine rağmen bir isyan hareketi görülmez; bunun da esas nedeni Rusların kolayca bu yöreleri işgal edeceği inancıdır.
Kasım'da savaş başladığında Ruslar Osmanlı topraklarına önce dört Ermeni gönüllü taburunu sürerler. Bunlar özellikle sınıra yakın bulunan kendi köyleri çevresindeki Müslüman köylerine saldırırlar. Çoğu zaman da, seferber olmuş bu köylerin halkı askerden kaçarak kendi köylerini savunmaya gelirler. Bu durumda 1914-1915 kışında, Erzurum-Van arasındaki yöre oradaki Türk, Kürt ve Ermeni köylülerinin çatışma alanı haline gelir. Sarıkamış hareketinin başlaması ile Rus ordusu ile birlikte Ermeni gönüllüler geri çekilince, baskılara dayanamayan Ermeni köylülerin önemli bir kısmı Van'a sığınır ve oradaki Ermeni nüfusu artar.
Sarıkamış hareketinin arifesinde Osmanlı ordusunun Kafkasya'yı istilasından korkan Ruslar, İngiliz ve Fransızlardan, Osmanlı'ya karşı ikinci bir cephe açılmasını isterler, İngiliz Harbiye Bakanı Lord Kitchener, bunu, İngiliz himayesi altında bir Arap krallığı kurulması için fırsat olarak görür ve ikinci cephenin İskenderun körfezinde yapılacak bir çıkarma ile açılmasını önerir (Ocak 1915 başı). Bu proje tartışılırken Kitchener, söz konuşu çıkarma esnasında Kilikya bölgesinin dağlık yörelerindeki asker kaçağı Ermenilerin beşinci kol vazifesi görebileceklerini düşünür ve Kahire'deki Intelligence Service'in adamlarına bu konuda talimat gönderir. Onlar da Kahire'deki Ermenilerin aracılığıyla Haçin ve Zeytun Ermenilerine mektuplar gönderirler.
Mektuplar Osmanlı makamlarının eline geçer ve bu durumdan aynı zamanda haberdar olan Maraş ve yöresinin Müslüman eşrafı da endişelenir; onlar için tehlike oluşturan Zeytun ve çevresindeki Ermenilerin oradan uzaklaştırılmasını isterler. Böylece, Şubat 1915'te, daha bu konuda genel bir karar alınmadan ve büyük olasılıkla bir politika oluşturulmadan yerel tehcirler başlar. Ancak, tehcir edilenlerin nereye gönderileceği bilinmemektedir. Bağdat hattı trenlerine bindirilerek Anadolu'nun içerisine Konya'ya doğru yola çıkarılırlar.
O arada Londra'da, Fransızların ve Donanma Bakanı Churchill'in itirazıyla İskenderun çıkarmasından vazgeçilir ve Çanakkale operasyonu kararlaştırılır. Sarıkamış muharebesinde Osmanlı ordusunun yok olmasından sonra ise Ruslar karşı bir saldırıya hazırlanırlar, ancak başlarına aynı şeyin gelmemesi için baharı beklerler. Nisan ayında dört gönüllü Ermeni birliği Erivan'da toplanmış ve o kış Anadolu'dan Kafkasya'ya kaçan Ermenilerden bir beşinci birlik kurulmuştur. Bunlara verilen vazife Van'a karşı yürümektir. Bu saldırıyı desteklemek için de Van'da yoğunlaşmış olan Ermeniler Nisan'ın ortasında ayaklanır. Ayaklanma haberleri İstanbul'a vardığında tehcir kararı alınır.
Van ayaklanması daha önce planlanmış olan tehcirin bir bahanesi olarak algılanabilir. İstanbul yönetimi yakında patlayacak topyekün bir Ermeni ayaklanması ile karşı karşıya kalabileceğin! düşünmüş de olabilir. Çanakkale Savaşının en kritik dönemlerinde olunması, Doğudan Rus saldırışı başlamış olması bir panik havası estirmiş ve 'iç düşmana' karşı önlem alınması gerektiği de düşünülmüş olabilir.
24 Nisan öncesi ve sonrası tartışılırken iki tarafın yöntemleri farklıdır. Ermeni tarafı 24 Nisan öncesine ancak "kasıt" arama amacıyla bakar; 24 Nisan'ı getiren olaylardan ve özellikle 1912-1914 özerklik girişimlerinden söz etmez; ve 24 Nisan sonrasını tüm trajik ayrıntılarıyla göz önüne serer. Türk tarafı ise 24 Nisan sonrasını, bundan önceki olayların getirdiği kaçınılmam sonuç olarak algıladığından kısa geçer ve Ermeni misillemelerinin yoğunlaştığı 1917'den sonrasına atlar. Ancak, bazen de 1915-1917 ile 1917-1921 arası eşzamanlı imiş gibi gösterilerek tüm olaylar karşılıklı bir çatışma ortamı içinde takdim edilir.
Bunun için de bazı ipuçlarının verilmesi gerekir:
1. Sürgünler yalnız cephelere yakın bölgelerden değil, İstanbul ve İzmir dışında her yöreden yapılmıştır.
2. Sürgünlerin organizasyonu için ordu kullanılmamış, kısmen jandarma ve kısmen Teşkilatı Mahsusa'nın ve ittihat Terakki'nin örgütlediği yerel milis kuvvetleri kullanılmıştır.
3. Sürgünlerin yer değiştirme ya da yok etme amaçlı olup olmadığı ise tartışmanın odak noktasını oluşturur. Bu konuya giriş olarak, niyetin her aşamada ve her düzeyde aynı olmamış olabileceğim de düşünebiliriz.