PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : AhLaksızLık Nedir...?


Hasret
02-27-2009, 15:40
deniliyor ki : "ahlakin devamli bir tarifi ve yasama sekli olamaz. kimine göre ahlakli bir davranis, baska birisine göre ahlaksizlik olabilir.
bir cemiyetin cogunlugunun yasama sekli ne ise
ahlak odur" ...
tabii ki bu degerlendirme müslümanca degildir!

yahudi kökenli bir tesbittir.


müslümanlar ulu orta söylenen fikirlerin tesirinde kalamazlar...

hele dinimizle hic ilgisi olmayanlari hic tanimazlar.

müslümanlarin bütün meselelerinde bas vuracaklari iki ana kaynagi vardir:
1--Allah`in kitabi Kur`an-i Kerim
2--Peygamberimizin söz fiil ve takrirleri demek olan Sünnet-i Seniyye`dir...



müslümanin ölcüsü bu iki kaynaktir.

müslümana Allah ve Hazreti Muhammed yeter.
baska kimsenin görüsüne ihtiyaclari yoktur.
bir fikir, Kur`an`imiza ve sevgili Peygamberimizin hadislerine uygun düsünüyrsa kabul ederiz.
aksi taktirde reddederiz.
müslümanin tavri bu kadar acik ve kesindir!

ahlak denilince İslam ahlakini,

peygamberimizin ahlakini anliyoruz.
yüce Peygamberimiz söyle buyuruyor:
"bana en yakininiz ve en sevimliniz,
ahlaki güzel olandir" (tirmizi)

"ben ancak güzel ahlaki tamamlamak icin gönderildim" (beyhaki)

"kiyamet günü teraziye konulan en agir sey
Allah ´tan korkup kötülülerden sakinmak ve bir de güzel ahlaktir." (Ebu Davud)

"müminlerin iman yönünden en olgun olani ,
ahlaki en güzel olanidir." (tirmizi)

CanDostu
02-27-2009, 16:11
Ahlak İlmi Öğrenmenin Yararı

http://img.tebyan.net/big/1387/02/12225147710223131132194121312004981119181.jpg (http://www.tebyan.net/bigimage.aspx?img=http://img.tebyan.net/big/1387/02/488211147187591261363791242232789078249.jpg)
Nefs-i emmareye karşı mücahede eden ve kalplerini kötülüklerden arındırmaya çalışan bazı salih ve takvalı kardeşler, ahlak ilmini ögrenmeye çalışmanın gerekliligi hakkında yanılgıya düşmüşlerdir. Hz. Muhammed’in (s.a.a), en faziletli cihad olarak nitelediği nefs-i emmareye karşı cihad etmeye koyulduklarını görünce Şeytan, büyük bir şüpheyi onların kalbine sokarak onları aldatmak istemiştir. Şöyle ki: «Biz nefs-i emmareye karşı çıkıp onu yenemiyorsak ve bildiklerimizle amel etmeyerek yanlış hareketlere başvuruyorsak, o halde ahlak ilminin temel unsuru olan vaaz ve nasihatleri dinlemenin, bu gibi şeylerden haberdar olmanın ve bu konularda tedebbür etmenin ne geregi vardır? Çünkü bunun halimize bir faydası olmadıgı gibi zararı da vardır. Bu konuda her ne kadar bilgimiz fazla olursa günahımız ve suçumuz da bir o kadar artar; ilimden sonra gaflet göstermemiz suçumuzu daha da agırlaştırır. Çünkü alimin günahı cahilin günahıyla eşit değildir. O halde insanın bilgisi ne kadar az olursa, o kadar az sorguya çekilir ve de mazeretli görülür!!»
Bu sözleri ben onlardan duyduğumda bunun lanetli Şeytan’ın bir hilesi olduğunun farkına varıp, onlara Şeyh Hürr’ün, el-Cevanir-üs Seniyye adlı kitabında rivayet ettiği şu hadis-i kudsiyi hatırlattım:
"Öğrenip de sonra amel etmemekten korkuyoruz, demeyiniz; öğreniyoruz sonra da amel etmek ümidimiz vardır, söyleyiniz. Ben size her ne verdimse, amacım, onlarla size rahmet etmektir."
Bu ilahi hitap mezkur şüpheyi kökünden kesip atmak için yeterlidir. Gerçi Şeytan’ın hilesi olmasaydı herhangi bir yanılgı söz konusu olmazdı. Neticede bu açıklamaya da gerek kalmazdı. Konunun daha bir açıklığa kavuşması, ahlak ilminin ilim ve amelde ne kadar gerekli ve yararlı olduğunun bilinmesi için konuyla ilgili şu açıklamaya da dikkat edelim.
Şurası açıktır ki, amelsiz ilmin bir faydası olmadığı gibi ilimsiz amelin de bir faydası yoktur. Bizler bunların her ikisini de kazanmakla görevliyiz.. Bunların her biri sahibini takviye edip, güçlendirir.
Öyleyse kim halka karşı böbürlenmek ve ilmin güzellikleri ve halk arasındaki yüce değeriyle kendi çirkin ahlak ve amellerini örtmek için ilim öğrenirse, şüphe yok ki, böyle bir adam Şeytan’ın arkadaşı olur ve ilmi de onun için bir vebal olur. Hatta cehennem ehli bu gibi alimlerin azabından eziyet çekerler.
«Şüphesiz onlar kendi yükleriyle birlikte diğerlerinin de yüklerini (günahlarını) yüklenen kimselerdendir.»
Gerçekte onlar insan suretinde olan birer şeytandırlar. Böyle olmaktan Allah’a sığınırız.
Yine kim ilmi, bir adet olarak ahzeder, riya ve gösteriş için öğrenirse, bu da önceki gruba mülhak olup, yükü kitap olan bir merkepten farkı olmaz. Gerçi bunun kullara olan zararı öncekine oranla daha azdır.
Akıllı ve bilinçli olup ilimden kendi salahını ve her iki dünyanın saadetini isteyen kimse ise Allah’a yönelip, O’nun katında olan şeylere rağbet eder.
Ahlak ilmindeki hitaplar da böyle bir kimseye yönelik olup, istenilen doğrultuda onu terbiye eder ve ilerlemesini sağlar. Böyle bir kimse bilmelidir ki, ona ilimden bir kapı açıldığında amel etmesi kolaylaşacak, neşe ve rağbetini de çoğaltacaktır. Öğrendiği ilimle amel ettiğinde de bu, ona bilmediği yeni bilgilerin verilmesine sebep olacaktır. Nitekim Ehl-i Beyt İmamları da (Allah’ın selamı onlara olsun) bu hususa işaret ederek şöyle buyurmuşlardır:
«Kim bildiği ilimle amel ederse bilmediği şeyin ilmi de ona verilir.»
Yani insanın ameli gerçekte onun için bir nevi talim olur. Zira amel, ilmin çoğalmasına sebep olmakta ve ilim doğurmaktadır. Böylece ilmin fazilet ve medhinde gelen mütevatir hadisler, ilim öğrenmeye de şamil olur. İşte burada amele sebep olan ilim ve ilimden kaynaklanan amel sebebiyle insan gerçek saadete ulaşır. Çünkü saadet, ilim ve amelin birlikte ürünüdür. Ancak, bu ikisinden, Allah katında en faziletli olanı ilimdir. Evliya arasındaki dereceler bununla belirlenir. Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
«Birazcık marifet (ilim) amelin çoğundan daha hayırlıdır. İlim ile amel, aynen niyetle amele veya ruhla bedene benzer; ki üstünlük niyet ve ruhundur.»