PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Paragraf ve Paragraf Çeşitleri


Kalpsiz_
05-09-2009, 12:29
Paragraf, bir duyguyu, bir düşünceyi, bir yargıyı, bir durumu, bir iste*ği belirten; bir fikrin, bir yardımcı fikrin anlatıldığı cümle ya da cümleler topluluğudur.
Paragraf yazıda düşünce birimidir. Şekilden hareketle paragrafı, "yazının satır başlarıyla ayrılan bölümlerdir" diye tanımlayabiliriz. Bir satır başından öteki satır başına kadar uzanan bölüm paragraftır.
Bir ana fikir çevresinde toplanan yardımcı fikirlerin hepsini tek bir paragrafta anlatmak doğru değildir. Bu, hem fikirlerin kavranmasını zorlaş*tırır, hem de okuyucuyu usandırır. Okuyucunun dikkatini diri tutmak, anla*masını kolaylaştırmak için yazıyı paragraflara ayırmak âdeta bir zorunluluktur. Her paragrafta bir yardımcı fikir işlenir.
Her paragrafta bir ana cümle vardır. Bu cümle yardımcı fikirle doğrudan bağlantılıdır. Paragrafın öteki cümleleri, ana cümledeki fikri açık*lamak için kullanılır.
Paragraflar tek cümleli de olabilir.
Yardımcı fikrin önemine, niteliğine göre paragraflar uzun veya kısa olurlar.
Yazıda uzun ve kısa paragrafların birbirini takip etmesi monotonluğu önler, okuyucuyu usandırmaz.
a) Paragraf içi bütünlük
Paragraf, yazının kolay okunmasını, rahat anlaşılmasını sağlar. Her paragraf ana fikri destekleyen, besleyen, geliştiren bir yardımcı fikri ifade eder. Paragraflar arasında anlam, fikir, dil ve üslûp bütünlüğü olmalıdır. Paragraflar okuyucunun dikkat ve ilgisini dağıtmayacak uzunlukta olmalıdır.
Yapı bakımından paragraflar, giriş, gelişme, sonuç cümlelerinden meydana gelir.
Giriş cümlesi, paragrafın anafikrini ortaya koyan, amacını, konusu*nu belli eden cümledir.
Gelişme cümleleri, giriş cümlesiyle ortaya konan hükmün, konu*nun, benzerlikler, zıtlıklar ve örneklerle geliştirildiği bölümdür.
Sonuç cümlesi, verilmek istenen duygu, düşünce veya hayâlin vurgulandığı son cümledir.
(Giriş) Genç yazarlarımızın çoğu, özen düzen düşünmeksizin, kalemle*rinin ucuna nasıl gelirse öylece yazıverip gidiyorlar. (Gelişme) Yazdıklarını önemli bulmuyorlar, bir günde unutulup geçeceğini biliyorlar da onun için mi özenmiyorlar? Onun için mi baştan savma ile yetiniyorlar? Hayır, hemen hepsi en büyük sorunlarla uğraştıklarına, o sorunları çözümleyecek doğrula*rı bildiklerine kanmışlar. Kendi kendilerini kandırmışlar. Tuttukları yolun bütün bir ülkeyi, ondan da öte, kişioğlunu kurtaracağına inanıyorlar. Getirdikleri, yaymak istedikleri doğruların yüceliği yanında biçim güzelliği, deyişin akıcılığı, bir sözün yerinde kullanılması nedir ki? (Sonuç) Öyle küçük şeylere bakar mı, öyle küçük şeyler üzerinde durur mu hiç onlar?


Paragraf içi bütünlüğü sağlamak açısından olay paragraflarında kronolojik sıraya, fikir, tahlil, tasvir paragraflarında mantık sırasına dikkat etmeliyiz.

b) Paragraf çeşitleri
Paragraflar muhtevaları açısından olay, fikir, tahlil, tasvir parag*rafı olmak üzere dörde ayrılabilir.
Olay paragrafı, ilgi çekici bir olayı, daha çok kronolojik sıraya bağlı kalarak anlatan paragraftır. Duygu, düşünce ve görüşler de olay içerisinde verilebilir.
Fikir paragrafı, bir fikrin delillerle desteklenerek, inandırıcı, etkili, mantıklı bir biçimde anlatıldığı paragraftır.
Tahlil paragrafı, bir meseleyi, bir fikri, bir özelliği parçalarına ayır*ma (çözümleme) yoluyla inceleyen paragraftır.
Tasvir paragrafı, mekânı, varlıkları ayırıcı nitelikleriyle okuyucuya tanıtmak üzere kurulmuş paragraftır.

(Olay paragrafı)
- Bizimkiler! Bizimkiler!
diye bağırarak uyandı. Doğruldu. Üstündeki kertenkeleler kaçıştılar. Limana baktı. Hakikaten, kalenin karşısına bir donanma gelmişti. Kadırgaların, yelkenlerin, küreklerin biçimine dikkat etti. Sarardı. Gözlerini açtı. Kalbi hızla çarpmağa başladı. Ellerini göğsüne koydu. Bunlar Türk gemileriydi. Kenara yanaşıyorlardı. Gözlerine inanamadı. "Acaba rüyam devam mı ediyor?" şüphesine düştü. Fakat, uyanıkken rüya görülür müydü? Kanaat getirmek için elini ısırdı. Yerden sivri bir taş parçası aldı. Alnına vurdu. Evet, işte hissediyordu. Uyanıktı. Gördüğü rüya değildi. O uyurken, donanma, burnun arkasından birdenbire ortaya çıkmış olacaktı. Sevinçten, hayretten dizlerinin bağı çözüldü. Hemen çöktü. Kenara çıkan bölükler, elle*rinde al bayrak, kalenin etrafına doğru ilerliyorlardı. Birden kemikleri çatır-dadı. Badem ağaçlarının çiçekli gölgeleriyle örtülen yoldan yürüdü. Kenara doğru koştu, koştu... Karaya çıkan askerler, ak sakallı bir ihtiyarın kendile*rine doğru koştuğunu görünce:
- Dur!
diye bağırdılar, İhtiyar durmadı; bağırdı: -Ben Türk'üm, oğullar, ben Türk'üm!
(Ömer Seyfettin, Forsa)



(Fikir Paragrafı)
Eskiden dağlara işe yaramaz yerler olarak bakılırmış. Türkiye'nin büyük bir kısmı dağlarla kaplıdır. Fakat dağlar da, bakılırsa bir gıda ve servet deposu hâline getirilebilir. Tabiat kendiliğinden dağları, ormanlar ve hayvanlarla süslemiştir. Dağlarda yaşayan vatandaşlarımız, kendi bildikle*rine göre orman ve hayvancılıktan geçimlerini sağlamaktadırlar. İlim, bitki ve hayvanların da verimlerini arttırmanın yolunu bulmuştur. Türkiye'nin dağları bilgi ve kültür yoluyla, milyonlarca insanın çalışacağı ve mesut olacağı yerler hâline getirilebilir.
(Mehmet Kaplan, Kültür ve Dil)

(Tahlil Paragrafı)
Selim birdenbire durdu. Boşuna konuştuğu kanaatına varmış ve her zaman olduğu gibi melankolisine gömülmüştü. Artık konuşmuyor, baktığını görmüyor, söylenenleri işitmiyordu. Beyni iki nokta arasında gidip geliyor*du. Leylâ ve Güntülü... Leylâ'yı niçin düşündüğünü bilmiyordu. Güntülü'nün gözlerini, bu gözleri nerede gördüğünü düşünüyordu. Bu gözler Selim Pusat'a bir şeyler söylüyor, bir şeyler hatırlatıyordu. Üzücü olan şey bu söyleyiş ve hatırlansın açık ve aydınlık değil de sisli ve dumanlı olmasıydı. Bir ara, acaba kızın güzelliğinin tesiri altında mı kaldım diye düşündü ve üçünü de dikkatle süzdü. Hayır, hayır!... Öyle olsa ilk önce Aydolu'nun tesi*rinde kalması icâb ederdi. Çünkü bu kızın o kadar çarpıcı güzelliği, yüzünün o kadar düzgün çizgileri vardı ki, onu beğenmeyecek, tesirinde kalamayacak erkek düşünülemezdi. Ya Nurkan? Onda çarpıcı değil, işleyici bir güzellik gözleri kamaştırıyor, insan ona baktıkça daha güzel buluyor, güzel buldukça tesiri altında kalıyordu.
(Nihal Atsız, Ruh Adam)
(Tasvir Paragrafı)
Kış, Haliç etrafında, İstanbul'dakinden daha sert, daha sisli olur. Bozuk kaldırımların üzerinde buz tutmuş çamur parçalarını kırarak erken*den işe gidenler, mektep hocaları, celepler ve kasaplar ve bazen fakir mektep talebeleri, kocaman fabrika duvarına sırtını verirler; üstüne rüyala*rının mabadi serpilmiş salepten yudum yudum içerlerdi.
(Sait Faik Abasıyanık, Semaver).