PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Peygamberimizin Mucileri


Kalpsiz_
03-31-2009, 15:09
GİRİŞ
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/t.gifarih boyunca yaşamış olan tüm topluluklara Allah Kendi Katından seçip beğendiği bir elçi göndermiş, insanlara dünyada ve ahirette güzel bir hayat yaşamanın yollarını göstermiştir. Kuran'da bunun, iman edenler için büyük bir lütuf ve rahmet olduğu bildirilmiştir:
Andolsun ki Allah, müminlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitab'ı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler. (Al-i İmran Suresi, 164)
Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik. (Enbiya Suresi, 107)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/1.jpgGönderildikleri toplumlar için büyük birer lütuf olan elçiler insanlara doğru yolu göstermiş, onların karanlıklardan aydınlığa çıkmalarına vesile olmuş, tüm kainatı yoktan var eden Rabbimiz'in emirlerini insanlara tebliğ etmişlerdir. Huzur, güvenlik, barış ve adalet dolu bir hayatın ancak din ahlakının eksiksiz yaşanmasıyla mümkün olabileceğini insanlara anlatmışlardır. Ancak Kuran'da bildirilen "...Ancak insanların çoğu iman etmezler." (Rad Suresi, 1) ayetinin bir tecellisi olarak, tarih boyunca, elçilerin kendileri için ne kadar büyük bir rahmet olduğunu takdir edip iman edenlerin sayısı az olmuştur.
Allah'ın mübarek elçileri, Kuran'da Hz. Muhammed (sav) için "Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir." (Yusuf Suresi, 103) ayetiyle de bildirildiği gibi, insanların iman etmelerini içten arzu etmişlerdir. Dünyada ve ahirette nimete kavuşmaları, olabilecek en güzel ve en mutlu hayatı yaşayabilmeleri için onları doğruya çağırmışlardır. Buna karşılık insanlardan hiçbir ücret talep etmemişler, yalnızca onların iman etmelerini ve güzel ahlaklı olmalarını istemişlerdir. Samimi Allah korkuları ve üstün ahlakları nedeniyle yaşamlarını bu uğurda şerefle geçirmişlerdir. Yine hiçbir çıkarları olmadığı halde, insanlara imanı ve güzel ahlakı sevdirebilmek için çok büyük zorluklarla karşı karşıya kalmış, türlü olaylarla denenmişlerdir. Ancak zorluk gibi görünen tüm olaylar, onların imanlarını ve şevklerini daha da artırmıştır. Allah'ın İlahi yardımı ve desteğiyle büyük bir cesaret örneği sergilemiş ve sonucunda da Allah'ın izniyle galip gelen daima onlar olmuşlardır. Rabbimiz Kuran'da şöyle buyurmuştur:
Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)
Allah, ihlaslarına, sadakatlerine, sabırlarına, samimiyetlerine ve tevekküllerine karşılık bu kutlu şahısların kalplerine güven ve huzur duygusu indirmiş, onları maddi ve manevi yönden güçlü kılmış ve inkar edenlerin onlar aleyhindeki tuzaklarını bozmuştur. Kuran'da Allah'ın peygamberlerine olan desteği ve koruması şöyle bildirilmektedir:
Şüphesiz, Biz elçilerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün elbette yardım edeceğiz. (Mümin Suresi, 51)
Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz Allah kafir olan bir topluluğu hidayete erdirmez. (Maide Suresi, 67)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/2.jpgİnkar edenlerin Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in hayatına son vermek amacıyla düzenledikleri tuzak karşısında ise Allah, Peygamberimiz (sav)'e olan desteğini şöyle haber vermiştir:
Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)
Kuran'ın birçok ayetinde de bildirildiği gibi Allah, elçilerini karşılaştıkları her türlü zorluğa, tuzağa, sıkıntıya karşı korumuş, bu mübarek şahısların üzerindeki nimet ve bereketini artırmış, her zorluğun ardından onlara bir çıkış yolu yaratmıştır. İçerisinde bulundukları zor şartlarda Allah, elçilerinin cesaretlerini ve güçlerini artırmış, üzerlerindeki yükün ağırlığını hafifletmiş, rahmetini hatırlatarak kalplerini kuvvetlendirmiştir.
Rabbimiz bazı elçilerini de mucizeler bahşederek desteklemiştir. Rabbimiz'in büyük bir nimeti olan bu mucizeler insanlarda çok büyük bir etki oluşturmuş; müminlerin hidayetlerini ve şevklerini daha da artırırken, pek çok kişinin de imanına vesile olmuştur.
RABBİMİZ'İN PEYGAMBERLERE BAHŞETTİĞİ MUCİZELER
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/3.jpg
Şüphesiz, Biz elçilerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün elbette yardım edeceğiz.
(Mümin Suresi, 51)

Rabbimiz, kimi zaman elçilerini inkar edenlerin ve müşriklerin tuzaklarından korumak, kimi zaman da insanların imanına vesile olması için bazı peygamberlerine mucizeler lütfetmiştir. Kuran-ı Kerim'de, Yüce Allah'ın mucizelerle desteklediği peygamberlerin tebliğleri, hayatları ve inkarcılara karşı verdikleri mücadele detaylı olarak bildirilmiştir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), Hz. Musa, Hz. İbrahim ve Hz. İsa, Rabbimiz'in mucizeler bahşettiği mübarek elçilerindendir.
Örneğin Hz. İbrahim'i ateşe atmak isteyen inkarcıların tuzakları Rabbimiz'in mucizesiyle bozulmuştur. Allah, "Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol." (Enbiya Suresi, 69) ayetiyle de haber verdiği gibi, ateşe Hz. İbrahim'e esenlik olmasını emretmiştir. Böylece Rabbimiz'in mucizesiyle, inkar edenlerin Hz. İbrahim aleyhinde kurdukları tuzak yerle bir olmuştur. Kuran'da Allah'ın elçilerinden bazılarına bahşettiği diğer mucizeler şu şekilde haber verilmektedir:
Hz. İsa'nın kavmine gösterdiği mucizeler
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları'na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları'nı senden geri püskürtmüştüm." (Maide Suresi, 110)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/4.jpg
Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır.
(Mücadele Suresi, 21)

İsrailoğulları'na elçi kılacak. (O, İsrailoğulları'na şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır." (Al-i İmran Suresi, 49)
Hz. Musa'nın asasının ejderhaya dönüşmesi ve karşısındakilerin hilelerini yutması
(Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)." Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi. (Araf Suresi, 106- 107)
Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz. (Taha Suresi, 69)
Hz. Musa'nın elinin bembeyaz olması
Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın. Öyle ki sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım. (Taha Suresi, 22-23)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/6.jpg
Onu istediğimizde herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca "Ol" demekten ibarettir; o da hemen oluverir.
(Nahl Suresi, 40)

Hz. Musa'nın asasıyla vurarak denizde yol açması
İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler. (Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. Ötekileri de buraya yaklaştırdık. Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. Sonra ötekileri suda boğduk. (Şuara Suresi, 61-66)
Hz. İbrahim'in parçaladığı kuşların ona canlı olarak geri gelmeleri
Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona:) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." (Bakara Suresi, 260)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/7.jpg
Floris Van Dijck (1575-1651)'in "Peynir ve meyveli sofra" isimli tablosu, Amsterdam, Rijksmuseum.

Hz. Meryem'in yanında hep hazır yiyecek olması
... Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi. (Al-i İmran Suresi, 37)

Hz. Yunus'un balık tarafından yutulduktan sonra mucizevi şekilde kurtulması
Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi. Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı. Böylece kur'aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu. Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı. Eğer (Allah'ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı, Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı. Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık. (Saffat Suresi, 139-145)
Hz. Zekeriya'nın ilerlemiş yaşında çocukla müjdelenmesi
Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi. O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir." Dedi ki: "Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık ulaşmışken ve karım da kısırken nasıl bir oğlum olabilir?" "Böyledir" dedi, "Allah dilediğini yapar." (Al-i İmran Suresi, 38-40)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/8.jpg
Olanca yeminleriyle, eğer kendilerine bir ayet gelse, kesin olarak ona inanacaklarına dair Allah'a yemin ettiler. De ki: "Ayetler, ancak Allah Katındadır; onlara (mucizeler) gelse de kuşkusuz inanmayacaklarının şuurunda değil misiniz?
(Enam Suresi, 109)

Kuran ayetlerinde, yukarıda yer verilenlerin dışında daha birçok mucize haber verilmektedir. Rabbimiz'in bize haber verdiği bu mucizeler, tüm kainatın sahibi, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz'in dilemesiyle meydana gelmektedir. Her bir mucize Allah'ın "Ol" emriyle ve Allah'ın dilediği şekilde gerçekleşmektedir. Allah bir Kuran ayetinde şu şekilde buyurmaktadır:
Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmaksızın (hiç) bir elçiye herhangi bir ayeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitap (yazı, hüküm, son) vardır. (Ra'd Suresi, 38)
Maide Suresi'nde de Hz. İsa'nın, mucizeleri "Allah'ın izniyle" gerçekleştirdiği haber verilmektedir:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları'na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları'nı senden geri püskürtmüştüm." (Maide Suresi, 110)
Peygamberlerin hepsi Rabbimiz'e teslim olmuş, yüksek ahlaklı, alemlere üstün ve örnek kılınmış, mübarek kimselerdir. Tüm insanlar gibi onlar da Rabbimiz'in huzurunda aciz ve muhtaçtırlar. Allah tüm kainatı yoktan var eden, tüm varlıklar üzerinde mutlak güç ve hakimiyet sahibi olandır. Canlı cansız herşeyin kontrolü Allah'a aittir. Tüm kainat, göklerde ve yerde bulunan canlı - cansız herşey: tüm insanlar, hayvanlar, bitkiler, eşyalar Allah'a aittir. Hepsini yaratan alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Herşey O'nun emriyle hareket eder, o dilediği sürece varlığını sürdürebilir.
Tüm canlı varlıkları besleyen, onlara gökten ve yerden rızık veren, yeri yeşerten, geceyi karartan, Güneş'i parlak bir ışık kılan, mevsimleri var eden Yüce Allah'tır. Dünyanın yaratılışından itibaren yaşamış olan tüm insanları yaratan Allah'tır. Canlı ya da cansız herşey varlığını Allah'a borçludur ve tüm varlığıyla O'na muhtaçtır. Rabbimiz'in insanlar arasından seçip elçilik göreviyle şereflendirdiği peygamberleri de Allah'ın yarattığı ve O'nun emriyle hareket eden, Allah'a muhtaç insanlardır. Gösterdikleri mucizeler de sadece Allah'ın dilemesiyle meydana gelmektedir.
Enbiya Suresi'nde Rabbimiz'in sonsuz gücü şu şekilde haber verilmektedir:
Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. O'nun yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar. Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler. Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler? Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden Yücedir. O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler. Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitab'ı) ve benden öncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 19-24)
Bizim bu kitaptaki amacımız da Allah'ın, üstün ahlakı, derin imanı, her tavrı ve sözüyle insanlara örnek kıldığı mübarek Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in mucizelerinden bazılarını insanlara hatırlatmaktır. Peygamberimiz (sav), Allah'ın izniyle, hayatı boyunca insanlara birçok mucize göstermiştir. Bu mucizelerden bazılarına sadece sahabeler şahit olurlarken, bir kısmı ise inkar edenlerin çok büyük bir bölümü tarafından görülmüştür.
Peygamberimiz (sav)'in mucizelerinin bir kısmı Kuran ayetlerinde, bir bölümü de Peygamber (sav)'in hadislerinde ve İslam alimlerinin çeşitli açıklamalarında aktarılmaktadır. Amacımız, alemlere rahmet olarak gönderilen bu mübarek insanın mucizevi yönlerini insanlara göstermek ve onları Kuran-ı Kerim'i ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetini kendilerine rehber edinmeye davet etmektir.

Kalpsiz_
03-31-2009, 15:10
LLAH'IN PEYGAMBERİMİZ (SAV)'E
BAHŞETTİĞİ MUCİZELER http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/p.gifhttp://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/9.jpgeygamber Efendimiz (sav) Allah'ın, "� Ancak o, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur..." (Ahzab Suresi, 40) ayetiyle bildirdiği gibi insanlar için son peygamber olarak gönderilen, Allah'ın en son hak kitabını vahyettiği, güzel ahlakı, takvası, Allah'a olan yakınlığı ile insanlara örnek kıldığı mübarek bir insandır. O, Allah'ın dostu, müminlerin de dostu ve velisidir. Allah'ın, "Gerçek şu ki, Biz senin üzerine 'oldukça ağır' bir söz (vahy) bırakacağız" (Müzzemmil Suresi, 5) ayetiyle de bildirdiği gibi Peygamberimiz (sav)'e çok büyük bir sorumluluk vermiştir. Peygamberimiz (sav) ise, Allah'a olan güçlü imanıyla, kendisine verilen bu sorumluluğu en güzel şekilde yerine getirmiş, insanları Allah'ın yoluna davet etmiş ve tüm inananların yol göstericisi olmuştur.
Kitabın girişinde de belirttiğimiz gibi Rabbimiz pek çok elçisine harikulade mucizelerle lütufta bulunmuştur. Yüce Allah, kıymetli Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'i de Kendi Katından birçok mucizeyle desteklemiştir. Bu mucizelerden en büyüğü ise hiç şüphesiz, Rabbimiz'in insanlara bir hidayet rehberi olarak gönderdiği Kuran-ı Kerim'dir. Rabbimiz Kuran'ı Peygamberimiz (sav)'in kalbine vahyetmiştir.
Peygamberimiz (sav)'in kalbine bırakılan vahiy
İslami ve tarihi kaynaklara göre sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) 40 yaşlarında peygamberlikle şereflendirilmiştir. Ancak Peygamberimiz (sav) vahiy almaya başlamadan önce de birçok mucizevi olay gerçekleşmiştir. Bu mucizelerden biri Peygamberimiz (sav)'in geceleri gördüğü rüyaların aynı şekilde gerçekleşmesidir. Hadislerde bildirildiğine göre "salih rüyalar" yaklaşık 6 ay sürmüştür. Büyük İslam alimi İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz adlı önemli eserinde bu rüyaları şu şekilde aktarmaktadır:
Allah Resulü (sav)'ne indirilen vahyin başlangıcı, uykuda gördüğü salih rüya şeklinde olmuştur. Gördüğü her rüya sabah aydınlığı gibi gerçek çıkıyordu...1 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_02.html#dipnot)
Hadislerde bildirildiğine göre, Peygamberimiz (sav) 40 yaşlarına geldiğinde sık sık Mekke'ye 12 kilometre uzaklıkta bulunan "Nur" dağındaki "Hira" mağarasına gider, tek başına kalırdı. Hira mağarasına yalnızlığa (uzlete) çekilişinin üçüncü yılının Ramazan ayında, Yüce Rabbimiz Hz. Muhammed (sav)'e peygamberlik ihsan etti. Cebrail, Allah'ın izniyle, Peygamberimiz (sav)'e göründü ve ona Kuran-ı Kerim'den bazı ayetler indirdi. İlk vahyin günü, Miladi 10 Ağustos 610 tarihine rastgelen, 21 Ramazan Pazartesi gecesi olarak bildirilmektedir.
Allah Cebrail'i vesile kılarak kutlu elçisine İslam dinini vahyetmiştir. Hiç şüphesiz bu, Rabbimiz'in çok büyük bir lütfudur. Peygamber Efendimiz (sav) de derin imanı, Allah korkusu, takvası, üstün ahlakıyla buna layık ve ehil, mübarek bir insandır. Yüce Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
(Vahyi sende bırakan) Rabbin rahmetinden başka(sı değildir). Şüphesiz O'nun lütfu senin üzerinde çok büyüktür. (İsra Suresi, 87)
Allah bir diğer ayetinde de şu şekilde bildirmiştir:
Kitabın sana (kalbine vahy ile) bırakılacağını umud etmezdin; (bu,) Rabbinden ancak bir rahmettir... (Kasas Suresi, 86)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/10.jpg
Hicri 1205 (M.1790) tarihli Kuran-ı Kerim. Nesih hatla yazılı. Serlevhası klasik tarzda tezhipli. Her sayfası 17 satır. Altın cetvelli. Döneme ait deri cildi. (Süleyman Tevfik)

Peygamberlik makamıyla şereflendirilmeden önceki altı ay boyunca gördüğü rüyaların aynı şekilde çıkması, Sevgili Peygamberimiz (sav)'in Allah Katında seçilmiş olduğunun delillerinden biridir. İslam alimleri bu durumu, Allah'ın insanlara gönderdiği son peygamberini bu büyük göreve "uykusunda hazırladığı" şeklinde yorumlamaktadırlar. Bu "salih rüyaların" ardından, Allah'tan aldığı ilk vahiyle Peygamber Efendimiz (sav) tüm insanlara bir hidayet önderi kılınmıştır. Daha sonra da çok büyük bir kararlılıkla, vefat edene kadar, insanları Allah'a ve O'nun yoluna davet etmiştir. Peygamberimiz (sav)'in ilk vahiy alışı öncesindeki mucizevi olaylar hadislerde şöyle anlatılmaktadır:
Hz. Ayşe anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a vahiy olarak ilk başlayan şey uykuda gördüğü salih rüyalar idi. Rüyada her ne görürse, sabah aydınlığı gibi aynen vukua geliyordu. (Bu esnada) ona yalnızlık sevdirilmişti. Hira mağarasına çekilip orada, ailesine dönmeksizin birkaç gece tek başına kalıp, tahannüs'de (ibadette) bulunuyordu. Bu maksadla yanına azık alıyor, azığı tükenince Hz. Hatice (ra)'ya dönüyor, yine aynı şekilde azık alıp tekrar gidiyordu. Bu hal, kendisine Hira mağarasında Hak gelinceye kadar devam etti. Bir gün ona melek gelip:
- "Oku!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
- "Ben okuma bilmiyorum!" cevabını verdi. (Aleyhissalâtu vesselâm hâdisenin gerisini şöyle anlatır:
- "Ben okuma bilmiyorum deyince melek beni tutup kucakladı, takatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı. Tekrar:
- "Oku!" dedi. Ben tekrar:
- "Okuma bilmiyorum!" dedim. Beni ikinci defa kucaklayıp takatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra tekrar bıraktı ve: "Oku!" dedi. Ben yine: "Okuma bilmiyorum!" dedim. Beni tekrar alıp, üçüncü sefer takatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve:
- "Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin kerimdir, o kalemle öğretti. İnsana bilmediğini öğretti" (Alâk Suresi 1-5) dedi.
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bu vahiyleri öğrenmiş olarak döndü...2 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_02.html#dipnot)
Kuran'da da, Peygamberimiz (sav)'in Cebrail ile görüşmesi ve Kuran ayetlerinin kendisine bildirilmesi birçok ayetle haber verilmektedir. Necm Suresi'nde Peygamberimiz (sav)'e Kuran'ı öğretenin Cebrail olduğu şu şekilde bildirilmektedir:
Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.
O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir. (Necm Suresi, 2-5)
Bu ayetlerin devamındaki ayetlerde de Cebrail'in Kuran'ı Kerim'i, Peygamberimiz (sav)'e öğretmesi sırasındaki harikulade olaylar şöyle haber verilmektedir:
(Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.
O, en yüksek bir ufuktaydı.
Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.
Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı.
Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti.
Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız? (Necm Suresi, 6-12)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/11.jpg
(Vahyi sende bırakan) Rabbin rahmetinden başka(sı değildir). Şüphesiz O'nun lütfu senin üzerinde
çok büyüktür.
(İsra Suresi, 87)

Daha birçok ayette de Kuran'ı indirenin Cebrail olduğu haber verilmektedir. Bu ayetlerde Cebrail için "Ruhu'l Kudüs" ve "Ruhu'l Emin" şeklinde de buyurulmaktadır:
Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Şura Suresi, 51)
De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitab'ı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur. (Bakara Suresi, 97)
De ki: "İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu (Kur'an'ı) hak olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudüs indirmiştir." (Nahl Suresi, 102)
Gerçekten o (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. Onu Ruhu'l-Emin indirdi. Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir). (Şuara Suresi, 192-194)
Kendisine Cebrail tarafından vahyedilen ilk ayetlerden sonra Peygamberimiz (sav)'e gelen vahyin belli bir süre kesildiği rivayet edilmektedir. Hadislerde vahyin kesilmesinden sonra ilk olarak Müddessir Suresi'nin ilk ayetlerinin Peygamber Efendimiz (sav)'e vahyolunduğu ve kendisinin tebliğ görevine bu ayetlerin vahyinden sonra başladığı haber verilmiştir.3 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_02.html#dipnot) Bundan sonra Allah'ın verdiği emirle, Peygamberimiz (sav) insanlara yalnızca Allah'a iman etmeyi, O'na kesinlikle şirk koşmamayı anlattı. Müddessir Suresi'ndeki ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
Ey bürünüp örtünen, Kalk (ve) bundan böyle uyar. Rabbini tekbir et (yücelt) (Müddessir Suresi, 1-3)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/12.jpg
Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
(Ankebut Suresi, 51)

Görüldüğü gibi, Şuara Suresi'nin 194. ayetinde vahyin Peygamberimiz (sav)'in kalbine indirildiği haber verilmektedir. Ala Suresi'nin 6. ayetinde ise Allah, "Sana okutacağız, sen de unutmayacaksın" buyurarak, Peygamber Efendimiz (sav)'e Kuran'ı Kendisi'nin ezberleteceğini bildirmektedir. Kuran'ın tüm ayetlerini bu şekilde öğrenmesi Rabbimiz'in Peygamberimiz (sav)'e bahşettiği mucizelerinden biridir.
Kuran ayetleri Peygamberimiz (sav)'in kalbine yerleştirilmiş, kendisi tüm hayatı boyunca Kuran ayetleriyle tebliğ yapmıştır. Allah, Ala Suresi'nin 8. ayetinde "Ve seni kolay olan için başarılı kılacağız" buyurarak Peygamberimiz (sav)'e yardım ettiğini ve Katından bir nimet olarak onu başarılı kılacağını müjdelemiştir.
Rabbimiz, "...İman edenlere yardım etmek ise, Bizim üzerimizde bir haktır" (Rum Suresi, 47) ayetiyle de bildirdiği gibi mübarek elçisine hep yardım etmiştir. Bu kutlu şahsın kalbine ferahlık vermiş, aklında, ilminde, hafızasında harikuladelikler yaratmıştır.
Allah Kıyamet Suresi'nde de Kuran ayetlerini Peygamberimiz (sav)'e okutan ve unutturmayanın Kendisi olduğunu bildirmiştir:
Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma. Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir. Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir. (Kıyamet Suresi, 16-19)
Ayetlerde de görüldüğü gibi, Allah özel olarak Kuran ayetlerini Peygamberimiz (sav)'in hafızasına yerleştirmiştir. Allah bir başka ayette Peygamberimiz (sav)'e şöyle buyurmuştur:
Hak olan, biricik hükümdar olan Allah Yücedir. Onun vahyi sana gelip-tamamlanmadan evvel, Kur'an'ı (okumada) acele etme ve de ki: "Rabbim, ilmimi arttır." (Taha Suresi, 114)
Peygamberimiz (sav) Allah'a olan coşkulu imanı, derin sevgisiyle Rabbimiz'in bütün emirlerine gönülden boyun eğmiştir. Allah da onu güçlü ve başarılı kılmış, ona pek çok nimet bahşetmiş, dünyada ve ahirette seçkinlerden kılmıştır.
Peygamberimiz (sav)'e vahyin geldiği sırada şahit olunanlar
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/13.jpg
Kendisinde şüphe olmayan bu Kitab'ın indirilişi alemlerin Rabbi tarafındandır.
(Secde Suresi, 2)

Allah Müzzemmil Suresi'nde Peygamber Efendimiz (sav)'e gece kalkıp vahiy için hazırlık yapmasını buyurmuş, vahyin ne kadar ağır bir söz olduğunu haber vermiştir:
Ey örtüsüne bürünen,
Az bir kısmı hariç olmak üzere, geceleyin kalk:
(Gecenin) Yarısı kadar. Ya da ondan biraz eksilt.
Veya üzerine ilave et. Ve Kur'an'ı belli bir düzen içinde (tertil üzere) oku.
Gerçek şu ki, Biz senin üzerine 'oldukça ağır' bir söz (vahy) bırakacağız.
Doğrusu gece neşesi (gece ibadeti, insanın iç dünyasında uyandırdığı) etki bakımından daha kuvvetli, okumak bakımından daha sağlamdır.
Çünkü gündüz, senin için uzun uğraşılar vardır.
Rabbinin ismini zikret ve her şeyden kendini çekerek yalnızca O'na yönel. (Müzzemmil Suresi, 1-8)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/14.jpg
(Bu) Kitab'ın indirilmesi, üstün ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi Allah (Katın)dandır.
(Zümer Suresi, 1)

Hadislerde de, Peygamberimiz (sav) Allah'tan vahiy alma gibi olağanüstü bir olayı yaşarken bulunduğu odada harikulade manevi olaylar yaşandığı bildirilmektedir. Bazı hadislerde Peygamberimiz (sav)'e vahiy geldiği zaman çevresindekilerin arı uğultusu gibi bir ses duydukları bildirilmektedir. Bazı kaynaklarda ise Peygamberimiz (sav)'in yüzünün yanında arı uğultusu gibi bir ses duyulduğu aktarılmaktadır.4 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_02.html#dipnot) Buhari ve Müslim, Hz. Ayşe (ra)'dan şu hadis-i şerifi nakletmişlerdir:
El-Haris b. Hişam Resulullah (sav)'a: "Vahiy nasıl geliyor?" diye sordu. Şöyle buyurdu: "Bazen çan sesi gibi bana çok ağır bir şekilde gelip dediklerini kavradığımda benden ayrılıyor. Bazen insan kılığında gelir, bana konuşur ve ben de onun dediklerini ezberleyip kavrarım.""5 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_02.html#dipnot)
Buhari ve Tirmizi Hz. Ayşe (ra)'dan şunu da nakletmişlerdir:
Andolsun ki O'nu şöyle görmüştüm: Çok soğuk bir günde vahiy inmişti. Melek yanından ayrıldığında alnından -sel gibi- ter boşanıyordu.6 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_02.html#dipnot)
Taberani ise Zeyd b. Sabit (ra)'dan şunu nakletmiştir:
Ben Allah Resulü'ne gelen vahiyleri yazardım. O'na vahiy indiğinde, şiddetli bir yorgunluk hisseder ve inci tanesi gibi terler boşalırdı. Vahiy hali sona erdiği zaman O okur, ben de yazardım.7 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_02.html#dipnot)
Ebu Nu'aym, el-Feltan b.Asım'dan şunu nakletmiştir:
Allah Resulü (sav)'e vahiy indiği zaman, gözleri açık, kulağı ve kalbi Allah tarafından gelen (ayetlerde) olurdu.8 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_02.html#dipnot)
Ebu Nu'aym, Ebu Hüreyre (ra)'dan şunu nakletmiştir:
Allah Resulü (sav)'e vahiy geldiği zaman, kendinden geçer gibi olurdu.9

Kalpsiz_
03-31-2009, 15:10
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN EN BÜYÜK MUCİZESİ:
KURAN-I KERİM
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/p.gifeygamberimiz (sav)'in en büyük mucizesi Kuran-ı Kerim'dir. Allah, bundan 14 asır önce, insanlara yol gösterici bir kitap olan Kuran-ı Kerim'i indirmiş ve tüm insanlığı ona uyarak kurtuluşa ermeye davet etmiştir. Rabbimiz Kuran için, "Oysa o (Kuran) alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir." (Kalem Suresi, 52) buyurmuştur.
Kuran, indirildiği günden bu yana her çağda yaşayan her insan grubunun anlayabileceği kolay ve anlaşılır bir dile sahiptir. Allah, Kuran'ın bu üslubunu, "Andolsun Biz Kuran'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık..." (Kamer Suresi, 22) ayetiyle haber vermiştir. Kuran'ın, aynı zamanda edebi dilinin mükemmelliği, benzersiz üslup özellikleri ve içerdiği üstün hikmet de, onun Allah'ın sözü olduğunun kesin delillerindendir.
Kuran'ın bu özelliklerinin yanı sıra, Allah'ın sözü olduğunu tasdik eden pek çok mucizevi özelliği de vardır. Bu özelliklerden biri, ancak 20. ve 21. yüzyıl teknolojisiyle eriştiğimiz bazı bilimsel gerçeklerin, yaklaşık 1400 yıl önce Kuran'da bildirilmiş olmasıdır. Kuran'ın çeşitli ayetlerinde, son derece özlü ve hikmetli bir anlatım içinde aktarılan bazı bilimsel gerçekler, ancak son yüzyılların teknolojisi ile keşfedilmiştir. Kuran'ın indirildiği dönemde bilimsel olarak saptanması mümkün olmayan bu bilgiler, insanlara Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu bir kez daha ispatlamaktadır.
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/15.jpg
Şüphesiz, sana Biz Kitab'ı insanlar için hak olmak üzere indirdik. Artık kim hidayete ererse, bu kendi lehinedir; kim saparsa, o da kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.
(Zümer Suresi, 41)

Kuran'ın indirildiği 7. yüzyılda, Arap toplumu bilimsel konular hakkında sayısız hurafeye ve batıl inanca sahipti. Evreni ve doğayı inceleyecek teknolojiye sahip olmayan Araplar, nesilden nesile aktarılan efsanelere inanıyorlardı. Örneğin, gökyüzünün dağlar sayesinde tepede durduğu sanılıyordu. Bu inanışa göre Dünya düzdü ve iki uçtaki yüksek dağlar birer direk gibi gök kubbeyi ayakta tutmaktaydı. Ancak Arap toplumunun tüm bu batıl inanışları Kuran'la birlikte ortadan kaldırıldı. Örneğin, "Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti..." (Ra'd Suresi, 2) ayeti göğün dağlar sayesinde tepede durduğu inancını geçersiz kıldı. Bunun gibi daha pek çok konuda, o dönemde bilinmeyen önemli bilgiler Kuran'da insanlara haber verildi. İnsanların astronomi, fizik ya da biyoloji hakkında çok az şey bildikleri bir dönemde indirilen Kuran, evrenin yaratılışından insanın oluşumuna, atmosferin yapısından, yeryüzündeki dengelere kadar pek çok konuda çok önemli bilgiler içermektedir. (Detaylı bilgi için Bkz.: Kuran Mucizeleri (http://www.kuranmucizeleri.com/), Harun Yahya, 4. baskı, Haziran 2004)
Kuran tüm kainatı yoktan var eden, herşeyin en doğrusunu bilen Allah'ın sözüdür. Her insanın anlayabileceği, sade ve anlaşılır bir üsluba ve eşsiz hikmete sahiptir. Allah Kuran'ı, insanların okuyup anlamaları, içinde yazılanları öğrenmeleri, tüm kainatı yoktan var eden Rabbimiz'i tanımaları, O'na nasıl kulluk edeceklerini bilip, sakınmaları için göndermiştir. Türlü örnek ve kıssalarla ayetlerini birer birer ve çeşitli biçimlerde açıklamıştır. Allah'ın, "... Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık..." (Enam Suresi, 38) ayetiyle de bildirdiği gibi Kuran eksiksizdir. Gerek dünya hayatı, gerekse ahiret hayatıyla ilgili pek çok detay, Kuran'da en hikmetli şekilde açıklanmıştır. Allah, "Andolsun, size (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?" (Enbiya Suresi, 10) ayetiyle de bu gerçeği bildirmektedir.
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/16.jpg
Ki Allah, hak olmak üzere Kitab'ı ve mizanı indirdi. Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakındır.
(Şura Suresi, 17)
Şüphesiz o, Bizim Katımız'da olan Ana kitaptadır; çok Yücedir, hüküm ve hikmet doludur.
(Zuhruf Suresi, 4)

Kuran'ın en önemli özelliklerinden biri, günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan, Peygamberimiz (sav)'e vahyedildiği hali ile bizlere ulaşmış olmasıdır. Allah, bu gerçeği Kuran'da, "Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz" (Hicr Suresi, 9) ayetiyle haber vermiştir.
Bilindiği gibi, Kuran'dan önceki hak kitaplar orijinal halleri ile korunamamışlar, tahrif edilmişlerdir. Bu kitapların içlerine insanlar tarafından bazı eklemeler yapılmış, bazı bölümleri değiştirilmiş ya da tamamen çıkarılmıştır. Peygamberimiz (sav) ise, kendisine her vahiy geldiğinde, vahiy Rabbimiz'in bir mucizesi olarak kendisine ezberletilmiştir. Peygamberimiz (sav) hemen sonra sahabeler içinde "vahiy katipleri" denilen mübarek şahıslara Kuran'ı yazdırmıştır. Böylece Kuran yazılı olarak muhafaza edilmiştir. Hz. Ebu Bekir zamanında Kuran tek bir nüsha haline getirilmiş, Hz. Osman döneminde ise Kuran nüshaları çoğaltılarak, önemli İslam kentlerine gönderilmiştir.
Kuran tüm insanlar için bir öğüttür
Kuran-ı Kerim, Allah'ın tüm alemlere öğüt olarak indirdiği ve hükmü kıyamete kadar geçerli olan son hak kitaptır. Kuran'ın hükümleri indirildiği günden itibaren tüm zamanlar ve tüm insanlar için geçerlidir ve bu hükümlerin geçerliliği kıyamete kadar devam edecektir. Kuran, insanlara öğüt verilen ve sonsuz yaşamları için onların uyarıldığı ve yine onlara doğru yolun gösterildiği bir zikirdir. Allah'ın Kuran'da, "Ve şüphesiz o (Kuran), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız" (Zuhruf Suresi, 44) ayetinde bildirdiği gibi insanlar ahirette Kuran'da yazılı olan tüm hükümlerden eksiksiz bir şekilde sorguya çekileceklerdir.
Kuran, içerdiği üstün hikmet, geçmişten ve gelecekten verdiği gerçek bilgiler, gafleti dağıtan, insanlardaki alışkanlık perdesini kaldıran üslubuyla benzersizdir. Ve Kuran'ın bu mucizevi etkisi, vahyedildiği günden kıyamete kadar yaratılmış ve yaratılacak olan tüm insanlar için geçerlidir.
Dünyadaki her insanın sorumluluğu, Allah'a olan kulluk vazifesini tam olarak yerine getirmektir. Bu ise ancak Allah'a samimi bir kalple iman edip, Kuran'ı ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetini rehber edinmekle mümkündür. Her insan bu sorumluluğu yerine getirmeli ve kıyamete kadar geçerliliğini koruyacak olan Kuran'a kuvvetle sarılmalıdır. Allah Haşr Suresi'nde, Kuran'ın ne kadar üstün bir Kitap olduğunu ve onu rehber edinmenin büyük bir sorumluluk olduğunu şu örnekle bildirmiştir:
Şayet Biz bu Kuran'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz. (Haşr Suresi, 21)
Kuran'da herşey açıklanmıştır
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/16.jpg
Ki Allah, hak olmak üzere Kitab'ı ve mizanı indirdi. Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakındır.
(Şura Suresi, 17)
Şüphesiz o, Bizim Katımız'da olan Ana kitaptadır; çok Yücedir, hüküm ve hikmet doludur.
(Zuhruf Suresi, 4)

Allah Kuran'da doğrularla yanlışları, haram ve helalleri çok açık bir şekilde belirtmiştir. Bu nedenle de vicdanlarının sesini dinleyip, nefislerinin bencil arzularından uzak duran, Allah'ın hükümlerini uygulamada kesin kararlı olan hidayet ehli kişiler için doğruyu bulmak çok kolaydır. Kuran her yaştan, her eğitim seviyesinden insanın rahatlıkla anlayabileceği, öğütlerini kavrayabileceği hikmet dolu bir kitaptır. Kuran'ın içerdiği hükümler ve ayetlerde tavsiye edilen güzel ahlak son derece açık, anlaşılır ve kolaydır. Allah'ın hidayet verdiği, samimi niyetli her insan Kuran'ı rahatlıkla anlayabilir ve anladıklarını tüm tavırlarında ve düşüncelerinde en güzel şekilde uygulayabilir. Allah Kuran'ın bu özelliğini Bakara Suresi'nde, "...İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kuran..." (Bakara Suresi, 185) ayetiyle bildirmektedir.
Ancak sadece Allah'tan korkup sakınanlar, O'na gönülden teslim olanlar, ahiret hayatını dünya hayatına tercih edenler Kuran'dan öğüt alıp düşünürler. Allah başka ayetlerde de şöyle buyurmaktadır:
Biz sana bu Kuran'ı güçlük çekmen için indirmedik, içi titreyerek korku duyanlara ancak öğütle-hatırlatma (olsun diye indirdik). (Taha Suresi, 2-3)
Bu konu aynı zamanda Kuran'ın önemli bir sırrıdır. Kuran'ı anlamak için yüksek bir zekaya, engin bir kültüre ya da yeteneğe değil, samimiyete sahip olmak gerekmektedir. Çünkü Allah samimi kullarına doğruyu gösterir, onların kurtuluşa ermelerini sağlar. Kuran bütün insanlara gönderilmiş bir kitaptır, ancak yalnızca Allah'tan korkan ve ahiret gününe iman eden müminler için bir hidayet vesilesi olur. Bu konuyla ilgili ayetlerden bazıları şöyledir:
Bunlar hikmetli Kitabın ayetleridir; muhsin olanlara bir hidayet ve bir rahmettir. (Lokman Suresi, 2-3)
Ey insanlar, Rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve mü'minler için bir hidayet ve rahmet geldi. (Yunus Suresi, 57)
Ayetlerde de bildirildiği gibi Kuran tüm insanlık alemi için bir öğüt, sakınan ve muhsin olan Müslümanlar için de bir hidayet rehberidir. Büyük İslam mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursi de "Kuran-ı Hakim şuurlu insanlara imamdır, cin ve insan topluluğuna mürşiddir (yol gösterendir), ehl-i kemale (kamil insanlara)rehberdir, ehl-i hakikate (doğru yolda olanlara) öğretmendir..."10 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_03.html#dipnot) sözleriyle Kuran'ın salih kullar için bir doğruluk rehberi olduğunu ifade eder. Allah tüm insanların karanlıklardan nura çıkmaları için vicdanen cevabını aradıkları her konunun açıklamasını ve çözümünü Kuran'da bildirmiştir. Nahl Suresi'nde Rabbimiz Kuran için şöyle buyurmaktadır:
... Biz Kitabı sana, herşeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. (Nahl Suresi, 89)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/17.jpg
Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
(Zuhruf Suresi, 43)

Enam Suresi'nde ise bu gerçek, "...Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır." (Enam Suresi, 38) şeklinde bildirilmiştir. Kuran'da herşey en mükemmel, en hikmetli ve en özlü şekilde açıklanmıştır. Bu, Allah'ın kullarına olan rahmetinin bir tecellisidir.
Allah ayrıca, Kuran vasıtasıyla bize Kendisi'ni tanıtır; tüm kainatı yoktan var eden, alemlerden müstağni, tüm eksikliklerden münezzeh, herşeyden haberdar olan gizlinin gizlisini gören, işiten olduğunu bildirir.
Bunun yanı sıra Kuran'da, insanların niçin ve nasıl yaratıldıkları, nasıl bir hayat sürerlerse Allah'ın rızasını kazanabilecekleri, kıyamet günü, cennet, cehennem, ibadet şekilleri, güzel ahlakın tarifi, beden ve ruh olarak sağlıklı olmanın yolları, zor anlarda ve beklenmedik durumlarda alınması gereken önlemler, çeşitli insan karakterleri detaylı olarak açıklanmıştır. Ayrıca bilimsel gerçeklere işaret eden ayetler, günlük hayata ve toplumsal sorunların çözümlerine dair bilgiler ve daha pekçok konu hakkında bilgiler verilmiştir. Yani Kuran'da bir insanın yaşamının her anında gereksinim duyacağı temel bilgilerin tümü mevcuttur. Ayetlerde şu şekilde bildirilir:
Böylece Biz onu Arapça bir Kuran olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için düşünme (yeteneğini) oluşturur. (Taha Suresi, 113)
Andolsun, bu Kuran'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 89)
Andolsun, bu Kuran'da insanlar için Biz her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk... (Kehf Suresi, 54)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/18.jpg
Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.
(Zuhruf Suresi, 44)

Kuran'da insana, Allah'ın hükümlerini kayıtsız şartsız kabul etmesi, sadece Allah'ı dost ve vekil edinmesi, hayattaki tek amacının Allah'ın rızası, rahmeti ve cenneti olması gerektiği bildirilir. Kuran ayetlerinde bildirildiği gibi bir hayat süren insan için tek ölçü Kuran, izlenecek tek yol da Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in yoludur.
Allah Kendisi'ne kulluk edenlere din olarak İslam'ı seçip beğenmiş, başvuracakları rehber olarak Kuran'ı indirmiş, Peygamber Efendimiz (sav)'in hayatını da örnek kılmıştır. Tek doğru ve hak yol, Allah'ın yoludur. Allah'ın Kuran'da bildirdiği yollar dışındaki tüm yollar batıldır, yanlıştır. Ve yalnızca hurafelere, bidatlara (dine sonradan eklenmiş hüküm ve inançlar) ve zanlara dayalıdır. Dolayısıyla insan ancak Kuran ayetlerini ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini kendisine tek ölçü olarak aldığı, Allah'ın buyruklarını titizlikle yerine getirdiği, her an O'nun rızasını kazanacak salih amellerde bulunduğu ve kendisine Peygamber Efendimiz (sav)'in ahlakını örnek aldığı takdirde Allah Katından güzel bir karşılık umabilir.
Kuran'da bildirildiği gibi Allah'ın sözleri "tastamamdır" ve ancak Kuran'ı ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini kendisine rehber edinen bir insanın en doğru ve en gerçek bilgilere ulaşması mümkündür. Allah'tan başka bir "hakem" olmadığı Kuran'da şöyle haber verilmiştir:
Allah'tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size Kitabı açıklanmış olarak indirmiştir. Kendilerine Kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma. Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir. (Enam Suresi, 114-115)
Kuran'ın edebi yönden üstünlüğü Allah'ın bir mucizesidir
Allah bir ayette, Kuran hakkında şöyle buyurur:
Andolsun Biz Kuran'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık... (Kamer Suresi, 22)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/18.jpg
Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.
(Zuhruf Suresi, 44)

Bu kadar kolay anlaşılır bir üsluba sahip olmasına rağmen, Rabbimiz'in büyük mucizelerinden biri olarak, hiçbir yönden Kuran'ın taklidi mümkün olmamıştır. Apaçık delillere rağmen şüpheye düşüp Peygamberimiz (sav)'e iftira atanlara Allah bunun karşılığında, "eğer kendi dediklerinde doğru iseler, Peygamberimiz (sav)'e gelen ayetlerin bir benzerini getirmelerini" buyurmuştur:
Yoksa: "Bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Bunun benzeri olan bir sure getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın." (Yunus Suresi, 38)
Bu kesinlikle mümkün olmasa da, iman etmeyenler kendi düşük akıllarına göre bunu kolay görebilirlerdi. Zira Arabistan'da şiir ve edebiyat çok gelişmişti. Halkın içinde şairler ve Arap dilini çok iyi kullanan fasih (iyi söz söyleme kabiliyeti olan kimse) ve beliğ (düzgün ve sanatlı olarak meramını anlatan) kişiler vardı. Bediüzzaman'ın da anlattığı gibi, kabilenin edibi (güzel sanatlı söz söyleyen) kendilerince en büyük milli kahraman gibi görülmekteydi. Edebiyat ve belagata (güzel söz) verdikleri önemden dolayı "Muallakat-ı Seb'a" (Yedi Askı) adıyla, yedi edibin yedi kasidesini altın harflerle yazıp Kabe'nin duvarına asıyorlardı.11 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_03.html#dipnot) Bir kısmı da Ukaz'daki panayır gibi büyük topluluklarda insanlara hutbeler okurlardı. Bedevi denen köylüler dahi şehirdeki şairler derecesinde şiirler söyler ve hutbeler verirlerdi. Vezinli vezinsiz söyledikleri şiir ve hutbelerle insanları etki altına alabilirlerdi.12 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_03.html#dipnot)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/19.jpg
İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler?
(Casiye Suresi, 6)

İşte böyle fasahatın (bir dilin doğru olarak, kolay ve düzgün söylenişi ve yazılışı, yabancı ve az kullanılan kelimeler bulunmaması) ve belagatın (düşüncenin düzgün olarak süslü sözlerle anlatılmasının) ileri olduğu bir zamanda Allah Kuran'ı, Peygamber Efendimiz (sav)'in kalbine indirdi. Edebi yönü gelişmiş bu kişilerin Kuran'daki edebi mucizeyi anlamaları -içlerinde kibir ve azametlerinden dolayı inkar etmekte direnenler olsa da- elbette çok kısa sürede oldu.
Kuran, insanlara hidayet vesilesi olacak tüm olayları kapsayan, onlara kendi nefislerini tanıtan, geçmiş ve geleceğe dair hiçbir insan veya cinin bilemeyeceği bilgileri veren, içinde bildirilen sayıların, tarihlerin hepsi doğru olan Yüce Allah'ın vahyidir. Ve eşi benzeri olmayan edebi zenginliğe sahiptir. Kuran'ın mucizesi o kadar büyüktür ki, Allah, Peygamberimiz (sav)'e Kuran'ı dinlemeyenlere ve büyüklenenlere şöyle söylemesini emretmiştir:
De ki: "Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler."
Andolsun, bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 88-89)
Yoksa: "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Haydi siz, yalan üzere uydurulmuş olarak onun benzeri on sure getirin ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın." Eğer buna rağmen size cevab vermezlerse, artık biliniz ki, o, gerçekten Allah'ın ilmiyle indirilmiştir ve O'ndan başka İlah yoktur. Öyleyse artık, siz Müslüman mısınız? (Hud Suresi, 13-14)
Yoksa: "Bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Bunun benzeri olan bir sure getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın." Hayır, onlar ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine henüz yorumu gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Zulmedenlerin nasıl bir sonuca uğradıklarına bir bak. (Yunus Suresi, 38-39)
İman etmeyenler Kuran'ın mükemmelliği karşısında her zaman aciz ve çaresiz kalmaya mahkumdurlar. Hiçbir insan Kuran'ın bir benzerini asla getirememiştir ve kıyamete kadar da bunun olması mümkün değildir. Peygamberimiz (sav)'i kendilerince haksız çıkarmak ve Kuran'ın tebliğini durdurabilmek için başvurdukları tüm hile ve tuzaklar, Rabbimiz'in bir nimeti olarak başarısızlıkla neticelenmiştir.
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/20.jpg
Çünkü onlar, Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi senden savamazlar. Şüphesiz zalimler, birbirlerinin velisidirler. Allah ise, muttakilerin velisidir.
(Casiye Suresi, 19)

Peygamber Efendimiz (sav) Arapların edebi yönden, dili en güzel ve süslü şekilde kullanan en güçlü hatiplerine, en ünlü şairlerine, en iyi konuşanlarına karşı Kuran-ı Kerim'le en hikmetli cevapları vermiştir. Hem de tek başına pek çok edibe karşı Rabbimiz'in rahmetiyle üstün gelmiştir. Hiç şüphesiz bu, Rabbimiz'in Kuran-ı Kerim'de tecelli ettirdiği eşsiz edebi güzellikten, hikmetten, etkileyiciliktendir ve Yüce Allah'ın müminlere yardımıdır. Peygamberimiz (sav)'in onlara okuduğu Kuran ayetleri karşısında Mekkeli müşrikler büyük hayranlık yaşamışlar, ancak içlerinden bazıları vicdanları kabul ettiği halde gururları nedeniyle inkar etmişlerdir. Bakara Suresi'nin 23. ve 24. ayetlerinde şöyle buyrulmaktadır:
Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an)'dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın. Ama yapamazsanız -ki kesin olarak yapamayacaksınız- bu durumda kafirler için hazırlanmış ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının. (Bakara Suresi, 23-24)
Büyük alim Bediüzzaman ise bu ayetleri şu şekilde tefsir etmektedir:
... o belagat ve fasahatın (güzel söz söyleme sanatının) imamları olan Arap edipleri bir kelime ile dahi karşılık veremediler. Halbuki kibir ve azametleri, enaniyet ve gururları gereği, gece gündüz çalışıp Kuran'a bir nazire yapmalı (karşılık vermeli) idiler ki, aleme karşı rezil olmasınlar. Kuran'ın bir benzerini yapmaktan aciz kaldıklarından, susmaya mecbur oldular. Kolay yolu bırakıp zor ve tehlikeli yolu tercih ettiler. Eğer muaraza (sözle mücadele) mümkün olsaydı, bir iki satırla muaraza edip, Kuran'ın davasını iptal etmek gibi rahat bir çare varken, en müşkilatlı (zorlu) ve en tehlikeli savaş yolunu tercih ederler miydi? Demek Cahız'ın ifadesiyle harf ile muaraza mümkün olmadığı için kılıçla muarazaya mecbur oldular ve kılıca sarıldılar. Diğer insaflı kısım ise Kuran'ın karşısında hürmetle eğilerek imana geldi. Belagatla uğraşan bu insaflı edipler diz çöküp hayret içinde Kuran'ı dinlediler. Şair ve hatipler Kuran'a hayran olup altın ile yazılıp Kabe'nin duvarlarına asılan şiirlerini indirdiler. Kuran, gaipten (bilinmezlikten) haber veren kahinleri ve sihirbazları da susturdu. Onların gayba ait haberlerini onlara unutturdu, cinlerini kovdu, kahinliğe söz verdi. Geçmiş kavim ve ümmetlerin haberlerine vakıf olanları hurafelerden ve yalanlardan kurtarıp, onlara gerçek haber ve hadiseleri ve dünyaya ait bilgileri öğretti. Bu dört tabaka Kuran'a karşı hayret ve hürmetle diz çökerek ona talebe oldular. Hiçbirisi, hiçbir vakit bir tek sureyle muarazaya kalkışamadı.13 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_03.html#dipnot)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/21.jpg
Artık iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; Rableri onları Kendi rahmetine sokar. İşte apaçık olan 'büyük mutluluk ve kurtuluş' budur.
(Casiye Suresi, 30)

Kendi içlerinden olan, yıllarca beraber yaşadıkları Peygamberimiz (sav)'e olağanüstü bir kitabın indirilmesi, kibirli inkarcıları şaşkına düşürüp ardından haksız nefret duygularına sebep olmuştur. Bu yüzden zalimce ve akılsızca Peygamber Efendimiz (sav)'e kendilerince maddi manevi zarar vermek için mücadeleye giriştiler. Peygamberimiz (sav)'in tüm hayatına, güzel ahlakına şahit oldukları halde aleyhinde birleştiler. Allah Kuran'da onların bu zalimliklerini şöyle haber vermiştir:
İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki: "Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür." (Sad Suresi, 4)
İçlerinden bir adama: "İnsanları uyar ve iman edenlere, muhakkak kendileri için Rableri Katında 'gerçek bir makam' olduğunu müjde ver" diye vahyetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? İnkar edenler: "Gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür" dediler. (Yunus Suresi, 2)
Peygamberimiz (sav) gibi mübarek, Allah Katında seçkin ve güzel ahlaklı bir insana çeşitli iftiralar atanlar, gerçekte onun üstün ahlakına bizzat şahittiler. Hz. Muhammed (sav)'in, verdiği sözlere sadakati, vefası, adaleti, dürüstlüğü, doğru sözlülüğü, düşküne ve yetime iyilik etmesi, yardımseverliği, ilgisi hep gözlerinin önünde gerçekleşmişti. Kişiliğindeki üstün yönleri ve ahlaki güzellikleri kavminin dikkatini her zaman çekmiş, herkesin en güvendiği, en sevdiği ve en saydığı insan olmuştur. İmam Gazali, Peygamber Efendimiz (sav)'i görenlerin onun asil ve üstün ahlakına, derin imanına nasıl şahit olduklarını şöyle anlatmıştır:
Bil ki Resullulah (sav)'in durumunu gören, onun ahlakını, fiillerini ve hallerini belirten haberlere kulak veren, adetlerinin, seciyesini, bütün halka karşı güttüğü doğru siyasetini, insanların zaptına yararlı olan hidayetini, halk sınıflarını bir araya getirmesini ve nihayet hepsini birden kendi itaatine ram etmesini (teslim olmak, itaat etmek) dinleyen bir kimse, evet bunlarla beraber suallerin darlıklarına rağmen vermiş olduğu şaşırtıcı cevaplara, halkın maslahatında kullanmış olduğu tedbir ve metodlara, fakih (derin ve ince anlayış) ve akıllıların uzun yaşamalarına rağmen başlangıcının inceliklerinden aciz kaldıkları, İlahi nizamı zahiri tefsirindeki (Allah'ın düzeninde, dıştan görünen anlamlarını anlatan) güzel işaretlerini hikaye eden ibarelere (delillere) bakan bir kimsenin, şek (şüphe, zan) ve şüphesi kalmaz ki, bütün bunlar beşeri kuvvetin gücüyle meydana gelmiş şeyler değildir. Belki bunlar ancak İlahi bir kuvvet ve semavi bir desteğin (Allah'tan gelen desteğin) yardımıyla tasavvur edilecek hususlardır.
Çölde yaşayan ve onu tanımayan Araplar dahi, onun sadece yüzündeki nura bakarak onun şerefli ahlakına, onun doğruluğuna şahitlik ederdi. Madem ki onu tanımayan ve onunla ihtilat etmeyen (karışmayan, görüşmeyen) bir kimse sadece onun dış görünüşüne bakarak bu biçim bir şahitlikte bulunuyor, acaba kendisini ve mübarek ahlakını gören, çıkış ve varışlarında onun bütün durumlarını izleyen bir kimsenin ona karşı hali nasıl olabilir?14
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/22.jpg
Şu halde hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve alemlerin Rabbi Allah'ındır.
(Casiye Suresi, 36)

Göklerde ve yerde büyüklük O'nundur. O, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Casiye Suresi, 37)

Peygamberimiz (sav)'in güzel ahlakı hiçbir insanın inkar edemeyeceği, görmezlikten gelemeyeceği kadar üstündür. Kuran'da bildirilen, Allah'ın beğendiği ahlaka tam olarak sahiptir. Tüm alemlere örnek ve rehberdir. İslami kaynaklara göre, Peygamber Efendimiz (sav)'e kendince diliyle eza etmeye kalkışan kişilerden olan Nadr b. el-Haris daha sonra müşriklerin ileri gelenlerini bir gün toplamış, Allah'ın bu mübarek elçisini onlara şöyle anlatmıştır:
Ey Kureyş topluluğu, yemin ederim ki bugüne kadar başınıza gelmeyen bir işle karşılaştınız. Muhammed (sav), aranızda küçük bir çocukken dahi en çok sevdiğiniz, en doğru konuşanınız ve emanete en çok riayet edeninizdi. Saçlarına ak düşüp de (Allah'ın) Kitabı'nı getirdiğinde kalkıp sihirbaz dediniz. Yemin ederim ki o sihirbaz değildir. Biz çok sihirbazlar gördük. Onların düğümlere nasıl üflediğini de gördük. Sonra kahin dediniz. Yemin ederim ki kahin de değildir. Nice kahinler gördük, durumlarına vakıf olup konuşmalarını dinledik. Onun için şair dediniz. Yemin ederim ki şair de değildi. Nice şiirler ezberledik, şiirin hezecini (aruz vezninde bir ölçü), recezini (aruz vezninde bir bölüm) hülasa (özetle) her türlüsünü de gördük. Mecnun dediniz. Yemin ederim ki o mecnun da değildir. Onda hiç baygınlık, saçmalama ve cinnet alameti var mı? Ey Kureyş topluluğu, bunu iyi düşünün ve öyle karar verin..."15 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_03.html#dipnot)

Kalpsiz_
03-31-2009, 15:10
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN ÜSTÜN KİŞİLİGİ
ALLAH'IN BİR MUCİZESİDİR
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/p.gifeygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Rabbimiz Katında şerefli ve büyük makamı olan, mübarek bir insandır. Allah'ın alemlere üstün kılarak, kendisine itaat edilmesi için gönderdiği Peygamber Efendimiz (sav) insanların en güveniliri, dürüstlük örneği olup pek üstün bir ahlakın sahibidir. O, Allah'ın, takvası, üstün ahlakı, güzel huyuyla bütün insanlara örnek gösterdiği kutlu elçisidir. İnsanların mürşididir (ıslah edip yol gösteren). Yaşamı boyunca şefkatiyle, nezaketiyle, ince düşünceli, anlayışlı, tevekküllü, kararlı ve sabırlı tutumuyla tüm Müslümanlara yol göstermiştir. Peygamberimiz (sav) kendisinden sonraki bütün Müslüman alemine örnek olmuş çok hayırlı bir insandır.
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/23.jpg
Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici
olan bir elçi gelmiştir.
(Tevbe Suresi, 128)

Hz. Ali'nin torunlarından İbrahim b. Muhammed Peygamberimiz (sav)'i anlatırken şöyle rivayet etmiştir:
Dedem Hz. Ali, Peygamber Efendimiz (sav)'i anlatırken Onu şöyle tavsif (vasıflandırırdı) ederdi:
� O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en mülayim ahlaklısı ve en arkadaş canlısı idi. Kendilerini ansızın görenler, O'nun heybeti karşısında çok şiddetli heyecanlanırlar; üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, O'nu herşeyden çok severlerdi. O'nun üstünlüklerini ve güzelliklerini tanıtmaya çalışan kimse; Ben, gerek ondan önce, gerek ondan sonra, onun gibi birisini görmedim, demek suretiyle, O'nu tanıtma hususundaki aczini ve yetersizliğini itiraf ederdi. Allah'ın salat (Peygamberimiz (sav)'e yapılan dua, istiğfar, rahmet, namaz) ve selamı O'nun üzerine olsun.16 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_04.html#dipnot)
Peygamberimiz (sav) yaşadığı toplum içinde el-emin (güvenilir) diye ünlenmiş, dürüstlüğü ve güvenilirliği üzerinde herkes ittifak etmiştir. Zaten Peygamber Efendimiz (sav)'in yüzü, her görenin dürüstlüğüne kesin kanaat getireceği gibi nurlu ve asildi. Vicdanının sesini dinleyerek, onunla konuşan, onun sohbetine katılan kim olursa olsun ondaki olağanüstülüğü anlamış, Peygamberliğine dair pek çok açık delil görmüştür. Aklı ve feraseti, sahip olduğu yüksek karakteri, kavmindeki müşriklerin bile aralarındaki anlaşmazlıklarını çözmesi için kendisine başvurmalarına sebep olmuştur.
Sahabelerin sürekli şahit oldukları Peygamberimiz (sav)'in sahip olduğu üstün ahlak ve meziyetleri hakkında İbn-i Sad, İbn-i Asakir Davud b. Husayn'dan şu bilgileri nakletmiştir:
Allah Resulü, halkı arasında dürüstlük bakımından en üstünü, ahlak yönünden en güzeli, sosyallik yönünden en mükemmeli, komşuluk bakımından en cömerdi, yumuşaklık ve emanet bakımından en ilerisi, sözce en doğrusu, hayaya ve terbiyeye en çok önem veren olarak büyümüştür. Herkesle gayet iyi geçinmiştir. Bu sebeple O'na "el-Emin=Son derece doğru ve güvenilir" demişlerdir.17 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_04.html#dipnot)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/24.jpg
Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır. Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.
(Kalem Suresi, 3-4)

İbn-i Sad, Rabi b. Hasyem'den de şöyle nakletmiştir:
İslam'dan önce cahiliye devrinde herkes -anlaşmazlıklarını çözmesi için- Allah Resulü'ne başvururdu.18 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_04.html#dipnot)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/25.jpg
Hacer-i Esved taşı

Yakub b. Süfyan ve Beyhaki, İbn-i Şihab'dan şunu naklettiler:
Kureyşliler Kabe'yi yeniden inşa ettikleri zaman, Hacer-i Esved'i yerine koymak hususunda ihtilafa düştüler. Her kabile kendisi koymak istedi. Sonra şöyle dediler: Şu yoldan ilk kim gelirse, onu aramızda hakem tayin edelim. İlk gelen, o zaman henüz delikanlı olan Hz. Muhammed (sav) oldu. (Güvenilir siyer (Peygamberimiz (sav)'in ahlakı ve hayatını anlatan eserler) kaynaklarına göre yaşı otuz beş idi.) O'nu hakem yaptılar. O da "Bir yaygı getirin" dedi. Yaygı getirildi. "Şimdi taşı hep beraber ona koyun" dedi. Taş yaygıya konunca, "Haydi her kabilenin büyüğü gelsin ve yaygının bir ucundan tutsun" dedi. Bunun üzerine her kabileden biri gelip yaygının birer ucundan tuttu. Taşı bu şekilde yerine götürdüler. O da üste çıkıp onlardan aldığı taşı yerine yerleştirdi. Büyüdükçe herkesin saygı ve sevgisini çekti. Doğruluğu ile ün yaptığı için de kendisine "el-Emin=son derece güvenilir kişi" adını koydular. Bunlar, henüz kendisine vahiy gelmeden önceydi."19 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_04.html#dipnot)
Peygamberimiz (sav) hayatı boyunca insanlara hidayet rehberi olmuş, sahabeleri eğitmiş, müşriklerle de sürekli konuşarak onları doğru yola yöneltmek için mücadele etmiştir. Peygamberimiz (sav)'in eğitimi sonucunda çöl ortamında yaşayan, cahiliye ahlakına sahip insanlar, imanın nuruyla pırıl pırıl, güzel ahlaklı insanlar haline gelmişlerdir. Bu büyük bir mucizedir. Peygamberimiz (sav)'in üstün ahlakının yanı sıra hayatında da bu şekilde pek çok mucizevi özellik tecelli etmiştir. Bu mucizelere gerek sahabeler gerekse iman etmeyenlerden pek çok kimse bizzat şahit olmuşlardır. Peygamberimiz (sav)'in her biri bir diğerinden önemli olan mucizeleri vicdan sahibi tüm insanlar için hak delil niteliğindedir, iman ve hidayet vesilesidir.
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/26.jpg
Ve derlerdi ki: "Biz, ünlenmiş bir şair için ilahlarımızı terk mi edeceğiz?" Hayır, o, hakkı getirmiş ve gönderilen (elçi)leri de doğrulamıştı.
(Saffat Suresi, 36-37)

23 sene fiili olarak mücadele içinde olmasına, zorlu savaşlara girmesine, karşısında küfrün en azgın ve öfkeli insanları bulunmasına ve her zaman en ön saflarda mücadele etmesine rağmen kendisine hiçbir şey olmaması ve öldürülememesi de Peygamberimiz (sav)'in mucizelerindendir. Çok yiğit bir insan olan Peygamberimiz (sav)'in olağanüstü kararlılığı da onunla beraber olan her Müslümanın şevkini artırmıştır. Düşmanlarının kalplerine Allah'ın korku salması ve her koşulda onu iman etmeyenlere karşı galip getirmesi de Peygamberimiz (sav)'in mucizelerindendir. Allah savaşlarda melekleriyle ve görünmez ordularla kendisine yardım etmiş, böylece Hz. Muhammed (sav) kendi ordusundan sayıca çok daha güçlü olan düşman ordularını darmadağın etmiştir. Ayetlerde bu mucizevi durum şöyle haber verilir:
Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır. Allah bunu (yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla tatmin bulsun diye yaptı. 'Yardım ve zafer' (nusret) ancak üstün ve güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ın Katındandır. (Al-i İmran Suresi, 125-126)
Peygamberimiz (sav) en mükemmel şekilde İslam dinini tebliğ etmiş ve bunda çok kararlı davranmıştır; kendisine büyük eziyetler yapılmasına, din ahlakını anlatmaktan vazgeçmesi karşılığında kendisine çok fazla imkan sunulmuş olmasına rağmen teklif edilen herşeyi reddetmiştir. Allah'ın rızasını, İslam'ın ve Müslümanların menfaatini daima kararlılıkla üstün tutmuştur. En zorlu gibi gözüken durumlarda da Allah'ın yardımına kavuşacağını kuvvetle umut etmiş, Allah'ın, kendisini ve müminleri her zaman galip getireceğine inanmıştır. Nitekim her zaman Allah'ın koruması altında olmuş, iman etmeyenlerin azgınlıklarına ve saldırganlıklarına rağmen hiçbir zarara uğramadan yaşamıştır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in faziletlerini Allah, Kuran'da insanlara şöyle bildirmiştir:
Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır. Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. (Kalem Suresi, 3-4)
Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür; (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir. Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir. Sizin sahibiniz bir deli değildir. Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür. O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz. (Tekvir Suresi, 19-24)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/27.jpg

Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür. O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
(Hakka Suresi, 40-41)

Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz? Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
(Hakka Suresi, 42-43)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/28.jpg
Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır.
(Ahzab Suresi, 21)

Büyük İslam alimi İmam Gazali, Peygamber Efendimiz (sav)'in yüksek ahlakını, Tirmizi, Taberani, Buhari, Müslim, İmam Ahmed, Ebu Davud, İbni Mace gibi büyük hadis alimlerinden derlediği bilgilerle şöyle anlatmıştır:
Resulullah insanların en mülayim ahlaklısı, en yiğidi, en adili ve en namuslusu idi. O, insanların en cömerti idi. Allah'ın kendisine verdiklerinden hurma, arpa ne olursa olsun yalnız senelik yiyeceğini ayırırdı, geri kalanını Allah yolunda harcardı. Kendisinde bulunan bir şey istendiğinde verirdi.
O haya olarak da insanların en mükemmeliydi. Rabbi için kızar, şahsı için öfkelenmezdi. Kendisi veya sahabeleri zarar görse bile hakkı uygulardı.
Allah Resulü insanların en alçak gönüllüsü, en beliğ (Açık, düzgün, güzel, sanatlı söz söyleyen) konuşanı, en güler yüzlüsüydü. Dünya işlerinden hiçbir şey kendisini endişeye düşürmezdi.
Medine'nin öbür ucundaki hastaları ziyarete gider, güzel kokudan hoşlanırdı. Fakirlerle oturur, yoksullarla yerdi. Herkese nezaketle davranırdı, kendisine özür beyan edenin özrünü kabul ederdi. Latife yapar idi, ama hakkı söylerdi.
Mübah oyunları gördüğünde men etmezdi, hanımlarıyla yarış yapardı. Zavallıları yoksulluklarından dolayı horlamaz, zengine de varlığından dolayı saygı göstermezdi, onu da bunu da Allah'a eşit olarak çağırırdı. Allah Teala üstün huyu ve mükemmel siyaseti onda birleştirmişti...
Allah Teala ahlakın bütün güzelliklerini, iyi yolları, öncekilerin ve sonrakilerin başlarından geçmiş ve geçecek hadiselerin haberlerini, ahirette kurtuluşa ve saadete erdirecek hususları, dünyada gıpta edilip peşinden gidilecek ve gidilmeyecek herşeyi ona öğretmişti.
Allah Teala, onun buyruklarına itaat ve hareketlerinde kendisinin izinden gitmeye bizleri muvaffak kılsın."20 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_04.html#dipnot)
Peygamber Efendimiz (sav)'in ümmi oluşundaki mucizeler
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Tevrat ve İncil'de de geleceği bildirilen ümmi peygamberdir. Allah Peygamberimiz (sav)'e Kuran'ı vahyettiğinde kendisinin okuma yazması yoktu, yani ümmi idi. Hz. Muhammed (sav)'in bu özelliği kendisinin peygamberliğinin en önemli delillerinden biridir.
İman etmeyenler, Peygamber Efendimiz (sav)'in ümmiliğini bildikleri halde ona indirilen Kuran'ı kabul etmemişler ve hak kitabı kendisinin yazdığı iftirasını atmışlardır. Oysa iman etmeyenler, Peygamberimiz (sav)'i kendisine elçilik görevi verilmeden önce de tanımakta ve böyle bir ilme sahip olmadığını zaten çok iyi bilmekteydiler. Nitekim, Allah "Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun." (Şura Suresi, 52) ayetiyle bu gerçeği haber vermiştir. Bir başka ayette de şöyle buyurulur:
...Allah, sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah'ın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür. (Nisa Suresi, 113)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/29.jpg
Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, Biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım.
(Furkan Suresi, 33)

Peygamber Efendimiz (sav) Kuran ayetlerini "Allah'tan aldığı vahiyle" insanlara bildirmiştir. Yaptığı tebliğlerde hep bu gerçeği dile getirmiş ve onlara kendisinin peygamberlikten önceki hayatına yıllarca şahitlik ettiklerini hatırlatmıştır:
De ki: "Eğer Allah dileseydi, onu size okumazdım ve onu size bildirmezdi. Ben ondan önce sizin içinizde bir ömür sürdüm. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?" (Yunus Suresi, 16)
Peygamberimiz ümmi olmasına rağmen en mükemmel şekilde dini tebliğ etmiş, Tevrat ve İncil'in de ilmine vakıf olmuştur. Yüce Allah'ın Kuran'ı vahyetmesiyle diğer kutsal kitaplardan ve geçmiş toplumların durumlarından da bilgiler vermiştir.
Peygamberimiz (sav)'in hayatı boyunca daha pek çok harika olay tecelli etmiştir. İmam Gazali onun ümmi oluşundaki mucizevi delilleri şöyle anlatmıştır:
Cenab-ı Hak, o, mekteb ve medrese görmediği, ilimle mümarese (Alışma, alışıklık, yatkınlık) ve teması olmadığı, kitab mütalea etmediği, ilim için hiçbir yolculuğa çıkmadığı, yetim, zaif sayıldığı ve cahil Arapların arasında bulunduğu halde Cenab-ı Hak bütün bunları kendisine ihsan etmiştir. Acaba durumu bu iken onun için ahlakların en güzelleri, edeblerin en yüceleri, mesela (eğer peygamber olmasa�) sadece fıkıh ilminin maslahatlarının marifeti ((islam hukukunun bilgisi) nereden ona verildi? Evet, -diğer ilimler hariç- sadece fıkıh ilminin yararlılıklarının bilinmesi medresesiz ve mektebsiz, ilim ve ilim erbabıyla (ehli ile) temas etmeksizin elde edilemez. Eğer ilahi bir takviye olmasa nereden geliyor?
Üstelik Allah'ın marifeti, Allah'ın meleklerinin marifeti, kitablarının marifeti ve peygamberliğin diğer özellikleri, eğer açık vahiy olmazsa, nereden ona bildirilmiş ve öğretilmiş olabilir? Beşer (insan) kudreti nereden başlı başına bunları elde edebilir? Eğer Hazreti Muhammed (sav)'in bu zahiri emirlerden başka hiçbir mucizesinin olmadığı farzedilse bile, bu emirlerin onun peygamberliğine delalet (işaret) etmeleri yeter de artar bile� Hazreti Muhammed'in alamet ve mucizelerinden öyleleri meydana gelmiştir ki, hiçbir ehl-i ilim, o meydana gelen mucizenin mucizeliğinde şek (şüphe, zan) ve şüphe etmez.21 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_04.html#dipnot)
Peygamberimiz (sav)'in ümmi oluşu onun peygamberliğinin en büyük delillerindendir. Kitap Ehlinin kesin olarak bildiği gibi Tevrat ve İncil'de geleceği vaat edilen elçinin okuma yazması yoktu. Ancak iman etmeyenler, Peygamberimiz (sav)'in Kuran'ı kendisinin yazdığı yalanını ortaya atıyorlardı. Oysa asıl yalan söyleyenin iman etmeyenler ve müşrikler olduğu açıktır. Doğru söylemeyen bir insanın sözlerinde muhakkak bir çelişki olacaktır. Birbirini tutmayan tarihler, anlatım şekilleri elbette konuşmalarında ortaya çıkacaktır. Peygamberimiz (sav) ise yaşadığı toplumun en dürüstü, en itidallisi, en güzel konuşanı, en hikmetli söze sahip olanı, en bilgili ve en görgülü insanıdır. Aklı ve ferasetiyle her insanın hayranlığını ve güvenini kazanacak kadar üstün bir insandır.
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/30.jpg
Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;

(Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir. (Tekvir Suresi, 19-20)

Peygamber Efendimiz (sav) Tevrat ve İncil'i okumadığı halde bu kitaplardaki hükümleri, anlatılanları bilmekteydi. Geçmiş toplulukların tarihine de vakıftı. Elbette bu, Allah'ın vahyi dışında asla mümkün olamayacak bir durumdu. Onu tanıyanların hepsi bunu biliyorlardı. Peygamberimiz (sav) daha önce herhangi bir okulda bir eğitim görmediği halde, sahip olduğu ilim ve anlattıkları bu mübarek insanın mucizevi yönlerinden sadece bir tanesidir. Allah Ankebut Suresi'nde şöyle buyurmaktadır:
Bundan önce sen hiç kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı. (Ankebut Suresi, 48)
Ünlü tefsir ve İslam alimi Celaleyn bu ayeti şöyle tefsir etmektedir:
Sen bundan, yani Kuran'dan önce kitap okur değildin. Onu elinle de yazmadın öyle olsaydı, yani okur-yazar olsaydın, batılı savunanlar, hakkında şüpheye kapılırlardı, şüphe ederlerdi. Ve, "Tevrat'ta bize anlatılan Peygamber ümmi olup okuması ve yazması yoktur" derlerdi.22 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_04.html#dipnot)
Ancak herşey bu kadar açıkken iman etmeyenler, Peygamberimiz (sav)'e saldırmak için ona türlü iftiralarda bulunmuşlardır. Peygamberimiz (sav)'in kendileri gibi bir beşer olmasını öne sürmüş, onu kendilerince doğru söylememekle suçlamışlardır:
Onların kalpleri tutkuyla oyalanmadadır. Zulmedenler, gizlice fısıldaştılar: "Bu sizin benzeriniz olan bir beşer değil mi? Öyleyse, göz göre göre büyüye mi geleceksiniz?" Dedi ki: "Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen-sözü bilir; O, işitendir, bilendir." "Hayır" dediler. (Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; hayır, onu kendisi uydurmuştur; hayır o bir şairdir... (Enbiya Suresi, 3-5)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/31.jpg
O (Kur'an), alemler için yalnızca bir zikirdir,
Sizden dosdoğru bir yön (istikamet) tutturmak dileyenler için.
(Tekvir Suresi, 27-28)

Peygamberimiz (sav) Allah'tan yardım isteyen, O'ndan hidayet talep eden, O'na istiğfar eden, O'nun emrini yerine getiren bir kişidir. Nitekim kendisi de bu gerçeği yaptığı tebliğlerde açıkça dile getirmiştir. Allah Kuran'da şöyle bildirir:
Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: "Bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir." De ki: "Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım." (Yunus Suresi, 15)
Siret Ansiklopedisi'nde Allah'ın Hz. Muhammed (sav)'e verdiği büyük ilmin onun elçiliğine nasıl delil olduğu şöyle anlatılmaktadır:
Hz. Muhammed (sav) bir ümmi idi; okuması, yazması yoktu. Aralarında doğup büyüdüğü aile fertleri, yakınları ve Mekke'liler, bütün hayatı boyunca ne bir kitaba el sürdüğünü, ne de elinin kalem tuttuğunu görmüşlerdi. Durum böyle iken kendisine vahyolunan ilim deryası Kur'an, başlı başına bir mucizedir. Zira bu kitapta geçmişteki bütün semavi kitapların ana konuları, geçmiş peygamberin kıssaları, dinler ve bunların getirdiği inançlar, eski tarih, medeniyet ve kültür ile iktisat, siyaset ve ahlak konusundaki bilgi hazineleri vardı. Halbuki, Hz. Muhammed (sav) bunlardan tamamıyla habersizdi. Kendisinin, ümmi olmasına rağmen böyle bir Kitap'la iman etmeyenlerin karşısına çıkması zaten peygamberliğinin en büyük deliliydi...23 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_04.html#dipnot)

Yahudi alimlerin Peygamberimiz (sav)'i tanımaları
Kuran'da Kitap Ehli olarak bildirilen Yahudi ve Hıristiyanlar, bazı tahrif edilmiş inanış ve uygulamalara sahip olmakla beraber, Allah Katından indirilmiş hak dine uyan kimselerdir. Allah, Kuran-ı Kerim'in diğer İlahi kitapları doğrulayıcı son hak kitap olarak indirildiğini bildirmiştir:
Yanınızda olan (Tevrat)ı, doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin; onu inkar edenlerin ilki siz olmayın ve ayetlerimizi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca Benden korkun. (Bakara Suresi, 41)
Kuran'ın diğer ayetlerinde ise, İsrailoğulları'ndan birtakım bilgin kimselerin Kuran'ı bildikleri haber verilmiştir:
Ve hiç şüphesiz, o (Kur'an), geçmişlerin kitaplarında da vardır. İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi? (Şuara Suresi, 196-197)
Ünlü tefsir alimlerinden İmam Said Havva, el-Esas fi't-Tefsiri'nde Şuara Suresi'nin bu ayetlerini şöyle tefsir etmektedir:
"Şüphesiz ki o" Kur'an-ı Kerim, "daha öncekilerin kitaplarında da vardır." Yani önceki kitaplarda kendisinden söz edilmekte, veya onun ihtiva ettiği (içerdiği) manalar, önceki ümmetlerin peygamberlerinden nakledegeldikleri ve Yüce Allah'ın asıl şeklini indirdiği kitaplarında da bulunmaktadır. Semavi kitaplarda görüldüğü gibi.
... İsrailoğulları'nın insaflı ve adil alimleri, bu Kur'an-ı Kerim'in muhtevası içerisinde Tevrat'ın, Zebur'un ve İncil'in yer aldığını, onda bulunan her hususun Allah'tan gelmiş bir hak olduğunu, önceki kitapların müjdelediği kitabın ve son peygamberin bu olduğunu bilirler."24 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_04.html#dipnot)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/32.jpgTevrat'ta geleceği bildirilen ümmi peygamberin özelliklerini bilen Yahudi alimler ve onların yanı sıra Hıristiyanlar -her ne kadar içlerinde bu açık gerçeği kabul etmemekte direnenler olsa da-, Hz. Muhammed (sav)'i hemen tanımışlardır. Kuran'da da Kitap Ehlinin Peygamberimiz (sav)'i çocuklarını tanır gibi tanıyacakları, içlerinden bazılarının buna rağmen inkar edecekleri ve ona inanmayanların hüsrana uğrayacakları bildirilmektedir:
Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler. (Bakara Suresi 146)
Bizim kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu, çocuklarını tanır gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlar; işte onlar inanmayanlardır. (Enam Suresi, 20)
Allah Bakara Suresi'nde İsrailloğulları'nı uyarmış, onlara Kuran'a iman etmelerini, hak olanı bildikleri halde bu gerçeği gizlememelerini emretmiştir:
Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi hatırlayın ve ahdime bağlı kalın, ki Ben de ahdinize bağlı kalayım. Ve yalnızca Benden korkun.
Yanınızda olan (Tevrat)ı, doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin; onu inkar edenlerin ilki siz olmayın ve ayetlerimizi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca Benden korkun.
Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) biliyorsunuz. (Bakara Suresi, 40-42)
İsrailoğulları'na verilen nimetlerden ve onların Allah'a verdikleri ahidlerden, ümmi olan Peygamberimiz (sav)'in haberinin olması hiç şüphesiz Rabbimiz'in kendisine bunları bildirmesiyle mümkündür. Hz. Muhammed (sav) bu ayetleri onlara okuduğunda Yahudi ilim sahipleri de Peygamber Efendimiz (sav)'in geleceği beklenen kutlu elçi olduğunu görmüşlerdir. Peygamberimiz (sav)'in Allah'ın elçisi olduğuna ve doğruyu söylediğine Kitap Ehli de şahit olmuştur. O her özelliğiyle, yaşantısıyla ve ahlakıyla Allah'ın Tevrat ve İncil'de de geleceğini haber verdiği kutlu elçisidir. Kuran-ı Kerim'in bir ayetinde şöyle buyrulmaktadır:
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)
Bu ayeti ünlü İslam alimi Ömer Nasuhi Bilmen şöyle tefsir etmektedir:
Bu ayeti kerime, dünyada ve ahirette de güzelliklere, sevaplara nail olacak kimselerin en güzide vasıflara haiz (sahip) olan Hatem-ul Enbiya (Peygamberlerin sonuncusu) Hazretlerine tabi olan zatlardan ibaret olduğunu şöylece bildirmektedir: (O kimseler ki,) Kendisine vahy-i İlahi ile kitab verilmiş olan (Resul'e, nebiyyi-ummi (ümmi olan nebi) olana) hiçbir kimseden birşey okuyup yazmamış olduğu halde mahza (yalnızca) ilham-ı İlahi ile kendisine evvelin ve ahirin ilimleri münkeşif (meydana çıkma, açılma) bulunan Hz. Muhammed Aleyhisselam'a (tabi olurlar) onun ümmetinden olmak şerefini kazanırlar. (O nebi ki) O Peygamber-i Alişan ki, (şan ve şerefi yüksek olan) -onu yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de- ismiyle, evsafı (vasıflarıyla) ile yazılmış bulurlar. bir vecihle (suretle) ki, onun o kitaplarda ismi ve evsafı yazılmış zattan ibaret olduğunda bir şüphe bulunamaz. Zaten o kitaplarda böyle yazılı olmasaydı Hazreti Muhammed Aleyhisselam bunu iddia ederek kendisinin tekzib edilmesine sebebiyet verir miydi? O öyle bir Peygamber-i Alişan'dır ki (Onlara) o imana davet ettiği kavimlere, bütün beşeriyete (maruf ile emreder) Allah Teala'nın emirlerine tazim edilmesini (hürmet edilmesini), güzel itikat ve ahlak ile ittisafı (özellik kazanma), mahlukata (varlıklara) şefkat gösterilmesini emir ve tavsiyede bulunur. (Ve onları münkerden nehy eyler)�25 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_04.html#dipnot)
Görüldüğü gibi, Peygamberimiz (sav)'in geleceğinin ve özelliklerinin Kitap Ehlinin kitaplarında bildirilmiş olması da alemlere üstün kılınmış bu mübarek zatın mucizelerinden bir diğeridir. Gördüklerini vicdanlarıyla değerlendiren sağduyulu, iman sahibi Kitap Ehli de bu apaçık gerçeği teyid etmişlerdir.

Kalpsiz_
03-31-2009, 15:11
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN HAYATINDAKİ BAZI MUCİZELER
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/p.gifeygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in hayatında çok büyük mucizeler vardır. Kitabın önceki bölümlerinde de üzerinde durduğumuz gibi Kuran, bu mucizelerin en büyüğüdür. Peygamberimiz (sav)'in üstün ahlakı, tavırları ve sünneti de birer mucizedir. Onun insanlara bir hidayet rehberi olarak tebliğ ettiği Kuran ayetleri, medeniyetten uzak bedevileri en yüksek medeniyet seviyesine ulaştırmıştır. Bu da Allah'ın mucizelerindendir. Peygamberimiz (sav) İslam ahlakını en hikmetli şekilde tebliğ ederek, çocuklarını diri diri gömen bir kavmin, Allah'ın izniyle, herkese karşı merhametli ve şefkatli insanlar haline dönüşmesine; elleriyle yaptıkları putlara ibadet eden bir topluluğun tevhid inancına kavuşmasına vesile olmuştur.
Kutlu Peygamberimiz (sav)'in Kuran ayetlerinde ve hadis-i şeriflerde haber verilen birçok mucizeleri vardır. Bu harikulade olaylardan bazıları şunlardır:
Miraç Mucizesi
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/33.jpg
Hacer-i muallak taşı üzerine inşa edilmiş olan Kubbet-üs Sahra.

Arapçada "yukarı çıkmak, yükselmek" anlamına gelen Miraç, Peygamberimiz (sav)'in büyük mucizelerinden biridir. Kuran-ı Kerim'in İsra ve Necm Surelerinde Peygamber Efendimiz (sav)'in mucizevi şekilde Mescid-i Aksa'ya yaptığı gece yolculuğu ve *Sidretü'l-Münteha'ya yükselişi bildirilmektedir.
( *Sidretü'l-Münteha: Yaratılmışların bilgilerinin tükendiği, ötesine geçemediği son sınır.) İsra kelimesinin Arapça sözlük anlamı, "gece yolculuğu ya da gece yürüyüşü" dür. İsra Suresi'nin ilk ayetinde Yüce Allah, Sevgili Efendimiz (sav)'in mucizevi yolculuğunu şöyle bildirmektedir:
Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir. (İsra Suresi, 1)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/34.jpg
Peygamberimiz (sav)'in üzerine basarak Miraç'a yükseldiği kutsal kaya: Hacer-i Muallak.
İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; onları sana bir hak olarak okuyoruz. Sen de gönderilen elçilerdensin. (Bakara Suresi, 252)

Aksa kelimesinin Arapça anlamı "uzak, en uzak"tır. Bilindiği gibi, Mescid-i Haram Mekke'de, Mescid-i Aksa ise Kudüs'tedir. Bu iki yer arasındaki uzaklık mesafesi ise yaklaşık 1235 km'dir. Peygamberimiz (sav) söz konusu mucize gerçekleştiğinde Mekke'de bulunmaktadır. Kendisi Mekke'den Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürülmüştür. Büyük İslam Alimi İbn-i Kesir, mübarek Miraç olayıyla ilgili olarak sahabelerden en az yirmi beş kişinin Peygamberimiz (sav)'den rivayette bulunduğunu, hatta bu sayının kırk beşe kadar çıkabileceğini ifade etmiştir. Bunlardan en güvenilir kabul edilenleri; Enes İbn Malik, Ebu Hureyre, Ebu Said el-Hudri, Malik İbn Sa'saa, Ebu Zerr el-Gıfari, Şeddad İbn Evs, Abdullah İbn Abbas, Abdullah İbn Mesud ve Ümmü Hani'nin rivayetleridir.26 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_05.html#dipnot) Hadislerde yer alan bilgilere göre Peygamberimiz (sav), amcasının kızı Ümmühan bin Ebu Talib'in evinde yatarken, Cebrail, Peygamberimiz (sav)'e görünmüş ve onu Burak adlı bineğe bindirerek Mescid-i Aksa'ya götürmüştür. Miraç olayı da burada gerçekleşmiştir. Hadislerde Peygamberimiz (sav)'in Miraç esnasında gördükleriyle ilgili çok fazla detay bildirilmektedir. Hadislerde Peygamber Efendimiz (sav)'in Miraç sırasında diğer peygamberlerle görüştüğü, cenneti ve cehennemi gördüğü de rivayet edilir.
İslami kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Miraç mucizesi müşrikler ve iman etmeyenler tarafından -düşük akılları nedeniyle- şüpheyle karşılanmıştır. İman etmeyenler, Peygamberimiz (sav)'in doğru söylediğine inanmayıp karşı çıktıkları için, olayın gerçek olup olmadığını araştırmışlardır. Rabbimiz, inkarcıları ve müşrikleri bu çirkin tutumlarından dolayı bir kez daha küçük duruma düşürmüş ve alay ettikleri şey kendi aleyhlerine dönmüştür. Hadis-i şerifte bu olay şöyle bildirilmektedir:
"Dediler ki: "Bize Mescid-i Aksa'nın nasıl olduğunu anlatır mısın? Zira içlerinden bazıları o beldeye gidip Mescid-i Aksa'yı görmüştü.
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/35.jpg
Peygamberimiz (sav)'in mucizevi yolculuğu, Mekke'deki Harem-i Şerif'ten, Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya olmuştur.

Resulullah anlatıyor:
Mescid'i anlatmaya başladım. Bazı yerlerini tarif ederken, kuşkuya düştüm. Bunun üzerine Mescid-i Aksa getirilerek Akab ya da Ukeyl'in evinin önüne konuldu. Ben de ona bakarak anlatmaya başladım"
Resullullah'ın konuşmasından sonra orada bulunanlar şöyle dediler:
Allah'a andolsun ki, Mescid'i tarifi doğrudur."27 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_05.html#dipnot)
Müslim'deki bir rivayette ise Resulullah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kendimi Kabe'nin kuzey tarafında (Hicr'de) gördüm. Kureyşliler yolculuğumu soruyorlardı. Beytü'l-Makdis (Mescid-i Aksa) hakkında, tam hatırlayamadığım bazı şeyleri sordular... Bunun üzerine Allah Teala Mescid-i Aksa'yı benim için yükseltti. (gözümün önüne getirdi) Ona bakıyor, bana ne sorulursa cevaplıyordum."28 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_05.html#dipnot)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/36.gif
Kubbet-üs Sahra�nın dıştan görünüşü

De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."
(Al-i İmran Suresi, 31)
Mescid-i Aksa'nın olduğu bölgeye hayatı boyunca hiç gitmemiş olan Hz. Muhammed (sav)'in müşriklerin sorularını eksiksiz cevaplaması, Rabbimiz'in büyük bir mucizesi ve rahmetidir. Bu mucizeyle iman edenlerin şevkleri, heyecanları ve Peygamberimiz (sav)'e olan bağlılıkları bir kat daha güçlenmiş, iman etmeyenler ve müşriklerse inkarlarında akılsızca diretmişlerdir.
Hadis kaynaklarında, müşriklerin Hz. Ebu Bekir'e gelerek, -Miraç olayı nedeniyle- Hz. Muhammed (sav) hakkında asılsız iftiralar uydurdukları bildirilmektedir. Hz. Ebu Bekir, Miraç mucizesine inanmayarak kendisine anlatan ve hala Peygamberimiz (sav)'e inanmaya devam edip etmeyeceğini soran müşriklere "O söylüyorsa şüphesiz doğrudur" cevabını vermiştir. Bu olay karşısındaki güzel ve sadık tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz (sav) tarafından "Sıddık" lakabıyla onurlandırıldı. Hadislerde, müşriklerin Peygamberimiz (sav)'den delil istemeleri üzerine, Sevgili Efendimiz (sav)'in müşriklere inkar etmeleri mümkün olmayan mucizevi bir delil daha sunması şöyle anlatılmaktadır:
Peygamber (sav)'e dediler ki; "Söylediğinin delili nedir?"
Hz. Peygamber (sav) dedi ki; "Kureyşli bir kervana rastladım. O falanca yerdeydi. Kervan bizden ürktü ve yön değiştirdi. O kervandan bir devenin üzerinde siyah ve beyaz çuval bulunmaktadır, bağırıp yıkıldı."
Kervan dönünce durumu sordular, onlar da Hz. Peygamber (sav)'in anlattığı şekilde haber verdiler.29 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_05.html#dipnot)
Görüldüğü gibi, Peygamber Efendimiz (sav) hem hiç görmediği Mescid-i Aksa'yı detaylı olarak tarif ederek hem de yoldaki kervanların durumunu haber vererek, Rabbimiz'in rahmeti olan büyük mucizeler göstermiştir. Miraç konusuyla ilgili Kuran'da haber verilen bilgilerden biri de, Peygamber Efendimiz (sav)'in Sidretü'l-Münteha'ya yükselmesidir. Necm Suresi'nde bu mucize şu şekilde bildirilmektedir:
Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretü'l-Münteha'nın yanında. Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır. Sidreyi örten örtmekte iken, göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı. Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü. (Necm Suresi, 13-18)
Miraç olayı Yüce Allah'ın Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e nasip ettiği çok büyük bir mucizesidir. Rabbimiz'in Peygamberimiz (sav)'e iman etmeyenler karşısında verdiği üstün bir delilidir. Rabbimiz'in Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e gösterdiği mucizelerin her biri de Allah'ın dilemesiyle, Allah'ın dilediği şekilde ve zamanda, sebeplere bağlı olmadan yaratılmıştır. Bu mucizelerin her biri iman edenlerin imanlarını daha da artıran çok büyük müjdelerdir.
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/37.jpg
Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa'nın bulunduğu topraklar tüm Müslümanlar için kutsaldır.

Peygamberimiz (sav)'in Ay'ı İkiye Yarması
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/38.jpg
Saat (kıyamet vakti) yakınlaştı ve Ay yarıldı.
(Kamer Suresi, 1)

Peygamber Efendimiz (sav)'in mucizelerinden bir diğeri de Ay'ın yarılması olayıdır. Allah, bu olağanüstü olayı Kuran'da bildirmiş, bu büyük mucizeyle ilgili pek çok hadis günümüze ulaşmıştır. Kamer Suresi'nde şöyle bildirilir:
Saat (kıyamet vakti) yakınlaştı ve Ay yarıldı.
Onlar bir ayet (mucize) görseler, sırt çevirirler ve: "(Bu,) Süregelen bir büyüdür" derler.
Yalanladılar ve kendi heva (istek ve tutku)larına uydular; oysa her iş 'sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır.' (Kamer Suresi, 1-3)
Ayet-i kerimede geçen "inşikak-ı kamer" terimi inşikak ve kamer kelimelerinden meydana gelen bir tamlamadır. İnşikak'ın türediği Arapçadaki kök fiilinin kelime anlamı "yarmak, dişin eti; bitkinin, toprağı yarıp çıkması" gibi anlamlara gelmektedir. İnşikak ise "yarılmak, parçalanmak, bölünmek" manalarına gelir. Siret Ansiklopedisi'nde Ay'ın yarılması mucizesiyle ilgili bütün hadislerin toplamından çıkarılan bir özet şu şekilde aktarılmaktadır:
Medine'ye hicretin beş yıl öncesinde, Kameri ayın 14. gününde bir akşam vaktiydi. Ve tam o zamanda yeni doğan ay birdenbire ikiye bölündü. Bir parçası karşıdaki tepenin bir tarafına, ikinci parçası da öteki tarafına gitti. Bu bir saniyelik bir hadiseydi. Sonra ayın iki parçası birleşiverdi. Hz. Peygamber (sav) o sırada Mina'da bulunuyordu. Hz. Peygamber (sav) orada hazır bulunanlara hitap ederek, "bakın ve şahit olun!" dedi. Kafirler, Hz. Muhammed (sav)'in kendilerini büyülediğini öne sürdüler, bu sebepten gözlerinin iyi görmediğini söylediler. Orada bulunan diğer kimseler, "Muhammed (sav) bizi büyüleyebilirdi, ama burada olmayanları değil. Biraz bekleyin, bu tarafa gelmekte olanlara soralım. Acaba onlar bu hadiseyi görmüşler midir?" Dışarıdan gelenler bu olaya şahit olduklarını kabul ettiler.30 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_05.html#dipnot)
Ay yarılması mucizesi başta Buhari ve Müslim olmak üzere Tirmizi, Ahmed b. Hanbel, Ebu Davud et-Tayalisi, Hakim en-Nisaburi, Beyhaki, Ebu Nuaym el İsfehani ve Kadı Iyaz gibi büyük hadis alimlerinin eserlerinde yer alır.31 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_05.html#dipnot) Bu hadislerden bazıları şu şekildedir:
... Abdullah ibn Mes'ud (ra) şöyle demiştir: Biz Mina'da Peygamber'in beraberinde iken Ay ikiye bölündü de, Peygamber (sav): "Şahit olunuz!" buyurdu. Ve Ay'dan bir parça Hira Dağı tarafına gitti.
Ebu'd-Duha Müslim ibn Subayh da Mesruk'tan; o da Abdullah ibn Mes'ud'dan: Ay Mekke'de ikiye bölündü, diye söylenmiştir...
... Abdullah ibn Abbas (ra)'dan: Rasulullah (sav) zamanında Ay ikiye ayrıldı, diye tahdisi etmiştir (anlatmıştır).
... İbrahim en-Nahai, Ebu Ma'mer'den tahdis etti ki, Abdullah ibn Mes'ud (ra): Ay ikiye yarıldı, demiştir.32 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_05.html#dipnot)
Buhari ve Müslim, İbn-i Mes'ud (ra)'dan şunu nakletmişlerdir:
"Resulullah (sav) zamanında Mekke'de Ay ikiye bölündü. Ve Allah Resulü şöyle buyurdu: "Bakın ve görün!"33
Ay'ın yarılması olayının Mekke'de gerçekleştiği hadislerde bildirilmektedir. Ayrıca bu mucizenin gerçekleşmesini Mekkelilerin Peygamberimiz (sav)'den bizzat istedikleri de hadislerde nakledilmektedir:
Buhari ve Müslim, Enes (ra)'dan şunu nakletmişlerdir: "Dedi ki: "Mekkeliler Allah Resulü'nden bir mucize göstermesini istediler. Bunun üzerine Ay'ın iki kez ikiye bölündüğünü gösterdi."34 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_05.html#dipnot)
Rivayetlere göre, Kureyşli müşriklerin isteği üzerine Ay'ı ikiye bölen Hz. Muhammed (sav)'e inkarcılar yine de iman etmemişlerdir. Kamer Suresi'nin 2. ve 3. ayetlerinde bu gerçeğe dikkat çekilmektedir:
Onlar bir ayet (mucize) görseler, sırt çevirirler ve: "(Bu,) Süregelen bir büyüdür" derler.
Yalanladılar ve kendi heva (istek ve tutku)larına uydular; oysa her iş 'sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır.' (Kamer Suresi, 2-3)
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/39.jpg
De ki: "Allah'a ve elçisine itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah, kafirleri sevmez.
(Al-i İmran Suresi, 32)

Ancak böyle büyük bir mucize karşısında söyleyecek birşey bulamayan müşrikler bu sefer de Peygamberimiz (sav)'in kendilerini büyülediği iftirasını atmışlardır. Ay'ın ikiye yarıldığını kendi gözleriyle gördükten sonra artık Peygamberimiz (sav)'in hak peygamber olduğuna vicdanen kanaatleri gelmiş olması gerekirken nefislerinin kibiri, istek ve tutkuları yüzünden Allah'ın ayetlerini kabul etmemişlerdir. Bu, hangi mucizeyi görürlerse görsünler iman etmeyen ve Kuran'da "...Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" (Hicr Suresi, 15) ayetiyle bildirilen iman etmeyenlerin ortak özelliğidir.
Bediüzzaman Said Nursi de Mektubat'ında Ay'ın yarılması mucizesinden bahsetmiştir. Bu olayın pek çok sahabeden de ayrıntılı olarak nakledildiğini anlatan Üstad, olay karşısında müşriklerin ne kadar aciz duruma düştüklerini şu şekilde açıklamıştır:
Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam'ın mütevatir (güvenilir) ve kat'i bir mu'cize-i kübrası (en kesin ve büyük mucizesi), şakk-ı Kamer'dir (Ay'ın yarılmasıdır). Evet şu inşikak-ı Kamer (Ay'ın ikiye yarılması); çok tariklerle (yollarla) mütevatir bir surette, İbn-i Mes'ud, İbn-i Abbas, İbn-i Ömer, İmam-ı Ali, Enes, Huzeyfe gibi pek çok eazım-ı sahabeden (sahabelerin ileri gelenleri) müteaddid (tekrarlanan) tariklerle (yollarla) haber verilmekle beraber, nass-ı Kur'anla (Kuran'ın şüpheye yer bırakmayan hükmü) "Saat (kıyamet vakti) yakınlaştı ve Ay yarıldı." ayeti, o mu'cize-i kübrayı (büyük mucizeyi) aleme ilan etmiştir. O zamanın inatçı Kureyş müşrikleri, şu ayetin verdiği habere karşı inkar ile mukabele etmemişler (karşılık vermemişler), belki yalnız "sihirdir" demişler. Demek kafirlerce dahi Kamer'in inşikakı kat'idir (Ay'ın bölünmesi kesindir).35 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_05.html#dipnot)
Bediüzzaman Peygamber Efendimiz (sav)'in mucizelerinin bir hikmetinin de Ebu Cehil gibi zalim biriyle Ebu Bekir gibi üstün ahlaklı bir insanın arasındaki farkı iyice ortaya çıkarmak olduğunu bildirmiştir. Bediüzzaman Mektubat'ında bu konuda şunları söylemektedir:
Mu'cize, dava-yı nübüvvetin (peygamberlik davası) isbatı için, münkirleri (inkar edenleri) ikna etmek içindir, icbar etmek (mecbur etme) için değildir. Öyle ise dava-yı nübüvveti (Peygamberlik vakasını) işitenler için, ikna edecek bir derecede mu'cize göstermek lazımdır. Sair (diğer) taraflara göstermek veyahut icbar (zorlama) derecesinde bir bedahetle (açıklık) izhar etmek (meydana çıkarma), Hakim-i Zülcelal'in hikmetine münafi (zıt) olduğu gibi, sırr-ı teklife (dünyaya gelip vazife sahibi olmanın sırrı) dahi muhaliftir. Çünki "Akla kapı açmak, ihtiyarı elinden almamak" sırr-ı teklif (teklif sırrı) iktiza ediyor (gerektiriyor). Eğer Fatır-ı Hakim (Benzeri bulunmayan şeyi yaratan, Hüküm sahibi), inşikak-ı Kamer'i (Ay'ın ikiye yarılmasını), feylesofların(filozofların) hevesatına (heveslerine) göre bütün aleme göstermek için bir-iki saat öyle bıraksa idi ve beşerin umum tarihlerine geçse idi, o vakit sair hadisat-ı semaviye (gökyüzünde meydana gelen olaylar) gibi ya dava-yı nübüvvete delil olmazdı ve risalet-i Ahmediyeye (A.S.M.) hususiyeti kalmazdı veyahut bedahet (açıklık) derecesinde öyle bir mu'cize olacaktı ki, aklı icbar (mecbur) edecek, aklın ihtiyarını elinden alacak, ister istemez nübüvveti tasdik edecek. Ebucehil gibi kömür ruhlu, Ebubekir-i Sıddık gibi elmas ruhlu adamlar bir seviyede kalıp, sırr-ı teklif zayi' (teklif sırrı kaybolacaktı) olacaktı...3 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_05.html#dipnot)6 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_05.html#dipnot)
Kainattaki diğer tüm varlıklar ve cisimler gibi Rabbimiz'in kudretinde olan Ay, Allah dilediği takdirde dilediği şekilde görülebilir. Birşeyin gerçekleşmesi için Kuran'da bildirildiği gibi, Allah'ın "Ol" demesi yeterlidir. Ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi, 82)
Tüm bu bilgiler bir kez daha göstermektedir ki, Allah kutlu elçisi Hz. Muhammed (sav)'i bütün insanlar üzerinde seçkin kılmış, kendisine son hak kitap olan Kuran-ı Kerim'i vahyetmiş, ona insanların kalplerini yumuşatacak ve imanlarına vesile olacak mucizelerle lütufta bulunmuştur. Kimi insanlar ahiret hayatlarını kurtaracak şekilde imana kavuşmuş, kimileriyse inkarda direnerek sonsuz hayatlarında kayba uğrayanlardan olmuşlardır. Allah, Peygamber Efendimiz (sav)'i dediklerinden dolayı her zaman haklı çıkarmıştır.

Kalpsiz_
03-31-2009, 15:11
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN DUALARININ KABUL OLUNMASI
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/k.gifitap boyunca da üzerinde durduğumuz gibi Rabbimiz Peygamberimiz (sav)'e eşsiz nimetlerle lütufta bulunmuştur. Peygamber Efendimiz (sav)'in ashabına gösterdiği mucizeler çok fazladır. Bu mucizelerden biri de mübarek Peygamberimiz (sav)'in dualarının kabul olunmasıdır. Hadislerde bu konuyla ilgili olarak birçok haber verilmektedir.
Peygamberimiz (sav)'in yağmur dualarının kabul edilmesi
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) diğer bütün peygamberler gibi Allah'a içten bağlı, derin iman sabihi, Allah'tan şiddetle korkup sakınan ihlas sahibi bir kuldur. Peygamberimiz (sav)'in samimi dualarına Rabbimiz icabet etmiş, bu vesile ile sahabeler ve çevresindeki insanlar türlü mucizelere şahit olmuşlardır. Örneğin Peygamber Efendimiz'in yağmur ve bereket için ettiği dualara Rabbimiz'in icabet etmiş olması hadislerde detaylı olarak anlatılmıştır.
Buhari ve Müslim'in, Enes (ra)'dan naklettikleri bir hadis-i şerif şu şekildedir:
Allah Resulü (sav) zamanında bir kuraklık yaşadık. Allah Resulü (sav) minberdeyken bir bedevi gelip şöyle dedi:
"Ey Allah Resulü, mallar helak oldu, çoluk çocuk aç kaldı, ne olur bizim için Allah'a dua et!" Bunun üzerine Allah Resulü (sav) mübarek -ellerini- kaldırdı. Gökyüzünde hiçbir bulut görmüyorduk. Nefsim kudreti elinde olana yemin ederim ki, ellerini aşağı indirir indirmez, dağlar gibi bulutlar belirdi. Minberden inmeden, mübarek sakalından suyun inmekte olduğunu gördük. O gün güzel bir yağmur yağdı. Ertesi gün, ondan sonraki gün de yağdı...37 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_06.html#dipnot)
Konuyla ilgili diğer hadisler ise şu şekildedir:
Allah Resulü (sav) kuşluk vakti Mescid'de kalkıp üç tekbir getirdi ve şöyle dua etti.
Allah'ım, bize yağmur ver! -Üç kere- Allah'ım bize rızık olarak yağ, süt, iç yağı ve et ver!"
Gökte hiçbir bulut görmüyorduk. Birden rüzgar çıktı, bulutları sürüp getirdi. Bulutlar bir araya gelip yağmur indirdi. Çarşıdaki insanlar çığlıklar attılar. Allah Resulü (sav) hala ayaktaydı. Yollar sel gibi yağmur suyuyla doldu; o seneki kadar süt, yağ ve et görmedim.38 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_06.html#dipnot)
Cuma günü bir adam, minbere bakan kapıdan mescide girdi. Resulullah (sav) ayakta hutbe okuyordu. Allah Resulü (sav)'ne karşı durarak şöyle dedi:
- Ey Allah'ın Resulü, mallar helak oldu. Yollar kuraklıktan paramparça oldu. Allah'a dua et de bize yağmur verip imdadımıza yetişsin!
Bunun üzerine hemen Allah'ın Resulü (sav) mübarek ellerini kaldırıp şöyle dua etti: "Allah'ım bize yağmur ver! Allah'ım, bize yağmur ver!
Enes (ra) dedi: Hayır! Vallahi gökte ne bulut, ne bulut parçası, ne de herhangi bir şey görmüyorduk. Ev, avlu ile Sel (Medine'de bir dağın adıdır) arasında da birşey yoktu. Ardından kalkan gibi bir bulut çıkıverdi, göğün ortasına gelince yayılıverdi ve sonra yağmur boşandı.39 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_06.html#dipnot)
Ebu Nuaym, Aişe (ra)'dan naklederek şöyle demiştir:
"İnsanlar Allah Resulü (sav)'e kuraklıktan şikayet ettiler, kalkıp namazgaha çıktı, minberin üstüne oturup ellerini kaldırdı, Allah bir bulut yarattı, gök gürledi, şimşek çaktı, sonra da güzel bir yağmur yağdı... "40 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_06.html#dipnot)
Peygamberimiz (sav)'in duasını alıp genç kalan sahabeler
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/40.jpgKuran'da, "Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir." (Tevbe Suresi, 128) ayetiyle bildirildiği gibi Peygamberimiz (sav), müminlere çok düşkündür. Hadislerde de Peygamberimiz (sav)'in müminlerin sağlıklarına, güvenliklerine, imanlarına yönelik çok fazla tavsiyelerde bulunduğu, onlara şefkat ve merhametle yaklaştığı bildirilmektedir. Peygamberimiz (sav), müminlere olan bu sevgisinin ve düşkünlüğünün sonuçlarından biri olarak, sahabeleri için pek çok konuda Allah'a dua etmiştir. Allah Kuran'da Peygamberimiz (sav)'in müminler için ettiği dualarla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
� Onlara dua et. Doğrusu, senin duan, onlar için 'bir sükunet ve huzurdur.' Allah işitendir, bilendir. (Tevbe Suresi, 103)
Ayette bildirildiği gibi Peygamberimiz (sav)'in duası müminler için bir sükunete ve huzura vesile olmaktadır. Benzer şekilde hadislerde de Peygamberimiz (sav)'in sahabelerin uzun yaşamaları için dua ettiği ve bu dualarının kabul buyurulduğu haber verilmektedir. Hadislerde, Peygamberimiz (sav)'in dualarının ardından çok uzun süre, çok sağlıklı bir şekilde yaşayan birçok sahabenin ismi zikredilmektedir. Bu hadislerden biri şu şekildedir:
İbn-i Ebi Şeybe Müsned'inde, Ebu Nuaym ve İbn-i Asakir Amr b. el-Hamık'dan naklederek şöyle demişlerdir:
O, Allah Resulü (sav)'e süt içirdi.
Allah Resulü ona şöyle dua etti:
"Allah'ım, onu gençlikten yararlandır!"41 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_06.html#dipnot)
Diğer bazı kaynaklardaysa, Peygamber Efendimiz (sav)'in duasının bazı sahabelerin gençliğine nasıl vesile olduğu şu şekilde aktarılmaktadır:
Peygamberimiz (sav)'in ömürlerini uzatması için dua ettiği sahabelerin yüz yıl yaşadıkları da belirtilmektedir.42 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_06.html#dipnot)
Bir diğer sahabenin başını okşamış "Allah'ım bunu güzelleştir ve güzelliğini devamlı kıl!" diye dua etmiş, bu sahabenin yüzü ölünceye kadar çok genç ve güzel olmuştur.43
http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/res/41.jpg
...Her mescid yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini yalnız Kendisi'ne has kılarak O'na dua edin...
(Araf Suresi, 29)

Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin.
Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez.
(Araf Suresi, 55)

Peygamberimiz (sav)'in bereket için ettiği duaların kabul edilmesi
Peygamberimiz (sav) sahabelerin her sorunuyla ilgilenmiş, her sıkıntılarında onlara yardım etmiştir. Peygamberimiz (sav)'in duaları Allah'ın izniyle her zaman tüm sahabeler için büyük bir şifa ve bereket vesilesi olmuştur. Hadislerde bu bereket ile ilgili birçok örnek verilmektedir. Rivayet edilen hadislerden bazıları şu şekildedir:
Buhari ve Müslim, Enes (ra)'dan naklederek şöyle demişlerdir:
Peygamber (sav) benim için dua ederek buyurdu ki: "Allah'ım, onun malını ve çocuklarını çoğalt, ona rızık olarak verdiklerini bereketli kıl."
Enes (ra) dedi ki: Vallahi malım çoktur. Birçok da çocuğum oldu.44 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_06.html#dipnot)
Buhari ve Müslim, Enes (ra)'dan naklederek şöyle demişlerdir:
Allah Resulü (sav) Abdurrahman b. Avfa buyurdu ki: "Allah seni bereketli kılsın!" Bunu İbn-i Sa'd ve Beyhaki de başka bir kanaldan nakletmiş ve şunu ilave etmişlerdir: "Abdurrahman dedi ki: O kadar zengin oldum ki, hangi taşı kaldırsam, altında mutlaka altın veya gümüş bulacağımı bilirdim.45 (http://www.harunyahya.org/imani/peygamberimizin_mucizeleri/peygamberimizin_mucizeleri_06.html#dipnot)
Allah Resulü Urve el-Bariki için dua etmişti. Ticarette o dereceye geldi ki, bir toprak satın alsa onda bile kazanacağına inanırdı.46
Ebu Ukayl, dedesi Abdullah b. Hişam'la, buğday almak için pazara çıktığında İbn-i Zübeyr ve İbn-i Ömer ile karşılaştığında şöyle derlerdi:
"Bize ortak ol! Çünkü Allah Resulü (sav) sana bereketle dua etti" O da bunun üzerine onları buğdayına ortak ederdi. Yine de bereketinden dolayı deve yükü eksilmezdi. Evine onunla dönerdi