PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kur'an okumayı bilmiyoruz


ALONE53
06-18-2009, 11:50
Hüzün ve Kur'an adeta birbirini tamamlayan iki kelime. Kur'an hüzünle inmiştir. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadislerinde buna işaretle buyurur ki; "Kur'an-ı Kerim'in en güzel tilaveti ciddi bir hüzün içinde okunanıdır." Şahsen ben, ruhsuz Kur'an okumanın insanımızı duygusuz hale getireceğine inanıyorum. Kur'an'ı anlamak, Kur'an ile dirilmek onun özünde derinleşmeye bağlıdır.



Kur'an'ın sadece ibare ve lafızları ile ilgilenenler sevap kazansalar bile sevaba açık bir topluluk haline gelemezler. Bir başka tabirle Kur'an'ı muhtevasına uygun şekilde anlayıp hayatlarına hayat kılamazlar. Evet, Kur'an'la münasebetimiz açısından asıl mesele kalb, şuur, irade, idrak ve hislerimizle ona yönelebilmek ve benliğimizin bütün buutlarıyla O'nu duyabilmektir. İşte böyle bir yöneliş ve duyuş sayesinde Allah'ın (cc) bize seslendiğini hisseder, suya ve ziyaya ulaşmış rüşeymler gibi birdenbire yeşeririz. Okuduğumuz ayetin her kelimesinde her cümlesinde farklı derinliklere erer, ruhumuzun atlasını temaşâ ettiğimiz aynı anda göklerin haritasını da müşahede etme ufkuna ulaşırız.

Âcizane kanaatim Kur'an okuma tam manâsıyla bilinmiyor. Onun için bu meselenin çok ciddi olarak ele alınması gerekir. Çünkü Kur'an'ı kaide ve kurallarına uygun şekilde okuma onu içte duyma, manâ ve muhtevasına vâkıf olma, derinliklerine nüfuz edebilme kadar önemlidir.

Elfaz, meâninin kalıbıdır (Lafızlar, ibareler manâ ve muhtevanın kalıbıdır). Kalıp bozuk olunca manâ sıkışıp kalıyor ve derinliklerine nüfuz edilemiyor. Mesela, kendi adıma Kur'an dinlerken yanlış okumalar karşısında ruhumda ihtilâç (sıkıntı) hâsıl olduğunu, konsantrasyonumun bozulduğunu, manânın derinliklerine inmekten uzaklaştığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Bende böyle olduğu gibi Kur'an'ı tam bir konsantrasyonla duyarak, hissederek dinlemek isteyen herkesin ruhunda da aynı şeylerin olacağı muhakkaktır.

Evet, Kur'an'ı Allah'ın (cc) Cebrail Aleyhisselam'a, Cebrail'in İnsanlığın İftihar Tablosu'na veya Efendiler Efendisi'nin sahabeye okuduğu gibi okumak gerek. Cebrail (aleyhisselam) Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ile "Kur'an nazil olduğu şekliyle korunuyor mu, doğru eda ediliyor mu?" diye her sene mukabele ediyordu. Bu açıdan hadiseye bakınca mukabeleye "test etme" de diyebiliriz. Bunun bize verdiği ehemmiyetli bir mesaj olsa gerek.

İsterseniz bir benzetme yapalım; namazı duyma, her rüknünü vicdanında hissederek kılma, O'nun huzurunda bulunduğunun şuurunda olma çok önemlidir. Ama bunun yanında namazı namaz yapan rükû, secde, kıraat, kıyam, teşehhüd gibi zahirî erkâna riayet de şarttır. Kur'an'ı tilavet kaidelerine riayet ederek hakkıyla okumayı da namazın zahirî erkânı gibi değerlendirebilirsiniz.

KUR'AN'I DOĞRU OKUMAK İÇİN NE YAPMALI?

Kur'an'ı doğru okumak için üç şeyin çok önemli olduğunu söyleyebilirim. Birincisi; bir fem-i muhsinin (okuyuşu düzgün bir hoca) rahle-i tedrisine oturma. Yani mutlaka işin uzmanından ders alma. Kur'an okumak sadece harfleri bilmek değildir. Ben kendi kendime Fransızca öğrenmiştim; öğrenmiştim ama nasıl konuşuyordum Allah bilir. Bir ara İngilizce de çalıştım. Bir gün rahmetli Tuzcu Cahid Bey bana "Hocam! Türkçe gibi İngilizce konuşuyorsun." dedi ve ben o gün İngilizce öğrenmeyi bıraktım. Harf ve kelimeleri aslına uygun şekilde telaffuz ancak işin uzmanının önüne diz çökmekle öğrenilir. İkincisi; talim esnasında doğru telaffuz için insanın kendini zorlaması. Mesela mehâric-i hurufa (harflerin mahreçleri) çalışırken bizim kıraat hocamız kendisini ve bizleri çok zorlardı. Mesela, "Dat" harfini gösterirken parmağını damağına koyardı. Bu ilk bakışta zorlama gibi görünse bile belli bir müddet sonra alışıyor insan. Ve üçüncüsü, kulak dolgunluğu. Bu da Kur'an'ı tekellüfsüz okuyan hâfızları çok dinlemekle olur. O hâfızları, okudukları yerlerde bizzat dinlemek de mümkündür. Ama tam bir kulak dolgunluğu için evde, işyerinde, arabada ve imkân bulduğumuz her yerde Kur'an dinlemeliyiz.

Maalesef biz doğru düzgün Kur'an-ı Kerim okumayı unutmuşuz. Hatta imam hatiplerde ve ilahiyatlarda bile bu eğitim insanımıza tam tekmil verilemiyor. Kur'an kursları ölçüsünde verilemiyor desem kimse bana alınmasın.

Kur'an'ı esas kıymetine uygun bir ciddiyette okumak gerek. İnsan Kur'an okurken kendisini Kelâm'ın Sahibi'nin huzurunda, kıraatini O'na arz ediyor gibi düşünmeli. Bu ölçüler içinde Kur'an'ı okumuyor veya okuyamıyorsanız onu okumayın!" demek istemiyorum. Fakat şu da unutulmaması gereken bir hakikat ki ruhumuzda inkılâplar meydana getirmeyen Kur'an'ın ferdî ve içtimaî hayatımızda müessir olacağı düşünülemez. Biz Kur'an'la değişebilmeli, O'nun ufkuna yönelebilmeli, O'nu kendi derinlikleriyle duymalıyız ki O da esrarını sinelerimize boşaltsın.

Keşke çeşitli vesilelerle bir araya gelindiğinde çok değil bir on dakika bu işe ayrılsa; ağzı düzgün bir kişi talimde bulunsa; bilenler bilmeyenlere talim etse; birebir mukabele şeklinde Kur'an okunsa. ZAMAN