PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Cennet Nasıl Bir Yer?


Hasret
03-01-2009, 13:50
Cennet Nasıl Bir Yer?

Cennete Giriş

Cennetin kapıları açılınca, güzel koku­larının meltemi ve akar sularının hoş sesi dal­ga dalga yayılır. Yüzünü ve bütün bedenini âdeta okşar durur. Cennetin hoş rayihaları, keskin misk kokusu, kırmızı zaferanı, sarı kâfuru ve gri anberi, meyvelerinin nefis koku­ları, güzelim ağaçları, okşayıcı meltemleri her tarafta dolup taşar. Bu güzel kokular ve esinti­ler, koku alma duyunda birbirine karışır, nihâyet bey­nine ulaşır, hoşluğu kalbini doldurur, oradan da bütün or­ganlarından taşar. Gözünle Cennet köşklerinin güzelliğine, yeşil zümrüt­ten, kırmızı yakuttan, beyaz inciden büyük taş­larla örülmüş binalarına bakarsın. Nuru, parlaklık ve güzel­liği her tarafı kaplamıştır. Allah onları berraklık ve parlak­lıkta mükem­mel yaratmıştır.

Bu ve Cenneteki diğer şeylerin nuru birbi­rine karışmış­tır. Oraya girdiğinde, çok büyük nimetlere ereceğini ve Rabbinin cemalini sey­redeceğini bildiğinden, gönlün se­vinçle do­larak Allah’ın perdelerine bakarsın. Cennet ha­valarının ve rüzgarlarının hoş kokusu, manzarasının par­laklığı, meltemlerinin tatlı rayihası ve okşayıcı serinlği bir araya gelmiştir. Bu, yüzüne ilk deyip okşayacak olan güzel esin­tilerdir.

Nurlu Kafile

Düşün bir kere! Cennete girmekle mes­rursun. Kapısı­nın, senin ve seninle birlikte di­ğer Allah dostları için açıldı­ğını biliyorsun. Sevincin, baktığında gördüğün gözalıcı gü­zel­liği, ondan yayılıp gönlüne kadar ulaşan hoş kokusu, yüz ve bedenini okşayan nefis havası ve serin melteminden ileri gelmektedir. Düşün bir kere! Allah sana bütün bu şeyleri ihsan et­miş. Bu manzara karşısında sevincinden ölsen bile sana çok görülmez. Nihayet melekler Cen­netin kapısını açınca, senin ve seninle beraber diğer Allah dostlarının yüzüne gülümseyerek sizi karşılarlar. Sonra Allah’ın izzetine yemin ederek yaratıldıkları günden beri ancak bu an­da ve sizin için güldüklerini söylerler.

Sonra size “Selâmün aleyküm!” diye sesle­nirler. Mü­kemmel sûretleri ve parlak nurları yanında bir de güzel nağmelerini, hoş sözleri­ni, tatlı selâmlarını bir tasavvur et! Sonra se­lâmlarına şu sözleri de eklerler: “Tertemiz gel­diniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya!” (Zümer Sûresi: 73) Cennetlikleri, her türlü kir, pas, kin ve sinsilik gibi maddî ve manevî pis­likten temiz olmak ve dinî ve dünyevî bütün kötülüklerden uzak bulunmakla överler. Sonra Allah adına, O’nun saadet yurdu olan Cennete girmelerine izin verirler. Sonra orada sonsuza dek kalacaklarını bildirerek: “Tertemiz geldi­niz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya!” (Zümer Sûresi: 73) derler.

Sen ve seninle birlikte Allah’ın sevgili kul­ları bunu işi­tince içeri girmek için kapıya ko­şarsınız. Kapılar girenlere dar gelir. Tıpkı Utbe bin Gazvan’ın Hz. Peygamber (s.a.v.)’den naklen belirttiği gibi: “Cennetin kapısından sı­kışa­rak girmeleri benim için şefaatimden daha önemlidir.” Cennetin kapısı izdihamdan dolayı sıkışır. Kırk senelik yü­rüyüş genişliğinde olan kapının, Rahman’ın dostlarının kalabalı­ğına dar gelmesini ne sanıyorsun? Yakut ve inciden yapılmış saraylarının güzelliğini göre­rek koşan bu kalabalık ne değerli bir kala­balıktır!

Düşün bir kere! Mahşerin o kalabalığı içe­risinde Allah seni affetmiş. Cennetin kapısına doğru koşanlarla birlikte koşuyorsun. Temiz­lenmiş vücutlarla parlamış ve dolunay gibi aydınlanmış yüzlerle sevinenlerle birlikte se­viniyorsun. Vücutlarından güneşin ışınları gi­bi nurlar saçılmaktadır! Sen Cennetin kapısını geçip toprağına ayak bastığında bakarsın ki, o keskin bir misk ve üzerinde olgun bir zaferan yeşer­miştir. Misk, gümüş gibi parlak bir zeminin üzerine serpil­miştir. Etrafında da za­feran bitmiştir.

Ölümsüzlük Yurduna İlk Adım

İşte bu, azap ve ölümden emin olarak ölüm­süzlük top­rağına attığın ilk adımdır. Sen misk toprağı ve zaferan bah­çesi içerisinde adım adım ilerliyorsun. İki gözün, ağaçlarının güzelliğinden ve manzarasının göz alıcılığın­dan doğan inci gibi parlak güzelliğine takılıp kalmıştır. Sen işte böyle zaferan bahçelerin­de ve misk yığınları içindeki Cennet toprak­larında gezerken birden Cennetteki zevcelerin, ço­cukların, hizmetçi ve uşakların arasında -Ali bin Ebî Talib’ (r.a.)’ın belirttiği gibi- “Fa­lanca geldi!” diye seslenilir. Hepsi de seni kar­şılamaya gelirler. Tıpkı dünyada kayıp kişisi­nin geldiği kendisine müjdelenen bir kimsenin sevindiği gibi senin gelişinden dolayı sevinir­ler.

Sen saraylarına bakarken, birden onların tatlı seslerini ve hoş karşılayışlarını duyar­sın. Bundan dolayı sevincinden uçar gibi olur­sun. Onların senin hakkındaki tezahürat sesle­rini duyduğunda hissettiğin sevinçle kendinden geçerken, uşaklar sana doğru hızla koşarlar. Cennet çocukları yo­lunda saf bağlarlar. Uşak­lar sana doğru gelirlerken, sabır­sızlıktan zevcelerini bir telaştır almıştır. Her birisi se­nin geli­şini görüp, dönerek kendisine haber vermek ve bu sevinçli müjdeyi kendisine ulaş­tırmak için birer hizmetçisini gönde­rir. Seni karşılamadan önce hizmetçiler seni görürler. Sonra her eşinin hizmetçisi koşarak yanına döner. Senin gelişini kendisine müjdelediğin­de her birisi hizmetçisine: “Sen ger­çekten onu gördün mü?” diye şiddetli sevincinden inana­mayacak. Sonra her birisi başka bir hizmetçi gönderir. Se­nin geldiğine ilişkin peşpeşe müj­deler kendilerine gelince, sevinçten yerlerinde duramazlar. Eğer Allah çadırlarından dışarı çıkmamayı kendilerine zorunlu kılmasaydı se­ni kar­şılamak üzere bizzat çıkacaklardı. Nite­kim Mevlân şöyle buyuruyor: “Otağlar içinde sahiplerine tahsis edilmiş huriler vardır” (Rah­man Sûresi: 72) Ellerini kapılarının kenarına dayayıp başlarını dışarı çıkarırlar ve çehrenin ne zaman kendilerine görüneceğini, uzun has­retlerinin ve şiddetli özlemlerinin ne zaman di­neceğini, gözlerinin nuru, rahatla­rını kaynağı, Rablerinin dostu ve Mevlâlarının sevgilisini görecekleri anı dört gözle beklerler.

Sen saraylarının parlak güzelliğine bakarak misk tepe­leri ve zaferan bahçeleri arasında ge­zinirken, uşakların olanca nur ve güzellikle­riyle seni karşılarlar. Huzuruna ge­len ilk uşa­ğını öylesine büyük görürsün ki, Rabbinin me­leklerinden biri sanırsın. O sana şöyle der: “Ey Allah’ın dostu! Ben sadece senin bir hizmetçinim. Senin emrine verildim. Benden baş­ka yetmiş bin uşağın daha vardır.” Sonra parlaklık ve nurlarıyla hizmetçiler birbirini takip eder. Her biri seni saygıyla selâmlar.

Cennet Saraylarına Varış

Sen Cennette iken gönlünün sevincini bir düşün! Uşakların, huzurunda ayakta bekle­mekte, sana saygı gös­termektedirler. Arkasın­dan sedeflerindeki incileri andıran hizmetçile­rin seni karşılayıp selâmlıyorlar. Sonra gelip hu­zurunda divan duruyorlar. Daha sonra uşak ve hizmetçiler kafilesi arasında ihtişamla yü­rüyorsun. Sana, saraylarına, Mevlân ve Sulta­n’ının senin için hazırladığı nimetlerin ya­nına kadar refakat ediyorlar. Sarayının kapısına geldiğinde, perdedarlar kapıyı açıyorlar, per­deleri kaldırıyorlar. Hepsi de sana saygı ve ta­zim göstererek ayakta bekliyorlar. Sa­raylarının kapıları açılıp salonlarının parlak güzelliğin­den, süslü ağaçlarından, nefis bostanlarından, parlak avluların­dan, aydınlık odalarından per­de kaldırıldığı zaman göre­ceklerini bir tahayyül et!

Sen bütün bunlara bakarken, birden bire hizmetçilerin zevcelerine yüksek sesle müjdeyi iletiyorlar: “Bu falan oğlu falandır. Sarayının kapısından içeri girmiştir!” Onlar senin geliş ve saraya giriş müjdeni duyar duymaz, perdeler ar­kasındaki karyolalarına serili yatakla­rından aşağı atlarlar. Çadırlar ve kubbelerinin altında gözlerin onlara bakmakta­dır. Seni gör­meye karşı duydukları sevinç ve özlemin ken­dilerini nasıl da hafifleştirdiğini ve yatakların­dan inişlerini görmektesin. O nazlı, niyazlı, hüsün ve cemalli güzellerin çalımla ileri doğru atılışlarını bir tasavvur et!

Güzel çehreleri ile, hülle ve ziynetleri içeri­sinde, vücut­ları nazla beslenip büyütüldükle­rini gösterir biçimde her birisinin hızla ileri atıldığını bir düşün! Mükemmel kametiyle di­vanından kubbesinin salonuna ve çadırının or­tasına ini­şini bir göz önüne getir! Çadır ve kubbelerinin kapısına ulaşıncaya kadar hızla ilerlerler. Sonra sen gelinceye kadar içinde bekletildikleri çadır ve otağlarının kapısının yanlarına ellerini dayarlar. Böylece ayakta du­rup baş ve çehrelerini dışarıya uzatırlar. Senin gelişinden dolayı sevinç ve neşeyle dolu bir kalb ve büyük bir merakla sana bakarlar.

CanDostu
03-01-2009, 14:00
* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri ferman etti ki: "Ben Azimu'ş-Şân, salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insanın hayal ve hatırından hiç geçmeyen nimetler hazırladım." Ebu Hureyre ilaveten dedi ki: "Dilerseniz şu ayet-i kerimeyi okuyun. (Mealen): "Yaptıklarına karşılık Allah katında onlar için göz aydınlığı olacak ne mükâfaatların saklandığını kimse bilemez" (Secde 17).
* Buhari, bir diğer rivayetinde şu ziyadeyi kaydeder: "Sehl İbnu Sa'd anlatıyor -deyip, hadisin aynısını kaydettikten sonra- der ki: "Muhammed İbnu Ka'b dedi ki: "Onlar Allah için ameli gizli tuttular. Allah da onların sevabını gizli tuttu. Kullar yanına gelince onları nimete boğacak."
* Yine Sa'd İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, insanlar neden yaratıldı?" "Sudan!" buyurdular. "Ya cennet?" dedim, o neden inşa edildi?" "Gümüş tuğladan ve altın tuğladan! Harcı da kokulu misk. Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı da zâferandır. Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, ölümle karşılaşmaz. Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz." Aleyhissalâtu vesselâm sözlerine şöyle devam buyurdular: "Üç kişi vardır duaları reddedilmez (mutlaka kabul edilir): -Âdil imâm (devlet başkanı). -İftarını yaptığı zaman oruçlu. -Zulme uğrayanın duası. Allah, (mazlumun) duasını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Allah Teâla Hazretleri: "İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!" buyurur."
* Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Gümüşten iki cennet vardır. Kapları ve içinde bulunan diğer şeyleri de gümüştendir. Altından iki cennet vardır, kapları ve içlerinde bulunan diğer eşyaları da hep altındandır. Adn cennetinde, cennetliklerle Rablerini görmeleri arasında Allah'ın veçhindeki rıdâu'l-kibriyadan (büyüklük perdesinden) başka bir şey yoktur."
* Yine aynı kaynaklarda şu rivayet gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette, mü'min için, içi boş tek bir inciden bir çadır vardır. -Bir rivayette- Genişliği altmış mildir. Her köşesinde bir refikası bulunur, hiçbiri diğerini görmez, mü'min bunların herbirini dolaşır."
* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette yüz derece vardır. Her iki derece arasında yüz yıl(lık yürüme mesafesi) vardır."
* Ubâde İbnu's-Sâmit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette yüz derece vardır. Her bir derecenin diğer derece ile arası, sema ile arz arası kadar geniştir. Firdevs bunların en yukarıda olanıdır. Cennetin dört nehri buradan çıkar. Bunun üstünde Arş vardır. Allah'tan cennet istediğiniz vakit Firdevs'i isteyin."
* Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette yüz derece vardır. Bütün alemler bunlardan birinin içinde toplansalar, hepsini de kuşatır, istiab eder." Tirmizi, Cennet 4, (2534). 5069 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette bir ağaç vardır ki, binekli bir kimse yüz yıl gölgesinde yürüse onu katedemez. İsterseniz şu ayeti okuyun: (Mealen) "Daimi gölgededirler, çağlayıp duran su başlarındadırlar" (Vâkı'a 30-31).
* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Cennette hiçbir ağaç yoktur ki gövdesi, altından olmasın."
* Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette, yay kadar bir yer, güneşin üzerine doğduğu veya battığı şeyden (dünyadan) daha hayırlıdır." Hz. Enes'ten şu ziyadede bulunmuştur: "Sizden birinizin yayı kadar veya kamçısı kadar cennetteki bir yer, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Cennet ehlinden bir kadın, arz ehline görünecek olsa, dünya ve içindekileri aydınlatır, arzla semâ arasını güzel koku ile doldururdu, onun başörtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır."
* Sa'd İbnu Ebi Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette olan şeyden bir tırnağın azalttığı miktar, semavat ve dünya arasında dört ciheti de tezyin etmiş olarak görünürdü. Eğer cennet ehlinden bir adam dünya ehline zuhûr etse ve bilezikleri görünse o(nun şavkı) güneşin ziyasını bastırırdı, tıpkı güneşin, yıldızların ziyasını bastırması gibi."
* Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sidretü'l-Müntehâ'ya çıkarıldım. Orada dört nehir gördüm: İki nehir zâhirdi, iki nehir de bâtın. Zâhir olan iki nehir Nil ve Fırat nehirleriydi. Bâtın olanlar da cennetin iki nehri idi."
* Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a: "Cennette at var mı?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam da: "Allah Teâla Hazretleri seni cennete koyduğu takdirde, kızıl yâkuttan bir at üzerinde orada dolaşmak isteyecek olsan, o seni istediğin her yere uçuracaktır" buyurdular. Bunun üzerine diğer biri de: "Cennette deve var mı?" diye sordu. Ama buna Aleyhissalatu vesselam öncekine söylediği gibi söylemedi. Şöyle buyurdular: "Eğer Allah seni cennete koyarsa, orada canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey bulunacaktır."
* Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette siyah gözlülerin (hurilerin) toplanma yerleri vardır. Orada, benzerini mahlukâtın hiç işitmediği güzel bir sesle şarkı okurlar ve şöyle söylerler: "Bizler ebedileriz, hiç ölmeyiz! Bizler nimetlere mazharız, fakr bilmeyiz! Rabbimizden razıyız, mükedder olmayız! Kendisinin olduğumuz beylerimize ne mutlu!"
* Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehlinin bir çarşısı vardır. Her cuma oraya gelirler. Derken kuzey rüzgârı eser, elbiselerini ve yüzlerini okşar. Bunun tesiriyle hüsün ve cemalleri artar. Böylece ailelerine, daha da güzelleşmiş olarak dönerler. Hanımları: "Vallahi, bizden ayrıldıktan sonra sizin cemal ve güzelliğiniz artmış!" derler. Erkekler de: "Sizler de, Allah'a kasem olsun, bizden sonra çok daha güzelleşmişsiniz!" derler."
* Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır. Sadece erkek ve kadın sûretleri vardır. Erkek bunlardan bir suret arzu ederse o sûrete girer."
* Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Şu dünya ateşiniz var ya! Bu, cehennem ateşinin yetmiş cüzünden bir cüzdür. Eğer o, su ile iki kere söndürülmemiş (harareti giderilmemiş) olsaydı, ondan faydalanamazdınız. Şurası muhakkak ki, bu dünya ateşi, aziz ve celil olan Allah'a, bir daha eski hararetine döndürmemesi için dua eder."
* Hâris İbnu Ukayş radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, benim ümmetimde öyle şefaati makbul kimseler var ki, birinin şefaatiyle Mudar kabilesinin insanlarından daha çok kimse cennete girecektir. Benim (davetime muhatap olan) ümmetimden öylesi de var ki, vücudu ateş için irileşir ve cehennemin bir köşesini teşkil eder."
* Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kıyamet günü ölüm getirilir. Sırat üzerinde durdurulur ve: "Ey cennet ahalisi!" diye nida edilir. Cennettekiler, (bu çağrı üzerine) içinde bulundukları (o güzel) yerden çıkarılacakları korku ve heyecanıyla bakarlar. Sonra da: "Ey cehennem ahalisi!" diye nida edilir. Onlar da içinde bulundukları (o fena) yerden çıkarılacakları ümid ve sevinciyle bakarlar. (Ölüm gösterilerek) "Bunu tanıyor musunuz?" denilir. (Cennetlikler ve cehennemlikler hepsi bir ağızdanhttp://www.net-indir.com/forum/images/smilies/smile.gif "Evet! Bu ölümdür" derler." Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdu ki: "Bundan sonra emredilir ve Sırat üzerinde ölüm kesilir. Sonra her iki tarafa birden: "Haydi bulunduğunuz hal üzere ebediyet sizindir, burada artık ölüm yoktur" denilir."
* Ebu Sa'îdi'I-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cennette bir karışlık yer (ebedi olduğu için, fani olan) küre-i arz ve üzerinde bulunanlardan -dünya ve içindekilerden- daha hayırlıdır."
* Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette bir kamçılık yer (ebedi olduğu için, fani olan) dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır."
* Üsâme İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bir gün Ashab-ı Kiramına: "İçinizde cennet için gayret edecek kimse yok mu? Zira cennetin eşi yoktur. Kâ'be'nin Rabbine yemin ederim ki, cennet, parıl parıl parlayan nurları, güzel kokulu üğrünen yeşillikleri, sağlam yüksek köşkleri, devamlı akan nehirleri, çok çeşitli olgun meyveleri, güzel genç zevceleri, pek çok takım elbiseleri ile yüksek, sağlam ve güzel saraylarda saadet ve yüz parlaklığı içinde yaşanan ebedi mekandır" buyurdu. Sahabiler: "Biz zaten onun için gayretteyiz, ey Allah'ın Resulü!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm: "İnşaallah!" deyiniz" dedi ve sonra cihaddan söz açtı ve ona teşvik etti."
* Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah'ın cennete soktuğu hiç kimse yoktur ki, onu yetmişiki zevce ile evlendirmiş olmasın. Bunlardan ikisi hüru'l-ayn (siyah gözlü), yetmiş tanesi cehennemliklerden kendine düşen mirasıdır. Bu kadınlardan herbiri şehvet çekicidir ve cennetlik her erkeğin şehvet gücü dâimidir." Hişam İbnu Halid der ki: "(Hadiste geçen) "Cehennemliklerden kendine düşenmirası" ibaresinden maksad, cehenneme giren erkeklerdir; bunların kadınlarına cennet ehli varis olurlar, tıpkı Firavun'un hanımına varis olunduğu gibi."
* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "(Cennette) sizden herbirinin iki tane menzili vardır: "Bir menzili cennette, bir menzili de cehennemde. Ölünce cehenneme girerse cennet ehli onun menziline varis olur. İşte Allah Teâla hazretlerinin şu sözü bu durumu teyid eder: "İşte onlar varislerin ta kendileridir"
* Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehli, gurfelerde kalanları seyrederler, tıpkı gökteki yıldızları seyretmeniz gibi."
* Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehli gurfelerde kalanları (ehl-i guraf) görürler. Tıpkı, ufukta doğudan batıya giden inci gibi parlak yıldızları gördüğünüz gibi. Aralarındaki fazilet farkı, (gurfe ehlini) böyle yukarıda gösterir." Bunun üzerine Ashâb: "Ey Allah'ın Resûlü! Bu söylediğiniz, peygamberlerin makamı olmalı, başkaları oraya ulaşamamalı!" dedi. Ancak Aleyhissalatu vesselâm: "Hayır! Ruhumu kudret elinde tutan Zât'a yemin olsun! Gurfelerde kalanlar (peygamberler değiller), Allah'a inanıp peygamberleri tasdik eden kimselerdir!" buyurdular."
* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennete ilk girecek zümre, dolunay gecesindeki ay suretindedir. Onu takip eden zümre, parlaklık yönüyle gökteki en büyük yıldız gibidir. Cennetlikler bevletmezler, büyük abdest de bozmazlar, tükürmezler, sümkürmezler de. Tarakları altındandır, terleri misktir. Buhurdanları öd ağacından, zevceleri kara gözlü hurilerden olacak. Onlar ataları Âdem'in yaratılışı üzere, altmış zirâ boyunda tek bir adam suretinde olacaklar."
* Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm : "Cennet ehli cennette yerler ve içerler. ancak tükürmezler, küçük ve büyük abdest bozmazlar, sümkürmezler de!" buyurmuştu. Ashab: "Peki yedikleri ne olur?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam: "Geğirmek ve misk sızıntısı gibi ter! Onlara tıpkı nefes ilham olunduğu gibi tesbih ve tahmid ilham olunur."
* Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir kimse cennetlik olarak ölünce, büyük veya küçük, yaşı ne olursa olsun, otuz yaşında bir kimse olarak cennete girer ve artık bu yaş ebediyyen değişmez. Cehennemlikler için de durum böyledir."
* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehlinin vücudu kılsız, yüzü sakalsız, gözleri sürmelidir, gençlikleri zail olmaz, elbiseleri eskimez." Tirmizi'nin bir rivayetinde şu ziyade var: "Cennetliklerin başlarında taçlar vardır. Taçtaki tek bir inci, meşrık ile mağrib arasını aydınlatır."
* Ebu Rezin el-Ukayli radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehlinin çocuğu olmaz, (orada doğum yoktur)."
* Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Mü'mine cennette şu şu kadar (kadınla) cima gücü verilir!" buyurmuşlardı. Kendisine: "Ey Allah'ın Resûlü! Buna tâkat getirilebilir mi?" diye soruldu. "Yüz (kişinin) gücü verilir! (Böyle olunca takat getirir!)" buyurdular."
* el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kıyamet günü arz, tek bir çörek olacak. Cebbâr (olan Allah Teâla hazretleri), onu, cennetliklere azık olarak elinde çevirecektir, tıpkı sizin sefer sırasında çöreğinizi çevirdiğiniz gibi!" Bu sırada bir yahudi gelerek: "Ey Ebu'l-Kâsım! Rahman (olan Allah) seni mübarek kılsın! Kıyamet günü cennet ehlinin (iştah açıcı) ikramı ne olacak haber vereyim mi?" dedi. Efendimiz: "Söyle bakalım!" buyurdular. Adam, tıpkı Aleyhissalâtu vesselâm'ın söylediği gibi: "Arz, tek bir çörek olur!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize baktılar. Sonra azı dişleri görününceye kadar tebessüm buyurdular ve: "Peki cennet ehlinin katıklarını sana haber vereyim mi?" dediler. Adam: "Buyurun!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Bâlâm ve nûn!" buyurdular. Adam: "Bu nedir?" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Öküz ve balıktır. Bunların ciğerlerinin kenarından yetmişbin kişi yer" buyurdular."
* el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehlinden derecesi en düşük olanın seksenbin hizmetçisi, yetmişiki zevcesi vardır. Onun için inciden, zebercedden ve yakuttan bir çadır kurulur. Bu çadır, Câbiye'den San'a'ya kadar uzanan bir büyüklüktedir."
* İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehlinin mertebece en düşük olanı o kimsedir ki: Bahçelerine, zevcelerine, nimetlerine, hizmetçilerine, koltuklarına bakar. Bunlar bin yıllık yürüme mesafesini doldururlar. Cennetliklerin Allah nezdinde en kıymetli olanları ise, vech-i ilahiye sabah ve akşam nazar ederler." Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sonra şu ayeti okudu. (Meâlen): "Yüzler vardır, o gün ter ü tâzedir, Rablerini görecektir" (Kıyamet 22-23).
* Mugire İbnu Şu'be radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Hz. Musa aleyhisselâm Rabbine sordu: "Derece itibariyle cennet ehlinin en düşüğü nasıldır?" Rab Teâla buyurdu: "O, cennet ehli cennete dahil edildikten sonra gelecek olan bir adamdır ki kendisine: "Cennete gir!" denilir. Adam: "Ey Rabbim nasıl gireyim. Herkes yerlerine yerleşti, mekanlarını tuttu!" der. Ona şöyle denilir: "Sana dünya meliklerinden birinin mülkü kadar mülk verilmesine razı mısın?" "Rabbim, razıyım!" der. Rab Teâla: "Sana bu verilmiştir. Onun misli, onun misli, onun misli, onun misli de." Adam beşincide: "Ey Rabbim razı oldum (yeter!)" der. Rab Teâla: "Bu sana verildi, on misli daha verildi. Ayrıca gönlün her ne isterse, gözün neden zevk alırsa, sana hep verilmiştir!" buyurur. Adam: "Rabbim razı oldum(yeter!)" der. (Hz. Musa sormaya devam eder): "Ya derecesi en üstün olan (nasıldır)?" "İşte irade ettiklerim bunlardı. Onların keramet fidanlarını kendi elimle diktim ve üzerlerine mühür vurdum. Onlara hazırladığımı, ne bir göz görmüş ne bir kulak işitmiştir, hiçbir beşer kalbine de hutur etmemiştir."
* Ebu Sa'id el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri cennet ehline; "Ey cennet ahalisi!" diye seslenir. Onlar: "Ey Rabbimiz, buyur! Ebrine âmâdeyiz! Hayır senin elindedir!" derler. Rab Teâla: "Razı oldunuz mu? diye sorar. Onlar: "Ey Rabbimiz! Razı olmamak ne haddimize! Sen bize mahlûkatından bir başkasına vermediğin nimetler verdin!" derler. Rab Teâla: "Ben sizlere bundan daha fazlasını vereyim mi?" der. Onlar: "Bu verdiklerinden daha üstün ne olabilir?" derler. Rab Teâla: "Size rızamı helal kıldım. Artık, size ebediyen gadab etmeyeceğim!" buyururlar."
* Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bana cennete giren ilk üç kişi arzedildi. Bunlardan biri şehid, biri iffetli olan (ve azla yetinerek) iffetini koruyan, biri de Allah'a ibadetini güzel yapan ve efendilerine hayırhah olan bir köle idi."
* Harise İbnu Vehb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Size cennet ehlini haber vereyim mi?" buyurdular. Ashab: "Evet ey Allah'ın Resûlü" dedi. Aleyhissalatu vesselâm: "Her bir biçare addedilen zayıf kimsedir. Bu kimse, bir hususta Allah'a yemin etse, Allah onun dilediğini yerine getirirek tebrie eder ve hânis kılmaz" buyurdu ve tekrar sordu: "Size cehennem ehlini haber vereyim mi? Bunlar kaba, cimri ve kibirli kimselerdir."
* Ebu Davud'da Harise radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur: "Cennete ne zengin cimri, ne de kaba merhametsiz girer."

ALINTIDIR