PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : TAARRUZ KARARI


_SoN_
01-06-2008, 11:34
TAARRUZ KARARI
Gerçekte ordumuz ihtiyaçlarini ve eksiklerini tamamlamak üzere bulunuyordu. Ben, daha Haziran ortalarinda taarruza karar vermistim. Bu kararimi yalniz Cephe Komutani ile Genelkurmay Baskani ve Millî Savunma Bakani biliyorlardi. Bildirdigim tarihlerde bir geziyi vesile ederek Izmit - Adapazari yönüne hareket ettigim zaman, Ankara'da Genelkurmay Baskani F e v z i P a s a Hazretleri'yle görüstükten sonra, o zaman Millî Savunma Bakani bulunan K â z i m P a s a Hazretleri'ni Sariköy istasyonuna kadar birlikte götürerek, oraya davet ettigim Cephe Komutani I s m e t P a s a Hazretleri'yle birlikte, taarruz için gerekli hazirliklarin sür'atle tamamlanmasi ile ilgili kararlar aldik.

Efendiler, artik Büyük Taarruz'dan söz açma sirasi geldi. Bilirsiniz ki, Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra, düsman ordusu büyük ve kuvvetli bir grupla Afyonkarahisar - Dumlupinar arasinda bulunuyordu. Bir baska kuvvetli grubuyla da Eskisehir bölgesindeydi. Bu iki grup arasinda yedek kuvvetleri vardi. Sag kanadini, Menderes dolaylarinda bulundurdugu kuvvetlerle, sol kanadini da Iznik Gölü'nün kuzey ve güneyindeki kuvvetleriyle koruyordu. Denilebilir ki, düsman cephesi, Marmara'dan Menderes'e kadar uzaniyordu. Düsman ordusunun teskilâti, üç kolordu ve bazi müstakil birliklerin mevcudu da üç tümeni bulmaktaydi. Biz, Bati Cephesi'ndeki kuvvetlerimizi iki ordu halinde teskilâtlandirmis ve düzenlemistik. Bundan baska, dogrudan dogruya cepheye bagli teskilâtimiz da vardi. Bizim bütün birliklerimiz on sekiz tümen idi. Bundan baska üç tümenli bir süvari kolordumuz ve daha zayif mevcutlu iki süvari tümenimiz vardi. Teskilâti biribirinden farkli olan iki düsman ordusu biribiriyle karsilastirilirsa, her iki tarafin insan ve tüfek kuvvetleri, asagi yukari biribirine denk bulunuyordu. Yalniz, Yunan ordusu, dünyanin hür ve kendisini destekleyen sanayiine dayandigi için, makineli tüfek, top, uçak, tasit, cephâne ve teknik malzeme bakimindan daha üstün durumdaydi. Diger taraftan bizim ordumuz süvari sayisi yönünden daha üstün bulunuyordu.

1'INCI ORDU KOMUTANI ALI IHSAN PASA'NIN YARATTIGI DURUM
Burada, sirasi gelmisken bir noktayi belirtmeliyim. Ordularimizdan birinin, 2' nci Ordu'nun komutani bugün Askerî Sûra üyelerinden olan S e v k i P a s a Hazretleri idi. 1' inci Ordumuzun komutasini Malta'dan gelmis olan I h s a n P a s a 'ya vermistik. I h s a n P a s a 'nin, kendisini Divan-i Harbe kadar götüren yersiz ve davranislarindan dolayi, ordu komutanligindan uzaklastirilmasi gerekti. Gerçekten, A l i I h s a n P a s a; ordunun disiplinini ve genel yönetimini bir çikmaza sokacak sekilde hareket etti. Örnek olarak, ordusundaki ast komutanlarda, üst komutanlara karsi itaatsizlik edecek durumlar yaratti.
Söz gelisi, ambarlarinin mevcudunu günlerce haber vermeyerek ve haber verdirmeyerek genel yiyecek sikintisinin çekildigi bir sirada, ansizin ambarlarinin bosaldigini ve açlik tehlikesi bulundugunu bildirdi.

Ast komutanlari, üstlerine karsi itaatsizlige ve görevlerini yapmamaya kiskirtma ve bu davranislari destekleme gibi tutumlari yaninda, ordunun emirlere uyma ve görev duygusuyla oynayacak kadar entrikaci bir yaratilista oldugu kanaatini de uyandirdi.

A l i I h s a n P a s a 'nin bilinen, kendisine has özelliklerinden baslicalari sunlardi :

En küçük birliklere kadar bütün ordusuna, önemli önemsiz her isin ve her kararin ancak kendisi tarafindan verilecegini telkin ederek bütün ordusunda yalniz kendisinin kudret sahibi oldugunu zannettirmek. Büyüklerinden daha üstün oldugunu herkese ispatlamak düsüncesine kapilmak. Gerek resmî is gerek özel davranis bakimindan büyüklerinin itibarlarini düsürmeye çalismak. Savas açisindan tedbirde yerindelik ve sinirde saglamlik yönleriyle kendisini deneme firsati bulunmamis olmakla birlikte, bu hususta anlasilan karakteri suydu :

Herhangi bir basarisizligi mutlaka astina veya üstüne yükleme yolunu her zaman düsünmesi. I h s a n P a s a, yumusak ve nazik davranislardan çok, sert ve resmi davranisla is yaptirmayi gerekli bulur.

A l i I h s a n P a s a 'nin huyu ve ahlâki konusunda, kendisinin kurmay baskani iken çekilmek zorunda kalan Yarbay H â l i t B e y'in (Sonradan Kastamonu Milletvekili olmustur) Bati Cephesi Komutanligi'na verdigi 20 Ocak 1922 tarihli resmî bir raporunun bazi bölümlerini oldugu gibi bilginize sunacagim. H â l i t B e y, Birinci Dünya Savasi'nda, Irak'ta da A l i I h s a n P a s a ile birlikte bulunmustu. Sözünü ettigim raporda su cümleler vardir :

Komutanim A l i I h s a n P a s a 'nin geldigi günden beri ast komutanlarin haysiyetini ve görev yapma istegini kiracak davranislar içinde bulunmasi ve yapilan yazismalardan anlasilmis olacagi üzere Cephe Komutanligi'na karsi astlara hissettirecek derecede yakisiksiz bir haberlesme kapisi açmasi, benlik kokusu hissedilen düsünce yarisina girismesi, dünyanin deger verdigi ve saygi duydugu cephe karargâhinin nüfuzunu azaltmak istedigini anlatir bir davranis tarzini benimsemis olmasi, beni ciddî olarak düsündürdü ve üzdü. Davranislarini elimden geldigi kadar degistirmeye çalistim. Fakat yine büyük bir fark göremedim.

Aklinda yer etmis bencillik hastaligi, ün yapma hirsi, asiri kiskançlik ve sonsuz bir bencilliigin etkisiyle bas olmak istedigi, davranislarindan ve ast komutanlar yaninda söyledigi biribirine düsürücü sözlerden anlasiliyordu. 11' nci Tûmen Komutani istifami isittikten sonra, bana gizli bir konusmada :

A I i I h s a n P a s a ' nin Malta'da iken kurtulmasi için F e r i t P a s a ' ya mektuplar yazdigini ve Ingiliz mandasini kabul etmek için kendi karsisinda saatlerce açiktan açiga konusmalar ve tartismalar yaptigini söyledi. A l i I h s a n P a s a 'nin davranislarina bakarak, bu sözleri dikkat çekici buldum.." Astlardan gelen bazi evraki cepheye, cepheden geleni astlara oldugu gibi göndererek karsilikli güven duygularmi sarsma seklindeki davranislan da ayrica dikkati çekmektedir. Söz gelisi : Seyhelvan daginin düsman eline geçisi ile ilgili yazismalarin oldugu gibi 2 nci Kolordu'ya, 5 inci Kolordu'dan yazilan bazi raporlarin da aynen cepheye yazilmasi gibi. Buna ragmen, söz konusu olayin sorumlulugunu 5' inci Kolordu Komutani'na yüklemesi ve kendisinden cepheye sikâyette bulunmasi âmirlik niteligi ile bagdastirilamaz, Tevhid-i Efkâr gazetesinde yayinlattigi hâtiralari arasinda, Ateskes Anlasmasi tarihinden bir gün önce, Musul güneyinde, Sarkat'ta esir olan Dicle Grubu nun esirlik sebebini yalniz o zaman grup komutani olan (Simdi Dogu Cephesi nde Tümen Komutani imis) Yarbay I s m a i l H a k k i B e y ' in üzerine atmasi da bu karakterinin delilidir. Dicle Grubu 7, 9, 43, 18 ve 22 nci Alaylarla Avci Alayindan olusmustur. Bunlardan baska ayrica 5' inci Tümen'den 13 ve 14' üncu Alaylar da parça parça esir verildi. Ateskes Anlasmasi'ndan bir gün önce 13.000 kisinin esir verilmesi, 50 kadar topun kaybi, gerçekte kendisinin sartlara ve duruma uygun olmayarak verdigi bir emir yüzündendir. Iste bu durum Musul ilinin kaybedilmesine yol açti, Halbuki, ateskes anlasmasi yapilacagi belliydi. Gruba, Keyare mevziine çekilmek için direktif verilseydi, Ingilizler gruba tesir etmek söyle dursun yenemezlerdi bile. Bu gruba 5' inci Tumen de katilabilirdi. Ateskes anlasmasi yapildigi zaman, esir olan sekiz piyade alayi elde bulunur ve Musul da bizde kalirdi, Fakat sefil bir düsünce mantiga galebe çaImistir.

Hâtiralarinda, Dicle boyundaki bütün basan ve T o w n s h e n d ' in esir alinmasi serefi, kendisine mâledilmistir.... , Her basariyi kendisine aitmis gibi gösteren yayinlar yaptirmaktan maksadi, kamuoyunu aldatarak söhret ve mevki kazanmaktir. Ünlü adamlarm hâtiralarini yayinlamak, millette övünme duygularini canli tutar ve gereklidir de, ancak, tarihin sorumlu tutacagi kimselerin hareketlerini övünülecek seyler arasinda saymak tarihi lekeler ve gelecek nesilleri yanlis düsüncelere sürükler.

Efendiler, A l i I h s a n P a s a, Meclis'teki muhalifler grup ileri gelenleri ile de temas ve haberlesmelerde bulunuyordu. Kendisinin komutanligina son verilerek, hakkinda kanunî isleme devam edilmek üzere Millî Savunma Bakanligi emrine verilmesini onayladigim. 18 Haziran 1922 gününün ertesinde, yani 19 Haziran tarihinde, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi Ikinci Baskani bulunan R a u f B e y'den, makina basinda, I h s a n P a s a ile ilgisini gösterir bir sifreli telgraf almistim. Yeri gelince bu telgrafi da bilginize sunmustum. O günlerde Adapazari, Izmit taraflarinda gezide bulunuyordum. R a u f B e y telgrafinda diyordu ki : 1' inci Ordu Komutani A l i I h s a n P a s a' nin görevden alinarak Divan-i Harbe verilmek üzere Konya'ya gönderildigine dair Meclis çevrelerinde dedikodulara yol açan bir söylenti vardir.

Efendiler, bir komutanin görevden alinmasi, göreve tayini veya askerî mahkemeye verilmesi isleminin üzerinden bir gün bile geçmeden, Meclis'çe dedikodu olabilecek bir söylenti haline gelmesi ve Meclis Ikinci Baskani'nin bu olayla, benden açiklama isteyecek kadar yakindan ilgilenmesi dikkat çekici degil midir? R a u f B e y'e tarafindan gereken cevap verildi.1' inci Ordu Komutanligi bir süre vekâletle idare edildi. Fakat birinin asil olarak tayini gerekiyordu. Moskova Sefirligi'nden dönmüs olan F u a t P a s a'nin 1' inci Ordu Komutanligi'ni kabul edip etmeyecegi konusunda düsüncesini almak istedim. Anladim ki, cephe komutanligi yapmis oldugundan, cephe komutaninin emrine girmek istemiyor. Millî Savunma Bakani bulunan K â z i m P a s a vasitasiyla 1' inci Ordu Komutanligi'ni, R e f e t P a s a'ya teklif ettirdim. Kabul etmemis. Nihayet, o tarihlerde kayitsiz sartsiz cephe emrine girerek görev yapacagini söyleyen ve açikta bulunan N u r e t t i n P a s a 'yi 1' inci Ordu Komutanligi'na getirdik.

TAARRUZ PLANIMIZIN ANA ÇIZGILERI
Efendiler, düsman ordusunun cephe ve teskilât durumu ile, ona karsi Bati Cephesi'ndeki kuvvetlerimizin esas olarak iki ordu halinde kurulup düzenlenmis oldugunu söylemistim. Öteden beri tasarlamis oldugumuz taarruz plânimizin ana çizgilerini de arz edeyim :

Düsündügümüz, ordularimizin ana kuvvetlerini düsman cephesinin bir kanadinda ve mümkün oldugu kadar dis kanadinda toplayarak, bir imha meydan muharebesi vermekti. Bunun için elverisli buldugumuz durum, ana kuvvetlerimizi, düsmanin Afyonkarahisar yakinlarinda bulunan sag kanat grubu, güneyinde ve Akarçay ile Dumlupinar hizasina kadar olan alanlarda toplamakti. Düsmanin en hassas ve önemli noktasi orasiydi. Çabuk ve kesin sonuç almak, düsmani bu kanadindan vurmakla mümkündü.

Bati Cephesi Komutani I s m e t P a s a ve Genelkurmay Baskani F e v z i P a s a, bu bakimdan gerektigi gibi bizzat incelemeler yapmislardi. Hareket ve taarruz plânimiz çok önceden tespit edilmisti.

Konya'ya gelmis olan G e n e r a l T o w n s h e n d'in istegi üzerine, kendisiyle görüsmek için, Ankara'dan hareket ederek 23 Temmuz 1922 aksami Bati Cephesi Karargâhi'nin bulundugu Aksehir'e gittim. Savas plâni üzerinde görüsürken Genelkurmay Baskani'nin da katilmasini uygun bulduk. Ben, 24 Temmuzda Konya'ya gittim. 27'sinde tekrar Aksehir'e gelmisti. 27/28 Temmuz gecesi birlikte yaptigimiz görüsme sonunda, tespit edilmis olan plân geregince taarruz etmek üzere, 15 Agustosa kadar bütün hazirliklarin tamamlanmasina çalismayi kararlastirdik.

28 Temmuz 1922 günü ögleden sonra yaptiriIan bir futbol maçini seyretmek bahanesiyle ordu komutanlari ve bazi kolordu komutanlari Aksehir'e çagrildi. 28/29 Temmuz gecesi genel olarak komutanlarin taarruzla ilgili görüslerini aldim. 30 Temmuz 1922 günü Genelkurmay Baskani ve Bati Cephesi Komutani ile yeniden görüserek tarruzun seklini ve ayrintilarini tespit ettik. Ankarara'dan çagirdigimiz Millî Savunma Bakani K â z i m P a s a da 1 Agustos l922 ögleden sonra Eskisehir'e geldi. Ordu hazirliginin tamamlanmasinda Millî Savunma Bakanligi'na düsen isler tespit edildi.

TAARRUZA HAZIRLIK EMRI
Ordunun hazirliklarinin tamamlanmasini ve taarruzun bir an önce yapilmasini emrettikten sonra tekrar Ankara'ya döndüm. Bati Cephesi Komutani, 6 Agustos 1922'de ordularina gizli olarak taarruza hazirlik emri verdi. Genelkurmay Baskani ve Millî Savunma Bakani Pasalar da Ankara'ya döndüler.

Efendiler, taarruz için yeniden cepheye gitmeden önce, Ankara'da yapilmasi gereken bazi isler vardi. Daha taarruz emri verdigimi Bakanlar Kurulu'na da açikça bildirmemistim. Artik onlara recmî olarak haber verme zamani gelmisti. Yaptigimiz bir toplantida iç ve dis durumlarla ordunun durumunu görüsüp tartistiktan sonra, taarruz konusunda Bakanlar Kurulu ile görüs birligine vardik.

Önemli bir konu daha vardi. Muhalifler ordunun çürüdügünden, kipirdayacak durumda olmadigindan, böyle karanlik ve belirsizlik içinde beklemenin sonucunun felâketten ibaret olacagi yolundaki propagandalarina alabildigine hiz vermislerdi. Gerçi, Meclis'te bu düsünce akiminin biraktigi yankilar, zaten düsmanlardan fazlasiyla gizlemek istedigim taarruz bakimindan yararliydi. Fakat bu olumsuz propaganda en yakin ve en inanmis kimseler üzerinde bile kötü etkisini göstermeye baslamis, onlarda da kararsizliklar uyandirmisti. Onlari da yakinda yapacagim taarruz konusunda ve alti yedi gün içinde düsmanin ana kuvvetlerini yenecegime olan güvenim hususunda aydinlatmayi ve yatistirmayi gerekli buldum. Bunu da yaptiktan sonra Ankara'dan ayrildim. Genelkurmay Baskani benden önce 13 Agustos 1922'de cepheye gitmisti.

Ben birkaç gün sonra hareket ettim. Hareketimi belirli birkaç kisi disinda bütün Ankara'dan gizledim. Benim Ankara'dan ayrilacagimi bilenler, burada imisim gibi davranacaklardi. Hattâ gazetelerde benim Çankaya'da çay ziyafeti verdigimi de ilân edeceklerdi. Bunu süphesiz o vakitler isitmissinizdir. Trenle hareket etmedim. Bir gece otomobille Tuz Çölü üzerinden Konya'ya gittim. Konya'ya hareketimi telgrafla orada kimseye bildirmedigim gibi, Konya'ya varir varmaz telgrafhaneyi kontrol altina aldirarak Konya'da bulundugumun da hiçbir yere bildirilmemesini sagladim. 20 Agustos 1922 günü ögleden sonra saat 16.00'da Bati Cephesi Karargâhi'nda yani Aksehir'de bulunuyordum. Kisa bir görüsmeden sonra 26 Agustos 1922 sabahi düsmana tarruz için Cephe Komutani'na emir verdim.

26 AGUSTOS 1922 TAARRUZ EMRI
2O/21 Agustos 1922 gecesi 1' inci ve 2' nci Ordu Komutanlarini da Cephe Karargâhina çagirdim. Genelkurmay Baskani ile Ccphe Komutanini da yanimda bulundurarak, taarruzun nasil yapilacagini harita üzerinde kisabir savas oyunu seklinde açikladiktan sonra, Cephe Komutani'na o günvermis oldugum emri tekrarladim. Komutanlar harekete geçtiler. Taarruzumuz, strateji ve ayni zamanda bir taktik baskin halinde yürütülecekti. Bunun gerçeklestirilebilmesi için de kuvvetlerin yiginak ve hazirliklarinin gizli kalmasina önem vermek gerekiyordu. Bu sebeple bütünyürüyüsler gece yapilacak, birlikler gündüzleri köylerde ve agaçliklaraltinda dinleneceklerdi. Taarruz bölgesinde, yollarin düzeltilmesi v.b.çalismalarla düsmanin dikkatini çekmemek için diger bazi bölgelerdide benzeri yaniltici hareketlerde bulunulacakti.

24 Agustos 1922'de karargâhimizi Aksehir'den, taarruz cephesi gerisindeki Suhut kasabasina getirttik, 25 Agustos 1922 sabahi da Suhut'tan savasi idare ettigimiz Kocatepe'nin güneybatisindaki çadirli ordugâha naklettik. 26 Agustos sabahi Kocatepe'de hazir bulunuyorduk.Sabah saat 5.30'da topçu atesimizle taarruz basladi.

BASKOMUTAN SAVASI
Efendiler, 26/27 Agustos günlerinde, yani iki gün içinde, düsmanin Karahisar'in güneyinde 50 ve dogusunda 20, 30 kilometre uzunlugundaki müstahkem cephelerini düsürdük. Yenilen düsman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Agustosa kadar Aslihanlar yöresinde kusattik. 30 Agustosta yaptigimiz savas sonunda (buna Baskomutan Muharebesi adi verilmistir),düsmanin ana kuvvetlerini yok ettik ve esir aldik. Düsman ordusununBaskomutanligini yapan General Trikopis de esirler arasina girdi.Demek ki, tasarladigimiz kesin sonuç, bes günde alinmis oldu. 31 Agustos 1922 günü ordularimiz ana kuvvetleriyle Izmir'e dogru yol alirken ,diger birlikleriyle de düsmanin Eskisehir de kuzeyinde bulunan kuvvetlerini yenmek üzere ilerliyorlardi.

ATESKES TEKLIFI
Efendiler, Baskomutan Savasi'nin sonuna kadar her gün büyük basarilarla gelisen taarruzumuzu,resmî bildirilerde pek önemsiz harekâttan ibaret gösteriyorduk. Maksadimiz, durumu mümkün oldugu kadar dünyadan gizlemekti. Çünkü,düsman ordusunu tamamen yok edecegimizden emindik. Bunu anlayip,düsman ordusunu felâketten kurtarmak isteyeceklerin yeni tesebbüslerine meydan vermemeyi uygun görmüstük. Gerçekten, bizim hareketimizi sezdikleri zaman ve taarruzumuzun arkasindan bize basvuranlarolmustur. Örnek olarak, biz taarruza devam ettigimiz sirada, BakanlarKurulu Baskani olan R a u f B e y 'den, Ateskes konusunda Istanbul'dan haber geldigini bildiren 4 Eylül 1922 tarihli bir telgraf almistim.Verdigim cevap aynen söyledir :

Tel. Makama özel 5.9.1922

Bakanlar Kurulu Baskanligi

Yüksek Katina

Anadolu'daki Yunan ordusu kesin olarak yenilgiye ugratilmistir. Yunan ordusunun artik yeniden ciddî bir direniste bulunmasina ihtimal yoktur. Anadoluiçin herhangi bir görüsmeye gerek kalmamistir. Ateskes ancak Trakya için sözkonusu olabilir. Bu bakimdan Eylülün onuna kadar dogrudan dogruya YunanHükümeti veyahut Ingiltere vasitasiyla, hükümetimize resmen basvurdugu takdirde, asagidaki sartlar ileri sürülerek cevap verilmelidir. Bu tarihten, yani Eylülünonundan sonra yapilacak basvurmaya verilecek cevap baska türlü olabilir. Bu takdirde durum bana ayrica bildirilmelidir :

1- Ateskes Anlasmasi tarihinden baslayarak on bes giin içinde Trakya,1914sinirlarina kadar kayitsiz sartsiz Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti'nin sivilmemurlarina ve askerî kuwetlerine teslim edilmis bulunacaktir.

2 - Yunanistan'daki esirlerimiz on bes gi.i.n içinde Izmir, Bandirma ve Izmit limanlarinda bize teslim edilecektir.

3 - Yunan Hükumeti, Yunan ordusunun üç buçuk yildan beri Anadolu'dayaptigi ve yapmakta oldugu tahribati tamir etmeyi simdiden taahhüt edecektir.

Büyük Millet Meclisi Baskani

Baskomutan

Mustafa Kemal


ORDULARIMIZ IZMIR RIHTIMINDA ILK VERDIGIM HEDEFE, AKDENIZ'E ULASTILAR

Dogrudan dogruya bana gönderilen bir telsiz telgrafta da, Izmir'deki Itilâf Devletleri konsoloslarina benimle görüsmelerde bulunma yetkisinin verildigi bildirilerek, onlarla hangi gün ve nerede bulusabilecegim soruluyordu. Buna verdigim cevapta da, 9 Eylül 1922'de Kemalpasa'da görüsebilecegimizi bildirmistim. Gerçekten de, söz verdigim gün, ben Kemalpasa'da bulundum. Fakat görüsme isteyenler orada degildi. Çünkü ordularimiz, Izmir rihtiminda ilk verdigim hedefe,, Akdeniz'e ulasmis bulunuyorlardi

Saygideger Efendiler, Afyonkarahisar - Dumlupinar Meydan Muharebesini ve ondan sonra düsman ordusunu tamamiyle yok eden veya esir eden ve kiliç artiklarini Akdeniz'e, Marmara'ya döken harekâtimizi açiklayici ve vasiflandirici söz söylemeyi gereksiz sayarim.

Her safhasiyla düsünülmüs, hazirlanmis, idare edilmis ve zaferle sonuçlandirilmis olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta hey'etinin yüksek kudret ve kahramanligini tarihe bir kere dahageçiren muazzam bir eserdir.

Bu eser, Türk milletinin hüriyyet ve istiklâl düsüncesinin ölümsüz bir âbidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evlâdi, bir orduniin baskomutani oldugumdan, mutluluk ve bahtiyarligim sonsuzdur.

Efendiler, iste simdi diplomasi alanina geçebiliriz. Gerçi, ordumuzun zafere ulasacagindan ümitsiz olduklari için, bu meseleyi daha önce diplomasi yoluyla çözüme baglama kanaat ve iddiasinda olanlari, dediklerini yapma hususunda biraz fazlaca bekletmis oldum. Bununla birlikte, sonunda benim de diplomasi alaninda ciddî olarak çaba harcadigimi görerek memnun olmalari gerekirdi. Böyle olup olmadigini görecegiz.

Ordularimiz, Izmir ve Bursa'yi geri aldiktan sonra, Trakya'yi da Yunan ordusundan kurtarmak için Istanbul ve Çanakkale dogrultusunda yürüyüslerine devam ederken, Ingilizlerin o zamanki basbakani bulunan L1oyd George, fiilen harbe karar vermis bir tavirla ve yardimci birlikler gönderilmesi istegiyle dominyonlara müracaat etmis. Yalniz, ondan sonra olup bitenlere bakilirsa LIoyd George'un isteginin yerine getirilmedigini kabul etmek gerekir.


ITILAF DEVLETLERININ 23 EYLÜL 1922 TARIHLI ATESKES TEKLIFI

Bu siralarda, Istanbul'da Fransiz Fevkalâde Komiseri bulunan Genera1 Pe1le benimle görüsmek üzere Izmir'e geldi. diye adlandirdigi bir bölgeye, ordularimizin girmemesinin yerinde olacagini tavsiye eti. Millî hükûmetimizin böylebir bölge tanimadigini, Trakya'yi da kurtarmadikça ordularimizin durdurulmasina imkân olmadigini söyledi. General PeI1e, bana,Mösyö Frank1in Boui1Iin 'un benimle görüsmek üzere gelmek istedigini bildiren, kendisine çekilmis özel bir telgrafini gösterdi.Kendisini Izmir'de kabul edecegimi söyledim. Mösyö Frank1inBoui1Ion, bir Fransiz harp gemisiyle Izmir'e geldi. Fransiz Hükümeti adina ,Ingiliz ve Italyan Hükûmetlerinin de uygun görmeleri üzerine, benimle görüsmeler yapmaya geldigini söyledi. Biz F r a n k 1 i nBoui11on'la görüsürken, Itilâf Devletleri Disisleri Bakanlari imzasini tasiyan 23 Eylül 1922 tarihli bir nota geldi. Bu notada iki önemlinokta yer aliyordu. Bunlardan biri askerî harekâtin durdurulmasiyladigeri de Baris Konferansi'yla ilgiliydi.

Biz, Rumeli'de Dogu Trakya'yi millî sinirlarimiza kadar tamamenalmadikça askerî hareketten vazgeçemezdik. Ancak, yurdumuzun bu bölgesinden düsman birlikleri çikarildigi takdirde böyle bir harekete devametmeye kendiliginden gerek kalmayacakti. Bu notada, Venedik veya baska bir sehirde toplanacak olan Ingiliz, Fransiz, Itâlyan, Japon, Romen,Sirp - Hirvat - Sloven Devleti ile Yunanistan'in da çagriIacagi bir konferansa, delegelerimizi göndermeyi kabul edip etmeyecegimiz sorulmaklabirlikte, görüsmeler sirasinda Bogazlardaki tarafsiz bölgelere bizden asker gönderilmemesi sartiyla, Edirne dahil olmak üzere Meriç'e kadarTrakya'nin bize iadesi ile ilgili talebimizin olumlu karsilanacagi bildiriliyordu.

Notada, bogazlardan, azinliklardan ve Milletler Cemiyeti'ne girmemizden de söz ediliyordu.

Konferansin toplanmasindan önce, Yunan birliklerinin, Itilâf Devletleri komutanlarinin çizer&127;kleri bir hattin gerisine çekilmesi için, Itilâf Devletleri'nin nüfuzunu kullanacagina söz aerilmekte ve bu konudagörüsülmek üzere Mudanya veya Izmit'te bir toplanti yapilmasi teklifedilmekteydi.


MUDANYA KONFERANSI

29 Eylül 1922 tarihinde, bu notaya verdigim kisa bir cevapta, Mudanya Konferansi'ni kabul ettigimi bildirdim. Fakat Meriç nehri'ne kadar Trakya'ninderhal bize geri verilmesini istedim. 3 Ekimde toplanmasinin uygun olacagini söyledigim Mudanya Konferansi'na, Baskomutanlik adina olaganüstü yetkiyle Bati Cephesi Ordulan Komutani I s m e t P a s a 'yi de.lege tayin ettigimi bildirdim. Bu notaya hükûmetçe de 4 Ekim l922tarihli etrafli bir cevap verildi. Bu cevapta, konferans yeri olarak Izmirteklif edildi. Bogazlar meselesi dolayisiyla, Rusya, Ukrayna ve Gürcistan Cumhuriyetleri'nin de daveti istendi. Diger konular üzerindeki görüslerimiz de ana çizgileriyle bildirildi.

Mudanya'da, I s m e t P a s a 'nin baSkanligi altinda, Ingiliz delegesi General Harrington, Fransiz delegesi GeneralCharpy, Italyan delegesi Genera1 MonbeI1i 'nin katildiklarikonferans toplandi. Bir hafta kadar süren tarti$mali görüsmelerden sonra, 11 Ekimde, Mudanya Ateskes Anlasmasi imzalandi. Böylece, Trakyaana vatana katilmis oldu.

Efendiler, zaferden sonra, bizim Izmir'deki siyasî temaslarimizüzerine, Ankara'da Bakanlar Kurulu'nun daha dogrusu bazi bakanlarintelâsli bir duruma girdikleri farkedildi.

Askerî görevimin son bulmus oldugunu, bundan sonraki siyasiislerin Bakanlar Kurulu'na ait oldugunu hissettirecek sekilde, beni Ankara'ya davet ettiler. Halbuki, ne askerî görevim son bulmustu ne desiyasî ve diplomatik konularla ilgilenmek ve ugra$maktan kendimi aIabilirdim. Bu bakimdan, Izmir'den ordunun basindan ve baslattigim siyasî iliskilerden uzaklasamazdim. Bundan dolayidir ki, benimle görüsmek isteginde bulunan ve bunda direnen hükumet üyelerinin veya ilgili bakanlarin Izmir'e yanima gelmelerini teklif ettim. Hükumet Baskani Rauf Bey 'le Disisleri Bakani Yusuf Kema1 Bey geldiler. Rauf Bey, Izmir'de bana bazi özel dileklerini de bildirdi. Sözgelisi, A1i Fuat Pasa ile Refet Pasa 'nin, zafer dolayisiylaterfi ettirilmelerini ve kendilerine uygun birer görev verilerek memnunedilmelerini rica ettiler. Bildiginiz üzere, muharebeden önce A1i Fuatve Refet Pasa'larin bu harekâta katilmalari için türlü yollarla tesebbüste bulunmustum; fakat basaramadim. Zaferden dolayi, Muharebe'de fülen hizmet edip liyakat göstermis olan komutanlar ve subaylarterfi ettirilmek ve takdir edilmek suretiyle elbette ödüllendirilmislerdi.Askerî harekâta katilmaktan kaçinan kimselerin de bizzat orada bulunanlarla birlikte ödüllendirilmeleri elbette kötü etki yapabilirdi .Kisacasi, Rauf Bey'e dileklerini yerine getiremeyecegimi söyledim. Fakat A1i Fuat Pasa, Meclis Ikinci Baskani bulunduguna göre, mevkii ve görevi kendisini memnun edebilecek bir seviyede idi. Yalniz, açikta bulunan Refet Pasa için uygun bir görev bulmaya çalisacagimasöz verdim. Kendisini Izmir'e davet etmesini sövledim. Refet Pasa,Izmir'e gelmisti. Fakat bu geli$ tam benim Ankara'ya döndügüm geceye rastladigi için kendisiyle orada görüsme imkâni olamadi