PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : rıdvan'ın futbol hayatını ne bitirdi?


çakır
08-14-2009, 07:30
Mevcut sistemin dürüst insanları bile adım adım nasıl yozlaştırdığını aktardığımız “Dürüst insanlar nasıl yoldan çıkıyor?” (http://www.haber7.com/haber/20090812/Durust-insanlar-nasil-yoldan-cikiyor.php) başlıklı bir önceki yazımızda, bir okuyucumuzun gönderdiği e-mailden bazı bölümler aktarmış ve bu yazımızda devam edeceğimizi ifade etmiştik.
Konuya katkı sadedinde e-mail gönderen bir başka okuyucumuz Lütfi Bilgin yozlaşmanın nasıl başladığı konusunda şu hatırasını aktarmış bizlere: “İş hayatıma başladığımda çalışanlardan biri beni bir süre izlemiş olacak ki, bir ara yanıma geldi ve şunları söyledi; "Bu iş bir akarsuya benzer. Türkiye’de iş hayatına başladığında henüz bir noktadasındır ve akıntıya karşı yüzmeye başlarsın. İşler doğru olmalıdır ve sen de dürüst olmalısındır. Sonra herşey üstüne üstüne geldikçe sen yorulmaya başlarsın. Artık akıntıya karşı yüzemiyorsundur. Akıntıya karşı zor duruyorsundur. Aradan biraz daha zaman geçer bir bakarsın ki, yola çıktığın yer neresi, durduğun yer neresi, sen nerdesin hiç farketmeden akıntı götürmüştür seni..."
İnsan bu noktada ‘Allah sonumuzu hayr eylesin’ demeden geçemiyor. Çok zorlu bir imtihan sürecinden geçiyoruz herbirimiz.
Lütfi Bilgin isimli okuyucumuzun gönderdiği e-maili okurken, tanınmış işadamlarından, fanatik Beşiktaşlı İhsan Kalkavan’ın anlattığı bir olay geldi aklıma. Bu vesile ile onu da aktarayım.
G. Saray’ın UEFA Kupasını kazandığı yıl bir maç öncesi takımdan oyuncularla Sayın Fethullah Gülen’i ziyaret eden İhsan Kalkavan şunları aktarır (http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1032258): “Görüşme sırasında Sayın Gülen futbolcu arkadaşlara, -maça giderken sadece kendinize dua etmeyin, arkadaşlarınıza dua edin. O zaman onların da size ettiği dualar katlanır, ortak bir sinerji oluşur - dedi. Takım ruhu geliştirecek bir mesaj vardı orada. Nitekim takım ondan sonra çok daha iyi oldu.”
Bir başka görüşmede de Sayın Gülen, “stadda onbinlerce, ekran karşısında da milyonlarca insan sizi izliyor. Nazara ve sakatlanmamalara karşı da birbirinize olan duayı artırmalısınız” der.
İşin bu noktasında, Türkiye’nin en sevilen futbolcularından Rıdvan Dilmen gelir aklıma. Kariyerinin en parlak döneminde geçirdiği sakatlıkların nedeni acaba nazar mıydı diye düşünürüm. En parlak döneminde, 1989 – 1990 sezonunda Trabzonspor’un Yugoslav oyuncusu Yesiç’in tekmesiyle sağ ayağı sakatlanan Rıdvan’ın futbol hayatı o günden sonra dalgalanmaya başlar. Dört kez dizinden ameliyat olur. 1991’de Galatasaray maçında sol omzu kırılır. İzlanda - Türkiye milli maçında omzu aynı yerden bir kez daha kırılır (http://tr.wikipedia.org/wiki/R%C4%B1dvan_Dilmen). Bir başka maçta da ayak bileği kırılır ve bir daha toparlayamaz.
31 Ocak 1996’da, -7 derecelik dondurucu bir soğukta jübilesi yapılan Rıdvan, aşırı soğuk yüzünden sadece 1982 seyircinin izlediği maçta da sevenlerini golsüz bırakmaz ve jübilesinde gol atan ender futbolculardan biri olarak tarihe geçer. Parlak bir kariyer birkaç tekme yüzünden son bulur.
E-mailin geri kalan kısmına gelince...
Haber7 okuyucularının yorumları ile destek verdiği okuyucumuz Can Uludağ’ın uzun e-mailinden aktaracağımızı ifade ettiğimiz diğer noktalara gelince...
Can Uludağ kariyer planlaması konusundaki yazdıklarımıza katkı olarak ilave şunları aktarmış bizlere:
“...Değerli Hocam, yakın tarihte bir yazınızda, hayallerini gerçekleştiren bazı isimlerden örnekler vermiştiniz (http://www.haber7.com/haber/20090729/Oyle-hayaller-kurdular-ki-bakin-ne-oldu.php). Bir çocuğun uzaya gidecek ilk astronot olma hayali kurması, diğerinin Amerika’ya başkan olmak istemesi gibi. Ben bunun, bu insanların kendi başlarına beyinlerinde oluşturdukları bir durum olduğunu düşünmüyorum. Uzaya meraklı bir komşunuz, milletvekili bir dostunuz, kaliteli bir çevreniz vs. yoksa hayalleriniz bile ucuz oluyor.
Çünkü o konularda sizin hayaller kurmanızı sağlayacak bir motivasyon yoksa, kafanızda bu tür büyük hedeflerin oluşabileceğine ihtimal dahi vermiyorum. Gençlerimizin bugün eskiye göre daha büyük hedefler koyması bence iletişimdeki gelişmelerin ürünü. En azından gerçeği olmasa da sanalını yada TV’deki görüntüsünü görüyorlar bir figürün.
Çevrenizde düzgün bir örnek yoksa koca bir nesil bile çöpe gidiyor. O yüzden üstümüze düşen vazife çok büyük. Bana talebeliğimde inek deyip duranlar, bu sütün sadece kendim için olmadığını bir anlasalar :))
Daha önce de ifade ettim. Ben okulumun en başarılısı oldum ama sınıfın en salağı bile babasının yaptığı işlerden dolayı benim önüme geçti. Kariyer listesinde bile 50-0 yenik başlıyorsunuz hayata. Sizin hedefiniz adamın başlangıç yeri oluyor.
Bir çok üniversitede kariyer günleri vs. olur gider katılırım. Bir Allah’ın kulu da şu güne kadar çıkıp, ‘ya arkadaşlar aranızdan kendi işini kuracaklar için de şu tavsiyem var’ demedi. Hep en iyi çalışan nasıl olunur, etik davranışlar nelerdir, nasıl mülakat yapılırmış, nasıl sıradışı olunurmuş vs.
Acil eylem planı...
Son bir kaç yıldır şunu çok net anladım. İnsanlar niye kariyer planı yapar. Yaşam kalitesi, yani para için. O yüzden ben kariyer değil, gelecek planı yapıyorum. Kariyer planı deyince kimsenin aklına kendi işini kurmak gelmez. İnanmazsanız deneyin. Kariyer denilince insanların aklından önce alacakları ücret geçer. Gerisi teferruat. Peki bu adamlar bu paraları nasıl kullanacakları konusunda bilgi sahibi mi, değil. Zamanı gelince öğreniriz diyorlar. Üniversite sınavına girmek için bile 12 sene okuyorsunuz da öyle alıyorlar. Altyapı yoksa, inançlarınız, düşünceleriniz bu altyapısız formda şekillendiyse, kariyer planı yapıp durum değerlendirmesi yapamıyorsanız o zaman ne işe yarar.
Sözün kısası, hayata 50-0 geriden girmişseniz önce kariyer planı değil acil eylem planı lazım. Sonra gelecek planı ve diğer detaylar. Bu şartlarda pes etmeme, hızlı olma, öngörü geliştirme, düşünme, geri çekilme ama vazgeçmeme, iyimser düşünme, araştırma yapma vs. gibi bir çok yetenek edinebiliyorsunuz. Bunlar büyük avantaj sağlıyor. Tabi en büyük sıkıntınız görünüş ve gerçeğin farklı olması. İnsanlar herşeyin göründüğü gibi olmasına alışıklar ama aslında arka planda ne mücadelelerin olduğunu göremezler. O yüzden de sizi gördüğü şekilde kafasında şekillendirir. Hatta birçok kere gerçeği farklı anlatmak yani yalan söylemek zorundasınız.
Eğer geleceğinizi planlayacaksanız, değişimlerin sizi nasıl değişmeye iteceğini de sorgulamalısınız. Kendi iç dünyanızda yıllar içerisinde oluşan değişimleri ve durumları yeni halinizle analiz edemiyorsanız, kendinizi suyun akışına bırakmışsınız demektir.
Kariyer değil, kurtuluş planı...
Sanırım başkaları için ismi kariyer planı olan şey, bizim için adeta savaş planı. Ya yok olucağız, yada kurtulacağız. Bu şartlarda arası yok... Yapmak istediklerimi kendim için değil sadece başkalarının örnek alması için de yapmak istiyorum. Koca sülalemde düzgün bir örnek bile yok. O yüzden küçük çoçuklar için örnek olacak bir motivasyon bile olmuyor. Anlayacağınız bizim gibi insanların sırtına daha fazla yük biniyor. Çünkü yapacağınız işler sadece sizi değil koca bir kitleyi etkileyip, motivayon sağlayacak. Yoksa küçük yeğenim gibi hala polis olmak, asker olmak isteyip duracaklar...
Önce makus talihimizi yenip sonra destan yazmalıyız ki, sonraki nesiller profesör, bilimadamı, astronot, başbakan, mühendis, iş adamı vs. olmak istesin. Bizimkisi kariyer planı değil, kurtuluş planı hocam. O yüzden taraf olmak için değil, kendi taraftarımızı yaratmak için mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum.”
ODTÜ’de master yapan okuyucumuz Can Uludağ’ın bize gönderdiği e-mail böyle sürüp gidiyor. Dahası, bu konuda çok çarpıcı başka e–mailler de ulaştı mesaj kutumuza.
Bir önceki yazımızın altına yorum yapan okuyucularımız, “önemli olan hayırlı ve yararlı bir insan olarak Allah katında bir kariyer ve yer edinmek” olarak özetlemişler düşüncelerini.
Bu değerlendirmenin üzerine başka bir şey söylemek istemiyorum. Yorum ve takdiri sizlere bırakıyorum.
Prof. Dr. Osman ÖZSOY