PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Peygamber Mirası


CanDostu
07-23-2009, 23:03
Hz, Peygamber (a.s.) vefat ettiği zaman geriye bindiği hayvan, kullan*dığı silah ve Hayber ile Fedek'te bazı arazilerden başka birşey bırak*mamıştı. Geride kendisine varis olabilecek sadece, o anda hayatta kalan tek evladı Hz. Fatıma, bazı hanımları ve amcası Hz. Abbas (r.a.) vardı. Gerek Hz, Fatima, gerek annelerimiz olan peygamber zevceleri ve ge*rekse Hz. Abbas (r.a.) Hz, Peygamber (a.s.)'in mirasını almak istediler. Mü'minlerin anneleri, Hz. Osman (r.a.)'ı halife-i resul olan H2. Ebu Bekir (r.a.)'e göndererek, Peygamberimizin geride bıraktığı hurmalıklardan sekizde bir miras paylarını istediler. Hz. Fatma (r.a)'ya da Hz. Ali (k.v.)'yi göndererek miras hakkını istedi. Hz. Ebu Bekir bunların hepsine, ResÛ-lullah (a.s.)'ın sağlığında söylediği şu sözleri hatırlatarak Peygamber (a.s.)'in mallarını onlara dağıtmadı:" "Biz peygamber*lere mirasçı olunmaz. Ölümümüzden sonra geriye, ne bırakırsak o, üm*met için sadakadır, vakıftır."

"(Vefatımda) vârislerim ne bir dinar ne bir dirhem paylaşmazlar. Bı*raktığım şeylerden, hanımlarımın nafakası ile işçilerimin ücretlerinden arta kalanı sadakadır. "

Peygamberler işte böyledirler. Onlar geriye miras olarak dünya mal ve mülkü bırakmazlar. Çünkü bunlar oyun ve eğlenceden ibaret olan dünya hayatının aldatıcı süsleri ve boş övünme vasıtalarıdır (Hadîd, 20). Allah'ın rızasına ulaşmaya vesile olacak şeyler ise bunlardan daha ha*yırlıdır (Cum'a, 11). Peygamberlere ve peygamberliğe yakışan da, insan*ları aklanmayacakları bir yola sevketmeleri ve mirasçılarına daha hayırlı şeyleri miras bırakmalarıdır. Nitekim öyle de yapmışlardır. Meselâ, Hz. Süleyman (a.s) babası Hz. Davud (a.s.)'ın peygamberliğine, ilmine ve hik*metine vâris kılınmıştı (Neml, 16).
Peygamberler de miras ve varis bırakmışlardır. Peygamberler miras olarak hakikat bilgisini, hidayeti, hikmeti ve güzel ahlâkı bırakmışlardır. Hem sonra peygamberlerin varisleri sadece evladları ve soylarından ge*lenler değildir. Peygamberlerin varisleri bütün insanlar ve bilhassa üm*metleri ve ümmet içinde bu mirasa arzulu olanlardır.

Hz. Peygamber (a.s.) da insanlığa ve bilhassa ümmetine Kur'an-ı Ke*rim ve onun en güzel tefsiri olan sünnetini miras olarak bırakmış, ve
"Ey insanlar size iki şey bırakıyorum, Eğer onlara sarılırsanız saptır*mamış olursunuz: Allah'ın kitabı ve Ehl-ı Beytim " buyurmuştur. Bu bir kaderdir, Muhammed ümmetinin kaderi.,, Çünkü Hak Teâlâ böyle tak*dir etmiştir:
"Sonra Biz (Allah) Kur'an'ı, kullarımızdan seçtiğimiz (Muhammed üm*metine) miras kılmaya hükmettik " (Fâtır, 32).

Fakat herkese açık olan bu mirasın gerçek varisleri, onu almaya son derece istekli olanlardır, onlar da âlimlerdir. Bu hakîkatı Hz, Peygam*ber (a.s.) şu veciz hadis-ı şerifi ile ne güzel beyan etmiştir:

"Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne bir dinar, ne bir dirhem miras bırakmazlar. Onlar ancak miras olarak ilim bırakırlar, Kim o ilmi alırsa (peygamberin mirasından) bol hisse almış olur,"

Bu öyle bir mirastır ki alındıkça, bölüşuldükçe çoğalır ve artar:
"Eğer yerdeki bütün ağaçlar kalem olsa, deniz de, arkasından yedi deniz daha katılarak mürekkeb olsa (ve Allah'ın kelimelerim yazsalar), yine Allah'ın kelimeleri (ilmi ve ezelî kelamı) tükenmez, Muhakkak ki Al*lah aziz ve hakîmdır " (Lokman, 27).

İşte bu ilâhî peygamber mirasından, asırlardır âlimler alabildiğine sa-hib olmak için gayret etmiş ve herkesin de kendileri gibi bu manevî zen*ginliğe sahib olması için uğraşmış, tavsiyelerde bulunmuş ve va'z-u nasihat etmişlerdir. Bununla da kalmamış, henüz kendilerine yetişmemiş insanlar için eserler yazmışlar ve elde ettikleri ilâhî mirası kıyamete ka*dar, inananlarla paylaşmak istemişlerdir.