PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kadının Çalışması Caiz midir?


Hasret
02-24-2009, 00:35
Kadının çalışmasını engelleyen her hangi bir yasak bilmiyoruz. Ancak kadının çalışırken uyması gereken bazı kurallar vardır. Bu kurallara uymazsa haram işlemiş olur.

“İslam’da insan olmaları bakımından, erkekle kadın arasında herhangi bir ayrım söz konusu değildir; her ikisi de eşit derecede Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına muhataptır. Erkek olsun kadın olsun, bütün insanlar yeryüzünü imar etmek ve orada Allah’a kulluk etmekle yükümlüdürler. İslâm’da insanlık ve Allah’a kulluk bakımından kadınla erkek arasında bir fark bulunmadığı gibi temel hak ve sorumluluklar açısından da kadın erkek ayrımı bulunmamaktadır.

Dinimizde, erkeğe tanınan temel hak ve hürriyetler, aynı derecede kadına da tanınmıştır. Buna göre yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme; kişi hürriyeti ve güvenliği; vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyeti; mülkiyet ve tasarruf hakkı; meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunmada bulunma, kanun önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve onurun korunması, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatın gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar bakımından kadınla erkek arasında herhangi bir ayrım söz konusu değildir.

Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber'in kadınlardan biat almasının zikredilmesi (Mümtehine, 60/13), İslâm’da kadının iradesinin bağımsızlığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu itibarla kadın olmak, hak ehliyetini ve fiil ehliyetini daraltan bir sebep değildir. Sahip olduğu hakların, kocası ya da başkası tarafından ihlal edilmesi halinde kadının hakime başvurarak haksızlığın giderilmesini isteme hakkı bulunmaktadır.

İslâm'da kadının konumu ve hakları konusundaki tartışmaların önemli bir kısmı, kadının sosyal hayata katılması, çalışması ve kamu görevi üstlenmesi noktalarında odaklaşmaktadır.

İslâm'a göre, kural olarak kadın, ev içinde ve dışında çalışabilir; ailesinin ihtiyaçlarını sağlamada kocasına yardımcı olabilir. Şartlara ve ihtiyaçlara göre, aile hayatında eşlerin rollerinin değişmesi de mümkündür. Önemli olan hayatın huzur ve düzen içinde geçmesi, ihtiyaçların karşılanmasında bireylerin imkan ve kabiliyetlerine uygun sorumlulukları dengeli şekilde üstlenmeleridir. Bazı kaynaklarda yer alan Hz. Peygamber'in, evin iç işlerini kızı Hz. Fatıma'ya, dış işlerini ise damadı Hz. Ali'ye yüklemiş olması[İbn Ebî Şeybe, Musannef, X/165, No: 9118; XIII/284, No: 16355; Ömer Nasuhî Bilmen, Hukuk-i İslamiyye, II/484.
Müslümanlar için bir aile modeli oluşturma amacına yönelik bağlayıcı bir kural değil, ihtiyaç, örf ve adete dayalı tavsiye niteliğinde bir çözümdür.

Kaldı ki, ev hanımının ailesine ve topluma katkıları küçümsenemeyecek kadar önemli bir iştir.

Kadın, mali ve ticarî alanlarda erkeklerle eşit konumda olup, kadın olması sebebiyle herhangi bir kısıtlamaya maruz değildir; ticaret ve borçlar hukuku alanında erkeklerin sahip oldukları bütün hak ve yetkilere sahiptir. İslâm dininde erkek – kadın ayrımı yapılmaksızın, çalışıp kazanmak teşvik edilmiş, "insan için ancak çalıştığı vardır" (Necm, 53/39); "… Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır; kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allâh'ın lutfundan nasibinizi isteyin..." (Nisa 4/32) buyurulmuştur.

Çalışma kapsamında değerlendirilen ticaret ile ilgili “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir” (Nisa, 4/29), âyeti ile “Sizden herhangi birinizin ipini alıp da dağdan sırtına bir bağ odun yüklenerek getirip satması, dilenmesinden daha hayırlıdır”[Buhârî, Büyû’ 5.>, hadisinde kadın erkek ayrımı söz konusu değildir.

Dinimizin insanlar arası ilişkilerde ve ticarî hayata ilişkin koyduğu açıklık, dürüstük, güven, doğru sözlülük, sözünde durma, şart ve akitlere bağlı kalma, karşı tarafın zayıflığı, bilgisizliği ve sıkıntıda olmasını istismar etmeme gibi genel ilkelerine bağlı kalmak şartıyla, erkek ve kadın herkes helal ve meşru yollardan kazanç elde etme hakkına sahiptir.

Bu açıklamalar ışığında Kadın hem çalışabilir, hem de çalışamaz diyebilirriz. Şartları bulunursa çalışabilir, bulunmazsa çalışamaz.

Bir kadının iş yerinde çalışması için belli başlı şartlardan biri, tesettürüne mani olunmaması, vekar ve ciddiyeti hafife alınmamasıdır. Aynı zamanda bu iş yerinde başka insanlar da bulunması ve kadın tek erkekle başbaşa kalmamasıdır.

Zira bir kadın bir erkekle başbaşa kalırsa üçüncülerinin şeytan olacağını Efendimiz bildirmiştir. Hem böyle bir yalnızlıkta halvet vaki olduğundan erkeğe mehr-i misil gibi maddî ceza, kadına da tâzir gibi dinî ceza terettüb eder.

Demek oluyor ki, ihtiyaç içinde olduğundan çalışmak zorunda kalan kadın, tesettürüne, iffet ve vekarına halel gelmeyen ciddi iş yerinde çalışabilir. Çevredeki yabancı erkeklere bu tesettür ve vekar içinde ciddi şekilde muhatap olabilir. Bu şartların yok olduğu yerde kadının çalışma şartı da yok demektir.

Zaten çalışıp kazanma mecburiyeti erkek içindir. Kadın evinde oturur, çoluk çocuğuna bakar. Erkek ise dışarda çalışıp çabalayarak kadının ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalır. Bizim sözünü ettiğimiz şartlar, herhalde böyle hâmisi olmayan ihtiyaç içinde çırpınan kadınlar içindir. Kocası izin vermeyen kadın zaten çalışma hakkına da sahip sayılmaz. Kocasının kazancıyla idare etmesi şart olur, yahut beyinin izni gerekir.

Bir kadının yabancı bir erkeğin evinde veya iş yerinde çalışması İslâm'ın emrettiği şekilde olursa, yani birkaç kadın ile birlikte veya açık bir yerde çalışırsa beis yoktur. Ama, kapalı bir yerde yalnız yabancı bir kimse ile birlikte kalacak olursa halvet olduğundan haramdır (el-Fıkıh 'ala'l-Mezahip el-Arbaa, c.3 s.125).

CanDostu
02-24-2009, 11:12
Kadın, mutlâk surette evin bekçisi, terbiye ve temizlikçisi, çocukların muhâfızı ve evde gereken yerlere ve şahıslara infak edicilik vazifeleriyle mükelleftir.
Evin reis ve hâkimi olan kocası olmadığı zaman, kadın evin reisi ve bekçisidir. Nitekim Resulü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmuştur :
"Kadın, kocasının evi üzerinde güdücü bir çobandır ve (o güttüğü şeyden) Sorumludur." (Buhari)
Kadın fikrî hürriyeti, Mâlî hürriyeti, ibâdet hürriyeti olması hasebiyle kocası olmadığı zaman her türlü zarûrî ihtiyaçlarını temin etme gayesine sahiptir. Bu hususta geniş îzahat yukarıdaki bahislerde verilmiştir.
Kadın, tesettürle mükellef olup, nâmusunu her türlü tecâvüz saldırılarından korunması gerektiğinden nafakasını temin etmek sâkıt olmuştur. Erkek üzerine vaciptir.
İslâm dîni, kadına rıfk ile muâmele yapılması gerektiğinden, ondan her türlü nafaka meşakkatini kaldırmıştır. Zira kadın evine bağlı efendisinin, çocuğunun bakımı terbiyesi, yiyeceği ve içeceği ile meşguldür. Efendisinin çamaşırını ve bulaşıkları yıkamak kadınların işleri sırasındadır.
Bunlar ve daha pek çok âile ve ev işlerini evinde yapmakla meşgul olan kadından elbette maîşet temîni için kazanç yerlerinde ve yollarında çalışması sâkıt olmuştur.
Kadının kocası varsa nafakası kocasına âittir. Serveti ve kocası olmayan kadının nafakası ise, babası, dedesi, oğlan kardeşi, dayısı, amcası ve annesi gibi velîlerinin üzerine vâciptir Velileri olmadığı takdirde hazineye aittir. Yani yiyecek, içecek vesâir ihtiyaçlarını temin etmekle mükellef olan her fert veya kurum, kadının sokağa düşüp nâmusunu, kirletmesinden ve her türlü tecavüzden muhafaza etmeleri ve bütün ihtiyaçlarını karşılamaları üzerine farzdır.
Nafaka ile ilgili hükmün daha genişi fıkıhda beyan edilmiştir. Fakat burada. şer'î hükümlerden bir kaçının mealini nakletmekle iktifa edelim :
"Onların (Annelerin) maruf veçhile (Babanın elin den geldiği kadar) yiyeceği, giyeceği, çocuk kendisinin olan (Babaya) kocaya âittir." (Bakara Suresi, 242)
Abdullah Bin Amr Bin Âs (R.A.) dan mervî bir Hadis-i Şerif de Resûlü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz şöyle bûyuruyor :
Nafakasını verdiği kimseyi (Ailesini, çocuklarını ve baba annelerini) ihmal etmesi, kişye günah cihetinden kâfidir " (Nesai, Ebu Davut)
Kadınlar nafaka derdine düşüp evine, efendisine ve çocuklarına karşı yapacağı ciddi vazifelerini ihmal etmesi olamaz. Evin ve âilenin huzur ve sââdet kâynağı olan kadınların çalışacakları ciddî vazifeleri, böylece anlaşılmış oluyor.
Kadın, Evin dışında olan hârici ibâdetlerle mükellef kılınmamıştır. Meselâ: Kadına Cuma namazı. Bayram namazı ve cihâd vacib değildir. Fakat Harp Meydanlarında mücâhidlere hizmet etmek için çıkması câizdir. Bu da kadının çıkmasını iktiza ettiren zarûretler zamanındadır. Seferber hâlini alırsa savaşada iştirak ederler.
Kadın, Cenâzeleri teşyî edip götürmek üzere arkasında ve beraberinde çıkmaz. Bu hususda pek çok Hadis-i şeriflerle yasaklanmıştır.
İslam, kadını Vazoda ki çiçek gibi her türlü zarar ve tehlikeden korunması ve muhafaza edilmesini tavsiye etmektedir.
Kur'an'ı Kerimde Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor.
"Ey Peygamberin hanımları, dolayısıyla ey Mü'minlerin hanımları!, vakar ile) evlerinizde oturun. (Şayet çıkmanız gerekirse) evvelki câhiliye (devri kadınlarının kırıla döküle, süslerini göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin. Namazı dosdoğru kılın, Zekâtı verin Allah (C.C.)a ve Resulü (S.A.V ) na itâat edin. Ey Ehli Beyt (ve Ey Mû'min kadınlar) Allah (C.C.) sizden ancak kiri (Günahı) gidermek ve sizi tertemiz yapmak diler" (Ahzap Suresi, 33)
Bu âyeti kerimlerdeki muhataplar, Hz. Peygamberimizin hanımlarıdırlar. Şu halde bu emriilahiler onlara olunca, mü'min kadınlar bu yasakların ve emirlerin dışındadır, diyenler olursa nasıl ve ne denebilir?
Peygamberin (S.A.V.) hanımlarının örtünmeleri lazım ve câzibe celbedecek ince ve dar elbiseleri giymeleri yasak da Müslüman kadınlara yasak değilmi?.
Veya Peygamber (S.A.V.) in hanımlarına, Allah (C. C )e itaat etmek farz da, müslüman kadınlara farz değilmidir?
Veya Hz. Allah (C.C.) peygamberin hanımlarını kötülükten, necisden ve her türlü fenalıklardan temizleyip de, müslüman kadınları o kötülük ve pisliklerin içinde terk etmek mi ister?
Elbette inanan her müslüman kadının saadet ve selâmetini temin eden bu gerçekler, bütün müslüman kadınlara da farzdır ve Hz. Allah (C. C.) bütün müslüman kadınları, zinadan, tecavüzden ve her türlü pislik ve kötülüklerden koruma ve muhafaza etmek için bu gerçekleri beyan etmiştir.
Yukarıdaki âyeti celile, İslâm'ın tesettür hakkındaki hükümleri gelmezden evvel Peygamberimiz (S.A. V.) in hanımları vâlidelerimizin içeride ve dışarıda örtmeleri gereken yerleri câhiliye kadınları gibi başları veya gerdanları ve bazı yerleri açık olarak çıkmalarını ve görünmelerini gören Hz. Ömer (R.A.), Hz. Peygamber (S.A. V.) e, "Yâ Resûlhttp://www.ashabilyemin.com/images/smilies/Allah.jpg (S.A.V.) şunlara söyleseniz de böyle çıkmasalar" gibi cümlelerle temennide bulunmaları ve peygamberimiz (S.A.V.) in de "ilâhi bir emir almadan söyleyemeyeceğini" beyan etmelerinin neticesi olarak .açık bir emri ilahî ve nehyi ilahî gelmiştir.
"Efendim bu hüküm ve hitap Peygamber (S.A.V.) 'in hanımlarına dır," deyip de müslümanların hanımlarına yokmuş gibi veya "bu ayetlerin hükümleri bitmiştir, diyen sapıklara ilerde uzun cevap gelecekse de burada bir âyeti celilenin mealini nakletmek yerinde olacaktır.
"Ey Peygamber! (S.A.V.) karılarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına (Hâcetleri için dışarıya çıkacakları zaman) dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların (Kadınların) tanınıp (Ahlaksızlar tarafından) ezâ edilmemelerine daha uygundur. Allah (C.C.) çok bağışlayandır, çok esirgeyicidir." (Ahzab suresi, 59)
Bu âyeti celile de top yükün müslüman kadınların örtünmelerini ve her türlü saldırıya uğramamak için gerçek yolu beyan etmektedir.
Şu halde, "Efendim bir şey kapalı olursa. Acaba o nedir ve nasıldır.? Diye insanların dikkatini çeker, Binaenaleyh kadınlarda örtünür, vücudunu sertrederse bütün dikkatleri üzerine çeker, öyle ise kadınların açılmaları lazımdır. Gibi şeytan kıyaslarına ve felsefelerine mi inanalım? Yoksa yukarıdaki âyeti celileye mi inanalım?
Elbette her şeyi Yaradan ve yok eden, her şeyin kâr ve zararını daha iyi bilen ve beyan eden ilahi hükümlere inanacağız. Zira selamet ve saadet ondadır

morciii
02-24-2009, 13:18
teşekkür ederim arkadaşlar...