PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hangi kitapları atamadım?


Hasret
02-24-2009, 00:59
Hayat boyu en az sayıda kitapla birlikte yaşama hayali peşinde koştum. Okuduklarımın hepsi gerektiği kadarıyla ya da işime yarayan biçimiyle aklımda. Artık elimde olmayan bir kitaptan alıntı yapmak gerekince de "X, şu şu romanında '...' gibi bir şey söyler" formülünü bulduktan beri de iyice rahatladım, farklı hatırlamak okumaya dahildir diyorum, inanıyorum da buna..

Durmadan, acımasızca kitap eledim.
Son eleyişim gerçekten tavizsiz oldu.
O kadar ki, elediklerimi üniversitesinin kütüphanesi için almaya gelen dostum 'asıl geride kalanları merak ediyorum' demişti. Neleri tuttuğumu anlatabilirim.
'Asıl geride kalanlar' demeyelim - kütüphaneleri severim, ama onları fazla yüceltmeye inanmam. Yangın var, sel var, kitap hırsızları var (ben de kitap çalarım), en nihayet ölüm var, kitaptan bir tad almayan akraba taallukat var, onlardan tad alacak kitapsever yeğenler olabilir, ama ya kitaplara erişemezlerse? Ben de kitapsever birinin yeğeniydim; ama şanslıydım, sahibi hayattayken bir kütüphane dolusu Varlık'ın altından girip üstünden çıktım.
Evet, sadede gelelim -kimleri tuttum? Nihayet, bu kez alfabetik yerleştirmeyi başardığım için B'den başlayayım. Tuhaf ama 'A' yok. Nicholson Baker'in Oda Isısı adlı küçük romanı; bebeğe biberon verme sırası kendinde olan yazar, biberon verme süresi içinde odanın içindeki en sıradan eşyalara bakarak onların çağrıştırdıklarıyla o zamana kadarki hayatını kurar. Nefistir. James Baldwin'in sürüyle romanındansa Şeytan İş Buluyor adlı deneme kitabı duruyor.
Orada şu cümle müthiştir: 'Kimlik, bol bir çöl giysisi gibi olmalıdır, üzerimize yapışan bir şey değil. Rüzgar estiğinde oramız buramız hem görünmeli hem görünmemelidir.' Ballard'ın Çarpışma'sı var; en akıl almaz olanı en gerçekçi biçimde tasvir eden, olağanüstü bir düzyazı örneği, filminden daha iyidir.
Baudelaire, elbette. Türkçedeki ilk -ve kötüçevirisi ile birlikte; Elem Çiçekleri. Beckett'in bütün oyunları, tek bir ciltte. Bu aksi ve önemli -aslında gizli komik- yazarı tek cilt halinde bulundurmak yerindedir. Yoksa griliğini sağa sola yayar.

'ON BÜYÜK ROMAN'DAN BİRİ
Onun yanıbaşında bir başka aksi, Thomas Bernhard ciltlerce ciltlerce cep kitabı halinde uzayıp gidiyor. Onun huysuzluğu başka türlüdür, Beckett'in saldığı böcek ilacı nev'inden değil, onun için yer kaplamasında sakınca yok. Blixen mi? Isak Dinesen'e Karen Blixen mi demeli yoksa tersi mi, edebiyatın gereksiz teferruatlarından biri. Yedi Gotik Hikaye Danimarkalı masal cadısının en iyi kitabıdır. Atılmaz. Borges'le geçmişimiz var, fazlasıyla. Don Quixote Yazarı Pierre Menard yazılmış yazılacak en iyi on hikaye içindedir.
Ama kitaplıkta sadece Düşsel Yaratıklar Kitabı duruyor. En orijinal kitabıdır ve içindeki Heparkanda adlı yaratığın üstüne tanımam. (Labirentler'i kitapsever bir yeğene verdim, Mervyn Peake'in Gormenghast Üçlemesi'yle birlikte, Gotik okuyacaksa iyisini okusun diye.) Richard Burton'un Melankolinin Anatomisi'ni okumadım, okumayacağım da herhalde fakat ismi ve bir gün belki okuyacak olma fikri yüzünden tutuyorum. Gerçi yer kaplıyor. Çok sevdiğim William Burroughs'u ani bir kararla eledim. Hepsini.
İşte eleme işinin Neronvari aşırılıklarından biri. Sevgili Camus'den ilk kez lisede okuduğum Yabancı var sadece, hem de o baskısıyla. Düşüş'ü, Tersi ve Yüzü'nü de severdim, ama düşününce hepsi Yabancı'da var. Rönesans yazarı Castiglione'nin Maiyet Erkanının Kitabı tarihin kaliteli dedikodudan ibaret olduğunu söyleyen mükemmel bir kitaptır, atılmaz. (Bir diğeri de Vasari'nin Ressamların Hayatları'dır.) Chandler'in Uzun Veda'sı da alakoymaya fazlasıyla değer. Polisiye romanın büyük edebiyata dönüştüğü belli başlı kitap budur.
Leonard Cohen'in şiirleri ise şarkı sözü mü şiir mi olmayı umursamamalarıyla çok güzeldirler.
Dennis Cooper'in Yanlış'ı da duruyor. Hala yazıyor mu bilmem, Cooper kan revan ve eziyet edebiyatını bambaşka bir düzeye çıkarır. Bir hikayesinde sevgilisi tarafından öldürülen birinin ruhu öldürüldüğü yataktan kalkar, sabahlara kadar bar bar dolaşıp kendisini öldüren sevgiliyi arar. Barbey d'Aurevilly'nin Şeytani Hikayeler'i en azından Suçta Mutluluk hikayesi için atılmaz. T.S.
Eliot da mutlaka bulunmalı bir kütüphanedeama Beckett'in oyunları gibi bütün şiirleri bir ciltte toplanmış olarak. Ciddiyetiyle bozmasın ortalığı.
Bir nevi 'meraklısına Oscar Wilde' olan Ronald Firbank ise o kadar uçucu kaçıcıdır ki nesini tutmalı? Öykülerini. Scott Fitzgerald'ın Büyük Gatsby'si sağlam ve ağır bir konunun azami hafişik duygusu uyandırarak yazılabileceğinin kanıtıdır.
Geceler Müşfiktir ise ister istemez on büyük roman olayına götürür bizi, lamı cimi yok. Kenneth Gangemi'nin Olt adlı küçük romanını da bir türlü atamam, İletişim'de küçük bir diziye de sokmuştum.
Bir çayıra uzanmış etrafı seyreden biri üzerinedir. (Bknz. Nicholson Baker.)

ACIKLI BİR HİKÂYE
Handke'den bir tek Gerçek Duygunun Saati romanı var; bir gün, her şeyi gerçekten ve en derinden hissedebilmek için evini barkını terkeden bir adamın hikayesi. Homeroslarını, açık söylemek gerekirse Azra Erhat- A. Kadir çevirisi ve orijinal Sander baskısı ile İlyada ve Odissea'sını elde tutmayanı ömür boyu furia'lar kovalar. Ödünç bile vermem. Ted Hughes'u sevmem, Sylvia Plath'la aralarında ne geçtiyse geçti, ondan değil.
Fakat onun İngiliz diline (yeniden) çevirdiği Ovidius'un Başkalaşımlar'ı şahanedir. Isherwood'u Türkçeye çevirdiğim Tek Başına Bir Adam dışında hafif zarif bulurum ama Kayıp Yıllar adıyla çıkan Amerika güncesini saklarım. Bu güncede yazar tüm seks faaliyetini başlı başına bir meşgale olarak büyük bir ciddiyetle, gün be gün kaydeder.
Seks, tarih yazımına dönüşür.
Beni derinden etkileyen Henry James'i yıllar yılı çok eledim ama gene de seçme hikayelerini ve Poynton'un Ganimeti, Maisie'nin Bildiği ve Tedirgin Yaş adlı kısa romanlarını elden çıkaramam.
Ünlü romanı Büyükelçiler'i ise defalarca okumaya çalıştımsa da ilk bölümden ileri gidemedim.
Fakat kitap duruyor, çünkü başka bir ülkede kayıplara karışmış birini bulmaya giden adam teması beni çok cezbeder, başkahramanın adı da: Strether. Derek Jarman'ın ölmeden önce tamamladığı otobiyografisi Günahı Boynuna ise 20. yüzyıl ortasında İngiltere'de (eş)cinsel olmaya çalışmanın hüznü üzerinedir, çok politik bir kitaptır.
Kafka'lar duruyor; kitap atmanın da görünmez bir sınırı var, şatonun oralarda bir yerler...
Çevirisinin güzelliği hürmetine elden çıkaramadığım kitaplardan birisi İzzet Yasar'ın çevirdiği, Pierre Louys'ün Bilitis'in Şarkıları'dır. Ne letafet! Geldik Mann'lara; baba Thomas ve oğul Klaus.
Acıklı bir hikâye -neyse gelecek sefere.