PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hadis-i Şerif Sayfası


CanDostu
03-01-2009, 11:21
Bir Hadis
Hazirlayan: Ömer Faruk
Suheyb'den (r.a) Rasulullah'in (s.a) söyle buyurdugu rivayet edilmistir: Sizden önceki milletlerden birinde bir hükümdar ve onun bir sihirbazi vardi. Sihirbaz ihtiyarlayinca hükümdara: "Ben yaslandim, bana bir genç gönder de ona sihir ögreteyim" dedi. Hükümdar ona sihir ögretecegi delikanliyi gönderdi. Gencin yolu üzerinde bir rahib vardi. Yola çiktiginda onun yaninda oturup sözlerini dinlerdi. Rahibin sözleri hosuna giderdi.
Sihirbaza giderken rahibe ugrar, onunla bir süre otururdu. Sonra sihirbaza varinca da, adam delikanliyi döverdi. Bu durumdan rahibe sikayet edince rahip "Sihirbazdan korktugunda, beni ailem alikoydu; ailenden korktugun zaman da beni sihirbaz birakmadi dersin" dedi. O hal üzere gidip gelirken bir gün geçenlerin yolunu kesen büyük bir vahsi hayvanla karsilasti. Kendi kendine "Büyücü mü yoksa rahib mi daha faziletli bugün ögrenecegim " dedi. Bir tas aldi ve "Allahim! Eger rahibin isi sana sihirbazin isinden daha sevimli ise su hayvani öldürüver ki halk yoluna devam etsin" diyerek elindeki kaya parçasini atti ve canavari öldürdü. Halk da geçip gitti.
Bunun üzerine delikanli rahibe gelerek olup bitenleri haber verdi. Rahib de ona, "Oglum bugün sen benden daha üstünsün. Senin durumun kemale ulasti. Fakat yakinda imtihandan geçeceksin. Bir belaya ugrarsan benim adimi verme" dedi.
Bu çocuk anadan dogma körleri, Alaca (Bars) denilen cilt hastaliklarini iyilestiriyor ve daha birçok hastaliklara yakalananlari tedavi ediyordu. Bu durumu kralin yakin dostlarindan olan kör biri duydu. Çesitli hediyelerle delikanlinin yanina gelerek, "Eger beni iyilestirirsen bunlarin hepsi senin" dedi. Delikanli adama; "Ben hiçbir kimseyi iyilestiremem. Sifayi ancak Allah verir. Eger sen Allah'a iman edersen O'na dua ederim. O da sana sifa verir" dedi. Adam hemen Allah'a iman etti. Allah da ona sifa verdi.
Sonra bu adam hükümdarin yanina gitti. Önceden oldugu gibi onun yanibasina oturdu. Hükümdar ona, "Sana gözlerini kim iade etti?" dedi. Adam "Rabbim" dedi. Kral "Senin benden baska bir rabbin mi var?" dedi. Adam "Benim Rabbim de, senin Rabbin de Allah'dir" dedi. Bunun üzerine hükümdar o adami tutuklatti. Çocugun yerini söyleyinceye kadar kendisine iskence yaptirdi. Bunun üzerine delikanli hükümdarin huzuruna getirildi. Kral delikanliya, "Oglum! Senin sihrin, anadan dogma körleri, abraslari (bars hastaligina tutulanlari) iyi edecek dereceye ulasmis, söyle söyle yapiyormussun öyle mi?" dedi. Delikanli: "Ben hiçbir kimseye sifa vermiyorum. Sifayi ancak Allah veriyor" dedi. Bunun üzerine kral onu da tutuklatti ve devamli iskence ettirdi. Sonunda rahibin adini söyledi. Hemen rahib getirildi. Kendisine "Dininden dön" denildi. O reddetti. Bunun üzerine hükümdar testere istedi. Testereyi basinin ortasina gelecek sekilde rahibin tepesine koydular. Testere basini ikiye ayirdi. Arkasindan hükümdarin yakin dostunu getirdiler. Ona da "Dininden dön" dediler. Reddedince onun da tepesine testereyi yerlestirip, basini ortasindan ikiye ayirdilar. Sonra da delikanliyi getirdiler. Kendisine "Dininden dön" dediler. Reddedince, kral onu adamlarindan bir gruba teslim etti. Onlara "Bunu falan dagin tepesine çikarin, dagin tepesine varinca dininden dönmezse onu assagiya atin" diye emir verdi. Onlar da onu götürdüler,daga çikardilar. Çocuk, "Allah'im, diledigin sekilde beni onlara karsi koru" dedi. Bunun üzerine dag sarsildi. Onlar da dagdan assagi yuvarlandilar. Çocuk yürüyerek hükümdara geldi. Hükümdar ona "Yanindakilere ne oldu?" diye sordu. Delikanli hükümdara "Allah beni onlara karsi korudu" diye cevap verdi.
Hükümdar yine onu kendi adamlarindan bir gruba teslim etti. "Bunu büyük bir gemiye bindirin, denizin ortasina götürün. Dininden dönmezse onu denize atin" dedi. Onu götürdüler. Delikanli dua ederek "Allah'im nasil dilersen beni onlara karsi koru" dedi. Bunun üzerine gemi onlarla beraber alabora oldu, hepsi boguldular. O yürüyerek hükümdara geldi. Hükümdar "Yanindakilere ne oldu" diye sordu. Delikanli hükümdara "Allah onlara karsi beni korudu" dedi ve krala, "Sana emredecegimi yerine getirmedikçe beni öldüremeyeceksin" dedi. Kral, "Nedir o?" dedi. Delikanli su cevabi verdi, "Halki bir alana topla, beni de bir hurma dalina as, sonra ok torbamdan bir ok alarak, yayin tam ortasina yerlestir. Daha sonra, 'Delikanli'nin Rabbi olan Allah'in adiyla' de. Sonra da at. Böyle yaparsan beni öldürürsün."
Bunun üzerine hükümdar halki bir meydanda topladi. Onu hurma dalindan asti. Sonra ok torbasindan bir ok aldi. Oku yayin ortasina koydu. Sonra "çocugun Rabbi olan Allah'in adiyla" diyerek oku üzerine atti. Ok delikanlinin sakagina saplandi. Çocuk elini sakagina koyup öldü. (Bu durumu gören) halk "Delikanlinin Rabbi'ne iman ettik" dedi.
Kralin adamlari yanina vararak ona, "Gördün mü korktugun seyi? Vallahi korktugun sey basina geldi, halk iman etti" dediler. Bunun üzerine kral derhal sokak baslarinda hendekler kazilmasini emretti. Hendekler açildi. Içlerinde atesler yakildi. Hükümdar, "Her kim dininden dönmezse onu zorla hendege atin. Ya da kendilerine haydi hendeklere atlayin denilsin" diye emir verdi. Adamlari da dedigi gibi yaptilar. Nihayet kucaginda bebegi ile bir kadin atesin önüne geldi. Kadin duraklayip atese düsmekten çekindi. Kucagindaki "Ey annecigim sabret. Çünkü hak din üzeresin" dedi. [(30) Müslim; Kitab'uz-Zühd ve'r-Rekaik, 3005, Tirmizi.]
Açiklama

Imam Nevevi bu hadisin açiklama kisminda bir çok noktalara deginiyor ve hadisten önemli hükümler çikariyor. Biz bunlardan önemli gördügümüz birinin üzerinde duracagiz: Hak yolda yürürken bütün zorluklara sebat göstermek ve hakki ortaya koymaktan bir an bile geri durmamak. Gerçi mümin ölümle karsi karsiya geldigi anda kalbindeki imani muhafaza etmek sartiyla iki siktan birini seçmekte serbest birakilmistir. Ammar b. Yasir küfrü söylerken Bilal-i Habesi "Ahad, Ahad" diyerek hakki ilan etmeyi tercih etmistir. Allahu Teala onlarin her ikisinden de razi olsun. Fakat daha serefli olani, mübarek olani hak yolda yürürken zorluklara, acilara sabir göstermek ve hakki ortaya koymaktan bir an bile tereddüt etmemektir. Hadistekine benzer bir olay Kur'an-i Kerim'in Buruc suresinde anlatilmakta. Tek suçlari, bir olan Allah (c.c)'a kulluk etmek olan müminler topluca içinde alevli atesler bulunan hendeklere atiliyorlar. Onlar da kundaktaki çocugun gösterdigi sabri gösterip ölümü tercih ediyorlar. Allahu Teala gösterdikleri bu üstün teslimiyetten dolayi onlari yüce kitabinin temiz sayfalarinda aniyor. Bundan daha büyük seref olabilir mi acaba? Biz müslümanlar, bir kismimiz, bolluk ve rahatlikla imtihan ediliyoruz. Gerçi müslümanlari bir vücudun azalari gibi düsünürseniz, acilar içinde kivranmamiz gerekli ama maalesef daha bir vücudun azalari gibi degiliz. Allah (c.c) bizleri de yeryüzündeki diger müslümanlari imtihan ettigi gibi zorluklarla imtihan ederse, eger sabrimizin (imanimizin) derecesini ölçmek isterse ne yapariz? "Böyle bir sinava hazir miyim?" sorusunu her müslüman kendine sormali. Allah (c.c) hakimdir ve en dogrusunu bilendir.

anadolu dergisi, 1992 yaz sayisi

CanDostu
03-01-2009, 11:23
http://www.enfal.de/bism.gif

KIRK HADIS





1-) Kim benim sunnetimi diriltirse(ihya eder ve yasaminda tatbik ederse) beni sevmis olur. Beni seven de benimle beraber Cennettedir.

2-) Bana itaat eden Allah'a itaat etmis olur. Bana isyan eden Allah'a isyan etmisolur.

3-) Sizden birinizin, arzusu benim getirdigim (Kur'an'a Seriat)e uymadikca kamil imanla iman etmis olamaz.

4-) Nefsim kudretinin elinde olan Allah'a yemin ederimki, Ben kendisine babasindan ve cocugundan daha sevgili oluncaya kadar sizden biriniz kamil imanla iman etmis olmaz.

5-) Gercek musluman, muslumanlarin elinden ve dilinden geven icinde oldugu kimsedir. Gercek muhacir ise Allah'in yasaklarini terkeden kimsedir.

6-) Bildigi ile amel eden kisiye Allah bilmedigi ilimlerin bilgisine varis kilar.

7-) Kardesini bir gunahindan dolayi ayip-layan kisi, gunahi islemedikce olmez.

8-) Islam'in dugmeleri dugme dugme cozulecek(Seriatin emirleri tek tek terkedilecek). Her dugme cozuldukce insanlar onu takibedendugmeyi cozmeye tesebbus edecekler. Bu cozulen dugmelerin ilki idari konular, sonuncusuda namazdir.

9-) Sizden kim (Seriate uymayan) bir kotu is gorurse onu eliyle duzeltsin, buna gucu yetmezse diliyle duzeltsin. Buna da gucu yetmezse kalbiyle bugzetsin. Bu sonuncusu ise imanin en zayip mertebesidir.

10-) Cihad, kiyamet gunune kadar gecerli bir emirdir.

11-) Kim gaz yapmadan ve icinde gaza yapma istegini konusturmadan olurse, munafiklikdan bir cesit uzere olur.

12-) Cihadin en faziletlisi zalim sultan katinda hakki soylemektir.

13-) Rabbini gazablandiracak bir meselede sultani hosnud eden(etmeye calisan) Allah'in dininden cikmis olur.

14-) Cennet (nefse agir geldigi icin) hoslanilmayan seylerle, cehennemde sehvete hitap eden seylerle kusatilmistir.

15-) Islam'in disinda bir millet uzerine yemin eden, soyledigi gibidir. (Onlardandir)

16-) Amellerin en hayirlisi sevdigini Allah icin sevmek bugzettigine de Allah icin bugzetmektir.

17-) Kim bir kavme benzemeye calisirsa, o onlardandir.

18-) Munafigin alameti uctur: Konustugunda yalan soyler, vaad verdiginde yerine getirmez, emanet olundugunda hainlik eder.

19-) Kisi din kardesine kafirlik isnad ederse, bu isnad ikisinden birine doner.

20-) Kim bir hayirli isi yapmaya yonelirse, onu yapan kadar mukafat alir.

21-) Arzusu ve hedefi Allah'dan baska sey olarak sabahlayan Allah(in kullain) dan degildir. Muslumanlarin dertleriyle dertlenmeyen de onlardan degildir.

22-) Rabb olarak Allah'a, din olarak islam'a, peygamber olarak Muhammed (s.a.v) erazi olan kisi imanin tadini tatmis demektir.

23-) Islam cemaatinden bir karis da olsa ayrilan, boynundan islam bagini cozmus demektir.

24-) Is ehil olmayana verildiginde kiyameti bekle.

25-) Akilli kisi nefsine hakim olup olumdne sonrasi icin is yapandir. Aciz(akilsiz) kisi ise nefsini arzularina tabi kilip sonrada Allah'a karsi Temennide bulunandir.

26-) Emirleriniz hayirlilariniz, zenginleriniz hosgorululeriniz, isleriniz aranizda danismayla oldugunda yerin ustu sizin icin yerin altindan daha hayirlidir. Ama emirleriniz serlileriniz, zenginleriniz cimrileriniz, isleriniz kadinlarinizin elinde oldugunda yerin alti sizin icin yerin ustunden daha hayirlidir.

27-) Kendimden sonra erkekler icin kadinlardan daha zararli bir fitne birakmadim.

28-) Sozlerin en dogrusu Allah'in kitabidir. Hayat tarzlarinin en guzeli Muhammed(s.a.v) in hayat tarzidir. Islerin en serlileri sonradan uyduranlardir. Her sonradan uydurulan sey bid'attir. Her bid'at sapikliktir ve her sapiklik ta Cehennem'dedir.

29-) Fitne doneminde ibadete sarilmakk, bana hicret etmek gibidir.

30-) Ummetimden bir takim kimseler, ismini degistirerek sarabi(alkollu icecekleri) icecekler. Bu esnada baskalari ucunda (yanlarinda) calgilar calinacak ve sarkici kadinlar olacak. Iste onun icin Allah onlari yere batiracak ve aralarindan bazilarinin sekli maymun'a ve domuz'a cevrilecek.

31-) Suphesiz ki benden sonra ummetimden Kur'an-i Kerim'i okuyan bir kisim insanlar olacak. Fakat onlarin okudugu bogazlarini gecmeyecek. Onlar tipki okun yaydanciktigi gibi dinden cikacaklar, sonra da tekrar ona donmeyecekler. O kimseler, insanlarin ve hayvanlarin en serlileri (kotuleri)dir.

32-) Kalbinden tam bir sadakatle Allah 'tan baska ilah olmadiginina ve Muhammed 'in de Allah'in rasulu olduguna sehadet eden bir kimseyi Allah, cehennem atesine haram kilar.

33-) Kim itaatten bir el kadar ayrilirsa, kiyamet gununde Allah'in huzuruna lehinde hic bir delili olmadigi halde kavusur. Kim de boynunda (halifeye) beyat olmadigi halde olurse cahiliye olumuyle olmus olur.

34-) Ya ogrenen, ya ogreten, ya dinleyen, ya da seven ol! Bunlarin disinda bir besincisi olma; helak olursun. Besincisi ise, ilme ve ilim ehline bugzetmendir.

35-) Allah kadin kiyafetini giyen erkege ve erkek kiligina giren kadina lanet etsin.

36-) Allah'a isyan olan bir hususta kimseye hic bir itaat yoktur. Itaat ancak marufta (ser'i olculer icerisinde)dir.

37-) Irkciliga cagiran bizden degildir. Irkcilik icin savasan bizden degildir. Irkcilik uzere olen de bizden(muslumanlardan) degildir.

38-) Kisi arkadasinin dini uzeredir. O halde sizden birisi kiminle arkadaslik yaptigina dikkat etsin. Kisi sevdigi ile beraber(hasrolunacaktir)dir.

39-) Ummetim dinar ve derhemi(parayi, maddi varliklari) yucelttigi zaman onlardan islam'in heybeti kaldirilir. Iyilikle emretmeyi terkettikleri zaman da vahyin bereketinden mahrum kilinirlar.

40-) Insanlar uzerine oyle bir zaman gelecek ki, onalr arasinda dini konusunda(yapilan saldirilara) sabirla karsi koyan, kor parcasini avuclayan gibi olacak.






Kaynak: http://www.geocities.com/Broadway/3495/index.html (http://www.geocities.com/Broadway/3495/index.html)

Hazirlayan : Ekrem Yolcu (erkam@gmx.de)

CanDostu
03-01-2009, 11:24
PEYGAMBERiMiZ ( s.a.v ) in DiLiNDEN
HADiSLERLE TENBiHAT
Peygamber (s.a.v) efendimizin mübarek Hadis-i Seriflerini degisik bir tarz'da bir araya getirerek,
okunmasi kolay ve göze güzel görünen bir kitapcik haline getirdim. Günlük hayatimizda
bizlere rehberlik edecek olan bu hadis-i Serifleri büyük Islâm alimlerinden
Ebu'l Leys Semerkandi*hazretlerinin "TENBiHÜ'L GAFiLÜN" isimli kitabindan
ve Ahmed Ziyaüd’din Gümüshanevi** K.S. hazretlerinin "RAMUZ EL EHADiS" isimli kitabindan
derleyerek aldim ve bu hadislerin olusturdugu kitapçiga da "TENBiHAT"ismini verdim.
Sevabini Yüce Allah’dan umarak, hepimize rehber olmasi dileginde bulunuyorum

Hazirlayan :Mansur Baltaci

</STRONG>Bölümler1 (http://www.enfal.de/bolum1.htm)
2 (http://www.enfal.de/bolum2.htm)
3 (http://www.enfal.de/bolum3.htm)
4 (http://www.enfal.de/bolum4.htm)

AÇIKLAMA
*Ebul Leys Semerkandi (k.s) Dogum tarihi kesin bilinmiyen zati muhterem
hicri 373, miladi 983 yilinda vefat etmistir.
**Ahmed Ziyaüd’din Gümüshanevi hazretleri (k.s).hicri 1228, miladi 1813
yilinda Gümüshane'de dogmus ve hicri 1311, miladi 1893 de hakkin
rahmetine kavusmustur

CanDostu
03-01-2009, 11:36
EL-LU'LUU VE'L-MERCAN

(Buharî ve Müslim'in ittifak ettikleri Hadis'ler)

Muhammed Fuad Abdulbaki


Eserin aslında Hadis sayısı 2006'dır,
kaynağımızda bunlardan 1712'si yer almıştır.


Kaynak: www.al-islam.com (http://www.bilvanis.com/hadith.al-islam.com/Bayan/trk/default.htm)

GİRİŞ

Hz. Ali (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Benim ağzımdan yalan uydurmayınız! Her kim benim ağzımdan yalan söylerse ateşe girsin!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2

CanDostu
03-01-2009, 11:37
İMAN

Ebu Hureyre (r.a.) bir hadisinde şöyle anlattı:
Hz. Peygamber (a.s.) bir gün insanların arasında oturuyordu. O sırada ona bir zat geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! İman nedir?" dedi. "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Allah'a kavuşmaya, peygamberlerine inanman ve keza son dirilmeye iman etmendir" buyurdu. İslâm nedir? dedi. "İslâm, Allah'a kulluk etmen ve ona hiç bir şeyi ortak yapmaman, Farz namazı dosdoğru kılman, farz kılınmış olan zekâtı vermen ve Ramazanda oruç tutmandır" buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! İhsan nedir? dedi. "Allah'a onu görürcesine ibadet etmendir. Her ne kadar onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür" buyurdu. Ey Allah'ın Resulü, Kıyamet ne zamandır? dedi. (Cevaben Efendimiz) Buyurdu ki: "Bu konuda sorulan sorandan daha çok bilgiye sahip değildir. Fakat onun alâmetlerini sana haber vereceğim: Cariyenin efendisini doğurması, onun alâmetlerindendir. Yalınayak ve çıplak kimseler, insanların idarecileri oldukları zaman, işte bu da onun alâmetlerindendir. Koyun çobanları yüksek bina kurmakta birbirleriyle yarışa başladıkları zaman, işte bu da onun alâmetlerindendir. (Kıyametin vakti) Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği beş şeye dahildir." Bundan sonra Peygamber: Kıyamet vakti hakkındaki bilgi ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez, yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez, şüphesiz Allah her şeyi bilendir, herşeyden haberdardırayetlerini okudu. Ebu Hureyre der ki: Sonra o şahıs dönüp gitti. Arkasından Allah Resulü (a.s.): "O adamı bana geri getiriniz" diye emretti. Bunun üzerine sahabeler onu geri getirmek için aramaya başladılar, fakat birşey göremediler. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "İşte o, Cebrail'dir. İnsanlara dinlerini öğretmek için gelmiştir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 10

Talha b. Ubeydullah (r.a.) şöyle anlatır:
Necid ahalisinden saçı darmadağın bir kimse Allah Resulü'ne (a.s.) geldi. Uzaktan sesinin uğultusunu duyuyor, fakat ne söylediğini anlayamıyorduk. Nihayet Allah Resulü'ne yaklaştı. Anladık ki İslâm'ın ne olduğunu soruyor. Allah Resulü de (a.s.): "Gündüz ve gecede beş namaz (var) " buyurdu. (O kimse:) Üzerimde bu namazlardan başka da var mı? diye sordu. "Hayır. Meğer ki kendiliğinden kılasın" cevabını verdi. (Allah Resulü:) "Bir de Ramazan ayı orucu" buyurdu. (O kimse:) "Üzerimde bundan başkası da olacak mı?" diye sordu. O da: "Hayır, meğer ki kendiliğinden tutasın" cevabını verdi. (Talha der ki:) Allah Resulü ona zekâtı da söyledi. (O zat yine:) "Üzerimde bundan başkası da olacak mı?" dedi. Yine Allah Resulü: "Hayır, ancak kendiliğinden vermen müstesnadır" buyurdu. Bunu takiben o (Necidli) adam: "Vallahi bunun üzerine ne arttırırım, ne de bundan eksiltirim" diyerek arkasına dönüp gitti. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Eğer doğru söylüyorsa kurtulmuştur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 12

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü'ne (a.s.) bir şey hakkında soru sormamız yasaklanmıştı. Bundan dolayı bedeviden akıllı bir kimsenin gelmesi ve bizler dinlerken Peygamber'e soru yöneltmesi hoşumuza giderdi. (Bir keresinde) Bedevilerden bir kimse geldi ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Elçin bize geldi ve, Allah'ın seni Resul olarak gönderdiğini, senin söylediğini iddia etti (doğru mu?)." (Allah Resulü:) "Doğru söylemiştir" buyurdu. O zat, göğü yaratan kimdir? diye sordu. (Hz. Peygamber) "Allah'tır" buyurdu. Yine o, yeri yaratan kimdir? dedi. (Efendimiz), "Allah'tır" cevabını verdi. O zat: Bu dağları diken ve onların aralarında (bunca) yaratıkları yaratan kimdir? dedi. Allah Resulü yine "Allah'tır" buyurdu. Bu sefer de o zat: Semayı yaratan, arzı halk eyleyen ve şu dağları yükseltip diken Allah'a yeminle soruyorum, Seni Allah mı Resul olarak gönderdi? dedi. Peygamber: "Evet" buyurdu. O zat: Ve elçin, gündüzümüzde ve gecemizde üzerimize beş (vakit) namaz farz olduğunu söyledi? Peygamber: "Doğru söylemiştir" buyurdu. O zat: Seni, Resul olarak gönderene yemin olsun ki: Bunları sana Allah mı emretti? dedi. Allah Resulü: "Evet" buyurdu. O zat: Elçin mallarımıza, zekât farz olduğunu söyledi, dedi. Hz. Peygamber yine "Doğru söylemiştir" buyurdu. O zat: Seni Resul gönderene yemin ediyorum: Bunu sana Allah mı emretti? dedi. Peygamber: "Evet" buyurdu. O zat: Senin elçin, senemiz içinde üzerimize Ramazan ayı orucunun farz olduğunu söyledi, dedi. Peygamber: "Doğru söylemiştir" buyurdu. O zat: Seni, Resul gönderene yemin ediyorum: Bunu sana Allah mı emretti? dedi. Peygamber: "Evet" buyurdu. O zat yine: "Senin elçin, yoluna gücü yetene Beyt'i haccetmenin üzerimize farz olduğunu söyledi?" dedi. Peygamber: "Doğru söylemiştir" buyurdu. (Enes) der ki: Sonra da o zat: "Seni hak ile gönderene yemin olsun ki bunların üzerine ne bir arttırır, ne de bunları eksiltirim" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) "Eğer doğru söylüyorsa mutlaka Cennete girecektir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 13

Ebu Eyyûb Ensarî (r.a.) şöyle rivayet etti:
Allah Resulü (a.s.) bir seferde iken karşısına bir bedevi çıktı ve hemen Peygamber'in devesinin yularını, yahut dizginini tuttu. Sonra: "Ey Allah'ın Resulü" yahut "Ey Muhammed! beni Cennete yaklaştıracak ve Cehennemden uzaklaştıracak şeyi bana haber ver" dedi. Allah Resulü (a.s.) hemen durakladı ve ashabı arasında göz gezdirdi, sonra da şöyle buyurdu: "Andolsun ki şüphesiz başarıya ulaştırıldı" yahut "Yemin ederim ki muhakkak doğru yola ulaştırıldı" buyurdu. Sonra o kimseye: "Nasıl demiştin?" diye sordu. (Ravi) Dedi ki: O zat sorusunu tekrar etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayarak Allah'a kulluk edersin, namazı dosdoğru kılarsın, zekâtı (hakkıyla) verirsin, hısımların ile (her türlü) ilişkilerini sürdürürsün. Artık deveyi de bırak" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 14

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü'ne (a.s.) bir bedevi geldi ve "Ey Allah'ın Resulü! Bana bir davranış söyle ki onu işlediğim zaman Cennete gireyim" dedi. Allah Resulü: (a.s.) "Kendisine hiç bir şeyi ortak koşmayarak Allah'a kulluk edersin, farz olan namazı dosdoğru kılarsın, farz kılınan zekâtı verirsin ve Ramazan orucunu tutarsın" buyurdu. O kimse: "Nefsim kudret elinde bulunana yemin ederim ki hiç bir zaman bunun üzerine ne bir şey arttırırım, ne de eksiltirim" dedi. Dönüp gidince Peygamber (a.s.): "Cennet ehlinden bir kimseye bakması kimi sevindirecek ise, işte o zata baksın" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 16

İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'ın tekliğini kabul etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve haccetmek."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 19

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Abdulkays heyeti Allah Resulü'nün huzuruna geldi ve şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Biz, Rabîa'dan şu kabileyiz. Senin ile bizim aramızda Mudar kâfirleri bir engel durumundadır. Bu yüzden sana sadece Haram aylarda gelebiliyoruz. O halde bize bir iş emret ki onu yapalım ve arkamızdakileri ona davet edelim." Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Size dört şeyi yapmanızı ve dört şeyden de sakınmanızı emrediyorum: Size Allah'a iman etmenizi, (sonra bunu kendilerine açıklayarak şöyle buyurdu:) Allah'tan başka ilah olmadığı ve Muhammed'in Allah Resulü olduğuna şahadet etmenizi; namazı kılmanızı, zekâtı vermenizi ve savaşta ele geçirdiklerinizin beşte birini vermenizi emrediyor ve sizleri (içine şıra konan ve mayalanarak içki olmasını sağlayan) dubba'dan, hantem'den, nakir'den ve mukayyar'dan nehyediyorum."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 23

Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) beni (Yemen'e) gönderdi ve (gönderirken) şöyle buyurdu: "Sen Ehl-i Kitap bir topluma gidiyorsun, onları Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın elçisi olduğuma şahitlik etmeye çağır. Eğer onlar bu isteğini yerine getirirlerse onlara, Allah'ın (c.c.) onlar üzerine her gündüz ve gecede beş (vakit) namaz farz kıldığını, onlar bunu da kabul ederlerse, kendilerine Allah'ın onlar üzerine zenginlerinden alınıp fakirlerine verilen zekâtı farz kıldığını bildir. Onlar bunu da kabul ederlerse, seni onların mallarının en iyilerini almaktan sakındırırım. Zulme uğramışın (bed) duasından da korun. Çünkü, zulme uğrayanla Allah arasında perde yoktur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 27

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlattı:
Allah Resulü (a.s.) vefat edip de ondan sonra Ebu Bekr Halife yapılınca Arapların bir kısmı tekrar küfre döndükleri zaman Ömer b. Hattab, Ebu Bekr'e "Allah Resulü (a.s.) Allah'tan başka ilah yok deyinceye kadar insanlarla savaş etmem bana emredildi. Her kim La ilahe illallah derse, haksız olması dışında benden malını ve nefsini korumuştur, onun hesabı ise Allah'a aittir," demiş olduğu halde sen insanlar ile nasıl savaşıyorsun? dedi. Ebu Bekr "Vallahi namazla zekât arasını ayırdedenlerle savaşacağım. Çünkü zekât malın hakkıdır. Vallahi bunlar Allah Resulü'ne verdikleri bir sicimi bile bana vermezlerse, onlarla hiç şüphesiz harp ederim."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 29

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "La ilahe illallah" deyinceye kadar insanlarla savaşa devam etmem bana emredildi. (Ancak) her kim "La ilahe illallah derse, haksız olması dışında benden malını ve canını korumuştur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 30

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah Resulü olduğuna şahadet edinceye, namazı dosdoğru kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmak bana emredildi. Onlar bunları yapınca kanlarını ve mallarını, haksız olması dışında benden korumuş olurlar. İnsanların bunlardan başka işlerden hesaba çekilmeleri ise Allah'a kalmıştır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 33

Museyyeb b. Hazn (r.a.) şöyle anlattı:
Ebu Talib'e ölüm yaklaşınca Allah Resulü (a.s.) ona geldi ve onun yanında Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebu Umeyye b. Muğire'yi buldu. Allah Resulü (a.s.): "Ey Amca! Allah'tan başka İlah yok kelimesini söyle ki bununla Allah yanında senin lehine şahitlik edeyim" dedi. Bunun üzerine Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebu Umeyye "Ey Ebu Talib! Abdulmuttalib'in dinini terk mi ediyorsun?" dediler. Allah Resulü (a.s.) o sözü amcasına arzetmekte devam etti. Ötekiler de (durmadan) kendi sözlerini ona tekrar ediyorlardı. Nihayet Ebu Talib bunlara söylediği son söz olarak: "O, (kendini kastediyor), Abdulmuttalib dini üzeredir" dedi ve la ilahe illallah demekten çekindi. Allah Resulü (a.s.): "İyi bil, Allah'a yemin ediyorum ki nehyedilmediğim müddetçe muhakkak senin için Allah'tan bağışlanma dileyeceğim" dedi. Bunun üzerine Şanı Yüce Allah: (Kâfir olarak ölüp Cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar) Allah'a ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır ne de inananlaraayetini indirdi. Yüce Allah Ebu Talib hakkında da (şu ayeti) indirdi ve Resulüne şöyle buyurdu: (Resulüm!) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi o bilir
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 35

Ubade b. Samit'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her kim eşsiz, ortaksız bir tek Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve Resulü olduğuna, İsa'nın Allah'ın kulu, Meryem'in oğlu ve ona ilka ettiği kelimesi ve kendisinden (kendi tarafından yaratılmış) bir ruh olduğuna, Cennetin bir hakikat, ateşin bir hakikat olduğuna şahadet ederse, Allah o kimseyi Cennetin sekiz kapısının hangisinden dilerse oradan Cennete girdirecektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 41

Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle buyurmuştur:
Ben Hz. Peygamber'in (a.s.) bineğinin arkasına binmiştim. Onunla aramda sadece semerin arka kaşı vardı. Bana: "Ey Muaz b. Cebel!" diye seslendi. Ben, "Buyur ey Allah'ın Resulü, sana icabet eder, emrine koşarım dedim. Sonra bir süre yürüdü. Yine: "Ey Muaz b. Cebel!" diye seslendi. "Buyur ey Allah'ın Resulü, sana icabet eder, emrine koşarım" dedim. Sonra bir süre daha gitti ve: "Ey Muaz b. Cebel!" diye seslendi. Ben: "Ey Allah'ın Resulü sana icabet eder, emrine koşarım" diye cevap verdim. "Allah'ın, kulları üzerindeki hakkı nedir, biliyor musunuz?" diye sordu. "Allah ve Resulü en iyi bilendir," dedim. "Muhakkak ki Allah'ın, kulları üzerindeki hakkı, kendisine hiç bir şeyi ortak koşmaksızın ona kulluk etmeleridir" buyurdu. Sonra bir zaman daha yürüdü, sonra yine: "Ey Muaz b. Cebel!" diye seslendi. Ben yine: "Ey Allah'ın Resulü sana icabet eder, emrine koşarım" dedim. "Bunu yaptıkları zaman kulların Allah üzerindeki hakları nedir, bilir misin?" buyurdu. Ben yine: "Allah ve Resulü en iyi bilendir" dedim. "Onlara azap etmemesidir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 43

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Muaz b. Cebel binek üzerinde Hz. Peygamber'in arkasında iken Peygamber (a.s.) ona: "Ey Muaz!" diye nida etti. Muaz: "Buyur ey Allah'ın Resulü! Hazırım," dedi. Peygamber yine: "Ey Muaz!" buyurdu. Muaz: "Buyur! Ey Allah'ın Resulü hazırım," dedi. Hz. Peygamber tekrar: "Ey Muaz!" buyurdu. Muaz: "Buyur! Ey Allah'ın Resulü, hazırım," dedi. Allah Resulü: "Allah'tan başka İlah olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şahadet eden her kula Allah kesin olarak ateşi haram kılmıştır" buyurdu. Muaz: "Ey Allah'ın Resulü bunu insanlara haber vereyim mi ki sevinsinler?" dedi. Allah Resulü: "O takdirde (bu güvenceye) güvenerek tembellik ederler (de amel yapmazlar) " buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 47

Itban b. Malik'in (r.a.) rivayetinde Mahmud b. Rabi şöyle anlattı:
Medine'ye geldim ve (orada) Itban ile karşılaştım ve ona: "Senden bana bir hadis ulaştı" dedim. (Bunun üzerine) Bana şunları anlattı: "Gözümden bana bir arıza isabet etmişti. Bunun üzerine Allah Resulü'ne (a.s.) yanıma gelmesini, evimde namaz kılmasını arzu ettiğimi, (şayet gelirse namaz kıldığı yeri) namaz yeri edinmek istediğimi bildiren bir haberci yolladım. Bunu takiben Peygamber (a.s.), ashabından Allah'ın dilediği kimselerle beraber geldi, içeri girdi. O, evimde namaz kılarken, ashabı da kendi aralarında konuşuyorlardı. Bu konuşulanların büyük bir kısmı Malik b. Duhşum ile alâkalı idi. Peygamber'in ona beddua etmesini, onun helak olmasını istediklerini, onun başına bir kötülüğün gelmesini arzuladıklarını söylediler." Sonra Allah Resulü namazını bitirdi ve: "Allah'tan başka İlah olmadığına ve benim Allah'ın elçisi olduğuma şahadet ediyor değil mi?" buyurdu. "O, bunu kalbinde olmadığı halde söyler" dediler. "Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın elçisi olduğuma şahadet etmeyen kişi ateşe girer, yahut onu tadar" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 48

Ebu Hureyre (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.): "İman, yetmiş küsur şubedir ve utanma imandan bir şubedir" buyurduğunu rivayet etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 50

İbn Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.), kardeşine utanma nasihati vermekte olan bir adamı duyunca "utanmak imandandır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 52

İmran b. Husayn'ın (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.), "Utanmak hayırdan başka bir şey getirmez" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 53

Abdullah b. Amr'ın (r.a.) naklettiğine göre:
Bir zat Hz. Peygamber'e (a.s.): "İslâm'da hangi işler daha hayırlıdır?" diye sordu. (Hz. Peygamber cevaben), "Yemek yedirirsin ve tanıdığın, tanımadığın herkese selam verirsin" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 56

Abdullah b. Amr b. As'ın (r.a.) anlattığına göre:
Bir kimse Hz. Peygamber'e (a.s.): "Hangi müslüman daha hayırlıdır?" diye sordu. (Hz. Peygamber) "Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimsedir" cevabını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 57

Ebu Musa (r.a.)
Ey Allah'ın Resulü! İslâm'ın hangisi en faziletlidir? diye sormuş, (Hz. Peygamber de) "Müslümanların dilinden ve elinden emniyette olduğu kimsedir" cevabını vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 59

Enes'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Şu üç özellik kimde bulunursa o kimse imanın gerçek tadını alır: Allah ve Resulü kendisine başkalarından daha sevimli olması, sevdiklerini yalnız Allah için sevmek, Allah'ın kendisini dinsizlikten kurtardıktan sonra ateşe atılmaktan nasıl hoşlanmıyorsa o derecede küfre dönmekten uzak durması."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 60

Enes'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir kul, (Abdul Varis'in hadisinde: Kişi) ben kendisine aile efradından, malından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 62

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Hiç biriniz kendisi için arzu ettiğini, (mümin) kardeşi yahut komşusu için de istemedikçe (gerçek manada) inanmış olmaz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 64

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah'a ve son güne (Ahiret gününe) iman eden, ya hayır söylesin, yahut sussun. Allah'a ve son güne iman eden komşusuna ikram etsin. Allah'a ve son güne iman eden konuğuna ikram eylesin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 67

Ebu Şurayh Huzai (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Allah'a ve son güne iman eden, komşusuna iyilik etsin. Allah'a ve son güne iman eden konuğuna ikram etsin. Allah'a ve son güne iman eden iyi söz söylesin, yahut sussun."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 69

Ebu Saîd (r.a.) şöyle anlatır:
Bayram günü namazdan önce hutbe okumaya başlayanların ilki Mervan'dır. (O bunu ilk defa yaptığında) Hemen biri ayağa kalktı ve: "Namaz hutbeden öncedir" dedi. Mervan "Burada namazın öne geçirilmesi terkedilmiştir" dedi. Bunun üzerine Ebu Saîd (r.a.) "Bu (uygulamaya karşı çıkan) şahsa gelince, işte o, Allah Resulü'nden (a.s.) işittiğim şu hadisi yerine getirmiştir." Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştu: "Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Eğer eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle, ona da gücü yetmiyorsa kalbiyle. Ve işte bu, imanın en düşük mertebesidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 70

Ebu Mesûd (r.a.) ve Ukbe b. Amr'ın (r.a.) naklettiklerine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) eliyle Yemen tarafına doğru işaret ederek şöyle buyurdu: "Bana bakın, hiç şüphesiz iman, şu taraftadır. Taş gibi sertlik ve yüreklerin katılığı da, develerin kuyrukları dibinde onlara haykıranlar da, şeytanın iki boynuzunun doğacağı yönde bulunan Rabîa ve Mudar kabilelerindedir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 72

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Yemen halkı gelmiştir. Onlar ince gönüllüdürler. İman, Yemenlidir, dinde ince anlayışlılık Yemenlidir. Hikmet de Yemen'e mensubdur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 73

Cerir b. Abdullah (r.a.)
"Ben, Allah Resulü (a.s.) ile namaz kılmak, zekât vermek ve her Müslümana nasihat etmek (hayır ve iyilik öğretmek) üzere sözleştim" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 83

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Zinakar kişi zina ettiği zaman (kâmil bir) mümin olduğu halde zina edemez. İçki içen de içtiği zamanda (kâmil bir) mümin olarak içemez. Hırsız da çaldığı zaman (kâmil bir) mümim olduğu halde çalamaz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 86

Abdullah b. Amr'ın (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Dört şey her kimde bulunursa katıksız münafık olur. Her kimde bunların bir parçası bulunursa onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklıktan bir huy kalmış olur: Konuştuğu zaman yalan söyler, taahhüdde bulununca taahhüdünde durmaz, vaat ettiği zaman vadini yerine getirmez, düşmanlık beslediği zaman da haktan ayrılır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 88

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Münafığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, vaat ettiği vakit vaadinde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanetlik eder."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 89

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Kişi (din) kardeşine kâfir dediği zaman muhakkak ikisinden biri o küfür kelimesini üzerine alarak dönmüştür (Küfür kelimesi ikisinden birisi üzerinde kalır)."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 91

Ebu Zerr (r.a.)
Allah Resulü'nü (a.s.) şöyle derken işittiğini nakletmiştir: "Herhangi bir kimse bile bile babasından başkasına ait olduğunu ileri sürerse muhakkak nankörlük etmiş olur. Kendisine ait olmayan bir şeyi iddia eden, bizden değildir ve o kişi ateşte oturacağı yere hazırlanmalıdır. Her kim öyle olmadığı halde bir kimseyi kâfirlikle itham eder yahut ona Allah'ın düşmanı derse, dediği söz kendisine döner."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 93

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Babalarınızı terk etmeyiniz. Her kim babasını reddederek terk ederse, nankörlük yapmış olur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 94

Sa'd b. Ebu Vakkas (r.a.) şöyle anlatır:
Ben şu kulaklarımla, Allah Resulü'nün (a.s.), "Her kim müslüman olduğu halde babasından başkasına, babası olmadığını bilip dururken babalık nesebi iddia ederse, o kişiye Cennet haramdır" buyurduğunu duymuşumdur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 95

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Müslümana sövmek fasıklık ve onu öldürmek için dövüşmek küfürdür."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 97

Cerir'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Veda haccında kendisine: "Halkı sustur da beni dinlesinler" diye emretti. Sonra da şöyle buyurdu: "Benden sonra birbirlerinizin boyunlarını vuran kâfirler durumuna dönüşmeyiniz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 98

Zeyd b. Halid Cühenî'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) Hudeybiye'de geceleyin yağmış olan yağmurdan sonra kendilerine sabah namazı kıldırdı. Namazı bitirince yüzünü cemaate döndürdü ve: "Bilir misiniz, Rabbiniz ne buyurdu?" diye sordu. Allah ve Resulü en iyi bilendir, dediler. Allah Resulü: "Allah, kullarımdan kimi bana iman etmiş, kimi de kâfir olarak sabahladı. Her kim Allah'ın ihsanı ve rahmetiyle üzerimize yağmur yağdı dediyse işte o, bana iman etmiş, yıldıza iman etmemiştir. Her kim de şu şu sebeplerle üzerimize yağmur yağdı dediyse işte o, bana değil, yıldıza iman etmiştir, buyurmuştur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 104

Enes'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Münafığın alâmeti Ensar'a buğzetmesi, müminin alâmeti ise Ensar'ı sevmesidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 108

Berâe (r.a.)
Hz. Peygamber'den (a.s.) şu hadisi naklederek Ensar hakkında şöyle buyurmuştur: "Ensar'ı ancak mümin olan sever ve onlara münafık olandan başkası da buğz etmez. Onları seveni Allah sever, onlara buğzedene ise Allah da buğzeder."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 110

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ey kadınlar topluluğu! Sadaka verin ve çokça bağışlanma dileyin. Çünkü ben Cehennemliklerin çoğunun sizlerden olduğunu gördüm" buyurdu. Bunun üzerine onlardan aklı başında ve vakarlı bir kadın: "Bizim neyimiz var ki Cehennemliklerin çoğu olmuşuz! Ey Allah'ın Resulü?" diye sordu. Allah Resulü: "Çünkü siz (ötekine berikine) çokça lânet eder, kocalarınızın yaptığı iyiliklere nankörlük (küfran) gösterirsiniz. Akıllı ve ihtiyatlı bir kimsenin aklını sizin kadar eksik akıllı, eksik dinli hiç bir kimsenin çelebileceğini görmedim" buyurdu. Kadın: "Ey Allah'ın Resulü! (Peki) Akıl ve din noksanlığı nedir?" dedi. Allah Resulü buyurdu ki: "Akıl noksanlığına gelince, iki kadının şahadeti bir erkeğin şahadetine denk olur. İşte bu, akıl noksanlığıdır. Birçok geceler bekler, namaz kılmazsın, Ramazanda da (bir müddet) oruç tutmazsın. İşte din noksanlığı da budur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 114

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü'ne (a.s.) hangi amel daha faziletlidir? diye soruldu. Allah Resulü: "Allah'a imandır" buyurdu. Sonra nedir? denildi: "Allah yolunda cihat etmektir" buyurdu. Bundan sonra nedir? denildiğinde: "Kabul olunan hacdır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 118

Ebu Zerr'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber'e: Ey Allah'ın Resulü! Amellerin en faziletlisi hangisidir? diye sordum. (Efendimiz de), "Allah'a iman etmek ve onun yolunda cihat etmektir" buyurdu. Hangi köleyi hürriyete kavuşturmak daha faziletlidir? dedim. "Sahibine göre en güzel ve en pahalı olanı" buyurdu. Eğer bunları yapamaz isem? deyince, "Yapana yardım edersin, yahut beceriksiz olan kimseye iş yapıverirsin" buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! Amelin bazısını yapamazsam ne buyurursunuz, dedim. "Kendini insanlara kötülük yapmaktan alıkoyarsın. İşte bu da nefsine karşı senden bir sadakadır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 119

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Allah Resulü'ne (a.s.): Hangi amel en faziletlidir? diye sordum. "Vaktinde namaz kılmaktır" buyurdu. Sonra hangisidir? dedim: "Ebeveyne iyilik etmektir" buyurdu. Sonra hangisidir? dedim: "Allah yolunda cihat etmektir" buyurdu. Kendilerine sıkıntı vermiş olmasaydım daha çok soru soracaktım.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 120

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlattı:
Allah Resulü'ne (a.s.), Allah katında hangi günah en büyüktür? diye sordum. "Seni yaratmış olduğu halde Allah'a bir ortak (eş) uydurmandır" buyurdu. Muhakkak bu, çok büyüktür, dedim. Sonra hangisidir? dedim. "Sonra seninle beraber yemesinden korktuğun için çocuğunu öldürmendir" buyurdu. Sonra hangisidir? dedim. "Sonra komşunun hanımı ile zina etmendir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 124

Ebu Bekra (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü'nün (a.s.) yanında bulunuyorduk. Üç defa "Büyük günahların en büyüğünü size söyleyeyim mi?" buyurdu. Sonra onları şu şekilde saydı: "Allah'a şirk koşmak, ebeveyne eziyet etmek ve yalan yere şahadet etmektir (yahut: Yalan söylemektir)." Allah Resulü dayanmakta iken doğrulup oturdu ve bu son sözü durmadan tekrar ediyordu. O derece tekrarladı ki hatta biz; keşke sussa, diyorduk.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 126

Enes'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) büyük günahlar olarak şunları saydı: "Allah'a ortak koşmak, ebeveyne eziyet etmek, cana kıymak ve yalan söylemektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 127

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.), "Helak edici olan yedi şeyden uzak durunuz" buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! Onlar nedir? denildi. Allah Resulü: "Allah'a şirk koşmak, sihir yapmak, bir hak karşılığı olması dışında Allah'ın haram kıldığı bir cana kıymak, yetim malı yemek, faiz (yoluyla elde edilen kazancı) yemek, düşmana hücum sırasında harpten kaçmak, zinadan uzak durmuş (onu hatırından bile geçirmeyen) müslüman kadınlara zina isnat etmek" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 129

Abdullah b. Amr b. As'ın (r.ahm.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.): "Kişinin ebeveynine sövmesi büyük günahlardandır" buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! Kişi ebeveynine söver mi? dediler. "Evet, bir kimse başkasının babasına söver, o da onun babasına söver. Yine bir kimse, başkasının annesine söver, o da, onun annesine söver" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 130

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) "Herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşarak ölen kimse Cehenneme girer" buyurdu. Ben de: Herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşmayarak ölen kimse de Cennete girer, dedim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 134

Ebu Zerr (r.a.) anlatmıştır:
Hz. Peygamber (a.s.) "Cebrail (a.s.) bana gelip, Ümmetimden hiç bir şeyi Yüce Allah'a ortak koşmadan ölenin, Cennete gireceğini müjdeledi" buyurmuştur. Bunun üzerine ben, o adam zina etmiş ve hırsızlık yapmış olsa da mı? dedim. Hz. Peygamber, "Zina etmiş ve hırsızlık yapmış olsa da" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 137

Mikdad b. Esved (r.a.)
Hz. Peygamber'e (a.s.) şu şekilde bir soru sorduğunu nakletti: Ey Allah'ın Resulü! Şöyle bir mesele hakkında ne buyurursun? Ben kâfirlerden bir kişi ile karşılaşsam, benim ile vuruşsa da benim iki elimden birini kılıcı ile kesip koparsa, sonra benden kaçıp bir ağaca sığınsa ve: Ben Allah için müslüman oldum, la ilahe illallah dese, ben onu bu tevhit kelimesini söyledikten sonra öldürebilir miyim? Allah Resulü (a.s.): "Hayır, onu öldürme" buyurdu. Ben, ey Allah'ın Resulü, o benim elimi kesti, sonra da bu sözü söyledi. Onu öldüremez miyim? dedim. Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Sakın onu öldürme. Eğer öldürürsen o senin onu öldürmezden evvelki vaziyetindedir, (Çünkü müslüman olmuştur, kanı korunmuştur). Sen de onun söylediği tevhit kelimesini söylemesinden evvelki vaziyetindesin (çünkü kanın kısas ile mubah olmuştur)."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 139

Usame b. Zeyd (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Allah Resulü (a.s.) bizi bir seriye hâlinde (cihada) göndermişti. Cuheyne kabilesinden Hurakat'a bir sabah baskın yaptık. O sırada ben bir adama yetiştim. O, la ilahe illallah, dedi. Ben kargımı ona sapladım. Bu işten gönlüme bir şüphe düştü. Sonra bunu Hz. Peygamber'e anlattım. Allah Resulü (a.s.): "La ilahe illallah dediği halde onu niçin öldürdün?" diye sordu. Ben, ey Allah'ın Resulü! O, bunu ancak silahtan korktuğu için söylemiştir, dedim. "Onu kalbinden söyleyip söylemediğini bilmen için kalbini mi yardın?" buyurdu ve bu soruyu bana karşı hiç durmadan tekrar ediyordu. Nihayet ben o gün müslüman olaydım (da bunları duymasaydım) diye temenni ettim. (Hadisi rivayet eden dedi ki) Sa'd Allah'a yemin ederim ki, Üsame'yi kastederek, iki karıncıklı öldürmeye kalkışmadıkça ben hiç bir müslümanı öldürmem, dedi. (Ravi der ki) Birisi ona: Allah, fitne ortadan kalkıp din tamamiyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşınbuyurmadı mı? dedi. Bunun üzerine Sa'd "Biz, hiç bir fitne kalmayıncaya kadar savaştık. Sen ve arkadaşların ise bir fitne meydana gelsin diye harp etmek istiyorsun" karşılığını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 140

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Bize silah çeken bizden değildir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 143

Ebu Musa'nın (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.), "Bize silah çeken bizden değildir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 145

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): " (Ölü için) yanaklara vuran yahut yakaları yırtan yahut cahiliye âdeti üzere feryad-u figan eden bizden değildir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 148

Huzeyfe (r.a.)
Resulü'nün (a.s.), "Cennete hiçbir kovucu giremez" buyurduğunu işittiğini nakletmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 151

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Üç kimse vardır, Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz ve onlar için şiddetli bir azap vardır: Biri, susuz bir sahrada fazla suyu vardır ve o suyu yolculara vermekten kaçınır. İkincisi, ikindi üzeri bir kimseye bir mal satar, satarken ona karşı Allah'a yemin ederek, gerçek bunun hilafına olduğu halde, malı şu şu fiyata aldığını söyler ve müşteri de onu doğrular (ve malı satın alır). Üçüncüsü de, bir devlet başkanına yalnız dünyalığı için biat eder, başkan ona dünyalıktan verdiği zaman biatında sadık kalır, ona dünyalıktan vermediği zaman sözüne sadakat göstermez."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 157

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Her kim kendini bir demir parçasıyla öldürürse kendisi o demiri elinde karnına vuruyor vaziyette sonsuza kadar ve sürekli olarak Cehennem ateşinde acı çekecektir. Her kim zehir içerek kendini öldürürse o kimse de zehrini içer bir halde sonsuza kadar ve sürekli olarak Cehennem ateşinde olacaktır. Her kim bir dağdan kendini aşağıya atıp, kendini öldürürse bu (şekilde intihar eden) kimse de Cehennem ateşinde sonsuza kadar ve sürekli olarak kendisini yüksekten aşağıya bırakır olacaktır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 158

Sabit b. Dahhak (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletti: "Her kim İslâm'dan başka bir din adına yalan yere yemin ederse, o kimse (yalanında) söylediği gibidir. Her kim bir şeyle kendini öldürürse Kıyamet gününde intihar ettiği nesne ile azap olunur. Bir kimsenin sahip olmadığı bir şeyi adaması doğru (geçerli) değildir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 159

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlattı:
Allah Resulü (a.s.) ile beraber Hayber'de bulunuyorduk. Allah Resulü (a.s.), müslüman diye isimlendirilenlerden birisi için: "Bu, Cehennem ehlindendir" buyurdu. Nihayet biz savaşa giriştiğimiz zaman o zat çetin bir şekilde savaştı. Arkasından da yaralandı. Bunun üzerine Allah Resulü'ne, ey Allah'ın Resulü! Biraz evvel kendisi hakkında, "O, Cehennem ehlindendir" buyurduğunuz zat, bugün çok çetin bir harp yaptı ve öldü denildi. (Yine) Hz. Peygamber: " (Onun yolu) Cehennemedir" buyurdu. Nerede ise müslümanların bazısı şüpheye düşeceklerdi. Onlar bu hâl üzerine bulunurlarken birdenbire, "O ölmedi, ancak kendisinde ağır yaralar vardır" denildi. Gece vakti olunca, yaralarının şiddetine dayanamayıp kendini öldürdü. Bu olay Hz. Peygamber'e haber verilince Hz. Peygamber (a.s.), "Allah'ü Ekber, şahitlik ederim ki ben Allah'ın kulu ve elçisiyim." Daha sonra Bilâl'e emrederek, insanlara, Cennete müslüman olmayan hiç bir kimsenin giremeyeceğini, Allah'ın bu dine facir kimsenin eliyle de yardım edeceğini (kesin bir şekilde ortaya koyduğunu) duyurmasını istedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 162

Sehl b. Sa'd Saidî (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) Hayber'de müşriklerle karşılaştı ve iki taraf kıyasıya savaştı. Harbin sonunda Allah Resulü karargâhına, öbürleri de kendi karargâhlarına dönmüşlerdi. Fakat Allah Resulü'nün ashabı arasında bir kişi vardı ki, düşman ordusundan ayrı kalmış (orduya katılmamış) birini, peşinden amansız bir şekilde takip ediyor ve ona kılıcı ile (durmadan) vuruyordu. (Bunu gören sahabeler) Bugün bizden hiç kimse falancanın gösterdiği yiğitlik derecesinde bir yiğitlik göstermemiştir; dediler. Bunun üzerine Allah Resulü: "Fakat O, Cehennemliklerden!" buyurdu. Ashabtan bir kişi "Öyle ise ben devamlı olarak onu takip eder, gözetlerim" dedi. Hadisi nakleden ravi der ki: O adam ile beraber harp sahasına çıktı ve harp safının neresinde durdu ise, o da onunla beraber durdu. O, harpte ne derece çeviklik gösterdiyse o da aynı şekilde çeviklik gösterdi. Yine ravi (İbn Sa'd) der ki: "Nihayet adam ağır şekilde yaralandı. Acıya dayanamayıp ölümü acele isteyerek kılıcının kabzasını yere, keskin ağzını da iki memesi arasına koydu. Sonra kılıca yüklendi ve bu şekilde kendini öldürdü." Bunun üzerine (Eksum isimli) sahabe, Allah Resulü'nün yanına vardı ve: Ben şahadet ediyorum ki sen muhakkak Allah'ın elçisisin, dedi. Allah Resulü: Sana ne oldu? diye sordu. Huzai şöyle dedi: Biraz önce zikretmiş olduğun kimse hakikaten Cehennemliklerdendir. İnsanlar bu adamın Cehennemlik olduğu haberini büyütmüşlerdi. Ben bu adamın durumunu (sizin için takip eder) gözetlerim, dedim. Nihayet bu adam ağır surette yaralandı, ölümünü acele isteyerek kılıcının kabzasını yere, keskin ağzını iki memesi arasına koydu, sonra kılıcının üstüne yüklendi ve bu suretle kendini öldürdü. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "İnsanlar arasında böyle kimse vardır ki, halka göre Cennet ehline yaraşan hayırlı işler yapar. Halbuki o, Cehennemliklerdendir. Yine insanlardan öyle kimse de vardır ki görünüşte Cehennemliklere ait kötü işler yapar, halbuki o, Cennetliklerdendir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 163

Cundeb'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Sizden önceki ümmetlerden birisinde bir kimse vardı. Kendisinde bir şişkin yara meydana gelmişti. Yara kendisine çok ızdırap verince, deriden yapılmış ok muhafazasından bir ok çekerek onunla vücudundaki şişkinliği yardı. Ancak kan dinmedi ve nihayet öldü." (Bunun üzerine) Rabbiniz: "Ona Cenneti haram kıldım" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 164

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber Hayber harbine çıktık. Neticede Allah bize zafer ihsan etti. Bu fetihte altın gümüş değil, sadece eşya, yiyecek ve giyecek maddeleri ganimet aldık. Sonra (Kura) vadisine gittik. Hz. Peygamber'in yanında, Cüzam kabilesinden bir kimsenin hibe ettiği, Dubeyb oğullarından Rifaa b. Zeyd adlı bir kölesi vardı. Vadiye indiğimiz vakit, Resulüllah'ın kölesi kalktı ve devesinin üstündeki eyerini çözüyordu. Tam bu sırada kendisine bir ok isabet etti ve oracıkta öldü. Bunun üzerine biz: Ey Allah'ın Resulü! Ona şahadet mübarek olsun, dedik. Allah Resulü: "Hayır, Muhammed'in nefsi kudreti elinde olan Allah'a yemin ederim ki Hayber harbinde taksim edilmemiş olan ganimetlerden aldığı kısa bir örtü, onun üstünde bir ateş olarak alev alev yanmaktadır" buyurdu. Ebu Hureyre der ki: Bundan insanlar korktu, bir zat bir tek yahut çift pabuç tasması getirdi de: Ey Allah'ın Resulü! Bunu Hayber gününde almıştım, dedi. Bunun üzerine Allah Resulü: "Ateşten bir ayakkabı tasması, yahut ateşten iki tane ayakkabı tasması" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 166

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin...ayeti (sonuna kadar) indiği zaman Sabit b. Kays evinde oturdu ve ben Cehennem ehlindenim diyerek kendisine Peygamber'in yanına çıkmayı yasakladı. (Bir süre sonra) Hz. Peygamber (a.s.) Sa'd b. Muaz'a "Ey Ebu Amr! Sabit ne halde, rahatsız mı?" diye sordu. Sa'd O benim komşumdur, rahatsızlığını bilmiyorum, dedi. Sa'd ona gitti ve Allah Resulü'nün sözünü anlattı. Bunun üzerine Sabit dedi ki: Bu ayet indirildi. Halbuki bilirsiniz ben, sizin en yüksek seslinizim, demek ki ben Cehennemlik birisiyim, dedi. Sa'd bunu Peygamber'e söyleyince Allah Resulü (a.s.): "Hayır o, Cennet ehlindendir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 170

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre:
İnsanlar Allah Resulü'ne (a.s.): "Ey Allah'ın Resulü! Cahiliyette iken yaptığımız kötülüklerden hesaba çekilecek miyiz?" dediler. Allah Resulü: "Muhsin derecesinde müslüman olanlarınız cahiliyetteki kötülüklerinden hesaba çekilmezler. Ancak müslüman olduktan sonra da kötülük yapanlar, hem cahiliyetteki ve hem de müslüman olduktan sonraki kötü amellerinden hesaba çekilirler" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 171

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Müşriklerden birtakım kimseler insan öldürmüşler ve bunda çok ileri gitmişler, zina etmişler ve bunda da çok ileri gitmişlerdi. Sonra bunlar Hz. Muhammed'e (a.s.) geldiler ve şöyle dediler: "Şüphesiz ki senin tebliğ ettiğin ve kendisine davet eylediğin İslâm dini güzeldir. Keşke bize vaktiyle işlediğimiz bunca cinayetin bir kefareti bulunduğunu haber verseydin!" Bunun üzerine şu ayet indi: Ve onlar Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları kim yaparsa cezasına çarptırılır.Bir de şu ayet indi: De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin, çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki o, çok bağışlayan çok esirgeyendir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 174

Hakim b. Hizam'ın (r.a.) naklettiğine göre:
Kendisi Allah Resulü'ne (a.s.), cahiliye devrinde yapageldiğim birtakım ibadetler hakkında ne buyurursunuz, bu ibadetlerden dolayı benim için bir sevap var mıdır? diye sormuştu. Allah Resulü ona: "Sen mazide işlediğin hayırlar üzerine müslüman oldun" cevabını vermiştir. (Ravi der ki hadiste geçen) "tahannüs" kelimesi, taabbud (kulluk) demektir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 175

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlattı:
İman edip inançlarına hiç bir haksızlık karıştırmamış olanlar, işte onlar güvenlik içindedir, doğru yolda olanlar da onlardırayeti indiği zaman bu, Allah Resulü'nün sahabelerine ağır geldi ve ey Allah'ın Resulü, bizim hangimiz nefsine zulmetmez dediler. Allah Resulü de onlara: "Ayetteki zulüm sizin sandığınız gibi değildir. O ancak Lokman'ın oğluna söylemiş olduğu, Ey oğulcuğum! Allah'a ortak koşma. Ortak koşmak elbette büyük bir zulümdürayetinde geçen şirktir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 178

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Allah Teala, ümmetimin söylemedikleri veya yapmadıkları müddetçe içlerinden geçirdikleri kötülükleri bağışlamıştır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 181

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şanı Yüce Allah, (Meleklerine) şöyle buyurmuştur: Kulum bir kötülük yapmaya niyetlenirse, aleyhine onu hemen yazmayın. Eğer o işi yaparsa onun adına tek bir kötülük yazın. Kulum iyi bir işe niyetlenir de yapamaz ise, niyetini bir iyilik olarak yazın. Niyetini gerçekleştirir ise on iyilik yazın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 183

İbn Abbas (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) Şanı Yüce Rabbinden rivayet ettiği bir kudsi hadiste şöyle buyurduğunu anlatmıştır: "Allah, iyi ve kötü şeyleri tayin etmiştir. Sonra da bunları açıklamıştır. Kim bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapamaz ise, Allah o kişi adına tam yapılmış bir iyilik yazdırır. Eğer niyetlendiği bu iyiliği yapabilirse, Şanı Yüce olan Allah, o kişi adına on iyilikten başlayarak yediyüz katı ve hatta daha çok kat iyilik yazdırır. Kim de bir kötülük yapmaya niyetlenir de yapmazsa, Allah o kişi adına tam yapılmış bir iyilik yazdırır. Eğer o kişi bir kötülük yapmaya niyetlenir de yaparsa, Allah onun adına tek bir kötülük yazdırır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 187

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "İnsanlar birbirine bir takım sorular yöneltmeye devam edecekler, hatta işte (sonunda) şunu da söyleyecekler: Mahlûkatı Allah yarattı, fakat Allah'ı kim yaratmıştır? Her kim bu türden batıl bir şeyi kendisinde hissederse o hemen: Ben Allah'a iman ettim, desin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 190

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurdu: "Hiç şüphe yok senin ümmetin, bu nedir, şunun hâli nedir? diye pek çok sorular sormaktan vazgeçmeyecekler. Hatta (sonunda): Mahlûkatı Allah yarattı, fakat Allah'ı kim yaratmıştır? diyeceklerdir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 195

Abdullah İbn Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her kim müslüman bir kimsenin malını almak için yemin eder de, yemininde yalancı olduğu halde bu yemin ile herhangi bir malı hakederse, Allah'ın gazabına çarpılarak Allah'a kavuşur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 197

Abdullah b. Amr (r.a.) işittiğine göre:
Allah Resulü'nün (a.s.): "Her kim malı uğrunda öldürülürse o şehittir," buyurduğunu nakletmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 202

Makıl b.Yesar (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Ben Allah Resulü'nü (a.s.) şöyle buyururken işittim: "Herhangi bir kul ki Allah onu bir halkı görüp gözetmek ve himaye etmek üzere vali yapar, o da idare ettiği halkı hiyanet ederek aldatmış olduğu halde ölürse, Allah o kula Cenneti kesinlikle haram eder."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 203

Huzeyfe (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Allah Resulü (a.s.) bize iki hadiseyi haber verdi. Bunlardan birinin gerçekleştiğini gördüm, diğerini de görmeyi gözlüyorum. Allah Resulü (emanetle ilgili olarak) bize şöyle anlattı: "İlk önce emanet (iman, adalet, emniyet duygusu) iyi kimselerin gönüllerinin derinliğine inmiş, sonra Kur'an nazil olmuştur. Sonra da o kullar Kur'an'dan ve Sünnet'ten bilgi almışlardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 206

Huzeyfe (r.a.) şöyle anlattı:
(Bir gün müminlerin emîri) Ömer'in yanındaydık. Allah Resulü fitnelerden bahsederken hanginiz işitti, diye sordu. Orada bulunanlar: Onu bizler işittik, dediler. Ömer: Muhtemel ki sizler, kişinin ehli ve komşusu (sebebiyle uğratılacağı) fitneyi kastediyorsunuz, dedi. Evet, dediler. Ömer: Bu sizin kastettiğiniz, fitneye, namaz, oruç ve sadaka kefaret olur. Fakat ben, denizlerin dalgalanması gibi dalgalanacak olan fitneden bahsederken; Hz. Peygamber'i (a.s.) hanginiz işitmiştir? diye soruyorum, dedi. Huzeyfe dedi ki: Bu sual üzerine cemaat sustu. Ben (işittim), dedim. Ömer: Sana ve (seni meydana getiren) babana aşkolsun, dedi. (Bundan sonra) Huzeyfe (r.a.) şöyle demiştir: Allah Resulü'nden (a.s.) işittiğime göre şöyle buyuruyordu: "Fitneler kalblere hasır çubukları gibi tekrar tekrar gelirler. Hangi kalbe bunlar tamamiyle içirilmiş olursa, o kalbte siyah bir leke meydana gelir. Bunları reddeden kalbe gelince, onda beyaz bir leke oluşur. Hatta iki kalbe işleyecek derecede beyazlaşır bembeyaz cilalı taş gibi olur. Bu takdirde, semalar ve yer devam ettiği müddetçe ona hiç bir fitne zarar vermez. Diğeri ise, meyilli bir testi gibi kırmızımtrak siyah renklidir. O, kendisine içirilmiş bulunan hevasından başka hiç bir iyi olan şeyi tanımaz ve hiç bir kötülüğü de geri çevirmez."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 207

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Yılan, yuvasında toplandığı gibi iman (ehli) da Medine'de toplanır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 210

Huzeyfe (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) ile beraber bulunuyorduk. Allah Resulü: "İslâm kelimesini telaffuz edenlerin adedi kaçtır, bana sayın" buyurdu. Huzeyfe der ki: Ey Allah'ın Resulü! Biz, beşyüz ile altıyüz arasında bulunduğumuz halde sen bize (bir kötülük dokunur diye) korkuyor musun? dedik. Bunun üzerine Efendimiz buyurdu ki: "Muhakkak ki sizler bilmezsiniz. Bir belaya düşürülmeniz ihtimal dahilindedir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 213

Sa'd (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) bir defasında insanlar arasında (ganimet olarak) bazı şeyler taksim etmişti. Bu sırada ben, ey Allah'ın Resulü! Filana da ver, çünkü o, mümindir, dedim. Bunun üzerine Peygamber: Öyle deme, Müslim (de), buyurdu. Ben sözümü üç defa aynen söyledim. Allah Resulü'de: "Öyle deme, muslim de" sözünü üç defa bana karşı tekrar ediyordu. Sonra Allah Resulü: "Ben bir kimseye (başkası bana ondan daha sevgili olduğu halde) Allah onu yüzükoyun ateşe atmasın diye mal veririm" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 214

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Biz şüphe etmekte İbrahim'den (a.s.) daha haklıyız, (İbrahim): Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster, dediği vakit, Allah: Yoksa inanmıyor musun? buyurdu. O da inanıyorum, fakat kalbimin yatışıp rahat bulması için soruyorum demişti.Sonra Allah Resulü: Allah Lut Peygamber'e de rahmet etsin. Yemin ederim ki o, sarp bir kaleye sığınıyordu, buyurdu. Sonra yine Resulüllah: Eğer ben zindanda Yusuf'un kaldığı gibi uzun zaman hapiste kalsaydım, (onu) oradan çıkarmaya gelen kişinin davetine hemen icabet ederdim" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 216

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Peygamberlerden hiç bir Peygamber yoktur ki, ona beşerin inandığı (bir mucize) verilmiş olmasın. Mucize olarak bana verilmiş bulunan şey ise ancak Allah'ın bana vahyetettiği Kur'an'dır. Bunun için Kıyamet gününde Peygamberlerden en çok ümmetlisi olacağımı ümit ederim."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 217

Ebu Musa'nın (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Mükâfatları kendilerine ikişer kere verilen üç kişi vardır: (Birincisi) Ehl-i Kitap'tan bir kimse kendi Peygamberine iman eder, sonra Muhammed'e erişir, ona da iman eder, ona tabi olur ve onu tasdik ederse, işte bu kimsenin iki mükâfatı vardır. (İkincisi) Köle olmuş bir kul hem Yüce Allah'ın hakkını, hem de efendisinin hakkını gerektiği gibi yerine getirirse işte onun için de iki mükâfat vardır, (Üçüncüsü de) cariyesi olan herhangi bir kimse cariyesine giyecek verir ve bunu da güzel yapar, sonra onu edeblendirir ve edebini de güzel yapar, daha sonra onu hürriyete kavuşturur ve onunla evlenirse, işte bu kimse için de iki mükâfat vardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 219

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Hayatım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın âdil bir hakim olarak sizin içinize inmesi şüphesiz çok yakındır. O, kesinlikle haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracaktır. (O zaman) mal o kadar çoğalıp artacak ki, hiç kimse mal kabul etmez olacaktır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 220

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: Güneş, battığı yerden doğmadıkça Kıyamet kopmayacaktır. Güneş Batı tarafından doğduğu zaman, toptan bütün insanlar iman edecekler. Fakat işte o gün, Önceden iman, etmemiş veya imaniyle bir iyilik kazanmamış olan hiç bir kimseye (o günkü) imanı fayda vermeyecektir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 226

Ebu Zerr'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) bir gün: "Bu güneş nereye gider biliyor musunuz?" buyurdu. Oradakiler: Allah ve Resulü en iyi bilendir, dediler. Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Bu güneş, altındaki (her zamanki) mekânına varıncaya kadar gider ve secde eder vaziyette kapanır ve bu halde kalır. Sonra kendisine: Yüksel, geldiğin yerden dön! denilir, o da döner ve doğduğu yerden tekrar doğar. Sonra yine Arşın altındaki (her zamanki) mekânına varıncaya kadar seyrine devam eder ve secdeye kapanır.

CanDostu
03-02-2009, 19:00
TAHARET

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Herhangi biriniz abdestsizlik durumu içinde bulunursa, abdest almadıkça kılacağı namazı kabul edilmez" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 330

Hz. Osman b. Affan'dan (r.a.) nakledildiğine göre:
"Osman b. Affan abdest almak için su istedi ve abdesti şöyle aldı: Üç defa ellerini yıkadı. Sonra ağzını çalkaladı ve burnuna su verip çıkardı. Sonra üç kere yüzünü yıkadı. Sonra üç kere dirseğe kadar sağ elini yıkadı. Sonra sol elini aynı şekilde yıkadı. Sonra başını meshetti. Sonra üç kere topuklara kadar sağ ayağını yıkadı. Sonra bu şekilde sol ayağını da yıkadı. Sonra şunu söyledi: Allah Resulü'nün (a.s.) şu benim abdest alışım gibi abdest aldığını gördüm." Sonra Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Her kim şu abdestim gibi abdest alır, sonra kalkar, içinde kendi kendine namazla ilgisi olmayan şeyler konuşmaksızın iki rekât namaz kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 331

Ebu Enes'in (r.a.) anlattığına göre
Hz. Osman (r.a.) Mescid'in yakınında Mekaid denilen yerde abdest aldı ve: Sizlere Allah Resulü'nün (a.s.) abdest alışını göstereyim mi? dedikten onra üçer üçer abdest aldı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 337

Abdullah b. Zeyd b. Asım Ensarî'ye (r.a.):
Bize Allah Resulü'nün (a.s.) abdest alışı gibi bir abdest alıver, denildi. Bunun üzerine o, bir su kabı istedi. Ondan iki eline döktü, ellerini üç defa yıkadı. Sonra elini kaba soktu ve onunla su çıkarıp ağzını çalkaladı. Tek avucu ile burnuna su çekip yıkadı. Bunu üç defa yaptı. Sonra elini soktu ve su alarak yüzünü üç defa yıkadı. Sonra elini soktu ve onunla su çıkarıp iki elini dirseklere kadar ikişer kere yıkadı. Sonra elini sokup çıkardı ve ellerini öne ve arkaya doğru gezdirerek başını meshetti. Sonra topuklara kadar iki ayağını yıkadı ve Allah Resulü'nün (a.s.) abdest alışı işte böyle idi, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 346

Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Biriniz istincâ için taş kullanırsa taş adedini tek yapsın (hiç olmazsa üç taş kullansın). Herhangi biriniz abdest alacak olduğu zaman burnuna su alsın, sonra çıkarsın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 348

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Herhangi biriniz uykusundan uyandığı zaman üç defa burnuna su alıp çıkarsın. Çünkü şeytan burnunun içindeki yumuşak kemikler üzerinde geceler."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 351

Abdullah b. Amr (r.a.) şöyle anlatır:
Biz Allah Resulü (a.s.) ile beraber Mekke'den Medine'ye dönüyorduk. Nihayet yolda bir su başına gelmiştik. İkindi vakti cemaat acele ettiler ve çabuk çabuk abdest aldılar. Biz onların yanına vardık. Ayaklarının arkalarına suyun dokunmadığı görünüyordu. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Vay şu ökçelerin ateşteki hâline! Abdesti tam ve eksiksiz alınız" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 354

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) iki ayağının arka uçlarını yıkamamış bir kimse gördü ve şöyle buyurdu: "Vay şu ökçelerin ateşteki hâline!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 356

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Sizler abdesti tam almaktan dolayı Kıyamet günü, elleri ve ayakları nurlulardansınız. Artık sizlerden her kimin gücü yeterse, yüz parlaklığını, el ve ayak beyazlığını daha çok arttırsın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 362

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü kabristana gelerek şöyle buyurmuştur: "Selam sizlere! Bizler inşaallah sizlere kavuşacağız. Kardeşlerimizi görmüş olmamızı arzu ederdim." Sahabeler: Bizler senin kardeşlerin değil miyiz? Ey Allah'ın Resulü! dediler. "Sizler benim ashabımsınız. Kardeşlerimiz ise henüz daha gelmemiş olanlardır" buyurdu. Bunun üzerine Sahabeler: Ey Allah'ın Resulü! Ümmetinden henüz daha gelmemiş olanları nasıl tanırsın? dediler. Allah Resulü: "Ne dersin? Bir kimsenin alınları beyaz, ayakları sekili birçok atları olsa, bunlar da, renklerine başka bir renk karışmamış simsiyah birtakım atlar arasında bulunsa, o zat kendi atlarını tanımaz mı?" buyurdu. Sahabeler: "Evet, ey Allah'ın Resulü, tanır" dediler. Allah Resulü şöyle buyurdu: "Çünkü onlar abdest almaktan dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları sekili halde gelirler. Ben Havuz üzerinde onların öncüsüyüm. Dikkat edin! Kaybolmuş devenin kovulması gibi, birtakım insanlar da benim Havzımın başından muhakkak kovulacaklardır. Ben onları: Hey! Geliniz, diye çağırırım." Bunun üzerine bana: Onlar senden sonra dinde değişiklikler yapmışlardır, denilir. Ben de: "Allah onları uzak eylesin uzak, derim."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 367

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Eğer müminler üzerine (Züheyr hadis'inde ise; ümmetime) meşakkat verme endişem olmasaydı, onlara her bir namaz sırasında misvak kullanmayı muhakkak emrederdim."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 370

Ebu Musa (r.a.) şöyle anlattı:
Ben Peygamber'in (a.s.) huzuruna girdim, misvağının bir ucu dilinin üzerinde bulunuyordu, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 373

Huzeyfe (r.a.) şöyle anlattı:
Allah Resulü (a.s.) geceleyin teheccüd namazı kılmak için kalktığı zaman ağzını misvak ile ovalardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 374

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Fıtrat beştir, yahut beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, tırnakları kesmek, koltuk altı kıllarını gidermek ve bıyıkları kısaltmak."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 377

İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bıyıkları kısaltın, sakalları çokça ve uzunca bırakın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 380

Ebu Eyyûb Ensarî''nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu; "Tuvalet ihtiyacı için gittiğiniz zaman, küçük yahut büyük abdest bozarken kıbleyi karşınıza ve arkanıza almayın. Fakat (Medine'nin) doğusuna veya batısına doğru dönünüz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 388

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlattı:
Birtakım insanlar: Senin tabii hacetin olup, hacetini def için oturduğunda sakın kıbleyi ve Beytu'l-Makdis'i karşına alma, derler. Abdullah da der ki: Ben bir evin damına çıktım ve Allah Resulü'nü (a.s.) Beytu'l-Makdis'e yönelmiş vaziyette hacetini def için iki kerpiç üzerine oturur halde gördüm.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 390

Ebu Katâde'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Biriniz küçük abdestini yaparken erkeklik organını sağ eliyle tutmasın, temizlenirken sağ elini kullanmasın, birşey içerken kabın içine solumasın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 392

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlattı:
Allah Resulü (a.s.) temizleneceği zaman temizlenmeye, taranacağı zaman taranmaya, ayakkabı giyeceği zaman giymeye muhakkak sağdan başlamayı severdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 395

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) bir bahçeye girdi. Onu, beraberinde bir ibrik bulunan bir genç takip etti. O, bizim en küçüğümüzdü. O genç, ibriği bir sidre ağacının yanına koydu. Sonra Allah Resulü (a.s.) ihtiyacını giderdi ve o su ile temizlenmiş olduğu halde yanımıza geldi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 398

Hemmam (r.a.) şöyle anlatır:
Cerir küçük abdestini bozmuş sonra abdest almış ve mestleri üzerine meshetmişti. O'na: Böyle mi yaparsın? denildi O da; "Evet, Allah Resulü'nü (a.s.) gördüm. Abdestini bozdu, sonra abdest aldı ve mestleri üzerine mesh etti," dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 401

Huzeyfe (r.a.) şöyle anlattı:
Hz. Peygamber (a.s.) ile beraberdim. Bir kavmin (kül döktükleri) çöplüğüne vardı ve ayakta durarak küçük abdestini bozdu. Ben kenara çekilmiştim. Allah Resulü: "Yakınlaş" dedi. Ben de yakına geldim. Ta ki topuğunun yanında durdum. Kendisi abdest aldı ve mestleri üzerine meshetti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 402

Muğire b. Şu'be'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) hacetini gidermek için dışarı çıktı. Muğire de içinde su bulunan bir kapla ounla gitti. Allah Resulü hacetini giderdikten sonra abdest aldı ve mestleri üzerine mesh etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 404

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Biriniz uykusundan uyandığı zaman, elini üç kere yıkamadıkça su kabına daldırmasın. Çünkü elinin nerede gecelediğini bilmez."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 416

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Köpek herhangi birinizin kabının içindekini yalarsa onu döksün, sonra o kabı yedi defa yıkasın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 418

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Hiçbiriniz durgun suya işedikten sonra ondan (su alıp) yıkanmasın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 424

Enes'in (r.a.) anlattığına göre:
Bir Bedevi Mescide işedi. Cemaatin bir kısmı hemen ona doğru (hücuma) kalktı. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Onu serbest bırakınız, sidiğini kestirmeyiniz" buyurdu. Enes: Bedevi işini bitirince Allah Resulü bir kova su istedi ve suyu sidiğin üzerine döktü, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 427

Hz. Peygamber'in (a.s.) zevcesi Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Allah Resulü'ne bebekler getirilir idi. O da bu bebeklere bereket duası eder ve hurma çiğneyerek bebeğin ağzını onunla ovardı. Bir defa (yine) bir bebek getirilmişti. Bebek Peygamber'in üstüne işedi. Peygamber hemen su istedi ve suyu bebeğin sidiğinin üstünden döktü ve onu yıkamadı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 430

Ümmü Kays bt. Mihsan,
henüz yemek yemeyen bir oğlan çocuğunu Allah Resulü'ne (a.s.) getirdi ve çocuğu onun kucağına koydu. Çocuk da işeyiverdi. Allah Resulü suya işaret etti ve suyu (onun üzerine) serpelemekten fazla bir şey yapmadı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 432

Alkama (r.a.)
Hz. Aişe'nin yanında bir kimse elbisesini yıkamaya başladı. Aişe bu zata şöyle dedi: Eğer onu (meniyi) gördünse, sadece yerini yıkaman yeterlidir. Şayet görmediysen onun etrafını ıslatırsın. Ben kendim, onu Allah Resulü'nün (a.s.) elbisesinden ovalayıp sürttüğümü biliyorum. Sonra da kendisi bu elbise içinde namaz kılardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 434

Esma (r.ah.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber'e (a.s.) bir kadın geldi ve: Bizden birimizin elbisesine hayız kanı bulaşırsa onu nasıl yapsın? diye sordu. Allah Resulü: "Elbiseni (eliyle) ovalar, sonra onu su ile (yıkayıp) sıkar. Sonra azar azar üzerine su döker. Daha sonra onunla namaz kılar" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 438

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) iki kabrin yanından geçerken şöyle buyurdu: "Dikkat edin. Bunlara muhakkak azap ediliyor. Hem de büyük bir şeyden dolayı azap edilmiyorlar. Onlardan biri kovuculuk yapardı. Diğeri ise bevlinden çekinmez, sakınmazdı." Ravi dedi ki: Allah Resulü sonra yaş bir hurma değneği istedi. Sonra bu değneği iki parça etti. Sonra şunun üzerine bir değnek ve ötekinin üzerine de bir değnek dikti. Sonra: "Bunlar taze kaldıkça belki onlardan azabları hafifletilir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 439

CanDostu
03-03-2009, 14:08
HAYIZ

Aişe (r.ah.) şöyle anlattı:
İçimizden (müminlerin annelerinden) birisi hayızlı olduğu zaman Allah Resulü (a.s.) ona emrederdi. O da bir izar (fûta) bağlardı. Sonra kendisi kadınla mübaşeret ederdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 440

Meymune (r.ah.) şöyle anlattı:
Allah Resulü (a.s.), kadınlar hayızlı bulundukları zaman onlarla izar üstünden mübaşeret ederdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 442

Müminlerin annesi Ümmü Seleme (r.ah.) şöyle anlattı:
Allah Resulü (a.s.) ile beraber bir abaya bürünmüş yatıyorduk. Derken âdetimi gördüm. Yavaşçacık sıvışıp hayızlı iken giydiğim elbisemi giydim. Allah Resulü bana: Âdetin mi geldi? diye sordu. Evet, dedim. Bunun üzerine beni çağırdı. Saçaklı kadifenin altında kendileriyle birlikte yattım. (Ümmü Seleme) kendisi dedi ki: Ümmü Seleme ve Allah Resulü (a.s.) cünüplükten çıkmak için bir kap içinde yıkanırlardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 444

Aişe (r.ah.) şöyle anlattı:
Hz. Peygamber (a.s.) itikâfa girdiği zaman başını bana yaklaştırırdı da, ben de onu tarardım. İnsan için zaruri olan ihtiyaçları dışında kendisi eve girmezdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 445

Aişe (r.ah.) şöyle anlattı:
Ben hayızlı iken Peygamber (a.s.) (mübarek) başını kucağıma yaslar, sonra Kur'an okurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 454

Hz. Ali (r.a.) şöyle anlattı:
Ben mezisi çok bir erkek idim. Kızının (benimle olan evlilik) durumundan dolayı ben Hz. Peygamber'e (a.s.) bunu sormaktan haya ediyordum. Mikdad b. Esved'e emrettim de o, kendisine bunu sordu. Bunun üzerine: "Zekerini yıkar ve abdest alır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 456

İbn Abbas'ın anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) geceleyin kalktı. Hacetini giderdi. Sonra yüzünü ve ellerini yıkadı, sonra da (tekrar) uyudu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 459

Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) cünüp iken uyumak istediği vakit, yatmadan önce namaz abdesti gibi abdest alırdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 460

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Ömer (r.a.) Ey Allah'ın Resulü! Bizden birimiz cünüp olduğu halde uyur mu? diye sordu. Allah Resulü de: "Evet, abdest aldığı zaman uyur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 462

Ümmü Süleym'den (r.ah.) nakledildiğine göre:
Ümmü Süleym (r.ah.), Hz. Peygamber'e (a.s.) erkeğin gördüğü şeyi, uykusunda iken gören kadının durumunu sordu. Allah Resulü (a.s.): "Kadın bunu gördüğü zaman yıkansın" buyurdu. Ümmü Süleym, "Kadının görmesi olur mu?" demekten utandığım halde bunu sordum. Bunun üzerine Allah'ın peygamber'i: "Evet, yoksa (çocuktaki annesine) benzerlik nereden olur? Erkeğin suyu galiz (koyu) ve beyazdır. Kadının suyu ise ince ve sarıdır. Bu iki sudan hangisi baskın gelir, yahut ileriye geçerse işte benzerlik ondan olur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 469

Ümmü Seleme (r.ah.) şöyle anlattı:
Ümmü Süleym, Hz. Peygamber'in yanına geldi ve: Ey Allah'ın Resulü! Şüphesiz Allah gerçeği söylemekten çekinmez. Bir kadın ihtilam olursa gusül etmesi gerekir mi? diye sordu. Allah Resulü (a.s.): "Suyu (meniyi) gördüğünde, evet" cevabını verdi. Hemen Ümmü Seleme Ey Allah'ın Resulü! Kadınlar da ihtilam olur mu? dedi. Bunun üzerine Allah Resulü: "İki eli toprakla dolasıca! (Bu olmasa) çocuğu kendisine ne ile benzeyebilir?" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 471

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) cünüplükten dolayı gusül abdesti alırken, abdeste evvela ellerini yıkayarak başlar, sonra sağ eliyle sol eline boşalttığı suyla avret mahallini yıkar, sonra namaz abdesti gibi abdest alır, sonra suyu alır ve parmaklarını saç diplerine sokar, tamamiyle suyun ulaştığından emin olunca başına üç defa avuç dolusu su döker, sonra vücudunun kalan yerlerini, ardından da ayaklarını yıkardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 474

Meymune (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Allah Resulü'ne (a.s.) cünüplükten çıkması için suyunu yakınına getirdim. Önce ellerini iki yahut üç defa yıkadı. Sonra elini kaba sokarak oradan su aldı. Sonra bunu avret mahalline döküp orasını sol eliyle yıkadı. Sonra sol eliyle yere vurdu ve elini sert bir şekilde sürtüp ovaladı. Sonra namaz için aldığı gibi abdest aldı. Sonra avuçları dolusu suyu üç defa başına boşalttı. Sonra bedenin kalan yerlerini yıkadı. Sonra bulunduğu yerden ayrıldı ve ayaklarını yıkadı. Sonra kendisine havlu getirdim de o, bunu reddetti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 476

Ebu Seleme b. Abdurrahman anlatıyor:
Ben ve Hz. Aişe'nin süt kardeşi Hz. Aişe'nin yanına girdik, kardeşi O'na Hz. Peygamber'in cünüplükten nasıl yıkandığını sordu. Hz. Aişe: Bir sa' mikdarı su alan bir kap su istedi, onunla yıkandı. Bizimle onun arasında bir perde vardı. Başının üzerine üç defa su boşalttı. (Ebu Seleme) dedi ki: Peygamber'in (a.s.) zevceleri, başlarından saç alırlardı. Hatta saçları kulak yumuşağını aşardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 481

İbn Abbas
Hz. Meymune (r.ah) bana Hz. Peygamber (a.s.) ile aynı su kabından yıkandıklarını haber verdi demektedir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 486

İbn Abbas (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) Meymune'nin guslettiği kaptan artakalan su ile yıkandığını haber verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 487

Ümmü Seleme kızı Zeyneb'in (r.ah.) anlattığına göre:
Ümmü Seleme ve Allah Resulü (a.s.) her ikisi de cünüplükten (çıkmak için) bir kaptan yıkanırlardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 488

Enes (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) beş tas (mikdarı su) ile yıkanır, bir tas (miktarı su) ile de abdest alırdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 489

Cübeyr b. Mut'im'in anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.), "Ben başımın üzerinden üç avuç su dökerim" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 493

Cabir b. Abdullah'ın (r.a.) naklettiğine göre:
Sakif heyeti Hz. Peygamber'e (a.s.), bizim arazimiz soğuk bir yerdir. Binaenaleyh yıkanma nasıl yapılcak? diye sordular. Bunun üzerine Allah Resulü: "Ben, başımın üzerine üç kere su dökerim" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 495

Ubeyd bn. Umeyr'in (r.a) naklettiğine göre:
Hz. Aişe'ye (r.ah.) Abdullah b. Amr'ın kadınlara, yıkandıkları zaman başlarının örgüsünü bozmalarını emrettiği haberi ulaşmıştır. Onun üzerine Hz. Aişe (r.ah.) şöyle demiştir: "Hayret şu Amr'ın oğluna! Kadınlara, yıkandıkları zaman başlarını bozmalarını emreder! Kadınlara, başlarını tıraş etmelerini de emretmez mi ki? Yemin olsun ben ve Allah Resulü bir tek kabta yıkanırdık da ben başımın üzerine üç defa su boşaltmaktan fazla birşey yapmazdım."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 498

Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Bir kadın Peygamber'e (a.s.), hayızdan sonra nasıl yıkanacağını sordu: (Ravi der ki) Yine Aişe, Peygamber'in o kadına nasıl yıkanacağını öğrettiğini zikretti. Sonra Peygamber: Misklendirilmiş bir parça alırsın ve onunla temizlenirsin, buyurdu. Kadın: Ben onunla nasıl temizleneyim? dedi. Peygamber de: "Sübhanallah! Onunla temizlen işte!" buyurdu ve yüzünü örttü. (Burada Sufyan b. Uyeyne eliyle yüzü üzerinde işaret ederek bizlere o örtüşü gösterdi). Aişe şöyle dedi: Peygamber'in ne kastettiğini anladım ve kadını kendime doğru çektim. Ona: "Kanın izince onu gezdir," dedim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 499

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlattı:
Ebu Hubeyş'in kızı Fatıma Peygamber'e (a.s.) geldi ve: Ey Allah'ın Resulü! Ben özür kanı gören bir kadınım, temizlenemiyorum. Namazı bırakayım mı? diye sordu. Allah Resulü (a.s.): "Hayır, bu bir damar kanından ibarettir, hayız değildir. Hayzın geldiği zaman terket. Hayız müddeti bittiği zaman ise namazını kıl" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 501

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlattı:
Cahş kızı Ümmü Habibe Allah Resulü'ne (a.s.): Ben özür kanı görüyorum, dedi ve ondan fetva istedi. Allah Resulü (a.s.): "Bu bir damar (kanın) dan ibarettir. Binaenaleyh, yıkan, sonra namaz kıl" buyurdu. Bu sebeple Ümmü Habibe her namaz sırasında yıkanırdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 502

Hz. Aişe'ye
Bir kadın bizlerden birimiz hayızlı günlerindeki namazı kaza etmeli mi? diye sordu. Bunun üzerine Aişe (r.ah.) Sen Harûralı mısın? Bizden birimiz Allah Resulü (a.s.) zamanında hayız olurdu da sonra namazı kaza etmekle emrolunmazdı, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 506

Ebu Talib kızı Ümmü Hani (r.ah.) şöyle anlatır:
(Mekke'nin) fethi senesinde Allah Resulü'nün (a.s.) yanına gittim. Onu yıkanıyor, buldum. Kızı Fatıma da onu bir bez ile perdeliyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 509

Meymune (r.ah.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) için su koydum ve onu perdeledim, o da yıkandı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 511

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "İsrail oğulları çıplak olarak ve birbirlerinin avret yerine baka baka yıkanırlardı. Musa (a.s.) ise yalnız yıkanırdı. İsrail oğulları: Vallahi Musa'yı bizimle beraber yıkanmaktan meneden şey mutlaka kasığı çıkık olmasıdır, derlerdi. (Musa) bir defa yıkanmaya gitti. Elbisesini de bir taşın üstüne koydu. Taş elbisesini alıp kaçtı. Musa Aman taş! Elbisemi. Aman taş! Elbisemi, diyerek taşın arkasından alabildiğine koştu. O kadar ki İsrail oğulları Musa'nın avret mahallini gördüler. Ebu Hureyre Vallahi Musa'da bir kusur yokmuş, dediler. Nihayet taş durdu, kendisi de bu surette tamamen görünmüş oldu. Elbisesini aldı ve taşı dövmeye başladı."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 513

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle anlatır:
Kâbe bina edildiği zaman Peygamber (a.s.) Abbas ile birlikte taş taşıyorlardı. Abbas Hz. Peygamber'e: İzarını (fûtanı) omuzun üstüne koy da taştan korusun, dedi. O da bunu yaptı. Fakat kendisi hemen yere düştü ve iki gözü semaya dikildi. Sonra: "İzarım, İzarım!" diyerek kalktı ve izarını kendi üzerine bağladı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 514

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) ensardan bir kimsenin yanına uğradı ve onu çağırttı. O zat da başı damlaya damlaya çıkageldi. Allah Resulü: Galiba seni aceleye getirdik, buyurdu. Evet, ey Allah'ın Resulü! dedi. Allah Resulü: "Şayet işin aceleye gelir, yahut meni gelmez tutulursa sana gusül değil, yalnız namaz abdesti alman gerekir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 521

Ubey b. Kaab (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü'ne (a.s.), kadından nasibini almakta iken, sonra meni getiremeyen erkeğin hükmünü sordum. "Kadından kendisine isabet eden şeyi yıkar, sonra abdest alır ve namaz kılar" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 522

Hz. Osman b. Affan'nın şöyle dediğini
Halid b. Zeyd Cühenî anlatmaktdır. Osman b. Affan'a: Eşiyle cinsi münasebet yaptığı zaman meni getirememiş olan kimse hakkında ne dersin? diye sormuştum. Osman Namaz abdesti alır gibi abdest alır, zekerini de yıkar, dedi. Osman ilâve edip: Bunu ben Allah Resulü'nden işittim, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 524

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Erkek kadının dört ucu arasına oturup da gayret sarfedince ona yıkanmak vacip olmuştur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 525

İbn Abbas (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) koyun küreği eti yedikten sonra abdest tazelemeden namaz kıldı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 531

Amr b. Umeyye (r.a.)
Allah Resulü'nü (a.s.) pişmiş koyun küreğinden et kesip yerken gördüğünü, sonra abdest tazelemeden namaz kıldığını haber vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 533

Peygamber'in zevcesi Meymune'den (r.ah.) nakledildiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.), Meymune'nin yanında bir kürek kemiğinin etinden yemiş, sonra abdest tazelemeden namaza durmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 535

İbn Abbas (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) süt içti, sonra su isteyip ağzını çalkaladı ve: "Bunun yağı vardır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 537

Abdullah b. Zeyd b. Asım Ensarî (r.a.) şöyle anlatır:
Namazda iken kendisine bir şey (hades) olduğunu hayal eden kimsenin hâli Peygamber'e soruldu. Allah Resulü (a.s.): "Bir ses veya bir koku duymadıkça (namazdan) çıkmasın" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 540

İbn Abbas (r.a.) şöyle anlattı:
Meymune'nin bir azatlısına sadaka malından bir koyun verilmişti. Bu koyun öldü. Allah Resulü (a.s.) o ölü koyunun yanından geçti de: "Bunun derisini alsanız da, onu tabaklayıp faydalansanız ya" buyurdu. O ölü bir hayvandır, dediler. Bunun üzerine: "Ölü hayvanın, ancak etini yemek haram olmuştur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 542

Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:

Allah Resulü'nün (a.s.) yaptığı seferlerin birinde birlikte yola çıkmıştık. Beyda, yahut Zatu'l Ceyş'e vardığımızda (yanımda ödünç olan) gerdanlığım koptu. Aransın diye Allah Resulü o yerde bekledi. Herkes de beraber bekledi. Halbuki bir su başında değildiler. Yanlarında da suları yoktu. Halk Ebu Bekr'e gelip: Aişe'nin ettiğini gördün mü? Allah Resulü'nü de, onunla beraber halkı da yollarından alıkoydu. Su başında değiller, yanlarında da su yok, dediler. Ebu Bekr yanıma geldi. Allah Resulü de, başını dizime koymuş uyuyordu. Ebu Bekr: Sen Allah Resulü'nü de, diğerlerini de yolundan alıkoydun. Su başında değiller, yanlarında da su yoktur, dedi. Aişe dedi ki: Ebu Bekr beni azarladı ve bir hayli söylendi. Eliyle de böğrüme vurmaya başladı. Beni kıpırdamaktan, Allah Resulü'nün dizimin üzerinde bulunmasından başka hiçbir şey alıkoymuyordu. Allah Resulü uyudu, nihayet sabah oldu. Hiç su yoktu. Yüce Allah teyemmüm ayetini indirdi. Bunun üzerine herkes teyemmüm etti. Useyd b. Hudayr Ey Ebu Bekr ailesi! Bu sizin ilk bereketiniz değildir, dedi. Aişe dedi ki: Sonra (gideceğimiz sırada) üzerine bindiğim deveyi kaldırdık ve gerdanlığı altında bulduk.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 550

Ammar (r.a.) Şakik'ten rivayetle şöyle anlattı:
Ben, Abdullah (b. Mesûd) ve Ebu Musa Eşarî ile oturuyordum. Ebu Musa Ey Ebu Abdurrahman! Bir kimse cünüp olsa da bir ay su bulamasa ne dersin? Bu insan nasıl namaz kılacaktır? diye sordu. Abdullah: Bir ay su bulamazsa da teyemmüm etmez, dedi. Ebu Musa Eğer su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edinayetini ne yapacaksın? dedi. Abdullah da: Bu adamlara böyle bir ruhsat verilirse nerede ise suyu soğuk bulunca da onu bırakıp, toprak ile teyemmüme kalkışacaklar, dedi. Bu sefer Ebu Musa Abdullah'a Sen Ammar'ın şu sözünü işitmedin mi? Allah Resulü (a.s.): Beni bir iş için göndermişti. Ben de cünüp oldum ve su bulamadım. Bunun üzerine ben toprakta hayvanın yuvarlandığı gibi yuvarlandım. Sonra Peygamber'e geldim ve bunu kendisine zikrettim. "Sadece iki elinle şöylece yapman sana yeterli olurdu" buyurdu. Sonra iki eliyle yere bir defa vurdu. Sonra sağ el ile solunu, iki avucunun dış tarafını ve yüzünü meshetti? dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 552

Ebu Cehm b. Haris b. Sımme Ensarî (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) Cemel kuyusu tarafından geliyordu. Kendisini bir kimse karşılayıp selam verdi. Allah Resulü (a.s.) oradaki bir duvara yönelip; yüzünü ve ellerini meshettikten sonra o kimsenin selamını aldı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 554

Ebu Rafi'nin (r.a.) anlattığına göre:
Ebu Hureyre cünüp iken Medine sokaklarının birinde Hz. Peygamber'e rastlamış ve onun yanından hemen uzaklaşarak gusül abdesti almıştı. Hz. Peygamber de bu sırada onu aradı ve geri döndüğünde: Nerede idin? Ey Ebu Hureyre! diye sordu. Ebu Hureyre Ey Allah'ın Resulü! Bana rastladığınızda cünüp idim. Bu sebeple yıkanmadan sizinle oturmak istemedim, dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Sübhanallah! Mümin (hiç) pis olmaz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 556

Enes'ten (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) tuvalete, Huşeym'in hadisinde ise, kenefe gireceği zaman "Ey Allahım! Her türlü pislik ve kötülükten sana sığınırım" buyururdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 563

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) birisine yavaş sesle konuşurken kamet getirildi. Fakat O, cemaat (oturdukları yerde) uyuklayıncaya kadar namaza durmadı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 564

CanDostu
03-03-2009, 14:09
NAMAZ

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
Müslümanlar (muhacir olarak) Medine'ye geldikleri zaman toplanırlar ve namazların vakitlerini gözetlerlerdi. Namaz vakitlerini hiçbir kimse ilan etmezdi. Bir gün bu hususta konuştular. bazıları Hıristiyanların çanı gibi bir çan edinin; diğer bazıları da Yahudilerin borusu gibi bir boru olsun dediler. Ömer (Halkı) namaza çağırmak için niye bir adam göndermiyorsunuz? dedi. Allah Resulü (a.s.): "Ey Bilâl! kalk namaz için çağrıda bulun" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 568

Enes (r.a.) şöyle anlattı:
Bilâl'e Ezan lafızlarını ikişer ikişer, kamet lafızlarını da birer birer söylemesi emredildi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 569

İbn Ömer (r.a.) şöyle anlattı:
Allah Resulü'nün (a.s.) iki müezzini vardı. Birisi Bilâl, Birisi de a'ma olan İbn Ümmü Mektum idi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 573

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Müezzinin çağrısını işittiğiniz zaman siz de onun dediği gibi deyiniz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 576

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Namaza çağrıldığını işittiği vakit şeytan müezzin sesini duymamak için yellenerek hızla kaçar, müezzin susunca döner vesvese verir. Kameti işittiği zaman, sesini duymamak için yine kaçar. Müezzin susunca tekrar döner ve vesvese vermeye çalışır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 582

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlattı:
Allah Resulü'nün (a.s.) namaz kılışını gördüm. Allah Resulü, namaza başladığı zaman rükuya gitmeden evvel ve bir rükudan doğrulduğu zaman ellerini omuzları hizasına getirinceye kadar kaldırırdı. Secdelerde ise ellerini kaldırmazdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 586

Ebu Kılâbe (r.a.)
Malik b. Huveyris'i şu şekilde namaz kılarken gördüğünü haber vermiştir: O, namaza durduğu zaman tekbir alır, sonra ellerini kaldırırdı. Rükuya varmak istediği zaman ellerini yine kaldırır, rükudan başını kaldırınca da ellerini tekrar yükseltirdi. Hem de Malik b. Huveyris Allah Resulü işte böyle yapardı diye anlattı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 588

Ebu Seleme b. Abdurrahman'ın (r.a.) göre:
Ebu Hureyre insanlara namaz kıldırırdı da her eğilip kalktıkça "Allah'ü Ekber" der idi. Namazdan çıktığı zaman Ebu Hureyre: "Allah'a yemin ederim ki, şüphesiz içinizde namazı Allah Resulü'nün namazına en çok benzeyeni benim" derdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 590

Imran b. Husayn'in (r.a.) Mutarrıf b. Abdullah'tan rivayetinde Mutarrıf şöyle anlattı:
Ben Imran b. Husayn'la beraber Ali b. Ebu Talib'in ardında namaz kıldım. Ali, secde ettiği zaman, başını kaldırdığı zaman, iki rekâtın sonunda kalktığı zaman, her defasında "Allah'ü Ekber" demişti. Namazdan çıktığımız vakit Imran elimi tuttu, sonra: Vallahi bu zat bize Muhammed'in (a.s.) kıldırdığı namazı kıldırdı, dedi. Yahut da: bu zat bana Muhammed'in namaz kıldırışını hatırlattı, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 594

Ubade b. Samit'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: " (Namazda) Fatihatu'l-Kitab'ı okumayanın namazı olmaz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 595

Ebu Hureyre'den (r.a.) nakledildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kıraatsız hiç bir namaz yoktur"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 599

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) Mescide girdi. Derken biri de girip namaz kıldı. Sonra Allah Resulü'ne gelip selam verdi. Allah Resulü selamı aldıktan sonra: "Dön de yeniden kıl. Çünkü sen namaz kılmış olmadın," buyurdu. O kimse dönüp evvelce kıldığı gibi namazı tekrar kıldı. Sonra Peygamber'e gelip selam verdi. "Sana da selam olsun," dedikten sonra: "Dön de yeni baştan kıl. Çünkü sen namaz kılmış olmadın," buyurdu. Ta ki Allah Resulü bunu üç kere yaptı. Nihayet o kimse: seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki bundan daha iyisini bilmiyorum. Bana (doğrusunu) öğret dedi. Allah Resulü (a.s.) buyurdu ki: "Namaza durduğun vakit başlangıç tekbirini al, sonrada Kur'an'dan kolayına geleni oku. Sonra rükuya varıp ta beden azaların yerleşmiş oluncaya kadar dur. Sonra başını kaldırıp ayakta (büsbütün) doğruluncaya kadar dur. Sonra secdeye var ve azaların yerleşinceye kadar kal. Sonra başını kaldırıp ta azaların yerleşinceye kadar otur. Sonra namazının bütününde de (aynen böyle) yap."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 602

Enes (r.a.) şöyle anlattı:
Ben Allah Resulü, Ebu Bekr, Ömer ve Osman ile namaz kıldım. Fakat onların hiçbirisinden Besmeleyi açıktan okuduğunu işitmedim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 605

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlattı:
Bir gün Allah Resulü (a.s.) aramızda bulunduğu sırada birden hafifçe uykuya dalmıştı. Sonra gülümseyerek başını kaldırdı. Biz: Seni güldüren nedir? Ey Allah'ın Resulü! dedik. "Hemen az önce bana bir sure indirildi" buyurdu ve: Biz sana gerçekten kevseri verdik, bunun için Rabbine ibadet et ve kurban kes; Asıl soyu kesik olan, o seni kötüleyendirayetlerini okudu. Bitirdikten sonra: "Kevser nedir bilir misiniz?" diye sordu. Allah ve Resulü en iyi bilendir dedik. Buyurdu ki: "O, bir nehirdir. Şanı yüce olan Rabbim onu bana vaat etti. Onun üzerinde pek çok hayır vardır. O bir havuzdur ki ümmetim Kıyamet günü onun başına gelecek. Onun kapları yıldızlar sayısıncadır. Derken içlerinden bir kul hızla çekilir, atılır. Ey Rabbim! O benim ümmetimdendir, derim. Hak Teala buyurur ki: Bilmezsin o (ümmet veya nefis) senden sonra neler neler uydurdu."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 607

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlattı:
Allah Resulü'nün (a.s.) ardında namaz (oturuşun) da: Allah'a selam olsun, falana selam olsun der idik. Allah Resulü bir gün bize şöyle buyurdu: "Selam Allah'ın kendisidir. Herhangi biriniz namazda oturduğunda: Her türlü övgüler Allah'a döner ve ona aittir. Dualar Allah'adır. Güzellikler de ona aittir. Ey Peygamber, Allah'ın rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına selam olsun desin. Zira bu "Allah'ın salih kullarına" sözünü söylediği vakit göklerde ve yerde olan her salih kulu kapsamış olur. (Bundan sonra da:) Şahadet ederim ki Allah'tan başka mabud yoktur. Yine şahadet ederim ki Muhammed onun kulu ve elçisidir. Bundan sonra istemekten (duadan) dilediğini seçer, yapar."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 609

Kaab b. Ucra'nın Abdullah b. Ebu Leyla'dan rivayetinde, Abdullah b. Ebu Leyla:
Bir kere Kaab b. Ucra benimle karşılaşınca şöyle dedi: Ey İbn Ebu Leyla! Peygamber'den işittiğim bir selat-u selamı sana hediye edeyim mi? (Bir gün) Allah Resulü (a.s.) yanımıza geldi. Bunun üzerine Ey Allah'ın Resulü! Sana nasıl selam vereceğimizi öğrendik. Fakat sana nasıl dua edeceğiz? diye sorduk. O bize şöyle deyiniz buyurdu: "Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed. Kema sallayte ala ali İbrahim. İnneke hamîdun mecîd. Allahümme barik ala Muhammedin ve ala ali Muhammed. Kema barekte ala ali İbrahim. İnneke hamîdun mecîd."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 614

Ebu Humeyd Saidî (r.a.) şöyle haber verdi:
Kendileri: Ey Allah'ın Resulü! Sana nasıl salat getirip dua edelim diye sormuşlardı. Allah Resulü: Şu duayı okuyunuz buyurdu: Ey Rabbim! Muhammed'e (şerîatını ve şefaatini) kutlu kıl, ailesine ve bütün ümmetine de rahmet eyle! nasıl İbrahim ailesine kutlu kıldın, rahmet ettinse! Muhammed üzerine şeref ve saadeti daim ve mübarek kıl. Kadınlarının ve bütün ümmetinin üzerinde de sabit ve mübarek kıl. Nasıl İbrahim ailesi üzerinde sabit ve mübarek kıldınsa. Ey Rabbim! Sen Hamîd'sin mecîd'sin!.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 615

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "İmam, Semiallahu limen hamideh dediği zaman sizler, Allahümme Rabbena leke'l hamd, deyiniz. Çünkü her kimin (böyle) demesi meleklerin (böyle) demesi ile aynı anda olursa geçmiş günahları bağışlanır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 617

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "İmam, amin dediği zaman arkasından siz de amin deyiniz. Çünkü her kimin amin demesi meleklerin amin demesine uyarsa geçmiş günahları bağışlanır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 618

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber bir attan düştü de sağ yanı sıyrıldı. Biz hasta ziyareti yapmak için huzuruna girdik. Derken namaz vakti geldi. Pegamber (a.s.) bize oturarak namaz kıldırdı. Biz de onun arkasında oturarak namaz kıldık. Namazı bitirdiği vakit şöyle buyurdu: "İmam ancak kendisine uyulsun diye imam yapılmıştır. Öyle olunca o tekbir aldığı zaman siz de tekbir alınız, o secdeye gittiği zaman siz de secdeye gidiniz, o kalktığında siz de kalkınız, o semiallahu limen hamideh dediği zaman sizler, Rabbena ve leke'l-hamd deyiniz. O, oturduğu halde namaz kıldığı vakit hepiniz oturarak kılınız."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 622

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) hastalandı. Sahabelerinden bir kısım halk ziyaret için yanına girdi, arkasından Allah Resulü (a.s.) oturduğu halde namaz kıldı. Hasta ziyaretine gelenler de ayakta dikilerek onun namazına uyup namaz kıldılar. Allah Resulü onlara: Oturunuz diye işaret etti. Onlar da oturdular. Namazı bitirdiğinde: "İmam ancak kendisine uyulsun diye imam yapılmıştır. Öyle olunca o, rükuya gittiği zaman siz de rükuya varınız, başını kaldırdığı zaman siz de başınızı kaldırınız. Oturduğu halde kıldığı vakit siz de oturarak kılınız" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 623

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "İmam ancak kendisine uyulmak içindir. Öyle ise imama muhalif hareket etmeyiniz. O, tekbir aldığı zaman siz de tekbir alınız. O rükuya vardığı zaman siz de rükuya varınız. Semiallahu limen hamideh dediği zaman siz: Allahümme! Rabbena leke'l-hamd deyiniz. Secde ettiği zaman, secde ediniz. Oturduğu halde kıldığı zaman hepiniz oturarak kılınız."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 625

Aişe'nin (r.ah.) Ubeydullah b. Utbe'den (r.a.) rivayet ettiğine göre, Ubeydullah b. Utbe şöyle anlattı:
Aişe'nin huzuruna girdim ve ona: Allah Resulü'nün (a.s.) hastalığından bahseder misiniz? dedim. Evet diyerek şöyle anlattı: Peygamber'in hastalığı ağırlaştığı zaman, "İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye sordu. Hayır, seni bekliyorlar ey Allah'ın Resulü! dedik." (Öyle ise) benim için leğene su koyunuz" diye emretti. Su koyduk, o yıkandı. Sonra kalkmağa davranırken bayıldı. Sonra ayıldı. Yine: "İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye sordu. Hayır, seni bekliyorlar Ey Allah'ın Resulü! dedik. Yine: "Benim için leğene su koyunuz," buyurdu. Biz suyu koyduk, (oturup) yıkandı. Sonra kalkmağa davranırken yine bayıldı. Sonra ayıldı. Yine: "İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye sordu. Hayır, seni bekliyorlar Ey Allah'ın Resulü! dedik. Yine: "Benim için leğene su koyunuz" buyurdu. Biz suyu koyduk, o yıkandı. Sonra kalkmağa davranırken tekrar bayıldı. Sonra ayıldı ve: "İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye sordu. Hayır, onlar seni bekliyorlar Ey Allah'ın Resulü! dedik. O sırada halk mescitte Allah Resulü'nü yatsı namazına bekleyip duruyorlardı. Bunun üzerine Allah Resulü, halka namaz kıldırması için Ebu Bekr'e (haber) gönderdi. Haberci Ebu Bekr'e gidip Allah Resulü sana insanlara namaz kıldırmanı emrediyor dedi. Ebu Bekr (ki yüreği yufka bir zat idi): Ey Ömer! İnsanlara sen kıldır, dedi. Ömer ona: Sen bunu yapmaya daha layıksın cevabını verdi. (Allah Resulü'nün hasta olduğu) O günlerde halka namazı Ebu Bekr kıldırdı. Sonra Allah Resulü vücudunda hafiflik hissedip birisi Abbas olan iki kişi arasında öğle namazını kılmak için çıktı. Ebu Bekr halka namaz kıldırıyordu. Ebu Bekr Peygamber'i görünce geriye çekilmek için davrandı. Peygamber ona: Geriye çekilme, diye işaret etti. Peygamber kendisini götüren iki kişiye: "Beni onun yanına oturtunuz," dedi. Onlar Peygamber'i Ebu Bekr'in yanına oturttular. Ebu Bekr ayakta olduğu halde Peygamber'in namazına uyarak namaz kıldırıyordu. Cemaat da Ebu Bekr'in namazına uyarak namaz kılıyorlardı. Halbuki Peygamber oturduğu yerde namaz kılıyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 629

Enes b. Malik (r.a.) şöyle haber verdi:
Hz. Peygamber'in vefatı ile neticelenen hastalığı günlerinde Ebu Bekr kendilerine namazı kıldırıyordu. Nihayet (vefatının tesadüf ettiği) pazartesi günü oldu. Ashap(sabah) namazı içinde saf saf durmuşlardı. Allah Resulü Aişe'nin odasının kapı perdesini açtı ve ayakta durarak bizlere baktı. Yüzü Mushaf yaprağı gibi bembeyazdı. Sonra (onların namazda saf bağlayarak durduklarını görüp çok sevindi ve) tebessüm ederek güldü. Enes der ki: Biz namazda olduğumuz halde Allah Resulü'nün çıkışı ile sevincimizden şaşırdık. Ebu Bekr, Allah Resulü'nün namaz kılmak arzusu ile çıktığını sanarak topukları üzerinde geri ilk safa ulaşmak için çekildi. Allah Resulü onlara eliyle: Namazınızı tamamlayınız diye işaret etti. Sonra (Aişe'nin odasına) girdi ve kapı perdesini indirdi. Enes der ki: İşte Allah Resulü göründüğü bu pazartesi günü vefat etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 636

Ebu Musa (r.a.) şöyle anlattı:
Allah Resulü (a.s.) hasta oldu. Hastalığı şiddetlenince, "Ebu Bekr'e söyleyin de halka namazı kıldırsın" buyurdu. Aişe Ey Allah'ın Resulü! Ebu Bekr pek yufka yürekli bir kimsedir. Ne vakit senin makamında durursa halka namaz kıldıramaz, dedi. Bunun üzerine (tekrar): "Ebu Bekr'e söyle namazı o kıldırsın! Şüphesiz ki siz Yusuf'un (a.s.) Sahibelerisiniz (yani onun günündeki kadınlar gibisiniz) " buyurdu. Böylece Allah Resulü hayatta iken Ebu Bekr halka namaz kıldırdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 638

Sehl b. Sa'd Saidî'nin, anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) aralarını düzeltmek için (bir kere) Amr b. Avf oğullarının yurduna gitmişti. Namaz vakti geldi. Müezzin (Bilâl) Ebu Bekr'e gelip: Halka namaz kıldırır mısın, ikamet edeyim mi? diye sordu. O da, evet, dedi. Arkasından Ebu Bekr namaza başladı. Halk namazda iken Allah Resulü çıkageldi. Safları yara yara birinci safa vardı. Onu gören cemaat el çırptılar. Ebu Bekr namazı kılarken başını çevirmezdi. Arkasındaki cemaat el çırpmayı çoğaltınca başını çevirdi ve Allah Resulü'nü gördü. Allah Resulü: "Yerinde dur!" diye kendisine işaret etti. Ebu Bekr ellerini kaldırıp Allah Resulü'nün kendisine olan bu emrinden dolayı Aziz ve Celil Allah'a hamd etti. Sonra Ebu Bekr birinci safa girinceye kadar geri gitti. Allah Resulü de ileriye geçip namazı kıldırdı. Sonra namazdan çıktı ve: "Ey Ebu Bekr! Sana emrettiğim vakit yerinde kalmaktan seni engelleyen ne idi?" diye sordu. Ebu Bekr de: Ebu Kuhafe'nin oğlu için Allah Resulü'nün önünde (durup) namaz kılmak layık olmaz, dedi. Allah Resulü cemaate dönüp: "Size ne oluyordu? El çırpmayı neden bu kadar çoğalttınız? Namazda iken her kim farklı birşey olduğunu görürse sübhanallah desin. Tesbih ettiği vakit elbette kendisine (imam tarafından) iltifat ve dikkat olunur. El çırpmak kadınlara mahsustur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 639

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Sübhanallah demek erkeklere, el çırpmak kadınlara mahsustur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 641

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlattı:
Bir gün Allah Resulü (a.s.) bize namaz kıldırdı. Sonra namazdan çıkınca şunları söyledi: "Ey falanca! namazını niye güzel kılmazsın? Namaz kılan kimse, namaz kıldığı zaman nasıl namaz kıldığına bakmaz mı? Çünkü namaz kılan, ancak kendisi için namaz kılar. Vallahi ben önümden gördüğüm gibi muhakkak arkamdan da görürüm (yahut: Önümdekini gördüğüm gibi arkamdakini de muhakkak görürüm)."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 642

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Rükuyu ve sücudu dosdoğru yapınız. Vallahi ben sizi rüku ettiğiniz ve secdeye vardığınız zaman arkamda iken de (yahut: sırtımın arkasından da) muhakkak görüyorum."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 644

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Muhammed (a.s.) şöyle buyurdu: "Namazda başını imamdan evvel kaldıran kimse, Allah'ın onun başını eşek başına dönüştürmeyeceğinden emin olamaz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 647

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Saflarınızı doğru tutunuz, çünkü safların doğru tutulması namazın kemalindendir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 656

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Namazda saflarınızı tamamlayınız. Çünkü ben sizi arkamda iken görmekteyim" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 657

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) buyurdu ki: "Namazda safları doğrultunuz. Çünkü saf doğrultmak namazın güzelliğindendir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 658

Numan b. Beşir (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü'nden (a.s.) işittiğime göre şöyle buyurdu: "Ya saflarınızı düzeltiniz, ya da Allah Teala'nın yüzlerinizi ayrı ayrı taraflara çevireceğini muhakkak bilesiniz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 659

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Ezan okumakta ve birinci safta ne (bereket ve) hayırlar olduğunu bilseler de (onlara nail olmak için) kura atmaktan başka çare bulmasalar, muhakkak kura atarlar, (her namazın) ilk vaktinde olan fazileti bilseler (ona yetişmek için) muhakkak yarış ederler ve yatsı ile sabah (cemaatlerin) daki ilahî lütufları bilseler emekliyerek de olsa onlara giderlerdi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 661

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Eğer öndeki safta olan (hayır) ları bilseydiniz (yahut bilselerdi) mutlaka kura atmak gerekirdi" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 663

Sehl b. Sa'd (r.a.) şöyle anlattı:
Vallahi ben (bazı) kimseleri bellerindeki fûtaları dar oldukları için çocuklar gibi boyunlarına bağlamış olarak Peygamber'in arkasında namaz kılarlarken gördüm. Bir sözcü (kalkarak cemaate gelen kadınlara): Ey kadınlar topluluğu! Erkekler doğrulup kalkmadıkça başlarınızı secdeden kaldırmayınız, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 665

Abdullah b. Ömer (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletti: "Herhangi birinizden hanımı mescide gitmek için izin isterse sakın onu engellemesin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 666

Hz. Peygamber'in eşi Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.), şimdiki kadınların yaptıklarını bir görseydi, mutlaka İsrail oğullarının kadınlarının engellendiği gibi, onların mescide gitmesini de engellerdi. Ravi der ki: Ben Amre'ye, İsrail oğulları kadınları mescitlerden menolunmuşlar mıdır? diye sordum, Amre: Evet, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 676

İbn Abbas (r.a.)
Namazını kılarken sesini yükseltme, o kadar da kısma, ikisinin ortasında bir yol tut!ayeti hakkında şöyle dedi: Bu ayet indiği sıralarda Allah Resulü (a.s.) Mekke'de gizli yaşıyordu. Fakat ashabıyle namaz kıldığı zaman Kur'an okurken sesini yükseltiyordu. Müşrikler ise, Kur'an'ı duyunca hem Kur'an'a, hem onu gönderene, hem de kendisine Kur'an gelene küfrediyorlardı. Bunun üzerine Yüce Allah Peygambere: Namazda kıraatını yüksek sesle okuma,sonra müşrikler kıraatını işitirler. Kıraatını ashabından tamamen de gizleme.Kur'an'ı onlara işittir, fakat bunu bağırmak derecesine de vardırma. Bunun ikisi arası bir yol tut,bağırmakla gizlemek arası, buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 677

Hz. Aişe (r.ah.)
Namazını kılarken sesini yükseltme, o kadar da kısma, ikisinin ortası bir yol tut!ayeti hakkında şöyle dedi: Bu ayet, dua hakkında indirilmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 678

İbn Abbas (r.a.)
Onu tekrarlayıp dilini kımıldatmaayeti hakkında şöyle dedi: Peygamber (a.s.), Cebrail vahyi getirdiği zaman, onları ezberleyip zaptetmek kendisine güç gelir ve bundan dolayı çok kereler dilini ve dudaklarını oynatırdı. Vahy'in geldiği, durumundaki değişikliklerden anlaşılırdı. Bunun üzerine Allah Teala ona meâlen şöyle dedi: Onu acele kavrayıp ezberlemek için dilini onunla kımıldatma!Çünkü onu toplamak ve okutmak şüphesiz bizim işimizdir.Şüphesiz onu göğsünde toplamak ve dilinde akıtıp okutmak bizim işimizdir. Sen onu okuyacaksın. Öyle ise biz onu okuduğumuz vakit, sen onun okunuşuna uy!Dedi ki: Onu indirdiğimiz vakit onu dinle. Sonra onu açıklamak da şüphesiz bizim işimizdir.Onu senin dilinle beyan etmek bizim işimizdir. İşte bundan sonra Cebrail ona geldiğinde susardı. Cebrail gittiği zaman ise Allah'ın ona vadettiği gibi gelen vahyi okur idi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 679

İbn Abbas (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü (a.s.), ne cinne Kur'an okudu ne de onları gördü. Allah Resulü (a.s.) ashabından birkaç kişi ile birlikte Ukaz çarşısına doğru yürüyorlardı ki o tarihte şeytanlar, semadan haber almaları yasaklanmış, (haber almaya çıktıkça) üzerlerine yıldızlar atılmaya başlanmış bulunuyordu. (Semaya doğru çıkıp da kovulan) şeytanlar kavimleri yanına döndüklerinde kendilerine: Ne oluyorsunuz? (neden hiç bir haber getirmiyorsunuz) dediler. Onlar da: (Ne yapalım?) gökten haber almamız yasaklandı. Üzerimize yıldızlar döktüler, dediler. (Bunun üzerine) Onlar da: Sizin haber almanıza engel olan her halde yeni meydana gelmiş bir şeydir. Yeryüzünün doğusu ve batısını dolaşın da gökten haber almanıza engel olan (bu yeni şey) ne imiş öğreniniz denildi. Daha sonra bunlar yerin doğu taraflarını ve batı taraflarını dolaşmaya gittiler. İşte bunların içinden Tihame yönünü (araştırmayı üzerine) almış olan takım, Ukaz panayırına gitmek üzere Nahle'de bulunan Hz. Peygamber'in bulunduğu yere uğradılar. O sırada Peygamber ashabına sabah namazı kıldırıyordu. (Namazda okuduğu) Kur'an'ı işitince bunlar kulak verdiler ve birbirine: Gökten haber almaktan sizi alıkoyan Vallahi işte budur, dediler. İşte o zaman bu haberciler kendi kavimlerine döndüklerinde: Ey kavmimiz! Gerçekten biz hayranlık uyandıran, doğru yolu gösteren bir Kur'an dinledik ve ona iman ettik; Artık Rabbimize kimseyi ortak koşmayacağızdediler. Yüce Allah da Peygamber'i Muhammed'e (a.s.) De ki: Bana, cinlerden bir zümrenin Kur'an okuyuşumu dinleyip şöyle dedikleri vahyolundu...şeklinde başlayan Cin suresi indirildi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 681

Ebu Katâde (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü (a.s.) bize namaz kıldırdı (Namaz kıldırırken) öğlen ve ikindi namazlarındaki ilk iki rekâtlarda Fatihatu'l-Kitap ile birer sure okurdu. Bazen bize (sessiz okuduğu) ayeti de duyururdu. Öğlen namazının ilk rekâtını uzatır, ikinciyi kısaltırdı. Sabah namazında da böyle (yapardı).
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 685

Ebu Berze (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) sabah namazında altmıştan yüz ayete kadar okurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 702

Berâe b. Azib (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Allah Resulü bir seferde idi, (günün son namazı olan) yatsı namazını kıldırdı. İki rekâtın birinde "ve't-tîni ve'z-zeytûni" suresini okudu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 706

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle anlattı:
Muaz b. Cebel her defa Peygamber'in arkasında (yatsı) namazını kılar sonra kavmine (yani Seleme oğullarına) gelir, onlara imamlık yapardı. Bir gece yine Peygamber'le beraber yatsıyı kıldı. Sonra kavmine gelip, onlara imam oldu. Bakara suresini okumaya başladı. Bunun üzerine cemaatten bir kimse selam verip ayrıldı, sonra namazı yalnız başına kılıp çıktı. Namazdan sonra o kimseye: Ey Falanca! Sen münafık mı oldun? dediler. O da: Hayır, münafık değilim. (Hele sabah olsun) vallahi, Allah Resulü'nün (a.s.) huzuruna muhakkak gideceğim ve ona mutlaka haber vereceğim, dedi. Ertesi gün Allah Resulü'ne gelerek şunları söyledi: Ey Allah'ın Resulü! Biz su çeker develer sahibiyiz. Bütün gün işimizin başında didiniriz, (akşam olunca gelip namaz kılarız). Muaz sizinle birlikte yatsıyı kıldı sonra geldi ve Bakara suresinden başlayıp okumaya kalktı. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.) Muaz'a dönüp: "Ey Muaz! Sen dinden nefret ettirici misin? Falanca sureyi oku, falanca sureyi oku!" buyurdu. Sufyan der ki: Amr'a Ebu Zubeyr'in Cabir'den naklen kendilerine Hz. Peygamber (a.s.): "ve'ş-şemsi ve duhaha" yı, "ve'd-duha" yı, "ve'l-leyli iza yağşa" yı, "ve sebbih isme rabbike'l-a'la" yı oku buyurmuştur, dedim. Bunun üzerine Amr İşte bunlar gibi sureler, cevabını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 709

Ebu Mesûd Ensari (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü'ne biri gelip: Falanca bize (namaz kıldırırken) o kadar uzatıyor ki, sabah namazına gitmekten (adeta) geri kalıyorum, dedi. Allah Resulü'nü (a.s.) hiçbir konuda o günkü kadar kızgın görmedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Ey insanlar! İçinizde bazı kimselerde cemaatı nefret ettirme hasleti vardır. Herhangi biriniz insanlara imam olursa hafif tutsun. Çünkü arkasındaki cemaatte yaşlı olanı, zayıf olanı ve iş güç sahibi olanı var."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 713

Ebu Hureyre'den (r.a.) nakledildiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Herhangi biriniz halka imamlık yapacak olursa hafif tutsun. Çünkü içlerinde küçük olanı var, yaşlı olanı var, zayıf olanı var, hasta olanı vardır. Yalnız başına namaz kıldığında ise namazını nasıl isterse öyle kılsın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 714

Enes (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) namazı hem kısa, hem de tamam surette kıldırırdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 719

Enes (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü (a.s.) kendisi namaz kıldırırken saflarda annesiyle beraber bulunan çocuğun ağlamasını işitirdi de hemen hafif bir sure okur, yahut kısa bir sure okur idi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 722

Berâe b. Azib (r.a.) şöyle dedi:
Muhammed (a.s.) ile birlikte kılınan namazı gözetleyip dikkat ettim. Kıyamını, rükuunu, rükudan sonraki ayakta bekleyişini, secdelerini, iki secde arasındaki oturuşunu, tekrar secdesini, selam vermekle kalkıp gitmesi arasındaki oturuşunu, (ve bunları vakit olarak) birbirine denk buldum.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 724

Enes (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü'nü (a.s.) bize nasıl namaz kıldırırken gördüysem size de öylece namaz kıldırmaktan vazgeçmeyeceğim. Enes'in namazını tarif eden ravi Sabit b. Eslem Bünani şöyle dedi: Enes (r.a.), sizde görmediğim bir şey yapardı: Başını rükudan kaldırdığı zaman, gören secde etmeği unuttu diyecek kadar ayakta dikilirdi. Başını secdeden kaldırdığı zaman iki secde arasında da yine gören unuttu diyecek kadar dururdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 726

Bera'nın (r.a.) anlattığına göre:
Kendileri Allah Resulü'nün arkasında şöyle namaz kılıyorlardı: Allah Resulü (a.s.) başını rükudan kaldırdığı zaman, o alnını yere koymadıkça hiç bir kimseyi (secdeye varmak için) belini büker görmedim. Sonra Allah Resulü'nün arkasındakiler secdeye vararak yere kapanırlardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 728

Aişe (r.ah.) şöyle dedi:
Allah Resulü (a.s.) rükuunda ve sucudunda: "Ey Allahım! Seni tesbîh ederim. Ey Rabbim seni, senin övgünle överiz. Ey Allahım! Beni mağfiret eyle! tesbih ve istiğfarını çokça söylerdi. Allah Resulü bunu demekle Kur'an'ı imtisal ediyordu."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 746

İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletti:
Hz. Peygamber'e (a.s.) yedi aza üzerine secde etmesi emredildi, saçlarını ve elbisesini eliyle gidermesi (toplaması) de yasaklandı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 755

Enes'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Secdede itidal üzere bulununuz. Hiç biriniz de kolunu (secde esnasında) köpeğin ayaklarını yaydığı gibi yaymasın" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 762

Abdullah b. Malik b. Buhayne'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) namazı kılarken koltuklarının aklığı görünecek derecede pazılarının arasını açardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 764

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) bayram günü (namaza) gideceği zaman bir mızrak getirilmesini emreder ve derhal bir mızrak önüne dikilirdi, arkasındaki cemaatle birlikte ona doğru namaz kılardı. Seferi iken de aynı şeyi yapardı. Emîrlerin (bayram namazlarında) önlerine mızrak dikmeleri bundan dolayıdır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 773

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) binek devesini kendisiyle kıble arasına alır ve ona doğru namaz kılardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 775

Ebu Cuhayfe (r.a.) şöyle dedi:
(Bir seferde) Mekke'de iken Peygamber'e geldim. Kendisi (Mina'ya yakın) Ebtah denilen yerde kızıl sahtiyandan bir kubbe içinde idi. Bilâl, Allah Resulü'nün abdest suyunu dışarı çıkardı. İnsanlardan kimisi o sudan ele geçirdi, kimisi de ele geçirenlerin serpintilerine ve ıslaklığına ulaşabildi. Akabinde Peygamber kırmızı bir cübbe giymiş olarak çıktı. Bacaklarının aklığı hâlâ gözümün önündedir. Abdest aldı, Bilâl de ezan okudu. Ben onun ağzına şuraya buraya dönerek takip ettim (sağa ve sola yönelerek) "hayye ale's-salati, hayye ale'l-felahi" diyordu. Sonra Allah Resulü için bir mızrak dikildi. Allah Resulü ileri geçip öğleni iki rekât kıldırdı. Önünden eşek, köpek geçerdi de engel olunmazdı. Sonra ikindiyi iki rekât kıldırdı. Sonra da Medine'ye dönünceye kadar hep ikişer rekât kıldırdı durdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 777

İbn Abbas (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü (a.s.) Mina'da insanlara namaz kıldırdıği sırada dişi bir merkebe binerek karşıdan geldim. Ben o zaman bulûğ yaşına yaklaşmıştım. Safın önünden geçtim. Merkebi otlasın diye salıverdim, ondan sonra safa girdim. Bu yaptığıma kimse ses çıkarmadı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 780

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "İçinizden biri namaza durduğu zaman, önünden geçecek olan hiçbir kimseyi bırakmasın. Gücü yettiği nisbette onun geçmesine engel olsun. Eğer dinlemezse onunla döğüşsün. Çünkü o ancak bir şeytandır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 782

Ebu Cuheym'in naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) "Namaz kılanın önünden geçen kimse, ne kadar günah işlediğini bilse, önünden geçmektense kırk (...) durması daha hayırlıdır." buyurmuştur. Hadisin ravilerinden Ebu'n Nadr kırk rakamıyla kastedilen gün mü, ay mı, yıl mı bilmiyorum demektedir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 785

Sehl b. Sa'd Saidî (r.a.) şöyle anlattı:
Allah Resulü'nün (a.s.) namazgâhı ile (kıble cihetindeki) duvar arasında bir davar geçebilecek kadar yer vardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 786

Seleme b. Ekva'dan (r.a.) nakledildiğine göre:
Kendisi Mushaf sandığının konduğu yeri araştırır orada nafile namaz kılardı. Ve zikretti ki Allah Resulü de (a.s.) bu yerde namaz kılmayı tercih ederdi. Kıble duvarı ile minber arasında bir davar geçebilecek kadar uzaklık vardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 787

Aişe (r.ah.)
Hz. Peygamber (a.s.) geceleyin, kendisi ile kıblesi arasında ben, cenazenin uzanması gibi karşısında uzanmış olduğum halde namaz kılardı, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 791

Hz. Peygamber'in zevcesi Meymune (r.ah.) şöyle dedi:
Ben karşısında iken hayızlı olduğum halde Allah Resulü (a.s.) namaz kılardı. Bazen da giydiği elbise, secdeye vardığı zaman, (ben hayızlı iken) bana dokunurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 797

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Bir kimse Allah Resulü'ne (a.s.) bir tek elbise ile kılınan namazı sordu. Allah Resulü de: "Her birinizin ikişer elbisesi var mı ki?" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 799

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Hiç biriniz, üzerinde bir tek elbise varken onun bir miktarını omuzlarının üstüne dolamaksızın namaz kılmasın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 801

Ömer b. Ebu Seleme (r.a.) şöyle dedi:
Ben Allah Resulü'nü (a.s.) Ümmü Seleme'nin evinde bir tek elbise ile, ona sarılmış ve iki tarafını omuzları üzerine koymuş olarak namaz kılarken gördüm.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 802

Cabir (r.a.) şöyle dedi:
Ben Peygamber'i (a.s.) bir kısmını omuzuna dolayıp bağladığı bir tek elbise ile namaz kılarken gördüm.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 805

CanDostu
03-04-2009, 14:35
MESCİTLER VE NAMAZ KILMA YERLERİ

Ebu Zerr (r.a.) şöyle anlatır:
Ey Allah'ın Resulü! Yeryüzünde (ibadet için) yapılan ilk mescit hangisidir? diye sordum. "Mescid-i Haram" buyurdu. Ben: Sonra hangisi? dedim. Allah Resulü: "Mescid-i Aksa" buyurdu. Ben: Bu iki mescidin kuruluşu arasında ne kadar zaman vardır? dedim. Allah Resulü: "Kırk sene vardır. Namaz sana nerede yetişirse namazı orada kıl. İşte orası bir mescittir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 808

Cabir b. Abdullah Ensari'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Benden evvel hiçbir kimseye verilmedik beş (şey hep birden) bana verilmiştir: Her Peygamber özellikle kendi kavmine gönderilirken ben kırmızı siyah bütün insanlara gönderildim. Ganimetler bana helal edildi, halbuki benden evvel kimseye helal edilmemiştir. Yer (yüzü) bana temiz, temizlik sebebi ve mescit kılındı. Onun için kim olursa olsun namaz vakti gelip çatmış ise bulunduğu yerde namazı kılıversin. Önümdeki bir aylık yola kadar (düşmanlarımın kalbine) korku (salmam) için bana yardım edildi ve bana şefaat (etme hakkı) verildi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 810

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Diğer Peygamberlere verilmeyen altı şey bana verilmek suretiyle üstün kılındım: Bana az sözle çok mana ifade etme gücü verildi. (Düşmanlarımın kalbine) korku salmam hususunda bana yardım edildi. Ganimetler bana helal kılındı. Yer (yüzü) bana bir temizlik vasıtası ve bir mescit kılındı. Tüm insanlığa Peygamber gönderildim. Benimle Peygamberler sona erdi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 812

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlattı:
Allah Resulü (a.s.) Medine'ye geldi ve Medine'nin yüksek tarafında Amr b. Avf oğullarının bulundukları yerde (yurtta) konakladı. Onların içinde 14 gece kaldı. Sonra (dayıları olan) Neccar oğullarına haber gönderdi. Onlar da kılıçları boyunlarında asılı olarak geldiler. Devesi (Kusva) üstünde Allah Resulü (a.s.) ile terkisinde Ebu Bekr ve çevresinde Neccar oğulları cemaatı (ile beraber yola çıkışları) hâlâ gözümün önündedir. Nihayet Ebu Eyyûb'un (Halid b. Zeyd Ensari) bahçesinda devesini çökertti. Allah Resulü (a.s.) nerede namaz vakti girerse oracıkta namazı kılardı. Bazen davar ağıllarında da namaz kıldığı olurdu. Sonra kendisi mescidin inşa edilmesini emretti. Neccar oğulları takımına (adam) gönderip: "Ey Neccar oğulları! Arsanızın değerini bana söyleyin (de karşılığını ödeyeyim) " buyurdu. Onlar ise: Vallahi olamaz, biz onun (bedel) kıymetini ancak Allah'tan isteriz, dediler. (O çevrilmiş bahçenin) içinde söyleyeceklerim vardır: (Bir kere) müşriklerin kabirleri vardı. (Sonra) oyuk ve tümsek, bakılmamış harap yerler vardı. (Bir de) hurma ağaçları vardı. Allah Resulü emretti, müşriklerin kabirleri(ndeki kemikleri çıkarılıp başka yere) taşındı. Sonra (o bakımsız) harap yerler düzeltildi. Sonra hurma ağaçları (diplerinden) kesildi. Hurma ağaçlarını (direk olarak) mescidin kıble tarafına sıra ile dizdiler ve kapının yan söğelerini taştan ördüler. Ashap kasideler söyleyerek taş taşımaya başladılar. Allah Resulü (a.s.) da onlarla birlikte olarak hep beraber şöyle diyorlardı:
"Ey Allahım! Muhakkak Ahiret hayrından başka hayır (denecek bir şey) yoktur.
Öyle ise Ensar ile Muhacirlere yardım et!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 816

Berâe b. Azib (r.a.) şöyle anlattı:
Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber 16 ay Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldım. Nihayet Bakara suresindeki şu ayet nazil oldu: Yüzünü çok kere göğe doğru çevirdiğini görüyoruz. Şu anda seni arzu ettiğin kıbleye döndüreceğiz. Artık namazda yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Siz de (ey müminler) nerede bulunursanız namazda yüzünüzü o yana çevirin. Şüphesiz ki kendilerine kitap verilenler, bunun, Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.Bu ayet nazil olup Peygamber namazı tamamladıktan sonra cemaatten biri gitti ve Ensardan namaz kılmakta olan bir cemaate uğradı. Onlara kıblenin değiştirildiğini söyledi. Bunun üzerine (namazlarını bozmadan oldukları gibi) yüzlerini Beytullah tarafına döndürdüler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 818

İbn Ömer (r.a.) şöyle anlattı:
İnsanların Kuba mescidinde sabah namazını kıldıkları sırada kendilerine birisi geldi ve: Bu gece Allah Resulü'ne vahiy indirilmiş ve Kâbe'ye yönelmesi emredilmiştir. Artık bundan sonra siz de Kâbe tarafına yöneliniz, dedi. Kuba halkı da yüzleri Şam'a doğru iken Kâbe tarafına yöneldiler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 820

Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Ümmü Habibe ile Ümmü Seleme, Habeşistan'da gördükleri, içinde resimler bulunan bir kiliseden Allah Resulü'ne bahsettiler. Allah Resulü (a.s.): "Onlar içlerinde iyi bir kimse zuhur edip vefat ettiğinde onun kabri üzerine bir mescit bina ederler ve bu resimleri yaparlar. İşte onlar Kıyamet gününde Allah katında yaratılmışların en şerlileridirler" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 822

Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) bir daha kalkamadığı (vefat ettiği) hastalığında: "Allah, Yahudi ve Hıristiyanları rahmetinden uzak kılsın! Bunlar Peygamberlerinin kabirlerini birer mescit edindiler" buyurdu. Hz. Aişe der ki: Bu endişe olmasaydı Allah Resulü'nün kabri açık bulundurulurdu. Fakat onun da bir mescit edinilmesinden korkulmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 823

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Allah Yahudileri helak etsin. Çünkü onlar Peygamberlerinin kabirlerini birer mescit edinmişlerdir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 824

Aişe (r.ah.) şöyle anlattı:
Allah Resulü (a.s.) son hastalığında (çektiği zahmetten dolayı) yanında bulunan bir abayı (ikide bir) yüzüne örter dururdu. Aba kendisine sıkıntı verdikçe yine atıp yüzünü açardı. İşte bu halde iken: "Yahudi ve Hıristiyanlara Allah lânet etsin. Çünkü onlar, Peygamberlerinin kabirlerini (kendilerine) birer mescit edindiler" buyurdu. Bu sözleri ile onların yaptıklarından (ümmetini) sakındırıyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 826

Hz. Osman b. Affan'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre: Kendisi (Osman b. Affan)
Allah Resulü'nün (a.s.) Mescidini yeniden inşa ettiği zaman halkın dedikoduları üzerine şöyle dedi: Siz çok söylenmeye başladınız. Halbuki ben Allah Resulü'nün şöyle buyurduğunu işittim: "Her kim Allah Teala için (ravilerden Bükeyr Bununla Allah'ın rızasını kastederek dediğini sanıyorum, dedi) bir mescit inşa ederse Allah Teala da ona Cennette bir ev inşa eder."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 828

Sa'd b. Ebu Vakkas'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Musab b. Sa'd şöyle dedi: (Bir defa) babamın yanında namaz kıldım. Rüku esnasında diz kapaklarımın önünde iki avucumu birbirine kapattıktan sonra ellerimi ikisi arasına koydum. Babam bana ellerini diz kapaklarının üzerine koy, dedi. Sonra diğer bir defa babamın yasakladığı o hareketi tekrar yaptım. Bu sefer babam ellerime vurdu ve: Biz öyle (ellerimizi birleştirip dizlerimizin arasına) koymaktan nehyedildik. Ve avuçları diz kapakları üzerine koymakla emredildik, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 832

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlattı:
Allah Resulü (a.s.) namazda iken biz ona selam verirdik de kendisi bizim selamımızı alırdı. Necaşi'nin yanından döndüğümüz vakit kendisine (yine namaz içinde) selam verdik fakat bu sefer selamımızı almadı. Ey Allah'ın Resulü! Evvelce biz size namaz içinde bulunduğunuz sırada selam verirdik, siz de selamımıza karşılık verirdiniz, dedik. "Namazda muhakkak bir meşguliyet vardır (yani namaz başka işe bırakmaz) " buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 837

Zeyd b. Erkam (r.a.) şöyle dedi:
Biz, (ilk zamanlar) namazda konuşurduk. Kişi namazda bulunduğu halde yanındaki arkadaşına laf atardı. Nihayet Namazlara dikkat edin, özellikle orta namaza; Ve Allah'a derin bir saygı ve korku içinde el bağlayıp divana durun!ayeti nazil oldu. Bunun üzerine susmamız emredildi ve konuşmamız yasaklandı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 838

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) beni bir iş için göndermişti: Sonra ona yolunda yürür halde yetiştim. (Ravi Kuteybe Namaz kılarken, demiştir). Ve kendisine selam verdim. O da işaretle selamı aldı. Namazı bitirince beni çağırdı ve: "Biraz önce sen selam verdin, halbuki ben namaz kılıyordum" buyurdu. O zaman kendisi yüzünü ve bineğini doğu tarafına yöneltmiş durumdaydı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 839

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Cin taifesinden bir İfrit dün gece namazımı bozmak için bana ansızın hücum etti. Fakat Allah Teala beni ona karşı (istediğimi yapmaya) kuvvet ve imkan verdi de hemen onu boğazından yakaladım. Sabah olunca hepiniz onu göresiniz diye mescidin direklerinden birinin yanı başına bağlamak istedim. Sonra kardeşim Süleyman'ın şu duasını hatırladım: Ey Rabbim! Beni bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz sen, daima bağışta bulunansın.Bunun üzerine Allah onu kovarak reddetti."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 842

Ebu Katâde'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) kızı Zeynep ile damadı Ebu'l-As b. Rabi'in kız çocuğu Ümame'yi taşıyarak namaz kılar idi. Doğrulduğu zaman onu taşır, secdeye vardığında yere koyardı. Ravi Yahya b. Yahya dedi ki: Malik'e, bu hadisi sana Âmir b. Abdullah mı rivayet etti? diye sordum. Malik: Evet, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 844

Sehl b. Sa'd'dan (r.a.) gelen bir rivayette Sehl şöyle anlatmaktadır:
Minberin hangi ağaçtan yapıldığında ihtilaf eden bir takım kimseler Sehl b. Sa'd'a gelip ona sordular. Sa'd: "Vallahi ben, onun neden yapıldığını da yapanı da bilirim. Allah Resulü'nün (a.s.) üzerine oturduğu ilk günde de Allah Resulü'nü görmüşümdür." Ravi dedi ki: Ben ona ey Ebu Abbas! Bize anlatsana dedim. Kendisi şöyle dedi: Allah Resulü (Ensar kadınlarından) birine (Ebu Hazım dedi ki: Sehl o zaman bu kadının ismini söylemiştir.) haber gönderip şöyle buyurdu: "Marangoz köleni gör de benim için insanlara hitap ettiğim zaman üzerinde durabileceğim tahtadan bir yer yapsın." Bunun üzerine o zat şu üç basamağı yaptı. Sonra Allah Resulü minberle ilgili emrini verdi de işte şu yere konuldu. O, Ğabe'nin ılgın ağacından yapılmıştır. Ben Allah Resulü'nün onun üstüne çıktığını gördüm. İftitah tekbirini aldı. Arkasındaki insanlar da tekbir aldılar. Kendisi minber üzerinde bulunduğu halde sonra rükudan başını kaldırdı ve gerisin geriye giderek indi. Nihayet minberin dibinde secde etti. Sonra minber üzerine döndü. Namazının sonunu getirinceye kadar böyle yaptı. Sonra insanlara dönüp şöyle hitap etti: "Ey insanlar! Benim böyle yapışım bana uyasınız ve namazımın nasıl olduğunu öğrenip anlayasınız diyedir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 847

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) insanı, ellerini kalçasının üzerine koyarak namaz kılmaktan nehyetmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 848

Muaykıb (r.a.) şöyle dedi:
Hz. Peygamber (a.s.) mescitte secde yerlerindeki ufacık çakıl taşlarını elle düzeltmekten bahsetti ve "Eğer bunu muhakkak yapacaksan bari bir defa yap!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 849

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) kıble duvarında bir tükürük gördü ve onu kazıdı. Sonra insanlara döndü ve şöyle buyurdu: "Herhangi biriniz namaz kılarken sakın önüne doğru tükürmesin. Çünkü namaz kıldığı zaman Allah, yüzünün geldiği taraftadır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 852

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.), Mescidin kıblesinde bir tükürük gördü ve onu bir taş parçasıyla kazıdı. Sonra kişiyi sağına yahut önüne tükürmekten nehyetti. Şayet (zaruret varsa) soluna yahut sol ayağının altına tükürsün, buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 853

Ümmül-Müminin Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) kıble duvarında bir tükürük yahut bir sümük veyahut bir balgam gördü de onu kazıdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 854

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Her biriniz namazda olduğu zaman şüphesiz Rabbi ile konuşur. O halde (hiç biriniz) ne önüne ne de sağına tükürmesin. Mecbur kalırsa sol tarafına, ayağının altına tükürsün."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 856

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Mescitte tükürmek bir günahtır, kefareti ise o tükürüğü toprağa gömmektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 857

Enes b. Malik (r.a.) rivayet ettiğine göre, Saîd b. Yezid şöyle anlattı:
Enes b. Malik'e, Allah Resulü (a.s.) ayakkabıları ayağında iken namaz kılar mıydı? Diye sordum. O, evet cevabı verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 862

MESCİTLER VE NAMAZ KILMA YERLERİ
Müminlerin annesi Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
(Bir defa) Hz. Peygamber (a.s.), üstünde damgalar bulunan bir aba içinde namaz kıldı ve arkasından: "Şunun damgaları (resimleri ve şekilleri) beni meşgul etti. Binaenaleyh bunu Ebu Cehm'e götürün de bana onun Enbicanîsini (süssüz ve desensiz elbisesini) getirin" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 863

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Akşam yemeği hazırlanmışken namaz için de kamet edildiğinde evvela yemeğe başlayınız."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 866

İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Herhangi birinizin yemeği konulup, namaz için de kamet edildiğinde yemeğe başlayınız. Sakın yemeği bitirinceye kadar acele etmeyiniz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 868

İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.), Hayber gazvesinde: "Şu yeşillikten yani sarımsaktan her kim yediyse mescitlere gelmesin" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 870

Enes (r.a.) şöyle anlattı:
Enes'e, sarımsaktan soruldu da o, şöyle dedi: Allah Resulü (a.s.): "Her kim şu yeşillikten yedi ise bize yaklaşmasın ve bizimle beraber namaz kılmasın" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 872

Cabir (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü (a.s.), soğan ve pırasa yemeyi yasaklamıştı. Bir yerde mecbur kaldık ve biz de bunlardan yedik. Bunun üzerine Allah Resulü: "Her kim şu koku yayan yeşillikten yediyse mescidimize yaklaşmasın. Çünkü melekler de insanların eziyet çektikleri seylerden eziyet çekerler" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 874

Ömer b. Hattab (r.a.) dedi ki:
Ben Allah Resulü'ne kelâle hususundaki müracaatım kadar hiçbir şeyde müracaat etmiş değilim. Hiçbir şey hususunda bana kelâlede olduğu kadar haşin davranmadı. Nihayet parmağıyle göğsüme dürttü ve: "Ey Ömer! Nisa suresinin sonundaki ayetu's-sayf (yazın nazil olan ayet) sana kâfi gelmiyor mu?" buyurdu. Ve ben eğer yaşarsam, kelâle hususunda Kur'an'ı okuyanların ve okumayanların hükmedeceği bir hükümle hükmedeceğim. Ömer bundan sonra şöyle dedi: "Ey Allahım! Yer yüzünün (mıntıkaların) emîrleri üzerine seni şahit yapıyorum. Ben o emîrleri o memleketler halkı üzerine ancak onlara adalet etsinler, halka dinlerini ve Peygamberlerinin sünnetini öğretsinler, ganimetlerini aralarında taksim etsinler ve onların işlerinden kendilerine problemli gelen şeyleri bana arzetsinler diye göndermişimdir. Sonra siz ey insanlar! İki habisten başka bir şey görmediğim iki bitkiyi, şu soğan ve sarmısağı yiyorsunuz. Yemin olsun ben. Allah Resulü'nü gördüm ki mescit dahilinde bir kimseden onların kokusunu duyduğu zaman onun çıkarılmasını emrederdi de o şahıs derhal Baki tarafına çıkarılırdı. Benaenaleyh soğan ile sarmısağı her kim yiyecekse onların kokularının kuvvetini pişirmek suretiyle kırsın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 879

Abdullah b. Buhayne (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü (a.s.), namazların birinden bize iki rekâtını kıldırdı. Sonra (birinci teşehhüd için) oturmadan kalktı. Cemaat de (ona uyarak) kendisi ile beraber ayağa kalktı. Namazını tamamladığı zaman biz selam vermesini beklerken selam vermeden evvel tekbir aldı. Ve oturduğu halde (yanılmaktan dolayı) iki secde yaptı, sonra selam verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 885

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü (a.s.), bize namaz kıldırdı. (İbn Mesûd'dan rivayet eden Alkame'nin ravisi İbrahim Namazı ya artırdı yahut da eksiltti, dedi). Allah Resulü selam verince ona: Ey Allah'ın Resulü! Namaz hakkında yeniden bir şey mi (vahiy mi) geldi? denildi. "Neden sordun?" buyurdu. Şöyle, şöyle kıldınız da ondan, dediler. Bunun üzerine (Allah Resulü hemen teşehhüd vaziyetini almak üzere) iki bacağını kıvırdı ve kıbleye karşı yönelip iki secde etti. Sonra selam verdi. Sonra yüzünü bize döndürdü ve şöyle buyurdu: "Namaz hakkında yeniden bir şey (vahiy) gelmiş olsaydı muhakkak bunu size (önceden) haber verirdim. Fakat ben de ancak sizin gibi bir insanım. Siz unuttuğunuz gibi ben de unuturum. (Bir şeyi) unuttuğum zaman bana hatırlatınız. İçinizden biri namazından şüphe edecek olursa doğru olmaya daha yakın olan ihtimali seçsin (doğrudur diye verdiği karara yönelsin) de namazını onun üzerine tamamlasın. Sonra da iki kere secde yapsın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 889

Ebu Hureyre (r.a.) der ki:
Allah Resulü (a.s.) bir defasında bize öğleden sonraki namazlardan birini, ya öğleyi, ya ikindiyi kıldırırken iki rekâtte selam verdi. Sonra mescidin kıble tarafında bulunan bir hurma gövdesine geldi ve ona öfkeli olarak dayandı. Cemaatin içinde Ebu Bekr ve Ömer de bulunmaktaydı. Bunlar çekinerek bir şey söylemediler. İnsanların acele çıkmak isteyenleri dışarı çıkıp (kendi kendilerine) namaz kısaldı, dediler. Zül-Yedeyn ayağa kalktı ve: Ey Allah'ın Resulü! Namaz kısaldı mı yoksa sen mi unuttun? dedi. Peygamber, sağa sola bakıp: "Zül-Yedeyn ne söylüyor?" buyurdu. Doğru söyledi, iki rekâtten başka kılmadınız, dediler. Bunun üzerine Allah Resulü iki rekât daha kıldırdı ve selam verdi. Sonra tekbir alıp secdeye vardı, sonra tekbir alıp başını secdeden kaldırdı. Sonra tekrar tekbir alıp secdeye vardı. Sonra tekbir alıp başını secdeden kaldırdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 896
İbn Ömer (r.a.) şöyle anlattı:
Hz. Peygamber (a.s.), Kur'an okurdu. Bazen içinde secde ayeti bulunan bir sureyi okurdu da hemen secde ederdi. Biz de ona uyarak secde ederdik. O kadar (kalabalık ve sıkışık bir halde secde ederdik) ki, bazılarımız alnını koymak için yer bulamazdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 900

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlatır:
Pegamber (a.s.), Mekke'de iken, "Necm" suresini okudu ve bu surede secde etti. Onunla beraber olanlar da secde ettiler. Yalnız bir ihtiyar kişi bir avuç çakıl veya toprak alıp onu anlına götürdü ve: Bu bana yeter, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 902

Zeyd b. Sabit'in (r.a.) rivayetinde anlatıldığına göre:
Atâ b. Yesar Zeyd b. Sabit'e (r.a.) imamla beraber namaz kılan için kıraatin hükmünü sordu? Zeyd b. Sabit (r.a.): "İmamla beraber kılınan hiç bir namazda kıraat yoktur" dedi. Allah Resulü'nün (a.s.) huzurunda "ve'n-necmi iza heva" suresini okuduğunu ve secde etmediğini de söyledi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 903

Ebu Hureyre'den (r.a.) Ebu Seleme b. Abdurrahman'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Ebu Hureyre onlara, "ize's-semau inşekkat" suresini okudu ve onda secdeye vardı. Secdeyi yaptıktan sonra Allah Resulü'nün (a.s.) bu surede secde ettiğini onlara haber verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 904

İbn Abbas (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü'nün (a.s.) namazının bittiğini (sonrasında getirilen) tekbirden anlardık.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 917

Aişe (r.ah.) şöyle dedi:
Medine'deki Yahudilerin yaşlı kadınlarından ikisi bana geldiler. (Konuşurken:) Kabirlerde olanlar kabirlerinde azap görürler, dediler. Ben onların bu sözlerini yalanladım. Onları tasdik etmek için evet demeye gönlüm razı olmadı. Ardından çıkıp gittiler. Derken Allah Resulü yanıma geldi. Ben de ona: Ey Allah'ın Resulü! Medine Yahudilerinin yaşlı kadınlarından ikisi benim yanıma geldiler ve kabir ahalisine kabirlerinde muhakkak azabedilir, dediler dedim. Bunun üzerine Allah Resulü: "O kadınlar doğru söylemişlerdir. Onlar kabirlerinde öyle bir azap görürler ki o azabı konuşamayan hayvanlar bile işitir" buyurdu. Aişe: Artık bundan sonra Allah Resulü'nü her namazda kabir azabından (Allah'a) sığınırken görmüşümdür, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 922

Müminlerin annesi Aişe (r.ah.) şöyle dedi:
Allah Resulü'nün (a.s.) namazı içinde iken Deccal fitnesinden Allah'a sığındığını işittim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 923

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Sizden herhangi biriniz teşehhüd yaptığı zaman şu dört şeyden Allah'a sığınsın ve şöyle desin: Ey Allahım! Cehennem azabından, kabir azabından, hayat ve ölüm fitnelerinden ve Mesih Deccal fitnesinin şerrinden ancak sana sığınıyorum."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 924

Hz. Peygamber'in eşi Aişe (r.ah.) şöyle haber verdi:
Hz. Peygamber (a.s.), namaz (ın sonun) da: "Ey Allahım! Ben kabir azabından sana sığınırım. Mesih Deccal'in fitnesinden sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnelerinden sana sığınırım. Ey Allahım! Ben günahtan ve borçlanmaktan sana sığınırım" diye dua ederdi. Biri kendisine: Ey Allah'ın Resulü! Borçtan ne de çok sığınıyorsun! dedi. Bunun üzerine: "İnsan borçlandığı vakit söz söyler de yalan uydurur, söz verir de sözünde durmaz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 925

Muğire b. Şu'be (r.a.) mevlası Verrad'dan rivayetle şöyle anlatır: Muğire b. Şu'be Muaviye'ye,
Allah Resulü'nün (a.s.), namazı bitirip selam verdiği zaman şunu söylediğini yazdı: "Yegâne olan Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Onun hiçbir benzeri yoktur. Mülk onundur. Hamd, ona aittir. Her şeye kudreti yeten odur. Allahım, senin verdiğine mani olabilecek hiç kimse yok. Vermediğine verebilecek de hiç kimse yok. Baht ve servet sahibinin baht ve serveti senin lütuf ve ihsanın yerine geçip de kendisine fayda veremez."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 933

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Muhacirlerin fakirleri Allah Resulü (a.s.)'a geldiler ve "Ey Allah'ın Resulü, çok mal sahibleri yüksek dereceleri ve devamlı nimetleri alıp gittiler," dediler. Allah Resulü: "Bu nasıl olur?" buyurdu. Cevaben: Bizim namazımız gibi namaz kılarlar, bizim orucumuz gibi oruç tutarlar. Halbuki onlar sadaka da verirler (oysa) biz veremiyoruz, köle de azat ederler (oysa) biz edemiyoruz, dediler. Bunun üzerine Allah Resulü: "Size bir şey öğreteyim mi, ki onu yapmakla sizi geçip geride bırakmış olanlara yetişirsiniz, sizden sonraya kalanları da geçersiniz. Sizin gibi yapanlar müstesna hiçbir kimse de sizden daha üstün olamaz!" buyurdu. Evet, öğretiniz ey Allah'ın Resulü! dediler. "Her namazdan sonra otuzüç kere Subhanellah, Allahu Ekber ve Elhamdu lillah deyiniz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 936

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü (a.s.) namaz başlangıçlarında iftitah tekbiri aldığı zaman okumaya başlamadan evvel biraz susardı. Dedim ki: Ey Allah'ın Resulü! Anam, babam sana kurban olsun. Tekbir ile kıraat arasındaki şu sükutunu, orada ne dediğini bana haber verirmisin? O, "Şöyle derim" buyurdu: "Allahım! Beni günahlarımdan doğu ile batı arasını açtığın kadar uzak tut. Allahım! Beyaz kumaş kirden, pastan nasıl temizlenirse beni günahlarımdan öyle temizle. Allahım! (Geçmiş) günahlarımdan da beni kar ile, su ile ve dolu ile tertemiz yıka!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 940

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Namaz için kamet getirildiği zaman namaza koşa koşa gelmeyip, sakin bir şekilde yürüye yürüye geliniz. Namazın yetiştiğiniz kadarını (imamla beraber) kılınız, kaçırdığınız kısmını da kendiniz tamamlayınız."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 944

Ebu Katâde (r.a.) şöyle dedi:
Biz Allah Resulü (a.s.) ile birlikte namazda iken o, konuşma ve haykırışma sesleri duydu. (Namazı kıldırdıktan sonra:) "Ne oluyorsunuz?" diye sordu. Namaza yetişmek için acele ettik, dediler. Buyurdu ki: " (Hayır) öyle yapmayınız. Namaza geldiğinizde sekinetten ayrılmayınız (ağır ağır geliniz). Namazın yetiştiğiniz kadarını (imam ile beraber) kılınız, kaçırdığınız kısmını da siz tamamlayınız."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 948

Ebu Katâde'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Namaz için kamet getirildiğinde beni görmedikçe ayağa kalkmayınız."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 949

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle dedi:
(Bir defasında) namaz için kamet getirildi. Biz de Allah Resulü (a.s.) bizim yanımıza çıkmadan önce kalktık ve safları düzelttik. Sonra Allah Resulü geldi, nihayet namaz kılacağı yerde durunca tekbir almadan evvel (yıkanması lazım geldiğini) hatırladı. Hemen yerinden ayrıldı ve bize: "Yerinizde durun!" dedi. Biz, Allah Resulü yıkanmış ve başından su damlar olduğu halde tekrar bize gelinceye kadar kendisini ayakta bekledik. Sonra tekbir aldı ve bize namaz kıldırdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 950

Cabir b. Semure (r.a.) şöyle anlatır:
"Bilâl (vakit girince) ezanı okur, Hz. Peygamber (a.s.) çıkıncaya kadar kamet getirmezdi. Onun çıktığını görünce kamet getirirdi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 953

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Her kim namazın bir rekâtına yetişirse o namaza yetişmiş olur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 954

Ebu Mesûd'un (r.a.) duyduğuna göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Cebrail indi ve bana imam oldu. Ben de onunla beraber namaz kıldım. Sonra onunla birlikte namaz kıldım. Sonra onunla birlikte namaz kıldım. Sonra onunla birlikte namaz kıldım. Sonra onunla birlikte namaz kıldım." Bunu söylerken Allah Resulü (a.s.) beş (vakit) namazı parmaklarıyla sayıyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 959

Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.), güneş (ışığı) hücremde tırmanırken ve henüz gölge (hücremin doğu duvarına) dönmeden ikindiyi kılar idi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 961

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Sıcak şiddetlendiği vakitte namazı serinliğe bırakınız. Çünkü sıcağın şiddeti Cehennemin kaynamasındandır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 972

Ebu Zerr (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü'nün müezzini öğle namazı ezanını okumağa davrandı. Bunun üzerine Peygamber (a.s.): "Serinliğe bırak, serinliğe bırak!" buyurdu. Yahut "serinliği bekle, serinliği bekle" buyurdu. Arkasından şöyle dedi: "Şüphesiz sıcağın şiddeti Cehennemin kaynamasındandır. Sıcak şiddetlendiği zaman namazı serinliğe bırakınız."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 976

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Cehennem ateşi Rabbine şikâyette bulundu: Ey Rabbim! Ben kendimi yiyorum (izin ver!), dedi. Yüce Allah da iki defa nefes almasına izin verdi. Nefesin biri kışın, diğeri yazın. Karşılaşmış olduğununuz çok şiddetli sıcak ile sizi en çok üşüten Zemheri soğuğu işte budur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 977

Enes b. Malik (r.a.) şöyle dedi:
Sıcağın şiddetli vaktinde Allah Resulü (a.s.) ile birlikte namaz kılardık da herhangi birimiz sıcaktan alnını yere koyamadığı zamanlarda elbisesini yayar ve üzerine secde ederdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 983

Enes b. Malik (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü (a.s.), güneş henüz yüksek ve dipdiri iken ikindi namazını kıldırırdı. (Namazdan sonra) Avali'ye giden insan, Avali'ye varırdı da güneş hâlâ yüksek bulunurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 984

Enes b. Malik'in şöyle dediğini Ebu Umame anlatıyor:
Kendisi öğle namazından çıktıktan sonra Enes b. Malik'in Basra'daki mescidin yanında bulunan evinde huzuruna girdi. Şöyle dedi:Yanına girdiğimiz zaman bize: İkindiyi kıldınız mı? diye sordu. Biz de kendisine: Şu saatte öğlen namazından çıktık, dedik. İkindiyi kılınız dedi. Kalktık ve ikindi namazını kıldık. Namazı bitirdikten sonra şöyle dedi: Allah Resulü'nden (a.s.) işittim. buyuruyordu ki: "Bu, münafık namazıdır. Oturur güneşi gözetler, güneş şeytanın iki boynuzu arasında olduğu zaman, kalkar namazı kuşun gagalaması gibi süratle dört rekât kılar. Kıldığı bu namaz içinde Allah'ı ancak pek az zikreder."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 987

Rafi' b. Hadîc (r.a.) şöyle dedi:
Biz, Allah Resulü (a.s.) ile beraber ikindi namazını kılardık. Sonra deve boğazlanır. (Takribi) on parçaya bölünür, sonra pişirilirdi de güneşin batmasından önce pişmiş et yerdik.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 990

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "İkindi namazını kaçıran kimse sanki ehlini de malını da elinden kaçırmış (kaybetmiş) gibidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 991

Hz. Ali (r.a.) şöyle dedi:
Hendek (Ahzap) günü olduğu zaman Allah Resulü (a.s.) buyurdu ki: "Allah onların kabirlerini ve evlerini ateş doldursun. Zira onlar ta güneş batıncaya kadar bizi hapsettiler ve orta namazını kılmaktan bizi alıkoydular."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 993

Cabir b. Abdullah'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hendek harbi günü (gün battıktan sonra) Ömer b. Hattab gelip Kureyş kâfirlerine ağır sözler söylemeye başladı ve: Ey Allah'ın Resulü! İkindiyi az daha gün batmadan kılamayacaktım, dedi. Allah Resulü (a.s.): "Vallahi onu ben de kılamadım" buyurdu. Bunun üzerine kalktık Buthan vadisine indik. Orada Allah Resulü abdest aldı, biz de abdest aldık. Arkasından gün battıktan sonra Allah Resulü ikindiyi sonra onun arkasından da akşamı kıldırdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1000

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hadis: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: " (Her gün) bir kısım melekler geceleyin, diğer bir kısım melek de gündüzleyin birbirlerinin peşi sıra size gelir içinizde kalırlar. Bunlar sabah ile ikindi namazlarında buluştuktan sonra (evvelce) içinizde kalmış olanlar semaya yükselirler. Yüce Allah namaz kılmış kullarının hallerini en iyi bilen iken (yine) o meleklere: Kullarımı ne halde bıraktınız? diye sorar. Onlar da: Onları namaz kılarlarken bıraktık. Nitekim namaz kılarlarken bulmuştuk, cevabını verirler."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1001

Cerir b. Abdullah (r.a.) şöyle dedi:
Bir gece Allah Resulü'nün (a.s.) yanında oturuyorduk. (Ayın ondördü idi). Allah Resulü aya baktı ve şöyle buyurdu: "Şu ayı nasıl birbirinize gösterebilmek için sıkışıp üst üste yığılmanıza gerek kalmaksızın hiç zahmetsizce görüyorsanız, Rabbinizi de öylece göreceksiniz. Artık güneşin doğmasından da, batmasından da evvelki namazların hiçbirini geçirmemek elinizden gelirse ona çalışınız." Bunlarla ikindi ve sabah namazlarını kasteder. Sonra Cerir şu ayeti okudu: Bunun için onların atıp tutmalarını, sabırla karşıla, güneşin doğmasından önce Rabbini yücelterek ibadetini yap, batmasından önce de; gecenin başladığı zamanla gündüzün iki ucunda da ibadet et ki, gönül rahatlığına eresin.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1002

Ebu Musa'nın (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) "Her kim iki serinlik namazını (sabah ve ikindi namazlarını) kılarsa Cennete girecektir" buyurmaktadır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1005

Seleme b. Ekva'nın (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.), akşam namazını güneş battığı yani perdenin arkasına çekildiği zaman kılar idi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1006

Rafi' b. Hadîc (r.a.) şöyle dedi:
Biz akşam namazını Hz. Peygamber (a.s.) ile birlikte kılardık da her birimiz namazdan çıktığında attığı okun nereye düştüğünü muhakkak görürdü.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1007

Hz. Peygamber'in zevcesi Aişe (r.ah.) şöyle anlattı:
Allah Resulü (a.s.) bir gece yatsı namazını geç vakte kadar bıraktı. Bu, gecenin karanlığında kılındığı için atame (karanlık) namazı denilen namazdır. Allah Resulü o gece hücresinden erken çıkmadı. Nihayet Ömer b. Hattab (Buradaki) kadınlar ve çocuklar uyuya kaldılar dedi. Bunun üzerine Allah Resulü dışarıya çıkıp yanlarına vardığı zaman mescitte bulunanlara: "Şimdi yeryüzünde sizden başka bu namazı bekleyen hiç kimse yoktur" buyurdu. Bu (dediğim) İslâm henüz insanlar arasında yayılmadan evvel idi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1008

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlattı:
Bir gece mescitte yatsı namazını kıldırması için Allah Resulü'nü (a.s.) bekleyip kaldık. Sonra gecenin üçte biri yahut daha sonrası geçtiği vakit yanımıza geldi. Kendisini ailesi ile ilgili bir şey mi meşgul etti, yahut bunun dışında bir sebep mi bilmiyoruz. Yanımıza çıktığı zaman: "Siz bir namaz için bekliyorsunuz ki sizden başka hiçbir din ehli onu beklemiyor. Eğer ümmetime ağır gelmeseydi onlara muhakkak bu saatte kıldırır idim" buyurdu. Sonra muezzine emretti. Oda namaz için kamet etti ve Allah Resulü namazı kıldırdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1010

Enes (r.a.) Sabit'ten rivayetle şöyle dedi:
Enes'e Allah Resulü'nün mührünü sordular, Enes de: Allah Resulü (a.s.) bir gece yatsı namazını gecenin yarısına kadar yahut nerde ise yarısının geçmesine kadar geri bıraktı. Sonra geldi ve: " (Bu saatte) insanlar namaz kılmışlar ve uyumuşlardır. Siz ise namazı beklemekte olduğunuz müddetçe bir namaz içinde bulunmaktasınız" buyurdu. Enes dedi ki: Gümüşten yüzüğünün (mührünün) parıltısı hâlâ gözümün önündedir. Enes bunu söylerken sol elinin küçük parmağını kaldırarak Peygamber'in yüzüğünün orada bulunduğunu işaret etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1012

Ebu Musa (r.a.) şöyle dedi:
Ben ve gemide benimle beraber (Medine'ye) gelenler Bakii Buthan'a inmiştik. Allah Resulü'de (a.s.) Medine'de idi. Her gece yatsı namazı vaktinde Allah Resulü'nün huzuruna bizimkilerden beş on kişi nöbet ile giderlerdi. Ebu Musa devamla: Arkadaşlarımla ben Allah Resulü'nü kendilerinin bir işiyle biraz meşgul bulduk. Ondan dolayı da namazı gecenin yarısı oluncaya kadar geciktirdi. Sonra Allah Resulü çıktı ve cemaate namazı kıldırdı. Namaz kıldırdıktan sonra orada hazır olanlara: " (Gitmeğe) acele etmeyiniz. Sizlere müjdem var! İnsanlar içinde sizden başka bu saatte namaz kılan hiçbir kimsenin bulunmaması Allah'ın size (hass olan) nimetlerindendir." Yahut da "bu saatte sizden başka namaz kılmış kimse yoktur" buyurdu. (Ravi, bu iki sözün hangisini buyurduğunu kestiremiyoruz dedi). Yine Ebu Musa diyor ki: Bunun üzerine Allah Resulü'nden bunu işittiğimize sevinerek yerimize döndük.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1014

İbn Abbas (r.a.) şöyle anlattı:
Allah'ın Peygamberi bir gece yatsı namazını geciktirdi. O kadar ki mescitteki insanlar uyudular da uyandılar. Tekrar uyudular, tekrar uyandılar. Bunun üzerine Ömer b. Hattab kalktı (Mescitten Peygamber'in evine doğru) salate (namaza)! diye yüksekçe seslendi. Atâ'nın anlattığına göre, İbn Abbas şöyle dedi: Allah'ın Peygamberi çıktı. Başından su damladığı ve başına elini koyduğu halde (gelişi) hâlâ gözümün önündedir. Gelmesini muteakip buyurdu ki: "Ümmetime meşakkat yüklemek olmasaydı namazı böyle kılmalarını emrederdim." Ravi der ki: Atâ'dan Peygamber'in elini başı üzerine koyuş şeklini İbn Abbas'ın kendisine haber verdiği gibi tarif etmesini istedim. Atâ parmaklarını biraz ayırdıktan sonra parmak uçlarını tepesi üzerine koydu. Sonra bitiştirdi ve başının üzerinde gezdirip ta baş parmağı yüz cihetinden kulak yumuşağına değinceye kadar yukardan aşağı sakalının kenarına doğru indirdi. Bunu böylece tekrar tekrar yaparken yavaş yapmadığı gibi acele de etmiyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1015

Aişe (r.ah.) dan:
Mümin kadınlar Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber sabah namazını kılarlar sonra örtüleri ile bürünerek dönerlerdi. (Henüz ortalık ağarmamış ve kendileri iyice örtünmüş oldukları için) onları kimse tanıyamazdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1020

Cabir b. Abdullah'ın (r.a.) şöyle söylediğini
Muhammed b. Amr b. Hasan b. Ali anlatmaktadır: Haccac Medine'ye geldiğinde Cabir b. Abdullah'a (namaz vakitlerini) sorduk. O da şöyle dedi: Allah Resulü (a.s.), öğleni (zevalden sonra) gündüzün sıcağında, ikindiyi henüz güneş tertemiz iken, akşamı güneş battığında, yatsıyı bazen geç kıldırır, bazen erken kıldırırdı. Cemaatı toplanmış bulduğunda acele eder erken kıldırır, insanların ağır davranıp toplanamadıklarını gördüğü zaman namazı geciktirerek kıldırırdı. Sabah namazını ise onlar yahut Peygamber (a.s.) karanlıkta kıldırırlardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1023

Seyyar b.. Selame (r.a)
Ebu Berze'ye Allah Resulü'nün namazını sormuştu. Ebu Berze dedi ki: Allah Resulü, yatsı namazını bazen gecenin yarısına kadar geciktirmekte bir sakınca görmezdi. Bu namazdan önce uyumayı ve ondan sonra da oturup konuşmayı sevmezdi. Şu'be der ki: Sonra bir zaman geçince Seyyar'a kavuştum ve kendisine bu hadisi tekrar sorduğumda şöyle dedi: Allah Resulü öğlen namazını güneş ortadan biraz meylettiği zaman kıldırırdı. İkindiyi de (öyle bir saatte kıldırırdı ki) insan (namazdan sonra Mescitten) Medine'nin en uzak yerine giderdi de güneş henüz dipdiri bulunurdu. Ravi (Ebu'l-Minhal Seyyar b. Selame) akşam namazı hakkında Ebu Berze'nin hangi vakti zikrettiğini bilmiyorum, dedi. Şu'be der ki: Sonra bir zaman geçince Seyyar'a kavuştum ve kendisine bunu sordum. Dedi ki: Allah Resulü sabah namazını kıldırır, namazdan öyle bir zamanda çıkardı ki kişi yanında oturana baktığında onu tanırdı. Bu namazda Peygamber altmış ile yüz ayet kadar okurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1024

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Cemaatle kılınan namaz birinizin yalnız başına kıldığı namazdan yirmi beş derece daha faziletlidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1034

İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Cemaatle kılınan namaz yalnız kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1038

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.), namazların birinde bazı kimseleri göremedi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Yemin olsun içimden öyle geçiyor ki, birine cemaate namaz kıldırmasını emredeyim. Sonra o cemaati bırakıp namaza gelmeyen kimselere gideyim. Onlar için birçok odun demetleri yığdırayım da kendileri içlerinde iken üzerlerine evlerini yakıversinler! Bu (cemaatten geri kalan) kimselerin herhangi birisi, burada semiz etli bir kemik parçası bulacağını aklı kesse muhakkak yatsı namazına gelirdi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1040

Enes b. Malik (r.a.) den:
Enes'in ninesi Muleyke bt. Malik b. Adiy (r.ah.) Allah Resulü'nü (a.s.) hazırladığı bir yemeğe davet etti. Allah Resulü o yemekten yedi. Sonra: " (Haydin) kalkınız da size namaz kıldırayım!" buyurdu. Enes b. Malik der ki: Ben, hemen kullanıla kullanıla simsiyah olmuş (eski) bir hasırımıza davrandım. Üzerine (yumuşasın diye) biraz su serptim. Allah Resulü, namaza durdu. Yetim ile beraber ben de ardında (bir) saf olduk. Yaşlı kadın da arkamızda durdu. Allah Resulü (a.s.), bize iki rekât namaz kıldırdı, sonra gitti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1053

Enes b. Malik (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü (a.s.), insanların en güzel ahlâklısı idi. Bazen kendisi evimizde iken namaz vakti gelirdi de hemen altında bulunan serginin (düzeltilmesini) emreder, yaygı süpürülür, sonra üzerine su serpilir, daha sonra da Allah Resulü (a.s.), imam olur biz arkasında saf tutardık. O da bize namaz kıldırırdı. Enes'lerin bu yaygısı hurma yapraklarından idi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1054

Enes (r.a.) şöyle anlattı:
Bir gün Peygamber (a.s.) bize geldi. Evde ancak ben, annem ve teyzem Ümmü Haram vardı. (Bir süre sonra): "Kalkınız size namaz kıldırayım!" buyurdu. (Bu, Farz namaz vakti dışında idi). Bize namaz kıldırdı. Bir kimse ravi Sabit'e Peygamber Enes'i (namaz için) nereye koydu? diye sordu da Sabit: Onu sağ tarafına durdurdu, dedi. (Enes şöyle anlattı:) Sonra bize, ev halkına dünya ve Ahiret hayırlarının hepsiyle dua etti. Annem: Ey Allah'ın Resulü! Bu, senin küçük hizmetçindir. Onun için Allah'a dua eyle dedi. Allah Resulü benim için her bir hayırla dua etti. Bana yaptığı duanın sonunda şöyle demişti: "Ey Rabbim! Bu çocuğun malını ve evladını çoğalt ve çoğaltmakta kendisi için bitmez bir bereket ihsan eyle."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1055

Ebu Musa'nın (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "En çok namaz sevabı kazanan kişi, mescide en uzak noktadan yürüyerek gelendir. İmamla birlikte kılayım diye cemaatı bekleyen kimse, tek başına kılıpta uyuyandan daha büyük sevap kazanır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1064

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü'nü (a.s.) şöyle buyururken işitmiştir. "Söyleyin, birinizin kapısı önünde bir akar su bulunsa ve günde beş defa içinde yıkansa ne dersiniz? (Onun vücudunun) kirinden, pasından bir şey kalır mı?" Hayır, kirinden, pasından hiç bir şey kalmaz dediler. "Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Onlarla Yüce Allah günahları yıkar, siler," buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1071

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Her kim sabahleyin veya zevalden sonra mescide giderse, bu sabah akşam her gittikçe Allah o kula, Cennetten konuklayacağı yerini hazırlar."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1073

Malik b. Huveyris (r.a.) şöyle anlattı:
Yaşça birbirimize yakın gençler topluluğu olarak Allah Resulü'ne (a.s.) geldik. Yanında yirmi gece kaldık. Allah Resulü merhametli ve ince kalpli idi. Ailemizi özlediğimizi anlayınca geride ailelerimizden kimleri bıraktığımızı bizlere sordu. Biz de kendisine haber verdik. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Ailelerinizin yanına dönünüz de içlerinde kalınız. Onlara öğretiniz. Yapılması gereken şeyleri onlara emrediniz. Namaz (vakti) geldiğinde içinizden biri size ezan okusun. Sonra en büyüğünüz size imamlık yapsın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1080

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlattı:
Allah Resulü (a.s.) sabah namazının kıraatini bitirdiği zaman "Allah'ü Ekber" der rükuya varır ve rükudan başını kaldırırken "Semia'llahu limen hamideh. rabbena ve leke'l-hamd" der idi. Sonra ayakta dikilirken: "Ey Allahım! Velid b. Velid'i, Selemet b. Hişam'ı Ayyaş b. Ebu Rabîa'yı ve (küffar elinde bulunup zayıf görülen müminleri) kurtar. Ey Allahım! Mudar kabilesini daha beter çiğne (mahvet). Bu yılları Yusuf'un (a.s.) o şiddetli yıllarına benzet. Ey Allahım! Lihyan, Ril, Zekvan ve Usayye kabilelerine lânet et. Onlar Allah'a ve Resulüne asi oldular," der idi. Sonra şu ayetler indiği zaman Allah Resulü'nün bu dualarla kunut yapmayı terkettiği haberi bize ulaştı: Senin bu hususta yapacak bir şeyin yok. Allah onları ya bağışlayacak, yahut cezalandıracaktır, çünkü onlar gerçekten zalimdirler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1082

CanDostu
04-07-2009, 08:59
YOLCULARIN NAMAZI VE BUNUN KISALTILMASI

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle dedi:
Ben Allah Resulü (a.s.) ile birlikte korku namazının kılınmasında hazır bulundum. Bizi iki saf yaptı. Bir saf Allah Resulü'nün arkasında durdu. Düşman da bizimle kıble arasında bulunuyordu. Peygamber tekbir aldı. Biz de beraberce tekbir aldık. Sonra (kıraatın ardından) rükuya vardı. Biz de beraberce rükuya vardık. Sonra rükudan başını kaldırdı, biz de beraberce kaldırdık. Sonra Allah Resulü ve kendisini takip eden halk secdeye gitti. Geride bırakılan saf düşman karşısında durdu. Peygamber ve kendisini takip eden saf sücudu bitirip kalkınca gerideki saf secdeye vardı ve kalktılar. Sonra geride bırakılan saf ileri geçti, öndeki saf da geriye çekildi. Sonra (kıraatın ardından) Peygamber rükuya vardı, biz de beraberce rükuya vardık. Sonra rükudan başını kaldırdı, biz de beraberce kaldırdık. Sonra Peygamber ve ilk rekâtı kılarken geride bırakılmış olup şimdi hemen Peygamber'in ardında bulunan saf secdeye vardılar. Bu sefer geride düşman karşısında bulunan saf kalktı, Peygamber ile kendisini takip eden saf secdeyi bitirince geriye bırakılan saf secdeye gidip secde ettiler. Sonra Peygamber selam verdi, biz de beraberce selam verdik. Cabir Sizin şu muhafızlarınızın, valilerini (emîrlerini) korumak için yaptıkları gibi, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1387

Sehl b. Ebu Hasme (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü (a.s.) korku zamanında ashabına namaz kıldırdı: Sahabeleri kendi arkasında iki saf yaptı. Arkasından kendi peşindeki safa bir rekât kıldırdı. Sonra kalktı, daha arkada bulunanlar bir rekâtı kılıncaya kadar kendisi ayakta kaldı. Sonra arkadakiler öne geçti ve önlerinde bulunanlar da geriye gittiler. Allah Resulü yeni gelenlere de bir rekât kıldırdı. Sonra geri çekilenler bir rekât kılıncaya kadar oturdu, sonra selam verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1389

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle dedi:
Allah Resulü ile beraber bir gazada bulunuyorduk. Nihayet Zatu'r-Rik'a'ya varıp gölgeli bir ağaç yanına geldiğimizde bu ağacı Allah Resulü'ne bıraktık. Müteâkiben müşriklerden biri çıkageldi. Allah Resulü'nün kılıcı da bir ağaçta asılmıştı. Gelen müşrik bedevi, Peygamber'in kılıcını alıp kınından sıyırarak Allah Resulü'ne: Benden korkar mısın? dedi. Allah Resulü: Hayır korkmam, dedi. Bedevi: Benim tecavüzümden şu anda seni kim koruyabilir? dedi. Resulüllah: Beni senden Allah korur, dedi. Bu sırada Allah Resulü'nün sahabeleri (yetişip) onu tehdit ettiler. Bunun üzerine Bedevi kılıcı kınına soktu ve ağaca astı. Arkasından namaz için çağrı yapıldı. Allah Resulü bir guruba iki rekât kıldırdı. Sonra onlar geri çekildiler. Diğer guruba da iki rekât kıldırdı. Ravi: Allah Resulü'nün dört rekât, cemaatın iki rekât namazı oldu, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1391

Abdullah b. Ömer (r.a.)
Allah Resulü'nü (a.s.) şöyle derken dinlediğini nakletmiştir: "Herhangi biriniz Cuma namazına gelmek istediğinde yıkansın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1393

Ömer b. Hattab (r.a.)
"Hz. Peygamber yıkanmayı emrederdi" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1395

Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Sizden birisi Cuma namazına gelirken yıkansın" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1396

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Cuma günü yıkanmak her baliğ olana vaciptir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1397

Hz. Aişe validemizin (r.ah.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber zamanında (gerek) Medine'ye yakın menzillerinden ve gerekse, Medine etrafındaki köylerden Cuma namazında nöbetleşe hazır bulunurlardı. Sırtlarında yün abalar olduğu halde toz toprak içinde gelirlerdi de vücutlarına toz toprak siner, bedenlerinden ter kokusu yayılırdı. Benimde yanlarında olduğum bir sırada bunlardan birisi Hz. Peygamber'in huzuruna geldi. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Hiç olmazsa bu gününüz (Cuma günü) için iyice yıkanıp temizlenseniz!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1398

İbn Abbas (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) Cuma günü yıkanma hususundaki sözünü zikretti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1401

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Her hafta gusül edip bütün vücudu yıkamak, (Cumaya giden) her müslüman üzerine Allah'ın bir hakkıdır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1402

Ebu Hureyre (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Her kim Cuma günü cünüplükten temizlendiği gibi yıkanıp sonra (ilk vakitte Cuma namazına) giderse bir deve kurban etmiş gibi, ikinci vakitte giderse bir sığır kurban etmiş gibi, üçüncü vakitte giderse boynuzlu bir koç kurban etmiş gibi, dördüncü vakitte giderse bir tavuk sadaka vermiş gibi, beşinci vakitte giderse bir yumurta tasadduk etmiş gibi sevap kazanır. İmam hutbeye çıkınca Melekler hazır olur, hutbeyi dinlerler."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1403

Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.); "Cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına sus desen dahi, boş konuşmuş, Cumanın sevabını kaçırmış olursun" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1404

Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Hz. Peygamber Cuma gününden bahisle; "Onda öyle bir vakit vardır ki, hiç bir müslüman kul namazda bulunup ve o saate rast getirip, Yüce Allah'tan bir şey dilemez ki, Allah ona dilediğini bahşetmesin" buyurmuş ve o vaktin kısa olduğunu anlatmak için eli ile işaret etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1406

Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Bizler (kitap ehline nazaran) daha sonra gelenleriz. Kıyamet gününde ise en önde bulunacağız. Çünkü (bizden başka) kendilerine kitap verilen her ümmet bizden öncedir. Bize ise Kitap onlardan sonra verildi. Birde Allah'ın bize farz kıldığı şu Cuma günü yok mu! Allah bizleri ona hidayet buyurdu. Binaenaleyh halk bunda bize tabi olacaktır. Yahudilerin (ibadet günü) yarın. Hıristiyanların ki ise daha sonraki gündür" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1412

Sehl b. Sa'd (r.a.) şöyle anlatır:
"Biz ancak Cuma namazından sonra kaylule (gündüz uykusu) yapar ve yemek yerdik."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1422

Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle anlatır:
"Allah Resulü (a.s.) ile birlikte Güneş (ortadan Batıya) meylettiği zaman Cuma namazını kılardık. Sonra dönüp giderken gölge yerleri araştırırdık."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1423

İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
"Hz. Peygamber (a.s.) Cuma günü tıpkı sizin şimdi yaptığınız gibi ayakta hutbe okur, sonra oturur, sonra yine ayağa kalkardı."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1425

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Cuma günü ayakta hutbe okuyordu. Bu sırada Şam'dan bir kervan geldi. İnsanlar o kafileye doğru gittilerde Peygamber'in yanında sadece oniki kişi kaldı. Bunun üzerine: Onlar bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılarda seni ayakta bıraktılar...ayeti indirildi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1428

Yaala b. Ümeyye'nin (r.a.) Safvan b. Yaala'dan, Onun da babasından rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber'in (a.s.) minberde, Cehennemde seslenirler: Ey Malik!"ayetini okurken işittiğini haber vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1439

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Cuma günü hutbe okurken Mescide biri girdi. Peygamber ona: "Ey filan! Sen namaz kıldın mı?" diye sordu. O da: "Hayır" dedi. Bunun üzerine: "Kalk da namaz kıl" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1444

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Cuma günü sabah namazının ilk rekâtında: Elif laam Miim Tenziilu...(Secde, 32) ve ikinci rekâtta ise: Hel Eta Ale'l-İnsani...(İnsan, 76) okurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1455

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Cumayı kıldığı zaman evine gider ve orada iki rekât daha namaz kılardı. Sonra da: "Allah Resulü (a.s.) böyle yapardı" derdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1460

İbn Abbas (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Allah Resulü (a.s.), Ebu Bekr, Ömer ve Osman ile birlikte Ramazan Bayramı namazında hazır bulundum. Bunların hepsi de namazı hutbeden önce kıldırır, sonra da hutbeyi okurlardı (Bir defasında) Hz. Peygamber'in (a.s.) hutbeden sonra (minberden) aşağıya indiğini (cemaatın dağılmaması için) eliyle oturun işareti yaptığını görür gibiyim. Sonra yanında Bilâl olduğu halde, erkeklerin saflarını yara yara kadınların bulundugu yere geldi. Resulü Ekrem: Ey Peygamber! Mümin kadınlar Allah'a hiçbir şeyi eş tutmamaları, şartıyla sana biat etmeye geldikleri zaman.ayetini okuduktan sonra (kadınlara): "Sizler bu biat üzere sabit misiniz?" diye sordu. İçlerinden kim olduğu bilinmeyen bir kadın: "Evet; Ey Allah'ın Resulü" dedi. Diğerleri cevap vermedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Öyle ise sadaka verin" buyurdu. Bilâl elbisesini yayarak: "Babam, annem size feda olsun! Haydi gelin atın" dedi. Onlar da halkalarını, yüzüklerini Bilâl'in elbisesi içine atmaya başladılar.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1464

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Ramazan Bayramında Peygamber (a.s.) ayağa kalkıp önce namaz kıldırdı. Sonrada halka hutbe irat etti. Hz. Peygamber hutbeyi bitirince indi ve kadınların yanına geldi. Bilâl'in eline dayanarak kadınlara öğüt ve nasihatte bulundu. Bu sırada Bilâl elbisesini açmış, kadınlar da sadakalarını oraya koyuyorlardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1466

İbn Abbas (r.a.) ve Cabir b. Abdullah Ensari'nin (r.a.) rivayetinde İbn Cureyc şöyle dedi:
Atâ'ya İbn Abbas ve Cabir b. Abdullah Ensari şöyle dedi: Ne Kurban bayramı günü nede Ramazan bayramı günü ezan okunurdu. (İbn Cureyc der ki) Sonra bir müddet geçince Atâ'ya aynı meseleyi sordum. Bana Cabir b. Abdullah Ensari şöyle dedi: Ramazan bayramı günü imam namaza çıkarken, veya çıktıktan sonra namaz için ne ezan, ne ikamet, ne nida, ve ne de herhangi bir şey vardı. O gün ne nida vardır, ne ikamet.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1468

İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
"Peygamber (a.s.), Ebu Bekr ve Ömer, bunların hepsi de iki bayram namazını hutbeden önce kıldırırlardı."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1471

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.), Kurban ve Ramazan Bayramı günlerinde namaz için namazgâha giderdi. Orada önce namaza başlardı. Namazı kıldırıp selam verince cemaat, namaz kıldığı yerde otururken ayağa kalkar ve cemaata dönerdi. Şayet bir müfreze gönderme durumu veya kendisinin bir başka şeye ihtiyacı varsa bundan bahseder, gereğinin yapılmasını emrederdi. Hutbesinde: "Sadaka veriniz, sadaka veriniz, sadaka veriniz" buyururdu. En çok sadaka verenler ise kadınlar olurdu. Daha sonra namazgâhtan ayrılırdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1472

Ümmü Atiye (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
"Hz. Peygamber (a.s.) her iki bayramda da bize, evlenmemiş genç kızları, perde ehli hanımları namazgâha götürmemizi emretti. Hayızlı kadınlara da müslümanların namaz kılacakları yerden uzaklaşmalarını emretti."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1473

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Bir defasında yanımda Ensar kızlarından ikisi olduğu halde Ebu Bekr yanıma geldi. Onlar Buas gününde Ensar'ın yekdiğeri hakkında söyledikleri şiirleri teğanni ediyorlardı. Ancak bu kızlar şarkı söylemeyi bir meslek edinmemişlerdi. Ebu Bekr (r.a.), Allah Resulü'nün (a.s.) evinde şeytan mızmarı mı? diyerek beni azarladı. Bu bir bayram günüydü. (Bunun üzerine) Resulü Ekrem (a.s.): "Ey Ebu Bekr! Her topluluğun bir bayramı var, bu da bizim bayramımızdır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1479

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Habeşliler Allah Resulü'nün (a.s.) yanında mızraklarıyla oyunlar yaptıkları bir sırada Ömer b. Hattab (r.a.) çıkageldi. Hemen oynayanları uzaklaştırmak için çakıl taşlarına uzandı. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Onları bırak oynasınlar ey Ömer!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1485

Abdullah b. Zeyd Mazini (r.a.) şöyle haber vermiştir:
"Allah Resulü (a.s.) namazgâha gidip yağmur duası yaptı. Kıbleye döndüğü sırada elbisesini ters çevirdi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1486

Enes b.Malik (r.a.)
"Hz. Peygamber'in (yağmur duasında) ellerini koltuklarının beyazlığı görününceye kadar kaldırdığını gördüm" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1490

Enes b. Malik'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Bir Cuma günü Hz. Peygamber (a.s.) ayakta hutbe okurken Darul-Kaza tarafında zamanında mevcut olan kapıdan bir kimse Mescide girdi. Resulüllah'ın karşısına dikilerek şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü (a.s.) mallar (hayvanlar) helak oldu, yollar kapandı. Yüce Allah'a dua et de bize yağmur versin!" Hz. Peygamber hemen ellerini kaldırarak: "Ey Allahım! Bize yağmur ver. Ey Allahım! Bize yağmur ver. Ey Allahım! Bize yağmur ver." diye dua etti. Enes (r.a.) sözlerine devamla: Allah'a Yemin olsun ki; o sırada biz gökyüzünde hiç bir bulut parçası görmüyorduk. O zaman Seli dağı ile aramızda ev, bina hiçbir şey yoktu. Derken Resulüllah'ın ardından, kalkan şeklinde bir bulut parçası görüldü. Sema'nın ortasına varınca yayıldı, sonra da yağmur yağmaya başladı. Yemin olsun, bir hafta Güneş yüzü göremedik. Gelecek cuma günü, yine Resulüllah ayakta hutbe irat ederken aynı kapıdan birisi girip Peygamber'in karşısına dikilerek: "Ey Allah'ın Resulü! Mallar helak oldu, yollar kesildi. Allah'a dua et de artık bu yağmurları bizden dindirsin" dedi. Enes (r.a.) bunun üzerine Allah Resulü (a.s.) ellerini kaldırarak: "Ey Allahım! Etrafımıza, üzerimize değil. Ey Allahım! Tepelere, bayırlara, dere içlerine ve otlaklara (yağdır) " diye dua etti. Bunun üzerine hemen yağmur kesildi. Biz namazdan çıktığımızda güneşte yürüdük.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1493

Hz. Aişe (r.ah.) validemiz şöyle haber vermiştir:
"Hava rüzgârlı ve bulutlu olduğu zaman, Resulüllah'ın (a.s.) yüzünde bundan dolayı (bir hoşnutsuzluk eseri derhal) belli olurdu. İşte o hâlinde bir yerde karar kılamaz, öteye beriye gidip gelmeye başlardı. Yağmur başladığında ise, sevinir ve o hâl kendisinden giderdi." Aişe (r.ah.), bu endişenin sebebini kendisinden sorduğumda, Hz. Peygamber: "Ümmetime herhangi bir azap musallat olmasından korktum" buyurmuştur. Yağmuru görünce de: "Bu rahmettir" buyururlardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1495

İbn Abbas'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Ben Saba (rüzgârı) ile yardım edildim. Ad Kavmi ise Debur (batı rüzgârı) ile helak edildiler." buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1498

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Resulüllah (a.s.) zamanında bir defa Güneş tutuldu. Allah Resulü halka namaz kıldırmak üzere kıyama durdu ve kıyamı çok uzattı. Sonra rükuya vardı, rükuyu da çok uzattı. Sonra başını kaldırıp kıyamı (yine) çok uzattı. Bu ikinci kıyam birinci kıyamdan kısa sürdü. Sonra tekrar rükuya vardı ve rükuyu çok uzattı. Ancak bu rükuda, önceki rükudan kısa idi. Daha sonra secdeye vardı. Sonra ayağa kalkıp, kıyamı uzattı. Bu, ilk kıyamdan az sürdü. Sonra rükuya varıp rükuyu uzattı. Bu rüku da ilk rüku'dan az sürdü. Sonra secde etti. Sonra güneş açılmış olduğu halde Resulüllah (a.s.) namazdan çıktı ve halka hutbe irat etti. (Bu hutbede) Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu: "Şüphesiz Güneş ve Ay Allah'ın (kudretini gösteren) ayetlerindendir. Bunlar, bir kimsenin ölümü ya da doğumu için tutulmazlar. O halde siz bunu (Güneş veya Ay tutulmasını) gördüğünüzde hemen tekbir getirin. Allah'a duaya koyulun, namaz kılın, sadaka verin. Ey Muhammed ümmeti! Allah'a yemin olsun ki erkek veya kadın kulunun zina etmesinden dolayı Yüce Allah'tan daha kıskanç hiçbir kimse yoktur. Ey Ümmet-i Muhammed! Allah'a yemin olsun ki eğer benim bildiğimi sizler bilseydiniz, şüphesiz çok ağlar az gülerdiniz. (Sözüme kulak verin.) tebliğ ettim mi?"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1499

İbn Abbas'tan (r.a.)
rivayet edildiğine göre, "Peygamber (a.s.) iki rekâtlı bir namaz içinde dört rüku ile dört secde yapmıştır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1503

Esma bt. Ebu Bekr (r.ah.) şöyle anlatır:
"Resulüllah (a.s.) zamanında Güneş tutuldu. Aişe namaz kılarken, yanına girdim. İnsanlara ne oluyor ki, hep namaz kılıyorlar? dedim. (Güneş tutulduğunu anlatmak için) gök yüzüne doğru başı ile işaret etti. Bu bir ayet (yani azap veya Kıyamet alâmeti) mi? diye sordum. Başı ile "evet" diye işaret etti. (Bunun üzerine ben de namaza durdum). Hz. Peygamber (a.s.) kıraatı oldukça uzattı. Nihayet bana baygınlık geldi. Yanıma bir kırba su almıştım. Ondan başıma ve yüzüme su dökmeye başladım. Sonra Güneş açılmış olduğu halde Resulüllah namazdan çıktı, Allah'a hamd ve senadan sonra insanlara şöyle hitap etti: "Şu makamda, Cennet ve Cehenneme varıncaya kadar daha önce görmediğim her şeyi gördüm. Bana vahy olundu ki, siz kabirlerde Mesih Deccal (yüzünden çekilecek) imtihanlara benzer, yahut ona yakın (ravi: Esma, bunun hangisini şöylediğini bilmiyorum, dedi), bir imtihan geçireceksiniz. (Kabirde) herhangi birinize gelinerek ona; bu adam hakkında ne biliyorsun? diye sorulacak. Mümin yahut yakîn sahibi (aradaki ravi: Esma, bunun hangisini söyledi, bilmiyorum, dedi) olan kimse: "O Muhammed'dir (a.s.) O, Allah'ın Resulüdür. Bize delillerle hidayet getirdi. Bizde davetini kabul ve ona itaat ettik" diyecek. Bu söz üç defa tekrarlandıktan sonra, o kimseye: "Sen rahat uyu! O zata inandığından şüphemiz kalmamıştır. Binaenaleyh yat da rahatına bak" denilecek. Şayet o kimse münafık ise yahut kalbinde şüphe varsa (ravi: Esma, hangisini söyledi bilmiyorum, dedi) o, bu soruya karşı: "Bilmiyorum! İnsanlardan işittim, birşeyler söylüyorlardı, ben de söyledim" cevabını verecektir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1509

Abdullah b. Amr b. As (r.a.) şöyle anlatır:
"Resulüllah (a.s.) zamanında Güneş tutulduğunda insanlar namaz toplayıcıdır nidasıyla namaza çağrıldılar ve Allah Resulü (a.s.) önce iki rüku bir secde yaptı, sonra kalkıp, yine iki rüku bir secde yaptı. Sonra da Güneş açıldı."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1515

Ebu Mesûd Ensari'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Şüphesiz Güneş ile Ay Allah'ın ayetlerinden iki ayettir. Allah, bunların tutulmasıyla kullarını korkutur. Güneş ve Ay insanlardan hiçbir kimsenin ölümünden dolayı tutulmazlar. Bu korkutucu ayetlerden bir şey gördüğünüzde, bu hâl ortadan kalkıncaya kadar hemen namaza durup, Allah'a dua ediniz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1516

Ebu Musa (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) zamanında Güneş tutuldu. Bunun üzerine Peygamber, bunun Kıyamet alâmeti olmasından korkarak telaşla kalktı ve Mescide geldi. O zamana kadar hiçbir namazda görmediğim en uzun kıyam, rüku ve secdelerle namaz kıldırdı. Sonra şöyle buyurdu: "Yüce Allah'ın gösterdiği bu alâmetler hiç kimsenin ne ölümünden, ne de doğumundan dolayıdır. Ancak Yüce Allah bu alâmetlerle kullarını uyarır. Siz bunları gördüğünüzde hemen Allah'ı zikre, O'na yalvarmaya ve O'ndan bağışlanma dilemeye koyulun."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1518

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) haber verdiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Şüphesiz Güneş ve Ay hiçbir kimsenin ne ölümünden, ne de doğumundan dolayı tutulmazlar. Fakat bunlar, Allah'ın (kudretine delalet eden) alâmetlerinden ikisidir. Bunların tutulduklarını görünce hemen namaza durun" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1521

Muğire b. Şu'be (r.a.) şöyle anlatır:
Resulüllah (a.s.) zamanında (Peygamber'in oğlu) İbrahim vefat ettiği gün Güneş tutuldu. (Halk, Güneş İbrahim'in ölümünden dolayı tutuldu, dediler). Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Güneş ve Ay, Allah'ın alâmetlerinden iki alemettir. Bunlar hiç bir kimsenin ne ölümü ve ne de doğumundan dolayı tutulmazlar. Bunların tutulduklarını gördüğünüzde hemen Allah'a dua ediniz ve bu durum ortadan kalkıncaya kadar namaz kılınız" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1522

Üsame b. Zeyd (r.a.) şöyle anlatır:
Biz Peygamber'in (a.s.) yanında bulunduğumuz bir sırada kızlarından biri, Peygamber'i çağırmak için bir haberci gönderdi. Babasına bir çocuğunun yahut bir oğlunun ölüm hâline girdiğini haber veriyordu. Resulüllah kızının gönderdiği elçiye: "Onun (Zeynep) yanına dön ve kendisine şunu haber ver: Şüphesiz ki, Allah'ın aldığı ve verdiği her şey O'na aittir. Her şey Allah katında muayyen bir müddete bağlanmıştır. Yine ona şu emrimi bildir: Sabretsin ve sevabını Allah'tan beklesin." Bunun üzerine elçi geri döndü. Bu defa o (Zeynep) Peygamber'e yeminle, gelmesi için tekrar haber gönderdi. Bu haber üzerine Allah Resulü (a.s.) ve onunla beraber bulunan Sa'd b. Ubade ile Muaz b. Cebel de kalktılar. Ben de onlarla beraber (Zeyneb'in evine) gittim. Çocuk, sanki eski bir kırba içindeki su gibi can çekişir bir vaziyette, Hz. Peygamber'e verildi. Allah Resulü (a.s.) ise göz yaşı döküyordu. Sa'd b. Ubade (hayretle): "Ey Allah'ın Resulü! Bu ne hâl?" dedi. Resulüllah (a.s.): "Bu (göz yaşı), Allah'ın kullarının gönüllerine koyduğu bir rahmettir. Yüce Allah, kullarından ancak merhametli olanlarına rahmet edecektir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1531

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Sa'd b. Ubade hastalanmıştı. Resulüllah (a.s.), Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebu Vakkas ve Abdullah b. Mesûd ile onu ziyarete geldiler. Hz. Peygamber (a.s.) Sa'd b. Ubade'nin yanına geldiğinde onu ev halkı tarafından çepeçevre kuşatılmış vaziyette buldu. ve; "Öldü mü?" diye sordu. Oradakiler, "Hayır Ey Allah'ın Resulü!" dediler. Bunun üzerine Resulüllah duygulanıp ağladı. Topluluk, onun ağladığını görünce onlarda ağladılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Bilmez misiniz? Allah göz yaşı ve üzüntüden dolayı kişiye azap etmez. (Eliyle diline işaret ederek), işte bunun yüzünden (ya) azap eder, veya merhamet eyler" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1532

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Gerçek sabır musibetle ilk karşılaşıldığında tahammül edebilmektir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1534

Ömer b. Hattab'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber: "Ölü, ailesinin kendisine ağlaması sebebiyle azap olunur" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1536

İbn Ömer'in (r.a.) şöyle söylediğini
Abdullah b. Ubeydullah b. Ebu Müleyke haber vermiştir: İbn Ömer'in yanında oturuyordum. Biz Osman'ın kızı Ümmü Eban'ın cenazesini bekliyorduk. Onun yanında Osman b. Amr da vardı. Daha sonra İbn Abbas da geldi. Onu bir kimse elinden tutarak getiriyordu. Öyle zannediyorum ki o kimse İbn Abbas'a, İbn Ömer'in bulunduğu yeri haber verdi. Böylece İbn Abbas geldi ve benim yanıbaşıma oturdu. Böylece ben, İbn Ömer ile İbn Abbas'ın arasına oturmuş oldum. Bu sırada evden kadınlardan bir feryat yükseldi. Bunun üzerine İbn Ömer Osman b. Amr'a kalkmasını ve onları nehy etmesini istercesine, Allah Resulü'nün (a.s.): "Şüphesiz ki ölü, ailesinin kendisine ağlamasından dolayı azap edilir." buyurduğunu işittim dedi. Abdullah bu rivayeti umumi manada, herhangi bir kayıt koymadan haber verdi. Bunun üzerine İbn Abbas şöyle dedi: Biz Müminler'in Emîri Ömer b. Hattab (r.a.) ile beraber bulunuyorduk. (Mekke ile Medine arasındaki) Beyda mevkiinde durakladığımızda bir ağacın altına inmiş bir kimse göründü. Ömer bana, git bak, bu zat kimdir? bana bildir dedi. Ben de gittim, bir de baktım ki o Suheyb idi. Hemen Ömer'e döndüm ve ona; bana bu zatın kim olduğunu sana bildirmemi emretmiştin. O zat Suheyb'dir dedim. Ömer (r.a.) ona emret, bize katılsın dedi. Ben: Suheyb'in beraberinde ailesi de vardır, dedim. Ömer: Beraberinde ailesi olsa da, dedi. (Ravi Eyyûb ihtimalli olarak, ona emret bize katılsın, dediğini de nakletti.) Nihayet beraber Medine'ye geldik. Çok zaman geçmeden Ömer yaralandı. Suheyb Vah kardeşim! Vah arkadaşım! diyerek (ağlaya ağlaya) geldi. Ömer "Bilmezmisin yahut işitmedin mi ki," (ravi Eyyûb Yahut da şöyle demiştir, dedi: Bilmedin, işitmedin mi ki): Allah Resulü (a.s.): "Ölü, ailesinin kendisine bazı ağlamalarından dolayı azap olunur" buyurmuştur, dedi. Ravi şöyle ilâve etmektedir: Abdullah, kendi rivayetini kayıtsız olarak haber verdi. Ömer ise: Ağlamanın bazısı sebebiyle diye kayıtlı söyledi. Sonra kalkıp Aişe'nin yanına girdim ve kendisine İbn Ömer'in söylediği hadisi naklettim: Bunun üzerine Aişe (r.ah.) şöyle dedi: "Hayır! Allah'a yemin ederim ki, Resulüllah (a.s.) kesinlikle; ölü, bir kimsenin ağlamasıyle azap olunur" dememiştir. Fakat Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah, ailesinin ağlamasından dolayı kâfirin azabını artırır. Hiç şüphesiz, güldüren de ağlatan da Allah'tır.Ve hiç bir günahkâr diğerinin günahını çekmez.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1543

Muğire b. Şu'be (r.a.) Allah Resulü'nden (a.s.) şöyle işittiğini haber vermiştir:
"Her kim için, üst baş yırtılarak, çığlık ve feryat ile ağlanırsa bundan dolayı o kimse, Kıyamet günü muhakkak azap görür."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1549

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Allah Resulü (a.s.) (Mute şehitleri) Zeyd b. Harise, Cafer b. Ebu Talib ve Abdullah b. Revaha'nın şahadet haberleri kendisine ulaştığında Mescitte oturdu. Oldukça üzüntülü görülüyordu. Ben kapının görülebilecek bir aralığından kendisine bakıyordum. Bu sırada Resulüllah'a birisi geldi ve: Ey Allah'ın Resulü! Cafer'in kadınları (ağlaşıyorlar) dedi ve bağırıp çağırarak ağladıklarını söyledi. Hz. Peygamber de o kimseye, gitmesini ve kadınları bu çığlıktan men etmesini istedi. Bunun üzerine o kimse gitti. Sonra yine Peygamber'e gelip kadınların kendisine itaat etmediklerini söyledi. Resulüllah ona ikinci defa gidip kadınları vazgeçirmesini emretti. O adam gitti. Sonra tekrar geldi ve: Ey Allah'ın Resulü kadınlar bize üstün geldiler dedi. Ravi Aişe (r.ah.) dedi ki, Resulüllah o adama: "Haydi git, bu kadınların ağızlarına toprak saç" buyurdu, bende o adama: "Allah seni zelil etsin! ne Resulüllah'ın sana verdiği emri yerine getirdin, ne de hüzün içinde bulunan Peygamber'in kendi hâline bıraktın!" dedim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1551

Ümmü Atiye (r.ah.) şöyle bildirmiştir:
Resulüllah (a.s.) biz kadınlardan biatla birlikte ölüye saç-baş yolarak ağlamayacağımıza dair söz almıştı. Beş kadından başka bizden hiçbir kadın sözünde durmadı. (Bu beş kadın): Ümmü Süleym, Ümmül-Ala, Muaz'ın karısı olan Ebu Sebre kızı, yahut Ebu Sebre kızı ve Muaz'ın karısı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1552

Ümmü Atiye (r.ah.)
"Biz kadınlara cenazeleri takip etmek yasaklandı. Cenazeler ardından gitmek bizim üzerimize vacip kılınmadı."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1555

Ümmü Atiye (r.ah.) şöyle anlatır:
Biz kızını yıkarken, Peygamber (a.s.) yanımıza girip şöyle buyurdu: "Kızımı su ve sidr ile üç veya beş, hatta gerek görürseniz Fazla da yıkayabilirsiniz. En son yıkayışta kâfur yahut kâfur cinsinden bir koku kullanınız. Yıkamayı bitirdiğinizde bana bildiriniz. "Biz yıkamayı bitirince Peygamber'e haber verdik. Resulüllah bize hıkıv denilen kendi izarını verdi ve: "Bunu kızıma iç gömleği yapınız!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1557

Habbab b. Eret (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) ile beraber Allah yolunda O'nun rızasını kastederek (Medine'ye) hicret ettik. Artık bizim mükâfatımızı vermek (Allah'ın vaadinin yerine getirilmesi olarak şer'an) Cenab-ı Hakk'a vacip oldu. Yoldaşlarımızdan bu sevap ve nimetten hiçbir şey istifade etmeden Ahirete gidenler vardır. Musab b. Umeyr (r.a.) bunlardan biridir. Musab, Uhud günü şehit olmuştu da ona kefen yapacak bir şey bulunamamış ancak bir kaftan bulunmuştu. Bizler o kaftanı şehidin başı üzerine koyduğumuzda ayakları dışarda kalıyor, ayakları üstüne koyduğumuzda başı açığa çıkıyordu. (Bu yokluk karşışında) Resulüllah (a.s.) bize: "Kaftanı başından itibaren sarınız, ayaklarının üstüne de ızhır (denilen kokulu ottan) koyunuz" buyurdu. Dostlarımızdan kendilerine hicret semeresi ulaşan ve bu meyveyi devşirenler de vardır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1562

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) pamuktan dokunmuş suhuliyye denilen üç parça beyaz Yemen bezi içinde kefenlendi. Bunların içinde gömlek ve başlık (imame) da yoktu. İzar ve ridadan ibaret olan hulleye gelince bunun Resulüllah'a kefen yapılması için satın alınmış olunduğu hususunda insanlarda bir şüphe hasıl oldu. Neticede bu hulle terk olundu da Resulüllah pamuktan suhuliyye denilen üç parça beyaz Yemen bezi içinde kefenlendi. O hulleyi Abdullah b. Ebu Bekr almıştı da öldüğünde kendimi bununla kefenleyeyim diye onu muhafaza edeceğim, demişti. Sonra Yüce Allah Peygamber'inin bununla kefenlenmesine razı olsaydı bunun içinde kefenlenirdi. (Onun kefenlenmediği bir hulleyi ben de kefen edinmem deyip) bu hulleyi sattı ve bedelini de tasadduk etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1563

Hz. Aişe annemiz (r.ah.)
"Resulüllah (a.s.) vefat ettiği zaman bütün bedeni (hıbere denilen) beyaz Yemen bürdesiyle örtüldü" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1566

Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Cenazeyi (itidal ile) süratlice naklediniz. Eğer bu ölü iyi bir kişi ise bu bir hayırdır. (muhtemelen dedi ki) onu (bir an evvel kabirdeki) hayır ve sevabına ulaştırmış olursunuz. Eğer bu cenaze iyi bir kişi değilse bu da bir şerdir. (Bir an evvel) o şerri omuzlarınızdan atmış bulunursunuz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1568

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Her kim cenaze namazı kılınıncaya kadar cenazede hazır bulunursa ona bir kırat, her kim de gömülünceye kadar beklerse ona da iki kırat (sevap) vardır." buyurmuştur. İki kırat nedir? diye sorulduğunda Hz. Peygamber: "İki büyük dağ gibi" diye cevap vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1570

Hz. Peygamber'in (a.s.) azatlısı Sevban'ın (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Kim bir cenaze namazı kılarsa onun için bir kırat (sevap) vardır. Eğer defninde de hazır bulunursa iki kırat olur. Bir kırat Uhud (dağı) kadardır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1575

Enes b. Malik (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Bir cenaze geçirildi ve hayırla anıldı. Bunun üzerine Peygamber (a.s.): "Vacip oldu, vacip oldu, vacip oldu" buyurdu. Bir cenaze daha geçirildi, bu da kötülendi. Bunun hakkında da Peygamber (a.s.): "Vacip oldu, vacip oldu, vacip oldu" buyurdu. Ömer (r.a.), annem babam sana feda olsun! Bir cenaze geçirildi ve şer ile tavsif edildi. Bunun üzerine: "Vacip oldu, vacip oldu, vacip oldu" dediniz. Bir cenaze daha geçirildi, o da şer ile vasfedildi buna da: "Vacip oldu,Vacip oldu, vacip oldu" buyurdunuz (Bunun sebebi nedir?) diye sordu. Allah Resulü (a.s.) cevaben: "Hayırla andığınız kimseye Cennet vacip oldu. Şerle andığınız kimseye de Cehennem vacip oldu. (Çünkü) sizler yeryüzünde Allah'ın şahitlerisiniz. Sizler yeryüzünde Allah'ın şahitlerisiniz. Sizler yerüzünde Allah'ın şahitlerisiniz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1578

Ebu Katâde b. Rebiy (r.a.) şöyle bildirmiştir:
Resulüllah'ın (a.s.) yanından bir cenaze geçirilmişti. Hz. Peygamber: "Kendisi rahatlayan veya kendisinden kurtulunandır." buyurdu. Sahabeler: "Rahatlayan veya kendisinden rahatlanan nedir?" diye sordular. Bunun üzerine Peygamber (a.s.): "Mümin olan kul Dünyanın yorgunluklarından rahatlar, kötü olan kimseye gelince, diğer insanlar, şehirler, ağaçlar ve hayvanlar ondan kurtulup istirahat ederler" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1579

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle bildirmiştir:
"Resulüllah (a.s.) Necaşi'nin vefatını aynı gün insanlara haber verdi. Daha sonra halkı musallaya çıkarıp dört tekbir aldı."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1580

Cabir b. Abdullah'ın (r.a.) haber verdiğine göre:
"Allah Resulü (a.s.) (Habeş Kralı) Necaşi Ashame üzerine dört tekbir alarak gıyabi cenaze namazı kıldırmıştır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1582

Abdullah b. Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir:
"Resulüllah (a.s.) cenaze defnedildikten sonra bir kabir üzerine dört tekbir alarak namaz kıldırmıştır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1586

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Zenci bir kadın (veya genç bir kimse) Mescidi süpürüp temizlerdi. Bir gün Resulüllah (a.s.) onu göremeyince; ne oldu? diye sordu. Sahabeler: O öldü, deyince Resulüllah (a.s.): "Bana (vefatını) niçin haber vermediniz?" dedi. Sahabeler sanki onu küçümsemişler ve önem vermemişlerdi. Bunun üzerine Resulüllah: " (Haydi) kabrini bana gösteriniz." buyurdu. Kendisine gösterdiler, o da bu kabir üzerine namaz kıldı. Sonra da şöyle buyurdu: "Şu kabirlerin içi kabir sahiblerine (azap olacak kadar) zulmetle doludur. Yüce Allah üzerlerine kılacağımız namaz ile onları aydınlatır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1588

Âmir b. Rabîa'nın (r.a.) rivayetine göre, Allah Resulü (a.s.):
"Bir cenaze gördüğünüzde cenaze sizi geride bırakana yahut, cenaze (omuzlardan yere veya kabre) konuluncaya kadar ayağa kalkınız" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1590

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Bir cenazeyi takip ettiğiniz zaman o,(omuzlardan yere) konuluncaya kadar oturmayınız" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1591

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Yanımızdan bir cenaze geçmişti. Resulüllah (a.s.) hemen o cenaze için ayağa kalktı. Biz de (ona uyarak) kendisi ile beraber ayağa kalktık ve: "Ey Allah'ın Resulü! Bu bir Yahudi kadınının cenazesidir" dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Şüphesiz ölüm korkunç bir şeydir. Cenazeyi gördüğünüzde hemen ayağa kalkınız" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1593

Kays b. Sa'd'ın (r.a.) rivayetinde İbn Ebu Leyla şöyle nakletmiştir:
Kays b. Sa'd ile Sehl b. Huneyf, Kadisiyye'de bulunurlarken yanlarından bir cenaze geçti. Bunlar ayağa kalktılar. Kendilerine; bu cenaze, bu yer halkından (yani zımmilerden) dır, denildiğinde Kays ile Sehl de: Resulüllah'ın (a.s.) yanından bir cenaze geçmişti. Allah Resulü, ayağa kalktı. Bunun bir Yahudi cenazesi olduğu kendisine bildirildiğinde: "Bu da bir insan değil mi?" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1596

Semure b. Cündüb (r.a.) şöyle haber vermiştir:
"Ben, lohusalı iken ölen Ümmü Kaab adındaki kadının cenaze namazını Peygamber'in (a.s.) arkasında kıldım. Resulüllah, namaz esnasında cenazenin (tam) ortası hizasına doğru durdu."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1602

CanDostu
04-07-2009, 09:02
ZEKÂT

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Beş vesk miktarının aşağısında zekât yoktur. En aşağı üçer yaşında beş deveden aşağısında da zekât yoktur. Yine beş ukıyye (yani iki yüz dirhem) den az miktar (gümüş) da da zekât yoktur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1625

Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Müslüman kimse üzerine, hizmetçisi ve atından dolayı zekât yoktur" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1631

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) Ömer'i (r.a.) zekât toplaması için gönderdi. (Ancak) İbn Cemil, Halid b. Velid ve Resulüllah'ın amcası Abbas'ın, zekât vermedikleri (Ömer tarafından Peygamber'e) iletildi. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.) şöyle buyurdu: "İbn Cemil zekât vermekten nasıl geri durabilir ki? O fakir iken Allah onu zengin kılmıştır. Halid'e gelince, siz (Halid'den zekât istemekle) ona zulm ediyorsunuz. Halid zırhlarını ve bütün harp aletleri ve hazırlıklarını Allah yoluna tahsis etmiştir. Abbas'a gelince onun zekâtı (müddetinden önce) bir misli ile beraber (verilmiş olup) bendedir." Sonra Hz. Peygamber: "Ey Ömer! Sen kişinin amcasının, babasının öz kardeşi olduğunu bilmiyor musun?" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1634

İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
"Resulüllah (a.s.) Ramazan da fıtır sadakasını müslümanların hür, köle, erkek, kadın her birisi üzerine, hurmadan bir sa' yahut arpadan bir sa' olarak emir buyurdu."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1635

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Biz fıtır sadakasını her çeşit yiyeceklerden bir sa' olarak ayırırdık: Arpadan bir sa' veya hurmadan bir sa' veyahut ekıt (yağı alınmamış kuru yoğurt) den bir sa' veyahutta kuru üzümden bir sa' olarak.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1640

İbn Ömer'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.); fıtır sadakasının, insanlar Bayram namazına gitmeden önce verilmesini emretmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1645

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Altın ve gümüşün zekâtını vermeyenler, Kıyamet günü o altın ve gümüşleri kendileri için ateşten levhalar hâline getirilir; üzerleri Cehennem ateşinde kızdırılır. Sonra bu kızgın levhalarla böğürü, alnı ve sırtı yakılır. Bunlar soğudukça azap için yeniden tekrarlanır. Bu azaplandırma, miktarı ellibin yıl olan bir günde kullar arasındaki haklar ödeninceye kadar devam eder. Neticede o kimse, Cennet veya Cehenneme doğru giden yolunu görür (veya kendisine gösterilir) " Ey Allah'ın Resulü (a.s.)! zekâtı verilmeyen develer ne olacak? diye sorulduğunda, "Kendilerinden zekât hakları ödenmeyen her deve sahibi de (bu hayvanların haklarından birisi de su başlarına geldikleri günde sütlerinin sağılması ve fakirlere ve yolculara içirilmesidir) Kıyamet gününde kendisi o develer için düz ve geniş bir sahaya yatırılır. Olduklarından daha iri halleri ile ve onlardan bir tek deve yavrusu da zayi edilmeksizin hepsi onu ayakları ile çiğnerler, ağızları ile ısırırlar. Deve sürüsünün sonu o kimseye uğrayıp geçince baş tarafı tekrar ona uğratılır. Bu azaplandırma, uzunluğu elli bin sene olan bir gün içinde, kullar arasındaki haklar ödeninceye kadar devam eder. Nihayet o kimseye, ya Cennet veya Cehenneme doğru uzanan yolu gösterilir." Ey Allah'ın Resulü! zekâtı verilmemiş sığır ve davarlar ne olacak? denildi. Allah Resulü (a.s.): "Kendilerinden (zekât) hakları ödenmeyen her sığır ve davar sahibi de, Kıyamet günü onlar için dümdüz bir sahaya yatırılır. Bu hayvanlardan hiçbirini kaybetmeksizin ve içlerinde ne iki boynuzu bükülü, ne boynuzsuz ve ne de içeri giren boynuzu kırılmış bulunmaksızın hepsi boynuzları ile o şahsı toslayacak, ayaklarıyla da çiğneyecektir. Bu sürünün baş tarafı onun üzerinden geçtiğinde sonu tekrar geri döndürülür. Bu azap da miktarı elli bin sene süren bir günde, kullar arasındaki bütün haklar ödeninceye kadar devam eder. Sonunda ya Cennet veya Cehenneme doğru olmak üzere o kula yolu gösterilir." buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! Zekâtı verilmemiş atlar ne olacak? denildi. Hz. Peygamber (a.s.): "Atlar üç kısımdır: At bazı kimseler için bir günah, bazısı için ihtiyacına bir perde, bazısı için de sırf hayır ve sevaptır. At, kendisi için günah olana gelince o, atını gösteriş için, övünmek için, İslâm halkına düşmanlık için besler. İşte bu at o kimse için büyük bir vebaldir. At kendi ihtiyacı için bir perde olan kimseye gelince o, atını Allah yolunda bağlar, sonra da gerek hayvanların sırtındaki Allah hakkını (cihat için binmek, bindirmek) gerek muayyen bir Allah hakkı olan zekâtı unutmaz. İşte bu da o kimse için perdedir. At, kendisine hayır ve sevap olan kimseye gelince o, atını müslümanlar lehine Allah yolunda cihat maksadıyle bağlamıştır. Atı da bol otlu geniş bir sahada veya çayırda beslenirse atın bu bol otlu sahadan veya çayırdan yediği herbir şeyin sayısınca sahibi için muhakkak birçok güzellikler, iyilikler yazılır. Atın gübreleri ve bevilleri sayısınca da sahibi için haseneler yazılır. Hele bir de atın ipi kopsa da şahlanarak bir veya iki yüksek yere (yahut bir veya iki mil mesafeye) kadar raks edip neşe ile koşsa, yerde tırnaklarının bıraktığı izleri ve gübreleri sayısınca Allah sahibine iyilikler yazar. Bir de hayvan (bu arada) bir nehre uğrayıp da ondan içerse, sahibi sulamak istememiş olsa bile Allah o kimse için atının içtiği su damlası sayısınca iyilik yazacaktır." Ey Allah'ın Resulü! Eşekler (deki hüküm) nasıldır? denildi. Resulüllah: "Eşekler hakkında bana bir şey indirilmiş değildir. Ancak bana her hükmü cami, nadir bir vecize olan şu: Her kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Her kim de zerre miktarı bir şer işlemişse onun karşılığını görürayetleri indirilmiştir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1647

Ebu Zerr (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Bir defasında Peygamber'in (a.s.) yanına vardığımda, kendisi Kâbe'nin gölgesinde oturmaktaydı. Beni görünce: "Kâbe'nin Rabbine yemin ederim ki muhakkak onlar çok büyük hüsranda (zararda) dırlar!" dedi. Nihayet ben oturdum, fakat oturmada karar ve sebat kılamadım, kalkıp: Ey Allah'ın Resulü! Babam ve annem sana feda olsun. Bu büyük ziyanda olanlar kimlerdir? diye sordum. Resulüllah (a.s.) şöyle buyurdu: "Onlar malları çok olan zenginlerdir. Ancak bunlardan şöyle, şöyle, şöyle verenler müstesnadır. (Bunu önündeki, arkasındaki, sağındaki ve solundaki fakirlere ve hayır yerlerine verişi işaret ederek söyledi). Onlar ne kadar da azdır! zekâtlarını ödemeyen deve, sığır ve davar sahibi herkese Kıyamet gününde bu hayvanlar, olduklarından daha iri ve daha semiz olarak gelecekler. Boynuzları ile sahiblerini toslayacak ve sert ayaklarıyla da çiğneyeceklerdir. Bütün insanlar arasında hüküm verilinceye kadar o sürülerin sonu geldikçe tekrar döndürülecektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1652

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Uhud dağı kadar altınım olsa, üçüncü gece gelirken, (henüz vaadesi dolmamış veya alacaklısı gelmemiş olan) üzerimdeki bir borç için muhafaza ettiğim dinar hariç, ondan yanımda bir dinarın dahi kalması beni sevindirmez" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1653

Ebu Zer'in (r.a.) rivayetinde
Ahnef b. Kays şöyle anlatır: Medine'ye geldim. İçlerinde Kureyş ileri gelenlerinden bir cemaatin bulunduğu bir halkada otururken kaba elbiseli, sert vücutlu ve sert çehreli bir adam çıkageldi. Cemaatin yanında durup: "Altın ve gümüşleri biriktirip infak etmeyenlere, üzeri Cehennem ateşinde kızdırılmış taşları haber veriyorum. Bu taşlar onlardan her birinin memesi ortasına konulur, iki kürek kemiğinden çıkar. Kürek kemikleri üzerine konulur, memeleri ortasından dışarı çıkar. Böylece kürek kemikleri ile memeleri arasında gider gelir" dedi. Bunun üzerine cemaat başlarını önlerine indirdiler. Bunlardan kimsenin onlara cevap verdiğini görmedim. Sonra o kimse geri dönüp gitti. Ben de onun arkasından gittim. Nihayet o bir direğin yanına oturdu ona: "Ben bu insanların, senin söylediğin sözlerden hoşlanmadıklarını sanıyorum" dedim. O cevaben: "Bunlar hiçbir şeyi akıl etmiyorlar." Dostum Ebu'l-Kasım (a.s.) beni çağırdı. Ben de ona icabet ettim. "Uhud'u görüyor musun?" dedi. Kendisinin bir ihtiyacı için beni oraya göndereceğini zannederek, gündüzden ne kadar zaman kaldı diye Güneşe baktım ve evet Uhud'u görüyorum, dedim. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Uhud dağı kadar altınım olup, üç dinar hariç, bunun hepsini infak etmek isterim" buyurdu. Sonra, bu insanlar Dünya malı topluyorlar başka bir şey düşünmüyorlar! Ahnef devamla ona, seninle bu Kureyş'li kardeşlerinin arasında ne var ki, onların yanına gelmiyor ve onlardan birşey istemiyorsun? dedim. Allah'a yemin ederim ki Allah ve Resulüne kavuşuncaya kadar ben onlardan hiç bir Dünya malı istemem ve onlara dinden birşey de sormam, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1656

Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Yüce Allah: Ey Adem oğlu! İnfak et ki ben de sana infak edeyim" İbn Nümeyr'in rivayetinde: "Allah kerem sahibidir. O, son derece cömerttir. Onu gece gündüz hiçbir şey eksiltmez" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1658

Cabir (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Uzre oğullarından bir kişi kölesine, kendisi öldükten sonra azat olup hürriyetine kavuşacağını söyledi. Bu haber Resulüllah'a ulaştığında ona: "Senin bundan başka bir malın var mı? diye sordu. O: Hayır, dedi. Resulüllah köleyi ondan alıp: Bunu benden kim satın alır?" dedi. Bunun üzerine Nuaym b. Abdullah Adevi o köleyi sekiz yüz dirhem karşılığında satın aldı. Sonrada bu bedeli Resulüllah'a getirdi. Hz. Peygamber de bu parayı, Uzre oğullarından olan o zata vererek şunları söyledi: "Önce kendinden başlayıp, şahsi ihtiyaçlarını gider. Geriye bir şey kalırsa bunu ev halkın için sarf et. Bundan da bir şey artarsa bunu da akraba ve hısımlarına sarf eyle. Bunlardan birşey artarsa onu da şöyle şöyle sadaka yap." Son kısımla ilgili olarak, önündeki, sağındaki ve solundaki ihtiyaç sahiblerine diye işaret ediyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1663

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
Ebu Talha, Medine'de Ensar'ın en zenginlerinden birisi idi. Ona mallarının en sevimlisi ise, Beyraha denilen bahçesiydi. Bu bahçe, Mescidin karşısında idi. Resulüllah (a.s.) oraya girer ve onun içindeki güzel sudan içerdi. Enes sözlerine devamla: Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça asla iyiliğe erişemezsiniz her ne infak ederseniz süphesiz Allah onu bilirayeti nazil olunca Ebu Talha kalkıp Resulüllah'a geldi ve Allah kitabında: Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça asla iyiliğe erişemezsiniz...buyuruyor. Mallarımın bana en sevimlisi Beyraha'dır. O, Allah için bir sadakadır. Bu sadakanın hayrını ve Allah indinde onun tükenmez bir Ahiret azığı olmasını umarım. Ey Allah'ın Resulü! bu bahçemi istediğin gibi sarf edebilirsin, dedi. Hz. Peygamber: "Bu büyük bir şey! bu, sahibine kazanç veren bir maldır, bu sahibine kazanç getiren bir maldır. O bahçe hakkında söylediğini işittim. Ben bu bahçeyi akrabalarına tasadduk ve tahsis etmeni uygun buluyorum" dedi. Bunun üzerine Ebu Talha onu akrabaları ve amca oğulları arasında taksim etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1664

Meymune bt. Haris'in (r.ah.) rivayet ettiğine göre:
Kendisi, Resulüllah (a.s.) zamanında sahip olduğu bir cariyeyi azat etmişti. Bu durumu Hz. Peygamber'e bildirdiğinde Allah Resulü (a.s.): "Şayet bu cariyeyi dayılarına hediye etseydin daha fazla sevap kazanırdın" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1666

Zeyneb'in (r.ah.) bildirdiğine göre:
Resulü (a.s.): "Ey kadınlar topluluğu, kendi ziynet eşyalarınızdan da olsa sadaka veriniz" buyurdu. Bunun üzerine ben Abdullah'ın (r.a.) yanına dönüp: Sen fakir bir kişisin Resulüllah ise bize sadaka vermemizi emir buyurdu. Sen Peygamber'e git ve ondan şunu sor: Kocama ve ilgililerime infak etmem benden sadaka yerine geçer ve kâfi gelir mi? Yoksa sadakalarımı sizden başkalarına mı vereyim? dedim. Abdullah bana, Resulüllah'a sen git ve bunu sor, dedi. Bunun üzerine ben gittim. Resulüllah'ın kapısında Ensar'dan bir kadını (bekler) gördüm. Onun meselesi de benimki gibiydi. Resulüllah kendisine Allah tarafından bir heybet verilmişti de (herhangi bir kimse yanına girmeye cesaret edemezdi). Derken yanımıza Bilâl geldi, biz ona: Resulüllah'a git ve ona haber ver ki; kapıda iki kadın var sizden; kocalarına ve himayelerinde bulunan yetimlere sadaka verip infak etmeleri, kendilerinden sadaka yerine geçer mi? diye soruyorlar de. Fakat bizim kimler olduğumuzu ona haber verme dedik. Bilâl, Resulüllah'ın yanına girip bu hususu ondan sordu. Resulüllah Bilâl'e: "Kim onlar?" dedi. Bilâl de: "Ensar'dan bir kadın ile Zeynep" dedi. Resulüllah: "Zeynep'lerin hangisidir?" diye sordu. Bilâl: "Abdullah'ın hanımıdır." dedi. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.) ona: "Evet, bunlardan her birinin sadakası için iki sevap vardır: Biri akrabalık (sılayı rahim) ecri, öbürü de sadaka sevabı" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1667

Ümmü Seleme (r.ah.) şöyle anlatır:
"Bir kere ben, Ey Allah'ın Resulü! (ölen eşim) Ebu Seleme'nin oğullarına infak ettiğimden dolayı bana bir sevap var mıdır? Ben onlara infak ediyorum. Onları şöyle şöyle muhtaçlar hâlinde terk etmiyorum. Onlar benim de çocuklarımdır?" diye sordum. Resulüllah (a.s.): "Evet, onlara yaptığın infak sebebiyle sana sevap vardır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1668

Ebu Mesûd Bedri'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Bir Müslüman kendi ev halkına Allah'ın rızasını kastederek herhangi bir infak (zaruri ihtiyaçlarını temin için harcama) yapsa bu harcama o kimse için bir sadaka olur." buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1669

Esma bt. Ebu Bekr (r.ah.)
"Ey Allah'ın Resulü! Annem (bir müşrik kadın olduğu halde) bana geldi. Bana sokulmak ve mukabele görmek istiyor. Anneme yakınlık gösterip yardımcı olabilir miyim?" diye sordum. Resulüllah (a.s.) cevaben: "Evet." buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1670

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Bir kimse Peygamber'e (a.s.) gelerek: "Ey Allah'ın Resulü annem aniden vasiyet edemeden vefat etti. Öyle zannediyorum ki, annem fırsat bulsaydı tasadduk (edilmesini vasiyet) ederdi. Şimdi ben onun adına sadaka versem, annem sevabına nail olur mu?" diye sordu. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.): "Evet" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1672

Ebu Musa'nın (r.a.) rivayetine göre:
Peygamber (a.s.): "Her müslüman üzerine sadaka vermek gereklidir." buyurdu. Orada bulunanlar tarafından: "Ey Allah'ın Resulü! Eğer sadaka verecek bir şey bulamazsa ne yapar?" denildiğinde, Allah Resulü (a.s.): "Çalışır (yani çalışsın)! Elinin emeği ile kazandığını hem kendisi harcar hem de sadaka verir" buyurmuştur. "Çalışmaya gücü yetmezse ne yapar?" denildiğinde: "Yardıma muhtaç zor durumda kalan kimseye yardım eder" buyurmuştur. Böyle bir yardıma da gücü yetmezse ne buyurursunuz? denildiğinde: "İyilik ile veya hayır ile emreder" buyurmuştur. Bunu da yapmaya kudreti yoksa ne dersiniz?. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Kötülüklerden uzak durur, bu da onun için bir sadakadır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1676

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bütün insanların, her gün beden azalarındaki eklemlerin bahşettiği menfaatlara karşı Allah'a şükretmesi (kendisine bir borç ve) önemli bir sadakadır. İki (dargın) kimsenin arasını bulmak bir sadakadır. Hayvanına binmek veya yükünü yüklemek istiyen kimseye yardım edip hayvanına bindirmek yahut eşyasını yüklemek de pek ala bir sadakadır. Güzel söz de bir sadakadır. Namaza gitmek (tavaf, ibadet, cenazeyi teşyi, ilim talebi gibi her hayır) için atılan her adım da bir sadakadır. Yoldan gelip geçene eza veren şeyleri gidermek de makbul bir sadakadır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1677

Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Kulların kendisinde sabaha erdiği her bir günde muhakkak iki melek iner. Bunların birisi: Ey Allah'ım! Malından infak edene bir bedel ver, diye dua eder. Diğeri de: Ey Allah'ım! (Malı) tutucu olana da telef ver, diye beddua eder" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1678

Harise b. Vehb'in (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) işittiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Sadaka veriniz. Çünkü öyle bir zaman yaklaşıyor ki, onda kişi sadakası ile dolaşır da kendisine sadaka verilmek istenen her insan: Bu sadakayı dün getirseydin, muhakkak ben onu kabul ederdim. Fakat, bu gün benim için bu sadakaya ihtiyaç yoktur, der. Ve neticede sadakayı kabul edecek bir kimse bulunamaz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1679

Ebu Musa'nın (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz, öyle bir zaman gelecek ki, o sırada kişi altın sadakasıyle (köşe bucak) dolaşacak da elindeki sadakasını verebilecek bir (fakir) kimse bulamayacak. Yine o sırada (harp nedeniyle) erkeklerin azlığından ve kadınların çokluğundan dolayı (himayesiz) kırk kadının bir erkeğin himayesine sığındıkları görülecektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1680

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Mal-mülk çoğalıp (her yer) dolup taşmadıkça Kıyamet kopmaz. Hatta o sırada insan malının zekâtını (vermek için) ayırıp bir tarafa koyarda, kendisinden bu zekâtını kabul edecek hiçbir kimse bulamaz. Hatta yine o vakit Arap arazileri (yani sahralar ve meralar) bahçelikler ve nehirlere (mamureler hâline) döner."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1681

Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Her kim helal kazancından bir sadaka verirse (ki, Allah helal maldan başkasını kabul etmez) Rahman onu muhakkak sağ eli ile kabul eder. Bu sadaka bir tek hurma da olsa, birinizin sütten henüz kesilmiş tayını, deve yavrusunu bakıp büyütmesi gibi o bir tek hurma Rahman'ın avucunda dağdan daha büyük oluncaya kadar büyür" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1684

Adiy b. Hatim'in (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) işittiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Sizden her kim, bir hurmanın yarısı ile de olsa kendini ateşten korumaya gücü yeterse bunu yapsın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1687

Ebu Mesûd (r.a.) şöyle anlatır:
Sadaka vermekle emrolunduğumuzda, biz de (çarşıda) sırtlarımızla yük taşırdık (bu kazancımızdan sadaka verip sevaba iştirak ederdik). Ebu Akil, yarım Sa' (yani 520 dirhem) sadaka verdi. Bir diğer şahıs bundan biraz daha fazla bir şey getirdi. Bunun üzerine münafıklar: Şüphesiz Allah şu adamın sadakasından müstağnidir. Bir diğeri de, şu, getirdiğini sırf gösteriş için sadaka vermiştir, diye laf ettiler. İşte bunun üzerine şu ayet nazil oldu: Sadakalar hususunda, müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1692

Ebu Hureyre (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Bakın! Bir kimse sabahleyin bir kap, akşamleyin bir kap süt veren sağmal bir deveyi, bir süre için faydalanıp sonra iade edilmek üzere bir ev halkına ariyyeten (emanet) hediye ederse meniha denilen bu hediyenin sevabı muhakkak çok büyüktür."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1693

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) bir takım huyları söyleyip bunlardan nehyettikten sonra şöyle buyurmuştur: "Sağmal bir hayvanı bir süre için faydalanıp tekrar iade edilmek üzere ariyyeten hediye eden kimse, o hayvanın sabahki sağımından bir sadaka akşamki sağımından da diğer bir sadaka vermiş olur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1694

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "İnfak eden ve sadaka veren kimsenin misali, üzerinde memelerinin yanından köprücük kemiklerine kadar (vücudlarını kaplayan) demirden iki cübbe veya iki zırh bulunan kimsenin benzeri gibidir. İnfak eden (Diğer ravi; sadaka verici dedi) sadaka vermek istediğinde zırhı onun bedeni üzerinde genişler, yahut uzar. Cimri olan sarf etmek istediğinde zırhı üzerinde büzülür ve her bir halka kendi yerini alır. Ebu Hureyre devamla: Nihayet o kimsenin parmak uçlarını kaplar ve izlerini yok eder" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1695

Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: " (İsrail oğullarından) bir kimse, bu gece bir sadaka vereceğim diye nezretti. Sonra, evinden çıkıp sadakasını tesadüfen zinakar bir kadına verdi. Sabah olunca halk: Bu gece zina eden bir kadına sadaka verilmiş (bu caiz olmaz) diye söylenmeye koyuldular. Sadakayı veren (bundan müteessir olmayarak): "Ey Allahım! Bir zinakar kadına sadaka verdiğimden dolayı da sana hamd olsun dedi ve elbette sadaka vereceğim diye yemin etti. Daha sonra, sadakası ile çıktığında bu defa da yine bilmeyerek sadakasını bir zengine verdi. Sabahleyin halk; bir zengine sadaka verilmiş (olur şey değil?) diye söze koyuldular. Sadaka veren kimse hiç aldırmayarak: Ey Allahım! Bir zengine verdiğimden dolayı da hamd sanadır, dedi ve muhakkak sadaka vereceğim diye yemin etti. Sonra sadakası ile çıktı, ancak bu defada sadakasını bir hırsızın eline koymuştur. Sabah olunca halk yine; bir hırsıza sadaka verilmiş, diye dedi-kodu ettiler. Sadaka veren zat: Ey Allahım! Bir fahişeye, bir zengine ve bir hırsıza sadaka verdiğimden dolayı da sana hamd ediyorum. (sadakalarımı onlara hep senin iradenle verdim) dedi. Sonra bu kimse rüyasında şöyle müjdelendi: "Sadakaların kabul edilmiştir. Fahişeye verdiğin sadakaya gelince belki o fahişe kadın bu sadaka sebebiyle zinasından vaz geçip iffetli bir hayata döner. Zengin ise ümit edilir ki, aldığı sadakadan ibret alıp uyanır da Allah'ın kendisine ihsan ettiği servetten fakirlere vermeye başlar. Hırsıza gelince, umulur ki o da bu sadaka sebebiyle fenalıktan vaz geçerek temiz bir hayata kavuşur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1698

Ebu Musa'nın (r.a.) rivayetine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Mal sahibinin emrini tam olarak ve derhal gönül hoşluğu ile yerine getiren ve emredilen sadakayı istenilen kimseye veren müslüman, emniyetli iş vekili, sadaka veren iki hayır sahibinden birisidir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1699

Hz. Aişe'nin (r.ah.) rivayetine göre:
(a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ev kadını, evinin yiyeceklerinden israf etmeksizin (örfe göre ailesine, komşularına ve konuklarına) ikram ettiğinde, infak etmesi sebebiyle kendisi de sevap kazanır. Bu malı kazandığı için kocasının, muhafaza edip baktığından dolayı haznedarın da o kadar sevapları vardır. Bunlardan bir kısmının sevabı, diğerlerinin sevabından hiçbir şey eksiltmez."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1700

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Kocası varken, kadın onun iznini almadıkça nafile oruç tutmasın. Yine kocasının izni olmaksızın, hiç kimsenin eve girmesine izin vermesin. Kocasının kazancından onun emri olmadan her ne infak ederse bu infak sevabının yarısı kocasına aittir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1704

Ebu Hureyre (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Her kim Allah yolunda çift sadaka verirse Cennet kapılarında: Ey Allah'ın kulu! Bu kapı daha hayırlıdır, diye çağrılır. Çok namaz kılan kimse namaz kapısından davet edilir. Cihat ehlinden olan kimse cihat kapısından davet edilir. Çok sadaka verenler de sadaka kapısından davet edilir. Oruç ehlinden olanlar Reyyan kapısından çağrılır." Ebu Bekr Sıddık "Ey Allah'ın Resulü! Bir kimsenin bu kapıların hepsinden davet olunması zor mu? Bir kişi bu kapıların hepsinden çağrılır mı?" diye sordu. Resulüllah (a.s.): "Evet, hepsinden çağrılır. Senin o bahtiyarlardan olmanı ümit ederim" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1705

Esma bt. Ebu Bekr (r.ah.)
Resulüllah (a.s.) bana: "İnfak et, malını sayıp zabt etme, Allah da sana nimetlerini sayıp esirger" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1708

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Ey müslüman hanımlar! Komşu bir kadın, bir koyun paçası bile olsa komşusunun hediyesini sakın küçük görmesin!" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1711

Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Yedi sınıf insan vardır ki, Allah onları, hiç bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde kendi arşının gölgesi altında gölgelendirecektir. Bunlar: Âdil yönetici, Allah'a ibadet ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç, gönlü mescitlere bağlı olan kimse, birbirini Allah için seven ve bu muhabbetle birleşip, bu sevgi ile ayrılan iki kişi; Güzel ve ictimai mevkii yüksek bir kadın tarafından davet edilip de kadın kendisini ona arzettiğinde: Ben Allah'tan korkarım, deyebilen kişi, sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak derecede gizli sadaka veren kimse, hiç kimsenin görmediği bir yerde, Yüce Allah'ı (lisanen veya kalben) zikr edip göz yaşı döken kimse."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1712

Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Resulüllah'ın (a.s.) huzuruna bir kimse gelerek: Ey Allah'ın Resulü sevap yönünden hangi sadaka daha büyüktür? diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Senin sıhhatli, son derece mala düşkün, fakirlikten korktuğun, zenginlikten hoşlanır bulunduğun bir durumda verdiğin sadakadır. Can boğaza gelip bu malım filan içindir, şu malım da filan kimse içindir deyinceye ve bunlarda mirasçıların oluncaya kadar sadakanı geriye bırakma!" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1713

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) bir defa minber üzerinde iken, sadaka ve dilenmekten uzak durmayı zikredip: "Veren el, alan elden hayırlıdır. Çünkü veren el, infak edici, alan el ise isteyici eldir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1715

Hakim b. Hizam (r.a.)
Hz. Peygamber'in: "Sadakanın en faziletlisi (veya hayırlısı) bir zenginlik üzerinden ayrılıp verilendir. Veren el, alan elden daha hayırlıdır. Sadaka vermeye, nafakası üzerine vacip olan kimse ile başla" buyurduğunu haber vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1716

Muaviye'nin (r.a.) Hz. Peygamber'den işittiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Allah, her kime büyük bir hayır murad ederse, onu din hususunda geniş ve derin bir anlayış sahibi kılar" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1719

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre:
Resulüllah (a.s.): "Miskin, şu kapı kapı dolaşmayı sanat edinen, sadaka için halkı dolaşıp halkın da kendisine bir iki lokma, bir iki hurma verdiği dilenci taifesi değildir." buyurdu. Sahabeler: Öyle ise miskin kimdir? Ey Allah'ın Resulü! dediler. Hz. Peygamber: "Miskin, kendini geçindirecek zenginliğe sahip olmayan ve buna rağmen (halk tarafından) zarureti bilinmeyen, kendisi de kalkıp halktan bir şey istemeyen (afif, nezih) kimsedir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1722

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) haber verdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Sizden bir kısmı dilenmekten asla vaz geçmez. En son Kıyamet gününde bu yüzsüz kimse, yüzünde bir et parçası olmaksızın Allah'a kavuşur!" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1724

Ebu Hureyre'nin (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) işittiğine göre:
Resulü (a.s.): "Yemin olsun ki, sizden birinizin sabahleyin kalkıp sırtıyla odun toplayıp, bununla sadaka vermesi ve insanlardan dilenmemesi, bir kimseye gelip de ondan sadaka istemesinden elbette daha hayırlıdır. Kimbilir o gittiği kimse de ya verir ya vermez. Hiç şüphesiz,veren el, alan elden daha faziletlidir. Sadaka vermeye, nafakası üzerine vacip olanlara ihsan ile başla" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1727

Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle anlatır:
Resulüllah (a.s.) arasıra bana Beytül-maldan gazilik bahşişi verirdi. Ben de: Bunu, benden daha muhtaç olan bir fakire verseniz, derdim. Nihayet bir kere daha bir mal bahşişi verdi. Ben yine: Bunu, benden daha muhtaç olan birine veriniz, dedim. Bunun üzerine Resulüllah(a.s.): "Sen bunu al! Sana bu maldan bir şey geldiğinde sen haris olmadığın ve isteyicisi de bulunmadığın halde o malı al. Böyle kendi gelmeyen ve nefsin kendisine temayül ettiği bir malın peşinde de nefsini koşturma" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1731

Ebu Hureyre (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Yaşlı kimsenin gönlü iki şeyi sevmekte daima gençtir: Yaşama ve mal sevgisi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1734

Enes'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber: "Adem oğlu ihtiyarlayıp çöker, fakat kendinden iki şey gençleşir: Mala karşı aşırı istek ile yaşama arzusu!" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1736

Enes'in (r.a.) haber verdiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Adem oğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü vadiyi de ister. Adem oğlunun (ihtiras dolu) gönlünü topraktan başka bir şey doldurmaz. Şu kadar ki (ihtirastan) tevbe eden kişinin tevbesini Allah kabul eder" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1737

İbn Abbas'ın (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) işittiğine göre:
Hz. Peygamber: "Adem oğlunun bir vadi dolusu malı olsa, onun bir mislinin daha kendisinin olmasını muhakkak arzu ederdi. Adem oğlunun nefsini topraktan başkası doldurmaz. Allah (ihtirastan) tevbe eden kimsenin tevbesini kabul eder" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1739

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Zenginlik, mal çokluğundan değildir. Fakat hakiki zenginlik gönül ve nefis zenginliğidir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1741

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) ayağa kalkarak insanlara şöyle hitap etti: "Hayır vallahi! Ey insanlar! Ben sizin üzerinize ancak Allah'ın sizlere ihsan edeceği Dünya nimetlerinden korkuyorum." buyurdu. Bunun üzerine bir kimse: Ey Allah'ın Resulü (a.s.) !Hiç hayır, şer getirir mi? diye sordu. Resulüllah (a.s.) bir müddet sükut etti. Sonra cevaben nasıl demiştin? dedi. O da: Ey Allah'ın Resulü! Hiç hayır, şer getirir mi? diye sordum, dedi. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.): "Hakiki hayır, hayırdan başka bir şey getirmez. Ama mal hep hayır mı olur? (Bakınız!) Baharın bitireceği her şey (otların hepsi) aşırı derecede yenilip karnı tamamiyle doldurmaktan dolayı öldürür yahut helake yaklaştırır. Lâkin, yeşil ot yiyen böyle değildir. Yeşil otu otluyan hayvan, ölüm tehlikesinden korunmuştur. Bu hayvan o yeşil otu yer, nihayet iki böğrü şişince bahar güneşini karşılar. Kolayca gübresini yahut idrarını çıkarır. Sonra geviş getirir (genişler). Sonra tekrar dönüp bol bol ot yer. Her kim malı haklı yoldan ve haklarını ödeyerek alırsa kendisi için o mal bereketli kılınır. Her kim de haksız olarak bir mal alırsa onun misali, daima yiyen, bir türlü doymayan obur gibidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1742

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Ensar'dan birtakım insanlar Resulüllah'tan (a.s.) bağış istemişlerdi. Resulüllah da bunlara vermişti. Sonra bunlar yine istediler. Resulüllah yine verdi. Nihayet yanındaki mal tükenince: "Sadaka malından yanımda hiçbir şey kalmadı. Sizden kesinlikle bir şey de saklamadım. Her kim istemekten sakınırsa Allah o kimseyi afif kılar. Her kim de halktan dilenmesse Allah onu zengin kılar. Kim sabr ederse Allah ona sabır ihsan eder. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve sabırdan daha geniş hiçbir ihsan verilmemiştir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1745

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle dua etmiştir: "Ey Allahım! Muhammed ailesine geçinecek kadar rızık ihsan eyle!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1747

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
Ben Resulüllah (a.s.) ile beraber yürüyordum. Üzerinde Necran dokumasından kalınca bir dış elbise (kaftan) vardı. Derken bir bedevi kendisine yetişip sert bir şekilde Peygamber'in elbisesinden çekti. Resulüllah'ın boynuna baktığımda, bu şiddetli çekme sebebiyle elbisenin kenarının orada iz yaptığını gördüm. Bedevi, Resulüllah'a: "Ey Muhammed! Yanında bulunan Allah malından bana bir şey verilmesini emret." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) bedeviye gülerek döndü ve ona bir şeyler bağışlanmasını emretti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1749

Misver b. Mahreme (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) sahabelere bir takım kaftanlar (dış elbise) dağıtmıştı da, bunlardan babam Mahreme'ye bir şey vermemişti. Babam Mahreme bana: "Ey oğulcuğum! Haydi beraber Resulüllah'a gidelim" dedi. Babamla beraber gittim. O bana: Eve gir ve Resulüllah'ı bana çağır, dedi. Ben Peygamber'e (a.s.) babamın görüşmek istediğini haber verdim. Resulüllah, omuzlarında bunlardan bir kaftan bulunduğu halde babamın yanına çıktı ve: "Bunu senin için sakladım." buyurdu. Misver (r.a.) sözlerine devamla: "Babam elbiseye sevinçle baktı." Allah Resulü de (a.s.): "Artık Mahreme razı oldu mu?" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1750

Enes b. Malik (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Yüce Allah Huneyn harbinde Resulüne fey olarak verdiklerini verdiği vakit, Allah Resulü (a.s.) Kureyş'ten bazı kimselere yüzer deve bağışladı. Ensar'dan bazıları: Allah, Resulüne mağfiret eylesin! O, Kureyş'e veriyor da bizleri bırakıyor. Halbuki kılıçlarımızdan hâlâ Kureyşlilerin kanları damlamaktadır, dediler. Enes b. Malik devamla şöyle dedi: Ensar'ın bu sözü Resulüllah'a duyuruldu. Resulüllah Ensar'a haber gönderip, onları deriden bir çadır içinde topladı. Ensar toplanınca Resulüllah yanlarına geldi ve: "Sizin tarafınızdan söylenmiş olup bana ulaşan bu söz nedir?" Ensar'ın ileri gelenleri: Ey Allah'ın Resulü! Bizim re'y sahibi olanlarımız hiçbir şey söylememişlerdir, dediler. Yalnız yaşları küçük bazı gençlerimiz: Allah, Resulüne mağfiret buyursun. O, Kureyş'e ihsanda bulunuyor da bizleri bırakıyor. Halbuki bizim kılıçlarımızdan hâlâ Kureyş kanı damlıyor, demişler. Bunun üzerine Resulüllah: "Ben, Kureyş'ten henüz küfre yakın bulunan bazı kimselere dünyalık veriyorum ve bununla onların gönüllerini İslâm'a ısındırıyorum. Bu insanlar, aldıkları mallarla evlerine giderlerken, siz de Allah Resulü ile evlerinize dönmekten razı olmuyor musunuz? Allah'a yemin ederim ki, sizin Peygamber'le Medine'ye dönüp gitmeniz, onların ganimet mallarıyla evlerine gitmelerinden şüphesiz çok hayırlıdır" buyurdu. Bunun üzerine Ensar Ey Allah'ın Resulü! Biz seninle Medine'ye gitmeyi tercih ederiz. Bizler buna çoktan razı olmuşuzdur, dediler. Resulüllah: "Emin olunuz ki, benden sonra yakın bir zamanda başkalarının sizlere üstün tutulmasına şahit olacaksınız. Sizler, Allah'a ve Resulüne kavuşuncaya kadar sabrediniz. Ben havz başında olacağım." buyurmuştur. Ensar hep beraber: "Sabırlı olacağız" dediler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1753

Abdullah b. Zeyd (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.), Huneyn'i feth edip ganimetleri taksim ettiğinde kalpleri İslâma alıştırılan kimselere bağışlarda bulundu. Daha sonra, Ensar'ın da diğer insanların nail oldukları paylara sahip olmak istedikleri haberi Peygamber'e ulaştı. Bunun üzerine Resulüllah ayağa kalktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra onlara hitap ederek şöyle buyurdu: "Ey Ensar topluluğu! Ben sizleri yolunu şaşırmış sapıklar hâlinde bulup, benim vasıtamla Allah sizleri doğru yola hidayet buyurmadı mı? Ben sizleri fakirler bulup, benim vasıtamla Allah sizleri zengin kılmadı mı? Sizler darmadağın biribirinize düşman olup benim vasıtamla Allah sizleri birleştirmedi mi?" Allah Resulü (a.s.) bu soruları sordukça onlar: "Allah ve Resulünün nimet ve minneti en büyüktür" diye karşılık veriyorlardı. Resulüllah: "Bana cevap vermez misiniz?" buyurdu. Onlar: Allah ve Resulünün ihsanı en büyüktür, dediler. Resulüllah: "Ey Ensar! Eğer siz isteseydiniz benim bu suallerime: Şunu, şunu söyler ve şu, şu işler oldu (yani seni kavmin yalanladı, sen bize hicret ettin, biz seni tasdik ettik. Kavmin seni terk etti, biz sana yardım ettik. Kavmin seni kovdu, biz seni bağrımıza bastık. Sen yoksuldun, biz seni malımıza ortak kıldık) diye cevap verebilirdiniz. Ravi Amr Resulüllah'ın birçok şeyler saydığını ve kendisinin bunları ezberleyemediğini söyledi. Resulüllah (a.s.) şöyle devam etti: İnsanlar aldıkları davarlarla, develerle giderlerken sizler de Allah Resulü ile beraber yurtlarınıza dönmekten razı olmuyor musunuz? Ensar, iç elbise mahiyetinde (samimi ve içten dostlar) dır. Diğer insanlar ise dış elbiseler konumunda (Ensar'dan sonra gelen dostlar)dır. Eğer hicret şerefi olmasaydı ben muhakkak Ensar'dan birisi olmayı isterdim. İnsanlar bir vadiye ve dağ yoluna gitseler, ben muhakkak Ensar'ın vadisini ve yolunu takip ederdim. Şüphesiz sizler benden sonra başkalarının size üstün tutulduğunu ve sizlere tercih edildiğini göreceksiniz. Havuz başında bana kavuşmak için daima sabırlı davranınız."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1758

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Huneyn harbi son bulunca Resulüllah (a.s.) ganimet taksiminde bazı insanlara fazla vermek suretiyle bir ayrıcalık gösterdi. Akra b. Habis'e yüz deve verdi. Uyeyne'ye de bunun kadar verdi. Arap eşrafından bazı insanlara da bu şekilde yüzer deve ihsan edip, onları başkalarına tercih etmişti. (Peygamber'in bundaki gayesini anlamayan) bir kişi (bu taksime itiraz ederek): "Yemin olsun ki, şu taksim şüphesiz kendisinde adalet gözetilmeyen ve kendisi ile Allah rızası gözetilmeyen bir paylaşmadır" dedi. Ben de: Vallahi, ben bu sözü Resulüllah'a muhakkak haber veririm, dedim. Ve Peygamber'e gidip o kimsenin dediğini kendisine haber verdim. Bunun üzerine Resulüllah'ın çehresi değişip kıp kırmızı olmuştu. Sonra Hz. Peygamber: "Allah ve Resulü adaletle hükmetmezse kim âdil olabilir?" buyurdu. Daha Sonra da: "Allah Musa'ya rahmet eylesin! O, bundan daha fazlasıyla eza ve cefaya uğradı da sabr etti" buyurdu. Ben ise, artık bundan böyle kesinlikle Peygamber'e hiçbir söz ulaştırmamaya kesin karar verdim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1759

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.), Huneyn'den döndüğü zaman Cirane mevkiinde iken, kendisine bir kimse geldi. Bu sırada Bilâl'in elbisesi gümüş dolu olup, Resulüllah da bundan avuçlayarak insanlara veriyordu. O kimse: Ey Muhammed! Adaletle davran, dedi. Hz. Peygamber: "Sana yazıklar olsun! Ben de adaletle hükmetmezsem, artık kim âdil olabilir? Ben adaletle davranmasaydım (sen âdil olmayan bir insana tabi'olduğun için) muhakkak eli boş kalmış ve zarar etmiş olurdun" buyurdu. Bunun üzerine Ömer b.Hattab (r.a.) Ey Allah'ın Resulü! Bana müsaade et de şu münafığı öldüreyim, dedi. Allah Resulü (a.s.): "İnsanların, Muhammed arkadaşlarını öldürtüyor, demelerinden Allah'a sığınırım. Muhakkak bu ve benzeri şahıslar Kur'an'ı okurlar. Fakat okudukları Kur'an boğazlarını geçmez. Onlar, Kur'an'ın emirlerinden, okun avdan (delip) çıktığı gibi çıkarlar" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1761

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle dedi:
Ali (r.a.), Yemen'de bulunduğu sırada Resulüllah'a henüz toprağından tasfiye edilmemiş altın cevheri göndermişti. Resulüllah bu altınları şu dört kişi arasında paylaştırdı: Akra b. Habis Hanzali, Uyeyne b. Bedr Fezari, Alkame b. Ulase Âmiri, dördüncüsü ise ya Kilab oğullarından Zeydu'l-Hayr Tai, yahut da Nebhan oğullarından biri. Kureyşliler bundan dolayı öfkelendiler de: Bizleri bırakıp Necd'in büyüklerine mi veriyor? dediler. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Ben bunu ancak onları İslâm'a ısındırmak için yaptım" buyurdu. Daha sonra gür sakallı, yanağının iki elmacığı çıkık, gözleri içe gömülü, alnı yüksek, başı tıraşlı bir kimse gelerek: Ey Muhammed! Allah'tan kork, dedi. Resulüllah cevaben: "Eğer ben Allah'a isyan edersem, artık ona kim itaat eder ki? Sizler, beni güvenilir bulmazken Allah beni yer halkına emin kılmıyor mu?" dedi. Sonra o kimse arkasına dönüp gitti. Sahabelerden biri onu öldürmek için Peygamber'den izin istedi. (Muhtemelen bu şahıs; Halid b. Velid'dir) Resulüllah (a.s.): "Bu kimsenin soyundan öyle bir kavim meydana gelecek ki, onlar Kur'an'ı okuyacaklar fakat Kur'an'ın tatlılığı onların boğazlarından aşağıya geçmeyecek. Onlar Müslüman halkı öldürürler de putperestleri bırakırlar. Onlar İslâm'dan, okun avdan (delip) çıkması gibi çıkarlar. Eğer ben onların zamanına yetişmiş olsaydım Ad kavminin öldürülüşü gibi bunları öldürürdüm" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1762

Hz. Ali (r.a.)
Resulüllah'tan (a.s.) şöyle işittiğini haber vermiştir: "Zamanın sonunda yaşları küçük, akılları yetersiz bir topluluk ortaya çıkacaktır. Onlar mahlûkata verilen sözlerin en hayırlısından (Kur'an ve hadisten) bahsederler, Kur'an okurlar fakat Kur'an onların hançerelerinden öteye geçmez. Bunlar atılan okun süratle avı delip geçmesi gibi dinden çıkarlar. Siz onlarla (harbte) karşılaştığınızda onları öldürünüz. Çünkü bunları öldürene, Kıyamet günü Allah katında bir sevap vardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1771

Sehl b. Huneyf'in (r.a.) rivayet ettiğine göre, Yuseyr b. Amr şöyle dedi:
"Sehl b. Huneyf'e Sen Peygamber'i hiç Haricileri zikrederken işittin mi?" diye sordum. Bunun üzerine o: Ben Peygamber'den (eliyle doğu tarafına işaret ederek) şöyle buyurduğunu işittim: "Bir topluluk, dilleri ile Kur'an'ı okurlar da Kur'an onların köprücük kemiklerinden öteye geçmez. Onlar, atılan bir okun avı delip geçmesi gibi dinden süratle çıkarlar."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1776

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Bir defa Ali'nin (r.a.) oğlu Hasan, zekât hurmalarından bir tanesini alıp ağzına koydu. Bunu gören Hz. Peygamber: "Kaka, kaka! Onu ağzından çıkar. Bizim sadaka yemediğimizi sen bilmiyor musun?" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1778

Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): " (Çoğu kez) ailemin yanına dönüp geldiğimde yatağımın üzerine düşmüş bir hurma bulurum. Sonra onu, yemek için ağzıma kaldırırım. Ancak, onun zekât (hurması) olmasından korkarak hemen elimden atarım" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1779

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.), bir hurma tanesi buldu ve bunun üzerine: "Bu zekât malından olmasaydı onu muhakkak yerdim" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1781

Enes b. Malik (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Berire (r.ah.), Kendisine sadaka olarak verilmiş bir parça eti Peygamber'e (a.s.) hediye etti. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Bu et, Berire'ye bir sadakadır, bize ise bir hediyedir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1786

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber'e (a.s.) bir sığır eti getirildi de: Bu Berire'ye sadaka olarak verilen ettir, denildi. Bunun üzerine Resulüllah: "Bu, Berire'ye sadakadır bize ise hediyedir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1787

Ümmü Atiye (r.ah.) şöyle anlatır:
Resulüllah (a.s.) bana zekâtlık bir koyun göndermişti. Ben de bunun etinden bir parça Aişe'ye (r.ah.) gönderdim. Resulüllah, Aişe'nin yanına geldiğinde: "Yanında yiyecek bir şey var mıdır?" diye sormuş. O da: "Hayır, bir şey yoktur. Yalnız sizin Nüseybe'ye gönderdiğiniz koyunun etinden, bize yolladığı bir parça et vardır" diye cevap vermiştir. Resulüllah (a.s.): "Getiriniz, o zekât yerine ulaştı" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1789

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber (a.s.), (ailesi dışından) bir yiyecek getirildiğinde; (Bu hediye mi, yoksa zekât mıdır? diye) onun mahiyeti hakkında sormayı itiyat hâline getirmişti. Hediye ise, ondan yer zekât ise ondan yemezdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1790

Abdullah b. Ebu Evfa (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) âdeti olduğu üzere, huzuruna bir cemaat zekâtlarıyle geldiğinde: "Ey Allahım! Bunlara salat et (rahmet ve mağfiret ihsan eyle)!" diye dua ederdi. Babam Ebu Evfa, zekâtını getirdiğinde onun için de Allah Resulü (a.s.): "Ey Allahım! Ebu Evfa ailesine salat eyle" diye dua etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1791

CanDostu
04-08-2009, 22:16
ORUÇ

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da bağlanır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1793

İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) Ramazandan bahisle: "Hilali görmedikçe oruç tutmayınız. Ve yine hilali görmedikçe iftar etmeyiniz (bayram yapmayınız). Eğer hilal size karşı bulutla örtülürse, hilal için takdir (yani hesap) yapınız" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1795

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Ramazan hilalini gördüğünüzde oruç tutunuz. Şevval hilalini gördüğünüzde ise iftar edin (bayram yapın). Hava bulutlu olursa otuz gün oruç tutunuz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1808

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.): "Bir veya iki gün öncesinden oruç tutmak suretiyle sakın Ramazanın önüne geçmeyiniz. Bir kimsenin âdet edindiği bir orucu tutması bundan müstesnadır. Böyle bir kimse o orucunu varsın tutsun" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1812

Ümmü Seleme (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) bazı aile fertleri yanına bir ay süreyle girmemeye yemin etmişti. Yirmi dokuz gün geçince, günün evvelinde (yahut sonunda) onların yanına girdi. Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü! Sen bizim yanımıza bir ay girmemeye yemin etmiştin" denildiğinde Hz. Peygamber: "Ay, yirmi dokuz gün olur" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1816

Ebu Bekre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Bayram ayları noksan olmazlar. Bunlar, Ramazan ve Zil-hicce aylarıdır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1822

Adiy b. Hatim (r.a.) şöyle haber vermiştir:
...Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için...ayeti nazil olduğu zaman Adiy b. Hatim Peygamber'e hitaben: "Ey Allah'ın Resulü! Ben yastığımın altına bir beyaz ve bir siyah olmak üzere iki ip koyuyorum da geceyi gündüzden fark ediyorum" dedi. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.): "Muhakkak ki, senin yastığın çok enlidir (senin kafan kalın da bundaki inceliği anlamadın). Bu beyaz iplik ile siyah iplik gecenin karanlığı ile gündüzün beyazlığından ibarettir," buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1824

Sehl b. Sa'd (r.a.) şöyle haber vermiştir:
"...Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için..."(Bakara, 187) ayeti nazil olduğu zaman bazı kimseler bir beyaz bir de siyah iplik alıp, bunların renklerini açıkça fark edinceye kadar yerlerdi. Nihayet Yüce Allah, mine'l-fecri (fecirden)beyanını indirip bunu tamamen açıkladı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1825

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) haber verdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Bilâl ezanı gece okuyor. Siz, İbn. Ümmü Mektum'un ezanını işitinceye kadar yiyip içiniz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1827

İbn Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bilâl'in ezanı (veya Bilâl'in nidası) sizden hiç kimseyi sahurundan alıkoymasın. Çünkü o, henüz gece iken ezan okur (veya nida eder). Öyle ki, (namazda) kaim olanınızı (sabah namazı yaklaşıyor diye) vazgeçirsin. Uykuda olanınızı da uyandırsın." Ve (Peygamber elini düzeltip yukarı kaldırarak): "Aklığın böyle böyle zahir olması fecir değildir.(İki parmağının arasını açarak) böyle oluncaya kadar (fecir doğmaz) " buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1830

Enes'in (r.a.) haber verdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Sahur yemeği yeyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1835

Zeyd b. Sabit (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
"Biz Resulüllah (a.s.) ile beraber sahur yemeği yedik. Sonra (Sabah) namaza kalktık" dedi. Enes b. Malik: "Sahur ile sabah namazı arasında ne kadar zaman oldu?" diye sordu. O da: "Elli ayet (okunacak) kadar" diye cevap verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1837

Sehl b. Sa'd'ın (r.a.) bildirdiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "İnsanlar iftar yapmakta (sünnet vechile) acele davrandıkları müddetçe daima hayır üzeredirler" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1838

Ömer'in (r.a.) haber verdiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Gece şu taraftan (doğu tarafından) yönelip geldiği, gündüzde şu taraftan (batıdan) arkasına dönüp gittiği, Güneş de battığı zaman oruçlu orucunu bozmuştur (yani orucunu bozma vakti girmiştir) " buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1841

Abdullah b. Ebu Evfa (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Biz Resulüllah (a.s.) ile beraber Ramazan ayında bir seferde bulunduk. Güneş battığı zaman Resulüllah birine: "Ey filan! Haydi (bineğinden) in de bize sevik karıştır" dedi. O zat: Ey Allah'ın Resulü! Henüz gündüzdür dedi. Resulüllah tekrar: Haydi in de bizim için sevik karıştır, buyurdu. O kimse (devesinden) indi ve sevik bulayıp Peygamber'e getirdi. Hz. Peygamber de (a.s.) ondan içti ve sonra eliyle işaret ederek: "Güneş şuradan (batı tarafından) battığı ve gece de şuradan (doğu cihetinden) geldiğinde oruçlunun iftar vakti girmiştir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1842

İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) yiyip içmeksizin oruçları birbirine eklemekten nehiy buyurdu. Sahabeler: Ama siz peş peşe oruç tutuyorsunuz, dediklerinde. Resulüllah (a.s.): "Ben, sizin gibi değilim. Zira ben, (Rabbim tarafından) yedirilir ve içirilirim" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1844

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Allah Resulü (a.s.) orucu birbirine eklemekten nehyetmişti. Müslümanlardan birisi Resulüllah'a: Ey Allah'ın Resulü! Sen bir günün orucunu diğer güne ekliyorsun, dedi. Buna karşılık Resulüllah: "Sizin hanginiz bana benzer? Rabbim beni yedirip içirdiği halde gecelerim" buyurmuştur. Fakat sahabelerin ard arda oruç tutmakta ısrar etmeleri üzerine Resulüllah, oruçlarına bir gün, sonra bir gün daha (arka arkaya iki gün) ekledi. Sonra (üçüncü günü) hilali gördüler. Bunun üzerine Resulüllah, arka arkaya oruç tutmaktan vaz geçmeyenleri ihtar eder mahiyette: "Eğer hilal (bir ay) gecikseydi, ard arda oruç tutmayı (savm-ı visal) sizin için (ibret dersi olsun diye) o kadar artırırdım" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1846

Enes (r.a.) şöyle anlatır:
Resulüllah (a.s.) Ramazan'da namaz kılıyordu. Ben de geldim ve yanıbaşına namaza durdum. Bir başkası daha gelip o da namaza durdu. Nihayet bir cemaat olduk. Resulüllah, benim arkasında olduğumu hissedince, namazda hafifletme ve kısaltmalar yapmaya başladı. Sonra evine girdi. Kendisi öyle bir namaz kıldı ki onu bizim yanımızda iken kılmazdı. Sabaha ulaştığımızda kendisine: Dün geceki namazda arkanda bizim bulunduğumuzu anladın mı? diye sorduk, Cevaben: "Evet. yaptığım hafifletme ve kısaltmaya beni sevkeden sizlerin varlığını anlamış olmamdır" buyurdu. Enes (r.a.) sözlerine devamla: Allah Resulü (a.s.) bir günün orucunu diğerine eklemeğe başladı. Bu, ayın sonunda olmuştu. Sahabelerden bazı kimseler de oruçları birbirine eklemeğe başladılar. Bunun üzerine Peygamber: "Bu kimselere ne oluyor ki, oruçları birbirine ekleyip duruyorlar! Muhakkak ki, sizler, benim gibi değilsiniz. Allah'a yeminle söylüyorum: Eğer ay benim için uzasaydı, ben muhakkak amellerde şiddet gösteren bu (mufrit) kimselerin şiddet ve ifratlarını terk edecekleri bir oruç tutardım" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1848

Hz. Aişe (r.ah.)
Resulüllah (a.s.) oruçlu iken hanımlarından birisini öperdi deyip sonra da gülmüştür.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1851

Ömer b. Ebu Seleme (r.a.)
Resulüllah'a (a.s.) oruçlu olan öpebilir mi? diye sorduğunda, Resulüllah ona, Ümmü Seleme'yi işaret ederek: "Şundan sor" buyurdu. Bunun üzerine Ümmü Seleme ona, Resulüllah'ın bu fiili yaptığını haber verdi. Bu defa Ömer b. Ebu Seleme: Ey Allah'ın Resulü! Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir, dedi. Bunun üzerine Resulüllah: "Allah'a yemin ederim ki, ben Allah'a karşı, hepinizden daha saygılı ve ondan daha çok korkanınızımdır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1863

Hz. Aişe (r.ah.) ve Ümmü Seleme (r.ah.)
Hz. Peygamber (a.s.) ihtilam olmadan cünüp olarak sabahladığında oruca devam ederdi, demişlerdir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1864

Ebu Hureyre (r.a.) şölye anlatmıştır:
Hz. Peygamber'e (a.s.) birisi gelerek: "Helak oldum. Ey Allah'ın Resulü!" dedi. Resulüllah (a.s.): "Seni helak eden nedir?" diye sordu. O şahıs: "Ramazanda (oruçlu iken) hanımımla cinsi münasebette bulundum" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Bir köleyi hürriyetine kavuşturabilir misin?" buyurdu. O zat: Hayır, kavuşturamam dedi. Resulüllah: "Öyle ise iki ay ara vermeden oruç tutmaya gücün yeter mi?" Hayır, buna muktedir olamam dedi. Resulüllah: "Altmış yoksulu doyurabilir misin?" dedi. O kimse: "Hayır, doyuramam" dedi. Sonra o zat oturdu. Bu arada Peygamber'e içi hurma ile dolu (on beş Sa' alabilen) bir zenbil getirildi. Peygamber o zata: "Bunu (al da) sadaka yap" buyurdu. O kimse: Benden fakir bir yoksula mı vereceğim? Medine'nin karataşlı iki tarafı arasında buna benim ailemden daha muhtaç bir ev halkı yoktur, dedi. Bunun üzerine Peygamber yan (azı) dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra o kimseye: "Öyleyse bunu kendi ailene yedir!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1870

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah'a (a.s.) bir kimse gelerek: Yandım! dedi. Resulüllah: "Niçin (yandın)?"diye sordu. O zat: "Ramazanda gündüzleyin eşimle cinsi münasebette bulundum" dedi.Hz. Peygamber (a.s.): "Sadaka ver, sadaka ver" dedi. O zat: "Sadaka verecek bir şeyim yok" dedi. Peygamber ona oturmasını emretti. Derken Peygamber'e içlerinde yiyecek bulunan iki zenbil geldi. Resulüllah o fakir kimseye; bunu alıp tasadduk etmesini emir buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1873

İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) Mekke'nin fetih yılında ramazanda yola çıktı. Kedid mevkiine varıncaya kadar oruç tuttu. Sonra orucunu bozdu. Resulüllah'ın sahabeleri, Peygamber'in fiillerinden daima en yeni olanlara tabi olurlardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1875

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) bir sefer esnasında, insanların başına toplandığı ve gölgelendirmekte oldukları birisini gördü. ve: "Bunun nesi var?" diye sordu. Sahabeler: "Oruç tutmaktadır" dediler. Bunun üzerine Resulüllah: "Seferde oruç tutmanız (her zaman) sırf bir iyilik sayılmaz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1879

Enes b. Malik'in (r.a.) rivayetinde anlatıldığına göre:
Enes b. Malik'in kendisine, seferde Ramazan orucu sorulduğunda: "Biz Ramazanda Resulüllah (a.s.) ile yolculuk ettik. Bu yolculukta ne oruç tutan tutmayanı, ne de tutmayan tutanı ayıpladı" diye cevap verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1884

Enes (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber bir seferde bulunmuştuk. Bizden kimi oruç tutmuş, kimi de yemişti. Sıcak bir günde konakladığımızda çoğumuz gölgelenmişti. Elbisesi olan elbisesiyle, kimimiz de eliyle güneşten korunuyordu. Oruç tutanlar hararetten kesilip düştüler. Buna karşılık oruç tutmayanlar, kalktılar, çadırları kurdular ve develeri suladılar. Bu faaliyetler üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Bu gün oruç tutmayanlar, tam sevap alıp gittiler" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1886

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle nakletmiştir:
Hamza b. Amr Eslemi, Resulüllah'a (a.s.) sefer hâlindeki oruçtan sordu. Resulüllah: "Dilersen oruç tut, dilersen oruç tutma" diye cevap vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1889

Ebu Derda (r.a.) şöyle anlatır:
Biz Ramazan ayında çok sıcak bir günde, Resulüllah (a.s.) ile beraber sefere çıktık. Her birimiz sıcaklığın şiddetinden dolayı elini başına koyuyordu. Aramızda ise Resulüllah (a.s.) ile Abdullah b. Ravaha'dan (r.a.) başka oruç tutan kimse yoktu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1892

Ümmül-Fadl bt. Haris (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Bazı insanlar Arefe günü onun yanında Resulüllah'ın (a.s.) oruçlu olup olmadığı hususunda münakaşa ettiler. Bir kısmı, Resulüllah oruçludur, dedi. Diğer bir kısmıda Resulüllah oruçlu değildir, dedi. Bunun üzerine ben Resulüllah'a bir bardak süt gönderdim. Allah Resulü (a.s.), bu sırada Arafat'ta devesinin üzerinde vakfe yaparken, o sütü içti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1894

Ümmü'l-Fadl (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Ashaptan bazı kimseler, Arefe günü oruç hususunda şüpheye düştüler. Biz de Arafat'ta Resulüllah ile beraber bulunuyorduk. Bunun üzerine ben, Peygamber Arafat'ta iken ağaçtan oyulmuş bir kap içinde kendisine süt gönderdim. Peygamber de (a.s.) bu sütü içti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1895

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Cahiliye devrinde Kureyş aşure günü oruç tutardı. (Hicretten evvel) Resulüllah (a.s.) da aşure orucunu tutmuştur. Medine'ye hicret ettiğinde yine aşure orucunu tuttuğu gibi, (sahabelere de) bu orucu tutmalarını emretti.(İkinci sene) ramazan ayında oruç farz kılınınca, Allah Resulü (a.s.): "İsteyen aşure orucunu tutar, isteyen de terk eder" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1897

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Cahiliye devri ahalisi aşure günü oruç tutarlardı. Resulüllah (a.s.) ve müslümanlar da ramazan orucu farz kılınmadan önce o gün oruç tutmuşlardır. Ramazan orucu farz kılınınca, Hz. Peygamber: "Şüphesiz ki, aşure Allah'ın günlerinden bir gündür. Artık dileyen o gün oruç tutar, dileyen de o gün oruç tutmaz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1901

Abdullah b. Mesûd'un anlatıyor:
Abdurrahman b. Yezid şöyle dedi. Eşas b. Kays bir Aşure günü Abdullah'ın yanına gelerek, onun yemek yediğini gördü ve: Ey Ebu Muhammed! Aşure günü nedir bilir misin? O da "O nedir? diye sorduğunda "Şüphesiz bu gün aşure günüdür, dedi. İbn Mesûd (r.a.) ise: "Ramazan orucunun farz kılınmasından önce bu günde oruç tutulurdu. Ramazan orucu emredilince bu terk olundu" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1905

Humeyd b. Abdurrahman'nın Muaviye b. Ebu Sufyan'dan (r.a.) naklettiğine göre kendileri Muaviye b. Ebu Sufyan'ı Medine'deki hitabında, yani Muaviye bir aşure günü Medine'ye gelip halka hitabında şöyle derken işitmiştir:
Ey Medineliler! Hani alimleriniz? (Biliniz ki) ben Resulüllahdan (a.s.) işittim, (bu gün için) şöyle buyuruyordu: "Bu gün aşure günüdür. Aşure günü oruç tutmayı Allah size farz kılmamıştır. Halbuki ben oruçluyum. Sizlerden her kim bu orucu tutmak isterse tutsun; tutmak istemeyen de tutmasın" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1909

İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) Medine'ye geldiğinde Yahudiler aşure günü oruç tutuyorlardı. Yahudilere bu orucun mahiyeti sorulduğunda, onlar: "Böyle bir günde Allah Musa'yı ve İsrail oğullarını Firavun'a karşı galip kılmıştır. Biz de o günü tazim maksadıyla oruç tutuyoruz" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Biz Musa'ya sizden daha yakın ve evlayız" buyurarak o gün de oruç tutulmasını emretti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1910

Ebu Musa (r.a.) şöyle anlatır:
Aşure günü Yahudilerin, tazim ettikleri ve bayram edindikleri bir gündü. Resulüllah (a.s.): "O gün sizler de oruç tutunuz," buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1912

İbn Abbas şöyle anlatmaktadır:
İbn Abbas (r.a.) kendisine aşure günü orucu sorulduğunda: "Resulüllah'ın (a.s.) bu günden başka, faziletinin bütün günleri içermesini talep ederek oruç tuttuğu bir gün ve bu aydan yani Ramazandan başka faziletinin bütün ayları içermesini talep ederek oruç tuttuğu başka bir ay bilmiyorum" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1914

Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle bildirmiştir:
Resulüllah (a.s.) aşure günü Eslem kabilesinden bir kimseyi gönderip insanlar arasında şunu ilan etmesini emretmiştir: "Birşey yememiş olan oruç tutsun. Yemiş olan ise artık orucunu geceye kadar devam ettirsin!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1918

Rubey bt. Muavviz b. Afrâ (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) Medine etrafındaki Ensar köylerine aşure günü kuşluk zamanı şu haberi gönderdi: "Her kim oruçlu olarak sabaha ulaştı ise artık orucunu tamamlasın. Kim de bir şey yiyerek sabahladı ise gününün geri kalan kısmını yemek yemeyerek tamamlasın!" Rubey sözlerine şöyle devam etmiştir: Biz bundan sonra aşure orucunu tutar, bütün çocuklarımıza da tutturur ve onlarla mescide giderdik. Oruçlu çocuklarımıza boyalı yünden oyuncak düzerdik de onlardan biri yemek diye ağlarsa iftar vakti erişinceye kadar ona bu oyuncağı verip eğlendirirdik.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1919

Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) sizi şu iki günde oruç tutmaktan nehyetti: Birisi orucu tamamladığınız Ramazan Bayram'ı günüdür, diğeride kurbanınızın etinden yediğiniz Kurban Bayram'ı günüdür.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1920

Ebu Saîd Hudrî (r.a.)
Hz. Peygamber'den (a.s.) şöyle işittiğini haber vermiştir: "İki günde oruç tutmak sahih olmaz: Kurban bayramı günü ile Ramazan Bayramı günü."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1922

İbn Ömer'in (r.a.) rivayetinde anlatıldığına göre:
Bir kimse İbn Ömer'e gelip: Bir gün oruç tutmayı adadım. Ancak bu nezrettiğim gün de Kurban Bayramı yahut Ramazan Bayramı gününe isabet etti (nasıl yapayım?) diye sordu. İbn Ömer "Yüce Allah nezri yerine getirmeyi emir buyurdu. Resulüllah (a.s.) ise bu (bayram) gününün orucundan nehyetti" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1924

Cabir b. Abdullah'ın (r.a.) şöyle söylediğini
Muhammed b. Abbad haber vermiştir: Cabir b. Abdullah (r.a.), Kâbe'yi tavaf etmekte iken kendisine, Resulüllah (a.s.) Cuma günü oruç tutmaktan nehyetti mi? diye sordum. Cevaben: "Şu Beyt'in sahibine yemin olsun ki, evet nehyetti" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1928

Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Sizden biriniz Cuma'dan bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmadıkça sakın yalnızca Cuma günü oruç tutmasın" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1929

Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle haber vermiştir:
...oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir...ayeti nazil olduğunda, oruç tutmayıp da fidye vermek isteyenler, oruç tutmayıp fidye verdiler. Bundan sonraki ayet nazil olunca o ayet fidye vermeyi, eda ve kazaya gücü yetmeyenlere tahsis etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1931

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
" (Bazen) üzerimde Ramazandan oruç borcu kalırdı da, Resulüllah (a.s.) ile meşgul olup ilgilenmekten dolayı bu orucu Şaban ayından başka bir ayda yerine getirmem mümkün olmazdı."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1933

Hz. Aişe'nin (r.ah.) haber verdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Kimin üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse, o ölünün velisi, ölen kimse yerine oruç tutabilir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1935

İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah'a (a.s.) bir kadın gelerek: "Annem, üzerinde bir ay oruç borcu olduğu halde öldü" dedi. Resulüllah (a.s.) ona: "Eğer annenin üzerinde herhangi bir borç bulunsaydı sen o borcu öder miydin?" diye sordu. Kadın: "Evet" deyince Allah Resulü (a.s.): "Öyle ise Allah'a olan borç başka borçlardan daha ziyade ödenmeğe layıktır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1936

Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Herhangi biriniz (bilhassa) oruçlu bulunduğu gün artık kötü söz söylemesin ve cahilliğe kapılmasın. Eğer bir kimse kendisi ile dövüşür yahut söverse derhal; ben oruçluyum, ben oruçluyum, desin" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1941

Sehl b. Sa'd'ın (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan Kıyamet gününde yalnız oruç tutanlar girer. Onlarla beraber başka hiçbir kimse giremez. (Kıyamet gününde) oruçlular nerede? diye çağrılır. Oruç tutanlar kalkıp o kapıdan girerler. Oruçluların sonuncusu bu kapıdan içeri girdiği zaman kapı kapatılır, artık ondan içeriye hiç kimse giremez."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1947

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Herhangi bir kul Allah rızası için bir gün oruç tutarsa, bundan dolayı şüphesiz Allah o kulun yüzünü ateşten yetmiş sonbahar (yetmiş yıl) kadar uzaklaştırır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1948

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Kim oruçlu iken unutup yer, içerse orucunu (bozmayıp) tamamlasın. Çünkü ona ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1952

İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) Ramazandan başka hiç bir ayda tam olarak oruç tutmamıştır. Allah Resulü diğer aylarda oruç tuttuğu zaman onu gören birisi: Hayır yemin olsun, Resulüllah bu ay hiç iftar etmiyor diyecek kadar oruç tutardı. Oruç tutmadığı zamanda da onu gören birisi: Hayır yemin olsun, Resulüllah bu ay hiç oruç tutmuyor diyecek derecede oruç tutmazdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1959

Enes (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) bazen, "O artık hep oruçludur, O hep oruçludur" denilinceye kadar oruç tutar, bazen de "O artık hiç oruç tutmamıştır, O hiç oruç tutmuyor" denilinceye kadar oruç tutmazdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1961

Abdullah b. Amr b. As (r.a.) şöyle anlatır:
Abdullah'ın: "Ben hayatta bulunduğum müddetçe geceleyin namaz kılacağım, gündüzleyin de oruç tutacağım" diye yemin ettiği Resulüllah'a haber verildiğinde, Allah Resulü (a.s.): "Gerçekten sen böyle mi söylüyorsun?" dedi. Ben de kendisine: "Evet böyle söyledim Ey Allah'ın Resulü!" dedim. Resulüllah: "Sen bu ağır ibadeti yerine getiremezsin. Sen bazen oruç tut, bazen ye, bazen uyu, bazen namaz kıl. Her aydan üç gün oruç tut. Her iyiliğe onun on misli mükâfat vardır. Kim bir iyilikle gelirse işte ona bunun on katı vardır. Bu, her ayın üç gün orucu bütün sene oruç gibidir" buyurdu. Ben bundan daha fazlasına muktedir olurum, dedim. Öyle ise bir gün oruç tut, iki gün ye, buyurdu. Ben bundan daha fazlasına muktedir olurum ya Resulüllah dedim. Öyle ise; bir gün oruç tut, bir gün tutma. İşte bu Davud'un (a.s.) orucudur. Bu, oruç tutmanın en âdil olanıdır, buyurdu. Ben bundan daha fazlasına muktedir olurum, dedim. Resulüllah (a.s.): "Bundan daha faziletli oruç yoktur" buyurdu. Abdullah b. Amr (ihtiyarlayıp da taahhüt ettiği ibadeti yerine getirmekten aciz kalınca): "Resulüllah'ın söylediği her ayda üç gün oruç tutmayı kabul etmiş olsaydım, bana hiç şüphesiz ehlim ve malımdan daha sevimli olacaktı," diye hayıflanmıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1962

İmran b. Huseyn (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Allah Resulü (a.s.), ona (veya bir başkasına): "Şaban ayının ortalarında oruç tuttun mu?" diye sormuştur. O, hayır tutmadım, deyince. Resulüllah: "Ramazandan sonra iki gün oruç tut" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1979

İbn Ömer (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Sahabelerden bazı kimselere, rüyalarında, Kadir gecesinin, (Ramazan'ın) son yedi günü içinde olduğu gösterildi. Resulüllah (a.s.) onlara: "Görüyorum ki rüyalarınız Ramazanın son yedi günü hakkında biribirine uygun düşmüştür. Artık kim Kadir gecesini aramaya kalkışırsa, onu Ramazan'ın son yedisinde arasın" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1985

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle anlatır:
Resulüllah (a.s.) Mescitte Ramazan ayının ortasındaki on günde itikâf ediyordu. Yirminci gece dolup Peygamber yirmi birinci geceyi karşılayacağı zaman eve dönerdi. Kendisi ile beraber itikâf edenler de dönerlerdi. Sonra kendisi bir ayda ikamet etti de, bu ayda iken, içinde evine dönmekte olduğu o gecede de itikâf etti. Muteakiben halka bir hutbe irat ederek Allah'ın dilediği bazı şeyleri onlara şöyle emretti: "Ben şu on günde itikâf ediyordum. Sonra bana şu son on günde itikâf etmem zahir oldu. Benimle beraber itikâf etmiş olan, kendi itikâf yerinde gecelesin. Ben, bu geceyi muhakkak görmüştüm, fakat o bana unutturuldu. Siz onu (Kadir gecesi) son ondaki her tek gecede arayın. Ben kendimi bir su ve bir çamur içinde secde ederken gördüm." Ebu Saîd Hudrî sözlerine devamla: Biz yirmi birinci gecede yağmura tutulduk. Hatta Mescidin çatısı Resulüllah'ın namaz kıldığı yere aktı. Ben, sabah namazından dönerken Resulüllah'a baktığımda, yüzü yağmur çamur içerisinde idi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1993

Hz. Aişe'nin (r.ah.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Kadir gecesini Ramazanın son on günü içinde arayınız" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1998

CanDostu
04-21-2009, 23:13
İTİKAF

İbn Ömer (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) Ramazan'ın son on gününde itikâfa girdiğini bildirmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2002

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) Ramazan'ın son on günü girince geceleri ihya eder, aile halkını da uyandırır, ibadete daha fazla önem verirdi. Diğer vakitlerden çok daha fazla bir ibadet gayreti içerisinde olurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2008

Hz. Aişe'nin (r.ah.) haber verdiğine göre:
Resulüllah (a.s.), Ramazan'ın son on gününde, diğer vakitlerden daha fazla ibadet yoğunluğu içerisine girerdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2009


HAC

İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Bir kimse Resulüllah'a, (a.s.) ihrama giren kişi ne gibi elbise giyebilir? diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.) "Gömlek, sarık, kilot, bornoz, mest giymeyin. Ancak biriniz ayakkabı bulamazsa o zaman mest giysin. Ama mestleri topuktan aşağısından kessin. Zağferan yahut vers (alaçehri) ile boyanmış olan bir şey giymeyiniz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2012

İbn Abbas (r.a.)
Resulüllah'tan (a.s.) şöyle işittiğini haber vermiştir: Allah Resulü hutbe irat ederken ihrama gireni kastederek: "Şalvarlar (donlar), izar bulamayanlar için, mestler de ayakkabı bulamayanlar içindir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2015

Yaala b. Umeyye (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) Ciranede iken huzuruna bir kimse çıkageldi. Üstünde bir cübbe vardı. Cübbenin üzerinde de zağferanlı güzel bir koku mevcuttu Peygamber'e hitaben: "Bana umremde ne şekilde hareket etmemi emredersin?" diye sordu. Bu sırada Peygamber'e vahiy indirilmişti. Hemen üzeri bir örtü ile örtüldü. Ebu Yaala devamla: Ben Peygamber'i kendisine vahiy geldiği sırada görmeyi çok arzu ederdim. Bu sırada Ömer b. Hattab (r.a.) "Peygamber'i vahiy indirildiği zaman görmek mi arzu ediyorsun?" diyerek elbisenin kenarını kaldırdı. Ben de Resulüllah'a baktım. Peygamber'de, uyuyan kimsenin horultusu gibi bir horultu vardı (ravi, deve yavrusu iniltisi gibidir demiştir). Kendisinden vahiy hâli kalkınca Resulüllah (a.s.): "Hani! umre hakkında soru soran kişi nerede?" diye sordu. Ve o adama hitaben: "Elbisenden bu koku eserini gider. Üzerindeki cübbeyi çıkar.(Bu ihramı giy) ve haccında ne yaptınsa umrende de onu yap" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2017

İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Medine halkı için Zul Huleyfe'yi, Şamlılar (Mısır, Mağrib) için Cuhfeyi, Necd halkı için Karnu'l-Menazil mevkiini, Yemenli'ler için Yelemlem'i (ihrama girmek için) mîkat yerleri olarak belirledi. Bunlar, hac ve umre yapmak isteyen bu memleketler halkı ile diğer memleketlerden yolları bu mevkilere uğrayan kimselerin mîkatlarıdır. Bunlardan başka, bu mîkatlarla, Mekke arasındaki yerlerde yaşayanlar da bulundukları yerden ihrama girerler. Hatta Mekke halkı, Mekke'den ihrama girerler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2022

İbn Ömer'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Medine halkı Zu'l-Huleyfe, Şam'dan gelenler Cuhfe, Necd'den gelenler Karn'dan (itibaren) ihrama girer ve telbiye ederler" buyurmuştur. Abdullah Resulüllah'ın: "Ve Yemen ahalisi de, Yelemlem'de ihrama girsinler" buyurduğu bana ulaştı, demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2024

Abdullah b. Ömer (r.a.) Resulüllah'ın (a.s.) telbiyesinin şöyle olduğunu haber vermiştir:
"Lebbeyk Allahümme! Lebbeyk! Lebbeyke la şerike leke lebbeyk! İnnel-hamde ven-nımete leke, vel-mulke la şerike leke."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2029

İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:
"Allah Resulü'nün (a.s.) telbiyeye nereden başladığı tartışmasının cevabı işte bu (Zu'l-Huleyfe'nin yakınındaki) Beyda tepesidir: Allah Resulü telbiyeye sadece Mescidin (Zu'l-Huleyfe'nin) bulunduğu yerden başlamıştır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2033

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
"Ben Resulüllah'ı (a.s.) ihrama girerken, ihramı için, bir de ihramı çıkarıp Kâbe'yi tavaf etmesinden önce, güzel koku ile kokulandırırdım."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2040

Saab b. Cessame Leysî (r.a.)
Ebva'da veya Veddan'da bulunan Resulüllah'a (a.s.) bir yaban eşeği hediye ettiğini, Resulüllah'ın ise bunu kabul etmediğini anlatır. Saab sözlerine devamla; Resulüllah yüzümdeki üzüntü alâmetini görünce, gönlümü hoşnut etmek için: "Biz ihramlı olmasaydık hediyeni geri çevirmezdik" buyurmuştur demektedir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2059

İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Saab b. Cessame (r.a.), Peygamber'e (a.s.) ihramlı iken bir yaban eşeği hediye etti. Fakat Allah Resulü (a.s.) bunu kabul etmeyip geri çevirerek: "İhramlı olmasaydık, mutlaka bu hediyeni kabul ederdik" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2060

Ebu Katâde (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) ile beraber yola çıktık. Nihayet Kâha denilen yere vardığımızda bizden bir kısmı ihramlı, bir kısmı ihramsızdı. Bu arada arkadaşlarımın birbirlerine bir şey göstermeye çalıştıklarını gördüm ve hemen ben de o tarafa baktım. Birde ne göreyim bir yaban eşeği! Süratle atımı eğerleyip mızrağımla birlikte atıma bindim. Tam bu sırada kamçım yere düştü. İhramlı olan arkadaşlarıma: "Kırbacımı bana uzatıverin" dedim. Onlar cevaben: "Yemin olsun ki, bu av hususunda sana hiçbir şekilde yardımcı olamayız" dediler. Bunun üzerine kendim hayvandan inip kamçımı aldım ve tekrar bindim. Nihayet arkasından koşturarak yaban eşeğine bir tepe ardında yetiştim ve mızrağımı saplayıp onu öldürdüm. Daha sonra onu, arkadaşlarımın yanına getirdim. Bir kısmı onu yiyiniz, bir kısmı da onu yemeyiniz dediler. Peygamber (a.s.) ise önümüzde idi. Hemen atımı harekete geçirerek Peygamber'e yetiştim "O helaldır, onu yeyiniz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2062

Hz. Aişe (r.ah.) Hz. Peygamber'den (a.s.)
şöyle işittiğini haber vermiştir: "Dört çeşit hayvan vardır ki, bunların her biri fasıktır. Bunlar hem mîkat dışında (hıll) ve hem de, harem bölgesinde öldürülürler: Karga, çaylak, fare, saldırıp yaralayan köpek."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2068

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber: "Beş çeşit hayvan vardır ki, ihramda olanın Harem'de iken onları öldürmesinde günah yoktur: (Bunlar) fare, akrep, karga, çaylak ve kuduz köpektir buyurmaktadır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2073

Kaab b. Ucre (r.a.) şöyle anlatır:
Hudeybiye gününde (Ravi Kavariri'ye göre) tenceremin (Ravi Abu Rabi'ye göre) taş kabın altına ateş yakarken Resulüllah (a.s.) yanıma geldi. Yüzümden bitler saçılıyordu.(Bunu görünce) Resulüllah (a.s.) bana: "Başındaki haşereler sana eziyet veriyor mu?" diye sordu. Ben: "Evet" cevabını verince, Allah Resulü (a.s.): "Öyle ise tıraş ol. Buna karşılık, üç gün oruç tut. Veya altı fakiri doyur. Yahutta bir kurban kes" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2080

İbn Abbas (r.a.)
"Hz. Peygamber (a.s.) ihramlı iken kan aldırdı" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2087

İbn Buhayne (r.a.)
"Peygamber (a.s.) Mekke yolunda, ihramlı iken başının ortasından kan aldırdı" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2088

Ebu Eyyûb Ensari'nin (r.a.) şöyle dediğini
Abdullah b. Huneyn nakletmiştir: İbn Abbas beni bir mesele sormam için Ebu Eyyûb Ensari'ye gönderdi. Kendisini kuyunun iki direği arasında yıkanırken buldum. Ebu Eyyûb bir elbise ile vücüdunu perdeliyordu. Ona selam verdim. Sen kimsin? diye sordu. Ben, Abdullah b. Huneyn'im beni Abdullah b. Abbas gönderdi. Senden, Resulüllah (a.s.) ihramlı iken başını nasıl yıkardı? diye soruyor dedim. Ebu Eyyûb elini kendisini perdeleyen bez üzerine koydu ve bezi (başından göğsüne kadar) indirdi. Başı tamamıyla görünüyordu Sonra kendisine su döken kimseye: Dök! dedi. O, da başına su döktü. Ebu Eyyûb başını elleriyle ovarak, ellerini öne ve arkaya götürdü. Sonra da Resulüllah'ı (a.s.) işte böyle yıkarken gördüm, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2091

İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Bir adam devesinden düşerek boynu kırılmış ve ölmüştü. Bunun üzerine Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Onu su ve sidr ile yıkayın da, iki ihramı içinde kefenleyiniz. Fakat başını örtmeyin. Çünkü Allah onu, Kıyamet gününde "Lebbeyk Allahümme lebbeyk..." diye telbiye eder halde diriltecektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2092

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Resulüllah (a.s.) Dubaa bt. Zübeyr'in yanına vardı ve ona: "Hacca gitmek mi istedin?" diye sordu. Dubaa: " (Evet öyle) ama kendimi kesinlikle hasta hissediyorum" dedi. Resulüllah ona: "Sen haccet ve (ihrama girerken) Ey Allahım! İhramdan çıkacağım yer, beni haccetmekten aciz kılacağın yer olsun diye şart koş" buyurdu. Dubaa (o sırada) Mikdad b. Esved'in zevcesiydi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2101

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Biz Veda Haccı senesi Resulüllah (a.s.) ile beraber (hac için) yola çıktık; ve umre niyetiyle ihrama girdik. Sonra Resulüllah (a.s.): "Kimin yanında hedy kurbanı varsa umre ile hacca (Kıran haccına) niyet etsin; sonra ihramda devam ederek neticede her ikisinin ihramından beraber çıksın" buyurdu. Aişe sözlerine devamla: Ben, Mekke'ye hayızlı olarak vardım. Bu yüzden ne Kâbe'yi tavaf ettim, ne de Safa ile Merve arasında sa'y yaptım. Bu hâlimi Resulüllah'a arzettim de, bana: "Saçlarını çöz, taran ve hacca niyet et! Umreyi bırak" buyurdu. Ben de öyle yaptım. Hac görevlerini yerine getirdiğimiz zaman Resulüllah (a.s.) beni öz erkek kardeşim Abdurrahman ile birlikte Tenim'e gönderdi de ben oradan niyetlenip umre yaptım. Resulüllah: "Bu, (hayzından dolayı terk ettiğin) umrenin yerinedir" buyurdu. Artık umre niyetiyle ihrama girenler Beyt'i tavaf edip Safa ile Merve arasında sa'y yaptılar. Sonra ihramdan çıktılar. Nihayet Mina'dan döndükten sonra hacları için son bir tavaf daha yaptılar. Hac ile umreyi beraber yapanlar ise, bir tek tavaf yaptılar.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2108

Abdurrahman b. Ebu Bekr'in (r.a.) haber verdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) ona (kız kardeşi) Aişe'yi devesinin arkasına bindirip Tenim'den umre yaptırmasını emir buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2126

Cabir (r.a.) şöyle anlatır:
Resulüllah (a.s.) ile beraber biz, ifrad haccına; Aişe (r.ah.) ise umreye niyet ederek (Mekke'ye) yöneldik. Serif mevkiine geldiğimizde Aişe hayız gördü. Nihayet Mekke'ye gelince Kâbe'yi tavaf ve Safa ile Merve arasında da sa'y ettik. Resulüllah (a.s.) beraberinde kurbanlık hayvanı bulunmayanların ihramdan çıkmalarını emretti. Bize hangi şeyler helal olacak? diye sorduk. Resulüllah (a.s.): "İhramlıyken size haram olan her şey" buyurdu. Bunun üzerine biz, hanımlarımızla beraber olduk, güzel kokular süründük ve elbisemizi giydik. Halbuki Arefe gününe dört gece kalmıştı. Sonra terviye günü tekrar hacca niyet ettik. Bundan sonra Resulüllah Aişe'nin yanına girdiğinde o ağlıyordu: "Niçin ağlıyorsun" diye sordu. Aişe: "Şu anda hayız görmem beni üzmektedir. İnsanlar ihramdan çıktıkları halde, ben çıkamadım; üstelik Kâbe'yi de tavaf edemedim. Şimdi ise insanlar hacca gidiyorlar" dedi. Bunun üzerine Resulüllah: "Şüphesiz ki bu, Allah'ın Adem (a.s.) Kızları için takdir etmiş olduğu bir husustur. Binaenaleyh yıkan ve sonra hacca niyet et!" buyurdu. Aişe de böyle yaptı ve bütün vakfe yerlerinde durdu. Nihayet temizlenince Kâbe'yi tavaf ve Safa ile Merve'yi de sa'y etti. Sonra Resulüllah: "Sen hac ve umrenden birlikte çıkmış oldun" buyurdu. Aişe (r.ah.): Ey Allah'ın Resulü! Ben, içimden hacca gidip Beyti tavaf etmediğimi bilip dururken nasıl hac etmiş olurum? dedi. Resulüllah: "Öyle ise Ey Abdurrahman! Bunu götür de Tenim'den umre yaptır" buyurdu. Bu hadise, Mina'dan Muhassab mevkiine indikleri gece olmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2127

Cabir b. Abdullah (r.a.) Atâ'nın (r.a.) şöyle dediğini haber vermiştir:
Cabir b. Abdullah'ın (r.a.), yanımda bazı insanlar bulunduğu bir sırada şöyle dediğini işittim: Biz, Hz. Muhammed'in (a.s.) ashabı, sadece hac niyetiyle ihrama girdik. Atâ, Cabir'in sözlerine şöyle devam ettiğini belirterek: Peygamber (a.s.) Zil-hicce'nin dördüncü sabahı gelerek, bize ihramdan çıkmamızı emir buyurdu. Atâ, Hz. Peygamber'in: "İhramdan çıkınız ve kadınlarla bir araya geliniz" buyurduğunu nakletmiştir. Devamla Atâ "Peygamber ashabına, kadınlarla cima etmeyi kesin olarak emretmedi. Fakat kadınları, onlara helal kıldı" demiştir. Cabir (r.a.) sözlerine devamla: "Biz Arefe gününe sadece beş gece kala Resulüllah (a.s.), kadınlarımızla cima etmeyi, sonra zekerlerimizden meni damlayarak Arafat'a çıkmamızı emrediyor" diye söylendik. Cabir, eliyle işaret ederek, (Peygamber'in elini hareket ettirerek işaret edişi hâlâ gözümün önündedir). Peygamber ayağa kalkıp şöyle buyurmuştur: "Kesinlikle biliyorsunuz ki; ben sizin Allah'tan en çok korkanınız, en doğru söyleyeniniz ve en iyinizim. Eğer yanımda kurbanım olmasaydı sizin gibi ben de ihramdan çıkardım. Şu durum benim için bir daha gerçekleşseydi, yanıma (hedy) kurban almazdım. Artık ihramdan çıkınız." Bunun üzerine bizler ihramdan çıkıp Peygamber'i dinledik ve itaat ettik. Daha sonra, Atâ'nın belirttiğine göre Cabir şöyle demiştir: Birazdan Ali, vergi toplamaktan geldi. Resulüllah ona: "Neye niyet ettin?" diye sordu. Ali: "Peygamber neye niyetlendiyse ben de ona niyet ettim" diye cevap verdi. Resulüllah ona: "Öyleyse hedy gönder ve ihramlı olarak bekle" buyurmuştur. Ali de, ona bir hedy kurbanı verdi. Suraka b. Malik b. Cuşum Ey Allah'ın Resulü! (Hac aylarında umrenin cevazı) bu yılımıza mı mahsustur, yoksa devamlı mıdır? diye sordu. Resulüllah da: "Ebediyen devam edecek!" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2131

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Kureyş ile onların dinine mensup olanlar, Müzdelife'de vakfe yaparlar ve bunlar Hums diye anılırlardı. Diğer, Arap kabileleri ise Arafat'ta vakfe yaparlardı. İslâm gelince Yüce Allah Hz. Peygamber'e (a.s.) Arafat'a gitmesini ve orada vakfe yapıp sonra oradan dönmesini emir buyurdu. Bu da Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade edilmektedir: Sonra insanların aktığı yerden sizde akın...
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2140

Cübeyr b. Mut'im (r.a.) şöyle anlatır:
Bir devemi kaybetmiştim de, Arefe günü onu aramaya gittim. Bu sırada Resulüllah'ı (a.s.) Arafat'ta insanlarla vakfe yaparken gördüm ve (kendi kendime): "Yemin olsun bu Peygamber, Hums'tandır; onun burada ne işi var?" dedim. Zira Kureyş Hums'tan sayılırdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2142

Ebu Musa (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) Batha mevkiinde mola vermiş olduğu bir sırada, onun yanına vardım. Hz. Peygamber (a.s.), bana: "Hacca niyet ettin mi?" diye sordu. Ben de: "Evet" dedim. Bu sefer de: "Hangi çeşit hacca niyet edip ihrama girdin?" dedi. Ben: "Peygamber'in ihrama girişi gibi ihrama girip Lebbeyk dedim." diye cevap verdim. Resulüllah (a.s.): "Güzel yaptın. Şimdi git Beyt'i tavaf et, Safa ile Merve arasında sa'y yap, ardından da ihramdan çık" buyurdu. Bunun üzerine ben, Beyt'i tavaf ve Safa ile Merve arasını sa'y ettim. Sonra Kays oğullarından (mahremlerimden) bir kadının yanına geldim. O kadın saçlarımı tarayıp ayıkladı. Sonra ben hacca niyet edip ihrama girdim. Ravi sözlerine devamla: Ben Ömer'in hilafetine kadar bu şekilde fetva verirdim. Bir hac mevsiminde birisi Ebu Musa'ya "Ey Ebu Musa! veya: Ey Abdullah b. Kays! Bazı fetvaların konusunda yavaş ol! Kendini tut. Çünkü sen, Emîru'l-Müminin'in hac fiilleri hususunda senden sonra nasıl bir uygulama ortaya koyduğunu bilmiyorsun" dedi. Bunun üzerine ben, umuma hitaben: "Ey insanlar! Kime hac hakkında fetva verdiysek, o acele etmesin teenni ile hareket etsin. Çünkü Müminlerin Emîri yanınıza gelmektedir. Siz ancak ona uyun!" dedim. Yine Ebu Musa: "Müteâkiben Ömer (r.a.) geldi ve bu durumu kendisine arzettim." Bunun üzerine Ömer: "Eğer Allah'ın kitabı ile amel edecek olursak, o bize (başlanmış olan umre ile haccı) tamamlamayı emrediyor. Resulüllah'ın sünnetini göz önünde bulundurursak, Hz. Peygamber, kurban kesileceği yere ulaşıp kesilinceye kadar, ihramdan çıkmamıştır" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2143

Hz. Ömer'den (r.a.)
Ebu Musa'nın naklettiğine göre: O (Ebu Musa) temettu haccına fetva verirdi. Bir kimse ona: "Bir kısım fetvalarında yavaş ol! Zira Emîru'l-Mümin'in hac fiilleri hususunda ne gibi bir uygulama yapacağını bilmiyorsun" dedi. Daha sonra Ebu Musa, Ömer'le bir araya geldiğinde, bu meseleyi ona sormuştur. Bunun üzerine Ömer (r.a.): "Kesin olarak biliyorum ki, Peygamber (a.s.) ve arkadaşları temettu haccı yapmışlardır. Fakat, ben hacıların Erak mevkiine geldiklerinde kadınları ile bir araya gelip, sonra başları su damlar bir halde hacca devam etmelerini uygun görmedim" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2145

Hz. Ali'nin (r.a.) hadisinde
Abdullah b. Şakik şöyle dedi: Osman (r.a.) temettu haccı yapılmasını yasaklardı. Ali (r.a.) ise temettu haccı yapılmasını emrediyordu. Hz. Osman, Hz. Ali ile konuştu. Sonra Hz. Ali, Hz. Osman'a: "Bizim Resulüllah ile temettu haccı eda ettiğimizi iyi bilirsin" dedi. Hz. Osman: "Evet ama, biz o zaman korkuyorduk" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2146

İmran b. Huseyn'ın (r.a.) şöyle söylediğini
Mutarrıf b. Abdullah anlatıyor: İmran b. Huseyn ona şunları söylemiştir: Bugün sana öyle bir hadis rivayet edeceğim ki, Allah, seni bu günden sonra onunla faydalandıracaktır. Şunu iyi bil ki; Resulüllah yakınlarından bir guruba Zilhicce'nin son on günü içinde umre yapmayı mubah kılmış ve bunuda nesh eden bir ayet inmemiştir. Ayrıca kendiside Ahirete irtihal edinceye kadar bundan nehyetmemiştir. Bundan sonra herkes istediği kadar kendi reyi ile söz söyledi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2153

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) Veda haccını, umreyi eda edip ihramdan çıktıktan sonra tekrar hac için ihrama girmek suretiyle temettu haccı olarak eda etmiştir. Resulüllah (a.s.) Zu'l-Huleyfe'den itibaren beraberinde getirdiği kurbanlıkları (Kâbe'ye hediye etti) kesti. Nitekim, Resulüllah umre niyetiyle ihrama girerken telbiye getirmeye başladı. Umre bittikten sonra hac niyetiyle telbiye getirmeye başladı. Sahabeler de, Resulüllah ile birlikte temettu haccı yaptılar. Ashaptan bazıları kurban getirmiş, bazıları getirmemişti. Resulüllah Mekke'ye gelince, hacılara hitaben: "İçinizden kurban getirenler için ihramlıya haram olan herşey, haclarını eda edinceye kadar haramdır. Kurban getirmeyenler ise Beyt'i tavaf ve Safa ile Merve arasında sa'y etsin, saçını kısaltarak ihramdan çıksın! Sonra (Arafat'a çıkılacağı sırada) hac için ihrama girip telbiye etsin. Nihayet Mina'da kesecek kurbanı bulunmayan, üçü hac esnasında, yedisi de memleketine döndükten sonra olmak üzere, tam on gün oruç tutsun" buyurmuştur. Resulüllah Mekke'ye geldiğinde ilk önce Hacer-i Esved rüknünü selamlayıp tavafa başladı. Yedi dolanım olan tavafın ilk üçünde remel yaparak, kalan dördünde ise normal yürüdü. Beyt'i tavaf etmeyi bitirince Makam-ı İbrahim'de iki rekât namaz kıldı. Sonra selam verip namazdan çıktı. Bunun ardından Safa'ya geldi. Safa ile Merve arasında yedi defa sa'y yaptı. Bütün hac menasikini bitirip, Kurban kesme günü kurbanını kesinceye kadar ihramlıya haram olan hiç bir şey yapmadı. Nihayet Bayram günü kurbanını kesti ve Kâbe'yi tavaf etti. Sonra ihramdan çıkmasıyla ihramlı iken haram olan şeyler helal oldu. Sahabelerden kurban getirip kesenler de, Resulüllah gibi yaptılar.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2159

Peygamberin zevcesi Aişe (r.ah.)
Resulüllah'ın (a.s.) haccı umreye katmak suretiyle temettu ve yanında bulunan diğer insanlarında temettu yaptıklarını haber vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2160

Hz. Hafsa (r.ah.) şöyle anlatır:
"Ey Allah'ın Resulü! sen umrede olduğun için ihramdan çıkmadığın halde ihramlarından çıkan insanların durumu ne olacaktır," diye sordum. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.): "Ben, saçımı kestirmek için yumuşattığımdan, kurbanıma nişan taktığımdan kurbanımı kesmedikçe ihramdan çıkamam" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2161

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) rivayetinde Nafi şöyle haber vermiştir:
Abdullah b. Ömer (r.a.) fitne senesinde umre niyetiyle yola çıkarak: "Eğer Kâbe'yi ziyaretten menedilirsem, Resulüllah (a.s.) ile beraber olduğumuzda yaptığımız gibi yaparım" dedi. Sonra hareket etti ve (Zu'l-Huleyfe'de) telbiye ederek umre niyetiyle ihrama girdi ve yoluna devam etti. Nihayet (İbn Ömer) Beyda düzüne çıktığı vakit yol arkadaşlarına dönüp: "Hac ile umre'nin (mani olunduğunda ihramdan çıkma hususunda) hükmü birdir, aralarında fark yoktur. Sizleri şahit kılıyorum ki, ben hacca, umre ile birlikte niyet ettim" demiştir. Yoluna devam eden (İbn Ömer) Kâbe'ye ulaştığında, onu yedi defa tavaf ve Safa ile Merve'yi de yedi kere sa'y etti. Buna başka bir şey ilâve etmeyen İbn Ömer, bu birer tavaf ve sayin kendine yeterli olduğunu düşünerek kurban sevk etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2164

Enes b. Malik (r.a.)
"Peygamber'i (a.s.) hac ile umre için her ikisine birden telbiye getirirken işittim" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2168

İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) (umre için) Mekke'ye geldiğinde, Beyt'i yedi kere tavaf etti, Makam-ı İbrahim'in arkasında iki rekât namaz kıldı ve Safa ile Merve arasında sa'y etti. Muhakkak ki, Allah Resulü'nde sizin için pek iyi bir örnek vardır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2172

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
"Hz. Peygamber Mekke'ye geldiğinde yaptığı ilk iş, abdest alarak Kâbe'yi tavaf etmek olmuştur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2173

Esma bt. Ebu Bekr'in (r.ah.) azatlısı Abdullah b. Keysan'ın haber verdiğine göre:
Esma (r.ah.) Hacun mevkiinden her geçtiğinde şöyle dermiş: "Allah, Resulüne salat ve selam buyursun! Biz, onunla beraber (hac esnasında) buraya inmiştik. O günlerde heybelerimiz hafif, binek hayvanlarımız ve yiyeceklerimiz azdı. Ben, kız kardeşim Aişe, Zübeyr, filan ve filan umre yapmıştık. Biz Beyt'i tavaf edince (sa'y ve saç kısaltmasından sonra) ihramdan çıktık. Sonra akşamleyin, hac niyetiyle yeniden ihrama girdik."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2175

İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.), umre niyetiyle telbiye yaptı, sahabeleri ise hac niyetiyle telbiye ettiler. (Mekke'de tavaf ve sa'ydan sonra) Peygamber ve yanlarında kurbanı bulunan sahabeler ihramdan çıkmadılar. Diğer sahabeler ise ihramdan çıktılar. Talha b. Ubeydullah da kurbanı bulunanlar arasında olduğundan ihramdan çıkmamıştı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2177

İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Cahiliye devrinde Araplar, hac aylarında umre yapmayı, yeryüzünde en büyük günahlardan sayarlardı. Bunlar, Muharrem ayındaki hürmeti de Safer ayına nakleder ve; devenin arkasındaki yara iyi olur, hacıların ayak izleri silinir, Safer ayı da çıkarsa artık umre yapmak işte o zaman helal olur, derlerdi. Peygamber (a.s.), sahabelerle beraber (Zil-hicce'nin) dördüncü gecesi sabahında hac niyetiyle telbiye ederek (Mekke'ye) gelmişlerdi. Resulüllah, sahabelere haclarını umreye çevirmelerini ve (tavaf, say, tıraşla) ihramdan çıkmalarını emretti. Hac aylarında umre ile emredilmeleri (bu aylarda umre yapmayı büyük günah zannettikleri için) sahabelere ağır geldi. Bunun üzerine: Ey Allah'ın Resulü! Bununla ihramın bütün yasaklarından kurtulduk mu? diye sordular. Hz. Peygamber cevaben: "Evet, ihramın bütün yasaklarından" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2178

İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) öğle namazını Zu'l-Huleyfe'de kıldırdı. Sonra kurbanlık dişi devesini istedi ve onu hörgücünün sağ tarafından nişanladı da kan aktı. Ayrıca boynuna iki nalın taktı. Sonra binek devesine bindi. Deve, kendisini Beyda düzüne çıkarınca hac niyetiyle telbiye getirdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2184

İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Muaviye bana, Merve'de Resulüllah'ın (a.s.) saçını makasla kısalttığımı biliyor musun? diye sordu. Ben de ona: "Ben bunu, ancak senin aleyhinde bir huccet olarak biliyorum" diye cevap verdim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2188

Enes (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Ali (r.a.) Yemen'den (Mekke'ye) geldiğinde, Peygamber (a.s.) ona: "Hangi niyetle ihrama girdin?" diye sordu. Ali (r.a.) cevaben: "Peygamber'in ihramlandığı niyetle ihrama girdim" dedi. Resulüllah (a.s.): "Beraberimde hedy kurbanı olmasaydı, hiç şüphesiz ben de ihramdan çıkardım" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2193

Enes (r.a.) şöyle haber vermiştir:
"Ben, Resulüllah'ın (a.s.) umre ile hacca birlikte niyetle; Lebbeyke umreten ve haccen, Lebbeyke umreten ve haccen diyerek yüksek sesle telbiye okuduğunu işittim."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2194

Enes (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) dört defa umre yapmıştır. Veda haccı ile birlikte yaptığı umre hariç, bunların hepsini de Zu'l-Kade ayında yerine getirmiştir. Bunlardan birisi; Zu'l-Kade ayında Hudeybiye'de veya Hudeybiye zamanında yaptığı umre, diğeri ertesi yıl Zül-Kade ayında yaptığı (kaza) umresi, bir diğeri de (Sekizinci hicret yılında) Zu'l-Kade ayında Huneyn ganimetlerini taksim ettiği sırada Cirane'den, yaptığı umredir. Sonuncusu ise, Veda haccı ile olanıdır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2197

Ebu İshak, Zeyd b. Erkam'a (r.a.)
"Resulüllah (a.s.) ile beraber kaç gazvede bulundun?" diye sordu Zeyd b. Erkam "On yedi gazve" cevabını verdi. Yine Ebu İshak sözlerine devamla; Zeyd b. Erkam bana: "Resulüllah on dokuz defa gazve yapmıştır. Medine'ye hicret ettikten sonra da, bir defa haccetmiştir. O da Veda haccıdır" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2198

Hz. Aişe'den (r.ah.) Urve b. Zübeyr (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Ben ve İbn Ömer, Aişe'nin (r.ah.) hücresine dayanmış oturuyorduk. Biz, bu sırada, Aişe'nin içerde dişlerini misvaklarken, misvağın dişler üzerinde çıkardığı sesi işitiyorduk. Ben, İbn Ömer'e: "Ey Ebu Abdurrahman! Peygamber (a.s.) Recep ayında umre yaptı mı?" dedim. O: "Evet" cevabını verdi. Bunun üzerine ben Aişe'ye: Ey anneciğim! Ebu Abdurrahman'ın ne söylediğini işitmiyor musun? dedim. Hz. Aişe: "Ne söylüyor?" dedi. O, Peygamber'in Recep ayında umre yaptığından söz ediyor, dedim. Bunun üzerine Aişe: "Allah, Ebu Abdurrahman'a mağfiret buyursun! Hayatıma yemin ederim ki, Resulüllah, (a.s.) Recep ayında umre yapmadığı gibi, Peygamber'in ifa ettiği bütün umrelerde, İbn Ömer de hazır bulunmuştur" dedi. Urve b. Zübeyr (r.a.):" İbn Ömer, Aişe'nin bu sözlerini duyduğu halde olumlu veya olumsuz herhangi bir cevap vermeyip sükut etti" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2199

İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Ensar'dan bir kadına (İbn Abbas bu kadının ismini söylemişti fakat ben onun ismini unuttum): "Bizimle beraber hac etmekten seni alıkoyan nedir?" diye sordu. Kadın: "Bizim su taşıyan iki devemizden başka devemiz yoktur. Kocam ile oğlum bu develerden birisine binip hacca gittiler. Birisini de bahçe sulamamız için bize bıraktılar" dedi. Resulüllah (a.s.): "Öyleyse Ramazan geldiği zaman bir umre yap. Çünkü Ramazan ayında yapılan umre, bir hacca denk sayılır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2201

İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) Medine'den çıkarken (Zu'l-Huleyfe Mescidi yanındaki) Şecere yolunu takip ederek çıkar; Medine'ye girerken de Muarres yolunu takip ederdi. Resulüllah (a.s.) Mekke'ye gireceği zaman ise "Seniyye-i Ulya'dan girer, Seniyye-i Süfla'dan" çıkardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2203

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle bildirmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Mekke'ye geldiği zaman şehre üst tarafından girer, aşağı tarafından çıkardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2204

İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) Zu Tava mevkiinde geceleyip, sabah olunca Mekke'ye girmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2206

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) namaz kılarken kendisi ile Kâbe cihetine gelen yüksek dağ arasındaki iki tepeyi karşısına aldı. (O iki tepeyi karşısına almakla) o yerde bina olunan Mescidi, taş tepenin kenarındaki Mescidin sol tarafına almış olurdu. Resulüllah'ın namazgâhı (taş tepe kenarındaki) bu Mescidin alt başında kara taş üstündedir. (Taş) tepe kenarındaki Mescitten on arşın yahut ona yakın ayrılır, sonra seninle Kâbe arasına düşen uzun dağın o iki tepesini karşısına alarak namaz kılardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2209

İbn Ömer (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) Beyte gelip ilk tavafı (Kudüm tavafını) eda ederken üç defa remel ile, dört defa da mutad yürüyüşü ile yürürdü. Safa ile Merve arasında tavaf ederken de Batnu'l-Mesil'de (remelden de süratli) sa'y ederdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2210

İbn Abbas'ın (r.a.) rivayetinde anlatıldığına göre:
İbn Tufeyl İbn Abbas'a şöyle dedi: Beyt'i üç tavaf da remel yapmak ve dört tavafta da yürümek sünnet midir? Zira insanlar, bunun sünnet olduğunu söylüyorlar. Bu husustakidaki görüşün nedir? dedi. İbn Abbas (r.a.): "Hem doğru söylemişler, hem de yanlış" dedi. Ben: "Bu, hem doğru söylemişler ve hem de yanlış, sözünle ne demek istiyorsun?" dedim. İbn Abbas: "Resulüllah (a.s.) Mekke'ye (kaza umresi için) gelince, müşrikler; Muhammed ve arkadaşları zayıflıktan dolayı Beyti tavaf etmeye güçleri yetmiyor dediler. Böylece Peygamber'e haset ediyorlardı. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.), sahabelerine tavafın üç şavtında koşmalarını, dördünde de yürümelerini emretti" dedi. Ebu Tufeyl sözlerine devamla: "Ben, İbn Abbas'a Safa ile Merve arasında vasıtaya binerek tavaf etmenin mahiyetinden haber verir misin? Bu da sünnet midir? Zira kavmin bunun sünnet olduğunu söylüyor" dedim. İbn Abbas yine: "Hem doğru söylediler ve hemde yanlış" dedi. Ben de: "Hem doğru söylediler ve hem de yanlış" sözünün manası nedir? dedim. İbn Abbas: "Resulüllah, tavaf yaparken insanlar etrafına yığıldılar. İşte Muhammed! İşte Muhammed! diyorlardı. Hatta evlerden genç kızlar bile dışarı çıkmışlardı. Resulüllah'ın huzurunda insanlar dövülemezdi. Başına bir çok kimse toplanınca, Hz. Peygamber devesine bindi. Ancak yürüyerek sa'y yapmak daha faziletlidir" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2217

Abdullah b. Ömer (r.a.)
Resulüllah'ı (a.s.) Yemen tarafındaki iki rükünden başka Beyt'ten hiçbir rükne el sürerken görmedim demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2222

Ömer İbn Hattab (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Ömer İbn Hattab (r.a.) Hacer-i Esved'i öptü ve sonra şöyle dedi: "Yemin olsun ki, çok iyi biliyorum sen ancak bir taşsın. Eğer Resulüllah'ı (a.s.) seni öperken görmüş olmasaydım seni asla öpmezdim."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2228

İbn Abbas (r.a.) şöyle bildirmiştir:
Resulüllah (a.s.) Veda haccında mihcen (ucu eğri bir değnek) ile Hacer-i Esved rüknünü istilâm ederek bir deve üzerinde tavaf etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2233

Müminlerin annesi Ümmü Seleme (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Hac esnasında hasta olduğumu Resulüllah'a (a.s.) arzettim. Bana "Halkın arkasından (deveye) binerek tavaf et" buyurdu. Ben de böylece tavaf ettim. Resulüllah ise bu esnada Beyt'in yanı başında namaza durmuş ve "Tur" suresini okuyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2238

Hz. Aişe'den (r.ah.) rivayetle Urve şöyle haber vermiştir:
Ben, Aişe'ye (r.ah.); öyle zannediyorum ki, bir kimse Safa ile Merve arasında tavaf etmese ona zarar vermez dedim. Aişe: "Niçin?" diye sordu. Ben de: Yüce Allah: Şüphesiz" Safa "ile" Merve "Allah'ın nişanelerindendir.buyuruyor dedim. Bunun üzerine Aişe (r.ah.): Allah Safa ile Merve arasında tavaf etmeyen kimsenin haccını ve umresini tamam kılmamıştır. Eğer bu ayetin hükmü senin dediğin gibi (yani sa'y mubah) olsaydı ayet" Safa ile Merve arasında sa'y etmemekte günah yoktur" şeklinde olurdu. Bu ayetin hangi mesele üzerine nazil olduğunu biliyor musun? Bunun iniş sebebi şudur: "Ensar cahiliye devrinde deniz tarafında bulunan İsaf ve Naile diye anılan iki put için telbiye getirirler. Sonra da gelip Safa ile Merve arasında sa'y eder, daha sonra da tıraş olurlardı. İslâmiyet gelince Ensar, cahiliye devrinde yaptıklarına bakarak Safa ile Merve arasında sa'y etmekten çekindiler. İşte bu sebeple Yüce Allah, söz konusu Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın nişanelerindendir.(Bakara, 158) ayetini indirdi ve böylece onlar da (tavaf ve) sa'ylarını yaptılar" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2239

Enes (r.a.) şöyle bildirmiştir:
Ensar, Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi Şüphesiz" Safa "ile" Merve "Allah'ın nişanelerindendir. Kim Kâbe 'yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yokturayet-i kerimesi indirilene kadar hoş karşılamazlardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2243

Üsame b. Zeyd (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Ben Arafat'tan itibaren Resulüllah'ın (a.s.) terkisine bindim. Resulüllah Müzdelife'nin yakınındaki sola giden dağ yoluna varınca devesini çöktürdü. Sonra inip küçük abdest bozdu. Sonra geldi. Ben kendisine abdest suyu döktüm. Resulüllah hafif bir surette abdest aldı. Sonra ben: Ey Allah'ın Resulü! Namaz mı kılacaksınız? dedim. Resulüllah: "Namaz, ileride (Müzdelife) kılınacaktır" buyurdu. Akabinde devesine binip Müzdelife'ye geldi ve namazı orada kıldı. Sonra Bayram sabahı, Resulüllah'ın terkisine "Fadl" bindi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2245

Abdullah İbn Abbas'ın (r.a.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.) Akabe cemresine taş atıncaya kadar telbiye okumaya devam etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2246

Muhammed b. Ebu Bekr Sakafi'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
kendisi Enes b. Malik ile birlikte Mina'dan Arafat'a çıkarlarken Enes b. Malik'e "Sizler Resulüllah (a.s.) ile beraber bulunduğunuz sırada, bu günde ne yapardınız?" diye sormuş. Bunun üzerine Enes b. Malik (r.a.): "Telbiye getirenlerimiz telbiye getirir, kendisine bir şey denilmez; tekbir alanlarımız da tekbir getirir, ona da bir şey denilmezdi" diye cevap vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2254

İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) Arafat'tan, beraberinde Üsame olduğu halde hareket etmiştir. Bu hususta Üsame "Resulüllah (a.s.) Müzdelife'ye gelinceye kadar âdeti olduğu üzere sükunet ve rıfk ile yoluna devam etti" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2262

Usame b. Zeyd (r.a.) Urve b. Züber'den şöyle haber vermiştir:
Ben, yanında bulunduğum bir sırada Üsame'ye soruldu veya Urve: Ben Üsame b. Zeyd'den sordum. Zira Resulüllah (a.s.) Arafat dönüşünde onu devesinin arkasına bindirmiş ve böyle yola çıkmıştı. Ben, Üsame'ye: "Resulüllah Arafat'tan döndüğü vakit nasıl yürüyordu?" dedim. Üsame: "Resulüllah orta bir yürüyüşle yoluna devam ederdi. Fakat bir genişlik bulduğunda süratlice hareket ederdi" diye cevap verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2263

Ebu Eyyûb (r.a.)
Veda haccında, Resulüllah (a.s.) ile birlikte akşam ve yatsı namazlarını Müzdelife'de kıldığını haber vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2264

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Ben, Resulüllah'ı (a.s.) iki namaz müstesna, vaktinin dışında namaz kıldığını görmedim. Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını cem etmiş; bir de o gün (Müzdelife'de) sabah namazını (mutad) vaktinden daha erken kıldırmıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2270

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle nakletmiştir:
Sevde (bt. Zemaa), Müzdelife gecesi Peygamber'den (a.s.) halk iyice kalabalık oluşturmadan önce kendisinin Mina'ya gönderilmesi hususunda izin istedi. Sevde ağır hareketli (Kasım'ın rivayetinde; iri yapılı) bir kadındı. Resulüllah, Sevde'ye izin verdi. O, Peygamber'den önce yola çıktı. Fakat, Resulüllah bizleri yanında alıkoydu. Nihayet sabah olunca, onunla beraber Mina'ya hareket ettik. Sevde'nin Resulüllah'tan izin istediği gibi, izin isteyip önden hareket etseydim, hiç şüphesiz benim için her şeyden daha sevimli olacaktı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2271

Esma (r.ah.) kölesi Abdullah'tan naklettiğine göre, Abdullah şöyle anlatır:
Esma "Müzdelife yurdunda gecelerken ay battı mı diye sordu. Ben hayır batmadı dedim. Kendisi bir saat daha namaz kıldıktan sonra tekrar: "Ey yavrucuğum! Ay battı mı" dedi. Ben de: Evet dedim. Beni yola çıkar dedi. Bunun üzerine hareket ettik. Nihayet cemreyi attıktan sora Mina'da konakladığı yerde namazını kıldı. Ben ona: Ey muhterem hanım biz gecenin sonundaki karanlık içinde geldik dedim. Bana: "Hayır öyle değil" ey oğlum! Peygamber (a.s.) kadınlar için (erken cemre etmelerine) izin vermiştir" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2274

İbn Abbas (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
(a.s.) beni Müzdelife'den geceleyin ağırlıkları ile beraber (veya kadın ve çocuklarla birlikte) gönderdi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2277

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlattı:
b. Ömer kendi aile fertlerinden zayıf olanları (ailesinin kadın ve çocuklarını) önden gönderirdi. Onlar da geceleyin Müzdelife'de "Meşari'l-Haram" yanında vakfe yaparlar, istedikleri şekilde Allah'ı zikr ederlerdi. Sonra imam vakfe yapmadan ve kendisinden önce (Mina'ya) dönerlerdi. Bu suretle onlardan kimi Mina'ya sabah namazı vaktinde gelir, kimi de namazdan sonra gelirdi. Mina'ya geldikleri zaman Cemrelere taş atarlardı" dedi. İbn Ömer (r.a.) "Resulüllah böyleleri hakkında erken gelip cemreleri taşlamak hususunda ruhsat vermiştir" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2281

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre Abdurrahman b. Yezid şöyle haber vermiştir:
Abdullah b. Mesûd Akabe cemresini vadinin ortasından (yukarıya doğru) yedi çakıl ile ve her bir atışta Allah'ü ekber diyerek taşladı. Kendisine: "Ey Ebu Abdurrahman! Bazı kimseler cemreyi vadinin üstünden aşağıya doğru taşlıyorlar" denildi. Abdullah b. Mesûd cevaben: "Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, benim bulunduğum şu mevkii, kendisine Bakara suresi indirilmiş bulunan zatın durduğu makamdır" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2282

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) ve sahabelerinden bir grup tıraş oldular. Ashaptan bazılarıda saçlarını kısalttılar. Abdullah sözlerine devamla, Resulüllah bir veya iki defa: "Allah saçlarını kestirenlere rahmet eylesin" dedikten sonra "saçlarını kısaltanlara da" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2292

Ebu Hureyre'nin (r.a.) kendisnden naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Ey Allahım! Başlarını tıraş edenlere mağfiret buyur" diye dua etti. Sahabeler: "Ey Allah'ın Resulü! Saçlarını kısaltanlara da" dediler. Resulüllah yine: "Ey Allahım! Başlarını tıraş edenlere mağfiret buyur" diye dua etti. Sahabeler tekrar: "Ey Allah'ın Resulü! Saçlarını kısaltanlara da" dediler. Resulüllah yine: "Ey Allahım! Başlarını tıraş edenlere mağfiret buyur" diye dua etti. Sahabeler: "Ey Allah'ın Resulü! Saçlarını kısaltanlara da" dediler. Resulüllah en sonunda: "Saçlarını kısaltanlara da mağfiret eylesin!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2295

İbn Ömer (r.a.)
"Resulüllah (a.s.) Veda haccında başını tıraş etti" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2297

Enes b. Malik (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) Mina'ya geldi. Sonra Akabe cemresine gelip onu taşladı. Sonra Mina'daki menziline geldi ve kurbanını kesti. Sonra berbere başının sağ tarafına işaret ederek "burayı al" buyurdu. Daha sonra da, sol tarafından tıraş edilmesini istedi. Arkasından bu saçları insanlara vermeye başladı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2298

Abdullah b. Amr b. As (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) Veda haccında insanlar bilmediklerini sorsunlar diye Mina'da durdu. Yanına birisi gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Kurban kesmeden önce bilmeyerek tıraş oldum" dedi. Resulüllah (a.s.): "Kurbanını kes, günahı yok" buyurdu. Sonra diğer bir kimse gelip: "Ey Allah'ın Resulü! Bilmeden taş atmadan önce kurban kestim" dedi. Hz. Peygamber ona da: "Taşları at, zararı yok" buyurdu. Resulüllah'a (o gün taş atmak, kurban kesmek, tıraş olmak, tavaf etmek gibi hususlarda) önce yapılmış veya sonraya bırakılmış meselelerde her ne sorulmuş ise, cevaben: "yap, günah yok!" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2301

İbn Abbas (r.a.) şöyle bildirmiştir:
Hz. Peygamber'e (a.s.) kurban kesme, tıraş olma ve taş atmadan herhangi birinin öne geçirilmesi veya geriye bırakılması sorulduğunda "zorluk yoktur" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2306

Enes b. Malik'in (r.a.) Abdulaziz b. Rufeya'dan rivayetinde, Abdulaziz:
Enes b. Malik'e, Resulüllah'tan (a.s.) hatırladığın bir şeyi (yani) terviye günü öğlen namazını nerede kıldığını bana haber ver dedi. Enes: Mina'da kıldı dedi. Ben tekrar: Nefr günü (Mina'dan dönüş günü) ikindi namazını nerede kıldı? diye sordum. Enes: Ebtah (yani Muhassab) da kıldı diye cevap verdi. Sonra Enes: "Amirlerin ne yapıyorsa sen de onu yap" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2308

İbn Ömer (r.a.)
"Hz. Peygamber (a.s.) ile Ebu Bekr ve Ömer (r.a.) Ebtah mevkiine iniyorlardı" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2309

Hz. Aişe (r.ah.)
"Ebtah'a inip orada konaklamak bir sünnet değildir. Zira Resulüllah (a.s.) oraya ancak Medine'ye dönüşte çıkışı kolay olduğu için inmiştir" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2311

İbn Abbas (r.a.)
"Muhassab'da kalmak bir şey değildir. Orası sadece Resulüllah'ın (a.s.) (zevalden sonra istirahat için) inip konaklamış olduğu bir yerdir" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2313

Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Yarın inşaallah Kinane oğulları yurduna ineceğiz. Burası Kureyş ile Kinane oğullarının, küfür üzerine ahitleştikleri yerdir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2315

İbn Ömer'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Abbas b. Abdu'l-Muttalip (r.a.), hacılara su dağıtmakla görevli olduğundan Mina gecelerinde Mekke'de ikamet etmek üzere Resulüllah'tan (a.s.) izin istedi. O'da kendisine izin vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2318

Hz. Ali (r.a.) şöyle haber vermiştir:
"Resulüllah (a.s.) bana kurban develerine nezaret etmemi, etleriyle, derilerini ve çullarını tasadduk etmemi, ayrıca kasaba kurbanlardan (ücret adıyle) hiçbir şey vermememi emretti" ve: "Biz ona yanımızdan (bir şeyler) veririz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2320

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle haber vermiştir:
"Biz Hudeybiye senesinde Resulüllah (a.s.) ile beraber deve ve sığırı yedi kişi adına kurban edip boğazladık."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2322

İbn Ömer'in (r.a.) rivayetinde Ziyad b. Cübeyr şöyle anlatır:
İbn Ömer kurbanlık devesini yatırarak boğazlayan bir kimsenin yanına geldiğinde ona: "Deveyi kaldır, onu ayağı bağlı ve ayakta olarak kes. Devenin bu şekilde boğazlanması Peygamber'in (a.s.) sünnetidir" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2330

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) Medine'den (Mekke'ye) kurbanlık gönderirdi. Ben de kurbanın nişan iplerini örerdim. Kurbanlıkları gönderdikten sonra Resulüllah, ihramlının sakınacağı şeylerin hiç birisinden sakınmazdı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2331

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.), kurbanlık deve sevk etmekte olan bir kimse gördü ve ona: "Deveye bin" buyurdu O kimse: "Ey Allah'ın Resulü! Bu deve kurbanlıktır" dedi. Bunun üzerine Resulüllah ikinci veya üçüncü defasında da: "Yazıklar olsun sana! Bin şu deveye" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2342

Enes (r.a.) şöyle bildirmiştir:
Resulüllah (a.s.), kurbanlık deve sevk eden bir insanın yanından geçti ve ona: "Deveye bin" buyurdu. O kimse: "Bu deve kurbanlıktır" dedi. Resulüllah iki veya üç defa: "O deveye bin" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2344

İbn Abbas (r.a.) şöyle bildirmiştir:
İnsanlar hac sonunda her bir tarafa dağılıyorlardı. Resulüllah (a.s.): "Sakın ha! Sizden hiç bir kimse Beyt'e olan son vazifesini (Veda tavafını) yapmadıkça dağılmasın" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2350

Bilâl (r.a.) Abdullah İbn Ömer'den şöyle nakletmiştir:
Resulüllah, (a.s.) Mekke'nin fethi günü, beraberinde Üsame, Bilâl, Osman b. Talha Hacabi olduğu halde Kâbe'ye girerek kapısını kapatmıştı. Sonra bir müddet içerde kalmışlardı. Abdullah b. Ömer dışarı çıktığı zaman Bilâl'e: "Resulüllah içerde ne yaptı?" diye sordum. Bunun üzerine Bilâl "Allah Resulü iki direk soluna, bir direk sağına ve üç direği de arkasına aldı ve sonra namaz kıldı. O zaman Beyt altı direk üzerinde idi" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2358

Üsame b. Zeyd'den (r.a.) İbn Cüreyc şöyle nakletmiştir:
Ben Atâ'ya "İbn Abbas'ın sizler ancak tavaf etmekle emrolundunuz, Kâbe'nin içine girmekle emir olunmadınız dediğini işittin mi?" diye sordum. Atâ şöyle dedi: İbn Abbas Kâbe'ye girmekten nehy etmezdi. Ancak ben onun şöyle dediğini işittim: Bana Üsame b. Zeyd şöyle haber verdi: Peygamber (a.s.) Beyt'e girdiği zaman onun bütün bölümlerinde dua etmiştir. Ancak Kâbe'den çıkınca Beyt'in önünde iki rekât namaz kılmış ve "İşte kıble budur" demiştir. Atâ, İbn Abbas'a: "Kâbe'nin nahiyelerinden maksat nedir? Onun köşeleri mi?" diye sordum İbn Abbas: "Hayır, Beyt-i Şerif'in karşısına gelen her yerdir!" cevabını vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2364

İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletmiştir:
"Peygamber (a.s.) Kâbe'ye girdi. Kâbe'nin içinde altı direk bulunmakta idi. Resulüllah bir direğin yanında durup dua etti, namaz kılmadı."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2365

Abdullah b. Ebu Evfa'nın (r.a.) şöyle söylediğini İsmail b. Ebu Halid anlatıyor:
Ben sahabeden Abdullah b. Ebu Evfa'ya (r.a.) "Peygamber (a.s.) umre yaptığı zaman Beyt'in içine girdi mi?" diye sordum. O: "Hayır girmedi" diye cevap vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2366

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle bildirmiştir.
Resulüllah (a.s.) bana: "Eğer kavmin küfürden yeni kurtulmuş olmasaydı, ben Kâbe'yi yıkar da onu tekrar İbrahim'in (a.s.) kurduğu temel üzerine yeniden inşa ederdim. Çünkü Kureyş Kâbe'yi bina ederken işi kısadan tutmuştur. Ben, Kâbe'ye bir de arka kapı yapardım" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2367

İbn Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Fadl b. Abbas, Resulüllah (a.s.) ile aynı binekte yolculuk ediyorlardı. Bu sırada Hasam kabilesinden bir kadın fetva sormak için Resulüllah'a gelmişti. Bu sırada Fadl kadına, kadın da Fadl'a bakmağa başladı. Resulüllah hemen Fadl'ın yüzünü eliyle başka tarafa çevirmeğe başladı. Kadın: "Ey Allah'ın Resulü! Hac farizası babama oldukça ihtiyarladığı bir yaşta erişti. Deve üzerinde durmağa muktedir olamıyor. Ben kendisinden (vekaleten) hac edebilir miyim?" diye sordu. Resulüllah (a.s.): "Evet! Onun adına hac edebilirsin" diye cevap vermiştir. Bu hadise Veda haccı sırasında gerçekleşmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2375

Fadl b. Abbas (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Hasam kabilesinden bir kadın: "Ey Allah'ın Resulü! Babam çok yaşlı bir ihtiyardır. Üzerinede hac farzdır. Halbuki kendisinin deve üzerinde durması mümkün değildir." Bunun üzerine Peygamber (a.s.): "Sen, onun adına haccet" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2376

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) bir gün bize hitap ederek: "Ey İnsanlar! Yüce Allah üzerinize haccı farz kılmıştır. Hac ediniz" buyurdu. Bir kimse: "Ey Allah'ın Resulü! Her sene mi?" diye sordu. Resulüllah cevap vermedi. O zat sorusunu üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Resulüllah: "Eğer evet deseydim, her sene hac etmek muhakkak vacip olurdu ve siz hiç şüphesiz buna güç yetiremezdiniz. Ben sizi kendi hâlinize bıraktığım müddetçe sizde beni kendi hâlime bırakın. Hiç şüphesiz sizden evvelki milletler çok soru sormaları ve Peygamberleri hakkında ihtilafa düşmeleri sebebiyle helak olmuşlardır. Binaenaleyh ben size bir şey emrettiğimde, siz bunu gücünüz yettiği kadar yapınız. Bir şeyden de sizi nehyettiğimde, artık onu terkediniz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2380

İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Kadın kendisi ile beraber bir mahremi bulunmadıkça, üç gecelik mesafeye sefer etmesin" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2381

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Üç Mescidin dışında, başka mescitlere sefer etmeyiniz. Bunlar; benim şu Mescidim, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa "buyurmuştur. Ve yine Resulüllah: "Kadın, yanında mahreminden biri yahut kocası bulunmaksızın, iki günlük mesafeye yolculuk etmesin" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2383

Ebu Hureyre (r.a.)
Resulüllah'ın (a.s.): "Müslüman bir kadına beraberinde mahreminden bir erkek bulunmaksızın bir gecelik mesafeye yolculuk etmesi helal olmaz" buyurduğunu haber vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2386

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Allah'a ve Ahiret gününe iman eden bir kadına, beraberinde babası, oğlu, kocası, kardeşi, veya diğer bir mahremi bulunmaksızın üç gün ve daha fazla süren bir yolculuğa çıkması helal olmaz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2390

İbn Abbas (r.a.)
Hz. Peygamber'den (a.s.) bir hutbe esnasında şöyle işittiğini bildirmiştir. Allah Resulü: "Hiç bir erkek mahremi olmayan bir kadınla sakın yalnız kalmasın! Kadın da kendisi ile beraber bir mahremi bulunmaksızın sakın yola çıkmasın!" buyurdu. Resulüllah'ın (a.s.) bu nehyi üzerine (sahabelerden) bir kişi ayağa kalkarak: "Ey Allah'ın Resulü! Hanımım hac etmek üzere yola çıkmıştır. Ben ise filan gazveye gitmek üzere yazıldım?" dedi. Resulüllah: "Haydi git de zevcenle birlikte haccet" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2391

İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) ordu veya seriyelerden veyahut hac ve umreden döndüğü sırada her bir tepeye ve her bir yokuşa çıktığında üç defa "Allah'ü ekber, Allah'ü ekber, Allah'ü ekber" diye tekbir getirir sonra şu duayı okurdu: "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Onun ortağı yoktur. Mülk Onundur. Hamd de ancak Ona mahsustur. O, herşeye hakkıyla kadirdir. Artık bizler seferden selametle dönüyoruz, günahlarımızdan tevbe ediyoruz. Bizler ancak Rabbimize ibadet, Rabbimize secde, Rabbimize hamd edicileriz. Allah vaadinde sadıktır. Kuluna yardım etmiş ve ancak O tek başına orduları perişan etmiştir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2394

Enes b. Malik (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Ben ve Ebu Talha Peygamber (a.s.) ile bir seferden dönüyorduk. Safiye de Resulüllah ile beraberdi. Nihayet Medine'yi görebilecek yere gelince Resulüllah (a.s.): " (Bizler seferden) dönüyoruz, (günahlardan) tevbe ediyoruz. Biz ancak Rabbimize ibadet ve hamd edicileriz" duasını okudu ve Medine'ye gelinceye kadar bu sözleri tekrar etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2395

Abdullah b. Ömer (r.a.)
"Resulüllah (a.s.) Zu'l-Huleyfe'de Betha denilen yerde devesini çökertti, sonra inip orada namaz kıldı."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2396

İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) Zü'l-Huleyfe'deki konaklama yerinde iken (Allah tarafından bir melek gönderildi) kendisine: "Sen mübarek Batha (vadisinde) dasın" denildi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2399

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Ebu Bekr Sıddık Resulüllah'ın kendisini hac emîri tayin ettiği, Veda haccından bir sene önceki haccda, kurban bayramın birinci gününde, insanlar arasında: " (Artık) bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac etmesin ve hiçbir çıplak da Beyt'i tavaf etmesin" diye ilan eden bir çok münadi ile birlikte beni de göndermişti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2401

HAC
Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Umre, ikinci bir umreye kadar yapılan (küçük) günahlar için kefarettir. Kabul olan bir hac ise, onun Cennetten başka bir karşılığı yoktur" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2403

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Her kim şu Beyt'e gelip de (hac sırasında) kötü sözler söylemez ve günah işlemezse, o kimse annesinden doğduğu gün gibi tertemiz ve günahlardan arınmış olarak geri döner" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2404

Üsame b. Zeyd b. Harise (r.a.)
"Ey Allah'ın Resulü! Yarın Mekke'de kendi evinde mi konaklayacaksın?" diye sormuş; Resulüllah da (a.s.): "Akîl bizim için ev, yer bıraktı mı ki?" cevabını vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2405

Alâ b. Hadrami (r.a.)
Hz. Peygamber'den şöyle işittiğini nakletmiştir:" Muhacir için dönüş tavafını yaptıktan sonra Mekke'de ancak üç gün ikamet hakkı vardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2408

İbn Abbas'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Mekke'nin fethedildiği gün: "Bundan böyle artık hicret yoktur. Ancak cihat ve niyet vardır. Toptan savaşa çağrıldığınızda hemen gidin" buyurmuştur. Yine Allah Resulü Mekke'nin fetih günü sözlerine devamla: "Hiç şüphe yok ki, Allah gökleri ve yeri yarattığı vakit bu beldeyi haram kılmıştır. Yüce Allah'ın haram kılması sebebiyle burası Kıyamete kadar haramdır. Benden önce bu beldede hiç kimseye muharebe helal kılınmamıştır. Bana da sadece gündüzün bir vaktinde helal olmuştur. O, Allah'ın haram kılmasıyla Kıyamete kadar haramdır. Onun dikeni koparılmaz; avı ürkütülmez, ilan edenden başkası, onda bulduğu eşyayı alamaz; yaş otu da kesilemez." buyurmuştur. Abbas "Ey Allah'ın R

CanDostu
04-22-2009, 22:24
EVLENME (NİKÂH)

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) Alkame'den rivayet ettiğine göre, Alkame şöyle dedi:
Ben Mina'da Abdullah b. Mesûd ile beraber yürüyordum. Derken, Osman b. Affan Abdullah'a rastladı ve onunla konuşmaya başladı. Osman, ona: "Ey Ebu Abdurrahman! Seni genç bir hanımla evlendirsek, olur ki sana geçen zamanından gençliğinin ve kuvvetinin bir kısmını hatırlatır" dedi. Abdullah cevaben: Sen böyle söylediysen Resulüllah'da (a.s.) bize şöyle buyurmuştur: "Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenmeye gücü yetiyorsa hemen evlensin. Zira evlilik gözü (haramdan) daha çok uzaklaştırıcı, iffeti de çok daha koruyucudur. Evlilik külfetine güç yetiremeyenler ise oruç tutsun. Çünkü oruç, şehveti kıran bir şeydir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2485

Enes'ten (r.a.) şöyle rivayet edilmiştir:
Hz. Peygamber'in ashabından bir gurup, onun özel olarak yaptığı iş ve ibadetlerini öğrenmek maksadıyla, zevcelerine müracaat etmişlerdi. Gerekli bilgileri aldıktan sonra, bunlardan birisi: Ben, kadınlarla evlenmeyeceğim; diğeri: Ben, et yemeyeceğim; ötekisi de: Ben döşekte uyumayacağım, diye söylendiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) Allah'a hamd ve sena ettikten sonra: "Bazı kimselere ne oluyor ki, şöyle şöyle demişler. Ama ben hem namaz kılar, hem uyurum. Bazen oruç tutar bazende tutmam. Kadınlarla da evlenirim. İşte her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2487

Sa'd b. Ebu Vakkas (r.a.)
"Resulüllah (a.s.) Osman b. Mazûn'un kadınlardan ve Dünya lezzetlerinden uzak durmasına izin vermedi. Eğer Hz. Peygamber onun uzletine izin verseydi, biz husyelerimizi çıkartıp hadımlaşırdık" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2488

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Yanımızda kadınlar bulunmadığı halde biz Resulüllah (a.s.) ile beraber gazveye giderdik. Bu sebeple; erkeklik yumurtalarımızı çıkartıp hadım mı olsak? dedik. Fakat Resulüllah bizi hadım olmaktan nehyetti. Sonra bize belli bir müddet içinde elbise mukabilinde bir kadınla nikâhlanmamıza ruhsat verdi. Bundan sonra Abdullah b. Mesûd Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Çünkü Allah sınırı aşanları sevmez.ayetini okudu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2493

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah'ın (a.s.) habercisi yanımıza çıkıp gelerek: "Şüphesiz Hz. Peygamber istimta yani kadınlarla muta nikâhı yapıp bir araya gelmenize izin verdi" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2494

Ali b. Ebu Talib'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
(a.s.) Hayber günü kadınların, muta suretiyle nikâh edilmesini ve evcil eşeklerin etlerinin yenmesini yasak etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2510

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Kadın halasıyla veya teyzesiyle, bir nikâh altında tutulamaz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2514

İbn Abbas'ın (r.a.) bildirdiğine göre:
Resulüllah (a.s.) ihramlı olduğu halde Meymune ile evlenmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2527

İbn Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) "Sizden biriniz diğerinin alış-verişi üzerine, alış-veriş işine kalkışmasın. Yine biriniz, diğer birinin evlenme teklifi bir sonuca varmadan aynı hanıma evlenme talebinde bulunmasın." buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2530

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) şehirliyi, köylünün malını rayiç fiyattan daha fazlaya satmak maksadıyla satın almaktan, satıcıların müşteriyi aldatmak için fiyat yükseltmelerinden, bir kimsenin dünürlüğü üzerine dünür göndermekten veya onun alış-verişi sonuçlanmadan alış-verişe kalkışmasından nehyetti ve: "Hiç bir kadın da başka bir kadının kabındaki veya tabağındakini boşaltmak için, onun boşanmasını istemesin" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2532

İbn Ömer'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Resulüllah (a.s.), şiğar suretiyle nikâhtan nehyetmiştir. Şiğar nikâhı; aralarında mehir olmaksızın bir kimsenin kızını diğerine, o da kızını kendisine vermek şartıyla nikâh etmesidir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2537

Ukbe b. Âmir'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Uyulması gereken en haklı şart, kadınları helalliğinize almanızı sağlayan şarttır." buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2542

Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Dul kadın kendisiyle istişare edilmedikçe nikâh edilemez. Kız da kendisinden izin alınmadıkça nikâh olunamaz." Orada bulunan sahabeler: "Ey Allah'ın Resulü! Bakire bir kızın izni nasıl olur?" diye sordular. Hz. Peygamber: "Onun izni susmasıdır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2543

Hz. Aişe'den (r.ah.) rivayet edildiğine göre:
O; Hz. Peygamber'e (a.s.) ailesinin evlendireceği genç kızın nikâhı hususunda görüşü sorulup rızasının alınıp alınmayacağını sormuştur. Resulüllah, Aişe'ye: "Evet kendisi ile istişare edilir" buyurmuştur. Aişe, Resulüllah'a: Genç kız utanır dediğinde Allah Resulü cevaben: "Genç kızın susması onun iznidir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2544

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Resulüllah (a.s.) beni altı yaşımda iken nikâh etti. Dokuz yaşına geldiğimde ise benimle zifafa girdi. Aişe (r.ah.) sözlerine devamla: Medine'ye geldik ve ben bir ay sıtmaya tutuldum. Bu sebeple saçlarım dökülmüştü. Sonra tekrar saçlarım büyüyerek omuzlarıma kadar indi. Bir defasında arkadaşlarımla birlikte tahtaravalli oynuyordum. Derken annem Ümmü Ruman bana doğru geldi ve beni çağırdı. Hemen yanına vardım. Beni ne yapacağını bilmiyordum. Annem elimden tuttu ve beni evin kapısı önünde durdurdu. Bende yorgunluktan dolayı "heh, heh" diye soluyordum. Nihayet kendime gelmiş, rahat nefes almaya başlamıştım. Sonra Ümmü Ruman beni bir odaya aldı. Bir de ne göreyim Ensar'dan bir takım kadınların huzurundayım. Bu kadınlar: Hayırlı, uğurlu ve mübarek olsun dediler. Ümmü Ruman, beni onlara teslim etti. Kadınlar başımı yıkayıp bana çeki düzen verdiler. Kuşluk vakti Resulüllah ansızın çıka geldi. En sonunda kadınlar beni ona teslim ettiler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2547

Sehl b. Sa'd Saidî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bir kadın Resulüllah'a (a.s.) gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Kendimi sana hibe etmeye geldim" dedi. Hz. Peygamber (a.s.), kadına bakarak onu tepeden tırnağa süzdü. Sonra başını eğdi. Kadın Peygamber'in kendisi hakkında bir hüküm vermediğini görünce bir yere oturdu. Bu arada ashaptan birisi ayağa kalkarak: "Ey Allah'ın Resulü! Eğer senin bu kadına bir ihtiyacın yoksa onu benimle evlendir" dedi. Resulüllah ona: "Yanında (mehir verecek) bir şey var mı?" diye sordu. O zat: "Yemin olsun hayır! Ey Allah'ın Resulü!" dedi. Resulüllah: "Evine gidipte bak, bir şey bulabilir misin?" buyurdu. O zat gitti, sonra dönüp geldi ve: "Hayır vallahi Ey Allah'ın Resulü! Hiçbir şey bulamadım" dedi. Resulüllah: "Demirden bir yüzük olsun bak" buyurdu. O zat yine gitti. Sonra dönüp gelince: Hayır Ey Allah'ın Resulü! Demirden bir yüzük dahi bulamadım. Ancak işte kaftanım (Ravi Sehl Bu şahsın bütün malı bundan ibaretti, demiştir.) Bunun yarısı kadının olsun, dedi. Bunun üzerine Resulüllah: "Senin izarını ne yapsın? Onu sen giymiş olsan, kadının üzerinde bir şey kalmayacak; kadın giyse senin üzerinde ondan bir şey kalmayacak!" buyurdu. Adam bulunduğu yere oturdu. Bir hayli oturduktan sonra kalktı. Dönüp giderken Resulüllah onun çağrılmasını emir buyurdu. Adamı çağırdılar, gelince Peygamber ona hitaben: "Kur'an'dan ezberinde ne var?" diye sordu. O sahabe: "Filan ve filan sureler ezberimde," diyerek bildiği sureleri saydı. Resulüllah (a.s.): "Bu sureleri ezberinden okuyabilir misin?" diye sordu. O zat: "Evet" cevabını verdi. Resulüllah: "Haydi git! Ezbere bildiğin surelerle o kadına malik kılındın" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2554

Enes b. Malik (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Abdurrahman b. Avf'ın üzerinde sarı renk eseri gördü de ona: "Bu nedir?" diye sordu. Abdurrahman: "Ey Allah'ın Resulü! Ben beş dirhem altın çekirdek miktarı mehir vererek bir kadınla evlendim "dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Allah sana mübarek eylesin! Bir koyunla da olsa düğün ziyafeti ver" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2556

Enes (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Ben Zeynep'in düğün yemeğinde hazır bulundum. Resulüllah (a.s.) halkı ekmek ve etle doyurmuştu. Beni insanları düğüne çağırmak için gönderiyordu. Düğün ziyafeti sona erince Resulüllah kalktı, ben de kendisini takip ettim. Davetlilerden iki kişi konuşmaya dalmış, dışarı çıkmamışlardı. Resulüllah diğer kadınlarının yanına gidip gelmeğe ve onlardan her birine ayrı ayrı: "Selam size! Nasılsınız ey ehl-i beyt? diyerek hâl ve hatırlarını sormaya başladı. Onlar da: "İyiyiz Ey Allah'ın Resulü! Aileni nasıl buldun? diye karşılık veriyorlardı. Hz. Peygamberde: "İyi buldum" diyordu. Bu işi bitirdikten sonra Resulüllah geri döndü ve bende onunla beraber döndüm. Kapıya varınca, o iki kişinin hâlâ konuşmayı sürdürdüklerini gördü. Onlar, Peygamber'in geri döndüğünü görünce kalkıp çıktılar. Bilmiyorum, bu adamların çıktığını ben mi haber verdim yoksa kendisine vahiy mi indirildi! Peygamber dönüp geldi, ben de onunla beraber döndüm. Ayağını kapının eşiğine koyunca benimle kendisi arasına perde çekti. Ve Yüce Allah şu ayeti indirdi: Peygamber'in evine girmeyiniz. Ancak davet edilirseniz giriniz".
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2565

İbn Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Sizden biri yemeğe çağrıldığında gitsin" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2574

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle bildirmiştir:
Zenginlerin davet edilip de fakirlerin çağrılmadığı düğün yemeği, ne kötü bir yemektir! Her kim (özürsüz olarak) davete gitmezse, muhakkak Allah'a ve Resulüne isyan etmiş olur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2585

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Rifaa'nın karısı Peygamber'e (a.s.) gelerek; ben Rifaa ile evli idim. Beni üç talâkla boşadı. Sonra ben de Abdurrahman b. Zebir ile evlendim. Fakat Abdurrahman'ın erkeklik aleti şu elbise saçağı gibi (gevşek) dir dedi. Resulüllah gülümseyerek: "Sen tekrar Rifaa'ya mı dönmek istiyorsun? Hayır, sen ikinci kocan Abdurrahman'ın balcığından o da senin balcığından tatmadıkça dönemezsin" buyurdu. Aişe sözlerine devamla: Ebu Bekr'de Peygamber'in yanında bulunuyordu. Halid b. Saîd b. As ise kapıda kendisine izin verilmesini bekliyordu. Halid: Ey Ebu Bekr! Bu kadının Resulüllah'ın huzurunda açık açık ne söylediğini işitmiyor musun? dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2587

İbn Abbas'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Sizden birisi cinsi münasebet için eşine yaklaştığında: Bismillah, Ey Allahım! Bizi şeytandan uzaklaştır! Şeytanı da bize ihsan ettiğin çocuktan uzak kıl! der ve bu birleşmeden aralarında bir çocuk takdir olunursa, artık şeytan bu çocuğa hiç bir zaman zarar veremez" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2591

Cabir (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Yahudiler; bir adam karısının fercine arkadan yaklaşırsa, doğacak çocuğun gözü şaşı olur, derlerdi. Bunun üzerine: Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın...ayeti nazil oldu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2592

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Kadın, kocasının yatağını (mazeretsiz) terk ederek sabahlarsa, melekler sabaha kadar o kadına lânet ederler" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2594

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Biz Resulüllah ile beraber Mustalik oğulları gazvesinde bulunduk. Bu arada bir çok Arap güzelini esir aldık. Kadınlardan ayrı yaşamamız epey uzun sürmüş, kadınlara karşı arzumuz da artmıştı. Fakat bizler, kadınlar üzerinden fazla fidye almayı arzu ettiğimizden esir kadınlara yaklaşıp çocuk olmaması için azil yapmak istedik. Resulüllah aramızda iken hükmünü ona sormamız uygun olurdu. Resulüllah (a.s.) cevaben: "Böyle yapmanızda size bir zarar yoktur. Allah Kıyamet gününe kadar ne kadar can yaratmayı takdir etmişse, o mutlaka olacaktır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2599

Cabir (r.a.) şöyle bildirmiştir:
Kur'an nazil olurken biz azil yapıp duruyorduk. Ravi İshak şunu da ilâve etmiştir. Süfyan: Eğer azil yasaklanmış bir şey olsaydı, muhakkak Kur'an bizleri bundan menederdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2608

CanDostu
04-22-2009, 22:32
SÜT EMME (RADA)

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Resulüllah (a.s.) Aişe'nin yanında bulunduğu bir sırada. Aişe, Hafsa'nın odası önünde izin isteyen bir erkek sesi işitir. Bunun üzerine Aişe "Ey Allah'ın Resulü, şu adam evinize girmek için izin istiyor" dedim. Bunun üzerine Resulüllah: "Sanıyorum ki, o Hafsa'nın süt amcası filan kimsedir" buyurdu. Aişe "Ey Allah'ın Resulü! Süt amcam filan yaşasaydı benim yanıma girebilecek miydi?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.): "Evet. girebilirdi. Zira süt, doğumun (neseb) haram kıldığı her şeyi haram kılar" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2615

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Örtünme emri geldikten sonra Ebu Kuays'ın erkek kardeşi Eflah gelip, Aişe'nin yanına girmeğe izin istemişti. Eflah, Aişe'nin süt amcası idi. Aişe devamla: Ben de ona izin vermekten kaçınmıştım. Resulüllah (a.s.) gelince durumu ona anlattığımda, hemen bana, Eflah'ın yanıma girmesine izin vermemi emir buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2617

İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Hz. Peygamber'in (a.s.) Hamza'nın kızı ile evlenmesi istenildiğinde Allah Resulü (a.s.): "O bana helal olmaz. Çünkü o, benim süt kardeşimin kızıdır. Doğumdan dolayı haram olan, sütten dolayıda haram olur" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2624

Ümmü Habibe bt. Ebu Süfyan (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Resulüllah (a.s.) bir gün yanıma geldiğinde ona: "Kız kardeşim, Ebu Süfyan'ın kızını ister misin?" diye sordum. Resulüllah: "Ne yapacağım" dedi. Ben de: "Onu nikâh edersiniz" dedim. Resulüllah (a.s.): "Hayret! Sen bunu arzu eder misin?" buyurdu. Ben: "Zaten senin bir tek eşin değilim. Kız kardeşiminde hayırda bana ortak olmasını arzu ediyorum" dedim. Hz. Peygamber (a.s.): "O bana helal olmaz" buyurdu. Ben yine: "İşittiğime göre Ebu Seleme'nin yetim kızı Dürre ile evlenmek istiyormuşsunuz" dedim. Resulüllah (a.s.): "Eşim Ümmü Seleme'nin kızını mı?" diye sordu. Ben de: "Evet" dedim. Resulüllah: "Ümmü Seleme'nin kızı, benim terbiyem altında üvey kızım olmasa bile, o bana helal değildir. Çünkü o, benim süt kardeşimin kızıdır. Beni ve onun babası Ebu Seleme'yi Süveybe emzirmiştir. Bir daha sakın kızlarınızı ve kız kardeşlerinizi bana teklif etmeyiniz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2626

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle nakletmiştir:
Sehle bt. Süheyl Peygamber'e (a.s.) gelip: "Ey Allah'ın Resulü! Kocam Ebu Huzeyfe'nin, azatlısı Salim'in benim yanıma girmesinden dolayı yüzünde bir hoşnutsuzluk hissediyorum" dedi. Peygamber (a.s.): "Onu emzir" buyurdu. Kadın: "Koskocaman adam olduğu halde onu nasıl emziririm?" dedi. Bunun üzerine Resulüllah tebessüm ederek: "Ben, onun büyük bir delikanlı olduğunu biliyorum" dedi. Ravi Amr kendi hadisinde: "Salim Bedir gazvesinde bulunmuştu" cümlesini ilâve etti. İbn Ebu Ömer'in rivayetinde ise: "Bunun üzerine Resulüllah güldü" ibaresi vardır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2636

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Yanımda bir adam otururken Resulüllah (a.s.) benim yanıma gelmişti. Bu durum ise onun hoşuna gitmemişti. Yüzündeki öfkeyi gördüm ve: "Ey Allah'ın Resulü! Bu benim süt kardeşimdir" dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Süt kardeşlerinizi iyi düşününüz! Çünkü süt hükmü ancak açlıktan dolayı sabit olur" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2642

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Sa'd b. Ebu Vakkas ve Abd b. Zemaa bir çocuğun nesebini tartıştılar: Sa'd, "Ey Allah'ın Resulü! Bu çocuk, benim erkek kardeşim Utbe b. Ebu Vakkas'ın oğludur. Nesebinin kendisine ilhak edilmesi için bana vasiyet etti. Ona nasılda benzediğine bir bakın!" dedi. Abd b. Zemaa ise: "Ey Allah'ın Resulü! Bu çocuk, babamın yatağında, cariyesinden doğma benim erkek kardeşimdir" dedi. Resulüllah (a.s.) çocuğa baktı ve Utbe'ye açıkça benzediğini gördü. Buna rağmen, "Ey Abd! O çocuk senindir. Çocuk yatak sahibinindir. Zina eden taşlanır. Zemaa'nın kızı ey Sevde! sen o çocuğa görünme" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2645

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Çocuk, yatak sahibine aittir, zina edene de taş vardır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2646

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) sevinçle ve yüz çizgileri parlak bir halde yanıma gelerek şöyle buyurdu: "Gördün mü! Az önce iz sürücü Mücezziz, Zeyd b. Harise ile Üsame'ye bakarak; şüphesiz bu ayaklar birbirindendir, dedi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2647

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
"Bir adam bakire kızı, dul kadının üzerine alırsa onun yanında yedi gece kalır. Dul kadınla evlendiğinde ise onun yanında üç gece kalır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2654

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle bildirmiştir:
Sevde bt. Zemaa (r.ah.) kadar kendi huyunda olmayı arzu ettiğim bir başka kadın yoktur. O, zeki ve salâbet sahibi bir hanımdı. Sevde yaşlandığı zaman Resulüllah (a.s.) ile hakkı olan nöbet gününü Aişe'ye hibe etmiştir. Bizzat kendisi: "Ey Allah'ın Resulü! Ben senden hakkım olan nöbet günümü Aişe'ye hibe ettim" demiştir. Bundan sonra Resulüllah, Aişe'ye biri kendi günü, diğeride Sevde'nin günü olmak üzere iki gün ayırmaya başlamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2657

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Ben, kendilerini Resulüllah'a (a.s.) bağışlayan kadınları ayıplar da; hiç kadın kendini hibe eder mi! derdim. Yüce Allah: O kadınlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Boşadığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur...ayetini indirince, ben Hz. Peygamber'e (a.s.): "Yemin olsun ki, Rabbinin senin arzunu hemen yerine getirdiğini görüyorum" dedim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2658

İbn Abbas'ın (r.a.) rivayetinde Atâ şöyle haber vermiştir:
İbn Abbas ile birlikte Serif mevkiinde Peygamber'in zevcesi Meymune'nin cenazesinde hazır bulunduk. İbn Abbas "Bu kadın, Peygamber'in eşidir. Onun tabutunu omuzlarınıza kaldırdığınızda onu sarsmayın, acele hareket etmeyin, yavaş yavaş rıfk ile yürüyüp götürün. Şurası muhakkak ki, Resulüllah'ın (a.s.) beraberinde dokuz kadın vardı. Resulüllah bunlardan, sekiz kadın için nöbet tayini yapar, sadece bir kadın için yapmazdı" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2660

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Kadın dört şey için nikâh edilir: Malı, asaleti, güzelliği ve dindarlığı. Sen bunlardan dindar olanı elde etmeye bak ki, mutluluğa eresin" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2661

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Şüphesiz kadın kaburga kemiği gibidir, doğrultmaya kalkarsan kırarsın, olduğu gibi bırakırsan istifade etmek mümkündür" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2669

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Eğer Havva annemiz olmasaydı, hiç bir kadın ebediyen kocasına hiyanet edip aldatmazdı" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2673

CanDostu
04-27-2009, 18:30
BOŞANMA

İbn Ömer'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Kendisi Resulüllah (a.s.) zamanında karısını hayız halinde iken boşamış, Ömer b. Hattab (r.a.) ise, bu durumu Hz. Peygamber'den sormuştur. Resulüllah cevaben şöyle buyurmuştur: "Abdullah'a söyle karısını geri alsın. Sonra kadın temizlenip tekrar hayız görüp de tekrar temizleninceye kadar ona yaklaşmasın. Bundan sonra artık isterse nikâhında tutar, dilerse tekrar biraraya gelmeden önce onu boşar. İşte kadının bu iki kirlenmesi ve temizlenmesi müddeti, erkeklerin kadınları boşamaları için Yüce Allah'ın emrettiği iddet müddetidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2675

İbn Abbas (r.a.)
"Kişinin karısını kendine haram kılması kefaret vermeyi gerektirir" demiştir. Yine İbn Abbas Şüphesiz ki, Allah Resulü sizin için pek güzel bir örnektirdemiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2692

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Zeynep bt. Cahş'ın (r.ah.) yanında eğlenip bal şerbeti içerdi. Bunun üzerine ben ve Hafsa, kendi aramızda anlaşarak; Peygamber (a.s.) hangimizin yanına gelirse, o: "Sende megafir kokusu hissediyorum; megafir mi yedin?" diyecekti. Nihayet Peygamber bu iki kadından birisinin yanına girince kadın bu sözü ona söylemişti. Hz. Peygamber de: "Hayır! Zeynep bt. Cahş'ın yanında bal şerbeti içmiştim, bir daha onu içmem" buyurdu. Bunun üzerine: Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram kılıyorsun?...ile başlayıp Eğer ikiniz de (Hz. Aişe ve Hafsa Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.sona eren ayetler nazil olmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2694

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) hanımlarını muhayyer kılmakla emrolunduğu zaman bu işe benden başladı ve bana: "Sana bir şey söyleyeceğim; ancak ebeveynine danışmadan cevap vermekte acele etme" buyurdu. Aişe sözlerine devam ederek: Hz. Peygamber (a.s.) annemle babamın ondan ayrılmamı istemeyeceklerini kesinlikle biliyordu. Sonra bana şu ayeti okudu: Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: Eğer Dünya dirliğini ve süsünü (refahını) istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim. Eğer, Allah'ı, Peygamber'ini ve Ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır.Ben hemen: "Bunun nesi için ebeveynime danışacakmışım! Elbette Allah ve Resulü ile Ahiret yurdunu isterim" dedim. Daha sonra, Peygamber'in diğer eşleride benim yaptığımın aynısını yaptılar.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2696

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğinide yanına alırsın".ayeti nazil olduktan sonra Resulüllah (a.s.) biz kadınlardan birinin nöbet günü geldiğinde her defasında bizden izin isterdi. (Hadisi Aişe'den rivayet eden) Muaze, Aişe'ye: "Hz. Peygamber (a.s.) senden izin istediği zaman, ne derdin?" diye sordu. Aişe (r.ah.): "Bu iş bana kaldı ise ben kimseyi kendime tercih edemem cevabını verirdim," dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2697

Hz. Aişe (r.ah.)
"Resulüllah (a.s.) bizi muhayyer bıraktı. Ancak, biz bunu talâk saymadık" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2698

Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) kadınlarından uzaklaştığı vakit Mescide girdim. Bir de ne göreyim insanlar üzüntülerinden çakıl taşları ile yeri eşeliyor ve: Resulüllah hanımlarını boşamış diyorlardı. Bu hadise örtünme emri gelmeden önce idi. Ömer "Bu işi bugün mutlaka öğrenirim" dedim. Aişe'nin yanına vararak: "Ey Ebu Bekr'in kızı! İşi Resulüllah'a eziyet verecek dereceye vardırdın öyle mi?" dedim. Hz. Aişe: "Benden sana ne, ey Hattab oğlu? sen kendi kusuruna bak!" dedi. Bunun üzerine Hafsa'nın yanına vardım ve ona: "Ey Hafsa! Senin şerefin Resulüllah'a eziyet verecek dereceye vardı mı? Yemin olsun, senin de çok iyi bildiğin gibi, Resulüllah seni sevmiyor. Ben olmasaydım, seni mutlaka boşardı" dedim. Bundan dolayı Hafsa çok ağladı. Ben ona: "Resulüllah nerededir?" diye sordum. Hafsa: "O yatak odasındaki kilerindedir" cevabını verdi. Hemen oraya vardım. Birde baktım, karşıma Resulüllah'ın Rabah adındaki hizmetçisi çıktı. Kilerin alt eşiğine oturmuş, ayaklarını ağaçtan oyulma (merdiven gibi) bir şeyin üzerine sarkıtmıştı. Bu üzerine oturulan şey, Resulüllah'ın inip çıkarken merdiven olarak kullandığı bir hurma kütüğü idi. Ben: "Ey Rabah! Resulüllah'ın huzuruna girmek istiyorum bana izin iste!" diye seslendim. Rabah bir odaya baktı, sonra bir de bana. Fakat bir şey söylemedi. Ben tekrar: "Ey Rabah, benim için Resulüllah'tan izin iste!" dedim. Rabah yine odaya baktıktan sonra, bana hiçbir şey söylemedi. İki defada bana izin verilmeyince, sonra sesimi yükselterek: "Ey Rabah! Peygamber'in huzuruna girmek istiyorum; benim için izin iste! Zannediyorum ki, Resulüllah, benim Hafsa için geldiğimi düşünüyor. Yemin olsun, Allah Resulü bana emrederse, Hafsa'nın boynunu vurmaya hazırım" dedim. Bu arada sesimi biraz yükseltmiştim. Bunun üzerine Rabah bana; yukarı çıkmamı işaret etti. Hemen Resulüllah'ın huzuruna girdim. O, bir hasır üzerine yaslanmıştı. Ben de oturdum. Örtüsünü üzerine çekti. Üstünde bundan başka bir şey yoktu. Hasır yan tarafına iz bırakmıştı. Resulüllah'ın odasına şöyle bir göz gezdirip baktım, Sa' miktarı bir avuç arpa, odanın bir köşesinde o miktarda karaz yaprağı, baş ucunda bir de asılı deri. Bu manzara karşısında göz yaşlarımı tutamayıp ağlamaya başladım. Hz. Peygamber: "Niçin ağlıyorsun ey Hattab oğlu?" buyurdu. Ben de: "Ey Allah'ın Peygamber'i! Niçin ağlamayayım ki, işte hasır yan tarafına iz bırakmış. İşte odan ve içindekiler. Diğer tarafta Kayser ile Kisra meyveler ve nimetler içinde yüzmektedirler. Sen ise Allah Resulü ve en seçkin kulu olduğun halde işte şu küçücük hüzün yeri olan odacığın!" dedim. Resulüllah (a.s.): "Ey Ömer! Dünya nimeti onların, Ahiret saadeti de bizim olmasına razı değil misin?" buyurdu. Ben de: "Evet! Elbette razıyım." dedim. Yanına girdim gireli yüzünde öfke eseri görüyordum. Nihayet: "Ey Allah'ın Resulü! Hanımlarının hâlinden gücüne giden şey nedir? Onları boşadı isen şüphesiz, Allah seninle beraberdir. Melekler de, Cebrail ve Mikâil, ben, Ebu Bekr ve bütün müminler de seninle beraberiz." dedim. Ve Allah'a hamd ederek söylüyorum ki, söylediğim sözü Allah'ın tasdik buyuracağını ummadığım konuşmalarım azdır. İşte bunun üzerine şu ayet-i kerimeler nazil olmuştur: Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.Eğer ikiniz de (Hz. Aişe ve Hafsa) Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.Ebu Bekr'in kızı Aişe ile Hafsa, Peygamber'in diğer hanımlarına karşı birbirlerini tutuyorlardı. Ben: "Ey Allah'ın Resulü! Sen onları boşadın mı?" diye sordum. Hz. Peygamber (a.s.): "Hayır" cevabını verdi. Ben: "Ey Allah'ın Resulü! Mescide girdiğimde, müslümanlar çakıl taşları ile yerleri eşeleyip: Resulüllah kadınlarını boşamış diyorlardı. Aşağıya inipte sizin hanımlarınızı boşamadığınızı onlara haber vereyim mi?" dedim. Hz. Peygamber: "Evet, istersen haber verebilirsin" buyurdu. Yüzündeki öfke alâmetleri ortadan kalkıncaya kadar onunla konuşmaya devam ettim. Nihayet dişleri görülünceye kadar tebessüm etti. O insanlardan dişleri en güzel olanı idi. Sonra Hz. Peygamber (a.s.) bulunduğu yerden aşağı indi. Ben de onunla indim. Ancak, ben basamaklı kütüğe tutunarak iniyordum. Resulüllah ise yerde yürür gibi ona eliyle dokunmadan indi. Ben: "Ey Allah'ın Resulü! Odada yirmi dokuz gün kaldın." dedim. Peygamber (a.s.): "Ay, yirmi dokuz gece olur." buyurdu. Bunun üzerine ben Mescidin kapısında durarak olanca sesimle: "Resulüllah, hanımlarını boşamamıştır!" diye bağırdım. Bu arada şu ayet nazil oldu: Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar; halbuki onu, Peygamber'e veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi, onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, şeytana uyup giderdiniz.Bu işi ben anlayıp ortaya çıkarmıştım. Yüce Allah da tahyir ayetini inzal buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2704

Sübeya (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Ömer b. Abdullah, Abdullah b. Utbe'ye mektup yazarak, Sübeya'nın yanına varıp, ona kendi hadisini ve Hz. Peygamber'e fetva sorduğunda kendisine ne cevap verdiğini sormasını emretmiş. Ömer b. Abdullah da, Abdullah b. Utbe'ye cevabi mektubunda Sübeya'nın kendisine şunları haber verdiğini bildirmiştir: Sübeya, Benu Âmir b. Lüey soyundan, Bedir gazvesine katılmış olan Sa'd b. Havle ile evliymiş. Daha sonra, bu zat hanımı hamile iken Veda haccında vefat etmiştir. Kocasının vefatından çok geçmeden karısı doğurmuş. Nifasından temizlendikten sonra kendisini isteyecekler için giyinip kuşanmış. Bu sırada Abdüddar oğullarından Ebu Senabil b. Bakek onun yanına gelip: "Seni giyinip kuşanmış ve süslenmiş olarak görüyorum. Anlaşılan evlenmek istiyorsun. Yemin olsun dört ay on gün geçmedikçe kesinlikle evlenemezsin!" demiş. Sübeya "O zat bana bunu söyleyince geceleyin üzerimdeki elbiseyi çıkardım. Sonra Resulüllah'a giderek bu meseleyi ona sordum. Bana doğumumu yaptığım andan itibaren evlenmenin benim için helal olduğunu, istersem evlenebileceğimi, söyledi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2728

Ebu Seleme'nin (r.a.) Ümmü Seleme'den naklettiğine göre, Ümmü Seleme şöyle anlatır:
"Sübeya Eslemiye, kocasının vefatından birkaç gece sonra çocuğunu doğurdu. Kendisi, bunu Resulüllah'a zikredip, durumunu sordu. Resulüllah evlenmesini emir buyurdu."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2729

Ümmü Habibe'nin şöyle söylediğini
Zeynep bt. Ebu Seleme anlatıyor: Ben, babası Ebu Süfyan vefat ettiği zaman Peygamberin (a.s.) hanımı Ümmü Habibe'nin yanına vardım. Ümmü Habibe, içinde sarı renk bulunan bir koku, "haluk" yahut başka bir şey istedi. Bundan, önce bir cariyeye sürdü. Sonra da bu boyadan kendi iki yanağına sürdü ve şöyle dedi: Yemin olsun, benim böyle koku ve boya ile süslenmeğe ihtiyacım yoktur. Ancak ben Resulüllah'ın minber üzerinde şöyle buyurduğunu işittim: "Allah'a ve Ahiret gününe iman eden bir kadına ölü için üç günden fazla yas tutmak helal değildir. Sadece kocası için dört ay on gün yas tutabilir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2730

Zeynep bt. Cahş'ın (r.ah.) rivayetinde
Zeynep bt. Ebu Seleme şöyle anlatıyor: "Bir defasında erkek kardeşi vefat ettiği zaman Zeynep bt. Cahş'ın yanına girmiştim. O da bir koku isteyip, bundan süründü. Sonra şöyle dedi: "Yemin olsun benim hiçbir kokuya ihtiyacım yoktur. Ancak ben Resulüllah'ı (a.s.) minber üzerinde: "Allah'a ve Ahiret gününe iman eden bir kadının, kocasından başka bir ölü için üç günden fazla yas tutup zinet ve süsünü terk etmesi helal olmaz. Ancak, kadının kocasının ölümünden dolayı dört ay on gün yas tutup zinet ve süsü terk etmesi bundan müstesnadır" buyurduğunu işittim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2731

Ümmü Seleme (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bir kadın Resulüllah'a (a.s.) gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Kızımın kocası vefat etti. Gözlerinden rahatsızdır. Ona sürme çekebilir miyim?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.) iki veya üç defa hep hayır cevabını verdi ve sonra da şöyle buyurdu: "Bu iddet ancak dört ay on gündür. Halbuki sizden birisi cahiliye döneminde bir sene bekledikten sonra bir deve tezeği atar böylece yastan çıkmış olurdu."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2732

Ümmü Atiye'den (r.ah.) rivayet edildiğine göre:
Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir kadın, kocası hariç herhangi bir ölü için üç günden fazla yas tutamaz. Kocasının ölümü üzerine dört ay on gün yas tutar. Bu süre içinde Yemen kumaşı hariç boyanmış kumaş giyemez, sürme çekemez, koku da sürünemez. Yalnız hayızdan temizlendiği zamanlarda bir parçacık "kust" veya "ezfar" sürünebilir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2739

CanDostu
04-27-2009, 18:32
LİAN

Sehl b. Sa'd Saidî'nin naklettiğine göre:
Uveymir Aclani, Asım b. Adiy Ensari'ye gidip ona: "Ey Asım! Bir kimse karısını birisiyle zina ederken yakalasa o kişiyi öldürebilir mi? Ne dersin? Eğer öldürürse kendisi kısas cezasına çarptırılır mı? Yoksa bu koca ne yapmalı? Bu meseleyi benim için Allah Resulü'ne soruver ey Asım "dedi. Asım da meseleyi Hz. Peygamber'e arzetti. Fakat Hz. Peygamber (a.s.) bu soruları yadırgadı ve ayıpladı. Allah Resulü'nden işittiği sözler Asım'ın ağırına gitti. Bu olaydan sonra Asım evine dönünce Uveymir geldi ve: "Ey Asım! Allah Resulü ne cevap verdi?" diye sordu. Asım da Uveymir'e "İyi bir iş yapmadık. Hz. Peygamber sorduğum soruyu çirkin gördü" dedi. Uveymir ise: "Yemin ederim ki bu meseleyi Allah Resulü'ne bizzat kendim soracağım" dedi ve Uveymir çıktı. Bir grup içindeyken Hz. Peygamberin yanına gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Bir kimse, bir kişiyi karısıyla zina ederken bulsa, zina eden bu kişiyi öldürebilir mi? Eğer öldürürse cezası kısas mıdır? Yoksa bu kişinin yapması gereken şey nedir?" diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Seninle eşin hakkında ayet nazil oldu. Git eşini getir" buyurdu. Sehl olayın devamını şöyle anlatıyor: Bu karı-koca (ayetlerde bildirilen şekilde) Allah Resulü'nün huzurunda ve benim de bulunduğum bir topluluğun önünde birbirlerine lânet okudular. Karşılıklı lânet okuduktan sonra Uveymir "Ey Allah'ın Resulü! Artık bu kadınla evliliğe devam edersem bu ona karşı iftira ettiğim anlamına gelir" dedi ve daha Hz. Peygamber ona emretmeden önce karısını üç talâk ile boşadı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2741



İbn Ömer Saîd b. Cubeyr'den şöyle rivayet etmiştir:
Musab b. Zubeyr'in emîrliği zamanında bana birbirlerine lânet okuyan iki kişinin araları ayrılır mı? diye sordular. Ben ise sorunun cevabını bilmediğimden hemen İbn Ömer'in Mekke'deki evine gittim ve uşağına hitaben: İbn Ömer'le görüşmem için izin iste, dedim. Uşak da: "O, öğlen uykusundadır" dedi. Bu sırada İbn Ömer benim sesimi duyup: "İbn Cubeyr mi?" diye sordu. Ben: Evet dedim. İbn Ömer: "Gel! Vallahi bu vakitte buraya geldiğine göre mutlaka bir ihtiyacın olmalı" dedi. Ben içeriye girdiğimde İbn Ömer bir deve çulu üzerine uzanmış ve içi lif dolu olan bir yastığa yaslanmış haldeydi. Ona: Ey Ebu Abdurrahman! Birbirlerine lânet okuyan çiftin arası ayrılır mı? diye sordum. Bunun üzerine İbn Ömer: "Sübhanallah! Tabi ki. Bu mesele ile ilgili olarak ilk soru soran falancadır." O kişi Hz. Peygamber'e şöyle sormuştu: "Ey Allah'ın Resulü! Ne buyurursunuz; herhangi birimiz karısını zina hâlinde bulsa ne yapmalıdır? Eğer karısının zina yaptığını söylese büyük bir şey iddia etmiş olacak; bunu yapmayıp sussa, yine böylesine önemli bir hadiseye karşı susmuş olacak!" Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.) sükut ederek ona bir cevap vermedi. Bu olayın üzerinden biraz vakit geçince o kişi, tekrar gelerek şöyle dedi: "Sana sormuş olduğum iş başıma geldi." Bunun üzerine yüce Allah Nur suresindeki eşlerinin zina ettiğini iddia edenlerleilgili ayetleri indirdi. "Allah Resulü de bu ayetleri o kişiye okudu ve ona nasihat ederek, Dünya azabının, Ahiret azabından daha hafif olduğunu hatırlattı. O da, "Hayır! Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki ben karıma iftira etmiyorum!" dedi. Hz. Peygamber sonra kadını çağırdı, aynı şekilde ona da öğüt verip, dünya azabının Ahiret azabından daha hafif olduğunu hatırlattı. Kadın, "Hayır! Seni hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki kocam yalan söylüyor" dedi. Bunun üzerine Allah Resulü önce erkeğe yöneldi ve erkek, Allah'a yemin ile kendisinin doğru söylediğine dört defa şahadet etti. Beşincide ise eğer yalan söylüyor ise Allah'ın lânetine uğramayı istedi. Hz. Peygamber sonra kadını da bu şekilde lânet okumaya çağırdı. Kadın da Allah'a yemin ile kocasının yalan söylemiş olduğuna dört defa şahadet etti. Beşinci de, eğer kendisi yalan söylüyor ise, Allah'ın gazabına uğramayı istedi. Bunun sonucunda Hz. Peygamber onları ayırdı."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2742

İbn Abbas'ın (r.a.) haber verdiğine göre:
Allah Resulü'nün (a.s.) yanında lânet okumadan bahsedilmiş ve bu hususta Asım b. Adiy bir söz söylemiş ve sonra kalkıp gitmiştir. Daha sonra aşiretinden olan bir kimse onun yanına gelerek karısını bir adamla yakaladığını şikâyet etmiştir. Bunun üzerine Asım, "Bu işin başıma gelmesinin sebebi kendi sözlerimdir" diyerek o kişiyi Allah Resulü'nün yanına götürmüş ve bu kişi karısını ne şekilde bulduğunu ona haber vermiştir. Bu kişi sarı, zayıf ve düz saçlı, karısının yanında bulduğunu iddia ettiği adam ise kalın bacaklı, esmer, etine dolgun bir kimse imiş. Bunun üzerine Allah Resulü "Allahım beyan et!" diye dua etmiştir. Sonuçta kadın kocasının tasvir ettiği adama benzeyen bir çocuk doğurmuş ve Allah Resulü bu karı koca arasında lian yapmıştır. Mecliste bulunan bir adam İbn Abbas'a "Hz. Peygamber'in hakkında "Bir kişiyi şahitsiz recmetseydim bu kadını recmederdim" buyurduğu kadın bu mudur?" diye sormuş ve İbn Abbas "Hayır, o İslâmda bu kötülüğü aşikâr işleyen bir kadındı" cevabını vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2750

Muğire b. Şu'be'nin (r.a.) anlattığına göre:
Sa'd b. Ubade "Eğer karımla beraber yabancı bir erkek görsem, onu kılıcımın keskin tarafıyla vurarak öldürürüm!" demişti. Onun bu sözü Hz. Peygamber'e ulaştığında," Sa'd b. Ubade'nin bu kıskançlığına şaşırıyor musunuz? Allah'a yemin ederim ki ben, Sa'd'dan daha hamiyetliyim, Yüce Allah ta benden daha hamiyetlidir" buyurdu. İşte Yüce Allah bundan dolayı gizli açık bütün çirkinlikleri haram kılmıştır. Kimse Yüce Allah kadar hamiyetli değildir. Yine kulların özürlerini Yüce Allah kadar kabul etmeyi seven de yoktur. Yine Yüce Allah kullarını koruduğundan dolayı, müjdeleyici ve uyarıcı birçok Peygamber göndermiştir. Övülmeyi de Yüce Allah kadar seven yoktur. Bunun içindir ki Allah kullarına cennet vadetmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2755

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Fezare oğullarından bir kişi Hz. Peygamber'e gelerek, "Benim karım, siyah bir oğlan doğurdu" dedi. Hz. Peygamber (a.s.) de, bu soruya "Senin develerin var mı?" diyerek cevap verdi. O kişi de, "Evet, var" deyince. Allah Resulü devamla, "O develerin renkleri nasıldır? "diye sordu. Adam, "Kırmızıdır" dedi. Hz. Peygamber, "Bunların içinde boz renkte olanları da var mı?" dedi. Adam, "Tabi, develerim içinde boz renkli olanları da var" diye cevap verdi. Hz. Peygamber, "Peki, develere o boz renk nereden geldi?" buyurdu. Adam bu soruya, "soyunun bir damarına çekmiş olmalı" diye cevap verince Allah Resulü "İşte oğlun da, soyunun bir damarına çekmiş olabilir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2756

CanDostu
05-02-2009, 09:39
KÖLE AZAT ETME

İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bir kimse bir köle üzerindeki hissesini bağışlar ve bu kişinin kölenin kıymetinden kalan kısmına yetecek kadar parası da bulunursa, kölenin bedeli âdil bir şekilde takdir edilir. Sonra da köle üzerindeki payını bağışlayan bu kişi, diğer pay sahiplerine hisselerini verir ve köle bu kişi tarafından bütünüyle azat edilmiş olur. Fakat payını bağışlayan bu kişinin, diğer pay sahiplerinin hisselerini ödeyecek malı yok ise, bu takdirde kölenin ancak bağışlanan hissesi azat edilmiş olur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2758

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.), ortaklaşa bir köleye sahip olan iki kişiden birinin köle üzerindeki hissesini azat etmesiyle ilgili olarak: "Bu köle, diğer ortağın üzerindeki hissesini garanti eder" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2759

Hz. Aişe'nin (r.ah.) rivayetinde İbn Ömer şöyle anlatır:
Aişe bir köle kızı satın alıp onu hürriyete kavuşturmak istedi. O köle kızın sahipleri: "Biz bu kızı, onun velilik hakkı bize ait olma şartıyla sana satarız" dediler. Hz. Aişe bu durumu Allah Resulü'ne haber verdiğinde O: "Onların ileri sürdükleri bu şart, senin velilik hakkını elinden almaz. Çünkü velilik hakkı, sadece hürriyete kavuşturan kimseye aittir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2761

İbn Ömer'in (r.a.) nakletiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) velilik hakkının alınıp satılmasını ve hibe edilmesini yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2770

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kim imanlı bir kişiyi hürriyetine kavuşturursa, Allah da onun her bir organına karşılık, hürriyete kavuşturanın bir organını ateşten kurtarır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2775

ALIM-SATIM

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.), (Cahiliye döneminde yapılan ve tarafların karşılıklı rızasına dayanmayan) mülamese (dokunma) ve münabeze (atışma) alım satımını yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2780

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber bize iki türlü satış ve giyinişi yasakladı. Bize mulamese ve munabeze satışlarını yasakladı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2782

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) bir hayvanın karnındaki yavrunun satışını yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2784

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) "Müslüman, kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık yapmasın" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2788

İbn Ömer'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) alış-verişte araya sahte müşteri sokarak fiyat yükseltip gerçek müşteriyi yanıltmayı yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2792

İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) pazara satışa getirilen ticaret malının pazara ulaşmadan önce karşılanıp satın alınmasını yasaklamıştır. Bu ifadeyi, ravilerden İbn Numeyr nakletmiştir. Hadisin diğer ikinci yoldan gelen şekli ise şöyledir: Hz. Peygamber (a.s.) ticaret mallarını pazara gelmeden satın almayı yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2793

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) pazara satışa getirilen malların yolda karşılanıp satın alınmasını yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2794

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) pazara mal getirenlerin karşılanmasını ve şehirlinin komisyoncu olarak köylünün malını satmasını yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2798

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
"Şehirlinin, köylü kardeşi yahut babası bile olsa onun adına malını satması yasaklanmıştır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2800

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse (çok süt veriyor zannedilsin diye) sütü memesinde biriktirilmiş olan bir koyun satın alırsa onu götürsün ve denemek için bir süre sütünü sağsın. Eğer verdiği sütü beğenirse o koyunu alsın. Koyun beklediğinden az süt veriyorsa bir ölçek hurma ile beraber koyunu geriye versin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2802

İbn Abbas'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Herhangi bir gıda maddesi satın alan kimse, o malı tamamıyle teslim almadıkça başkasına satmasın" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2807

İbn Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü şöyle buyurmuştur: "Muhayyerlik şartı saklı tutulan alım-satım akitleri hariç satıcı ve alıcıdan herbiri, birbirlerinden ayrılmadıkça tek taraflı iradesiyle akdi bozabilir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2821

Hakim b. Hizam'ın (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Satıcı ve alıcı birbirlerinden ayrılmadıkça muhayyerlik hakkına sahiptir. Eğer doğru sözlü iseler alış-verişleri bereketli olur. Ancak yalan söylerler ise bu alış-verişin bereketi giderilir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2825

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Bir kimse Allah Resulü'ne alış-verişlerde daima aldatıldığını söyledi. Hz. Peygamber (a.s.) buna cevaben: "Sen de kendisinden bir şey satın almak istediğin kimseye aldatmaca yok! de" buyurdu. Artık o kişi alış-veriş edeceği zaman, "aldatmaca yok" derdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2826

İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü, ağaç üzerinde olgunlaşmaya başlamamış meyvelerin satışını yasaklamış, satıcı ve alıcıyı bundan menetmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2827

Cabir'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.), iyice olgunlaşıncaya kadar ağaç üstündeki meyvenin satışını yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2831

İbn Abbas (r.a.) şöyle anlatıyor:
Hz. Peygamber (a.s.), "hurmanın satımını, yenilmeye elverişli oluncaya ve tartıya gelinceye kadar yasakladı" dedi. Bunun üzerine ben (ravi Ebu Bahteri): "Tartıya gelinceye kadar ne demek?" dedim. İbn Abbas'ın yanında bulunan bir kimse: "Tahmin ve takdir edinceye kadar" diye cevap verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2833

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Olgunlaştığı görülünceye kadar ağaç üzerindeki meyveleri satın almayınız" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2834

Zeyd b. Sabit'in rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) ariyye sahibine, ariyye olarak ayırdığı ağaç üzerindeki yaş hurmayı, kuruduğunda ne kadar geleceği tahmin edilerek hazır kuru hurma karşılığında satmasına ruhsat vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2838

Sehl b. Ebu Hasme'nin (r.a.) de içinde olduğu bir grubun rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü ağaç üzerindeki yaş hurmanın kuru hurma mukabilinde satılmasını yasakladı ve şöyle buyurdu: "Bu ilki faiz, ikincisi ise müzabenedir." Ancak Hz. Peygamber, ariyye satışına izin vermiştir. Ariyye, satışı bir ev halkının yaş olarak yiyecekleri (hurma ihtiyacını karşılamak için) bir ya da iki ağaç yaş hurma meyvesini, kuruduğunda geleceği miktar tahmin edilerek kuru hurma ile değiştirmeleridir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2842

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü, göz kararı tahminle beş vesk ya da daha az gelen ariyyelerin satışına izin vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2845

İbn Ömer (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber muzabeneyi yasaklamıştır. Muzabene, ağaçtaki yaş hurmanın kaç ölçek geleceği tahmin edilerek kuru hurma karşılığında; asmasındaki yaş üzümün de yine tahmin edilerek kuru üzüm karşılığında satılmasıdır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2846


İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kim aşılanmış bir hurma ağacı satarsa, meyveleri satıcıya aittir. Ancak müşteri ağacı bu meyvelerle beraber satın almayı şart koşmuşsa meyveler müşteriye aittir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2851

Cabir b. Abdullah'ın (r.a.) anlatığına göre:
Resulüllah (a.s.) araziyi kiraya vermeyi yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2861

İbn Ömer (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
"Önceleri biz arazinin kiraya verilmesinde bir mahzur görmezdik. Ancak geçen sene Rafi', Allah Resulü'nün bunu yasakladığını haber verdi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2879

İbn Abbas'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kişinin arazisini bir kardeşine karşılıksız vermesi, karşılığında belirli bir bedel almasından daha iyidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2892

İbn Ömer'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Hayber halkıyla, Hayber topraklarını işleyip elde edecekleri her türlü meyva ve toprak ürünlerinin yarısını almaları koşuluyla anlaşma yaptı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2896

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir müslüman bir ağaç diker veya tarım yapar da, bu ağaçtan yahut tarım mahsulünden kuş, insan veya herhangi bir hayvan yerse, bu o kişi için bir sadakadır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2904

Enes b. Malik'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) hurmanın rengi ortaya çıkmadan önce satışını yasaklamıştır. (Ravi der ki:) Biz Enes'e: Rengin ortaya çıkması nedir? dedik. Enes "Kızarması ve sonra da sararmasıdır. Haydi söyleyin bakalım, Allah meyvenin yetişmesine mani olursa, kardeşinin parasını ne ile helal sayacaksın?" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2906

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Bir defasında Hz. Peygamber (a.s.) kapı önünde yüksek sesle münakaşa eden iki kişinin seslerini duydu. Bu olaya baktığında münakaşa edenlerden biri diğerinden borcunun bir miktarını bağışlamasını ve ona biraz müsamaha göstermesini istiyordu. Alacaklı ise: "Vallahi bağışlamam!" diye yemin edip duruyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) bunların yanına giderek "İyilik işlememek üzere Allah'a yemin eden kimdir?" diye sordu. Alacaklı: "Benim ey Allah'ın Resulü, borçlu nasıl arzu ederse öyle olsun" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2911

Kaab b. Malik'in anlattığına göre:
Kendisi, Hz. Peygamber'in zamanında bir gün Mescitte İbn Ebu Hadred'te olan alacağını istemiş ve bu münasebetle aralarında yüksek sesle bir münakaşa başlamıştır. Allah Resulü de evine kadar giren bu sesleri duymuş ve onlara bakmak için gelerek odasının kapı perdesini açarak Kaab b. Malik'e "Ey Kaab!" diye seslenmiştir. Kaab da "Buyur ey Allah'ın Resulü" cevabını vermiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) ona eliyle alacağının yarısından vazgeçmesi için işaret etmiştir. Kaab ise hemen "Vazgeçtim ey Allah'ın Resulü" cevabını vermiştir. Hz. Peygamber (a.s.) bu defa İbn Ebu Hadred'e "kalk borcunu öde" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2912

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
O Resulüllah'ı (a.s.) şöyle derken işitmiştir: "Her kim vaadeli satmış olduğu malını, iflas etmiş olan kimsenin elinde bulursa, o kimse o mala sahip olma konusunda başkalarından daha çok hak sahibidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2913

Huzeyfe'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: Sizden önceki ümmetlerden bir kişinin ruhunu melekler karşılayarak "Dünyada bir iyilik yaptın mı?" diye sordular. O kimse: "Hayır" dedi. Melekler: "Hatırlamağa çalış" dediler. O kimse: "Ben insanlara borç verirdim, sonra bunları toplayan adamlarıma; malı olmayan borçluya mühlet veriniz, malı olana da musamaha ediniz şeklinde emrederdim" diye cevap verdi. Allah Resulü devamla şöyle dedi: Yüce Allah da: "Siz de bu kuluma müsamaha ediniz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2917

Ebu Mesûd'un (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur. "Sizden önceki ümmetlerden bir kimse hesaba çekildi de hiçbir iyiliği bulunamadı. Ancak o kimse zengindi ve insanlarla ticari muameleleri olurdu. Borçlularından para toplayan adamlarına da: "Malı olmayan borçluları bırakın" diye emrederdi. Hz. Peygamber (a.s.) devamında dedi ki: "Yüce Allah, müsamaha bize daha çok yaraşır, bu kulu bırakınız" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2921

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir zamanlar halka ödünç veren bir kimse vardı. Bu kişi alacaklarını toplayan adamına: Malı olmayana geldiğinde müsamaha göster, umulur ki Allah da bizlere müsamaha edip günahlarımızı affeder derdi. Nihayet Allah'a kavuştu ve Allah da ona müsamaha gösterdi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2922

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Malı olan kişinin, borcunu ödemeyi geciktirmesi bir zulümdür. Sizin biriniz alacağı malı olan birine havale edildiğinde (havaleyi kabul ile ona) müracaat etsin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2924

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:

Hz. Peygamber (a.s.): "Su sahibi kendi ihtiyacını aşan (kuyu, kanal, vb. yerlerdeki) suyu başkalarının kullanmasını engellemesin. Zira bu hayvanların otlayacağı otların yetişmesini engellemektir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2927

Ebu Mesûd Ensari'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) köpeğin satışından elde edilen bedeli, zinayla kazanılan para ve kâhinin bahşişi gibi kazançları yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2930

İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.) köpeklerin öldürülmelerini emretmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2934

İbn Ömer (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle dediğini nakletmiştir: "Her kim koyun köpeği yahut av köpeği haricinde bir köpek edinirse, o kimsenin her gün işlediği iyi işlerin sevabından iki kırat eksilir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2940

Ebu Hureyre,
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Her kim av köpeği, koyun köpeği veya bekçi köpeği haricinde bir köpek beslerse her gün onun sevabından iki kırat eksilir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2947

Sufyan b. Ebu Zuheyr
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Bir kimse ne ekin, ne de hayvan bekçiliğine yarayan bir köpek edinirse onun amellerinin sevabından her gün bir kırat eksilir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2951

Enes b. Malik'in anlattığına göre:
Ona kan alan kişinin aldığı ücret hakkında soru sorulmuş ve bunun üzerine Enes şunu nakletmiştir: Resulüllah (a.s.) Ebu Taybe'ye kanını aldırmış ve bunun ücreti olarak ona iki ölçek gıda maddesi verilmesini istemişti. Ayrıca Ebu Taybe'nin aşiretiyle konuştu ve onlar Ebu Taybe'nin harac vergisinden bir kısmını indirdiler. Hz. Peygamber "tedavide kullandığınız en iyi şey, kan aldırmaktır. Yahut o, tedavi yollarının en iyilerindendir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2952

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Bakara suresinin son ayetleri indirildiğinde Hz. Peygamber (a.s.) Mescide çıktı ve bu ayetleri halka okuduktan sonra içkinin alınıp satılmasını yasakladı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2958

Cabir b. Abdullah (r.a.)
fetih yılında Mekke'de iken Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle dediğini işitmiştir: "Allah ve onun Resulü şarabın, murdar hayvanın, domuzun ve putların alınıp satılmasını haram kıldı." Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü! Murdar hayvanın iç yağı hakkında ne buyurursunuz? Onunla gemiler cilalanır, deriler yağlanır, ve aydınlatmada kullanılır" diye soruldu. Hz. Peygamber: "Hayır, murdar yağı alıp satmayın, bu haramdır" buyurdu. Sonra Resulüllah bunun ardından: "Allah Yahudileri yok etsin! Çünkü Yüce Allah, murdar hayvan yağlarını onlara haram kıldığında, kendileri bu yağları eriterek sattılar ve bedellerini yediler" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2960

Ömer'in (r.a.) rivayetinde İbn Abbas'ın anlattığına göre:
Hz. Ömer'e, Semure'nin şarap sattığına dair haber ulaştığında O: "Allah Semure'nin canını alsın!" O, Hz. Peygamber (a.s.)'ın; "Allah Yahudilere lânet etsin! Kendilerine bu murdar hayvan yağları haram kılındığında onları erittiler ve sattılar buyurduğunu bilmiyor mu? dedi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2961

Ebu Hureyre (r.a.)
Hz. Peygamber (a.s.)'ın şöyle dediğini rivayet eder: "Allah Yahudileri öldürsün! Allah onlara ölmüş hayvanların iç yağlarını haram etmesine rağmen onlar bunları sattılar ve bedelini yediler" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2962

Ebu Saîd Hudrî (r.a.)
Resulüllah'ın (a.s.) şöyle buyurduğunu anlatmıştır: "Altını altın karşılığında birbirine eşit miktarlarda olmadıkça değiştirmeyin. Gümüşü de gümüş karşılığında birbirine eşit miktarlarda olmadıkça değiştirmeyin. Ayrıca bunları kendi cinsleriyle değiştirirken bir bedeli peşin, diğerini vadeli yapmayın, ikisini de peşin değiştirin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2964

Ömer b. Hattab (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: " (Para niteliğinde olan) gümüş ve altını akit yapılırken elden ele teslimi yapılmaksızın birbiriyle değiştirmek faizdir. Yine akit yapılırken elden ele teslimi yapılmaksızın buğdayı buğdayla değiştirmek de faizdir. Hurmayı hurma ile peşin teslim olmadan değiştirmek de böyledir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2968

Berâe b. Azib (r.a.) Ebu Minhal'den (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Ortağım bana, (ödenmesi) hac mevsimine yahut hacca kadar vadeli olarak bir gümüş satmıştı. Sonrasında bana gelip haber verdi. Ben: "Bu iyi bir iş değil" dedim. Kendisi de: "Ben onu bu şekilde çarşıda sattım ve hiç kimse bu işi yadırgamadı" dedi. Bunun üzerine ben, Berâe b. Azib'e bunu sordum. Berâe şöyle cevap verdi: Peygamber (a.s.) Medine'ye geldiğinde biz bu tür satışlar yapıyorduk. Hz. Peygamber: "Elden ele peşin teslimi yapılırsa bunda mahzur yoktur. Vadeli olanı ise, bu faizdir" buyurdu. (Berâe devamla şöyle dedi): "Sen bir de Zeyd b. Erkam'a git, çünkü O benden daha büyük ticaret sahibi idi" dedi. Bunun üzerine ben Zeyd'e geldim ve bunu ona da sordum. Zeyd de aynı şeyleri söyledi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2975

Ebu Bekre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) gümüşle gümüşü ve altınla da altını (akit yapılırken elden ele teslimi yapılmaksızın) değişmeyi yasaklamıştır. Ayrıca gümüş karşılığında altın, altın karşılığında da gümüş satımının istenilen şekilde yapılabileceğini söylemiştir. Ravi der ki: Birisi Ebu Bekre: "Elden ele teslim şartı yok mu?" diye sormuş, O da: "Ben böyle işittim" diye cevap vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2977

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Ensardan Adiy oğullarından bir kişiyi Hayber'e zekât toplama memuru olarak gönderdi. Sonra bu kişi Hayber'den dönüşünde yanında iyi cins hurma getirdi. Hz. Peygamber ona: "Hayber'in bütün hurmaları böyle midir?" diye sordu. O da: "Vallahi hepsi böyle değildir Ey Allah'ın Resulü! Biz bu iyi hurmanın bir ölçeğini, adi hurmadan iki ölçek vererek satın alırız" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Böyle yapmayın, birbirine eşit olarak değiştirin. Ya da adi hurmayı para karşılığında satın ve bunun bedeli ile bu iyi hurmadan satın alın. Tartılabilen faiz maddelerinin tümü için bu böyledir (fazlalık haramdır) " buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2983

Ebu Saîd'in (r.a.) anlattığına göre:
Bilâl en iyi cinsten hurma getirmiş ve Hz. Peygamber (a.s.) ona: "Bu hurma neredendir?" diye sormuştu. Bilâl "Bizde adi hurma vardı, Peygamber'in yemesi için işte bu adi hurmadan iki ölçeğini, bir ölçek iyi hurma ile değiştirdim" dedi. Bu sözlerin ardından Resulüllah heyecanla şöyle dedi: "Eyvah! Bu, faizin ta kendisidir. Sakın böyle yapma. İyi cins hurma almak istediğin zaman önce adi hurmayı para karşılığında sat, sonra onun parası ile iyi cins hurma satın al."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2985

Ebu Nasra (r.a.) Ebu Said Hudri'nin şöyle söylediğini anlatır:
Ben Ebu Nasra (r.a.) İbn Abbas'a aynı cinsten mallar arasındaki mübadelenin hükmünü sordum. "Elden ele aynı anda mı mübadele ediliyor?" dedi. "Evet" dedim. "Bunun mahzuru yok" dedi. Sonra bunu Ebu Saîd'e anlattım ve İbn Abbas'a aynı cinsten mallar arasındaki mübadelenin hükmünü sordum, bana "Elden ele aynı anda mı mübadele ediliyor?" diye sordu. Ben "evet" deyince, "bunun mahzuru yoktur" cevabını verdi dedim. Ebu Said bana "İbn Abbas böyle mi söyledi?" Biz ona sizlere böyle fetva vermemesi için yazacağız deyip şunu ilave etti: "Vallahi Resulüllah'ın (a.s.) gençlerinden biri kendisine bir tür hurma getirmişti de bunu reddetmiş ve: Galiba bu bizim arazilerimizin yetiştirdiği hurmalardan değildir" buyurmuştu. O getiren zat bu sene bizim arazilerin yetiştirdiği hurmalar yada bizim hurmalar tam iyi değildi. İşte bundan dolayı ben de bizim hurmalardan biraz fazla vererek bu iyi hurmayı aldım dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber "katladın riba yaptın, sakın bir daha böyle yapma, kendi hurmanı beğenmiyorsan onu sat sonra da istediğin hurmayı satın al" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2988

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
"Altın, altın ile, gümüş gümüş ile misli misline değiştirilebilir. Kim fazla verir ya da fazla isterse muhakkak faiz yapmış olur" diyordu. Ben de kendisine: "İbn Abbas böyle demiyor dedim." Bunun üzerine Ebu Saîd İbn Abbas'a gidip ona: "Bana haber ver, bu söyleyip durduğun faiz vadeyle ilgili olup fazlalıkla alâkalı olmadığı fikri Hz. Peygamber'den işittiğin bir şey mi, yoksa Yüce Allah'ın Kitabında böyle bir hüküm mü buldun? dedim." İbn Abbas da: "Ben bunu ne Hz. Peygamber'den işittim ne de Allah'ın Kitabında buldum. Fakat Usame b. Zeyd bana Hz. Peygamber'in (a.s.): "Faiz (bedeller arasındaki fazlalıkta değil) sadece vadededir" buyurduğunu nakletti."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2990

Usame b. Zeyd'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Faiz ancak vadeli işlemlerde söz konusudur" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2991

Numan b. Beşir'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Parmaklarını kulakları üzerine koyan Numan Resulüllah'ı (a.s.) şöyle derken işitmiştir: "Muhakkak helal belli, haram da bellidir. İkisi arasında bir takım şüpheli şeyler vardır ki, çok kimse bunları bilemez. Şüpheli şeylerden sakınan, dinini ve namusunu korumuş olur. Şüpheli şeylere dalan kişi ise, harama düşer. Nitekim (içine girmek yasak olan) koru etrafında (davarlarını) otlatan çobanın hayvanları da her an bu yasak sahaya girebilir. Haberiniz olsun, her hükümdarın (kendisine mahsus) bir korusu olur. Dikkat edin, Allah'ın korusu da haram kıldığı şeylerdir. Uyanık olunuz! Bedenin içinde bir lokmacık et vardır ki, o iyi olursa bütün beden iyi olur, bozuk olursa da bütün vücut bozulur. Dikkat edin! İşte o kalptir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2996

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Bir kimsenin Hz. Peygamber'den (a.s.) alacağı vardı. O kimse gelip kaba bir üslupla bunu Hz. Peygamber'den istedi. Ashap bu bedeviye haddini bildirmek istediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Hak sahibinin söz hakkı vardır" buyurdu ve onlara: "Bir deve satın alın da bu adama verin" diye emretti. Sahabeler: "Biz onun devesi gibi bir deve bulamıyoruz. Bulduklarımız onunkinden daha değerli" dediler. Peygamber: "O halde o daha iyi olanı satın alın da onu kendisine verin. Çünkü sizin en hayırlınız, borcunu en güzel şekilde geriye vereninizdir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3003

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) bir Yahudiden veresiye bir yiyecek maddesi satın almış ve ona zırhını rehin olarak vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3007

İbn Abbas (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Medine'ye geldiğinde Medineliler meyvelerinde bir ve iki senelik vadelerle selem suretiyle alış-veriş yapıyorlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Her kim hurmada selem yoluyle satış yaparsa, bunu ölçüsü ve tartısı ve vadesi belirli bir şekilde yapsın" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3010

Ebu Hureyre (r.a.)
Hz. Peygamber'den (a.s.) şöyle işittiğini nakletmiştir: "Yemin, malın revac bulması için bir vesile zannedilir. Oysa o malın ve kazancının mahvolmasına sebep olur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3014

Cabir'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Herhangi bir gayri menkulde veya hurmalıkta ortağı olan kimsenin, ortağına haber vermeden o malı başkasına satma hakkı yoktur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3016

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Herhangi biriniz, komşusunun yapacağı yapının kiriş uçlarını kendi duvarına dayandırmasına engel olmasın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3019

Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir arazinin bir karışını zulmederek ele geçirirse, Allah Kıyamet gününde yedi kat yerden itibaren o arazi parçasını bu zalim kişinin boynuna (halka yapıp) geçirir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3020

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kim, (başkasına ait) bir araziden bir karış yeri zulümle ele geçirirse, yedi kat yerin dibinden itibaren (bu toprak) bu kişinin boynuna halka hâlinde geçirilir" buyurdu demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3025

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Bir yolun genişliği anlaşmazlık konusu olursa bu yol yedi zira kabul edilir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3026

CanDostu
05-06-2009, 14:20
FERAİZ (MİRAS ÜZERİNDEKİ BELİRLİ PAYLAR)

Usame b. Zeyd'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Müslüman, kâfire, kâfir de müslümana mirasçı olamaz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3027

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Miras paylarını, Kur'an'da bildirilen sahiblerine veriniz. Bu paylardan geriye bir şey kaldığında o, baba tarafından en yakın olan erkeğe aittir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3028

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Hasta olmuştum ve Hz. Peygamber ile Ebu Bekr bana hasta ziyaretine geldiler. Ben bayıldım. Hz. Peygamber abdest aldı ve abdest suyundan benim üzerime döktü. Bunun üzerine ayıldım. Kendisine: Ey Allah'ın Resulü! Ben, malım hususunda nasıl davranayım? diye sordum. Hz. Peygamber (a.s.) bana Senden fetva istiyorlar. De ki: Allah size kelâle (babası ve çocuğu olmayan kimse) hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor...şeklindeki miras ayeti indirilene kadar bir cevap vermedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3031

Berâe b. Azib (r.a.);
Kur'an'da en son inzal edilen ayet: Senden fetva istiyorlar. De ki: Allah size kelâle (babası ve çocuğu olmayan) hakkında şöyle fetva veriyor...ayetidir demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3036

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü borçlu iken ölen kimselerin cenazesine geldiğinde, bu kişinin borcunu kapatacak bir mal bırakıp bırakmadığını sorar, eğer o kişinin borcunu ödeyecek bir şey bıraktığı söylenirse cenaze namazını kılardı. Aksi takdirde: "Arkadaşınızın namazını kılınız" buyururdu. Sonraları Allah kendisine birçok fetih ve zafer nasip edince: "Ben bütün müminlere kendi canlarından daha yakınımdır. Bu yüzden artık borcu varken ölen kimsenin, o borcunu ödemek bana aittir. Bir kişinin geriye bıraktığı tereke ise mirasçılarına aittir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3040

HİBE VE DİĞER BAĞIŞLAR

Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle anlatır:
Allah yolunda cihat için iyi cins bir atımı bir kimseye bağışlamıştım. Bu kişi ata iyi bakamadı ve onun kıymetini bilemedi. Daha sonra bu kişinin atı ucuz fiyata satacağını anladım ve Allah Resulü'ne bu atı satın alma konusunu sordum? Hz. Peygamber (a.s.): "O atı satın alma ve bağışladığın şeyi geriye alma. Çünkü bağışladığı şeyi geriye alan, kustuğunu yiyen köpek gibidir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3044

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Ömer b. Hattab bir kişiye Allah yolunda bir at bağışlamıştı. Daha sonra o atı satılırken gördü ve onu satın almak istedi. Bu konuyu Hz. Peygamber'e sorduğunda Hz. Peygamber (a.s.): "Onu satın alma! Sadaka yaptığın şeyi geriye alma!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3046

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Sadakasından geri dönen kişi, kusan sonra da bu kustuğunu yiyen gibidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3048

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Hibe ettiği şeyi geriye alan, kustuğunu yiyen gibidir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3050

Beşir oğlu Numan'ın (r.a.) naklettiğine göre:
Numanı Babası Beşir, Hz. Peygamber'e getirip: "Ben şu oğluma bir köle bağışladım," dedi. Hz. Peygamber (a.s.): "Her çocuğuna bunun gibi bir hibe yaptın mı?" diye sordu. Babam: "Hayır" deyince; Hz. Peygamber: "Öyle ise bu oğluna verdiğini geri al" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3052

Cabir b. Abdullah'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Herhangi bir kimseye umra suretiyle bir mal hibe edilirse o mal (cahiliye dönemindekinin aksine bağışlayanın değil) artık hibe edilen kimsenin ve onun çocuklarının malı olur. Çünkü o, hibe edilen kimsenin mülkiyetine girer ve onu bağışlayan kimseye dönmez. Zira yapılan bu bağışa mirasçıların hakkı taalluk etmiştir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3062

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) "Umra suretiyle bağış yapmak caizdir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3073

CanDostu
05-16-2009, 14:56
VASİYET

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir müslümanın bir şey vasiyet etmek istediği halde onu yazılı halde yanında bulundurmadan iki gece geçirmesi doğru değildir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3074

Sa'd b. Ebu Vakkas şöyle anlatmaktadır:
Veda haccında ölüm tehlikesi geçirdiğim hastalığımda Hz. Peygamber (a.s.) beni ziyaret etti. Ben: Ey Allah'ın Resulü! Hastalık ve ağrılarım bu dereceye varmıştır. Ben varlıklı bir insanım. Bir tek kızımdan başka varisim yoktur. Bu yüzden malımın üçte ikisini tasadduk edeyim mi? diye sordum. Hz. Peygamber: "Hayır," cevabını verdi. Ben: Yarısını edeyim mi? dedim. Hz. Peygamber yine: "Hayır" dedi ve: "Üçte birini tasadduk et, üçte bir de çoktur. Ey Sa'd! Senin, varislerini zengin bırakman, onları muhtaç ve halka ellerini açar bir halde bırakmandan daha iyidir. Ey Sa'd! Allah rızası için yaptığın her harcamanın karşılığını mutlaka alacaksın. Hatta (yemek yerken) hanımının ağzına koyduğun bir lokmadan da ecir alacaksın" buyurdu. Ben devamla: Ey Allah'ın Resulü! (Siz Medine'ye döneceksiniz de) ben burada dostlarımdan geride mi kalacağım? diye sordum. Hz. Peygamber: "Hayır, sen geriye bırakılmayacaksın. (Eğer burada kalır da) iyi amel yaparsan elbette onunla merteben yükselir. Belki de burada uzun süre kalırsın da birtakım kimseler senden faydalanır; bazı kimseler de zarar görür. Rabbim! Ashabımın hicretini tamamla, onları gerisin geri çevirme. Ancak, çaresiz olan Sa'd b. Havle'dir," buyurdu. Ravi: Sa'd b. Havle'nin Mekke'de ölmesinden dolayı Hz. Peygamber'in ona çok üzüldüğünü söylemiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3076

İbn Abbas (r.a.) şöyle anlatır:
İnsanlar vasiyetin miktarını üçte birden dörtte bire indirseler iyi olur. Çünkü Hz. Peygamber (a.s.): "Malınızın (sadece) üçte birini bağışlayın. Aslında üçte bir dahi çoktur" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3080

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Ömer b. Hattab'ın payına Hayber'de bir arazi düşmüştü. O, bir gün bu arazi konusundaki görüşünü almak üzere Hz. Peygamber'e (a.s.) gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Hisseme Hayber'de bir arazi düştü ki daha önce ondan daha kıymetlisi elime geçmemiştir. Bu mal hususunda ne buyurursunuz?" diye sordu. Hz. Peygamber: "İstersen toprağı vakfederek gelirini tasadduk edersin" buyurdu. İbn Ömer dedi ki: Hz. Ömer bu araziyi alınıp satılmamak, miras olunmamak ve hibe edilmemek üzere tasadduk etti. Gelirinden de fakirlere, akrabalara mükatep (hürriyetini satın alma sözleşmesi yapmış olan) kölelerin hürriyete kavuşturulmasına, Allah yoluna, yolculara ve misafirlere tasadduk etti. Onun idaresini üzerine alan kimseye bunu servet aracı olarak kullanmamak şartıyla normal ölçüler içerisinde ondan yemesinde ve bir başkasına yemesi için vermesinde mahzur yoktu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3085

Talha b. Musarrıf (r.a.) şöyle anlatır:
Abdullah b. Ebu Evfa'ya (r.a.) Hz. Peygamber (a.s.) vasiyette bulunmuş muydu? diye sordum. Abdullah b. Ebu Evfa da: "Hayır," dedi. Ben: Öyle ise müslümanlara vasiyet niçin gerekli görüldü, yahut niçin vasiyette bulunmak emredildi? dedim. O, "Yüce Allah'ın kitabına bağlanmayı vasiyet etti" şeklinde cevap verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3086

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) geriye ne bir dinar, ne bir dirhem, ne bir koyun, ne bir deve bıraktı ve hiçbir şeyi de vasiyet etmedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3087

Saîd b. Cübeyr (r.a.) İbn Abbas'ın şöyle söylediğini anlatır:
İbn Abbas bir defasında: "O perşembe günü, o perşembe gündü ne acı gündü!" demiş ve gözyaşları kumları ıslatacak şekilde ağlamıştı. Bunun üzerine ben: Ey Abbas oğlu! Perşembe günü ne oldu ki? diye sordum. O şöyle dedi: Hz. Peygamber'in (son hastalığındaki) ağrısı arttı da: "Bana yazacak bir şey getirin. Size bir şey yazdırayım da benden sonra yolunuzu kaybetmeyesiniz" buyurdu. Bunun üzerine orada bulunanlar (yazılsın yazılmasın diye) aralarında anlaşamayarak münakaşa ettiler. Hz. Peygamber de: "Bir peygamberin huzurunda münakaşa etmek yakışmaz" buyurdu. Oradaki sahabeler: "Hz. Peygamber'in neyi var, hastalıktan dolayı sayıklıyor mu? Kendisine bir sorun" dediler. Hz. Peygamber: "Beni (kendi hâlime) bırakın! Böylesi daha iyi. Sizlere üç şey vasiyet ediyorum: Müşrikleri Arap yarımadasından çıkarınız. Yabancı heyetlere benim ikram ettiğim gibi siz de saygı gösterip ikram ediniz" buyurmuştur. İbn Cureyc: "İbn Abbas burada üçüncüyü söylemedi, yahut söyledi de ben unuttum" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3089

ADAK

İbn Abbas (r.a.) şöyle anlatır:
Sa'd b. Ubade, annesinin bir adak adadığını fakat bunu yerine getiremeden vefat ettiğini söyleyerek bunun hükmünü Hz. Peygamber'e sordu. Allah Resulü'de (a.s.): "Annen adına onun adağını sen yerine getir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3092

Abdullah b. Ömer (r.a.) demiştir ki:
Bir gün Resulüllah (a.s.) bizlere adak adamayı yasakladı ve: "Adak hiç bir şeyi değiştirmez. Onunla sadece cimri kimsenin elinden mal çıkar" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3093

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Adakta bulunmayınız çünkü adak kaderdeki hiç bir şeyi değiştirmez. Ancak adak sebebiyle cimri kimseden mal çıkar" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3096

Enes'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) iki oğlunun arasında onlara dayanarak güçlükle yürüyebilen bir ihtiyar gördü ve: "Bu niye böyle yürüyor?" diye sordu. Oğulları: "O, yürüyerek Kâbe'ye gitmeyi adamıştır" dediler. Hz. Peygamber de: "Allah, bu ihtiyarın kendine eziyet ederek yaptığı ibadetten müstağnidir" buyurdu ve ihtiyarın bir bineğe binmesini emretti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3100

Ukbe b. Âmir (r.a.) şöyle anlatır:
Kız kardeşim (Ümmü Hibban), Beytullah'a kadar yalınayak yürümeyi adamış ve güçsüzlüğünden yakınarak benden bu konuyu kendisi için Allah Resulü'ne sormamı istemişti. Ben Peygamberimizden bu meseleyi sorduğumda Hz. Peygamber (a.s.): "Hem yürüsün, hem binsin" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3102

YEMİN

Ömer b. Hattab'ın (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Aziz ve Celil olan Allah babalarınız üzerine yemin etmenizi yasaklıyor" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3104

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: Bir kimse "lat hakkı için" diyerek yemin ederse hemen "La İlahe İllallah" desin. Yine bir kimse de arkadaşına: "Gel kumar oynayalım derse sadaka versin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3107

Ebu Musa Eşarî (r.a.) şöyle anlatır:
Eşarî kabilesinden bir grup içinde eşyalarımızı taşıyacak binek develer istemek için Hz. Peygamber'e geldim. Hz. Peygamber (a.s.): "Allah'a yemin olsun ki size deve veremem, size vermek için deve yok" buyurdu. Biz de belli bir süre bekledik. Sonra Allah Resulü'ne bir takım deve getirildi. Bunun üzerine bize yaşları üç ile on arasında değişen beyaz hörgüçlü üç deve verilmesini emretti. Develeri alıp yola koyulduğumuz zaman şöyle konuştuk: Allah bize bereket vermez. Biz kendisinden yük devesi istemek için Allah Resulü'ne gittik, o da bizlere deve veremeyeceğine yemin etti; sonra da verdi. Bu konuşma Hz. Peygamber'e ulaştırıldı. Buna cevaben Hz. Peygamber: "Sizlere develeri ben vermedim. Sizleri develere yükleyen Allah'tır. Allah'a yemin ederim ki Allah diler de bir yemin eder sonra da ondan daha iyi bir yol görürsem yeminimden kefaret verir ve o daha iyi olan işi yaparım" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3109

Abdurrahman b. Semure'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) ona şöyle buyurmuştur: "Ey Abdurrahman! Sen kendiliğinden emîr ve yönetici olmak talebinde bulunma. Zira sana emirlik ve yöneticilik senin kendi talebin sonucunda verilirse istediğin bu şeyi elde edince yalnız bırakılırsın. Eğer bu iş senin açık talebin olmadan tevcih edilirse (Allah tarafından) yardım görürsün. Bir de bir şeye yemin edip de başkasını ondan daha hayırlı gördüğünde yemininden kefaret verip o daha hayırlı olan işi yap."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3120

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Süleyman peygamberin altmış hanımı vardı. Bir gün "yemin olsun ki ben bir gecede bu kadınları dolaşacağım ve onların her biri hamile kalarak Allah yolunda binip savaşacak birer oğlan doğuracak" demişti. Fakat neticede bu kadınlardan sadece bir tanesi hamile kaldı. O da yarım bir çocuk doğurdu. Hz. Peygamber (bunu anlattıktan sonra): "Eğer Süleyman bu yemininde inşaallah deseydi o kadınlardan her biri, süvari olacak ve Allah yolunda savaşacak birer oğlan doğururdu" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3123

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki, bir kişinin ailesine eziyet verecek yemininde ısrar etmesi, yeminini bozup da Allah'ın farz kıldığı kefareti vermesinden Allah katında daha büyük günahtır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3127

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Ömer "Ey Allah'ın Resulü! Ben cahiliye zamanında Mescid-i Haram'ın içinde bir gece itikâf etmeği adamıştım..." demiş, Hz. Peygamber de: "Adağını yerine getir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3128

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Muhammed (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kölesine zina iftirası atan kişiye Kıyamet günü had cezası verilir. Ancak dediği doğruysa bu müstesna."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3138

Ebu Zerr (r.a.) şöyle anlatır:
Bir arkadaşımla aramda tartışma olmuştu. Onun annesi Arap değildi. Ben de onu annesinden dolayı kötüledim. Bunun üzerine o beni Hz. Peygamber'e şikâyet etti. Hz. Peygamber'le (a.s.) karşılaştığımda: "Ey Ebu Zerr! Sen hâlâ daha cahiliye huyları taşıyorsun" dedi. Ben de: Ey Allah'ın Resulü! Kim insanlara söverse, insanlar da onun anasına-babasına söver dedim. Hz. Peygamber: "Ey Ebu Zerr! Sen hâlâ daha cahiliye huyları taşıyorsun. Eliniz altındaki köleler sizin kardeşlerinizdir. Yüce Allah onları sizin elinize emanet etmiştir. Bu yüzden onlara yediklerinizden yedirin, giydiklerinizden giydirin ve onlara güçlerini aşan işler yüklemeyin. Eğer böyle işler yüklerseniz onlara yardım edin" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3139

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Birinizin yemeğini hizmetçisi yapıp da sonra o yemeği sıcaklığına ve dumanına katlanarak getirirse o yemeği hizmetçiyi kendinizle birlikte oturtarak yeyin. Eğer yemek az ise o zaman efendisi o yemekten bir yahut iki lokma hizmetçinin eline koysun."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3142

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Köle sahibine karşı dürüst ve samimi olur ve ibadetini de iyi yaparsa onun mükâfatı iki kat olur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3143

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Daima doğru ve samimi olan köle için iki kat ecir vardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3144

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir kölenin, Allah'a güzelce ibadet ediyor ve efendisiyle iyi geçinir halde ölmesi ne güzeldir! Ne mutlu ona."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3146

CanDostu
05-25-2009, 13:49
KASÂME, İSLÂMA KARŞI SAVAŞANLAR, KISAS VE DİYET

Sehl b. Ebu Hasme ve Rafi' b. Hadîc (r.a.) şöyle anlatmışlardır:
Abdullah b. Sehl ile Mesûd b. Zeyd b. Muhayyısa birlikte sefere çıktılar. Hayber'e vardıklarında oradaki işleri sebebiyle ayrıldılar. Bir müddet sonra Muhayyısa (geldiğinde) Abdullah b. Sehl'i öldürülmüş olarak buldu ve onu defnetti. Sonra Muhayyısa ile kardeşi Huveyyisa b. Mesûd ve bir de Abdurrahman b. Sehl Peygamber'e geldiler. Gelenlerin en küçüğü olan Abdurrahman diğer iki arkadaşından önce konuşmaya kalkıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) ona: "Yaşı büyük olana tazim et!" ihtarında bulundu. Bunun üzerine Abdurrahman sustu ve yanındaki iki arkadaşı Hz. Peygamber'le konuşmaya başladı. Hz. Peygamber'e Abdullah b. Sehl'in öldürülüşünü anlattılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara: "Bu cinayetin Hayberliler tarafından yapıldığına elli defa yemin ederseniz arkadaşınızın diyetine hak kazanırsınız" dedi. Onlar da: "Yanında bulunmadığımız ve görmediğimiz bir cinayet hakkında nasıl yemin ederiz?" diye çekindiler. Hz. Peygamber: "Öyle ise Yahudiler elli kez yemin ederek bu katil olayından beraat etsinler mi" diye sordu. Davacılar: "Ey Allah'ın Resulü! Kâfir bir halkın yeminini nasıl kabul ederiz?" diyerek razı olmadılar. Hz. Peygamber bu durumu görünce onun diyetini kendisi verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3157

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Ureyne kabilesinden bazı kimseler Medine'ye Hz. Peygamber'in yanına geldiler. Medine'de hastalandıklarından burada kalmak istemediler. Hz. Peygamber (a.s.) onlara: "İsterseniz zekât develerinin bulunduğu yere gidip, onların sütlerinden ve (tedavi için) bevillerinden içebilirsiniz" buyurdu. Onlar da Peygamber'in dediğini yaparak sıhhate kavuştular. Sonra develerin çobanlarını öldürdüler de İslâm dininden döndüler. Giderken Hz. Peygamber'in develerini önlerine katarak götürdüler. Hz. Peygamber bu olanları haber alınca arkalarından bir müfreze gönderdi ve o adamları yakalayıp getirdiler. Sonra da onların elleri ve ayakları kesildi, gözleri oyuldu, Harre mevkiine bırakıldılar ve orada öldüler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3162

Enes İbn Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Bir Yahudi, bir cariyeyi, üzerindeki gümüş süs eşyalarını almak için taşla vurup ağır yaralamıştı. Bu cariye ölmek üzereyken Hz. Peygamber'in huzuruna getirildi. Peygamber (a.s.) kadına: "Seni falanca mı öldürdü?" diye sordu. Kadın başı ile, hayır işareti yaptı. Sonra Hz. Peygamber ikinci defa sordu. Kadın yine başı ile, hayır diye işaret etti. Sonra Allah Resulü üçüncü bir isim daha sordu. Bu sefer kadın: "Evet" dedi ve başı ile işaret etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber kadının haber verdiği o Yahudiye kısas uygulayarak iki taş arasında ezdirip öldürttü.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3165

Imran b. Husayn (r.a.) şöyle anlatır:
Yaala b. Münye yahut İbn Ümeyye, bir adamla kavga etti. Bunlardan biri diğerini ısırdı. Isırılan, elini kuvvetle ısıranın ağzından çekince onun ön dişini söktü. (Ravi İbn Müsenna İki ön dişini demiştir). Neticede Peygamber'e davalarını arzettiler. Hz. Peygamber (a.s.): "Erkek hayvanın ısırdığı gibi ısırırsınız ha! Bu çıkan diş için diyet gerekmez!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3168

Enes'in (r.a.) naklettiğine göre:
Rubey'in kız kardeşi Ümmü Harise, bir kişiyi yaralamış ve bu olayın davasını görmek için taraflar Hz. Peygamber'in huzuruna gelmişti. Resulüllah (a.s.): "Kısas uygulayın, kısas!" buyurdu. Bunun üzerine Ümmü Rabiy "Ya Resulüllah! O kadına kısas mı uygulanacak? Vallahi ona kısas uygulanmaz" dedi. Hz. Peygamber: "Subhanallah! Ey Ümmü Rabiy! Kısas Allah'ın farz kıldığı kanundur" dedi. Kadın yine: "Hayır vallahi, o kadına asla kısas uygulanamaz" dedi. Kadın bunu söylemeyi sürdürdü ve sonunda yaralı taraf kısas yerine diyeti kabul etti. Hz. Peygamber bunun üzerine: "Allah'ın öyle kulları var ki bir konuda Allah'a yemin etse, Allah onu yemininde doğru çıkarır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3174

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilah bulunmadığına ve benim de Allah'ın elçisi olduğuma şahadet eden müslüman kimsenin kanını akıtmak şu üç sebebin dışında asla helal değildir: Evlilik yapmışken zina eden dul, öldürdüğü kişiye karşı öldürülen, İslâm dininden dönüp İslâm camiasından ayrılan."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3175

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Haksız yere öldürülen her kişinin günahında Adem'in (a.s.) ilk oğluna mutlaka bir pay ayrılır. Çünkü cinayet çığırını açan Adem'in o oğludur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3177

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde insanlar arasında görülecek ilk dava kan dökmeyle ilgili olanlardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3178

Ebu Bekre (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber (a.s.) (veda haccında) şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki zaman (nesyin kaldırılmasıyla) Allah'ın gökleri ve yerleri yarattığı gündeki ilk şekline dönmüştür. Bir yıl, ay ölçüsü ile on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır ki, üçü arka arkaya gelir. Bunlar Zülkade, Zülhicce, Muharrem ve (dördüncüsü) Mudarın ayı olan Recep'tir. Recep ayı, Cumada ile Şaban ayları arasındadır." Sonra Hz. Peygamber (a.s.): "Bu bulunduğumuz ay hangisidir?" diye sordu. Bizler: "Allah ve Resulü daha iyi bilir," dedik. Hz. Peygamber bir süre sessiz kalınca bizler onun bu aya yeni bir isim vereceğini zannettik. Sonra: "Zülhicce ayı değil mi?" buyurdu. Biz: "Evet Zülhicce'dir" dedik. Hz. Peygamber: "Bu bulunduğumuz şehrin adı nedir?" buyurdu. Biz: "Allah ve Resulü daha iyi bilir," dedik. Hz. Peygamber yine bir süre sessiz kaldı ve biz onun Mekke'ye yeni bir isim vereceğini düşündük. Sonra O: "Mekke değil mi?" diye sordu. Biz: "Evet Mekke'dir" dedik. Hz. Peygamber: "Bu gün hangi gündür?" diye sordu. Biz: "Allah ve Resulü en iyisini bilir," dedik. Hz. Peygamber yine bir süre sessiz kaldı ve biz onun bu güne yeni bir ad vermesini bekledik. Hz. Peygamber: "Kurban kesim günü değil midir?" buyurdu. Biz: "Evet kurban kesim günüdür Ey Allah'ın Resulü!" dedik. Muhammed daha sonra: "Şu halde iyi biliniz ki, bu şehrin, bu ayın ve bu günün saygınlığı ve yasaklığı gibi; kanlarınız, mallarınız ve namuslarınız da dinen saygın ve birbirinize yasaktır. Emin olun ki siz Rabbinize kavuşacaksınız. O zaman bütün yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz! Ey insanlar! Aklınızı başınıza toplayınız da benden sonra birbirinizin boynunu vuracak şekilde delalete düşmeyin ve küfre geri dönmeyin. Dikkat edin bunları burada bulunanlar, bulunmayanlara duyursun. Zira kendisine bunları ulaştırdığınız bazı kimseler söylediklerimi burada işiten bazılarından daha iyi kavrayıp anlayabilir" dedi ve bundan sonra: "Tebliğ ettim mi?" diye sordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3179

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Huzeyl kabilesinden iki kadın arasındaki kavgada kadınlardan biri diğerine taş atmış ve onun karnındaki çocuğun düşmesine sebep olmuştu. Hz. Peygamber (a.s.) da kadının düşen çocuğu karşılığında bir köle ya da cariyenin diyet olarak verilmesine hükmetti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3183

Muğira b. Şu'be'nin (r.a.) anlattığına göre:
Bir kadın hamile olan kumasını çadır direği ile döverek öldürdü. Bu kadınlardan biri Lihyan'dandı. Allah Resulü kadının asabesinin öldürülen kadının ve ayrıca düşürülen ceninin diyet bedelini ödemesine hükmetti. Bunun üzerine öldüren kadının asabesinden bir adam "Biz yememiş içmemiş ve bir hayat emaresi göstermemiş bir çoçuğun bedelini mi ödeyeceğiz. Böyle durumlarda bir diyet ödenmez!" dedi. Hz. Peygamber ise: "Bu Bedevilerin yaptığı türden bir seci mi?" dedi ve diyeti vermelerine hükmetti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3186

Muğire b. Şu'be ve Muhammed b. Mesleme'nin anlattığına göre:
Ömer b. Hattab, kadının düşürülen çocuğu konusunda halka danışmıştı. Bu istişarede bulunan Muğire b. Şu'be "Ben Hz. Peygamber'in (a.s.) düşürülen çocuk karşılığında diyet olarak bir köle ya da cariye verilmesine hükmettiğine şahidim" dedi. Hz. Ömer ise: "Buna tanık olan bir başkası daha var mı?" diye sordu. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme de bu hükme tanık olduğunu bildirdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3188

CanDostu
06-01-2009, 08:26
HAD CEZALARI

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) değeri çeyrek dinar ve daha fazla olan bir mal çaldığında hırsızın elini keserdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3189

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) zamanında değeri çelik ya da deriden mamül bir kalkanın kıymetinden daha az olan şeyleri çalan hırsızın eli kesilmemiştir. Bu kalkan nevilerinin her ikisi de epeyce bir değere sahipti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3193

İbn Ömer'in (r.a.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.) değeri üç dirhem olan bir kalkanı çalan hırsızın elini kesmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3194

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah, bir yumurta yada bir ip çaldığı için eli kesilen şu hırsıza lânet etsin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3195

Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Mahzum soyundan bir kadının yaptığı hırsızlık Kureyşlileri sıkıntıya sokmuştu. Onlar: Bu kadının affedilmesi için Hz. Peygamberle konuşmaya onun habibi olan Usame'den başka kim cesaret edebilir ki? dediler. Nihayet Usame Hz. Peygamberle (bu hususta) konuştu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Allah'ın tayin ettiği bir cezanın uygulanması konusunda suçluya arka mı çıkıyorsun?" buyurdu. Sonra ayağa kalkıp şu konuşmayı yaptı: "Ey insanlar! Sizden öncekileri helak eden şey şuydu; Onlar, içlerinden soylu bir kimse çaldığı zaman birşey yapmazlar,güçsüz birisi çaldığı zaman ise ona ceza verirlerdi Allah'a yemin ediyorum ki eğer Muhammed'in kızı Fatıma çalmış olsaydı onun elini de keserdim."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3196

Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle anlatır:
Şüphesiz Allah, Muhammed'i hak peygamber olarak gönderdi ve ona Kitabı verdi. Ona indirilen bu kitabın içinde recm ayeti de vardı. Biz bu ayeti okuduk, ve onu anlayıp belledik. Hz. Peygamber (a.s.) da recmi uyguladı, ondan sonra biz de recmi uyguladık. Ancak uzun bir süre geçtikten sonra insanların biz Allah'ın Kitabında recmi bulamıyoruz demesi ve böylece Allah'ın indirmiş olduğu bir farizayı terk ederek yanlış yapmalarından korkarım. Hiç şüphesiz ki Allah'ın Kitabında, zina eden evlilik yapmış erkek ve kadının bu fiili şahitler, gebelik ya da ikrar ile ispatlanırsa bunun hükmü recimdir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3201

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Mescitte iken bir müslüman yanına geldi ve ona şöyle seslendi: "Ey Allah'ın Resulü! Ben zina yaptım." Hz. Peygamber yüzünü ondan çevirdi. Bu sefer o kişi Peygamber'in yüzünü döndürdüğü tarafa geçip yine: "Ey Allah'ın Resulü! Ben zina ettim "dedi. Hz. Peygamber yüzünü yine çevirdi. Nihayet bu adam zina itirafını dört kere tekrarladı. Bu şekilde aleyhine dört kere şahitlik edince Hz. Peygamber onu çağırıp: "Aklında bir hastalık var mı?" diye sordu. O kişi "Hayır" dedi. Hz. Peygamber: "Başından evlilik geçti mi?" diye sordu. O kişi: "Evet" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber oradakilere: "Bunu götürünüz ve recmediniz" emrini verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3202

İbn Abbas (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Maiz b.Malik'e "Bana senin hakkında gelen haber doğru mu?" diye sordu. Maiz ise: "Hangi haber?" dedi. Hz. Peygamber: "Bana senin falancaların kızı ile zina ettiğin haberi geldi" dedi. Maiz: "Evet, doğru" dedi ve buna dört defa şahitlik etti. Sonra Hz. Peygamber onun recm edilmesini emretti ve recm uygulandı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3205

Ebu Hureyre ve Zeyd b. Halit Cühenî'nin naklettiklerine göre,
Bedevilerden bir adam Hz. Peygamber'e (a.s.) gelerek "Ey Allah'ın Resulü! Allah aşkına senden hakkımda Allah'ın kitabı ile hükmetmeni istiyorum" dedi. Bu kişinin hasmı olan ve dini bilgisi daha çok olan diğer şahıs da: "Evet, aramızda Allah'ın kitabı ile hükmet; olayı anlatmama da müsaade et" dedi. Hz. Peygamber: "Söyle "diyerek izin verdi. O kişi anlatmaya başladı: "Oğlum, bu adamın yanında çırak iken onun karısı ile zina etti. Bana da bu zinadan dolayı oğluma recm cezası uygulanacağı haber verildi. Ben oğlum için yüz koyun ve bir cariye fidye verip oğlumu kurtardım. Daha sonra bu konuyu bilgisi olan kişilere sordum. Onlar, oğlunun cezası sadece yüz değnek ile bir yıllık hapis cezasıdır dediler. Adamın zina eden karısına ise recm gerekir, diye haber verdiler" dedi. Hz. Peygamber (a.s.): "Allah'a yemin ederim ki ben aranızda Allah'ın kitabına göre, hükmedeceğim: Cariye ile koyunlar sana geri verilecek. Oğlun da yüz değnek ile bir yıl insanlardan uzaklaştırma cezasına çarptırılacak." Hz. Peygamber daha sonra: "Ey Uneys! Haydi bu adamın karısının yanına git, eğer zinayı itiraf ederse recm cezasını uygula!" buyurdu. Ravi der ki: Uneys kadının yanına gitti ve o zinayı itiraf etti. Sonunda Hz. Peygamber onun recm edilmesini emretti ve emri yerine getirildi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3210

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'in huzuruna ikisi de Yahudi olan zina etmiş bir erkek ile bir kadın getirildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) Yahudilerin yanına kadar gidip: "Sizce Tevrat'ta zina edenlerin cezası nedir?" diye sordu. Onlar: "Zina edenlerin yüzleri siyaha boyanır, yük üzerine bindirilir ve sırt sırta bir şekilde dolaştırılarak teşhir edilir "dediler. Hz. Peygamber: "Eğer doğru söylüyorsanız Tevratı getirin" buyurdu. Onlar Tevratı getirdiler ve okumaya başladılar. Nihayet recm ayetine uğradıklarında okumakta olan genç elini recm ayeti üzerine koydu ve o ayeti atladı. O sırada Hz. Peygamber ile beraber bulunan Abdullah b. Selam, Hz. Peygamber'e: "Ona emret de elini kaldırsın" dedi. Genç elini kaldırınca elinin altındaki recim ayeti görüldü. Hz. Peygamber zina eden Yahudilerin ikisine de recm uygulanmasını emretti ve recim uygulandı. Ravi Abdullah b. Ömer (r.a.) devamında: "Ben bu iki zinakarı recm edenlerin arasındaydım. Erkeğin, kendini siper ederek o kadını atılan taşlardan korumağa çalıştığını görmüştüm" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3211

Ebu Ishak Şeybanî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Adullah b. Ebu Evfa'ya "Hz. Peygamber (a.s.) recm cezası tatbik etti mi?" diye sordum. O: "Evet tatbik etti" dedi. Ben: "Nur suresi indirildikten sonra mı, önce mi?" diye sordum. O da: "Bilmiyorum" diye cevap verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3214

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Birinizin cariyesi zina eder ve bu ispatlanırsa efendisi ona gereken kamçılama cezasını uygulasın, fakat ayıbını yüzüne vurarak onu azarlamasın. Sonra yine zina ederse efendisi gereken kamçılama cezasını uygulasın, fakat ayıbını yüzüne vurarak onu azarlamasın. Sonra bu cariye üçüncü defa zina eder ve zinası ispatlanırsa, efendisi onu kıldan yapılmış bir ip karşılığında da olsa satsın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3215

Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'e (a.s.) şarap içmiş bir kimse getirildi. Peygamber ona iki hurma değneği ile kırk defa vurdurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3218

Ebu Burde Ensari (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın koyduğu had cezaları hariç hiç kimseye on kırbaçtan fazla vurulmaz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3222

Ubade b.Samit (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bir toplulukta Allah Resulü ile beraber iken O şöyle dedi: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, zina etmemek, hırsızlık yapmamak, meşru bir sebep olmaksızın Allah'ın yasakladığı canı öldürmemek üzere bana biat ediniz. İçinizden sözünde duran olursa onun mükâfatını Allah verecektir. Bir kimse bunlardan birini işleyip bu dünyada bir cezaya çarptırılırsa bu ceza onun bu şuçla kazandığı günahın kefaretidir. Bunlardan birini yapıp da yaptığı iş gizli kaldığı için dünyada cezaya uğramayan kişinin işi Allah'a kalır; Allah isterse onu affeder, dilerse azap eder."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3223

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Hayvanların verdiği zararlar hayvan sahibince tazmin edilmez. Çöken su kuyusu ile çöken maden kuyusunun da zararları ödenmez. Definelerin ise beşte bir vergisi vardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3226

CanDostu
06-08-2009, 09:43
YARGIYA AİT HÜKÜMLER

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Eğer insanlara ispata gerek kalmadan sadece iddiaları ile hakları verilir olsaydı, bir takım insanlar diğerlerinin kanlarını ve mallarını iddia ederlerdi. Ancak durum böyle değildir, davalıya yemin etmek düşer."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3228

Ümmü Seleme'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Sizler davalarınızı bana getiriyorsunuz. Bazınız haksız olduğu halde iddia ve delillerini daha düzgün ifade edebilir ve ben de ondan işittiğim bu düzgün ifadelere göre, onun lehine hükmedebilirim. Bu sebeple herhangi birinize başkasının hakkı olan bir şeyi bu şekilde verirsem almasın. Çünkü ben zahire göre verdiğim bu hükmümle ateşten bir parça alıp ona vermişimdir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3231

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Sufyan'ın karısı, Utbe b. Rabîa'nın kızı Hind bir defasında Hz. Peygamber (a.s.)'ın huzuruna girip: "Ey Allah'ın Resulü! (Kocam) Ebu Sufyan çok cimri bir kimsedir. O, bana ve oğullarıma yetecek miktarda nafaka vermiyor. Ben, ona ait olan maldan onun bilgisi olmaksızın alsam, bu günah olur mu?" diye sordu. Hz. Peygamber: "Onun malından makul ölçüler içinde sana ve oğullarına yetecek miktarda alabilirsin" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3233

Muğire b. Şu'be'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve Celil Allah, annelerinize baş kaldırmanızı, kızları diri diri toprağa gömmenizi, borcu yerine getirmeyip hakkınız olmayan bir şeyi istemenizi haram kılmıştır. Üç şeyi yapmanızı da çirkin görmüştür: Dedikodu etmek, çok soru sormak ve malı boşa harcamak."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3237

Amr b. As'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir hakim hüküm vereceği zaman doğru hükmü bulmak için içtihat eder ve hükmünde isabet ederse ona iki sevap vardır. Eğer doğru hükmü bulmak için içtihat ederek hükmünü verir ancak bunda isabet edemezse bu defa bir sevap alır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3240

Ebu Bekre'nin (r.a.)
anlattığına göre, O, Hz. Peygamber'i (a.s.) şöyle derken işitmiştir: "Hiçbir kimse öfkeli halde iken iki kişi arasında hüküm vermesin."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3241

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kim bizim şu dinimizde olmayan bir şey ihdas eder ve onu dine katmaya çalışırsa o reddedilir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3242

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir zamanlar iki kadın ve bunların iki oğlan çocuğu vardı. Bu kadınların çocukları ile beraber bulundukları bir sırada bir kurt gelmiş ve çocuklardan birisini kapıp gitmişti. Bunun üzerine kadınlardan biri diğerine: "Kurdun götürdüğü çocuk seninkiydi" dedi. Öbür kadın da: "Hayır senin çocuğundu" cevabını vererek itiraz etti. Nihayet bu anlaşmazlık Davud Peygamber'e arz edildi. O da çocuğu yaşı daha büyük olan kadına verdi. (Halbuki bu çocuk diğerinindi). Kadınlar muhakemeden çıkıp Davud oğlu Süleyman Peygamber'e (a.s.) gittiler ve olanları ona haber verdiler. O da: "Bana bir bıçak getiriniz! Çocuğu iki kadın arasında paylaştırayım" dedi. Bunun üzerine (bu çocuğun annesi olan) genç kadın: "Hayır öyle yapma Allah sana rahmet etsin, çocuk bu kadınındır" dedi. Bunun üzerine Süleyman (a.s.) (bu kadının çocuğa olan merhametinden hareketle) çocuğun küçük kadına ait olduğuna hükmetti."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3245

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse satın aldığı arazide altın dolu bir testi buldu. Daha sonra satıcıya giderek: "Bu altın senindir. Çünkü ben senden yalnız toprağı satın aldım, altınları değil" dedi. Arazinin önceki sahibi de: "Ben bu araziyi içindekilerle birlikte sattım" dedi. Bunun üzerine satıcı ile alıcı üçüncü bir kişiye giderek hakemlik yapmasını istediler. Hakem de onlara: "Sizin oğlunuz veya kızınız var mı?" diye sordu. Birisi: "Benim bir oğlum var"; öbürü de: "Benim de bir kızım var" diye cevap verdi. Hakem: "Oğlanla kızı evlendirin, böylece her ikiniz de altını kullanın ve tasadduk edin" dedi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3246

CanDostu
07-05-2009, 11:56
BULUNTU EŞYA

Zeyd b. Halit Cühenî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'e bir kimse gelerek buluntu eşyanın hükmünü sormuştu. Peygamber (a.s.): "Onun kabını ve ağız bağını muhafaza et!, sonra onu bir sene süreyle halka ilan et. Bu süre zarfında sahibi gelirse verirsin, gelmez ise sana kalır" buyurdu. O kişi: "Yitik koyunun hükmü nedir, kime kalır?" diye sordu. Peygamber: "Sana bir başkasına ya da kurda kalır" cevabını verdi. O kişi bu defa: "Yitik deve ne olacak?" dedi. Peygamber: "Ondan sana ne? O hayvanın su tulumu ve gezecek papucu beraberindedir. Sahibi ona kavuşuncaya kadar o kendi kendine suya varır ve ağaçlardan yer" cevabını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3247

Ubey b. Kaab (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Ben Hz. Peygamber (a.s.) zamanında içinde yüz dinar olan bir kese buldum. Sonra bu keseyi Hz. Peygamber'e getirdim. Hz. Peygamber: "Bunu bir sene ilan et" buyurdu. Ben de bir sene süreyle onu halka duyurdum. Fakat onu bilene rastlamadım. Sonra Hz. Peygamber'e geldim. Hz. Peygamber: "Onu bir sene (daha) ilan et" buyurdu. Onu bir sene daha ilan ettim. Fakat onu bilene yine rastlamadım. Sonra (üçüncü defa) Hz. Peygamber'e gelip durumu kendisine arzettim. Bu defa Hz. Peygamber: "Bu paranın miktarını aklında tut, kesesiyle, ağız bağını muhafaza et! Sahibi gelirse keseyi ona ver, gelmezse onu kullan" buyurdu. Ben de onu kullandım. Şu'be der ki: Ben bir süre sonra Mekke'de Seleme b. Kuheyl'le karşılaştım. Seleme bana: "Suveyd b. Şafele üç yıl mı, yahut bir yıl mı ilan edildi dedi pek iyi hatırlamıyorum" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3251

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Hiç kimse başkasına ait bir hayvanın sütünü izinsiz sağmasın. Siz yiyecek ve içecekleri sakladığınız kilerinize girilmesini, dolabınızın kırılmasını ve oradaki yiyeceklerin alınmasını ister misiniz? Hayvanlarının memeleri de insanların yiyeceklerini muhafaza eder. Bu yüzden kimse başkasının hayvanının sütünü onun iznini almadan asla sağmasın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3254

Ukbe b. Âmir (r.a.) şöyle nakletmiştir:
"Ey Allah'ın Resulü! Bizleri gazaya gönderdiğiniz bazı zamanlar bizlere misafirperverlik göstermeyen insanların yanında konaklıyoruz. Bu hususta ne dersiniz?" diye sorduk. Hz. Peygamber (a.s.) bize: "Siz bir halkın yanında konaklamak istediğinizde, size misafire layık hüsnü kabul gösterirlerse kabul ediniz. Şayet misafirperverlik yapmazlarsa onlardan, kendilerine yakışacak olan misafir hakkını alınız" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3257

Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Biz Hz. Peygamber'le beraber bir gazveye çıkmıştık. Bu seferde şiddetli bir açlık meydana geldi ve bineklerin bir kısmını kesmeyi düşündük. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.) yiyeceklerin birarada toplanılmasını emretti. Biz de toplanacak azık için deriden bir sofra yaygısı serdik. Sonra yavaş yavaş herkesin azığı bu yaygı üzerinde toplandı. Ben ne kadar biriktiğine bakmak için başımı uzattım. Tahminen bir keçi kadardı. Biz de bin dört yüz kişiydik. Bu toplanan azıklardan yedik ve hepimiz doyduk. Sonra artanından da içine azığımızı koyduğumuz deri kaplarımızı doldurduk. Bu sırada Allah Resulü: "Abdest alacak su var mı?" diye sordu. Birisi hemen içinde birazcık su bulunan bir kap getirdi ve o suyu bir çanak içine boşalttı. Sonra hepimiz ondan bol bol dökerek abdest aldık. Ravi der ki: Ardından sekiz kişi daha gelip "Abdest suyu var mı?" diye sordular. Hz. Peygamber (a.s.): "Abdest suyu bitti" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3259

CanDostu
07-10-2009, 08:58
CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)

Abdullah b. Ömer (r.a.) anlatıyor:
Hz. Peygamber (a.s.) Mustalik oğulları üzerine hayvanlarının suya götürüldüğü bir sırada ani baskın yaptı, savaşanlarını öldürüp diğerlerini esir aldı. Cüveyriye'yi o gün aldı. Bu ordunun içinde (ben) Abdullah b. Ömer de vardı(m).
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3260

Ebu Musa (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) sahabelerinden herhangi birisini bir işi hususunda bir yere gönderdiği zaman daima: "Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylık yolunu gösterin, güçleştirmeyin" buyurur idi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3262

Enes'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kolaylaştırın güçleştirmeyin, insanlara güven verin de kendinizden uzaklaştırıp kaçırmayın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3264

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah Teala Kıyamet gününde gelmiş geçmiş bütün insanları topladığı zaman, hainlik edenlerin teşhir olunması için bir sancak dikilir ve: "Bu, falancanın hainliğidir" denilir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3265

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ahdini bozarak hainlik edenler için Kıyamet gününde (halk arasında teşhir olunmak üzere) büyük bir sancak dikilir. Bu, falancanın ahde vefasızlığının alâmetidir" denilir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3268

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Verdiği ahde vefa etmeyip hainlik eden her kişi için Kıyamet gününde (teşhir olunmak üzere) kendisi ile tanınacağı bir sancak dikilecektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3270

Cabir b. Abdullah'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Harp bir hiledir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3273

Ebu Nadr'ın (r.a.) Eslem kabilesinden Hz. Peygamber'in ashabından Abdullah b. Ebu Evfa isimli birinin mektubuna istinaden rivayet ettiğine göre:
Abdullah b. Ebu Evfa Harura haricileri üzerine gitmekte olan kumandan Ömer b. Ubeydullah'a bir mektup yazarak O'na şunları bildirmiştir: Hz. Peygamber (a.s.) bir savaş esnasında düşmanla karşılaştığında güneşin tepe noktasından batıya meyletmesini bekledi. Sonra ayağa kalkıp askere şöyle bir konuşma yaptı: "Ey insanlar! (Kendi gücünüze güvencinizden dolayı) Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz, Allah'tan afiyet isteyiniz. Fakat düşmanla karşılaşınca da (harbin bütün şiddetlerine karşı) sabrediniz. Ve iyi bilinizki cennet kılıçların gölgesi altındadır." Sonra Hz. Peygamber tekrar kalktı ve şöyle dua etti: "Kitab'ı indiren, bulutları akıtıp yürüten, düşman birliğini hezimete uğratan Allahım! Sen onların birliklerini dağıt ve onlara karşı bize yardım et!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3276

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber'in (a.s.) katıldığı gazvelerden birinde bir kadın öldürülmüş olarak bulundu. Bunun üzerine Hz. Peygamber kadınların ve çocukların öldürülmesini çirkin görüp tasvip etmedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3279

Saab b. Cessame'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamberimize (a.s.) Müşrikler üzerine yapılan gece baskınlarında onların aile ve çocuklarının da hedef olduğundan bahsedilerek bu konudaki hüküm sorulmuştu. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Onlar da müşrikler camiasındandır" cevabını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3281

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) savaş esnasında Beni Nadir Yahudilerinin hurma ağaçlarını yaktırdı. Savaşın geçtiği bu bölge (hurmalık) Buveyre idi. Bu hadisin Kuteybe ve İbn Rumh tarafından yapılan rivayetinde şu ilâve vardır: Bunun üzerine Aziz ve Celil Allah şu ayetleri indirdi: Hurma ağaçlarından herhangi birini kesmeniz, veya olduğu gibi bırakmanız hep Allah'ın izniyledir ve O'nun yoldan çıkanları rezil etmesi içindir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3284

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Peygamberlerden biri savaşa çıkarken ümmetine şöyle demişti: "İçinizde evlenmiş fakat henüz hanımıyla biraraya gelmemiş biri varsa benimle gelmesin. Bir inşaata başlayıp henüz onun çatısını tamamlamamış kimse de gelmesin, Koyun ya da hamile develer almış ve bunların yavrulamasını bekleyen kimse de benimle gelmesin!" Peygamber bu konuşmasından sonra savaşa gitti ve nihayet ikindi namazı vaktinde yahut daha erken fethe geldiği şehre yaklaşınca, Güneşe doğru dönerek: "Sen bir emir altındasın, ben de öyle" dedi ve: Allahım! Bu Güneşi benim için biraz durdur diye dua etti. Bu Peygamber şehri fethedinceye kadar Güneş yerinde durdu. Neticede bu ordu ganimetleri bir yerde topladı. Derken bu ganimeti yakmak için ateş geldi, fakat onu yakmadı. Peygamber, ordusuna: İçinizde ganimet malından alan biri var, her kabileden bir kişi bana biat ederek elimi sıksın dedi ve biat gerçekleşti. Bu sırada bir kimsenin eli Peygamber'in eline yapıştı. Peygamber: Ganimet malından alan sizin kabilenizdendir. Senin kabilenden olan bütün askerler benim elimi sıkarak biat etsin dedi. Bunun üzerine bu kabile onun elini sıktı. Derken iki yahut üç kimsenin elleri yapıştı. Bu sefer Peygamber: "Bu işi yapan sizlersiniz" dedi. Sonrasında onlar Peygamber'e sığır başı gibi bir altın çıkararak onu yerdeki ganimet malının içine koydular. Sonra ateş geldi ve ganimet malını yaktı. Bizden önce hiç bir ümmete ganimet helal olmamıştır. Bunun sebebi Yüce Allah'ın bizim zaafımızı ve acizliğimizi görmüş olmasıdır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3287

İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber (a.s.) Necd tarafına benim de içinde olduğum bir askeri birlik gönderdi. Birlik çok sayıda deve ele geçirdi. Herkesin hissesine ganimet olarak on bir ya da on iki deve düşmüştü. Bu hisselerine ilâve olarak (Hz. Peygamber'e ait beşte bir hisseden) birer deve de ilâve olarak verildi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3290

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) bize ganimetteki paylarımızdan başka fazladan, beşte bir hisseden bir pay daha vermiş ve benim payıma yaşlı bir deve daha düşmüştü.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3293

Ebu Katâde (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Huneyn yılında Hz. Peygamber'le beraber sefere çıktık. Düşmanla karşılaşınca ordumuzda bir dağılma oldu. Bu sırada bir müşriğin, müslümanlardan birini altettiğini gördüm. Hemen arkasından dolanarak onun yanına geldim ve onun boynunu vurdum. Hemen dönüp beni öyle bir kucakladı ki ölümün kokusunu orada hissettim. Sonra can vererek beni bıraktı. Bundan sonra Ömer b. Hattab'la karşılaştım. "Bu askerlere ne oldu?" diye sordu. Ben: Allah'ın işi, dedim. Sonra askerler toparlanarak döndüler. Hz. Peygamber oturduktan sonra: "Bir düşmanı öldürdüğüne dair şahidi olan kişi, öldürdüğü kimsenin elbise, silah ve diğer eşyalarına hak kazanır" buyurdu. Ben hemen kalktım ve: Benim için kim şahit olur? diyerek oturdum. Sonra Hz. Peygamber bunu tekrarladı. Ben yine kalkıp: Benim için kim şahitlik eder? diyerek oturdum. Sonra Peygamber o sözünü üçüncü defa söyledi. Ben yine ayağa kalkınca Resulüllah: "Neyin var? Ebu Katâde! "buyurdu. Ben de olanları anlattım. Bunun üzerine oradakilerden biri: "Ebu Katâde doğru söylüyor, Ey Allah'ın Resulü! Onun öldürdüğü adamın üzerindekileri ben aldım. Onun hakkının karşılığında başka şey vererek onu ikna et" dedi. Orada bulunan Ebu Bekr Sıddık müdahale ederek: "Yemin ederim ki böyle olmaz! Peygamber, Allah ve Resulü yolunda savaşan bir Allah arslanının hakkını iptal etmez, ve onun hakkını sana vermez" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Ebu Bekr doğru söyledi. Yanındaki şeyleri Ebu Katâde'ye ver" buyurdu. Ebu Katâde der ki: Bunun üzerine o eşyaları bana verdi. Ben de zırhı satarak karşılığında Beni Seleme'de küçük bir bahçe satın aldım. Bu bahçe müslüman olduktan sonra sahip olduğum ilk maldır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3295

Abdurrahman b. Avf (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bedir harbi günü harp safındayken etrafıma baktım ve Ensardan yaşları küçük iki delikanlı arasında olduğumu fark ettim. Gönlümden keşke bunlardan daha kuvvetli kişiler arasında olsaydım diye geçirdim. Derken bunlardan biri beni gözü ile süzerek: "Amca! Ebu Cehil'i tanıyor musun?" diye sordu. Ben de: "Evet tanıyorum, onunla ne işin var?" dedim. O da: "Duyduğuma göre, Hz. Peygamber hakkında ağır laflar söylüyormuş. Allah'a yemin ederim ki onu bir görürsem artık ikimizden ömrü daha az olan ölünceye kadar onun peşini bırakmayacağım" dedi. Bu söze şaşırdım. Az sonra diğeri de beni dürterek aynı şeyleri söyledi. Bu sırada ben Ebu Cehil'i görmüştüm. O, askerleri arasında telaşla bir öteye bir beriye koşuşturuyordu. Ben: Gençler! Bana sorduğunuz Ebu Cehil şu adam! dedim. Onlar hemen kılıçlarına sarıldılar ve Ebu Cehil'e onu öldürünceye kadar vurdular. Sonra dönüp Hz. Peygamber'in huzuruna geldiler ve hadiseyi ona haber verdiler. Hz. Peygamber (a.s.): "Onu hanginiz öldürdü?" diye sordu. Bunlardan her biri: "Ben öldürdüm" dedi. Hz. Peygamber: "Kılıçlarınızı sildiniz mi?" diye sordu. "Hayır silmedik," dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber kılıçları inceledi. Sonra: "İkiniz birlikte öldürmüşsünüz," dedi, fakat Ebu Cehil'in ele geçen eşyasının bunlardan Muaz b. Amr b. Cemuh'a verilmesine karar verdi. Bu iki mucahit genç, Muaz b. Amr b. Cemuh ile Muaz b. Afra idiler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3296

Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber ile birlikte Hevazin gazvesine gittik. Seferde Allah Resulü ile beraber yemek yediğimiz bir sırada kırmızı bir deve üzerinde birisi gelip devesini çöktürdü. Sonra heybesinden, deriden bir ip çıkardı ve deveyi bağladı. Sonra etrafı gözetleyerek ileri geçip cemaatle beraber yemeğe koyuldu. Bu seferde bizim hayvan sayımız az olanlar da güçsüzdü, bazılarımız ise piyade idi. Derken o kişi ani bir hareketle devesinin yanına geldi ve onu çözdü. Sonra da devesini çöktürerek üzerine oturdu ve sonra da ayağa kaldırdı. Deve de onu hızla götürdü. Bunun üzerine boz renkli dişi bir deve üzerinde bir adam da peşinden gitti. Seleme der ki: Ben de çıkıp süratle hareket ettim ve o dişi devenin hizasına geldim ve onu geçtim, nihayet öndeki adamı taşıyan erkek devenin hizasına ulaştım. Sonra onun da önüne geçerek devenin dizgininden tuttum ve onu çöktürdüm. Deve dizini yere koyar koymaz kılıcımı sıyırıp adamın başına vurarak uçurdum. Sonra üzerinde semeri ve sahibinin silahı olduğu halde deveyi çekerek getirdim. Beni insanlarla beraber Hz. Peygamber (a.s.) karşıladı ve: "Adamı kim öldürdü? "diye sordu. Oradakiler:" Ekva'nın oğlu öldürdü" dediler. Hz. Peygamber: "Öldürülen kimsenin bütün eşyası ve devesi onundur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3298

Ömer (r.a.) şöyle dedi:
Beni Nadir kabilesinin malları Allah'ın elçisine, at sürüp deve koşturmak suretiyle bir savaş olmaksızın nasip olmuş mallardandır. Bu sebeple Beni Nadir malları Hz. Peygamber'e mahsus idi. Peygamberimiz ailesinin bir senelik geçimini bundan temin ederdi. Artanını da Allah yolunda cihat hazırlığı olarak atlara ve silahlara harcardı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3301

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) vefat ettiği zaman hanımları, Osman b. Affan'ı Ebu Bekr'e göndererek Peygamber'den kendilerine düşecek mirası istemeyi kararlaştırdılar. Aişe de onlara; Hz. Peygamber: "Biz Peygamberler miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal sadakadır" buyurmadı mı? diye karşılık verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3303

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Mirasçılarım bıraktığım maldan bir dinar bile almazlar. Bıraktığım şeyden hanımlarımın nafakası ve işçimin ücreti çıktıktan sonra geri kalanı sadakadır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3306

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) ganimeti taksim ederken at için iki, savasçı için bir hisse vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3308

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Necid tarafına bir süvari birliği göndermişti. Bu birlik Beni Hanife kabilesinden Yemame halkının büyüğü Sümame b. Usal denilen bir kimseyi esir edip getirdi ve onu Mescitteki bir direğe bağladı. Hz. Peygamber Mescide çıktığında Sümame'ye: "Ey Sümame! Gönlünden sana ne yapacağımı geçiriyorsun," dedi. Sümame: "İyilik ümit ediyorum, Ey Muhammed! Beni öldürürsen kanlı bir caniyi öldürmüş olursun, ama eğer beni affedersen, iyiliğe karşı şükreden bir kimseyi bağışlamış olursun. Şayet fidye olarak mal istiyorsan istediğin kadar verilir" dedi. Bu konuşmadan sonra Hz. Peygamber Sumame'yi bağlı olarak bırakıp gitti. Nihayet ertesi gün Hz. Peygamber Sumame'ye yine: "Ey Sümame! Gönlünde ne var, ne umuyorsun?" dedi. O da: "Gönlümde dün sana söylediğim şeyler vardır: Eğer beni bağışlama iyiliğinde bulunursan, iyiliğe karşı şükreden bir kimseyi bağışlamış olursun. Eğer beni öldürürsen, kanlı bir caniyi öldürmüş olursun. Şayet fidye olarak mal istiyorsan istediğin kadar verilir" dedi. Resulüllah onu bu şekilde bırakarak gitti. Ertesi gün olunca yine Sumame'ye hitaben: "Ey Sümame! Gönlünden sana ne yapacağımı geçiriyorsun," dedi. Sümame: "Dün sana söylediğim gibi: Eğer beni bağışlama iyiliğinde bulunursan, iyiliğe karşı şükreden bir kimseyi bağışlamış olursun. Eğer beni öldürürsen, kanlı bir caniyi öldürmüş olursun. Şayet fidye olarak mal istiyorsan istediğin kadar verilir" dedi. Peygamberimiz bu defa:" Sümame'yi salıverin" dedi. Sümame bırakılınca hemen Mescit yakınında içinde su bulunan bir hurmalığa gitti ve yıkandı. Sonra Mescide Peygamberimizin huzuruna girdi ve: "Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın kulu ve elçisidir" dedi. Sonra şunları söyledi: "Ey Muhammed! Vallahi benim için dünyadaki en sevimsiz yüz seninkiydi. Şimdi ise senin yüzün bana bütün yüzlerin en sevimlisi oldu. Vallahi benim için senin dininden daha kötü ve düşman bir din yoktu. Şimdi senin dinin benim için dinlerin en sevimlisidir. Vallahi hiç bir şehir bana senin şehrin kadar sevimsiz gelmezdi. Fakat senin şehrin benim nazarımda şehirlerin hepsinden daha sevimlidir. Ben umre yapmağa niyet ettiğim sırada senin süvarilerin beni yakalamıştı. Ne buyurursunuz?" dedi. Peygamberimiz Sumame'yi müjdeledi ve ona umre yapmasını emretti. Sümame umre için Mekke'ye varınca birisi ona: "Dinden mi çıktın? "diye sordu. O da: "Hayır, vallahi ben dinden çıkmadım. Sadece Allah Resulü'nün yanında müslüman oldum. Vallahi ben dinden dönmem ve Hz. Peygamber izin vermedikçe size Yemame'den bir buğday tanesi dahi gelmeyecektir" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3310

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Mescitte bulunduğumuz bir sırada Hz. Peygamber yanımıza geldi ve: "Yahudilerin üzerine yürüyünüz" diye emretti. Biz de onunla birlikte çıktık ve Yahudilerin yanına geldik. Hz. Peygamber onlara şöyle seslendi: "Ey Yahudi cemaati! Müslüman olun, kurtulun!" Onlar cevaben: "Ey Ebu'l-Kasım! Tamam tebliğ ettin" dediler. Hz. Peygamber onlara: "Bunu kabul etmenizi istiyorum. Müslüman olun, kurtulun!" dedi. Yahudiler yine: "Ey Ebu'l-Kasım! Tamam, tebliğ ettin" dediler. Hz. Peygamber onlara: "Bunu kabul etmenizi istiyorum"dedi. Sonra Hz. Peygamber üçüncü kez bunu teklif ettikten sonra: "İyi bilinki bu topraklar ancak Allah'a ve Elçisine aittir. Ben sizleri bu topraklardan çıkarmak istiyorum. Bu yüzden malının karşılığında bir şey bulan onu satsın. Haberiniz olsun ki bu topraklar ancak Allah'a ve Elçisine aittir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3311

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
Nadir ve Kurayza oğulları Hz. Peygamberle savaşmıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) Nadir oğullarını yerlerinden sürüp çıkarmıştı. Kurayza oğullarını ise yerlerinde bırakarak onlardan bir karşılık almamıştı. Nihayet bunun ardından Kurayza oğulları da ahdi bozarak savaşa başlayınca Hz. Peygamber onların erkeklerini öldürdü, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını da müslümanlara paylaştırdı. Ancak bazıları İslâm dinine girmek için Hz. Peygamber'e geldiler. Hz. Peygamber onlara eman verdi ve müslüman oldular. Bu şekilde Hz. Peygamber Medine Yahudilerinin hepsini; Abdullah b. Selam'ın kabilesi olan Kaynuka oğullarını, Beni Harise Yahudilerini ve Medine'de bulunan diğer Yahudileri tümüyle Medine'den sürgün etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3312

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle dedi:
Kureyza halkı Sa'd b. Muaz'ın hakemliğini kabul edince Hz. Peygamber (a.s.) Sa'd'e haber gönderdi. Sa'd bir merkep üzerinde geldi. (Kuşatmada geçici olarak edinilen) Mescidin yanına yaklaştığı zaman Hz. Peygamber Ensar'a "Büyüğünüzü (ya da hayırlınızı) karşılamağa kalkınız!" dedi. Sonra da Sa'd'a hitaben: "Bunlar senin hükmüne razı oldular" buyurdu. Sa'd da: "Bunların savaşa katılanlarını öldürür, kadınları ve çocuklarını da esir edersin" hükmünü verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Allah'ın hükmüne uygun hükmettin" ya da bazı ravilerin rivayetine göre, galiba "Melikin hükmü gibi hükmettin" buyurmuştur. Buradaki ravilerden İbn Müsenna ise: "Melikin hükmü gibi hükmettin" kısmını zikretmemiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3314

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Sa'd b. Muaz (r.a.) Hendek gününde yaralanmıştı. Onu Kureyş'ten Hıbban İbnu'l-Arika denilen bir kimse attığı bir okla kol damarından vurmuştu. Peygamberimiz onu yakından ziyaret edebilmek için Mescitte tedavi çadırı kurdurdu. Hz. Peygamber Hendek harbinden Medine'ye döndüğünde silahını çıkararak yıkandı. Bu sırada Cebrail (a.s.) başının tozunu silkerek Hz. Peygamber'e geldi ve: "Sen silahlarını bıraktın mı? Vallahi biz henüz bırakmadık. Haydi onların karşısına çık!" dedi. Hz. Peygamber: "Nereye?" diye sordu. Cebrail, Beni Kureyza tarafına işaret ederek: "İşte oraya!" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber Beni Kureyza'ya doğru hareket edip onlarla savaştı. Sonunda onlar Hz. Peygamber'in hükmüne razı oldular. Peygamberimiz de onlar hakkındaki hükmü Sa'd'a havale etti. Sa'd ise: "Ben onlar hakkında harp edenlerinin öldürülmesini, çocukları ve kadınlarının esir edilmesini, mallarının da taksim olunmasını hükmediyorum" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3315

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) Hendek harbinden dönüldüğünde: "Hiç kimse öğlen namazını Beni Kureyza'dan başka bir yerde kılmasın" diye seslendi. Sahabelerden bir takımı vaktin gecikmesi endişesiyle namazı Beni Kurayza'ya varmadan kıldılar. Diğerleri de: Vakit geçse de biz namazı Hz. Peygamber'in bize emrettiği yerde kılarız dediler. Sonra Peygamber bu iki zümreden hiçbirisini kınamadı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3317

Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:

Muhacirler Mekke'den Medine'ye geldikleri zaman ellerinde hiçbir şey yoktu. Ensarın ise Medine'de arazi ve gayri menkulü vardı. Bu yüzden Ensarın her sene malının gelirinin yarısını muhacirlere vermesi muhacirlerin de Ensar'ın yerine arazi üzerinde tarım yaparak çalışma işini üstlenmesi şeklinde bir ortaklık yapılmıştı. Ravi Enes b. Malik'in annesi (ki Ümmü Suleym de denilirdi) Abdullah b. Ebu Talha'nın da annesi olduğundan Abdullah, Enes'in anne bir erkek kardeşi idi. Bu sırada Enes'in annesi Ümmü Suleym de Hz. Peygamber'e kendine ait bulunan bir kaç hurma ağacı hediye etmişti. Hz. Peygamber de hurma ağaçlarını mahsüllerinden istifade etmek üzere Usame b. Zeyd'in annesi ve kendi azatlısı olan Ümmü Eymen'e vermişti. İbn Şihab der ki: Enes b. Malik bana şöyle nakletmiştir. Peygamberimiz (a.s.) Hayber halkı ile muharebeyi bitirip de Medine'ye döndüğü zaman Muhacirler, Ensarın kendilerine meyvelerinden istifade etmeleri için vermiş oldukları bağışları Ensar'a iade ettiler. Hz. Peygamber de annemin hediye etmiş olduğu hurma ağaçlarını, geri verdi. Hz. Peygamber, Ümmü Eymen'e de bu hurma ağaçları yerine kendi bahçesinden bir kısmını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3318

Abdullah b. Muğaffel (r.a.) rivayet etmiştir:
Ben Hayber günü bir tulum iç yağı ele geçirdim ve onu sıkıca tutarak: Bundan kimseye bir şey vermem, dedim. Arkama döndüğümde Hz. Peygamber (a.s.) tebessüm ediyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3320

Ebu Sufyan (r.a.) anlatmaktadır:
Hz. Peygamber'le aramızda aktedilmiş bulunan Hudeybiye barış antlaşması devam ederken Şam'a gitmiştim. Bu sırada Roma İmparatoru Heraklius'a Hz. Peygamber'den bir mektup getirildi. Bu mektubu Dıhyetul-Kelbi getirerek Busra Emîrine vermiş, Busra Emîri de Heraklius'a göndermişti. Heraklius "Burada Peygamber olduğunu iddia eden bu adamın halkından kimse var mı?" diye sordu. Adamları: "Evet vardır" dediler. Bunun üzerine ben Kureyş'ten bir heyet içinde davet edildim. Heraklius'un huzuruna girdik. Bizleri önüne oturttu ve: "Peygamber olduğunu söyleyen bu adama soyca en yakınınız hanginizdir?" dedi. Ebu Sufyan der ki: Soyca en yakınları benim, dedim. Beni onun önüne, arkadaşlarımı da benim arkama oturttular. Sonra Heraklius tercümanını çağırdı ve dedi ki: "Bunlara söyle: Ben, Peygamber olduğunu söyleyen o kişi hakkında bu adama bazı şeyler soracağım. Bu bana yalan söylerse siz onu tekzip ediniz!" Ebu Sufyan der ki: Vallahi arkadaşlarım tarafından yalanımın yayılmasından korkmasaydım Peygamber hakkında mutlaka yalan söylerdim! Sonra tercümanına: "Ona, içinizde onun soy asaleti nasıldır? diye sor," dedi. Ben: "Soy bakımından pek asildir" dedim. "Babaları içinde bir kral var mıydı?" dedi. "Hayır," dedim. "Bu söylediklerinden önce onu hiç yalan ile itham ettiniz mi?" dedi. "Hayır" dedim. "Ona kimler tabi oluyor, halkın eşrafı mı yoksa zayıflar mı?" dedi. "Halkın zayıfları," dedim. "Ona tabi olanlar artıyor mu yoksa eksiliyor mu?" dedi. Eksilmiyorlar aksine artıyorlar, dedim. "Onun dinine girdikten sonra ona kızarak dininden dönen var mı?" dedi. Hayır, yoktur dedim. "Onunla hiç harp ettiniz mi?" dedi. Evet ettik, dedim. "Neticeleri nasıl oldu?" dedi. Aramızda zafer sırayladır. Bir, biz üstün geliriz, bir O. "Hiç ahdi bozar mı?" dedi. Hayır, hainlik etmez. Ancak biz şimdi onunla bir müddete kadar mütareke halindeyiz. Bu müddet içinde ne yapacağını bilmiyoruz, dedim. Ebu Sufyan der ki: Vallahi kendiliğimdem bir şey katacağım bir söz söylemeye bundan başka bir fırsat vermedi. "Sizde ondan önce peygamberlik iddia etmiş bir kimse var mı?" dedi. Hayır yoktur dedim. Tercümanına dedi ki: "Ona söyle: Bu adamın soyunu sordum, içinizde soy olarak pek asil olduğunu beyan ettin. Peygamberler de zaten halkının asil olan soylarından seçilir. Ben sana: Onun babaları ve dedeleri içinde bir kral gelmiş midir diye sordum. Hayır gelmemiştir, dedin. Babalarından bir kral olsaydı O da babalarının saltanatını geri almak isteyen bir kimsedir diye hükmederdim. Sana: Ona tabi olanlar halkın eşrafı mı yoksa zayıfları mı diye sordum. Ona tabi olanlar insanların zayıflarıdır dedin. Peygamberlere tabi olanlar da zaten onlardır. Ben sana: Peygamber olduğunu söylemeden önce onun bir yalanını görmüş müydünüz diye sordum. Sen: Hayır, dedin. Anladım ki halka karşı yalan söylememiş bir kimse gidip de Allah'a karşı yalan söylemeğe cüret edemez. Sana: Onun dinine girdikten sonra beğenmemezlikten dolayı bırakan eden kimse var mıdır diye sordum. Sen: Hayır dedin. İşte inanç kalbe karışıp kökleşince böyle olur. Ben sana: Ona tabi olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu diye sordum. Onlar artıyorlar dedin. İnanç kemale erinceye kadar böyle gider. Ben: Onunla hiç harp ettiniz mi dedim. Sen: Onunla harp ettiğinizi, harbin neticesinin sırayla değiştiğini; bir sizin bir onun üstün geldiğini söyledin. Peygamberler de böyledir. Onlar (Allah tarafından) sıkıntılarla imtihan edilirler, ancak akıbet onların lehine olur. Ben sana: O ahdine vefasızlık eder mi diye sordum. Hainlik etmez dedin. Peygamberler de böyledir, hainlik etmezler. Ben sana: Halkınız içinde ondan evvel peygamber olduğunu söylelen birisi var mı idi dedim, Sen: Hayır, dedin. Eğer böyle birisi olsaydı, bu da kendisinden önce söylenmiş bir söze uyup taklide kalkışmış bir kimsedir diye düşünürdüm" dedi. Bundan sonra Heraklius: "Size ne emrediyor?" diye sordu. Ben: O bize namazı, zekâtı, akrabalık bağına dikkat etmeyi, haramlardan el çekmeyi emrediyor, dedim. Heraklius: "Eğer hakkında söylediklerin doğru ise, O mutlaka bir peygamberdir. Zaten ben bir Peygamberin çıkacağını biliyordum. Fakat onun sizden olacağını tahmin etmezdim. Onun yanına varabileceğimi bilsem, onunla buluşmayı çok isterdim. Onun yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. Yeminle söylüyorum ki onun iktidarı üzerinde bulunduğum şu yere kadar ulaşacaktır, dedi. Sonra Hz. Peygamber'in mektubunu istedi. Getiren kişi onu Heraklius'a verdi. O'da mektubu okudu. Mektupta şunlar yazılmıştı: Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla, Allah'ın Elçisi Muhammed'den Romalıların Başkanı Heraklius'a! Hidayet yoluna uyanlara selam olsun! Ben seni İslâma davet ediyorum. Müslüman ol, kurtul. Müslüman ol ki Allah senin ecrini iki kat versin. Eğer bu davetimi kabul etmezsen, Halkının günahı senin boynunadır. Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz; Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp ta kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun biz müslümanlarız! deyiniz.Heraklius mektubu okumayı bitirince yanında sesler yükseldi ve gürültü çoğaldı. Bizim çıkarılmamızı emretti. Biz de yanından çıkarıldık. Çıktığımız zaman arkadaşlarıma: İbn Ebu Kebşe'nin (yani Peygamberin) işi hakikaten büyüdü. Romalıların kralı bile ondan korkmakta, dedim. Artık ben Allah İslâmı kalbime sokuncaya kadar Hz. Peygamber'in işinin üstün geleceğine olan inancım hiç yitirmedim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3322

Berâe b. Azib'in naklettiğine göre:
Bir kimse ona: "Ey Ebu Umare! Huneyn günü kaçtınız mı?" diye sormuş, Berâe da şöyle cevap vermiştir: "Hayır vallahi, Hz. Peygamber (a.s.) asla geriye dönmedi. Lâkin Peygamberin ashabı içindeki gençler ve acele ile ilerlemek isteyenler, zırhsız, üzerlerinde silah yahut yeterli silah yokken taarruza geçtiler. Birdenbire bir tek oku bile boşa atmayacak kadar usta atıcıların olduğu bir grubu önlerinde buldular. Usta atıcı olan bu grup Hevazin ve Beni Nasr kabileleri idi. Bunların bizim öncülere attıkları okların hiçbiri boşa gitmiyordu. Öncü kuvvetleri bunlara karşı koydularsa da Hz. Peygamber'in (a.s.) olduğu yere doğru geri dönmeye mecbur kaldılar. Fakat O, beyaz katırının üzerinde hiç korkusuz duruyor, Ebu Sufyan İbn Haris İbn Abdu'l-Muttalip de onu çekiyordu. Hz. Peygamber inerek Allah'tan yardım ve zafer dileğinde bulundu ve:
"Ben Peygamber'im yalan yok,
Ben o Abdu'l-Muttalip oğluyum!" diyerek bozulan orduyu tekrar harp düzenine koydu."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3325

Abdullah b. Amr (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Taif halkını kuşatmış fakat bir sonuç elde edememişti. Bunun üzerine "İnşaallah yarın döneceğiz" diyerek kuşatmanın bittiğini haber verdi. Fakat sahabeler: Taif'i fethetmeden nasıl döneriz? dediler. Bu söz üzerine Hz. Peygamber onlara: "Öyle ise sabah harbe hazır olun" buyurdu. Sabah olunca saldırı başladı ancak bir çok sahabe yaralandı. Bunun üzerine Hz. Peygamber yine: "Yarın döneceğiz" buyurdu. Bu karara bu defa sevindiler. Hz. Peygamber de sahabelerin bu sevincini tebessümle karşıladı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3329

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamberimiz (a.s.) Mekke'ye girdiğinde Kâbe'nin etrafında ibadet için konulmuş üç yüz altmış tane put vardı. Hz. Peygamber elindeki değnekle bu putlara dokunarak şöyle söylüyordu: Hak geldi batıl yıkılıp gitti. Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur.Hak geldi; artık batıl ne bir şeyi ortaya çıkarabilir ne de geri getirebilir.Hadisin ravilerinden İbn Ebu Ömer (Peygamberimizin Mekke'ye girişiyle ilgili olarak) "fetih günü idi" ilâvesini yapmıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3333

Berâe b. Azib (r.a.) şöyle anlatır:
Hudeybiye gününde Peygamber (a.s.) ile müşrikler arasında yapılan barış antlaşmasını Ali b. Ebu Talip yazıya geçirmişti. Hz. Ali "Bu, Allah'ın elçisi Muhammed'in antlaşma yaptığı metindir" şeklinde yazmıştı. Kureyş heyeti: "Allah'ın elçisi yazma! Eğer biz senin Allah'ın elçisi olduğuna inansaydık seninle savaşmazdık" dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz Hz. Ali'ye: "Allah'ın elçisi sözünü sil" buyurdu. O ise: "Onu ben silemem" dedi: Bunun üzerine Peygamberimiz kendisi sildi. Antlaşmanın maddeleri arasında, müslümanların (gelecek sene umre için) Mekke'ye geldiklerinde sadece üç gün kalmaları ve Mekke'ye silahları mahfazalarındayken girmeleri şartı vardı. Ebu İshak'a silahın mahfazasından ne kastediliyor? diye sorduğumda O; "Kın ve içindekiler" cevabını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3335

Sehl b. Huneyf'in (r.a.) Ebu Vail'den anlattığına göre:
Ebu Vail şöyle dedi: Sehl b. Huneyf Sıffin savaşı esnasında ayağa kalkıp şunları söylemiştir: Ey insanlar! Kendinizi kınayınız. Hudeybiye gününde Allah Resulü ile müşrikler arasında yapılan barışta Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber bulunduk. Eğer bizler harbe lüzum görseydik elbette savaşırdık. O gün Ömer b. Hattab Hz. Peygamber'e gelip: "Ey Allah'ın elçisi! Onlar batıl yolda, bizler ise hakka tabi değil miyiz?" dedi. Hz. Peygamber: "Evet, biz hak üzerindeyiz" buyurdu. Hz. Ömer: "Bizim ölülerimiz Cennette, onlarınki ise Cehennemde değil mi?" dedi. Peygamberimiz: "Evet öyle" buyurdu. Hz. Ömer: "Öyleyse dinimiz hususunda bu düşüklüğe nasıl razı oluyoruz ve Allah henüz onlarla bizim aramızda hükmünü vermemişken biz niçin geri dönüyoruz?" dedi. Peygamberimiz: "Ey Hattab oğlu! Ben gerçekten Allah'ın elçisiyim, Allah benim koybolup gitmeme asla izin vermeyecektir" buyurdu. Bu sözler Hz. Ömer'i yatıştırmaya yetmedi ve O, sinirli bir şekilde çıkıp Hz. Ebu Bekr'in yanına geldi. Ona:" Ebu Bekr! onlar batıl yolda, biz ise hakka tabi değil miyiz?" dedi. Hz. Ebu Bekr: "Evet öyle"dedi. Ömer: "Bizim ölülerimiz Cennette, onlarınkiler Cehennemde değil mi?" dedi. Ebu Bekr: "Evet öyle" dedi. Ömer: "Öyle ise niçin dinimiz hususunda bu zillete razı oluyoruz ve Allah henüz aramızda hükmünü vermeden geri dönüyoruz?" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekr:" Hattab oğlu! Kuşkusuz O Allah'ın elçisidir. Allah onun sönüp kaybolmasına asla izin vermeyecektir" dedi. Bu sırada Hz. Peygamber'e fethi müjdeleyen ayetler (fetih suresi) nazil oldu. Peygamberimiz hemen Ömer'e haber gönderdi ve bu ayetleri ona okudu. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ey Allah'ın elçisi! Fetih bu mudur?" dedi. Peygamberimiz: "Evet" deyince Hz. Ömer'in gönlü oldu ve yatışmış bir halde kalktı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3338

CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)
Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'in (a.s.) Hudeybiye'den dönüşü sırasında: Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir. Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder. İmanlarını bir kat daha artırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır. (Bütün bu lütuflar) mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları zemininden ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu Allah katında büyük bir kurtuluştur.ayetleri nazil olduğu zaman, müslümanlara bir üzüntü ve gönül kırıklığı hakimdi. Hz. Peygamber Hudeybiye'de kurbanları kestikten sonra: "Andolsun üzerime bir ayet indirildi ki o bana bütün dünyadan daha sevimlidir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3341

Sehl b. Sa'd'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber'in Uhud günü yaralanışı hakkında sorulduğunda şöyle cevap vermişti: O gün Peygamberimizin yüzü yaralandı. Yan dişi kırıldı. Başındaki miğfer parçalandı. Kızı Fatıma akan kanı yıkıyor, Ali b. Ebu Talip de kalkanı ile ona su döküyordu. Fatıma suyun kanı fazlalaştırdığını görünce bir hasır parçası alıp kül oluncaya kadar yaktı. Sonra da o temiz külü yaraya bastı ve bu şekilde kan kesildi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3345

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlatır:
Şu anda Peygamberimizi Peygamberlerin birinden bahsederken görüyor gibiyim. O Peygamber'e, kendi kavmi saldırmış fakat o, hem yüzünden kanı siliyor, hem de: "Rabbim! Kavmimi bağışla, çünkü onlar cahillik ediyorlar!" diyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3347

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
"Peygamberimiz (kırılmış) yan dişini işaret ederek: "Allah'ın elçisine bunu yapan bir halka Allah'ın intikamı şiddetli olur" buyurmuştur. Hz. Peygamber yine: Allah'ın gazabı, onun elçisinin Allah yolunda öldürdüğü kimseye karşı çok şiddetli olur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3348

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Peygamberimiz Kâbe'nin yanında namaz kılarken, Ebu Cehil bazı arkadaşlarıyla orada oturuyordu. Bir gün evvel de bir dişi deve kesilmişti. Ebu Cehil yanındakilere: Hanginiz gidip falancaların dün kestiği dişi devenin sargısını alarak, secde ettiği zaman Muhammed'in sırtına koyar? dedi. Oradakilerin en azgını koşarak onu getirdi ve Peygamberimiz secdeye vardığında omuzları arasına koydu. Adamlar gülüştüler ve gülmekten eğilmeye başladılar. Ben ise dikilmiş bakıyordum. Eğer bir gücüm olsaydı Hz. Peygamber'in sırtından o sargıyı fırlatır atardım. Peygamber secdeden başını kaldırmıyordu. Nihayet birisi gidip Fatıma'ya haber verdi. Yetişmiş bir kız olan Fatıma gelerek onu sırtından attı. Sonra da o adamlara dönüp onlara çıkıştı. Peygamber namazını bitirince sesini yükselterek onlara beddua etti. Peygamberimiz beddua ve hayır dua ettiği zaman üç defa tekrar ederdi. Sonra "Allahım! Kureyş'i sana havale ederim!" diye üç kez beddua eti. Onlar Peygamber'in sesini işittikleri zaman bedduasından korktukları için gülmeleri kesildi. Peygamberimiz daha sonra (isim sayarak): "Allahım! Ebu Cehl'i sana havale ederim, Utbe b. Rabîa'yı, Şeybe b. Rabîa'yı, Velid b. Ukbe'yi, Umeyye b. Halef'i ve Ukbe b. Ebu Muayt'ı sana havale ediyorum" dedi. Yedinci bir kişi daha saydı ama onu hatırlamıyorum. Muhammed'i hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki Hz. Peygamber'in, isimlerini saydığı kimselerin Bedir gününde hep yerlere serildiğini gördüm. Sonra bu cesetler çukura, Bedir çukuruna sürüklendiler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3349

Hz. Aişe'nin (r.ah.) anlattığına göre:
O bir defasında Hz. Peygamber'e: Ey Allah'ın Resulü! Uhud gününden daha sıkıntılı bir gün geçirdin mi? diye sormuş, Hz. Peygamber de şöyle cevap vermiştir: "Başıma kavmim Kureyş'in çıkardığı birçok zorluk ve sıkıntı geldi. Fakat Akabe günündeki, hepsinden şiddetli idi. Ben hayatımın korunmasını Abdul Külal oğlu İbnu Abdi Yalil'e teklif ettiğim zaman dileğime olumlu cevap vermemişti. Ben de kederli bir halde yüzümün doğrusuna (Mekke'ye) yollandım ve ancak Karnu Sealip denilen yere ulaştığımda kendime gelebildim. Burada başımı kaldırıp baktığımda bir bulutun beni gölgelendirmekte olduğunu ve içinde Cebrail'in bulunduğunu gördüm. Cebrail bana: "Yüce Allah, kavminin hakkında söylediklerini işitti ve seni korumayı reddettiklerini gördü. Allah sana şu Dağlar Meleğini gönderdi. Bu meleğe kavmin hakkında ne dilersen emredebilirsin" dedi. Bunun üzerine Dağlar Meleği bana nida edip selam verdikten sonra: "Ey Muhammed! Allah, kavminin sana söylediklerini işitti. Ben Dağlar Meleğiyim. Rabbin, halkın hakkında istediğin şeyi bana emredesin diye beni gönderdi. Onları ne yapmamı istersin? Eğer şu iki yalçın dağı birbirinin üstüne Mekke halkı üzerine yıkmamı istersen, yapayım" dedi. Hz. Peygamber ise: Hayır, ben Allah'ın bu müşriklerin soyundan yalnız Allah'a ibadet edecek ve ona hiç bir şeyi ortak koşmayacak bir nesil meydana getirmesini niyaz ederim" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3352

Cündüp b. Sufyan'ın (r.a.) anlattığına göre:
Gazvelerin birinde Hz. Peygamber'in parmağı yaralanıp kanamıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.):
"Sen sadece bir parmaksın kanayan,
Allah yolunda gelmiştir başına gelen" demiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3353

Cündüp'ün (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Cebrail'in (a.s.) bir süredir Peygamberimize vahiy getirmesi gecikmişti. Müşrikler:" Muhammed'i terkettiler" demeye başladılar. Bunun üzerine Yüce Allah: Kuşluk vaktine ve sükuna erdiğinde geceye yemin ederim ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadıayetleriyle başlayan sureyi indirdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3354

Usame b. Zeyd (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) bir gün üzerinde semer bulunan bir merkebe binmişti. Semer fedek dokuması saçaklı bir kadife ile alttan tutturulmuştu. Hz. Peygamber Usame b. Zeyd'i de terkisine alarak Haris b. Hazrec oğulları mahallesine Sa'd b. Ubade'ye hasta ziyaretine gitmişti. Bu, Bedir'den önce olmuştu. Giderken, içinde müslümanlar, müşrikler, Putperestler ve Yahudilerden meydana gelmiş bir topluluk bulunan bir meclise uğradı. Abdullah b. Ubey ve Abdullah b. Revaha da bu mecliste bulunuyordu. Merkebin kaldırdığı toz oturanların üzerine gelince Abdullah b. Ubey, kaftanıyle burnunu kapayarak: "Üzerimize toz kaldırmayın!" dedi. Peygamber onlara selam vererek durdu ve bineğinden indi. Onları İslâm'a davet etti ve onlara Kur'an okudu. Bunun üzerine Abdullah b. Ubey "Hey adam! Bu söylediklerinden daha güzeli yok!. Fakat eğer bu söylediklerin doğru ise bizim toplantılarımıza gelerek bizi rahatsız etme! Evine dön de bizden sana gelen olursa ona anlat!" dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Revaha "Sen bizim toplantılarımıza gel! Çünkü bizi ziyaret edip Kur'an okumanı istiyoruz" dedi. Bunun üzerine müslümanlar, müşrikler, Yahudiler birbirlerine küfretmeye başladılar ve birbirleri üzerine saldırmaya yeltendiler. Peygamberimiz ise onları yatıştırmaya çalışıyordu. Sonra Peygamber bineğine binip Sa'd b. Ubade'nin evine girdi. Peygamberimiz: "Saad! (Abdullah b. Ubey'i kastederek) Ebu Hubab'ın ne dediğini duydun mu? O şöyle, şöyle dedi buyurdu. Sa'd b. Ubade: "Ey Allah'ın Resulü! Siz İbn Ubey'in kusurunu affedin. Yemin ederim ki Yüce Allah size nasip ettiği nübüvveti zaten vermiştir. Halbuki şu belde halkı Abdullah b. Ubey'e tac giydirip sarık sararak onu reis olarak atamak için anlaşmış ve hazırlanmışlardı. Yüce Allah sana ihsan ettiği Peygamberlik ile bunu engelleyince İbn Übey'in hevesi kursağında kaldı. Bu da ona gördüğünüz bu çirkin hareketi yaptırmıştır" dedi. Bunun üzerine Peygamber de onu affetti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3356

Enes b. Malik'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber'e (a.s.) Abdullah b. Ubey'e giderek onunla konuşsanız iyi olur, denildi. Bunun üzerine Peygamberimiz bir merkebe binip, müslümanlar da kendisi ile beraber yürüyerek Abdullah b. Ubey'e gittiler. Gidilen yol çorak bir yerdi. Peygamber Abdullah b. Ubey'in yanına vardığında Abdullah Peygamberimiz'e: "Benden uzak dur. Vallahi merkebinin pis kokusu beni rahatsız ediyor" dedi. Bunun üzerine Ensar'dan birisi (Abdullah b. Revaha), Abdullah b. Ubey'e "Vallahi Hz. Peygamber'in merkebi senden çok daha güzel kokuyor" diye karşılık verdi. Abdullah b. Ubey'in etrafındakilerden birisi bu söze çok sinirlenerek onun adına karşılık verdi. Peygamberimiz ve Abdullah'ın yanındaki kişiler biribirlerine öfkelenerek hurma değnekleri papuçları ve yumruklarıyla kavgaya tutuştular. Daha sonra: Eğer müminlerden iki grup birbirleri ile savaşırlarsa aralarını bulup barıştırınayetinin onlar hakkında nazil olduğu söylendi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3357

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.): "Ebu Cehil'in ne yaptığını, kim öğrenip gelecek?" buyurdu. Bunun üzerine Abdullah b. Mesûd (r.a.) gitti ve Ebu Cehil'i Afra'nın iki oğlu tarafından vurularak yere yığılmış gördü. İbn Mesûd, Ebu Cehil'in sakalından tutarak: Ebu Cehil sen misin? dedi. Ebu Cehil: "Sizin öldürdüğünüz kişiden üstün bir kimse var mıdır?" Yahut da: "Kendi kavmi tarafından öldürülen kişinin üzerinde bir kimse var mıdır?" demiştir. Ravi Ebu Miclez, Ebu Cehil'in "Keşke beni öldüren kimse bir çiftçi olmasaydı" dediğini rivayet etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3358

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.): bir gün" Kaab b. Eşref'i kim öldürebilir? Çünkü o Allah'a ve elçisine eziyet etmiştir" diye sordu. Muhammed b. Mesleme ise bunun üzerine: "Ey Allah'ın elçisi! Onu benim öldürmemi ister misin?" dedi. Peygamberimiz: "Evet isterim" buyurdu. İbn Mesleme: "Öyle ise ona bazı şey söylememe (ve böylece bir hile hazırlamama) izin ver" dedi. Hz. Peygamber: "İstediğini söyle" dedi. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme Kaab'ın yanına vardı ve ona şöyle dedi: "Şu adam (yani Peygamber) bizden zekât istedi ve bizi darlığa düşürdü." Kaab, bu sözü işitince: "Vallahi daha çok yaka silkeceksiniz" dedi. Muhammed b. Mesleme: "Bir kere ona tabi olmuş bulunduk. Onun işinin nereye varacağını görmek için onu şimdi terketmek istemiyoruz. Şimdi bana biraz ödünç vermeni istiyorum" dedi. Kaab: "Peki sen bana rehin olarak ne veriyorsun?" dedi. Muhammed b. Mesleme: "Neyi istersin?" dedi. Kaab: "Bana kadınlarınızı rehin verin, dedi. "Sen Arabın yakışıklısısın, kadınlarımızı sana nasıl rehin bırakırız? dedi. Kaab: "Öyle ise bana oğullarınızı rehin verin, dedi. Muhammed: "O zaman da birimizin oğlu hakkında: "Bu iki deve yükü hurma karşılığında rehin olan çocuktur," denilerek alay edilir. Fakat biz sana silahımızı, zırhımızı rehin bırakabiliriz" dedi. Kaab bu teklifi kabul etti ve İbn Mesleme ona Haris, Ebu Abs b. Cebr ve Abbad b. Bişr ile gelerek belli bir vakitte rehni teslim edeceğini vadetti. Bu grup bir gece topluca gelerek Kaab'ı çağırdılar ve O da yanlarına indi. Ravi Sufyan Amr'ın dışındaki ravilerin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Kaab onların yanına inerken, karısı kendisine hitaben: "Dikkatli ol, ben bir ses işitiyorum...sanki kan dökecek birinin sesi!" dedi. Kaab: "Bu gelen Muhammed b. Mesleme ile onun süt kardeşi ve Ebu Naile'dir Üstelik mert adam geceleyin kılıçla vurulmaya çağrılsa bile kabul eder" dedi. Muhammed b. Mesleme arkadaşlarına: "Kaab geldiği zaman ben elimi onun başına uzatacağım. Onu sımsıkı tuttuğum zaman hemen öldürünüz" diye talimat verdi. Kaab b. Eşref onların yanına kılıcını kuşanmış şekilde indi. Onlar: "Güzel kokuyorsun" dediler. O: "Evet, Arap kadınlarının en güzel kokulusu benim hanımımdır" dedi. Muhammed b. Mesleme: "Koklamama müsaade eder misin?" dedi. Kaab bunu kabul edince İbn Mesleme uzanıp kokladı ve sonra: "Bir daha koklayabilir miyim?" dedi. Bu defa Muhammed b. Mesleme, Kaab b. Eşref'in başını sımsıkı yakaladı. Sonra arkadaşlarına: "Haydi vurunuz! dedi, ve bu şekilde İbn Eşref'i öldürdüler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3359

Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Allah Resulü ile beraber Hayber gazasına çıktık. Bir gece cemaat yürürken kafileden bir kimse Âmir b. Ekva'ya "Hey Âmir! Kısa vezinli şiirlerinden bize dinletmez misin?" dedi. Şair bir kişi olan Âmir hayvanından indi ve şiirini okuyarak kafile develerini yollandırdı:
"Allahım! Sen olmasaydın biz ne hidayete erer,
ne sadaka verir, ne de namaz kılardık.
O halde canımız senin yoluna feda olsun, günahlarımızı affet!
Düşmanla karşılaştığımızda ayaklarımızı sabit kıl.
Gönüllerimize sükunet ve direnç ver.
Çünkü biz savaşa çağrılırsak geliriz.
Yardım istenildiğinde hemen koşarız." Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Şiirle develeri yollandıran kimdir?" diye sordu. Sahabeler:" Âmir b. Ekva "dediler. Hz. Peygamber: "Allah Âmir'e rahmet etsin!" dedi. Kafileden bir kimse: "Ey Allah'ın Resulü! Âmir'in şehit olması kesin. Keşke Âmir şimdi şehit olmasa da ondan biraz daha istifade edebilsek" dedi. Nihayet Hayber'e geldik ve Hayber halkını kuşattık. Kuşatma sırasında şiddetli bir açlıkla karşılaştık. Peygamberimiz: "Yüce Allah Hayber'in fethini müjdeledi" dedi. Hayber fethi müjdelendiği günün akşamı olunca mücahitler bir çok ateş yaktılar. Hz. Peygamber: "Bu ateşler nedir? Niçin yakıyorsunuz?" diye sordu. Sahabe: "Et pişirmek üzere" diye cevap verdiler. Hz. Peygamber: "Hangi et?" diye sordu. Sahabeler: "Evcil eşeklerin eti dedi." Hz. Peygamber: "O etleri dökünüz, kaplarını da kırınız!" buyurdu. Sahabelerden biri: "Etleri döksek ve kaplarını yıkasak olmaz mı? diye sordu. Resulüllah: "Yahut öyle yapınız" buyurdu. Bu seferde Âmir'in kılıcı biraz kısa olduğundan Âmir bu kısa kılıcıyla bir Yahudiye vurmak için baldırına saldırmıştı. Fakat kılıcın keskin yüzü dönüp Âmir'in dizine isabet etti ve bu yaradan dolayı vefat etti. Hayber'den döndükten sonra Peygamberimiz beni sessiz bir halde görünce, iki elimi tutarak: Ey Seleme "Neyin var?" dedi. Ben de ona: "Annem, babam, sana kurban olsun. Bazıları Âmir'in gazasının boşa gittiğini iddia ediyorlar" dedim. Peygamber: "Bunu kim söyledi? dedi. Ben: "Falancalar ve Useyd b. Hudayr "dedim. Peygamber: "Bunu söyleyen kimse yalan söylemiştir. (İki parmağını birleştirerek) Muhakkak ki Âmir için iki ecir vardır" buyurdu ve sonra: "Şu muhakkak ki Âmir, hem Allah'a itaat yolunda gücünü sarfeden bir cahid, hem de bir mücahiddir. Yeryüzünde bu hasletlerle yürüyen Âmir'in benzeri bir Arap pek az bulunur" diye tamamladı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3363

Berâe (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber (a.s.) Hendek savaşında (hendek kazılırken) bizimle beraber toprak taşıyor ve toprak karnının beyazlığını örtmüşken şöyle şiir okuyordu:

"Yemin olsun ki, Ey Allahım sen olmasaydın biz ne hidayete erer,
ne sadaka verir ne de namaz kılardık.
Şu kâfirler İslâma davetimizi kabul etmediler.
Artık sen onlara karşı bize sekinet indir!" Bazen de
"Bu topluluk İslâma davetimizi kabul etmedi.
Onlar bizim çekindiğimiz fitneyi çıkarmak istediklerinde, onlara karşı bize sekinet indir!" diyor ve bu sözleri söylerken sesini iyice yükseltiyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3365

Sehl b. Sa'd (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Biz hendek kazarak omuzlarımız üzerinde toprak taşırken Peygamberimiz (a.s.) yanımıza geldi ve: "Allahım! Gerçek hayat Ahiret hayatı! Bu yüzden Muhacir ve Ensar'a mağfiret eyle!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3366

Enes b. Malik'in rivayet ettiğine göre, Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Allahım! Gerçek hayat Ahiret hayatı!
Bu yüzden Muhacir ve Ensar'a mağfiret eyle!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3367

Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle anlatır:
Bir gün sabah namazı ezanı okunmadan önce yola çıktım. O günlerde Hz. Peygamber'in (a.s.) sağmal develeri Zukared merasında otluyordu. Giderken Abdurrahman b. Avf'ın hizmetçisi yolda bana rastladı ve: "Hz. Peygamber'in sağmal develeri kaçırıldı," dedi. Ben: Kim kaçırdı? diye sordum. Köle:" Gatafan kabilesi" diye cevap verdi. Ben üç kez: Ey erkenciler yetişin! diye, sesimi Medine'nin iki kara taşlığı arasındaki halka duyuracak şekilde haykırdım. Sonra yüzümün doğrultusuna arkalarından süratle koştum. Nihayet onlara Zukared mevkiinde yetiştim. Adamlar develeri sulamaya başlamışlardı. Hemen onlara ok atmaya başladım çünkü iyi bir atıcıydım. Ok atarken de:
"Ben Ekva oğluyum bu gün alçakların öleceği gündür" diyerek recezler söylüyordum. Neticede develeri kurtardığım gibi onlardan otuz tane elbiseyi de ganimet olarak ele geçirdim. Sonra Peygamber (a.s.) ve sahabe geldiler. Ben: Ey Allah'ın elçisi! Bu adamların su içmelerine bile fırsat vermedim. Şu anda susuz oldukları için (şimdi su tedariki ile meşgul olacaklardır) peşlerine bir müfreze gönder dedim. Hz. Peygamber: "Ey Ekva oğlu! Sen alacağını aldın. Artık onlara yumşaklık göster" buyurdu. Bunun üzerine döndük. Hz. Peygamber beni Medine'ye kadar devesi üzerinde terkisine aldı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3371

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) (annem) Ümmü Suleym'i harbe götürürdü. Peygamberimiz harbe gittiği zamanlarda beraberinde Ensardan bazı kadınlar da bulunurdu. Bunlar su taşırlar ve yaralıları tedavi ederlerdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3375

Bureyde'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) on dokuz gazaya çıkmış ve bunlardan sekiz tanesinde bizzat savaşmıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3384

Seleme (r.a.) şöyle anlatır:
"Hz. Peygamber (a.s.) ile yedi gazaya katıldım. Hz. Peygamber'in gönderdiği seriyelerin ise dokuzunda bulundum. Bir seferinde kumandan Ebu Bekr diğer birinde ise Usame b. Zeyd idi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3386

Ebu Musa (r.a.) şöyle anlatır:
Altı kişilik bir birlik içinde, Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber bir gazaya çıktık. Sırayla bindiğimiz bir devemiz vardı. Artık ayaklarımız delinmişti. Benim de iki ayağım delinmiş, tırnaklarım dökülmüştü. Bunun için ayaklarımıza bez parçaları sarıyorduk. Ayaklarımızı bu şekilde bez parçalarıyla sardığımız için bu sefere Zatu'r-Rik'a adı verildi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3387

CanDostu
07-24-2009, 00:18
YÖNETİMLE İLGİLİ HÜKÜMLER

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar (Arap kabileleri) şu iş (Emirlik) hususunda Kureyş'e tabidir. Arapların müminleri, Kureyş'in müminlerine; müşrikleri de Kureyş'in müşriklerine tabidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3389

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde iki kişi de kalsa bu iş (Emirlik) Kureyş'ten ayrılmaz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3392

Cabir b. Semure (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Babam ile beraber Peygamber'in (a.s.) huzuruna girdim ve onun şöyle buyurduğunu işittim: "Kendilerinden on iki tane halife çıkmadıkça bu iş son bulmayacaktır." Sonra söylediklerini işitememiştim. Bu yüzden babama: Hz. Peygamber ne söylemişti? diye sordum. Babam: "Bunların hepsi Kureyş'tendir, buyurdu" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3393

İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatıyor:
Babam yaralandığı zaman yanına gittim. Etrafında toplananlar kendisini överek, "Allah seni hayırla mükâfatlandırsın" dediler. Babam Ömer "Hem ümitli, hem endişeliyim" dedi. Yanındakiler: "Yerine birini halef tayin et" dediler. Ömer "Sizin yapmanız gereken işleri hayattayken yaptığım gibi ölüyken de ben mi üstleneyim? Bu hilafetten olan payımın ne az ne çok ihtiyaç miktarı kadar olmasını, arzu etmişimdir. Yerime bir halef tayin edersem bu mümkündür, çünkü benden üstün olan Ebu Bekr böyle yapmıştır. Eğer halef tayin etmezsem, benden üstünlüğü şüphesiz olan Allah Resulü de halef tayin etmemiştir" dedi. Abdullah Babam, Hz. Peygamber'i zikrettiği zaman onun da bir halef tayin etmeyeceğini anladım, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3399

Ebu Musa Eşarî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bir defasında amca oğullarımdan iki kişi ile birlikte Peygamberimizin huzuruna girdim. Bu iki kişiden birisi: "Ey Allah Resulü! Yüce Allah'ın sana verdiği yerlerin birinin idaresini bana ver" dedi. Öbürü de buna benzer bir talepte bulundu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Vallahi biz bu işe ne onu açıkça talep eden birini tayin ederiz, ne de ona tamah edeni" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3402

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Haberiniz olsun ki hepiniz çobansınız ve her biriniz idaresi altındakilerden sorumludur: İnsanların yöneticisi olan kimse çobandır ve eli altındakilerden sorumludur. Erkek, ev halkının çobanıdır ve eli altındakilerden sorumludur. Kadın, evi ve çocuklarının çobanıdır ve ailesinden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malının çobanıdır ve ondan sorumludur. Haberiniz olsun, her biriniz birer çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3408

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Bir gün Allah Resulü (a.s.) aramızda ayağa kalkarak devlet malına hıyanetten bahsetti. Bunun günahının çok ağır olduğunu anlattı. Sonra şöyle buyurdu: "Sakın hiçbirinizi Kıyamet gününde boynunda böğüren bir deve ile gelerek bana: "Ey Allah'ın Resulü! Bana yardım et" derken bulup da ona: "Senin için hiç bir şey yapamam. Sana bunu haber vermiştim" demeyeyim. Sakın hiçbirinizi Kıyamet gününde boynunda kişneyen bir at ile gelerek bana: "Ey Allah'ın Resulü! Bana yardım et" derken bulup da ona: "Senin için hiç bir şey yapamam. Sana bunu haber vermiştim" demeyeyim. Sakın hiçbirinizi Kıyamet gününde boynunda meleyen bir koyun ile gelerek bana: "Ey Allah'ın Resulü! Bana yardım et" derken bulup da ona: "Senin için hiç bir şey yapamam. Sana bunu haber vermiştim" demeyeyim. Sakın hiçbirinizi Kıyamet gününde boynunda çığlık atan bir kimse ile gelerek bana: "Ey Allah'ın Resulü! Bana yardım et" derken bulup da ona: "Senin için hiç bir şey yapamam. Sana bunu haber vermiştim" demeyeyim. Sakın hiçbirinizi Kıyamet gününde boynunda dalgalanan bir elbise ile gelerek bana: "Ey Allah'ın Resulü! Bana yardım et" derken bulup da ona: "Senin için hiç bir şey yapamam. Sana bunu haber vermiştim" demeyeyim. Sakın hiçbirinizi Kıyamet gününde boynunda altın ve gümüş ile gelerek bana: "Ey Allah'ın Resulü! Bana yardım et" derken bulup da ona: "Senin için hiç bir şey yapamam. Sana bunu haber vermiştim" demeyeyim."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3412

Ebu Humeyd Saidi'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamberimiz, Esd kabilesinden İbn Lutbiye denilen bir kimseyi memur olarak, Ravi Amr ve İbn Ebu Ömer'e göre ise zekât memuru olarak görevlendirmişti. Bu kişi görevden dönüp Medine'ye geldiği zaman: "Şu sizin zekât malınız, bu da bana verilen hediye mal" dedi. Hz. Peygamber, hemen minber üzerinde kalkıp ve Allah'a hamd ettikten sonra şöyle buyurdu: "Zekât toplamaya gönderdiğim şu memura ne oluyor! Gelmiş: Şu sizin malınız, bu da bana hediye verilenler, diyebiliyor. Bu adam babasının yahut annesinin evinde otursaydı kendisine bir hediye verilir miydi, verilmez miydi, görürdü. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bir kimse kamu malı olan bir şeyi haksız yere ele geçirirse Kıyamet gününde o malı boynunda taşıyarak getirir. Çaldığı hayvan deve ise, boynunda böğüre böğüre; sığır ise avaz avaz böğürerek; koyun ise acı acı meleyerek gelir." Bundan sonra Hz. Peygamber iki elini koltuk altı beyazlığı görünene kadar kaldırdı. Sonra da iki defa: "Allahım! Tebliğ ettim mi?" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3413

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve sizden olan idarecilere de itaat edin.ayeti Peygamberimizin bir birliğin kumandanı olarak gönderdiği Abdullah b. Huzafe b. Kays ile ilgili olarak nazil olmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3416

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her kim bana itaat ederse o Allah'a itaat etmiştir. Her kim de bana isyan ederse, Allah'a isyan etmiştir. Kim de Emîre (idareciye) itaat ederse o, bana itaat etmiştir. Her kim Emîre isyan ederse, bana isyan etmiştir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3417

İbn Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Müslüman bir kimsenin, hoşlandığı ve hoşlanmadığı hususlarda (amirlerini) dinlemesi ve itaat eylemesi gereklidir. Allah'a isyan içeren bir işin yapılmasının emrolunması hâli müstesnadir. Böyle bir durumda ise itaat söz konusu değildir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3423

Ali'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) bir seriye gönderdi ve onlara bir kimseyi kumandan tayin etti. Kumandan: bir ateş yaktı ve beraberindekilere "ateşe giriniz" diye emretti. İnsanların bazıları ateşe girmek istediler. Diğerleri ise: Biz zaten ateşten kaçtık dediler. Bu husus Resulüllah'a anlatılınca Resulülllah ateşe girmek isteyenlere seslenerek: "Eğer bu ateşe girseydiniz Kıyamet gününe kadar onun içinde kalacaktınız." Diğerlerine de güzel söz söyledi ve "Allah'a isyan edildiği yerde itaat olmaz, itaat sadece iyi işlerde olur" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3424

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Devlet başkanı, milleti için bir kalkandır. Onun ardında (kumandası altında) harp edilir. Onun sayesinde (düşmandan) korunulur. Eğer o halkına Yüce Allah'a takvayı emreder ve adaletle hareket ederse, bu emir ve adaleti sebebiyle ecir kazanır. Eğer takva ve adaletle yönetmezse bundan dolayı günaha girer."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3428

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "İsrail oğullarını Peygamberler idare ederdi. Bir Peygamber öldüğünde, onun yerine bir başka Peygamber geçerdi. Şüphesiz ki benden sonra Peygamber gelmeyecektir. Ancak halifeler gelecek ve sayıları çok olacaktır." Sahabe: "Halifeler birden çok olursa ne yapalım?" diye sordular. Hz. Peygamber: "Ettiğiniz biate sırasıyla bağlı kalınız ve onlara haklarını veriniz. Onlar da kendilerine tabi olanların haklarından sorumludurlar" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3429

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Resulüllah (a.s.): "Benden sonra bir takım kayırmalar ve hoşlanmayacağınız işler meydana gelecek" buyurdu. Sahabeler: "Ey Allah'ın Resulü! Bu işlere erişenler nasıl hareket etmeliler?" dedi. Peygamberimiz, "Üzerinize düşen görevi yerine getirir, haklarınızı da Allah'tan istersiniz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3430

Useyd b. Hudayr'ın (r.a.) anlattığına göre:
Ensar'dan birisi Hz. Peygamber (a.s.) ile başbaşa olduğu bir sırada: "Falanca gibi bana da bir memuriyet (tahsildarlık ya da valilik) vermez misin?" dedi. Hz. Peygamber: "Benden sonra bir takım kayırmalara rastlayacaksınız. Ancak sizler Kevser Havuzu başında bana kavuşuncaya kadar sabrediniz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3432

Huzeyfe b.Yemân (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
İnsanlar Hz. Peygamber'e (a.s.) iyi şeylerden soruyorlar, ben ise başıma gelir endişesiyle ona kötü şeyler hakkında soruyordum. Bu endişe ile bir kere: "Ey Allah'ın Resulü! Biz koyu bir cehalet ve kötülük içinde idik. Sonra Allah bize şu hayrı (İslâm dinini) getirdi. Artık bu hayır ve saadetten sonra gelecek bir şer ve fitne var mıdır?" diye sordum. Hz. Peygamber: "Evet vardır" buyurdu. Ben: "O şerden sonra bir hayır gelecek mi?" dedim. Hz. Peygamber: "Evet, ama bunun içinde bir fesat ve bulanıklık bulunacak" dedi. Ben: "O hayrın bulanıklığı nedir?" dedim. Hz. Peygamber: "O devrin amirlerinden bir zümre, benim sünnetimden başka yollar tutacaklar ve ümmeti başka yollara götürecekler. Bazı hareketlerini tasvip edecek, bazılarını ise yadırgayacaksın" buyurdu. Ben: "Bu bulanık dönemden sonra yine şer ve fesat devri gelecek mi?" dedim. Hz. Peygamber: "Evet gelecek. O devirde bir takım kişiler halkı Cehennem kapılarına çağıracak. Onların davetine icabet edeni Cehenneme sürükleyecek" buyurdu. Ben: "Ey Allah'ın Resulü!, Bu davetçiler zümresini bize tanıt," dedim. Hz. Peygamber: "Peki tanıtayım: Onlar bizden bir zümredir ve bizim dilimizle konuşurlar" buyurdu. Ben: "Ey Allah'ın Resulü! O uğursuz devire yetişirsem nasıl davranayım?" dedim. Hz. Peygamber: "Müslümanların cemaatından ve onların başında bulunanlardan ayrılmaz, onlara itaat edersin" buyurdu. Ben: "Onların birlik ve beraberliği ve başlarında bir reis olmazsa?" dedim. Hz. Peygamber: "O takdirde bu fırkaların hepsinden uzak dur. Bu ayrılman bir ağaç kökünü ısırmak gibi (meşakkatli) olsa bile. Artık ölüm gelinceye kadar böyle kal!" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3434

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Emîrinin yaptığı bir şeyi kötü bulan, sabretsin hemen baş kaldırmasın. Çünkü kim İslâm camiasından bir karış ayrılarak ölürse, bu cahiliye ölümüdür."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3438

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hudeybiye gününde bin dört yüz kişi idik. Ağacın altında Peygamberimize, bir elini Hz. Ömer tutmakta iken biat ettik. Bu ağaç büyük bir diken ağacı idi. Hz. Peygamber'e biatimiz ölmek üzerine değil, kaçmamak üzerineydi.

Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3449

Hazn b. Museyyeb (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Babam Museyyeb, ağaç yanında Hz. Peygamber (a.s.) ile biat eden sahabelerden biri idi. Biz (ertesi sene) hacı kafilesi olarak yola çıktık. (Hudeybiye mevkiine geldiğimiz zaman) bu ağacın bulunduğu yeri bulamadık. Eğer o ağacı görmüşseniz, daha iyi anlarsınız.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3459

Seleme b. Ekva'nın (r.a.) azatlısı Yezit b. Ebu Ubeyd şöyle anlatır:
Ben Seleme'ye Hudeybiye gününde Hz. Peygamber'e (a.s.) ne üzerine biat ederek ahitleştiniz? diye sordum. Seleme: "Ölmek üzere" diye cevap verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3462

Abdullah b. Zeyd'in (r.a.) rivayetinde Abbad b. Temim şöyle anlatır:
Birisi Abdullah b. Zeyd'e gelerek: "Şu İbn Hanzala insanlardan biat alarak ahitleşiyor" dedi. İbn Zeyd ise: "Ne üzerine biat alıyor?" diye sordu. O kişi: "Ölüm üzerine" dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Zeyd: "Ben, Hz. Peygamber'den (a.s.) sonra kimseye ölmek üzere biat etmem!" diye cevap verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3463

Seleme b. Ekva'nın (r.a.) rivayetinde Yezid b. Ebu Ubeyd şöyle anlatır:
Seleme b. Ekva, (Medine'de) Haccac'ın yanına gitmiş ve Haccac ona: "Ey Ekva oğlu! Sen iki ayağının ökçesine basarak gerisin geri döndün ve çöl Arabı mı (bedevi) oldun?" demiş, Seleme ise: "Hayır (geri dönmedim), fakat Peygamberimiz çölde oturmama izin verdi" karşılığını vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3464

Mucaşi' b. Mesûd (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Ben, Peygamber'e (a.s.) geldim, hicret etmek üzere kendisine biat edecektim. Bunun üzerine: "Artık hicret etme dönemi geçmiştir. Fakat İslâm'a girmek, cihat etmek ve iyilik yapmak üzere biat edebilirsin" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3465

İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Mekke'nin fethi günü şöyle buyurmuştur: " (Fetihden sonra, artık Mekke'den Medine'ye) hicret sona ermiştir. Bundan sonra yalnız cihat için ve cihat niyetiyle (vatandan) çıkılabilir. Bu yüzden cihada çağrıldığınızda hemen koşunuz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3467

Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'e (a.s.) hicret hakkında soruldu. Bunun üzerine: "Fetihden sonra artık (Mekke'den Medine'ye) hicret dönemi sona ermiştir. Bundan sonra Mekke'den cihada ve cihada niyetle çıkılabilir. Bu yüzden cihada çağrıldığınızda hemen koşunuz" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3468

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bir bedevi, Hz. Peygamber'e hicret edeyim mi? diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.): "Vah sana! Hicret çok çetin bir iştir. Senin develerin var mı?" buyurdu. Bedevi: "Evet" dedi. Hz. Peygamber: "Onların zekâtlarını veriyor musun?" diye sordu. Bedevi: "Evet veriyorum" dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Öyle ise sen uzak beldelerde çalışabilirsin. Çünkü Allah emeğinden hiç bir şeyi zayi etmez" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3469

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Mümin kadınlar, Hz. Peygamber'in (a.s.) yanına hicret ettikleri zaman Yüce Allah'ın şu kavli ile imtihana çekilerek biat ederlerdi: Ey Peygamber! Mümin kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman.Hz. Aişe devamla: Mümin kadınlardan bu şartları kabullenen herkes artık Peygamber'e biat ederek sorumluluk altına girmiş olurdu. Hz. Peygamber, kadınlar bu şartları kendi dilleri ile ikrar ettikleri zaman onlara hitaben: "Artık gidiniz, biatinizi kabul ettim!" buyurdu. Allah'a yemin ederim ki Hz. Peygamber'in eli hiçbir kadının eline dokunmamış onlardan sözlü biat almıştır. Hz. Aişe daha sora: Allah'a yemin olsun ki, Hz. Peygamber kadınlardan Allah'ın emrettiğinin dışında bir şartla asla biat almadı. Ve onun avucu da hiçbir kadının avucuna dokunmadı. Hz. Peygamber kadınlardan biat aldığı zaman onlara hitaben: "Biatinizi kabul ettim" buyururdu, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3470

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
Biz Hz. Peygamber'e (a.s.) emirlerini dinlemek ve itaat etmek üzere biat ederdik de o bize: "Gücünün yettiği kadar" buyururdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3472

İbn Ömer (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Uhud günü Hz. Peygamber (a.s.) beni savaşla ilgili olarak teftiş etti. O zaman on dört yaşında olduğum için bana izin vermedi. Sonra Hendek günü beni gözden geçirdi. O zaman da on beş yaşında idim. Bu defa bana -savaşa girmeğe- izin verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3473

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Mushaf ile düşman toprağına sefer edilmesini yasaklamıştır.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3474

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) idmana çekilmiş atlarla Hafya'dan Seniyyetul-Veda'ya kadar, idman yaptırılmamış atlarla da Seniyye'den Beni Zurayk Mescidine kadar koşu yarışı yaptı. Abdullah b. Ömer de yarış edenler arasında idi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3477

İbn Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Atların alınlarına dökülen yelelerinde Kıyamet gününe kadar hayır vardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3478

Urve Barikî'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Atlar, alınlarına dökülen yelelerinde Kıyamet gününe kadar hayır bağlı olan hayvanlardır. Bu hayır, (Ahirette) ecir ve (dünyada) ganimettir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3480

Enes b. Malik'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Atın alnında bereket vardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3482

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah, Kendi yolunda (cihada) evinden sırf Allah yolunda cihat için, sırf ona iman ettiğinden dolayı ve Peygamberini tasdik ettiğinden dolayı çıkan kimseyi Cennete koymayı ya da nail olduğu sevap ve ganimetle içinden çıkmış olduğu evine sağ salim geri döndürmeyi teminat vermiştir. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ediyorum ki Allah yolunda açılan her bir yara Kıyamet gününde yeni açıldığı andaki şekli üzere gelecek; rengi kan rengi fakat kokusu misk kokusu olacaktır. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yeminle söylüyorum, müslümanlara zorluk vermeyecek olsa Allah yolunda gaza eden hiçbir seriyeden asla geri kalmazdım. Fakat onların hepsini bineklere yükleyecek varlığa ne ben ne de onlar sahipler! Bu yüzden cihattan geri kalmaları onlara ağır geliyor. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ediyorum ki Allah yolunda gaza ederek öldürülmeyi, sonra yine gaza edip öldürülmeyi, sonra tekrar gaza edip öldürülmeyi ne kadar arzu ederdim!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3484

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ölüp de Allah katında bir hayra malik olan hiçbir nefsi ne takrar dünyaya dönmesi, ne de dünya ve dünyadaki her şeyin kendisinin olması sevindirebilir, yalnız şehit müstesnadır. Çünkü o, şehit olmanın faziletini gördüğü için tekrar dönmeği (yani dirilmeği) ve dünyada yeniden şehit olmayı temenni eder."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3488


Ebu Hureyre (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'e (a.s.): "Hangi ibadet Yüce Allah yolunda yapılan cihada denk olabilir?" diye soruldu. Hz. Peygamber: "Ona gücünüz yetmez" buyurdu. Bu soru iki ya da üç defa tekrar edildi. Hz. Peygamber bu suallerin hepsinde: "Ona gücünüz yetmez" cevabını veriyordu. Üçüncü defasında: "Allah yolunda savaşan mucahidin benzeri oruç tutan, namaz kılan ve Allah yolunda cihat eden mucahit evine dönünceye kadar orucundan ve namazından hiç gevşemeyerek Allah'ın ayetlerine uyan kimsedir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3490

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda (cihat için) yapılan bir sabah veya akşam seferi, dünyadan ve bütün dünya varlıklarından daha hayırlıdır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3492

Sehi b. Sa'd Saîdî'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kulun Allah yolunda yürüyeceği bir sabah yürüyüşü dünyadan ve dünyadaki her şeyden hayırlıdır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3493

Ebu Eyyûb'un (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Sabah veya akşam herhangi bir zamanda Allah yolunda yürüyüş, üzerine güneş doğup batan her şeyden daha hayırlıdır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3495

Ebu Saîd Hudrî (r.a) şöyle anlatmaktadır:
Bir kimse Peygamberimize gelip: "İnsanların en faziletlisi hangisidir?" diye sordu. Hz. Peygamber: "Malı ile, canı ile Allah yolunda cihat eden kimsedir" buyurdu. O kişi: "Sonra kimdir?" dedi. Hz. Peygamber: "Kuytu bir yerde Rabbine ibadet eden ve insanları kendi şerrinden rahat bırakan kimsedir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3501

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Biri diğerini öldürüp sonra Cennete giren iki kimseyi Allah rızası ile karşılar" buyurdu. Sahabeler: "Bu nasıl olur? Ey Allah'ın Resulü!" dediler. "İlki, Yüce Allah yolunda cihat ederken şehit olur. Sonra Allah onu öldürene tevbe ve hidayet nasip eder de müslüman olur. Sonunda O da Yüce Allah yolunda cenk eder ve neticede şehit düşer" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3504

Zeyd b. Halit Cühenî'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda gaza edecek bir askeri (techizatını temin ederek) hazırlayan kimse de cihat etmiş olur. Yine cihada gidenin ailesiyle en iyi şekilde ilgilenme hususunda onun yerini alan kişi de cihat etmiş olur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3511

Berâe (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
"Müminlerden (özür sahibi olanlar dışında) (evlerinde) oturanlar ileAllah yolunda malları ve canları ile savaşanlar bir olamaz."Bu ayet nazil olduğu zaman Hz. Peygamber Zeyd'e emir verdi, o da bu ayeti yazacağı bir kürek kemiği getirdi. Bu sırada İbn Ümmü Mektum körlüğünü Peygamber'e arzetti. Bunun üzerine: Müminlerden özürsüz olarak oturanlar mücahitlerle eşit olamaz...kaydı nazil oldu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3516

Cabir (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
"Bir kimse (Süveyd'in hadisinde: bir kimse Uhud gününde): Ey Allah'ın Resulü! (Cihat ederken) öldürülürsem nerede olacağım?" diye sordu. Hz. Peygamber: "Cennette olacaksın" buyurdu. Bu cevap üzerine o kişi elinde bulunan hurmaları yere attı ve ölünceye kadar (düşmanla) savaştı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3518

Berâe (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Ensar kabilesinin Nebit oğullarından bir kimse Hz. Peygamber'in (a.s.) huzuruna geldi ve: "Ben şahadet ediyorum ki Allah'tan başka ilah yoktur ve sen muhakkak onun kulu ve elçisisin" dedi. Sonra ileri atıldı ve şehit düşünceye kadar savaşmaya davam etti. Peygamberimiz, şehit düşen bu kimse hakkında: "Şu kişi, az iş yaptı fakat çok ecre nail oldu" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3519

Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
İsmini almış olduğum amcam (Enes b. Nadr), Bedr'de Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber bulunamamıştı. Bu durum kendisine çok ağır geldiğinden: "Ben Resulüllah'ın katıldığı ilk savaşta bulunamamıştım. Eğer Allah bana bundan sonra Hz. Peygamber'in yanında şehit olma yeri daha gösterirse Allah benim ne yapacağımı biliyor" demiş. Ve daha fazlasını söylemekten çekinmişti. Nihayet Uhud gününde Hz. Peygamber ile beraber hazır bulundu. Bir ara Sa'd b. Muaz kıbleye yöneldi. Enes b. Nadr ona hitaben: "Ey Ebu Amr! nereye? Ah şu güzelim cennet kokusuna! Onu Uhud'da hissediyorum" dedi ve arkasından müşriklerle savaşmaya başladı, nihayet şehit düştü. Enes b. Nadr'ın cesedinde kılıç darbesi, mızrak dürtmesi ve ok saplanması olmak üzere seksenden fazla yara bulundu. Kız kardeşi olan halam, Rubey bt. Nadr "Kardeşimi ancak parmaklarından tanıyabildim" demiştir. Ve şu ayet (bu gibiler hakkında) indi: Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var! İşte onlardan kimi sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir, kimi de bunu beklemektedir. Onlar hiçbir surette sözlerini değiştirmediler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3523

Ebu Musa Eşarî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Bedevi bir kimse Hz. Peygamber'e geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! Bir kısım insan ganimet için, bir kısım ise halk arasında anılmak için, bir kısım insan da ne kadar yiğit olduğu görülsün diye savaşıyor. Acaba Allah yolunda cihat eden kimdir?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.): "Kim Allah'ın iradesi en yüksek olsun diye cihat ederse ancak onun cihadı Allah yolundadır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3524

Ömer b.Hattab'ın (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Amellerin karşılığı ancak niyete göredir. Bir kimsenin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur. Kimin hicreti Allah'a ve Rasulüne yönelmiş ise, onun hicreti Allah'a ve Resulünedir. Kim de bir dünyalığa erişmek veya bir kadınla evlenmek için hicret etmişse, onun hicreti de Allah'ın ve Resulünün rızasına değil hicretine sebep olan şeyedir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3530

Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) Milhan kızı Ümmü Haram'ın ziyaretine gelirdi de o da kendisine yemek ikram ederdi. O sırada Ümmü Haram, Ubade b. Samit'in nikâhında idi. Yine bir gün Hz. Peygamber Ümmü Haram'ın yanına girdi. Sonra Ümmü Haram oturdu ve Hz. Peygamber'in başını tarayıp temizledi. Ardından Hz. Peygamber bir müddet uyudu. Sonra gülümseyerek uyandı. Ümmü Haram dedi ki; ben: Ey Allah'ın Resulü! Seni ne güldürüyor?, diye sordum. O da: "Ümmetimden bazı insanlar deniz üstünde hükümdarların tahtlarına kuruldukları gibi (yahut tahtlarına kurulmuş hükümdarlar gibi) binerek Allah yolunda deniz harbine gider halde gösterildi de ona gülüyorum" buyurdu. Ben: Ey Allah'ın Resulü! Beni de o deniz gazilerinden kılması için Allah'a dua ediniz diye rica ettim. Hz. Peygamber benim için dua etti. Sonra Resulüllah başını yastığa koyarak bir müddet daha uyudu. Sonra yine gülümseyerek uyandı. Yine ben: Ey Allah'ın Resulü! Seni ne güldürüyor? diye sordum. Hz. Peygamber bu defa da önce dediği gibi: "Bana ümmetimden bir kısım mücahitlerin Allah yolunda gazaya gitmeleri gösterildi" dedi. Ümmü Haram der ki, ben: Ey Allah'ın Resulü! Seni ne güldürüyor? Beni o gazilerden kılması için Allah'a dua ediver dedim. Hz. Peygamber: "Hayır, sen birincilerdensin" buyurdu. Enes b. Malik der ki: Ümmü Haram bt. Milhan, Muaviye b. Ebu Süfyan'ın (Şam valiliği) zamanında ve onun kumandasında (cihada açılan bir) gemiye binmiş fakat denizden çıktığı sırada, bindirildiği hayvandan düşerek şehit olmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3535

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Vaktiyle biri yolda giderken yol üstünde bir diken dalı buldu. Onu alıp yoldan dışarıya attı. Yüce Allah da onun bu amelini hüsnü kabul buyurup günahlarını bağışladı." Sonra Resulüllah şöyle buyurdu: "Şehitler beş kısımdır: Vebadan, ishalden ve suda boğulmaktan ölenlerle yıkık altında kalan ve bir de Yüce Allah yolunda şehit olan yani öldürülen."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3538

Enes b. Malik'in (r.a.) rivayet ettiğine göre:
"Hz. Peygamber (a.s.) veba (taun) hastalığından ölen her müslüman şehit sayılır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3540

Muğire'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimden bir grup her tarihte hakka açıkça sahip çıkmaya devam edecekler. Allah'ın emri (Kıyamet) gelinceye kadar bu böyle devam edecektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3545

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Malik'e Peygamberimiz: "Sefer bir tür azaptır. Seferdeki kişinin uyumasını, yemesini, içmesini engeller. Bu yüzden yolcu olanınız seferdeki işini bitirince biran önce ailesinin yanına dönsün" buyurduğu sana nakledildi mi? diye sordum. Malik: "Evet" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3554

Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (a.s.) (seferden dönüşünde) evine geceleleyin girmezdi. Onların yanına ya sabah ya da akşam vaktinde gelirdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3555