PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Cennet Nasıl Bir Yer?


Hasret
03-01-2009, 13:50
Cennet Nasıl Bir Yer?

Cennete Giriş

Cennetin kapıları açılınca, güzel koku­larının meltemi ve akar sularının hoş sesi dal­ga dalga yayılır. Yüzünü ve bütün bedenini âdeta okşar durur. Cennetin hoş rayihaları, keskin misk kokusu, kırmızı zaferanı, sarı kâfuru ve gri anberi, meyvelerinin nefis koku­ları, güzelim ağaçları, okşayıcı meltemleri her tarafta dolup taşar. Bu güzel kokular ve esinti­ler, koku alma duyunda birbirine karışır, nihâyet bey­nine ulaşır, hoşluğu kalbini doldurur, oradan da bütün or­ganlarından taşar. Gözünle Cennet köşklerinin güzelliğine, yeşil zümrüt­ten, kırmızı yakuttan, beyaz inciden büyük taş­larla örülmüş binalarına bakarsın. Nuru, parlaklık ve güzel­liği her tarafı kaplamıştır. Allah onları berraklık ve parlak­lıkta mükem­mel yaratmıştır.

Bu ve Cenneteki diğer şeylerin nuru birbi­rine karışmış­tır. Oraya girdiğinde, çok büyük nimetlere ereceğini ve Rabbinin cemalini sey­redeceğini bildiğinden, gönlün se­vinçle do­larak Allah’ın perdelerine bakarsın. Cennet ha­valarının ve rüzgarlarının hoş kokusu, manzarasının par­laklığı, meltemlerinin tatlı rayihası ve okşayıcı serinlği bir araya gelmiştir. Bu, yüzüne ilk deyip okşayacak olan güzel esin­tilerdir.

Nurlu Kafile

Düşün bir kere! Cennete girmekle mes­rursun. Kapısı­nın, senin ve seninle birlikte di­ğer Allah dostları için açıldı­ğını biliyorsun. Sevincin, baktığında gördüğün gözalıcı gü­zel­liği, ondan yayılıp gönlüne kadar ulaşan hoş kokusu, yüz ve bedenini okşayan nefis havası ve serin melteminden ileri gelmektedir. Düşün bir kere! Allah sana bütün bu şeyleri ihsan et­miş. Bu manzara karşısında sevincinden ölsen bile sana çok görülmez. Nihayet melekler Cen­netin kapısını açınca, senin ve seninle beraber diğer Allah dostlarının yüzüne gülümseyerek sizi karşılarlar. Sonra Allah’ın izzetine yemin ederek yaratıldıkları günden beri ancak bu an­da ve sizin için güldüklerini söylerler.

Sonra size “Selâmün aleyküm!” diye sesle­nirler. Mü­kemmel sûretleri ve parlak nurları yanında bir de güzel nağmelerini, hoş sözleri­ni, tatlı selâmlarını bir tasavvur et! Sonra se­lâmlarına şu sözleri de eklerler: “Tertemiz gel­diniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya!” (Zümer Sûresi: 73) Cennetlikleri, her türlü kir, pas, kin ve sinsilik gibi maddî ve manevî pis­likten temiz olmak ve dinî ve dünyevî bütün kötülüklerden uzak bulunmakla överler. Sonra Allah adına, O’nun saadet yurdu olan Cennete girmelerine izin verirler. Sonra orada sonsuza dek kalacaklarını bildirerek: “Tertemiz geldi­niz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya!” (Zümer Sûresi: 73) derler.

Sen ve seninle birlikte Allah’ın sevgili kul­ları bunu işi­tince içeri girmek için kapıya ko­şarsınız. Kapılar girenlere dar gelir. Tıpkı Utbe bin Gazvan’ın Hz. Peygamber (s.a.v.)’den naklen belirttiği gibi: “Cennetin kapısından sı­kışa­rak girmeleri benim için şefaatimden daha önemlidir.” Cennetin kapısı izdihamdan dolayı sıkışır. Kırk senelik yü­rüyüş genişliğinde olan kapının, Rahman’ın dostlarının kalabalı­ğına dar gelmesini ne sanıyorsun? Yakut ve inciden yapılmış saraylarının güzelliğini göre­rek koşan bu kalabalık ne değerli bir kala­balıktır!

Düşün bir kere! Mahşerin o kalabalığı içe­risinde Allah seni affetmiş. Cennetin kapısına doğru koşanlarla birlikte koşuyorsun. Temiz­lenmiş vücutlarla parlamış ve dolunay gibi aydınlanmış yüzlerle sevinenlerle birlikte se­viniyorsun. Vücutlarından güneşin ışınları gi­bi nurlar saçılmaktadır! Sen Cennetin kapısını geçip toprağına ayak bastığında bakarsın ki, o keskin bir misk ve üzerinde olgun bir zaferan yeşer­miştir. Misk, gümüş gibi parlak bir zeminin üzerine serpil­miştir. Etrafında da za­feran bitmiştir.

Ölümsüzlük Yurduna İlk Adım

İşte bu, azap ve ölümden emin olarak ölüm­süzlük top­rağına attığın ilk adımdır. Sen misk toprağı ve zaferan bah­çesi içerisinde adım adım ilerliyorsun. İki gözün, ağaçlarının güzelliğinden ve manzarasının göz alıcılığın­dan doğan inci gibi parlak güzelliğine takılıp kalmıştır. Sen işte böyle zaferan bahçelerin­de ve misk yığınları içindeki Cennet toprak­larında gezerken birden Cennetteki zevcelerin, ço­cukların, hizmetçi ve uşakların arasında -Ali bin Ebî Talib’ (r.a.)’ın belirttiği gibi- “Fa­lanca geldi!” diye seslenilir. Hepsi de seni kar­şılamaya gelirler. Tıpkı dünyada kayıp kişisi­nin geldiği kendisine müjdelenen bir kimsenin sevindiği gibi senin gelişinden dolayı sevinir­ler.

Sen saraylarına bakarken, birden onların tatlı seslerini ve hoş karşılayışlarını duyar­sın. Bundan dolayı sevincinden uçar gibi olur­sun. Onların senin hakkındaki tezahürat sesle­rini duyduğunda hissettiğin sevinçle kendinden geçerken, uşaklar sana doğru hızla koşarlar. Cennet çocukları yo­lunda saf bağlarlar. Uşak­lar sana doğru gelirlerken, sabır­sızlıktan zevcelerini bir telaştır almıştır. Her birisi se­nin geli­şini görüp, dönerek kendisine haber vermek ve bu sevinçli müjdeyi kendisine ulaş­tırmak için birer hizmetçisini gönde­rir. Seni karşılamadan önce hizmetçiler seni görürler. Sonra her eşinin hizmetçisi koşarak yanına döner. Senin gelişini kendisine müjdelediğin­de her birisi hizmetçisine: “Sen ger­çekten onu gördün mü?” diye şiddetli sevincinden inana­mayacak. Sonra her birisi başka bir hizmetçi gönderir. Se­nin geldiğine ilişkin peşpeşe müj­deler kendilerine gelince, sevinçten yerlerinde duramazlar. Eğer Allah çadırlarından dışarı çıkmamayı kendilerine zorunlu kılmasaydı se­ni kar­şılamak üzere bizzat çıkacaklardı. Nite­kim Mevlân şöyle buyuruyor: “Otağlar içinde sahiplerine tahsis edilmiş huriler vardır” (Rah­man Sûresi: 72) Ellerini kapılarının kenarına dayayıp başlarını dışarı çıkarırlar ve çehrenin ne zaman kendilerine görüneceğini, uzun has­retlerinin ve şiddetli özlemlerinin ne zaman di­neceğini, gözlerinin nuru, rahatla­rını kaynağı, Rablerinin dostu ve Mevlâlarının sevgilisini görecekleri anı dört gözle beklerler.

Sen saraylarının parlak güzelliğine bakarak misk tepe­leri ve zaferan bahçeleri arasında ge­zinirken, uşakların olanca nur ve güzellikle­riyle seni karşılarlar. Huzuruna ge­len ilk uşa­ğını öylesine büyük görürsün ki, Rabbinin me­leklerinden biri sanırsın. O sana şöyle der: “Ey Allah’ın dostu! Ben sadece senin bir hizmetçinim. Senin emrine verildim. Benden baş­ka yetmiş bin uşağın daha vardır.” Sonra parlaklık ve nurlarıyla hizmetçiler birbirini takip eder. Her biri seni saygıyla selâmlar.

Cennet Saraylarına Varış

Sen Cennette iken gönlünün sevincini bir düşün! Uşakların, huzurunda ayakta bekle­mekte, sana saygı gös­termektedirler. Arkasın­dan sedeflerindeki incileri andıran hizmetçile­rin seni karşılayıp selâmlıyorlar. Sonra gelip hu­zurunda divan duruyorlar. Daha sonra uşak ve hizmetçiler kafilesi arasında ihtişamla yü­rüyorsun. Sana, saraylarına, Mevlân ve Sulta­n’ının senin için hazırladığı nimetlerin ya­nına kadar refakat ediyorlar. Sarayının kapısına geldiğinde, perdedarlar kapıyı açıyorlar, per­deleri kaldırıyorlar. Hepsi de sana saygı ve ta­zim göstererek ayakta bekliyorlar. Sa­raylarının kapıları açılıp salonlarının parlak güzelliğin­den, süslü ağaçlarından, nefis bostanlarından, parlak avluların­dan, aydınlık odalarından per­de kaldırıldığı zaman göre­ceklerini bir tahayyül et!

Sen bütün bunlara bakarken, birden bire hizmetçilerin zevcelerine yüksek sesle müjdeyi iletiyorlar: “Bu falan oğlu falandır. Sarayının kapısından içeri girmiştir!” Onlar senin geliş ve saraya giriş müjdeni duyar duymaz, perdeler ar­kasındaki karyolalarına serili yatakla­rından aşağı atlarlar. Çadırlar ve kubbelerinin altında gözlerin onlara bakmakta­dır. Seni gör­meye karşı duydukları sevinç ve özlemin ken­dilerini nasıl da hafifleştirdiğini ve yatakların­dan inişlerini görmektesin. O nazlı, niyazlı, hüsün ve cemalli güzellerin çalımla ileri doğru atılışlarını bir tasavvur et!

Güzel çehreleri ile, hülle ve ziynetleri içeri­sinde, vücut­ları nazla beslenip büyütüldükle­rini gösterir biçimde her birisinin hızla ileri atıldığını bir düşün! Mükemmel kametiyle di­vanından kubbesinin salonuna ve çadırının or­tasına ini­şini bir göz önüne getir! Çadır ve kubbelerinin kapısına ulaşıncaya kadar hızla ilerlerler. Sonra sen gelinceye kadar içinde bekletildikleri çadır ve otağlarının kapısının yanlarına ellerini dayarlar. Böylece ayakta du­rup baş ve çehrelerini dışarıya uzatırlar. Senin gelişinden dolayı sevinç ve neşeyle dolu bir kalb ve büyük bir merakla sana bakarlar.