PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Jeofiziğin Ülkemizdeki Tarihsel Gelişimi


Hasret
03-11-2009, 15:02
JEOFİZİĞİN ÜLKEMİZDEKİ TARİHSEL GELİŞİMİ

Cumhuriyet Öncesi

Türkiye'de jeofizik, İstanbul Rumeli Hisarı civarında Bebek'te manyetik sapma açısının 11.5 batı olarak ölçülmesi ile 1727 yılında başlar. Bu tarihi yabancılar tarafından yapılan sapma açısı belirlemeleri ile daha geriye taşımak mümkündür. Sipahioğlu (1957)'ya göre Krugeras, Fournier ve Chazelles tarafından sıra ile 1600, 1625 ve 1694'te İstanbul'da, Gauttier tarafından 1820'de İstanbul, Marmara adası ve Çanakkale'de. 1824'de Sinop ve Trabzon'da; G. Fisher tarafından 1829'da İzmir'de, aynı yıl içinde Rus subayları tarafından Lüleburgaz ve Dimetoka'da ve nihayet Evans tarafından 1858'de İstanbul'da sapma açısı ölçmeleri yapılmıştır. Bu tarihlerden önce pusulanın kullanıldığına ilişkin Piri Reis'in yazdığı deniz coğrafyasına ait Kitab-ı Bahriye adlı eserinde ve diğer kaç kaynakta bilgi vardır. Fakat bu sapma açısının bilindiği anlamına gelmez. (Sipahioğlu, 1957). Piri Reis'in Kitab-ı Bahriyye'sine yazdığı şiir şeklindeki girişi burada anmayı yararlı buluyoruz:

"Vara bir kuşe karar ide heman

Ol şimal yıldızıdır bil bigüman

Kim bu taşa var şimalin nispeti

Ol sebebten meyl ider gör kudreti"

Burada pusula ibresinin Kuzey yönünü alacağını; çünkü -bütün ortaçağ yazarlarının belirttiği gibi- mıknatıstaşının Kutup Yıldızı'nın etkisi altında bulunduğunu anlatmıştır.

Jeofiziğe ait ilk bilimsel eser İbrahim Müteferrika'nın tercüme edip, 1731'de basımını yaptığı "Füyüzat-ı Mıknatissiye"dir. Bu eser Yerküre'nin manyetik alanını konu edinir. Manyetik eğim pusulasından da bahsedildiği eserde; o dönemde batıda kabul edilen bilgiler özetlenmiştir. Şekil 2’de İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Nadir Eserler Bölümündeki “Füyuzat-ı Mıknatisiye” kitabının ilk iki sayfası görülmektedir. Mıknatıslanmanın kökeni Gilbert'i görüşüne uygun olarak yerküre'nin içinde arandığı gibi sapma açısının Londra ve Paris'teki asırlık değişimleri ve özellikle eğim açısının güney ve kuzey yarım kürelerinde ekvatordan kutuplara doğru enlemler boyunca nasıl değişeceği oldukça ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. (Sipahioğlu, 1957).

Katip Çelebi'nin "Cihannüma" ve Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın "Maarifname" adlı eserinde de az çok jeofizik alanında çeşitli bilgileri içermektedir. Fakat bu eserler bütünüyle jeofiziğe ait sayılmazlar. İlk Türk matbaasıyla 1726 yılında İbrahim Müteferrika tarafından basılan kitaplar arasında Cihannüma da vardır. Cihannüma'nın matbu nüshasına İbrahim Müteferrika; "Tezyil-al-tabi" başlığı altında uzuca bir not eklemiştir. Bu notta manyetik sapma açısının nedenlerine, zamana ve mekana göre değişeceğine ilişkin bir hayli bilgi vardır. şekil-3'de İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Nadir Eserler Bölümündeki bu eserde yer alan bir pusula görülmektedir.

Bir diğer örnek olarak İ.H. Erzurumlu'nun Maarifetname'sinde volkanik depremler şöyle izah ediliyor:

"Yerin altında sallanan duman, arzın ağırlığı ile sıkışsa arzın dışına çıksa ol yer hareket eder ki zelzeleyi zemin bulur. Arzun içinde biriken buhar bazen çok kuvvetli olur ki tazyikle yeri şöyle bir şak eder ki ondan büyük bir ses çıkar, bazen bu sıcak duman ve lavlar günlerce aylarca ve hatta senelerce devam eder" (Aktaran; Öngör, 1952)

İ.H. Erzurumlu'nun hava olayları, yapısı ve bunun insan üzerindeki etkileri; su, su dolaşımı, denizler ve faydaları ve toprak konusunda bugün bile jeofizikte geçerli olan görüşleri vardır.

1868 yılında hava tahminlerinin tegrafla belirli merkezlere iletilmesi için Fransız hükümetinin önerisi üzerine ayını sistemle çalışıcak bir rasathane İstanbul'da açılmış ve müdürlüğüne Türkiye'deki telgraf şebekesinin ıslahı için gelmiş olan I. Coumbari (Kumbari Efendi) tayin edilmiştir (Türk Ansiklopedisi ). Bu kurulan Rasathane-i Amire'de jeofizik olarak meteorolojik, sismolojik rasatlar yapılmıştır. Hatta Türkiye'nin ilk maden mühendisi olarak ta bilinen İbrahim Ethem Paşa tarafından 1872 yılında yerçekimi ivmesi bile bugünküne eşdeğer bir yaklaşıklıkla belirlenmiştir (Erguvanlı, 1954).

Başlangıçta bu rasathane idaresine 10'dan fazla meteoroloji gözlem istasyonu bağlı idi. Bu istasyonlar her günkü gözlemlerini telgraf ile Rasathane-i Amire'ye bildiriyorlardı. İstanbul'daki merkez büro da gelen gözlem sonuçlarını Paris, Berlik, Viyana, Petersburg ve Macaristan rasathanelerine telgrafla bildiriyor ve bu rasathanelerin gözlemleri de aynı yolla alınıyordu. Aynı zamanda bu değerler günü gününe snoptik haritalara işlenmekteydi. Rasathane Pera (İstiklal Caddesi) üzerinde bulunuyordu.

Üç kişiden ibaret rasathane konseyinde zaman tayini, enlem boylam tayini ve manyetik denklinasyon tayini gibi konularda tartışılırdı.

1894 büyük İstanbul depremini izleyen yıllarda o zaman ki hükümet tarafından İstanbul'a İtalyan sismoloğu G. Agomennone resmen çağırılır. Bu bilim adamı İstanbul'da bir grup sismograf kurarak iki sene çalıştırır, sismometreyi gençlere öğretir ve "Osmanlı İmpratorluğu Zelzele Servisi'ni kurarak bu servis adına 1894-1895 yıllarına ve 1896 başlangıcına ait sismik notları içeren bir bülten yazar (Aktaran; Sipahio¤lu, 1957) G. Agomennone'nin Türkiye'nin bazı yerlerinde (Aydın, Bergama, Balıkesir) oluşmuş depremlerin değerlendirmesi de dahil olmak üzere ülkemizle ilgili jeofizik konusunda 10 kadar yayını vardır. (Çizelge-5)

Coumbari'den sonra rasathaneye Salih Zeki Bey müdür olmuştur. Salih Zeki'nin Hikmet-i Tabiye adlı eserinde jeofizikle ilgili olarak şu satırları görüyoruz:

"Arz mıknatısiyyetinin zamanla tahavvülüne dair memleketimizde muntazam tecrübe icra olunamamıştır. 1893 miladi ikinci teşrinde icra olunan bir hususi tecrübeden elde edilen neticeye göre İstanbul'da mıknatısı inhiraf garbi 3.30' bulunmuştur." (Aktaran; Sipahioğlu, 1957)

Salih Zeki Bey'in Darülfünun'un umum, müdürü (Üniv. Rek. ş) olması üzerine rasathane, Maçka'ya Topçu mektebi karşısındaki binaya nakledilmiştir.

12 Mart 1909 (31 Mart) ihtilalinde Maçka'da bulunan rasathane aletleri ve sismograflar tahrif edilmiştir. Daha sonra toplanan aletler Kabataş Lisesi'ne verilmiştir.

Mehmet Fatih Gökmen -ki Türkiye'de astronomi ve jeofizik çalışmaların öncüsüdür- 1910'da Rasathane-i Amire müdürlüğüne getirilerek yeni bir rasathane kurmakla görevlendirildi. 1911'de Kandilli'de bir meteoroloji istasyonu kurdu. Amacı burayı astronomi ve jeofizik kurumu olarak getirmekti (Ana Britanica, M. F. Gömen maddesi)

Rasathane 1911'de sistematik meteoroloji gözlemlerine başlamıştır. Rasatane-i Amire kayıtlarından başka aşağı yukarı Tanzimat yılı olan 1839 yılından başlayarak çeşitli tarihlerde ve İstanbul, İzmir, Trabzon, Tekirdağ, Merzifon gibi ülkemizin çeşitli şehirlerinde gerek özel mahiyyet gerek hükümet emrinde olmak üzere yabancılar tarafından bir çok hava gözlemi yapılmıştır. En eski kaydedilmiş rasatlar, İstanbul'da yabancı okullarda yapılan (Saint-Benois, Bebek) ve yalnız sıcaklığı ait olan (1839-1847) rasatlardır. Daha sonra P. de Tchichatcheff ve A. Viguesnel tarafından Haydarpaşa'da İngiliz mezarlığında, Balkan yarımadasında, Anadolu'da v.b. Sıcaklık, basınç, rutubet özelliklerini gösteren rasatlar önemli olanlardır (Çölaşan, 1960)

Cumhuriyet'i izleyen yıllarda resmi yazışmalarda bir süre Rasathane-i Amire adı kullanılmış, daha sonra "Hey'et ve Arz-ı Fiziki Rasathanesi" olarak da kısa bir süre isimlendirilmiştir. Burada bizce önemli olan ilk kez resmi bir kurumun adında bilinçli bir şekilde jeofizik sözcüğünün (Arz-ı fizik=jeofizik) geçmesidir. Bunu da ülkemizde çağdaş anlamda ilk rasathanemizi kuran M. F. Gökmen'e borçluyuz.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat döneminde kurulan eğitim kurumlarında jeofizik bilimi, astronomi, mineraloji, jeoloji gibi doğa bilimlerinen sayılmaktadır ve bu bilimler fizik ve kimyanın konusu olarak düşünülmektedir. (Akyol, 1942)

Dönemin eğtim kurumlarından biri olan Mühendishane-i Berri Hümayun'un baş hocası İzhak Efendi; "Mecmua-i Ulumu Riyaziye" adlı tanınm›ış eserinde depremlerin oluş nedenlerini volkanik hareketlere bağlamakta,

"Netice hareket-i arz volkanlarda vaki harikalardan hadis ve alel umumcevf-i arzda vaki ve kibrit ve zift ve mevaddı müşteile ile memlu hufreleden hasıl olur" demektedir. (Aktaran; Akyol, 1942) Görülebileceği gibi bu yaklaşım ifade edildiği dönem gözönüne alındığında oldukça çağdaş bir yaklaşımdır.

Türkiye'de meteoroloji dersi ilk olarak Halkalı Ziraat Mekteb-i Ali'sinde, "Alaim-i Cevviye" adı altında ve Allahverdi Efendi tarafından 1909 yılında şurayı Devlet'in verdiği kararla okutulmaya başlanmıştır. (Çölaşan, 1960) Batılılaşma hareketinin hızlandığı yıllarda jeofiziğin jeomanyetizma dalında her hangi bir çalımanın yankılarına rastlamak amacıyla Sipahioğlu (1957) Salih Zeki'nin "Asar-ı Bakiye"sini, Hoca İzhak Efendi'nin "Mecmua-i Ulum-i Riyasiye'sini inceler. "Mecmua-i Ulum-i Riyaziye'de pusula ve sapma açısı değişimlerine dair genel anlamda kısa bir bölümden başka hiç bir kayıt bulamaz.

1884-86 aralığında M. Antoine D'Abbadie; Mısır, Arabistan Yarımadası, Ege Denizi sahilleri, Yunanistan ve İtalya'da 32 noktada manyetik ölçmeler yapmış ve bu arada 1885 Mayıs ve Haziran'ında İstenderun, Mersin, İzmir ve İstanbul'da manyetik sapma açısı, eğim açısı ve yatay şiddet ölçmüştür. Elde ettiği değerler 1890 yılında Fransa Boylamlar Bürosu Anali'nde yayınlanmıştır. (Sipahioğlu, 1957)

Washington'un ünlü Carnegie Enstitüsü'nin, 1909-1921 aralığında dünya çapındaki jeomanyetik kampanyası sırasında İran'dan gelen bir kol, 1901-1911 yıllarında 3'ü Trakya'da olmak üzere bugünkü sınırlarımız içinde 44 noktada jeomanyetik elemanları belirlemiştir (Sipahioğlu, 1957)

Birinci dünya savaşına girmemiz üzerine o zamanki müttefikimiz Almanlar çok gerekli olarak düşündükleri bir meteoroloji şebekesini ülkemizde kurmayı üzerlerine aldılar. İlk olarak 1915 yılında Balkan yarımadasında, Anadolu, Suriye ve Suveyş kanalında bazı istanyonların kurulması için gerekli hazırlıklar yapıldı. (Çölaşan, 1960)

Leipzig Üniversitesi'nde Jeofizik dersi veren Prof. Weikmann ve sonradan ülkemiz hakkında meteorlojik bir broşür yazmış olan Zistler Türkiye'ye geldiler. Kurulan teşkilata İstanbul merkez seçildi. Kuruçeşme'de Caferağa Köşkü'nde "Kuvvei Havaiye Müfettişliği Rasatı Havaiye Müdürlüğü" ismiyle çalışmaya başladı.

1915 yılında çalışmaya başlayan bu şebeke; savaş süresince etkinlikte bulunmuş ve bir çok rasatlar yapmıştır. (Çölaşan, 1960)

Jeofiziğin Cumhuriyetle Gelen Yapısı ve Dinamikleri

Jeofizikte Bazı İlkler

Jeofizikle ilgili eğitime yönelik ilk bölüm o zamanki adıyla İstanbul Darülfünu’nda 1926-1927 öğretim yılında “Heyet ve Jeofizik Enstitüsü” olarak müderris Fatin bey (Gökmen) tarafından açılmıştır. Gene bu enstitüde aynı yıl “Meteoroloji ve Jeofizik” isimli ilk ders ülkemizdeki ilk jeofizik dersi olarak okutulmuştur (İshakoğlu, 1995). Daha sonra Fatin beyin 1933 üniversite reformu ile yeniden yapılanan İstanbul Üniversitesi kadrosunda yer almaması nedeniyle bugünkü anlamıyla kurulması 1948’e kadar gecikecek, 1952-1953 öğrenim döneminde de bağımsız bir “Jeofizik Enstitüsü” olarak Prof. Dr. İhsan Özdoğan ve Prof. Dr. M. Fouche’nin büyük özveri ve katkılarıyla bu kez daha sistematik ve daha güçlü bir biçimde kurulacaktır.

Jeofizik mühendisliği ile ilgili ilk kurum, o vakit tüm doğal kaynakları (petrol dahil) arama yetkisine sahip Maden Teknik ve Arama Enstitüsüdür. Maden aramaya yönelik ilk Jeofizik etüd de bu kurumda 1939’da yapılmıştır.

Universite çatısı altında depremlere yönelik ilk jeofizik enstitü (köklü bir geçmişe sahip Kandilli Rasathanesi o vakitler Milli eğitim Bakanlığına bağlıdır) İstanbul Teknik Universitesi yapısı içinde Prof. Dr. Kazım Ergin’in büyük gayretleri ile “Sismoloji Enstitüsü” olarak 1952’de kurulmuştur.

Sistematik olarak ilk jeomağnetik gözlem, 1947 yılında Kandilli Rasathane’sinde yapılmaya başlanmıştır. Aynı şekilde sistematik olarak ilk sismolojik kayıtlar da bu kurum bünyesinde alınmaya başlanmıştır.

Jeofizik mühendisliği eğitimi ilk olarak İstanbul Üniversitesi’nde 1968-1969 yılında başlatılmıştır. bunu 1974-1975 öğretim döneminde İTÜ, sonra KTÜ ve diğerleri izlemiştir.

Jeofizik ismini taşıyan ilk periyodik 1959 yılında, Türk Jeofizik Dergisinin yayını olarak yayımlanmıştır. Daha sonra bu dergi düzensiz aralıklarla 1986 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. 1986 yılında Jeofizik Mühendisleri Odası’na dönüşen Türk Jeofizikçiler Derneği, Jeofizik isimli dergisinin yayımını yılda iki sayı çıkacak bir biçimde daha düzenli bir hale getirir

Kurumsal Tarih

Hiç kuşku yok ki jeofiziğin kurumsal tarihinde en önemli basamak, 1868’de kurulup, daha sonra 1913’de revizyon geçiren Kandilli rasathanesi’nin Cumhuriyetle birlikte çalışmalarının daha sistematik hale gelmesidir. Kurucusu’nun (Fatin Gökmen) da ifade ettiği gibi burasını çağdaş bir “jeofizik ve astronomi” rasthanesi haline getirmektir amaç.Bu başlangıç dinamikleri ile rasathane, bugün meteorolojisi, Jeomağnetizma-Paleomağnetizması, sismolojisi , jeodezisi ve jeofizik (deprem) mühendisliği ile jeofizik bilimlerinin tümünü kucaklayan bir yapıya sahiptir.

Jeofiziğin kurumsal tarihinde ikinci büyük aşama Maden Tetkik ve Aram Enstitüsü’nün 1935 yıllında kurulmasıdır. Bu enstitü kanalıyla jeofiziğin ekonomik (mühendislik) cephesi Türkiye’de belirmeye başlayacak ve bu cepheyi çağdaş uygulamalarla TPAO, DSİ, EIE, DLH..... taçlandıracaktır. Su, madenler, petrol, barajlar v.b. bir çok konuda jeofizik ilk ekonomik meyvelerini verecektir.

Eğitsel-Bilimsel Tarihçe

Eğitim ve bilim ayrılmaz bir şekilde birbirlerini iki yönlü besleyen bir süreçtir. Bu yüzden birlikte ele alınacaktır. Türkiye’de jeofizik eğitimi ile ilgili çalışmalar Cmhuriyet’in ilk yılları ile görünmeye başlar. O zamanki adıyla İstanbul Darülfünunu (şimdi İstanbul Üniversitesi) 1926-1927 öğretim yılında Fen Şubesi (Fakültesi) içinde bir “Heyet (Astronomi) ve Jeofizik Enstitüsü”nü açar. Enstitü müdürü Fatin Gökmen’dir ve jeofizikle ilgili ilk ders aynı öğrenim dönemi “Meteoroloji ve Jeofizik” olarak okutulur (İshakoğlu, 1995). 1933 üniversite reformu ile DarülfununÜniversiteye dönüşmüş ve bu yeniden kurulan üniversite’de Fatin Gökmen’e görev verilmemiştir. Bununla birlikte eleman yokluğu ile bu ilk temelleri atılan enstitü ancak Prof. Dr. M.Fouche ve Prof. Dr. İhsan Özdoğan tarafından 1952-1953 yılında öğrenime başlayabilecekti. Bu yılları Prof. Dr. Özdoğan şöyle anlatır:

“Eleman yokluğu nedeniyle Enstitü’nün açılışı 1953 yılına kadar gecikecektir. Bu tarihte fakülte kurulu nstitü’nün açılışına karar vermiştir. Böylece Jeofizik fakülte öğetim yönetmeliğinde bir öğretim dalı olarak yerini alır. Aynı yıl Götingen Üniversitesi Jeofizik Enstitüsü direktörü Prof. J. Barthel Fen fakültesine davet edilir. İlk Öğretim programı bu bilim adamı tarafından düzenlenir (Özdoğan, 1975).

Aynı tarihlerde, önemli deprem bölgesinde bulunan yurdumuzda sismoloji alanında bilimsel çalışma ve araştırmalar yaparak tehlike bölgelerini ayrıntılı olarak saptamak, depreme dayanıklı yapı konularını ele alarak geliştirmek, yurda yeter sayıda deprem istasyonu kurmak ve mevcut istasyonlar arasında koordinasyonu sağlamak ve uluslararası benzer kuruluşlarla işbirliği yapmak amaçları ile Mart 1952’de İstanbul Teknik Üniversite’sinde bir “Sismoloji Enstitüsü” kurulmuştur. Enstitü’nün kuruluş yıllarında uzman ve alet ihtiyacı Mart 1951’de yapılan bir anlaşma ile UNESCO tarafından sağlanmıştır. 1966 yılında enstitünün adı “Arz Fiziği Enstitüsü” olarak değiştirilmiş ve İTÜ Maden Fakültesi’ne bağlanmıştır.

Bu arada İstanbul Üniversitesi 1968 yılında kurulan “Tatbiki Jeofizik Kürsüsü” ile daha da güçlenmiş ve “Umumi Jeofizik ve Tatbiki Jeofizik” kürsülerinin ortak çabaları ve Fen Fakültesinin onayı ile 1969 yılında Jeofizik Yüksek Mühendisliği öğrenimine başlamıştır.

İTÜ’de ise Maden Fakültesinin kurulması ile maden mühendisleri için Prof. Dr. Kazın Ergin”in büyük gayretleri ile “Uygulamalı Jeofizik” öğrenimine başlamıştır.Maden Fakültesinde zamanla gelişen öğretim üye ve yardımcıları potansiyeli , araştırma ortamı, laboratuarlar ve arzai uygulamalrı için gerekli alet olanaklar jeofiziğib bir öğretim bölümü haline gelmesi için gerekli önşartları sağlamış olduğundan 1974-1975 öğretim yılında 22 kişilik kontenjanla öğrenci alınarak Jeofizik Mühendisliği öğrenimine başlanmıştır (Ergin, 1975).

KAYNAK Dr.Ferhat ÖZÇEP Prof. Dr. Naci Orbay